Jump to content

Çocuk Cadıların Profili


nevermore

Önerilen Mesajlar

Çocuk Cadılar Ve Çocuk Cadı Avı

 

 

konu başlığının ekidir ..

 

Daha önce değindiğimiz üzere, çocuk cadıları ve çocuk cadı davalarını konu alan çalışmaların önemli bir bölümü son yıllarda yapılmıştır. Tarihçilerin çocuk cadılığı gibi hemen hiç çalışılmamış bir alana yönelmesinde, özellikle orta Avrupa coğrafyasında, belirli bir İdarî veya siyasî bölgeyi merkez alarak yapılan araştırmaların önemli katkısı olmuştur.Bu bağlamda yöresel — micro—etüdlerin, cadı avı tarihi açısından ufuk açıcı katkısından söz edilebilir. Ancak çocuk cadılığını konu alan çalışmaların henüz istenilen sayıda olmaması nedeniyle, bazı önemli sonuçlara, mevcut sınırlı verilerden hareketle ulaşılması gereği hâsıl olmaktadır. Çocuk cadıları tanımlayabilmek için ihtiyacımız olan önemli araçlardan biri ‘çocuk cadı profili’nin çıkarılması için de, aynı imkânsızlık söz konusudur.

Çocuk cadılara ilişkin en ayrıntılı profil çalışması, ‘Augsburg Çocuk Cadı Davaları’nı incelemiş olan Kurt Rau tarafından çıkarılmıştır. Rau’un çalışmasında Augsburg’lu çocuk cadılar, cinsiyet ve yaş grubu, yaşam ve mekân çevresi, mezhep, sosyal statü, kişilik özellikleri ve cadı-şeytan algısı başlıklarında tasnife tabi tutularak incelenmiştir.

 

Rau’un Augsburg Çocuk Cadı Davaları’nı konu alan çalışmasından hareketle hazırlanan ‘çocuk cadı profıli’nın ayrıntılarına girmeden önce, ‘çocuk cadı kimdir’ sorusuna yanıt aramaya yardımcı olabilecek bulguları sıralamak istiyoruz. Sayılacak özelliklerin, çalışma boyunca anlatılan ömek vakalardan hareketle ve tüm çocuk cadıları kapsama amacına yönelik olması nedeniyle ‘genel’ nitelikte olduğunu belirtmeliyiz.

 

 

Çocuk cadıların mensubu oldukları toplumsal kesim ve sosyal çevre büyük ölçüde benzerlik göstermektedir. Çocuk cadıların tamamına yakın bir bölümü yoksul ailelere mensuptur. Ailevî sorunlar yüzünden çocukların büyük bir çoğunluğu ya erken yaşlarda evden kaçarak dilenci çetelerinin eline düşmüşler ya da ailenin rızasıyla bakım veya ıslah evlerine verilmişlerdir. Özellikle annenin veya babanın ölümü nedeniyle çocuklar eve gelen üvey anne veya üvey baba tarafından dışlanmakta, giderek evden ayrılmaya zorlanmaktadırlar. Aileler çoğunlukla kalabalık olup,kendilerine ait mülkleri veya toprakları yoktur. Çoğunlukla kadınlar gündelikçi, erkekler mevsimlik işçi olarak iş bulabilmektedirler. Evden kaçmayan, yetimhanelere veya ıslah evlerine verilmeyen çocukların yoksulluk nedeniyle okula gitme şansları yoktur. Bu çocukların azımsanmayacak bir bölümü gayri meşru ilişki sonucu doğdukları için aile içinde yetişme şansları yoktur. Dilenci çeteleri çoğunlukla öksüzler yurdundan kaçan çocuklar tarafından kurulmakta ve idare edilmektedir. Hayata tutunabilmek için çalmaktan başka hemen hiç bir şansları olmayan bu çocuklar için, büyücülük ve cadılık pratikleri güçlerini çevrelerindekilere kabul ettirebilmelerine ve geçici bir süre de olsa, saygınlık kazanmalarına olanak sağladığı için çok önemlidir.

 

 

Bu konuya daha ayrıntılı girmeden önce ‘ailevî miras’bağlamında cadılığın çocuklar ve torunlar üzerindeki etkilerine kısaca değinelim. Öncelikle Orta çağ’ın ve Erken yeni çağın teolog ve hukukçuları için cadılık ve büyücülük kan bağı olan aile bireyleri arasında belirli bir etkileşimin oluşmasına neden olduğu için önemlidir. Daha önce de vurgulandığı üzere, Hıristiyan dünyasında yüzlerce yıllık saplantılar sonucunda ortaya çıkan en çarpık kabullerden biri,cadının cinsiyetinin ‘kadın’ olduğudur. Böylece büyük anne ve kızları (teyze ve anne) ve kız torunları arasında tartışmasız bir biyolojik ‘illiyet bağı’ kurulmuş olur. Aileden bir kadın cadılık suçlamasıyla takibe uğramışsa hukukçular için, başta kadınlar olmak üzere, ailenin tüm üyeleri, potansiyel cadı olarak kabul edilir. Bu ön yargı nedeniyle çoğu kez suçsuz aile bireyleri takibe uğramış cadı avlarının zirve noktasına ulaştığı dönemde bazı ailelerin tüm kadınları yaşlı genç ayrımı yapılmaksızın yakılmıştır. Bu nedenle enkizitörler büyük sürek avlarına önceden cadılık suçlamasıyla başı derde girmiş yerleşim merkezlerinden ve özellikle takibe uğramış,geçmişinde cadılık-büyücülük lekesi olan ailelerden başlarlar. Tabiatıyle bu koşullar altında yetişen çocukların cadılık, büyücülük ve giderek doğa dışı güçlerin kişisel amaçlarla kullanımı konusunda sağlıklı düşünebilesini beklemek mümkün değildir.

 

 

Tekrar dışsal faktörleri bir kenara bırakıp, çocukların kişiliklerinden kaynaklanan sorunlara dönebiliriz. Çocuk cadıları motive eden bazı hususların, onları çocuk kılan özellikleri olduğunu görüyoruz. ‘Şaka’ ve ‘eğlence’bunlardan ikisidir. Özellikle beş dokuz yaş grubundaki birçok‘çocuk cadı’ yaptıklarının ayrımına ancak, farelerin cirit attığı, nemli, soğuk, karanlık hücrelere kapatıldıkları,suçlarını itiraf etmeleri için dayak ve işkenceyle tehdit edildikleri zaman varmaktadırlar. Ancak bu aşamaya gelinceye kadar yaşadıkları büyük bir şaka veya keyif veren bir eğlencedir.Çocuklar anılan yaş grubunun üzerine çıktıkça, özellikle ergenlik çağında, ‘şakayı uzatma’ eğilimi ağır basmakta ve konu tamamıyle ‘bir yetişkin’ gibi kabul edilme mücadelesi haline dönüşmektedir. Burada bir başka önemli hususla karşılaşıyoruz; çocuklar yetişkinler tarafından kale alınmama durumuna karşı kendini önemli, dikkat çeken bir şey yaparak gösterme isteği içindedirler. Bu duruma cadılık veya büyücülük dışında hırsızlık ve kundaklama benzeri adi suçlar işleyerek‘kimlik kazanma’ çabalarını da dâhil edebiliriz.

Çocuk cadılar da öne çıkan bir başka motif öç alma duygusudur.Çocukların öç duygusunun cadılık ve büyücülükle birleştirilmesi, daha doğrusu öç alma amacıyla kullanılmasının sonuçları çok ağır olacaktır. Çocuk cadı avının henüz başlamadığı dönemlerde mahkemeler cadı avlarında sadık bir yardımcı olarak gördükleri, ‘muhbir çocuklar’dan önemli ölçüde yararlanmışlardır. Çoğu kez çocuklar, kendilerine hiçbir zararı dokunmamış yetişkinleri cadı, büyücü oldukları gerekçesiyle ihbar etmişler ve bunu çoğu kez kişisel kin ve öç alma duygularıyla yapmışlardır. Ancak tanıklıktan sanık sandalyesine geçiş uzun sürmeyecektir; çocuklar bu kez de tüm güçlerini yaşıtlarından çok, yetişkinlere ‘iftira atmak’için kullanacaklardır.

 

 

Bu yönde yapılmış herhangi bir istatiksel çalışma olmamakla birlikte, çocukların kendi kendilerini cadı olarak ihbar ettikleri vaka sayısının göz ardı edilemeyecek kadar çok olduğunu söyleyebiliriz. Aynı sosyal çevreden gelen veya aynı okula giden çocukların kendi kendilerini ihbar etmekte yarış ettiğini görmek şaşırtıcıdır. Yine cadılık suçlamasıyla gözaltına alman çocukların, yetişkinlerin tersine, fazla zorlamadan, hemen ‘itiraf etmeye başladıkları görülüyor. Burada özellikle çocuk cadılarda ‘yalan söyleme alışkanlığı’nm ortak bir payda haline geldiğini de gözlemliyoruz. Hatta bazı vakalar da sorgucuların bilmek istediklerinden daha fazlasının anlatılması bile söz konusu olabilmektedir. Çocuklar tarafından yapılan gece yolculukları, cadıların dansı ve sabbat tasvirleri dönemin yazar ve teologlarınca o denli etkileyici bulunacaktır ki, bazıları not edilerek daha sonra kullanılacak veya resmedilecektir. Çocukların hayal güçlerinin yetişkinlere göre daha zengin olduğu bilinmekle birlikte, o denli içeriği zengin ve ayrıntılı tasvirler yapabilmelerine mantıkî bir açıklama getirebilmenin zorluğu ise ortadadır. Çocuk cadı profili oluşturma da ortak bir özellik olarak gösterilemese de ‘ergen çocuklar’da takıntılı bir boyuta ulaşmış ve tatmin olunmamış cinselliğin cadılığa‘meyil’ oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu yaş döneminde aşırı cinsel fanteziler giderek sapkınlığa varmakta ve bunun sonucunda şeytan veya yaşlı bir büyücüyle girilen ilişki gerçekleşmişcesine tüm ayrıntılarıyla anlatılabilmektedir.

 

 

Melankolik bir ruh hali çocuk cadılardan çok cinlenmiş çocuklar için ayırt edici bir faktör olarak karşımıza çıkar. Öncelikle kural olmaktan çok, örnek vaka sayısından hareketle vardığımız sonuca göre, cinlenmiş çocuklar içinde kızların payının yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Kadınların ‘bedensel ve zihinsel olarak zayıf ve eksik varlıklar’ olduklarına dair Kilise doktrininin Hıristiyan Ortaçağı’nda tartışmasız kabul edildiğini biliyoruz. Nihayet devamında benzer bir kabulün, kız çocuklarının depresyona, melankoliye giderek ruh sağlığı bozukluklarına daha yatkın olduğu tezinin özellikle hekimler ve hukukçular arasında çok sayıda taraftar bulduğunu söyleyebiliriz. Ancak çocuk cadılar için bu denli belirgin bir cinsiyet ayrımı yapabilmek mümkün değildir. Aşağıda Augsburg Çocuk Cadı Davaları’ndan temel alınarak çıkarılmaya çalışılan çocuk cadı profili bize cinsiyet dağılımı hakkında bir fikir vermekle birlikte; tüm çocuk cadılar hakkında sadece ele aldığımız örnek vakalardan hareketle bir yorum yapılabilir ki buna göre, çocuk cadıların iki cinsiyet arasında dengeli dağıldığı söylenebilir.

 

 

‘Çocuk cadı kimdir’ sorusundan hareketle, yaklaşık bir profil oluşturma girişiminde, burada hiç sözünü etmediğimiz kimi başat faktörler, daha önce yinelendiği için hiç anılmamıştır.Genel olarak cadı avına ilişkin olarak sayılan, iklim koşullarında bozulma, ürün fiyatlarındaki artışla gelen yoksulluk, mezhep çatışmaları, salgın hastalıklar, Otuzyıl Savaşları gibi olumsuz faktörlerin, çocuk cadı kavramının üretilmesinde ve yayılmasında teşvik eder yönde bir etkide bulunacağı malumlarıdır.

 

 

Kurt Rau Augsburg Çocuk Cadı Davaları’nı konu alan çalışmasından hareketle ulaştığı çocuk cadı profiline ilişkin şu tespitlerde bulunmaktadır. Augsburg Çocuk Cadı Davaları’nda kız çocukları ve erkek çocukları yargılanmıştır. Toplam on üç kız çocuğu (1625, 1630, 1654 ve 1723-1730), otuzdan fazla erkek çocuğu (1661, 1680, 1685, 1690) hakkında ceza davası açılmıştır.Kızlar dokuz ila on yedi yaş arasında gruplanmaktadır. 1630 yılında görülen Sara Bach davasında bahsi geçen kız çocuğunun yaşı bilinmese de ‘çok küçük’ olduğu anlaşılmaktadır.1723 yılında görülen davada yargılanan dört kız çocuğunun ise yaşları tesbit edilememiştir. Otuz üç sanıklı, ‘Şeytanın Çocukları’, çocuk cadı davalarında yargılananların yüzdeyetmiş biri erkek, kalanı ise kız çocuğudur. Bu davada yargılanan erkek çocuklarından üçü yedi, sekiz ve dokuz, dördü on, üçü on üç, ikisi on dört, biri on beş ve üçü on yedi yaşındadır. Otuz üç sanıklı davada, şeytan genç işbirlikçileri (Teufelsjungen)olarak anılan on bir gencin ise yaşı tespit edilememiştir.

 

 

Görülen tüm davalarda az sayıdaki istisna dışında, sanıkların tamamı Augsburg’da ikamet etmektedirler. Dava süreçlerinin başından itibaren resmî makamlarca tutulan kayıtların, vergi defterlerinin incelenmesinden çocukların yaşadıkları bölgeler ve oturdukları evler tam olarak tesbit edilebilmiştir. Yine on altı an yedi yaş grubunda olup, bir süre öksüzler yurdunda kalıp daha sonra adresini kaybettiren veya ailesinin yanından çalışmak amacıyla ayrılan, ancak dilenerek hayatını kazananların sürekli ikametgah adresleri tesbit edilememiştir; sorgulan sırasında beyan ettikleri adreslerde hiç oturmadıkları ya da kısa süre oturup ayrıldıkları anlaşılmıştır. Cadılıkla suçlanan az sayıda çocuğun düzenli ikamet adresi Augsburg dışındadır. Örneğin Rieden’li Barbara Frölin (on altı), Augsburg dışındaki Haunstetten köyünde çalışma imkânı bulmuştur. Augsburg’a ise geçici bir süre için gelmiş ve Aziz Ulrich Manastırı’nda barınmıştır.Geçici süreli ikametinde üstlendiği görev ise, ironik bir biçimde, cinlenmiş (besessen) Maria Pihler’in içindeki şeytanın kovulması sırasında onu Kilise’de ve manastırda kollamaktır. Doğal olarak ikameti şehir dışında olanlar, şayet bir dilenci grubunun üyesi değillerse,on dört ve üzeri yaş grubuna dahildirler (Rau 2003).

Augsburg’da XVII. yüzyılda açılan muhtelif davalarda ve 1723-1730 yıllan arasında yaşanan toplu çocuk cadı davalarında, cadılık suçlamasıyla hakkında soruşturma açılan çocukların önemli bir bölümü Katholik mezhebine mensuptur (Rau 2003). 1625-1730 yılları arasına yayılmış Augsburg Çocuk Cadı Davalan sanıklarının (ailelerinin) ekonomik durumlan ve sosyal statüleri önemli ölçüde farklılık göstermektedir. İlk grupta, Maria Braun örneğinde olduğu üzere, şehrin en fakir kesimini oluşturan ve kent yönetiminin sosyal yardımlarıyla yaşayabilen ‘bir lokma ekmeğe muhtaç’aileler söz konusudur. Euphrosina Schweler, Barbara Frölin,Johann Matthäus Lutzenberger, Jakob Schmidt ve VeitKarg gibi çocuklann yer aldığı diğer grupta ise, ebeveynlerin genellikle küçük yaştan itibaren çocuğun sorumluluğundan kurtulmak ve ekonomik getiri elde etmek amacıyla hizmetçi (Dienstmagd)veya çırak (Lehrling)olarak varlıklı ailelerin yanma vermeleri söz konusudur.

 

Son grupta ebeveynleri kasap, bira üreticisi, lokanta vb bir zanaat sahibi ailelere (Handwerkerfamilien)mensup çocuklar yer almaktadır. Bu ailelerin düzenli bir geliri, şehringelir seviyesi yüksek kesimlerinde kendilerine ait bir evleri ve bazılarının evlerinde çalıştırdıklan hizmetçileri vardır.Çocukların önemli bir bölümü okula gitme şansına sahip olup,okul dışında da arkadaşlıklan devam etmektedir. 1723-1730 tarihleri arasına yayılan ‘Şeytanın Çocukları’ davasında yargılanan otuz üç çocuğun çoğunluğu bu gruba dahildir.1

 

 

Sanık sandalyesinde oturan çocuklann, (ortak) kişilik özelliklerinin ortaya çıkarılabilmesi, ancak (her birinin ayrı ayrı) ayrıntılı karakter tahlillerinin yapılmasıyla mümkün olabilecektir. Tabiatıyle böyle birt ahlili, bugün mevcut belgeler üzerinden yapma şansımız yoktur.Ancak çocukların, sorgulanmaları sırasında verdikleri ifadeleri,tutanaklara yansıyan davranışlannı ve tanık ifadelerini bir araya getirdiğimiz zaman

bazı ortak noktalara ulaşma imkânımız olur. Cadılık suçlamasıyla veya (itiraflarıyla) bir anda kendilerini yetişkinlerin dünyasında bulan çocukların yüzleşmek zorunda kaldıkları en önemli husus,kurguladıkları evrenin gerçekliği ve inandırcılığıdır.Annesini ölüme götürecek denli sarsılmaz bir inançla suçlayan Maria Braun, yalanlarıyla büyük annesini ceza evine düşüren küçük kız Ephrosina Schweler; ‘Şeytan Kardeşliği’ (Teufelsgemeinschaft)yalanıyla arkadaşı GeorgMayr’ı tuzağa düşüren Johann M.Lutzenberger ve kendi kendini iflâh olmaz bir yalancı (hartnäckigerLügner) olarak tanımlayan VeitKarg’m itiraflarıyla zarar verdiği insanlar ve diğerleri, son tahlilde çocuklar tarafından yaratılmış bir dünyanın kurbanlarıdır.

 

 

Bu sayılanlar ve diğer örnekler çocukların kendileri tarafından yaratılan bu sanal gerçekliğe ne denli inandıklarını ortaya koymaktadır. Kaldı ki, çocukların önemli bir bölümü kendi kendilerini ihbar etmekte veya hiç nazlanmadan hayal mahsulü tasarımlarını itiraf etmektedirler. Tüm çocuk cadı davalarında görülen ortak izleklerden biri olarak hayal mahsulü yaratımlar, ergenlik çağındaki çocukların cinsel fantezileriyle birleşmekte ve yetişkinlerin bile kimi kez anlamakta zorlandığı orji, sabbat ve kara büyü ayinlerinin kusursuz betimlemelerine dönüşmektedir.

Augsburg’da yargılanan çocukların cadı, büyücü, şeytan gibi kötücül güçleri nasıl algıladıkları ve dönüştürdükleri kadar,ailelerinin onları ‘nasıl’ gördükleri de önemlidir.Ebeveynler, vasiler, yetimhane yöneticileri çocukların ruhlarının şeytan tarafından kontrol edildiğinden, bir tür cinlenme(Besessenheit)yaşadıklarından emindirler. Çocukların da verdikleri ifadelerde cadılarla ve şeytan ile olan bağlantılarını itiraf etmeleri, bu inancı pekiştiren bir unsur olacaktır. On bir yaşındaki Maria Braun, ondört yaşındaki Johann Matthäus Lutzenberger,dokuz yaşındaki Caspar Meyrve nihayet ‘Şeytanın Çocukları’ davalarından da anımsanacağı üzere diğer çocuklar, yapılan gizli bir ittifakla (Pakt)ruhlarını şeytana satmışlardır. Son tahlilde çocuk ile şeytan arasında bir kan kardeşliği söz konusudur. Çocukların önemli bölümü sorgulanmaları sırasında uçarak (Hexenflug)cadıların sabbatma (Hexensabbat)katıldıklarını itiraf edeceklerdir. Ve itKarg ve JohannMatthäus Lutzenbergergibi cadıların sabbatma hiç katılmamış veya Jacob Schmidt gibi şeytanla bir anlaşma yapmadığı halde kara büyü ayinlerinekatılmış örnekler de söz konusudur. Augsburg’lu çocuk cadılar için, cadıların sabbatma

katılımile şeytanla ilişkiye girmek (Teufelsbuhlschaft)birbirine bağlı iki olgudur. Anımsanacağı üzere Maria Braun şeytan sevgilisini, Hans Hunds Casperle,Veit Karg, Kâsperle,Barbara Frölin, Saurüssel,olarak tanımlamaktadır.2

Augsburg çocuk cadı davalarında yapılan itiraflardan hareketle, çocukların dünyasında yer etmiş önemli kavramları şu şekilde sıralayabiliriz: Şeytanla işbirliği yaparak ruhunu şeytanın emrine vermek, cadıların sabbatma katılabilmek, cadılarla dans edebilmek için gece uçuşları — yolculukları — yapmak,şeytanla ilişkiye girmek ve tüm bunları çevrelerindeki masum insanlara zarar vermek (Schadenzauber)amacıyla yapmak. Bu sayılan başlıkların ‘modem cadı’kavramının temel unsurlarından üçüyle (şeytanla yapılan işbirliği, cadıların gece uçuşları ve cadıların sabbatı)örtüştüğü görülmektedir. Dördüncü unsur ‘hayvana dönüşme’, yukarıya aldığımız örnek Augsburg Davaları bağlamında görülmemiş olmakla birlikte, çocuk cadı davalarında sık rastlanan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

Sonuçi tibariyle Kurt Rau tarafından Augsburg Çocuk Cadı Davaları’ndan hareketle çıkarılan çocuk cadı profilinin, çocuk cadı kimliği hakkında bize önemli ipuçları verdiğini ve bundan sonra yapılacak çalışmalara örnek teşkil ettiğini söyleyebiliriz. 1 Rau 2003.

 

2 Bu tanımlamalar bizler için özel bir anlam içermez; birincisi özel bir ismin (Hans), ‘köpek’ (Hund) ve geleneksel neşeli kukla oyununun baş figürü Casperle/Kâsperle’in birleştirilmesiyle oluşturulmuştur, üçüncüsü ise ‘dişi domuz burnu’ anlamındadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...