Jump to content

Devrimcilik İllüzyonu


Heretik

Önerilen Mesajlar

Dünyada artan kaos ve faşizmle birlikte etki-tepki teorisi gereği artan reaksiyonlar yerkürenin geneline "devrimcilik" olarak yansıtılmaktadır. Esasında Türkiye'de fazlasıyla görülen bu illüzyonik tatmini her sene kutlanan işçi bayramında görebiliriz. Sözde devrimci ve solcu grupların emek ve özgürlük sloganlarıyla her sene aynı mekanik eylemleri düzenleyerek simülatif bir eylem girişiminde bulunduğu bu rutin tekrarlar aslında toplu algıdaki "Bir şeyler yapılmalı!" çığlığını tatmin edip artan huzursuzluğu kısmen de olsa dengeye getirmekten ibaret olan gösteri eylemleridir.

 

Her şeyden önce sistem, kurulurken zaten kendi anti'sini, yani anti-sistem'in olabilecek bütün olasılıklarını mümkün olduğunca önceden tasarlar ve öyle kurulur. Yani bir sistemi kuranlar kendilerine karşı olabilecek tüm tepkileri, ya da tüm olmasa bile çoğunluğunu önceden tahmin etmekle yükümlüdür. Başka bir deyişle tüm sistemler anti-sistem'ini de içinde taşır.

 

Bu durumda anti-sistem'ini de içinde taşıyan bir sistem için her sene rutin olarak aynı formasyon ve aksiyon sıralamasıyla düzenlenen ve bir tiyatro olduğu belli olmasın diye "Özgürlük,devrim,emek!" gibi sloganların da atıldığı bu çocukça oyunlar sadece kendi güvenliğini sağlama almak için sistemin de ihtiyaç duyduğu kontrolleri sağlar.

 

simüle.jpg

 

Örnek vermek gerekirse yukarıdaki resme bakılabilir. Türkiye'deki sayısız eylem veya direnişten bir tanesi daha. Öncelikle göze çarpan şey, sistemin güvenlik güçlerinin zaten eylemden çok önce haberdar olup gerekli barikatı kurması ve "İsyan" gibi, düzenli bir işleyişi ve bürokratik prosedürlere dayalı bir kurum olan devleti dahi tehdit edecek bir olguyu nasıl da sistematize edip kolaylıkla kontrol edilebilir hale getirmesidir. Burada dikkat edilmesi gereken tam da bu olmalıdır.

 

Yani aslında sistemin- devletin- önceden haberi olup da önlemini aldığı her türlü anti-sistem tepkisi zaten baştan kaybedilmiştir yine de olay devrimci egoizminin tatmin edilmesi için devam eden tiyatral gösterilere dönmüştür. Bu yüzden de Gezi olaylarında bile her ne kadar Türkiye'nin en büyük isyanlarından biri görünse dahi başarıya ulaşılamamış, üstüne üstlük devletin kolluk kuvvetlerine daha çok yatırım yapması ve önlemleri daha sıkılaştırmasıyla sonuçlanmıştır.

 

Ancak her daim doyurulması gereken devrimci ve azınlık güdüleri elbette ki bu başarısız olaya dahi çaresizce destansılık atfederek uğruna şarkılar,türküler, kitaplar yazmış ve siyasi bir önemi olan bir halk hareketiymiş gibi Gezi'yi yüceltmiştir.

 

Burada okuyucuların aklına bunu yazanın devlet ve sistem yalakası olduğu gibi düşünceler doğabilir ve bu çok doğaldır. Ancak bu düşünce dahi kendinden olmayana çok tahmin edilebilir tepkiler veren klasik, "Her şeye karşı olma" zorunluluğuyla köleleşen devrimci içgüdünün ürünüdür.

 

İşte devrimciliğin temel sorunu, her zaman kaybetmeye mahkum olmasının nedeni bu "tahmin edilebilirlik"tir. Çünkü sistem karşıtı eylem ve eylemciler, kendilerini belli kıyafet,saç vb. fiziki stillerle, karakter ve davranış şablonlarıyla ve toplumsal eylem örüntüleriyle özdeşleştirince devlet tarafından kendine tehdit oluşturabilecek bu tür hareketleri saptamak oldukça kolaylaşmaktadır.

 

Her tür devrimci, anarşist vb. hareketin temel sorunu tahmin edilebilirliktir. Sistem, kendine karşı olası tehditlere karşı onların dahil olduğu şablonu örnek alıp gelişmiş simülasyonlar ve istihbarat ajanslarıyla çok önceden bu tür eylemlerin haberini duymakta ve gereken önlemi almaktadır.

 

Bundan sonra olan tek şey ise "Her şeye mutlak tepki" nin özgürlük getireceğini sanan ama tepkicilik adı altındaki kölelik zincirlerine bağlanan anti sistem gruplarının hayal kırıklıklarını onarmak için yıllardır oynamakta olduğu barikat-taş-biber gazı adındaki evcilik oyunundan başka bir şey değildir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yazdıklarının bana kalırsa büyük bir kısmı mantıklı ancak forumda mutlaka solcu üyelerimiz vardır.Biraz daha yumuşak yazman bana daha makul geldi.Umarım yanlış anlayıp sorun çıkartanlar olmaz.

 

Haklısın üslup konusunda bir türlü ayarı tutturamıyorum, ama solcu ideolojilere eğilim gösterenlerin üsluba çok takılmadan anlatmak istediklerime odaklanacağını umuyorum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Haklısın üslup konusunda bir türlü ayarı tutturamıyorum, ama solcu ideolojilere eğilim gösterenlerin üsluba çok takılmadan anlatmak istediklerime odaklanacağını umuyorum.

 

Öyle de oldu. Hiçbir ideolojiye inanmayan bir solcu ideoloji insanı olarak bu yazıyı çok objektif okudum ve uzun zamandır devrim-sol-eylem üçlüsüyle alakalı zihnimde dağınık olan bir türlü bir araya getiremediğim düşüncelerimin cümlelere dökülüşünü gördüm. İznin olursa bu yazını yaşadığım yerdeki birkaç solcu arkadaşımla paylaşmak isterim hatta. Zira uyanmakta fayda var.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Öyle de oldu. Hiçbir ideolojiye inanmayan bir solcu ideoloji insanı olarak bu yazıyı çok objektif okudum ve uzun zamandır devrim-sol-eylem üçlüsüyle alakalı zihnimde dağınık olan bir türlü bir araya getiremediğim düşüncelerimin cümlelere dökülüşünü gördüm. İznin olursa bu yazını yaşadığım yerdeki birkaç solcu arkadaşımla paylaşmak isterim hatta. Zira uyanmakta fayda var.

 

Tabi ki paylaşabilirsin, biraz olsun davranışlardaki rutinliği sorgulatabilirsem amacıma ulaşmış olurum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Açıkçası bu yazıyı 3-4 ay önce görseydim kesin olay çıkartırdım :) İnsan zaman geçtikçe olgunlaşıyor olgunlaştıkça da cehaletinden sıyrılıyormuş.Şuanki düşüncelerim çok daha farklı.

 

Tam da o bahsettiğim tepki refleksinden önce durup olayı analiz edebiliyorsun demek ki :) İşte bu zor bulunan bir özellik, belli bir anti-sistem ideolojisine bağlananlarda genel olarak görülen kalıplarda sıkışmışlık belirtilerinden sıyrılabilmişsin.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çok doğru ve medyada rastlanılamayacak tespitler. Ellerine sağlık. Hayali bir devrim beklentisiyle, nesiller ömürlerini ve enerjilerini tüketiyor. Bu durum, kitlenin zaafıdır ve sistem tarafından çok iyi kullanılıyor.

Durumun farkında olan çok nadir sayıda kişi olduğu gibi, göremeyene anlatıp ikna etmek de imkânsız gibi bir şey. Yıllardır kimseye anlatamadım bu gerçeği. Mantıklar kabul etse dahi, duygular kabullenemiyor.

Ben de bir ekleme yapacağım. Toplumcu hareketler, başlangıcından bu yana, siyonizmin kontrolünde ve güdümündedir. Çok aykırı gibi gürünen bu fikre aklı yatmayanlar, "Siyon Liderlerinin Protokolleri" ni okuyup, gerçekle yüzleşebilirler. Hiç dikkatinizi çekmedi mi? Hiç bir sol söylemde, siyonizmin adı dahi geçmez.

punitive tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Carl gustav jungun ortaya koyduğu ; Din içgüdüsünü iyi çözümsemek lazım burada . Üstbenlik ile benlik arasında bir dengeyi bulma , Tabi bunlar sistem iradelerinde Üstyapı ile Altyapı arasındaki ilişkilere tezahür eder . Ve beraberinde adalet arayışını ve Sürü içgüdüsünü açığa çıkarır bu eski ve ilkel olan İçgüdü . İnsanlar bu güdünün kontrolsüz bir şekilde tesiri altına girdikleri vakit ; Gerçeği çarpıtmaya ve zorbalaşmaya daha yatkın hale gelirler . Hristiyanlığı ortaya çıkartan köle ayaklanması , Zorbalık yönetimine dönüşen fransız ihtilali . Burada toplumlardan ziyade , Her bir bireye ayrı ve kutsi bir vazife düşüyor . Devrim gerçekleştirmek isteyen : Önce kendi cehennemi ve bataklığını yaratmalı sonra kendisini dönüştürmelidir ...

 

Ben olmadan Birlik olmak iradeye ve onun yasalarına aykırıdır . Böyle kurulan birlik eninde sonunda zorbalık yönetimine dönüşecektir . Bugünkü İşidin bu türden bir geçmişi ve arka planı vardır ...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çok doğru ve medyada rastlanılamayacak tespitler. Ellerine sağlık. Hayali bir devrim beklentisiyle, nesiller ömürlerini ve enerjilerini tüketiyor. Bu durum, kitlenin zaafıdır ve sistem tarafından çok iyi kullanılıyor.

Durumun farkında olan çok nadir sayıda kişi olduğu gibi, göremeyene anlatıp ikna etmek de imkânsız gibi bir şey. Yıllardır kimseye anlatamadım bu gerçeği. Mantıklar kabul etse dahi, duygular kabullenemiyor.

Ben de bir ekleme yapacağım. Toplumcu hareketler, başlangıcından bu yana, siyonizmin kontrolünde ve güdümündedir. Çok aykırı gibi gürünen fikre aklı yatmayanlar, "Siyon Liderlerinin Protokolleri" ni okuyup, gerçekle yüzleşebilirler. Hiç dikkatinizi çekmedi mi? Hiç bir sol söylemde, siyonizmin adı dahi geçmez.

 

Anlatılmıyor pek ben de denedim ama kişiler genelde ideolojilerle duygusal yakınlık da kurduğu için kabullenmeleri ilk etapta neredeyse imkansız oluyor. Siyonizm fikrine ise kesinlikle katılıyorum, bu tür eylemler; sırf siyonistlerin işleyen planları sonucu öfkelenen dünya halklarının toplu bir isyanla birlik olmalarını engellemek için çeşitli anti-sistem fraksiyonlarına bölünüp artçı sarsıntılarla kontrol edilip önlenen esas depremler gibidir. Bu artçı ve kontrollü simülasyon eylemleriyle biriken haklı öfkenin harareti alınmakta, böylece esas planlar kapalı kapılar ardında sürdürülmeye devam etmektedir. Pek tabi ki Siyonizm her zaman olduğu gibi burada da kendini türlü türlü devrimcilik ve hatta vandalizm söylemleriyle kendini gizlemektedir. Ancak bunu sadece sol ve devrim taraflarıyla değil aynı şekilde sağ, dincilik ve cihat gibi kavramlarla da pekala yapmaktadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Carl gustav jungun ortaya koyduğu ; Din içgüdüsünü iyi çözümsemek lazım burada . Üstbenlik ile benlik arasında bir dengeyi bulma , Tabi bunlar sistem iradelerinde Üstyapı ile Altyapı arasındaki ilişkilere tezahür eder . Ve beraberinde adalet arayışını ve Sürü içgüdüsünü açığa çıkarır bu eski ve ilkel olan İçgüdü . İnsanlar bu güdünün kontrolsüz bir şekilde tesiri altına girdikleri vakit ; Gerçeği çarpıtmaya ve zorbalaşmaya daha yatkın hale gelirler . Hristiyanlığı ortaya çıkartan köle ayaklanması , Zorbalık yönetimine dönüşen fransız ihtilali . Burada toplumlardan ziyade , Her bir bireye ayrı ve kutsi bir vazife düşüyor . Devrim gerçekleştirmek isteyen : Önce kendi cehennemi ve bataklığını yaratmalı sonra kendisini dönüştürmelidir ...

 

Ben olmadan Birlik olmak iradeye ve onun yasalarına aykırıdır . Böyle kurulan birlik eninde sonunda zorbalık yönetimine dönüşecektir . Bugünkü İşidin bu türden bir geçmişi ve arka planı vardır ...

 

Zaten çoğunlukla proleter ya da ezilen işçi- ezilen dindar,müslüman vs.- gibi arketipsel karakterlerin esas güdüsünde iktidarı ele geçirip ezilmeyi önlemek değil kendi zorbalığını yaratmak vardır, ki bunun psikolojik arka plan süreci de tam olarak dediğin gibi oluyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dediklerin doğru kendimi herhangi bir kesime koymayarak alınan bilgiyi ve sorgulamayı arttırmaya çalışan biriyim açıkcası çocukca davranmaları normal çünkü öyle görüyorlar kenderini ortada bir devlet baba var ve kendileri istenmeyen çocukları herkesin az veya çok beyni yıkanıyor bunun farkındasındır zaten dediklerin görülmesi zor şeyler değil ama her eylemlerinin de belirli alanlarda slogan atmak olmadığınıda bilmelisin , kobaneye yardım ve bunu yapmalarının engellenmesi gibi,punitive'in dedikleri çok mantıklı geldi , bu çeşit eylemler , dediklerin doğru olmasada işe yaramazdı diye düşünüyorum , senin kendi kafandaki karşı duruş biçimini yazmanıda rica ederim iyi forumlar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dediklerin doğru kendimi herhangi bir kesime koymayarak alınan bilgiyi ve sorgulamayı arttırmaya çalışan biriyim açıkcası çocukca davranmaları normal çünkü öyle görüyorlar kenderini ortada bir devlet baba var ve kendileri istenmeyen çocukları herkesin az veya çok beyni yıkanıyor bunun farkındasındır zaten dediklerin görülmesi zor şeyler değil ama her eylemlerinin de belirli alanlarda slogan atmak olmadığınıda bilmelisin , kobaneye yardım ve bunu yapmalarının engellenmesi gibi,punitive'in dedikleri çok mantıklı geldi , bu çeşit eylemler , dediklerin doğru olmasada işe yaramazdı diye düşünüyorum , senin kendi kafandaki karşı duruş biçimini yazmanıda rica ederim iyi forumlar.

 

İyi noktaya değindin, zaten bu durumda aktif direnişten başka alternatif yöntemleri düşünmek gerekiyor. Açıkçası bu konuda tabi benim de çok parlak bir fikrim olduğu söylenemez fakat aklıma gelen başlıca yöntem pasif direniş. Madem sistem kendine yönelik aktif karşı duruşları da zaten kendi hesaplarında içeriyor, öyleyse ani, beklenmedik ve kestirilemeyen bir şeyler yapılmalı. Aslında pasif direnişe verilecek en yaygın örnek toplu grevler veya iş bırakmalardır. Sonuçta devleti ayakta tutan para akışı genelde üretim ve hizmet kurumlarının düzenli işleyişinden sağlanıyorsa toplu bir örgütlenmeyle bir günde pek çok önemli bürokratik, akademik ve sanayi kurumlarının durması, kimsenin işe gitmemesi, düzenli olarak devletin vergi aldığı veya direk hizmetinden faydalandığı üretimi durdurması gerçek, önlenemeyen bir tehdit yaratabilir.

 

Ancak bu söylendiği kadar kolay değil elbette. Bunun için kitlelerin tamamen gözünü karartmış olması lazım, yani aç kalmak gibi korkularını yenemese de onları göze alarak ne pahasına olursa olsun sistemin temel direklerini günde 8 saat emeğinin karşılığını alamadan tutmayı bırakmamız ve o desteklerin çöküşünü izlememiz lazım. Sadece bu şekilde bir eylem yıllardır bireyi sömüren ve karşılığında onu sigortalama vaadiyle avutan bu sistemi tedirgin edip geri adım attırabilir. Ama ne yalan söyleyeyim benim de buna henüz cesaretim yok, ve eminim pek çok kişi de evde beslemesi gereken eşi ve çocuklarını düşününce değil üretimi durdurmak, patronları sinirlendirecek en ufak bir hareketten çekiniyorlar. Onları yargılamıyorum tabi, fakat işte çözülemeyen düğüm tam da burada bence.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kennedy mesela Amerikan Merkez Bankasını etkisiz hale getirmişti : Bu bir ana damara saldırı niteliğindeydi ve bu yüzden suikaste uğradı . Her yapının ve birimin bir zayıf noktası ve Kırıldığı noktalar vardır . Burada biraz machiavellist prensibi ön plana çıkarmamız gerek . Düşmanın tekrar güçlenmeden onu tamamen yok et . Bizim devrimcilerin Demokrasiye tapınma eğilimleri ile olmaz bu işler ...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bireyleri tek tek uyandırmak, çözüm de değil; mümkün de değil.Gerçekleri görebilen az sayıdaki bilinçli kişilerin oluşturacağı lider kadroların, kitleleri harekete geçirmesini gerektiriyor siyaset.

Kollektif bilinci düşünün. Her uyanan insan diğer insanların da gerçekleri görmesini kolaylaştırır. Halkın %50'sinden fazlası gerçekleri görmeye başladığında da devrim olur.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kollektif bilinci düşünün. Her uyanan insan diğer insanların da gerçekleri görmesini kolaylaştırır. Halkın %50'sinden fazlası gerçekleri görmeye başladığında da devrim olur.
..

 

Bu uyanma ; Devletlerin Despotizminin artmasıyla paralel bir şekilde gelişiyor . Sorun da burada . Her yeni güçlü bir oluşumun güçlü bir düşmana ihtiyacı vardır . Bugünkü siyasi partiler özellikle ( Açıkca Güç savaşlarının hoş karşılanmadığı sözde demokratik yönetimlerde ) . Kendi güçlerini koruyabilmenin muhalefet partilerin gücünü korumasıyla olanaklı olduğunu görebilmiştir . Kültürlerin yükseliş dönemleri , Siyasi çöküşlerin olduğu yıllara denk gelir . Bir zamanlar ezilenler gelecekte ezen hale geliyor ve Güçler dengesinin kısır döngüsünde Kolektif bilinç dediğiniz şey yozlaşıyor ...

 

İşçiler adına yürüyüşlere çıkılıyor ama aynı zamanda savaş silahlarını üreten işçiler maaşları veriliyor diye silah üretmeye devam ediyor . Kadınlara şiddete ve baskıya karşı yürüyüşler düzenleniyor ama aynı zamanda kadınların nasıl elde edilebileceği ve erkeklerin ne kadar aciz oldukları hakkında kitaplar yazılmaya devam ediliyor . Sorun bunları da görebilmekte ...

 

Benim idealim ( Üst yetenekli , Kültürlü , Sağlam politikacı ) İnsanlar tarafından kurulan Gizli bir aristokrasi altında Platon cumhuriyetini oluşturmak . ( Kendi içerisindeki yasalarda çok şiddetli olacak ) ...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Peki sidar :

Üst yetenekli , Kültürlü , Sağlam politikacı insanların doğruyu ve yanlışı seçebilecek potansiyeli yok olmalı ki kurallara ihtiyaç duyulsun zira kurallar ;

Doğruyu ve yanlışı seçim yeteneğini köreltip sürü bilince yol açan en temel etkenlerden.

 

Bir uyanık bile bütün uyuyanları uyandırmaya yeter ama uyanmadığımıza uyanmalıyız.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kusura bakmayın vaktim yok pek.. Sadece başlığa ve ufak bir göz gezdirmeye istinaden bir şey paylaşmak istiyorum. Sanırım içerisinde yeteri kadar feyz vardır..

 

"Fransız esirleri öldürmekle suçlanan komünarların, askerler tarafından st. bastille meydanı üzerinden kurşuna dizilmeye götürülürken; önlerine çıkıp, "esirleri ben öldürdüm!" demiştir. bu söylem bile louise michel'in kadın hakları ve kadınların yasalar tarafından tanınması için ne denli önemli taşıdığını göstermektedir. zira, o dönem yasalar kadınları tanımıyor ve söz hakkı vermiyordu. dolayısıyla, bu hareketi onu yasalar tarafından tanınmasına, yargılanmasına ve hak elde etmesine sebep oluyordu .."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kollektif bilinci düşünün. Her uyanan insan diğer insanların da gerçekleri görmesini kolaylaştırır. Halkın %50'sinden fazlası gerçekleri görmeye başladığında da devrim olur.
Kollektif bilinç hazır durumda zaten. Yüzde bir oranındaki bir önder kadro, kitleyi yürütür.

Hem, kitlenin bilinen eski yöntemler doğrultusunda kullanılması da şart değil. O en son aşamada olabilir. ;)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Amacı ne olursa olsun, kim tarafından gerçekleştirilmiş olursa olsun, kim tarafından desteklenirse desteklensin dünya üzerinde yapılmış tek bir devrim bile (-ki kendi ülkemizin yakın tarihinde bile bunun örnekleri var) tüm yazdıklarını anlamsız kılar. Bir şeyin iyi yapılamaması, o şeyi kötü yapmaz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

..

 

Bu uyanma ; Devletlerin Despotizminin artmasıyla paralel bir şekilde gelişiyor . Sorun da burada . Her yeni güçlü bir oluşumun güçlü bir düşmana ihtiyacı vardır . Bugünkü siyasi partiler özellikle ( Açıkca Güç savaşlarının hoş karşılanmadığı sözde demokratik yönetimlerde ) . Kendi güçlerini koruyabilmenin muhalefet partilerin gücünü korumasıyla olanaklı olduğunu görebilmiştir . Kültürlerin yükseliş dönemleri , Siyasi çöküşlerin olduğu yıllara denk gelir . Bir zamanlar ezilenler gelecekte ezen hale geliyor ve Güçler dengesinin kısır döngüsünde Kolektif bilinç dediğiniz şey yozlaşıyor ...

 

İşçiler adına yürüyüşlere çıkılıyor ama aynı zamanda savaş silahlarını üreten işçiler maaşları veriliyor diye silah üretmeye devam ediyor . Kadınlara şiddete ve baskıya karşı yürüyüşler düzenleniyor ama aynı zamanda kadınların nasıl elde edilebileceği ve erkeklerin ne kadar aciz oldukları hakkında kitaplar yazılmaya devam ediliyor . Sorun bunları da görebilmekte ...

Evet eğilimler de karşı eğilimler de güçlendiriliyor ve her iki taraf arasında hep çatışmalar oluyor. Bir taraftan esrar yasallaştırılmaya çalışılırken diğer yandan halka açık alanlarda sigara içilmesi olanaksız hale getirilmeye çalışılıyor, bir taraftan eşcinsel evlilik yasallaştırılmaya çalışılırken diğer taraftan tutuculuk yükseliyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Anlatılmıyor pek ben de denedim ama kişiler genelde ideolojilerle duygusal yakınlık da kurduğu için kabullenmeleri ilk etapta neredeyse imkansız oluyor. Siyonizm fikrine ise kesinlikle katılıyorum, bu tür eylemler; sırf siyonistlerin işleyen planları sonucu öfkelenen dünya halklarının toplu bir isyanla birlik olmalarını engellemek için çeşitli anti-sistem fraksiyonlarına bölünüp artçı sarsıntılarla kontrol edilip önlenen esas depremler gibidir. Bu artçı ve kontrollü simülasyon eylemleriyle biriken haklı öfkenin harareti alınmakta, böylece esas planlar kapalı kapılar ardında sürdürülmeye devam etmektedir. Pek tabi ki Siyonizm her zaman olduğu gibi burada da kendini türlü türlü devrimcilik ve hatta vandalizm söylemleriyle kendini gizlemektedir. Ancak bunu sadece sol ve devrim taraflarıyla değil aynı şekilde sağ, dincilik ve cihat gibi kavramlarla da pekala yapmaktadır.
Sosyalizm, çok farklı bir proje. SSCB'yi, Siyonizm kurmuştur. Bkz: "Kavgam"
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dünyada artan kaos ve faşizmle birlikte etki-tepki teorisi gereği artan reaksiyonlar yerkürenin geneline "devrimcilik" olarak yansıtılmaktadır. Esasında Türkiye'de fazlasıyla görülen bu illüzyonik tatmini her sene kutlanan işçi bayramında görebiliriz. Sözde devrimci ve solcu grupların emek ve özgürlük sloganlarıyla her sene aynı mekanik eylemleri düzenleyerek simülatif bir eylem girişiminde bulunduğu bu rutin tekrarlar aslında toplu algıdaki "Bir şeyler yapılmalı!" çığlığını tatmin edip artan huzursuzluğu kısmen de olsa dengeye getirmekten ibaret olan gösteri eylemleridir.

 

Her şeyden önce sistem, kurulurken zaten kendi anti'sini, yani anti-sistem'in olabilecek bütün olasılıklarını mümkün olduğunca önceden tasarlar ve öyle kurulur. Yani bir sistemi kuranlar kendilerine karşı olabilecek tüm tepkileri, ya da tüm olmasa bile çoğunluğunu önceden tahmin etmekle yükümlüdür. Başka bir deyişle tüm sistemler anti-sistem'ini de içinde taşır.

 

Bu durumda anti-sistem'ini de içinde taşıyan bir sistem için her sene rutin olarak aynı formasyon ve aksiyon sıralamasıyla düzenlenen ve bir tiyatro olduğu belli olmasın diye "Özgürlük,devrim,emek!" gibi sloganların da atıldığı bu çocukça oyunlar sadece kendi güvenliğini sağlama almak için sistemin de ihtiyaç duyduğu kontrolleri sağlar.

 

[ATTACH]14378[/ATTACH]

 

Örnek vermek gerekirse yukarıdaki resme bakılabilir. Türkiye'deki sayısız eylem veya direnişten bir tanesi daha. Öncelikle göze çarpan şey, sistemin güvenlik güçlerinin zaten eylemden çok önce haberdar olup gerekli barikatı kurması ve "İsyan" gibi, düzenli bir işleyişi ve bürokratik prosedürlere dayalı bir kurum olan devleti dahi tehdit edecek bir olguyu nasıl da sistematize edip kolaylıkla kontrol edilebilir hale getirmesidir. Burada dikkat edilmesi gereken tam da bu olmalıdır.

 

Yani aslında sistemin- devletin- önceden haberi olup da önlemini aldığı her türlü anti-sistem tepkisi zaten baştan kaybedilmiştir yine de olay devrimci egoizminin tatmin edilmesi için devam eden tiyatral gösterilere dönmüştür. Bu yüzden de Gezi olaylarında bile her ne kadar Türkiye'nin en büyük isyanlarından biri görünse dahi başarıya ulaşılamamış, üstüne üstlük devletin kolluk kuvvetlerine daha çok yatırım yapması ve önlemleri daha sıkılaştırmasıyla sonuçlanmıştır.

 

Ancak her daim doyurulması gereken devrimci ve azınlık güdüleri elbette ki bu başarısız olaya dahi çaresizce destansılık atfederek uğruna şarkılar,türküler, kitaplar yazmış ve siyasi bir önemi olan bir halk hareketiymiş gibi Gezi'yi yüceltmiştir.

 

Burada okuyucuların aklına bunu yazanın devlet ve sistem yalakası olduğu gibi düşünceler doğabilir ve bu çok doğaldır. Ancak bu düşünce dahi kendinden olmayana çok tahmin edilebilir tepkiler veren klasik, "Her şeye karşı olma" zorunluluğuyla köleleşen devrimci içgüdünün ürünüdür.

 

İşte devrimciliğin temel sorunu, her zaman kaybetmeye mahkum olmasının nedeni bu "tahmin edilebilirlik"tir. Çünkü sistem karşıtı eylem ve eylemciler, kendilerini belli kıyafet,saç vb. fiziki stillerle, karakter ve davranış şablonlarıyla ve toplumsal eylem örüntüleriyle özdeşleştirince devlet tarafından kendine tehdit oluşturabilecek bu tür hareketleri saptamak oldukça kolaylaşmaktadır.

 

Her tür devrimci, anarşist vb. hareketin temel sorunu tahmin edilebilirliktir. Sistem, kendine karşı olası tehditlere karşı onların dahil olduğu şablonu örnek alıp gelişmiş simülasyonlar ve istihbarat ajanslarıyla çok önceden bu tür eylemlerin haberini duymakta ve gereken önlemi almaktadır.

 

Bundan sonra olan tek şey ise "Her şeye mutlak tepki" nin özgürlük getireceğini sanan ama tepkicilik adı altındaki kölelik zincirlerine bağlanan anti sistem gruplarının hayal kırıklıklarını onarmak için yıllardır oynamakta olduğu barikat-taş-biber gazı adındaki evcilik oyunundan başka bir şey değildir.

 

Zaten bu tarz bir solculuk miladını doldurmuş bir akımdı. Bu yüzden 80'den sonra silahlı devrimciliğe dönüştü. Meydanlara inip eylem yapmak artık bir sonuçtan ziyade hala insanların bir arada olduğunu gösterebilme biçimidir. Gerisi silahlı mücadeleye kalmıştır. Bunu ülkemizde anlamayan anlamak istemeyen solcular hala var ve hala çoğunluktalar. Yakında uykularından uyanmaları umudu ile.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...