Jump to content

Ruh ve Ötesi


lqym

Önerilen Mesajlar

Kaynak

 

 

Okurlarımızdan Sayın Batuhan Özgür’ün yazıp bize gönderdiği bu yazıyı sizin de ilginizi çeleceğini ümit ederek yayınlamaktayız.. Kendisine teşekkür ederiz.

 

RUH ve ÖTESİ

 

 

Var olan enerji asla yok olmaz ancak dönüşüme uğraması söz konusudur. Her enerji belirli bir frekanstaki dalga boyudur ve bir bilgidir. Bu bilgi ise Allah’ın bilgisidir, yücedir. Allah’ın bilgisi ise birbirinden farklı frekanslarda bu sonsuz sayıda dalga boylarını da kapsamaktadır. Zaman ve mekandan bağımsız olarak da hareket ederler. Ne başı ne de sonu olan bir dönüşüm (İlah-i Murat) bu dalga boylarını düşük frekanstan daha yüksek frekanslara doğru ivmelendirmektedir. Dalga boylarının frekansları yükseldikçe enerjileri de güçlenir. Biz buna tekamül demekteyiz. Adı Ruh olarak bilinen; Allah’ın bilgisini özünde taşıyan farklı frekanslardaki bu dalga boyları için tekamül yaradılışlarının bir gereği ve en büyük ihtiyaçlarıdır. Tekamüldeki ivmeyi arttırabilmek için Ruhların farklı ve sonsuz boyutlarda maddeyle özdeşleşmeleri gerekmektedir. Çünkü bilginin veçhelerini en bol bulabilecekleri ve en hızlı şekilde tecrübe edebilecekleri ortam budur. Böylece Ruhlar farklı boyutların eş zamanlı olarak farkında lığına erişebilmektedirler.

 

Ruh kendisini, beyin yoluyla algıladığımız Kainat düzeyinde madde ile özleştirdiği zaman, saf ve sonsuz olduğunu unutur. Ruh sevmez, çünkü o sevginin kendisidir. Ruh var olmaz, çünkü o varlığın kendisidir. Ruh bilmez çünkü, bilginin kendisidir. Ruh’un sevdiğini, varolduğunu veya bildiğini söylemek yanlıştır. Sevgi, var olmak ve bilgi Ruh’un nitelikleri değil, özüdür. Onlar bir şeyin üzerine yansıdıkları zaman ancak, onlara ‘ o şeyin nitelikleri ‘ adını verebilirsiniz.Fakat kendi ihtişamı içinde oturan, doğumu veya ölümü olmayan sonsuz Ruh’un nitelikleri yoktur, çünkü tüm oluşumlar o’nun özüdür.

 

Ruh, bilgisini ancak tecrübe sahasına koyarak ve/veya tecrübe sahalarını müşahede ederek (deneyüstü) idrak edebilir. Varlık idrak ettikçe yeni şuur düzeylerine transfer olur. Aslında tek bir Mutlak Şuur vardır; Varlığın sahip olduğu şuur düzeyi sadece bu Mutlak Şuur’un, kendi boyutundan farkındalığıdır. Şuur düzeyleri değiştikçe, o şuur düzeyine uygun boyutlar, tecrübe ve tedrisat sahaları daha yüksek şuur seviyesindeki Ruhi Planlar (Rahman ve Rahim olan) tarafından meydana getirilir. Böylece Ruhi varlık, dahil olduğu yeni şuur sahasını tecrübe ederek idrakine varır. Şuur sahası genişledikçe , daha doğrusu Mutlak Şuur’a daha çok yaklaştıkça, farkındalığı ilahi resmin bütününü algılamaya başladıkça geri tesirli boyut sistemlerinden daha yüksek ilahi tesir altındaki boyut sistemlerine enkarne olur. Liyakati ve tahayyül kudreti doğrultusunda Peygamber olur; Alemlere örnek teşkil eder . Plan olur ; Sistemler meydana getirir. Rab olur; Kainatları idare eder. Ancak asla ve asla Kadir-i Mutlak olan Allah’ı idrak etmesi veya O olması mümkün değildir. Sadece Allah tarafından yoktan var edilmiş olan Orijinale yaklaşması söz konusudur. Çünkü Allah tüm noksanlıklardan beridir. Oysaki tüm yaratılmışlar noksandırlar. İşte Ruhi varlığın sonsuz tekamül ihtiyacı buradan kaynaklanmaktadır.

 

Asıl olan; Mutlak varlık; Allah’tır. Evrenin kaynağı, idame ettireni ve yok edip tekrar var edeni olan Allah, varlığın her safhasına iştirak eder. İnsan, beşer enkarnasyonu içerisinde kainatı, uyanıklık, düş görme, ve düşsüz uyku durumlarıyla algılar. O; uyanan kişi ile uyanır, rüya gören kişi ile rüya görür ve derin uykuda uyuyan kişi ile uyur; lakin kendisi bu üç halin ötesinde ‘Üstün Şuurlu Görüş’ adı verilen ayrı bir durumdadır. Onun gerçek mahiyeti, saf şuurluluktur ki; bahsi geçen Mutlak Şuur budur.

 

Beyin yoluyla algıladığımız kainat asıl olan değildir. Kainat hem vardır, hem yoktur. O’nun asıl olmadığını, aydınlanmış bir ruh, en yüksek mistik tecrübeye ulaştığı zaman anlayabilir. Aydınlanmış bir ruh, deneyüstü (transcendental) şuurluluğa ulaştığı zaman, Benliğini (Ruh), saf mutluluk, saf şuur ve ikincisi olmayan Bir olarak idrak eder. Bu şuurluluk durumunda her çokluk anlayışı kaybolur, artık benim ve senin duyguları yoktur. O zaman benlik, bu Kainat görüntüsünün temeli, Asıl olan, Allah olgusunun içinde tüm yaratılmışlarla özde bir olduğunun farkına varır. Aslında ‘az ‘çoktur.

 

Kum tanesi ile çöl buna güzel bir örnektir. Basit bir kum tanesine kısmi bir şuur yüklediğimizde, kum tanesi öncelikle kendisinin ne olduğunu algılamaya çalışacak ve kendisinde olan bilgiyi keşfedecektir. Sonrasında çevresine yönelecek, kendisindeki bilgiyi çevresiyle kıyaslamaya başlayacaktır. Çevresini deneyimledikce edindiği bilginin, kendi özündeki bilgiyle aynı olduğunu idrak ettiğinde ise, adına ÇÖL denen bu sınırsız yapının aslında tamamıyla kendisinden oluştuğunun bilgeliğine varacaktır. İlk başta kendini ÇÖL ün sınırsızlığı karşısında basit ve bir hiç olarak algılayan kum taneciğimiz, ulaştığı bu bilgelikle aslında içinde bulunduğu her şeyi kapsadığını fark edecektir. Ne bütünden ayrı, ne de bütünün içinde bir bütün. Yani bütünün homojen bir parçası. Çünkü ÇÖL ü oluşturan şey yine kum taneleridir. Böylece kum tanemiz hiçlik boyutundan, heplik boyutuna terfi eder.Sonuçta deneyimleşen ve deneyimlenen aynı varlıktır.Fakat bu varlığın bir de yaratıcısı, var edeni bulunmaktadır. İşte bunu idrak edemez. İşte bu yüzden eksiktir, noksandır.

 

Hiçlik boyutundan heplik boyutuna geçit tabii ki bir şuur halidir.Ruhi varlık işte en büyük sınavı burada verir. Bunu farklı bir şekilde ifade edersek; asıl olan yüksek boyutların iki boyutlu bir düzleme yansıtılmasıyla oluşturulan üç boyutlu holografik bir simülasyon ki; sıralı bir akış içinde hareket kazanmasıyla (Zaman)biz bunu içinde bulunduğumuz dört boyutlu evren olarak algılarız. Bu algı bir sanal gerçeklikten ibaret olup, aynadaki görüntümüz gibi sadece asıl olanın bir yansımasıdır.Uzayda yer kaplamaz. Ruh maddeye entegre olduğunda, bu üç boyutlu holografik simülatöre girmektedir. Böylece Ruhlar bu simülatörde asıl olan daha yüksek boyutlarda Allah’a hizmet edebilme liyakatini kazanmak için önce Alemlerin Rabbi’nin sınavından geçerler. Bu sınavda yeterliliklerini kanıtlayarak, belirli bir seviyeye kadar tekamül edebilen Ruhlar asıl olan yüksek boyutlarda şuur seviyelerine göre enkarnasyonlara alınırlar. Geçmiş enkarnasyonun sonuçlarını, varlık,bağlı bulunduğu Ruhi planda (spatyom) değerlendirerek,sonraki enkarnasyonunda yaşar. Her yeni enkarnasyon,yeni bir görev daha yüksek şuur düzeylerine geçit için bir fırsattır. Bu insan seviyesindeki bir Ruh’un zaferi ve en büyük mutluluğudur ki artık kendisi ebedi Cennettedir. Ebedi Cehennem ve azap ise Ruh’un bu sınavda eli boş kalması ve asıl olan yüksek boyutlarda görev alamamasıdır ki tekamül edememesi anlamına gelir. Ta ki Rabbin sınavından başarıyla geçene dek.

 

Allah, ötelerin ötesidir, yücelerin yücesi. Başlangıçta yalnız O vardı. Adlar değişik, kalıplar ayrı, cevher tek; Allah.Bütün varlıklarda O’nu, O’n da bütün varlıkları gören şüpheden azat olur.”Ne tarafa dönersen dön Allah’ı görürsün” Dış Dünya, çöldeki serap gibi…’ Gözle görürsün ama, gerçekte yok. Susuzluğunu arttırır sadece, gidermez. Karanlıkta yılan sandığın, aydınlıkta bir ip. Korkun da, kaygın da bir vehim: İçimizdeki program

 

Dış dünya, iç dünya… Bu ikilik bilgisizliğimizden doğan bir kuruntu. Hepsi tek bir şuurun muhtelif boyutlardaki yansıması.

 

Dünyadaki hayat ile, ruh alemindeki hayat, birbirine zıt şeyler değildir. Hatta bazen at başı olurlar. Çalışma hayatı Allah Bilgisi’ne zıt bir yaşantı değildir, aksine tutkusuz olarak yapılan her faaliyet, bu bilgiye ulaşmak için vasıtadır. Diğer taraftan, terk ve feragat; egodan, bencillikten terk ve feragat edilmelidir. Yoksa hayattan değil. Çalışmanın ve feragatin amacı, içteki Ruh’u tanımak ve ait olduğu “Bir”i idrak etmektir. Ruh; Allah’ın kendi özünden verdiği ve mutlak bütünün tüm niceliklerini içinde barındıran yegane parçalarından birisidir ve Allah her şeydir.

 

Tabiata ve insana ait her faaliyetin ardındaki kudret, Allah’ın kudretidir. Bu gerçeği bilmek, bilgeliğe giden yoldur. Cehalet içindeki bir insan ise varlığını, gerçek Ben’i (Ruh) kuşatan maddi kılıflarla hüviyetlendirir. Bazen kredi kartının limiti olur, bazen kullandığı taşıt aracının markası,bazense bir yolun oyuncağıdır beyhude.Ancak bu kılıfların ötesine ulaşan kişi, saf mutluluk, saf sevgi, bilginin özü ve doğruluğun ta kendisi olan Allah’ın hikmetini hayranlık ve huşu içinde deneyimleyebilir.

 

İnsan; hayati soluk, düşünce, duyular ve hareketlerden müteşekkil bir varlıktır. Bu unsurlar, Ruh’tan zuhur ederler ve eninde sonunda, bir akarsuyun denize karıştığı zaman kaybolması gibi, Ruh’a karışarak ortadan kaybolurlar. Ruh, her fani mutluğun menşeidir. Kendisi ise saf mutluluktur. İyi veya kötü hiç bir faaliyet, O’na tesir etmez. O, duyunun ve beynin düşüncesinin ötesindedir, lakin bilge kişinin tahayyülünün ötesinde değildir. İnanç, ibadet ve tefekkür yoluyla kendi gerçek benini idrak eden bilge kişi, yeniden doğuş ve ölüm çarkından, ızdırap çarkından (Gerçekliğini algıladığı mevcut Dünya enkarnasyonları) kurtulmuş olur. Vaat edilen Ebedi Cennet kapısı önünde açılır. Bilge kişi için Ebedi Cennet’in anlamı ; Açık bir şuurla Allah’ın hikmetini temaşa edebilmektir. Tekamülün yegane yolu budur. Bu tekamül sürecinde Ruhlar kendilerini Allah’a hizmette birbirleriyle yarışırken bulurlar. İşte gerçek anlamda Allah Aşkıyla yanmak budur.

 

İşte gerçek İman’ın sırrı da burada yatmaktadır; kalbin arınması ve derin düşünmeyle, insanın manevi aleme dönük gerçek Ben’inin (Ruh), Allah’ın sadık bir askeri, kulu olduğunu, bedenli ve bedensiz hallerin sağlayacağı hiçbir değerin,mutluluğun O’nun yanında ifadesiz olduğunu idrak etmek.

 

Yaradılıştaki sonsuz çeşitlilik, sadece Allah’ın tezahürleridir. Bu sebeple, sadece bu çeşitliliği tanımak yeterli değildir. Aynı şekilde, insanların bütün faaliyetleri de sadece evrensel yaratılış seyrinin safları olduklarından dolayı; sadece faaliyet göstermekte, yeterli değildir.

 

Bilge kişi, bilginin hikmetini fark edebilmelidir. Bilgi, nesnelere, faaliyetlere ve ilişkilere ait bir şeydir. Hikmet ise; Allah’a ait bir şeydir; ve O, daima bütün nesnelerin, faaliyetlerin ve ilişkilerin ötesindedir. Yegane hikmet, O’nun yaratma bilgisidir. Ruh’un en büyük muradı ise bu bilginin kendisine nasip olan kısmına ermektir. O’nun bilgisi yoktan var etmektir ki, burada kullanılan ermek kelimesi bu bilgiyi idrak edebilmeyi değil sadece bilgi olarak kabul edip muhafaza etmeyi kapsamaktadır. Bu bilgiyi tecrübe etmek ise sadece ve sadece Kadir-i Mutlak olan Allah’ın kudretindedir. Tüm yaratılmışlar yoktan var edilen mevcut materyali kullanarak kendi bilgileri kudretinde tahayyüller oluşturabilirler.İşte “Allah’ın kendi suretinde yarattığı” derken anlatılmak istenen Ruh denen Orijinal varlığa bahşetmiş olduğu bu yetenektir. Bu bağlamda Allah tüm yarattıklarından beridir. Evrende var olan bütün görüntüler, duyular, arzular ve işler Allah’tan zuhur ederler. Ruhi varlıklar ise sadece bunları şekillendirir ve isimlendirirler.

 

Tefekkür sanatı öğrenilebilir, ancak gerekli nizamlara göre çalışmalıdır. İçimize yerleştirilmiş olan programı en yüksek hayır amacıyla kullanabilmek, bu evreni yaratan, idame ettiren ve yok eden; varlığın bütün şekillerinin ötesinde, sıfat ve faaliyetten münezzeh Allah’a şuurlu bir şekilde hizmet ederek Ruhumuzu olgunlaştırmak, sadece bu yolla mümkündür.Sonuçta bütün yaratılmışlar bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek O’na hizmet ederler. Fakat gerçek başarı bu hizmeti bedenli halde Ruhi alemi yaşayarak şuurlu bir şekilde yapmaktır ki mükafatı büyüktür.” Ölmeden ölünüz.”ifadesindeki derin anlam işte budur .

 

 

Okurumuz Batuhan Özgüre bu güzel yazısı için teşekkür eder , yeni yazılarını bekleriz

 

Burhan Sanus

schizophrana tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Allah, ötelerin ötesidir, yücelerin yücesi. Başlangıçta yalnız O vardı. Adlar değişik, kalıplar ayrı, cevher tek; Allah.Bütün varlıklarda O’nu, O’n da bütün varlıkları gören şüpheden azat olur.”Ne tarafa dönersen dön Allah’ı görürsün” Dış Dünya, çöldeki serap gibi…’ Gözle görürsün ama, gerçekte yok. Susuzluğunu arttırır sadece, gidermez. Karanlıkta yılan sandığın, aydınlıkta bir ip. Korkun da, kaygın da bir vehim: İçimizdeki program

 

Dış dünya, iç dünya… Bu ikilik bilgisizliğimizden doğan bir kuruntu. Hepsi tek bir şuurun muhtelif boyutlardaki yansıması.

 

Dünyadaki hayat ile, ruh alemindeki hayat, birbirine zıt şeyler değildir. Hatta bazen at başı olurlar. Çalışma hayatı Allah Bilgisi’ne zıt bir yaşantı değildir, aksine tutkusuz olarak yapılan her faaliyet, bu bilgiye ulaşmak için vasıtadır. Diğer taraftan, terk ve feragat; egodan, bencillikten terk ve feragat edilmelidir. Yoksa hayattan değil. Çalışmanın ve feragatin amacı, içteki Ruh’u tanımak ve ait olduğu “Bir”i idrak etmektir. Ruh; Allah’ın kendi özünden verdiği ve mutlak bütünün tüm niceliklerini içinde barındıran yegane parçalarından birisidir ve Allah her şeydir.

Kuran Ruh Kavrami İnsanla İlgili Gecmez İnsanla İlgili Nefs Yani Can Kavrami Gecer Ruh Sadece Vahinin Yani Belkide Vahi Meleginin Adidir Ruh Alemenindeki Hayat Kadar Sacma Bir Kavram Olamaz

Kuranda ruh kavramı hiç bir ayette insan ile ilgili olarak geçmez.Ruh kavramı vahyin diğer bir adıdır.Dolayısıyla kuranda ruh; vahiy ve vahyi taşıyan cibril hakkındadır. İlgili ayetler

 

CİBRİL,E İSNADEN RUH KAVRAMNIN GEÇTİĞİ AYETLER

 

Bakara..87- Celâlim hakkı için Musa'ya o kitabı verdik, arkasından birtakım peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu İsa'ya apaçık mucizeler verdik, onu Rûhu'l-Kudüs ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir kısmına yalan diyecek, bir kısmını da öldürecek misiniz?

 

 

 

Bakara..253- O işaret olunan resuller yok mu, biz onların bazısını, bazısından üstün kıldık. İçlerinden kimi var ki Allah, kendisiyle konuştu, bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı. Biz Meryem oğlu İsa'ya da o delilleri verdik ve kendisini Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile kuvvetlendirdik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasındaki ümmetler, kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat ihtilâfa düştüler, kimi iman etti, kimi inkâr etti. Yine Allah dileseydi, birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar.

 

Meyem 17- Sonra ailesiyle kendisi arasına bir perde koymuştu. Biz ona ruhumuzu gönderdik de ona tam bir insan şeklinde göründü

 

.

 

Bu ayetlerde vahyi taşıyan meleğe yani cibrile RUHUL KUDUS =KUTSAL RUH ifadesi kullanılmıştır.Bizlerde aynı ifadeleri kullanırız.

 

Mesela bir tarih profesörüne, AYAKLI TARİH ifadesini kulllanırız.Aynı şekilde Son peygamber Hz Muhammede

 

YÜRÜYEN KURAN,AYAKLI KURAN dediğimiz gibi

 

VAHYİ TAŞIYAN CİBRİLE İSNADEN SADECE RUH KAVRAMI GEÇEN AYETLER

 

Nebe 38- O gün Ruh ve melekler sıra sıra dururlar. Rahmân'ın izin verdikleri dışında hiç kimse konuşamaz. İzin verilen de doğruyu söyler

 

Kadr 4- Melekler ve Ruh o gece Rablerinin izniyle, her iş için inerler

 

 

 

Mearic 3- O, derece ve makamlar Allah'tandır.

 

Mearic 4- Melekler ve Ruh miktarı ellibin yıl süren bir gün içinde ona çıkar.

 

Bu ayetteki İleyi= ona zamiri dil bilim ve gramer kurallarına göre bir önceki kelimeye atfetmek gerekirki oda,önceki ayetteki son kelime olan meariç,tir. Dolayısıyla burdaki ona zamirini kalkıpta Allaha atfetmenin ona mekan isnadı anlamına gelirki,böyle bir düşüncenin tevhide aykırı olduğunu düşünüyoruz

 

Meariç; miraç kelimesinin çoğuludur. mirac,ın ise gerçek anlamda ne olduğu kesin olarak bilmek imkansız. Ben mahiyetini sadece Allahın bildiği ve meleklere ait derece veya makamlar olduğunu söylemekle yetinmeyi uygun görüyorum.En doğrusunu Allah bilir.

 

 

 

Ruh kavramının, vahiy anlamında olduğu ile ilgili ayetler

 

 

 

İsra..82- Biz Kur'ân'dan, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararını artırır.

 

İsra..83- Biz insana nimet verdiğimiz zaman, Allah'ı anmaktan yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapılır.

 

İsra..84- De ki: "Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.

 

"

 

İsra..85! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: "Ruh Rabbimin emrindendir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir."

 

İsra..86- Yemin olsun ki, dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bize karşı kendine bir vekil (koruyucu) bulamazsın.

 

 

 

İsra..88- Ey Muhammed! De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir."

 

Ayetler gurubu dikkate alındığında görüldüğü gibi isra 85 teki ruhtan maksat vahiydir.Bulunduğu toplumda insanlara Allahın elçisi olduğunu ve Allahtan vahiy aldığını söyleyen peygambere bir takım insanlar vahyin mahiyeti hakkında sorular sordukları görülmektedir.Onların bu sorusuna ise Allah cevap vermiştir

 

ANAHTAR KELİME;ALLAHIN EMRİ. ALLAHIN EMRİ İSE ŞÜPHESİZ VAHİYDİR

 

İşte Allahın sonsuz ve sınırsız ilminden bizlere bildirilen bu az bilgi kurandaki olan kadardır

 

Burayı biraz daha açalım.Asırlardan beri resullük taslayan insanlar olagelmiştir.Nitekim günümüzde de böyle insanlar vardır.Örnek olarak Ali iskender mihr,i gösterebiliriz.Bu sahte resule hiç bir insan gidipte insanın ruhu varmı diye sormaz. Ya neyi sorar?

 

Sen kendine vahiy geldiğini iddia ediyorsun arkadaş; anlat bakalım bu işin mahiyeti nedir?

 

işte Aynen bunun gibi kendi içlerinde 40 yıl yaşamış ve onlara göre sıradan biri olan insan olan Hz Muhammed günün birinde aniden Allahın resulü olduğunu ve Allahtan vahiyler aldığını ve bunlara uymazlarsa onlara ahiret azabıyla korkutuyordu.Dolayısıyla bu insanlar Hz Muhammedin bu konuda güvenilir olduğunu tesbit amacıyla vahyin mahiyeti (ruhtan)hakkında sorular soruyorlardı.Yoksa bu kişilerin insanın ruhu varmıdır yokmudur gibi bir detleri ve sıkıntıları yoktu

 

Ruh kavramının vahiy anlamında kulllanıldığı ile ilgili diğer ayetler

 

Mümin..15- O dereceleri yükselten Arş'ın sahibi Allah, o buluşma gününün (kıyametin) dehşetini haber vermek için kullarından dilediği kimseye emrinden Ruh indiriyor.

 

 

 

Nahl 2- Kendi emrinden Ruh ile melekleri, kullarından dilediği peygamberlere indirip şu gerçeği insanlara bildirin, buyuruyor: Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak benden korkun.

 

Nahl 102 Onlara de ki: ", iman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbin Ruhu katından hak olarak indirdi.

 

Mücadele 22. Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları bir Ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi (dininin yardımcıları)dir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbidir.

 

RUHTAN ÜFLEME

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Enbiya 91- Irzını koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için bir mucize kılmıştık.

 

Hicr 28..Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: "Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım."

 

Hicr..29- Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın."

 

Secde 7- Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayan O'dur.

 

Secde..8- Sonra da onun soyunu süzülmüş bir özden, değersiz bir sudan yaratmıştır.

 

Secde..9- Sonra onu düzenli bir şekle sokup, ruhundan üfürdü. Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz!

 

Sad 71- Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım."

 

Sad 72- "Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın."

 

Tahrim 12-Irzını korumuş olan, İmrân kızı Meryem'i de Allah örnek gösterdi. Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O, gönülden itaat edenlerdendi.

 

Ruhtan üfleme ne anlama gelir?

 

Suda boğulmuş bir insana canlılık kazandırmak için,nefes üflenir.Aynı şeklide sıcakların etkisinde bunalan insanlar serin yeller estiğinde,üflediğinde'' oh be hayat varmış'' derler.Subhanallahın ise yarattığı bir varlığa canlılık kazandırması ,hayat vermesi için üflemeye, püflemeye ihtiyacı yoktur.Dolayısıyla üfleme ifadesi tamamne mecazidir

 

Yasin 81- Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.

 

82- O'nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.

 

En,am 73 O, gökleri ve yeri hak ile yaratandır. "Ol!" dediği gün herşey oluverir. O'nun sözü gerçektir. Sur'a üflendiği gün de hükümranlık O'nundur. Gizliyi ve açığı bilendir ve O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır

 

KUN FEYEKUN

 

Alllah ol der olur yani vahyeder.İşte Allahın ruhundan üfürmesi demek, yarattığı varlığıa vahyederek CANLANDIRMASI anlamındadır ki şu ayet açıkça buna delalet etmektedir

 

Ali İmran..59- Doğrusu Allah katında İsa'nın (yaratılışındaki) durumu, Âdem'in durumu gibidir; onu topraktan yarattı, sonra ona "ol!" dedi, o da oluverdi.

 

KUN FEYEKUN

 

 

 

Buraya kadar gördükki kuranda insanın ruhu olduğuna dair tek bir ayet yoktur.İnsan ölünce ruhu çıkar diyorlar.

 

Peki olmayan bir ruh nasıl çıkıyor.Kuran insanı NEFS olarak tanıtır.İnsan hayata gelmeden nasıl mutlak bir yokluk idi ise ölüm olayında da bir bütün olarak yok olmaktadır.İnsandan çıkan herhangi bir şey yoktur

 

İnsan bir bütündür.Bir bütün olarak dünyaya gelmekte ve bir bütün olarak ölüm olayı ile yok olmaktadır. Dolayısıyla insanlar yaratılmadan önce ruhlarını yaratıldığı ve Allahın bu bedensiz hayaletlere ruhlar aleminde soru sorduğu kalu bela ilgili ayetin tamamen yunan patentli ruh anlayışına göre yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Allah insanları taksit tasit yaratmadığı gibi taksit taksit öldürmesi düşünülemez.Eski yunan mitolıjisine göre insan; beden ve ruhtan meydana gelen bir varlıktır. Ölüm olayında ise beden yok olmakta ruh ise ölümsüz olduğundan başka alemlerde yaşamına devam etmektedir.Hatta başka bir insanın bedeninne girip bu şekildede yaşamına devam edebilmektedir.Reenkarnasyon

 

Bakara ..28- Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti. Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona götürüleceksiniz.

 

Bu ayeti kerimede Allahu Teala yaratılış öncesini ölüm olarak tarif etmektedir (ve kuntum emvaten) işte ölüm olayıda aynen bunun gibi salt bir yokluktur.

 

Yartılış ve dirilişle ilgili diğer ayetler

 

Yasin 78- Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: "Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?" dedi.

 

79- De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir."

 

Hac 66- Size (ilk defa) hayat veren, sonra öldürecek olan, sonra da yeniden diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür.

 

Mümin 11- Kâfirler diyecekler ki: "Ey Rabbimiz! Sen bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Şimdi günahlarımızı anladık. Fakat çıkmaya bir yol var mı?"

 

İki ölüm ve iki dirilme

 

Dünyaya gelmeden önceki durum. 1.inci ölüm

 

Dünya hayatındaki ölüm. 2.inci ölüm

 

Dünya hayatına gelme. 1.inci diriliş

 

Kıyametten sonra dirilme 2.inci diriliş

 

Peygamberin vefatından kısa bir süre sonra yunan eserlerinin arapçaya tercüme edilmiş, ve dolayısıyla yunan mitolojisine ait bu tür inançlar müslümanlar arasında revaç bulmuş ve halende bu anlayış toplumun geneli tarafından kabul görmektedir

 

Oysaki kuran bunların tamamen aksini söylemktedir

 

Araf 172 Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler.

 

Allahu Tealanın bu ayette insanlara yaratılmadan önce kalıpsız ruhlara seslendiği ile ilgili hiç bir işaret yoktur..Ademoğulların bellerinden nesillerin alınması aşağıdaki ayette bildirildiği gibidir

 

 

 

 

 

Hac 5..Ey insanlar, eğer, tekrar diriltileceğinizden bir şüpheniz varsa size açıkça gösterelim diye sizi topraktan yarattık, sonra spermden, sonra embriyodan, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir çiğnem etten yarattık. Dilediğimizi adı konmuş bir süreye kadar rahimlerde tutar ve sizi bebek olarak çıkarırız. Sonra siz yetişip, erginlik çağına gelirsiniz. Kiminizin canı alınır, kiminiz de bildiği şeyleri bilmez olsun diye ömrünün en düşkün dönemine ulaştırılır. Yeryüzünü kupkuru görürsün de biz ona su indirince harekete geçer, kabarır ve her çeşit güzel bitkiyi çift çift bitirir ya...

 

Allaha verdiğimiz bu misak ise,yani galu bela insan doğuktan ve iyiyi ve kötüyü ayır edebilme çağına ulaştığında gerçekleşmektedir.her insan yanlışı ve doğruyu anlayabilecek bir özellikte yartılmıştır

 

Fe elhemeha fucuraha ve takvaha''

 

Şems 8..(Nefse) isyankarlığını ve iyiliğini ilham edenin hakkı için''

 

Zariyat 56- Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.

 

 

 

Diğer bir ayette ise şöyle buyurulmaktadır

 

Rum 30..Öyleyse sen yüzünü bir hanif olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışında hiç bir değişme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

 

 

 

Her insan belli bir yaşa geldiğinde çevresini ve etrafındaki kültürü Allahın kendine vermiş olduğu bu özelikten esinlenerek sorgular . Kainattaki bu muhteşem düzeni, yaratılış harikasını idrak ettiğinde,yaratıcısı Allahı sanki görüyormuş gibi, bütün benliğiyle GALU BELA; EVET DER

 

Evet yarabbi sensin herşeyi sonsuz kudretinle yaratan SENSİN SEN DER

 

Bir insanın çevresindeki kültürü ve evrendeki Allahın ayetlerini sorgulayarak dünya hayatında galu bela ya ulaşmasını Hz İbrahimle ilgili şu ayetlerde dahada net görebilmekteyiz

 

 

 

Enam 75- Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.

 

76- Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü:"Rabb'im budur" dedi. Yıldız batınca da:" Ben batanları sevmem" dedi.

 

77- Ay'ı doğarken gördü: "Rabb'im budur" dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum" dedi.

 

78- Güneş'i doğarken görünce: "Rabb'im budur, bu hepsinden büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım".

 

79- "Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim".

 

İşte dünya hayatında gerçekleşen galu bela ve Hz ibrahimin çevresindeki kültürü sorgulaması

 

Enbiya

 

51- And olsun ki biz daha önce İbrahim'e de rüşdünü vermiştik . Biz onu biliyorduk.

 

52- O zaman o, babasına ve kavmine: "Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?" demişti.

 

53- Onlar: "Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk" dediler.

 

54- İbrahim: "And olsun ki sizler de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" dedi.

 

55- Onlar : "Sen bize gerçeği mi getirdin (Sen ciddi mi söylüyorsun), yoksa şaka mı ediyorsun?" dediler.

 

56- O şöyle dedi: "Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...