Jump to content

Yaşayanlar Anlatıyor


Guest elacayib

Önerilen Mesajlar

doğum bir yaratıdır ve farklı enerjiler yükler anneye. bu enerjiyi soğurmayı her varlık ister çünkü bu kutsal bir enerjidir. bunu özellikle de yeni doğum yapmış annelerdeki ışıkla da açıklayabiliriz (müslümanlıkta buna "yüzüne nur gelmiş" diyorlar). aura görme konusunda uzmanlaşmış arkadaşlar da beni destekleyecektir (böyle bir gözlem yaptılarsa tabi)

 

Degısık bır bılgı cokda mantıklı brawo bu arada ben bu konuda tam bır bılgım yok ama acıklaman gayet mantıklı geldı yanı bu konularda anlatılır bnm annemde bana hamıleyken olmus dogurdukdan sonra kesılmıs yanı bu donemı yakalıyorlar galıba hamıle yada dogurmu bır bayan fızıksel olarak ve ruhsal olarak cok yorgun oluyor ve saldırıya acık oluyor sanırsam ondandır dıye tahmın edıyorum

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

yok ya benimde başımdan böle olaylar geçiyo bi tanede ben anlatayım gece tam uyumak üzereyim dalma aşamasındayım hissediyorum bişey gelio ve vücuduma ağırlık basıyo ama artık çok geç onu hissettiğin anda yakalanıyosun gözlerini açamayıson bırak gözlerini açmayı parmağını dahi oynatamıyosun kulağımda çınlamalar beni yatağımda kaldırmaya çalışıyo dua ediyorum gitmiyo yantarafa doru kaldırıp indirio küfür ediyorum yine yok en son iice kzıyorum dua ediyorum dua biter bitmez kulağım öyle bi çınlıyoki kulak zarım patlıyacak sanıyorum ve ayak sesleri gelio kaçıp gidio ondan sonra uyanabiliyorum sonradan öğrendim bu karabasan mış 4-5 kere daha geldi sonra ama kurtulmak imkansız bi kere geldimi devamı gelio hiçbirinizin yaşamsını tavsiye etmem

 

bence sen dua ettin diye değilde...

dua bir araç gibi düşünüyorum. Neden duadan korksun ki??

dua senin yanına pozitif varlıklar çağıran veya spiritüel olarak sana bir kalkan kuran manevi bir araç olduğu düşüncesindeyim

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Alkarısı lohusalara ve atlara musallat olan korkunç bir yaratıktır. Dış görünümü genelde albastı gibi cezbedici değildir. Uzun boylu, uzun parmaklı ve uzun tırnaklıdır. Çok çirkin ve iğrenç bir suratı vardır. Bedeni yağlı, uzun ve siyah saçlıdır. Saçları, aynı zamanda darmadağınıktır ve kocaman bir başa sahiptir. Dişleri at dişi gibi iri ve seyrek, ayakları ise terstir. Lohusaların ve yeni doğan çocukların ciğerlerini yiyerek beslenirler. Daha çok kırmızı elbise giyerler; su başında ahırlarda samanlıklarda(mereklerde)ve ağaçlık yerlerde yaşarlar.

Alkarısının varlığına inanılan her yerde, korunmak için de değişik çarelere başvurulmuştur. Kars ve Sivasta; özellikle geceleri, lohusa hanımı yalnız bırakmazlar, geceleri ışığı sürekli yakarlar, hasta yalnız kaldığı zamanlarda ise, ağzına sakız vererek onun uyumasına engel olurlar. Elazığ'da lohusanın başucuna su, süpürge ve Kuran konur, yakasına iğne türü bir şey takılır ve yanında sürekli bir erkek (eşi veya yakın akrabalarından bir erkek) bekler.

Elazığ'ın bazı bölgelerinde ise kadının başına soğan, demir çubuk ve Kuran konur. Andolu'nun birçok bölgesinde lohusanın başına beyaz yaşmak ve kırmızı tül bağlarlar. Kırmızı altın takarlar ve hastaya kırmızı şeker hediye ederler. Çünkü, alkarısının kırmızı rengi hiç savmediğine inanılır. Manisa'nın Karacaoğlanlı köyünde, kapının ağzına kazma kürek konulmaktadır. Bir şişin üzerine, elma, portakal, üzerlik, çörek otu ve mavi boncuk, kırmızı bir kordelayla bağlanıp, lohusanın başına bırakılır. Çukurova bölgesinde de benzer tedbirler alınır. Çocuğun veya lohusanın yastığının altına soğan, ayna, tarak, ekmek, bıçak, hamayli koyarlar, yüzünü kırmızı bir örtü ile kapatıp, yatağına da bir iğne takarlar. Ayrıcı lohusanın bulunduğu yerdeki bütün suların ağzını kapatırlar. Çünkü, al karısı, bazen de kuş şeklinde gelip, suya boncuk atar ve o esnada çocuk ölür.

Bu tedbirler alınmadığı takdirde, alkarısının lohusanın yanına gelerek, onu rahatsız edeceğine inanılır. Bu durum bölgelere göre, hibilik (Malatya), kekoz (Elazığ), pispatik, karakura, kuşboğması vs. gibi isimlerle anılır. Alkarısı lohusanın yanına değişik suretlerle gelebilmektedir. Bazen yakın bir akrabanın kılığında, bazen çirkin bir kadın görünümünde, bazen de kedi, köpek, keçi, kelle, vs. gibi şekillerde görünür. Alkarısı daha kapıdan içeriye girer girmez lohusanın üzerine bir ağırlık çöker. Hasta o anda aniden kalkıp dua okursa alkarısı kaçar. Ama, hiçbir şey yapmazsa, bağırmak istediği halde bağıramaz, ve alkarısına yenik düşerse de, ya ölür ya da büyük bir hastalığa maruz kalır.

Lohusalara musallat olan alkarılarının yanısıra, erkeklere, genç kızlara ve atlara gelen alkarıları da vardır. Çukurova'daki inançlara göre, kim şalvar ını veya siyah renkteki herhangi bir kıyafetini yastığının altına koyup yatarsa onu albasar. Çünkü alkarısı siyahı sever. Genç kızlara musallat olan alkarısına "albıs" adı verilir. Albıs evlenmemiş bir kızdan türemiştir. Kıskançlığı sebebiyle, genç kızların yanına giderek onların hastalanmasına sebep olur. Alkarısı aynı zamanda ahıra giderek, atı yorar ve yelelerini örerek kaybolur. Hayvanın asabileşmesine sebep olur. Bekar erkeklere dadanan alkarısı ise, sarışın ve güzel bir kadın simasındadır. Erkekleri kendine cezbettikten sonra, ciğerlerini sökerek öldürür ve ciğerlerini derede yıkayıp yer.

Halk inancına göre, lohusanın veya bebeğin ciğerini yemeye gelen alkarısı, bir takım hilelerle yakalanıp, göğsüne bir iğne saplanırsa, tekrar eski yerine dönemez, o aileye hizmet eder. İnsan şeklini alan alkarısı, göğsündeki iğnenin çıkarılması için sürekli yalvarır. Çünkü bu iğneyi kendisi çıkaramaz ve çıkaramadığı için de kendi taifesinin yanına dönemez. Kendini evin hizmetine adayan iğneli alkarısı çok güzel ve hızlı ev işi yapar. Evin bereketi gün geçtikçe artar. Bu anlatıya göre, hizmet ettiği eve ekmek yapmaya başlayan bir alkarısı su getirmek için kuyu başına gitmiştir. Orada oynayan çocuklardan birini göğsündeki iğneyi çıkarması için kandırır. Çocuk iğneyi çıkarınca, kadın yedi yıl hizmet ettiği eve doğru, "Evinizde hiç su bulunmasın; paranızın sayısını hiç bilmeyesiniz ve eviniz yaz kış odunsuz ekmeksiz olmasın" der. Çocuklara da suya atlayacağını, eğer suyun üzeri kan olursa, yakınlarının kendisini öldürmüş olabileceğini söyler. Alkarısı suya atlayınca, suyun üzeri kanla dolar. Kendi taifesi alkarısını öldürmüştür. O günden sonra da, bu ailenin evine hiç su bulunmaz, paralarının sayısını bir türlü öğrenemezler ve yaz kış odunları hiç eksik olmaz.

Elazığ'da anlatılan bir efsanede İsmail Ağa adında bir kişi uzaktan gördüğü ateşe doğru ilerler. Oraya varıdığında, bir alkarısının ciğer pişirerek çocuklarına yedirdiğini görür. Çocukları doymadıklarını belirtince, alkarısı, "Yarın da, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapacak, oraya gidip, o üçüncü lokmasını alırken, kıl şeklinde ağzına girip ciğerini alarak size getiririm" der. Gerçekten de, ertesi gün, İsmail Ağa'nın gelini doğum yapar. İsmail Ağa, bunun yanında bekleyip, gelini yemek yerken, üçüncü lokmayı gelinin elinden alıp, yanında getirdiği ayran tuluğunun içerisine atar. Tuluk şişmeye başlar. Sonra, tuluğun içerisindeki kıl, alkarısı şeklini alınca bunun göğsüne iğne saplayıp, evlerinde çalıştırmaya başlarlar. Alkarısı 12 yıl bu aileye hizmek eder, ancak hep söylenenlerin tersini yapar. Sonra onların sülalesine dokunmayacağına söz vererek, kendi taifesine dönmek için bir suya atlar. Fakat periler taifesi bunu kabul etmeyerek öldürürler. Köylüler daha sonra bu alkarısının kanlı cesedini gölde bulurlar.

Alkarısı bazen de bir kuş şekline girerek lohusanın yanına gelir. Buna "kuşboğması" adı verilir. Kuşa da "alkuşu" denir. Alkuşu lohusanın yanındaki bebeğe basarak onu öldürür. Bu eve girerken ağzı açık bir su kabı arar, varsa bunun içerisine bir boncuk atar ve o sırada etrafa bir ışık saçılır. Kuş, bu ışıktan faydalanarak bebeği öldürür. Suya atılan boncuğu, birisi görüp de eline alırsa, kuş kaçamaz ve oradakiler tarafından yakalanır

Çukurova'da anlatılan bir efsanede lohusanın bulunduğu odaya alkuşu gelip de oradaki bir su kalıbına boncuk atınca, bunu, orada bulunan bir adam hemen alır. Boncuk alınınca alkuşu bir kadın şeklinde göze görünür ve boncuğu geri almak için yalvarmaya başlar. Adam bir daha ailesine ve sülalesine dokunmaması şartıyla boncuğu geri verir. Yine bazı bölgelerde, sebep belirtilmeksizin, lohusanın yanında ağzı açık bir su kabının bulundurulmasının iyi olmayacağı söylenir.

Albasması erkeklerde daha farklıdır. Bunlar, daha çok, gece uyurken bir sesle uyanırlar. Gaipten gelen bu ses, bunları çok uzaklara, tehlikeli yerlere götürerek orada bırakır. Bazen de kedi, köpek, sırtlan, eşek gibi hayvan şekillerine girerler. Elazığ'da bu yaratığa, "Kapos", Bingöl'de, "Harparik", Malatya'da "Kibilik veya Hıbilik", Diyarbakır'da ise "Kepoz" adları verilir. Çukurova bölgesinde ise, bu durum "Kırkbasması" adı ile bilinmektedir ve genelde erkekler yastıklarının altına şalvar koydukları vakit olur. Adam gece üzerinde büyük bir ağırlık hisseder, gözlerini açtığında yanında kısa kısa boyları olan kırk adam görür. Bunlar onu götürmek için uğraşır. Kimi kolundan çeker, kimi bacağımdan, kimisi üzerine çıkıp, onu boğmaya çalışır. Adam yardım istemek için seslenmeye kalkışsa kimse duymaz. Dua okursa biraz kendine gelir, ama gözlerimi kapadığında yine aynı kırk adamla yine karşılaşır. Yatağını değiştirip başka bir odaya giderse, kırk adam da arkasından gelir. Şalvarını yastığının altına koyduğu için kırk basmış denir.

Genç kızları da albastığını belirtmiştik. Bu durum özellikle sevmediği bir kişiyle nişanlanan genç kızların başına gelir. Albastı geceleri sevmediği nişanlısının suretinde genç kızın yanında görünür. Genç kıza bir ağırlık çöker, bağırmak ister ama hiç sesi çıkmaz, elleriyle hiçbiryeri kavrayamaz. Adam olduğundan daha iridir, öyle ki upuzun kolları vardır, her bir tırnağı 25-30 cm. boyundadır. Adam kızı parçalayarak öldürmek ister. Neticede, bu kız nişanlısından ayrılır, fakat albasması hemen sona ermez. Albastı kızı zorla götürmek ister. Kız, uyandığında, kendisini çok yorgun ve halsiz hisseder.

Halk inancına göre, periler de bazen insanlara aşık olur. Böyle durumlarda, aşık oldukları kızın başkasıyla evlenmesine razı olmayıp, bunu yanlarına almak isterler.

 

 

bunu bizzat deneyimleyen akrabam var. o bakımdan bana kalırsa itibar edilir bir yazı olmuş. hele iğne saplama olayını anadoluda ve doğuda bilmeyen yoktur. alkarısıda tahminen cinlerin bir çeşidi veya halk arasında bu tarz cinlere konulan ad. hatta eğer bununla ilgili bir korku filmi isterseniz size çağan ırmak kabuslar evi serisini tavsiye ederim. bahsedilen alkarısı konulu kabuslar evinin adını tam hatırlayamadığımdan araştırırsanız bulursunuz. her kabuslar evinin senaryosu birbirine doğrudan bağlı değildir sadece ev aynıdır. tüm olaylar aynı evde geçer. her bölüm farklıdır ama metafizik konulu korku filmidir hepsi.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İnanmamak ile ilgisi yok varan 1. Mezarlık olması önemli değil şayet en fazla ruh diye sallayabilir varan2. Ve birinin karısı-kocası böyle bir durumda iken böyle sakin davranacak doktora götürmeyecek varan3. O kocayı at kardeşim sen buda benim tespitim. Ki bana göre sallanmış bir hikaye gerçi...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

hay ağzına sağlık...

Bizim anadolu insanının bir özelliği de bire bin katmak..

Size bir olay anlatayım da gülün biraz.

Dayım istanbuldan köye ziyarete geldi. Köyde de amcasında kalıyor gece. Ev mezarlığın hemen yanında. Dayımın amca oğulları yakın zamanda ölen bir kadının hortladıgını anlatmıslar. Hatta şöyle ki gece gidip mezarın ayak ucunu da biraz kazmışlar inandırıcı olsun dıye.

Dayıma anlatmıslar gece. Dayım korkudan uyuyamamış. Tek dayım olsa iyi. Hikayeyi uyduranlar da bişeyler sezip korkularından uyuyamamışlar. Evin kilerinden garip takırtılar geliyormuş. Gece hiç havlamayan köpekler sabaha kadar havlamış falan. Cam tıkırtısı duymuslar gece. perdeyı acıp bakmıslar kı bembeyaz bısey camda bunlara bakıyor.

Neyse netıceye gelelım. Dayımın hala ogulları da bunların yaptıgı sakayı bıldıgı ıcın evden carşafla gelmişler.bunları korkutmak ıcın.Gece çarşafı üzerlerine geçirip cama vurmuşlar köpekleri taşlamışlar :) Köy 2 ay çalkalandı hortlak var dıye. Ölen kadıının mezarına sarımsak koydular, mezarının toprağına dualar tılsımlar yazdılar falan filan...

2 ay sonra annemın hala ogulları dayımı aradı gercek olayı anlattı. :) Aşağı köyde bir laf dedim yukarı köyde ben bile inandım diye bir laf var ya anadoluda...

Bizler böyleyiz pek takılmayın ;)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kisa bir arastirma yaptim. Alkarisi olgusu cok eski Asurlar ve diger Mezopotamya uygarliklarina kadar uzaniyormus. Hatta Eski yunan-bizans ve musevi kaynaklarinda da Lilitu ile Gallu ve Alu (Balkan toplumlarinda da Ala isimli bir demon var bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Ala_(demon) ve bizde de al-karisi olarak geciyor) ve bunlara yakin isimlerle gecmekteymis. Belki daha once Gnoxis'de bu bilgiler paylasilmis olabilir. Eger oyle ise kusuruma bakmayin. Daha fazla bilgi icin bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Lilith

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ben onu duydum, ama musluman ulkelerde oluyormus bu evlendikten sonra gelen . bir de lohusalik doneminde anneye ve bebege dadanan varmis. Alkarisi deniyormus. Bebekleri o yuzden belli bir zamana kadar yanliz yatirmazlarmis.

Bunlarin kaniti varmi bilemem ama ben de duyduklarimi paylasiyorum

 

benim sahsi deneyimlerim farkli en azindan benim gorduklerim cin degil onu biliyorum, neredeyse eminim,

Al karısıyla ilgili bir yazı buldum inançtan ibaret olduğunu düşünüyorum.

Türk Mitolojisi’nde ‘al karısı’, ‘al anası’, ‘al kızı’, ‘al basması’, ‘alacama’, ‘albastı’ olarak adlandırılan olumsuz şeytani kadın figürü ile Lilith arasında önemli benzerlikler vardır. Al karısı ya da Albastı adı verilen bu ‘femme fatale’ dişi doğum sırasında ve sonrasında anne ve çocuklar için büyük bir tehlike oluşturmaktadır efsaneye göre; tıpkı intikam yemini eden Lilith gibi. Bu şeytani figür, keçi, gelin, köpek, tilki, örümcek suretlerinde görünerek bebeği ve anneyi öldürmeye çalışır.

‘Al karısı’, Türk mitlerinde lohusa kadına çeşitli formlarda görünse de; genellikle çirkin, saçları dağınık, gözleri kanlı, tırnakları uzun bazen sarı, kara ve kırmızılar giyen korkunç bir varlık olarak resmedilir. Orta Asya Folkloru’nda ‘jeztırnak’ motifi ile de anılır. Jeztırnak’ın tırnaklarının uzun olmasının sebebi ise bebeklerin ve annenin ciğerini kolayca çıkarıp yiyebilmek içindir. Orta Asya Türkleri’nde lohusayı ‘Jeztırnak’ ya da ‘albastı’nın saldırısından korumak için çağırılan şaman anne bebeğin ciğeri yerine ‘albastı’ya koyun ciğeri verir. Bu yöntemle annenin ve bebeğinin ölmesini engeller.

Türk coğrafyasının farklı yerlerinde lohusa anne ve bebek tek başına bırakılmaz. Bebeğin giysileri geceleri ipe asılmaz, çünkü bebeğin giysilerini gören ‘al karısı’ o evde bebek olduğunu anlar ve Lilith gibi Havva’nın çocuklarına zarar vermeye çalışır. Bu nedenle Anadolu coğrafyasının farklı kültürlerinde bebeğin yatağına sarı ve kırmızı örtüler asılır. Yastığının altına iğne ya da makas benzeri bir metal konulur çünkü ‘al karısı’ demir ve demircilerden korkar. Bebeğe nazar boncuğu takılmasının kökeninde de ‘al karısı’ vardır; çünkü ‘al karısı’ gök boncuktan korkar. Doğum yapan annelerin de kırmızı bant ve taç takmalarının ardında yatan neden ‘al karısı’nın gelmesini engellemektir.

Aynı şekilde bir arkadaşımın annesinede ters ayaklı adamlar saldırmışlar. Saçını falan çekmişler kadın korkudan ayet-el kürsiyi unutmuş okuyamamış falan.Ters ayaklı cücelerin bahsi çok geçiyor etrafta.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...