Jump to content

Tapınak Şövalyeleri 1.Konu


priory of sion

Önerilen Mesajlar

Tapınak Şövalyeleri (Knights Templar)

 

 

http://cdn.yazete.com/resimler/1270000/1271316.jpg

 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/c1/Cross-Pattee-red.svg/280px-Cross-Pattee-red.svg.png

 

http://www.ancientresource.com/images/medieval_crusades/knights-templar/templar.jpg

 

http://static.ddmcdn.com/gif/freemasons-3.jpg

 

 

Tapınak Şövalyeleri, 1118’de Kudüs’e giden 9 şövalye ile başladı bu şövalyeler Hugues de Payns, Geoffroy de Saint-Omer, André de Mantbard, Payen de Montdidier, Archambaud de Saint-Aignan, Geoffroy Bisol, Hughes Rigaud, Rossal ve Gondemare'dir.Tapınak Şövalyeleri, Hz. İsa’nın gerçekten var olup olmadığını ve onun sülalesinden gelen Nörovenj Krallığı’nın, İsa’nın soyundan gelip gelmediğini öğrenebilmek amacıyla ortaya çıkmıştır.Bunlar Hıristiyanlığın içinde yer alan fakat Hıristiyanlığın belli dogmalarını kabul etmeyen kişiler.Tanrı’ya inanırlar,fakat dine ve dogmalara inanmazlar.İnanç var iman yok.

 

 

A)Tarih Sahnesindeki Yerlerini Alışı

 

 

Haçlı Seferleri her ne kadar Hıristiyan inancının bir ürünü olarak bilinse de, aslında temeli bütünüyle maddi çıkarlara dayalı olan savaşlardır. Avrupa'nın büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde yaşadığı bir devirde, Doğu'nun ve özellikle de Ortadoğu'daki Müslümanların refah ve zenginliği, Avrupalıları özellikle de Kilise'yi cezbetmiştir. Bu cazibenin, Hıristiyanlığın dini öğretileriyle de süslenmesi sonucunda, dini görünüm altında, fakat gerçekte dünyevi amaçlara yönelik bir "Haçlı" zihniyeti ortaya çıkmıştır. Hıristiyanların, daha önceki devirlerde temelde barışçı bir siyaset izlerken, ani bir dönüşle savaşçılığa eğilim göstermelerinin asıl nedeni de budur.Haçlı Seferleri'nin başlangıç noktası, 1095 yılının Kasım ayında, Papa II. Urban'ın başkanlığında ve üç yüz din adamının katılımıyla gerçekleşen Clermont Konseyi oldu. Bu konseyde o zamana kadar Hıristiyan dünyasında hakim olan barışçı doktrin terk edildi ve Haçlı Seferleri'nin temeli atıldı. II. Urban, Clermont Konseyi'nin sonunda, farklı toplumsal sınıflara mensup bir kalabalık önünde yaptığı konuşma ile bu durumu ilan etti.Papa II. Urban bu meşhur söylevinde, Hıristiyanlardan kendi aralarındaki çekişme ve savaşları bırakmalarını istedi; zengin, fakir, "asil", "köylü" herkesi tek bir bayrak altında birleşmeye ve "kutsal toprakları Müslümanların elinden kurtarmak için" savaşmaya çağırdı. Ona göre bu, "kutsal bir savaş" olacaktı.Tarihçilerin iyi bir hatip olarak tanımladığı II. Urban'ın amacı, Hıristiyanları, Müslüman Türklere ve Araplara karşı kışkırtmaktı; bunda da başarılı oldu. Doğu'daki Hıristiyanların zor durumda olduğunu, hacıların taciz edildiğini ve engellendiğini, Hıristiyanlarca kutsal sayılan yerlere saygısızlık edildiğini iddia etti.1 Elbette bunlar gerçeklere tamamen aykırıydı.Zira tarihçilerin de ifade ettikleri gibi, o dönem, Müslümanlar Ehl-i Kitaba büyük bir hoşgörü ve adaletle davranıyor, her türlü ibadetlerine de izin veriyorlardı. Kutsal topraklarda yaşayan tüm azınlıklar İslam ahlakının getirdiği bu huzurlu ortamdan faydalanıyorlardı. Bununla birlikte dönemin günümüze kıyasla son derece ilkel haberleşme ve iletişim koşullarında, Avrupalıların bu gerçeklerden haberleri yoktu elbette. (Latince yerine Yunancayı kullanan Bizanslılar ve Ortodoks mezhebi hakkında bile az şey biliyorlardı; İslamiyet ve Müslümanlara dair bilgileri ise bundan daha da azdı, yalan yanlış kulaktan dolma şeylerden ibaretti.) Bu nedenle, Papa, dinleyicilerin duygularını tahrik etmeyi başardı. Dahası önemli bir teşvik olarak, söz konusu seferde görev alanların tüm günahlarının bağışlanacağı vaadinde bulundu. Konuşmanın sonunda büyük bir coşkuya kapılan dinleyiciler, elbiselerine dikmeleri için kendilerine dağıtılan kumaştan yapılmış haçları aldılar ve "kutsal savaş" çağrısını herkese duyurmak için harekete geçtiler.Tarihin akışına etki edecek bu çağrı "olağanüstü" yankı uyandırdı. Kısa sürede hem profesyonel savaşçıların hem de on binlerce sıradan insanın katıldığı dev bir "Haçlı Ordusu" oluştu.Bazı tarihçiler Doğu'nun zengin kaynaklarını sömürmeyi amaçlayan Hıristiyan kralların Papa'ya böyle bir "kutsal savaş" çağrısı için baskı yaptığını ifade ederler. Kimi tarihçiler ise, Papa II. Urban'ın bu girişiminde, kendisine rakip olan bir diğer papa adayını gölgede bırakabilme isteğinin rol oynadığını düşünürler.Papa'nın çağrısına heyecanla tabi olan Avrupalı krallar, prensler, aristokratlar veya diğer insanlar da aslında temelde dünyevi niyetlerle bu savaş çağrısını kabullenmişlerdi. "Fransız şövalyeleri daha fazla toprak ummuş, İtalyan tacirleri Doğu Avrupa limanlarında ticareti büyütmeyi hayal etmiş, çok sayıdaki yoksul insan da, sadece gündelik sıkıntı ve zorluklarından kaçabilmek için bu seferlere katılmıştı."2 Nitekim bu aç gözlü kitle, yol boyunca pek çok Müslümanı -ve hatta Yahudiyi- sırf "altın ve mücevher bulma" hayaliyle öldürdü. Hatta Haçlılar, öldürdükleri insanların karınlarını deşerek, "ölmeden önce yuttuklarına" inandıkları altın ve değerli taşları araştırıyorlardı. Haçlıların maddi hırsı o kadar büyüktü ki, IV. Haçlı Seferi'nde Hıristiyan Konstantinopolis'i (yani İstanbul'u) dahi yağmalamaktan çekinmemişler, Ayasofya'daki Hıristiyan fresklerinin altın kaplamalarını sökmüşlerdi.İşte kendilerine "Haçlılar" denen bu güruh, üç büyük grup halinde 1096'nın yaz aylarında yola çıktılar; farklı rotaları izleyerek Konstantinopolis'de bir araya geldiler. Bizans İmparatoru I. Alexius'un elinden gelen desteği verdiği bu topluluk, yaklaşık 4.000 atlı şövalye ve 25.000 yaya askerden oluşmaktaydı.3 Ordunun kumandanları, Toulouse Kontu Raymond, Taranto Dükü Bohemond, Godfrey of Bouillon, Vermandois Kontu Hugh ve Normandiya Dükü Robert'di. Manevi liderliği ise, II. Urban'ın yakın arkadaşı olan Piskopos Adhemar of Le Puy üstlenmişti.Haçlılar yol boyunca pek çok yeri yakıp-yıktıktan, pek çok Müslümanı kılıçtan geçirdikten sonra 1099 yılında Kudüs'e vardılar. Yaklaşık 5 hafta süren uzun bir kuşatmanın ardından şehrin düşmesiyle kente girdiler. Bir tarihçinin ifadesiyle, "Buldukları tüm Arapları ve Türkleri öldürdüler,Erkek veya kadın, hepsini katlettiler.Kudüs'e giren Haçlılar karşılaştıkları herkesi akla hayale gelmez işkencelerle öldürdüler, kılıçtan geçirdiler; buldukları herşeyi yağmaladılar. Camilere sığınan masum insanları çoluk çocuk, genç yaşlı demeden katlettiler, Müslümanların ve Yahudilerin kutsal mabetlerini tahrip ettiler. Şehrin sinagogunda saklanan Yahudileri, sinagogu ateşe vermek suretiyle yaktılar. Eşine az rastlanır bu barbarlık şehirde öldürecek kimse kalmayıncaya kadar devam etti.Haçlılardan biri, Raymund of Aguiles, bu vahşeti "övünerek" şöyle anlatıyordu:Görülmeye değer harika sahneler gerçekleşti. Adamlarımızın bazıları -ki bunlar en merhametlileriydi- düşmanların kafalarını kesiyorlardı. Diğerleri onları oklarla vurup düşürdüler, bazıları ise onları canlı canlı ateşe atarak daha uzun sürede öldürüp işkence yaptılar. Şehrin sokakları, kesilmiş kafalar, eller ve ayaklarla doluydu. Öyle ki, yolda bunlara takılıp düşmeden yürümek zor hale gelmişti. Ama bütün bunlar, Süleyman Tapınağı'nda yapılanların yanında hafif kalıyordu. Orada ne mi oldu? Eğer size gerçekleri söylersem, buna inanmakta zorlanabilirsiniz. En azından şunu söyleyeyim ki, Süleyman Tapınağı'nda akan kanların yüksekliği, adamlarımızın dizlerinin boyunu aşıyordu.Araştırmacı Desmond Seward ise, The Monks of War (Savaşın Rahipleri) isimli kitabında bu vahşeti şu şekilde tasvir ediyordu:"Temmuz 1099'da Kudüs ele geçirildi. Yağmalamanın vahşiliği, Kilisenin soydan gelen içgüdüleri Hıristiyanlaştırmakta ne kadar az başarılı olduğunu ortaya koyuyordu. Kutsal kentin tüm nüfusu kılıçtan geçirildi; Yahudiler, Müslümanlar, erkek, kadın ve çocuk toplam 70.000 kişi üç gün süren bir soykırımda katledildiler. Bazı yerlerde askerler ayak bileklerine kadar yükselen kan gölü içinde yürüdüler ve sokaklarda gezen atlıların üzerlerine kan sıçradı.Bir tarihi kaynağa göreyse, Haçlıların vahşice öldürdüğü Müslümanların sayısı yaklaşık 40.000'dir.9 Her ne kadar öldürülenlerin sayısına ilişkin rakamlarda farklılıklar olsa da, Haçlıların kutsal topraklarda yaptıkları büyük bir barbarlık örneği olarak tarihte yerini almıştır.Birinci Haçlı Seferi, 1099 yılında Kudüs'ün düşmesi ve yaklaşık 460 yıldır Müslümanların egemenliği altında bulunan toprakların Hıristiyanların eline geçmesiyle sonuçlandı.Haçlılar, Kudüs'ü kendilerine başkent yaptılar ve sınırları Filistin'den Antakya'ya kadar uzanan bir Latin Krallığı kurdular.Bu tarihten sonra Haçlıların Ortadoğu'da tutunabilme mücadelesi başladı. Kurdukları devleti ayakta tutabilmek için örgütlenmeleri gerekiyordu. Bu nedenle daha önce benzeri bulunmayan "askeri tarikatlar" kuruldu.Bu tarikatların üyeleri, Avrupa'dan Filistin'e göç edip, burada bir tür manastır hayatı yaşıyor, bir yandan da Müslümanlara karşı savaşmak üzere askeri eğitim görüyorlardı.İşte bu tarikatlardan biri, diğerlerinden farklı bir yol tuttu. Ve tarihin akışına etki edecek bir değişim yaşadı. Bu tarikat, "Tapınakçılar" tarikatıydı.

 

Tapınakçılar'ın Kuruluşu

 

Tapınakçılar, Haçlıların Kudüs'ü ele geçirmelerinden ve bir Latin Krallığı kurmalarından yaklaşık 20 yıl sonra tarih sahnesine çıktılar.1118 yılında kurulan ve herkesçe tanınan adı "Tapınakçılar" veya "Tapınak Şövalyeleri" (İngilizce'de Templars ya da Knights Templar) olan bu tarikatın tam ismi "İsa'nın ve Süleyman Tapınağı'nın Yoksul Şövalyeleri" idi. ("Pauperes Commilitones Christi Templique Salomonis") Kurucuları ise toplam 9 şövalyeden oluşuyordu: Hugues de Payens, Godfrey de St. Omar, Godfrey Rossal, Gundemar, Godfrey Bisol, Payen de Montdidier, Archibald des St. Aman, Andrew de Montbard ve Provins Kontu. Ortaçağ Avrupasının en güçlü, en etkili ve hakkında en çok konuşulan örgütlerinden biri olacak bu tarikatın kuruluşu Kudüs'te sessiz sedasız gerçekleşti.Yukarıda adı geçen kurucular dönemin Kudüs Kralı II. Baldwin'in huzuruna çıktılar ve Birinci Haçlı Seferi'nin ardından Kudüs'e akın eden Hıristiyan hacıların mallarını ve canlarını koruma işine talip olduklarını belirttiler. Kral Tapınakçılar'ın ilk "Büyük Üstadı" olan Hugues de Payens'i yakından tanıyordu. Kendilerine büyük destek verdi; aynı zamanda onlara bir zamanlar Süleyman Tapınağı'nın yer aldığı (Mescid-i Aksa'yı da kapsayan) bölgeyi tahsis etti. Büyük İslam kumandanı Selahaddin Eyyubi'nin Hıttin Savaşı'nın ardından Kudüs'ü geri almasına kadar geçen 70 yıl süresince "Tapınak Tepesi", Tapınakçılar'ın merkezi oldu. Kendilerine "Süleyman Tapınağı" ile bağlantılı bir isim verilmesinin nedeni de işte buydu. Özellikle burasını kendilerine üs olarak belirlemeleriyse rastgele bir seçim değil, bilinçli bir tercihti. Tapınak, Hz. Süleyman'ın gücünün bir simgesiydi; Tapınak'tan geriye kalanlar ise büyük gizler barındırıyordu.Kurucu şövalyelere göre, bir araya gelmelerinin, diğer bir deyişle bu tarikatı kurmalarının amacı, kutsal toprakların ve Hıristiyan hacıların güvenliğini sağlamaktı. Ancak Tapınakçılar'ın gerçek amacı çok farklıydı.

 

tapınakçıların amacı

 

O dönemde Kudüs'te Tapınakçılar'dan başka askeri tarikatlar da vardı. Ancak onlar kuruluş amaçlarına uygun işlerle iştigal ediyorlardı. Örneğin Tapınakçılar'la aynı dönemde kurulan ve büyük bir teşkilat olan St.John Şövalyeleri ya da diğer adlarıyla Hospitaler Şövalyeleri örgütü hayır işleri yapıyor, kutsal topraklardaki hastaların ve fakirlerin yardımına koşuyordu. Diğer taraftan, 9 Tapınak şövalyesinin, ilan ettikleri gibi,Hayfa'dan Kudüs'e kadar olan bir bölgeyi kendi başlarına korumaları fiziksel olarak imkansızdı.Tapınakçılar'ın yardımseverlik değil, aksine ekonomik ve siyasi çıkarlar peşinde oldukları açıktı.Tampliyelerin ilan edilen görevi, kutsal yerleri ziyarete gelen Hıristiyanları korumaktı. Gizli amaçları ise,Hz. İsa’nın gerçekten var olup olmadığını ve onun sülalesinden gelen Nörovenj Krallığı’nın, İsa’nın soyundan gelip gelmediğini öğrenmek,zenginlik ve güç elde etmek ve gerekirse savaşarak Kabalistik dogmayı yerleştirmek,dünyayı yönetmek.

 

Tarikat içinde üç ayrı sınıf vardı.

 

Şovalyeler (Knights): Ağır süvariler. Üzerinde kırmızı haç bulunan beyaz kıyafet giyerlerdi.

 

Serjenler (Sergeants) ve Hizmetliler: Hafif süvariler. Daha alt sosyal sınıflardan geliyorlardı ve kahverengi kıyafet giyiyorlardı. Tarikatın mülklerini ve mali işlerini yönetiyorlardı.

 

Papazlar: Tarikatın dini rehberleri

Bunlar dışında savaşçı ihtiyacından dolayı tarikata önceden belirlenmiş sürelerle katılan, daha sonra da seküler hayata dönen şovalyeler ve evli şovalyeler de vardı. Bunlar ömür boyu üyelerden üzerinde kırmızı haç bulunan siyah ve kahverengi kıyafetlerle ayrılıyorlardı. Üstadları dahil çoğunluğu o zamanlar pekçok şovalye için geçerli olduğu gibi eğitimsiz ve okuma-yazma bilmeyen kimselerdi.

 

Örgütün Yapısı

 

Tapınakçılar'ın en dikkat çekici özelliği, gizliliğe son derece önem vermeleriydi. Kuruluş ile kapanış arasında geçen iki yüzyıl boyunca, bu ilkelerinden asla taviz vermediler. Bu ise akla, mantığa ve sağduyuya ters bir durumdu. Çünkü böyle bir gizlilik için hiçbir neden yoktu. Eğer söyledikleri gibi Katolik Kilisesi'ne bağlılarsa,zaten o dönemlerde Avrupa tamamen Katolik Kilisesi'nin egemenliği altındaydı. Eğer Hıristiyanlığın gereklerini yerine getiriyorlarsa, saklanacak, gizlenecek hiçbir şey yoktu; ketumiyetin hiçbir anlamı yoktu.Yalnızca bu bile Kilise'nin uygulama ve öğretilerine aykırı işler yaptıklarını gösteriyordu. Öyle ya,gizliliği temel ilke edinen hayırsever ve yardımsever bir örgüt düşünülebilir miydi ? Tapınak Şövalyeleri'nin kendi içlerinde uyulması gereken ve başka hiçbir yerde olmayan sıkı disiplin kuralları vardı.Her şeyden önce çok katı bir emir komuta zinciri vardı. "Üstadlar"a ve "Büyük Üstad"a itaat en önemli şartlardandı. Bu, Tampliye Tüzüğü'nde, "Üstad ya da onun yetkilendirdiği kişi emrederse, sanki Tanrı'dan gelen bir emirmiş gibi hemen yerine getirilmelidir" şeklinde ifade ediliyordu.Kıyafetleri de kendilerine özgüydü. Zırhlarının üzerine, kırmızı renkli büyük bir haç işlenmiş, uzun beyaz bir elbise giyerlerdi. Böylece gittikleri her yerde ayırt edilebiliyorlardı. Tapınakçılar'ın sembollerinden olan kırmızı haçı kendilerine veren, Saint Bernard'ın yetiştirdiği Papa III. Eugene'di.Her şey tarikatın malıydı. Bir Tapınakçı'nın kişisel mal varlığı yoktu. Atlar, gemiler, silahlar, çiftlikler, ürünler, kaleler ve her türlü mal varlığının tamamının sahibi tarikat idi.Bu tarihi örgütün dikkat çekici diğer bazı kuralları ise şunlardı: Evlenmek, aile sahibi olmak ve akrabalarla iletişim kurmak yasaktı. Kimsenin kendine özel bir hayatı olamazdı.Yemeklerini topluca yerlerdi. Tapınak Şövalyeleri'nin mühründe, aynı ata binmiş iki kişi olarak tasvir edildiği gibi ikili gruplar halinde dolaşırlardı. Bu iki şövalye herşeyi ortak kullanır, aynı kaptan yemek yerdi. Birbirlerine "kardeşim" şeklinde hitap ederlerdi. Her şövalyenin üç at ve bir hizmetçi bulundurma hakkı vardı. Kuralları çiğneyenler veya ihmali görülenler ağır şekilde cezalandırılırlardı.Tapınakçılar üç ana sınıfa ayrılırdı. İlk sınıfta "asil" şövalyeler ve çeşitli rütbeli askerler yer alırdı. İkinci sınıf din adamlarından, üçüncüsü ise hizmetkarlardan oluşurdu..Kişisel bakım ve temizlik yapmayı küçük düşürücü ve utanç verici olarak değerlendirirlerdi. Bu nedenle nadiren yıkanır, tozlu ve kirli kıyafetlerle, sıcağın ve zırhın etkisiyle terlemiş, pis bir halde dolaşırlardı.Tapınakçılar iyi denizcilerdi. Kutsal topraklarda kaldıkları süre boyunca Yahudi ve Arap kaynaklarından geometri ve matematik gibi bilimleri öğrenmişler, haritalar elde etmişlerdi. Bu sayede,Avrupa ve Afrika sahillerini dolaşmalarının yanı sıra uzak denizlere de seyahat etme imkanı buldular.

 

Tarikata giriş

 

Adayların Tapınakçılar örgütüne kabul edilmeleri için bazı ön koşullar vardı. Bunlar, hasta veya sakat olmamak, bekar olmak, borçlu olmamak, başka bir tarikat ile bağlantı içinde olmamak, her koşul ve durumda mutlaka itaat etmek ve "tarikatın kölesi" olmayı kabul etmekti. Giriş töreni, Kutsal Kabir Kilisesi'ndekine benzer kubbeli bir odada ve büyük bir gizlilik içinde yapılırdı. Ezoterik ritüeller (aynı masonlukta olduğu gibi) Tapınakçılar'ın ayrılmaz bir parçasıydı."Üstâd, Mâbet'te toplanan kardeşlere "Aziz kardeşlerim, sizlerden bazı kardeşlerim Bay X adlı haricinin kardeşliğimize kabulünü ekseriyetle teklif etmiştir. Şayet, sizlerden biri bu kişinin aramıza katılmasına bir engel durumunu biliyorsa şimdiden söylesin" diye sorar. Eğer, kardeşlerden itiraz olmazsa, aday Mâbed'in bitişiğindeki hücreye alınır. Hücredeki adayı, en tecrübeli üç kardeş ziyaret eder ve katılmasının getireceği zorluklar anlatıldıktan sonra yine de katılma isteyip istemediği sorulur. Cevabı olumluysa, diğer sorulara geçilir: evli nişanlı olup olmadığı, başka bir tarikata sözünün olup olmadığı, borcunun olup olmadığı, vücutça sağlıklı olup olmadığı, köle olup olmadığı sorulur. Bu cevaplar da olumluysa, soruşturucu kardeşler Mâbed'e döner ve "Kendisine bütün zorluklar ve şartlarımız bildirildi. Tarikatımızın kölesi olmakta ısrar etmektedir." derler. Aday içeri alınmadan, aynı soru kendisine tekrar sorulur. Fikrini değiştirmemişse Mâbed'e alınır, diz çöktürülür ve aday kabulünü rica eder. Üstâd, adaya cevap olarak, "Kardeşim, sen bizden çok şey istiyorsun. Halbuki tarikatlarımızın sadece dış kabuğunu görmektesin. Güzel atlara, iyi koşumlara, iyi yemeğe ve güzel elbiselere sahip olmak istiyorsun. Fakat, bizim şartlarımızın ne kadar ağır olduğunu bilebiliyor musun?" der ve zorluklarını sıralar. Sonra konuşmasını "Mabedimize intisabını ne zenginlik, ne de asalet için istememelisin." diye sürdürür. Aday olumlu cevap verirse, yine dışarı çıkarılır.Üstâd, kardeşlere, aday hakkında söyleyecek bir sözlerinin olup olmadığını sorar. Aleyhte bir söz söylenmezse, aday içeri alınıp diz çöktürülür. Eline İncil verilir. Kendisine evli veya nişanlı olup olmadığı sorulur. Olumsuz cevap alınırsa, en yaşlı ve tecrübeli kardeşe , hariciye sorulması unutulan bir sorunun olup olmadığı sorulur. Cevap olumluysa hariciye, "Bütün kardeşlerine ve tarikata ölünceye kadar sadık kalacağına ve Mâbed'de yapılan konuşmaları hiç bir şekilde dışarıya ifşa etmeyeceğine" dair yemin ettirilir. Üstâd, yemini takiben yeni kardeşi dudaklarından (diğer bir iddiaya göre de ensesinden ve göbeğinden) öper. Kendisine bir şövalye elbisesi ve hiçbir şekilde çıkarmaması tembih edilen ipten örülmüş bir kemer verilir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

B) Tarikatın Gelişimi

 

Tapınakçılar örgütü kısa bir süre sonra yeni katılımlarla hızla büyümeye başladı. 1120'de Foulgues d'Angers, 1125 yılında Champagne Kontu Hugo Tarikat Şövalyesi oldular. Tarikatın gizemli havası ve mistik öğretisi pek çok Avrupalı "asil"in ilgisini çekmişti. Bu gelişim, tarikatın 1128 yılındaki Troyes Konseyi'nde Papalık tarafından resmen tanınmasıyla daha da hız kazandı.Tapınakçılar'ın gerek örgütlenmesinde gerekse ilerlemesinde en çok katkısı olan kişi Saint Bernard'dı. Saint Bernard (1090-1153) henüz 25 yaşında Clairvaux Manastırı'nın Başrahibi olmuş, Katolik Kilisesi içerisinde yükselmiş, Hıristiyan dünyasının sözcüleri arasında yerini almış, hatta Fransa Kralı ile Papa'ya sözü geçer duruma gelmişti. Şunu da eklemek gerekir ki Saint Bernard, Tapınakçılar örgütünün kurucularından Andrew de Montbard'ın kuzeniydi. Tapınak Şövalyeleri'nin nizamnamesini, kendi mensubu olduğu Cistercian mezhebinin ilke ve kuralları doğrultusunda kaleme aldı. Diğer bir ifadeyle Tapınakçılar onun belirlediği ilkeleri kendilerine rehber edindiler. Ancak şunu özellikle belirtmek gerekir ki, bunların bir kısmı sadece kağıt üzerinde kaldı, hayata geçirilmedi. Tapınakçılar Kilise tarafından yasaklanan işleri yapmaktan çekinmediler.Bernard muhtemelen aldatılmış, bilmeyerek Tapınakçıların pis işlerine alet olmuştu. Nitekim Tapınakçılara destek vermek için yazdığı "De Laude Novae Militae"de ("Yeni Şövalyeliğe Övgü"), "büyük üstad" Hugues de Payens'in kendisinden böyle bir şey yazmasını üç kez istediğini özellikle vurgulamıştı.17 Yani Tapınakçılar onun iyi niyetinden, Hıristiyan Avrupasındaki güvenilirliği ve itibarından yararlanarak büyük çıkarlar sağlamıştı. Zira o sırada Bernard, "Christendom" yani "Hıristiyanya"da Papa'dan sonra en nüfuzlu kişiydi."Bernard'ın belgesi, De Laude Novae Militae (Yeni Şövalyeliğe Şükran), Christendom'un bir ucundan diğer ucuna kasırga gibi geçti, hemen ardından Tapınakçı askerlerin sayısı arttı. Aynı zamanda Avrupa'nın kralları ve baronlarından bağışlar, hediyeler Tapınakçılar'ın kapısına düzenli olarak ulaşıyordu. Şaşırtıcı bir süratle, dokuz şövalyeden oluşan küçük grup, Tapınakçılar Şirketi'ne dönüştü."18 Kısacası onun sayesinde Tapınakçılar benzeri görülmemiş ayrıcalıklara sahip oldular; diğer dini tarikatlara tanınmayan imtiyazlar elde ettiler."Ortaçağ'ın en başarılı askeri, ticari ve mali organizasyonlarından biri" oldular. Kutsal topraklardan Avrupa'ya kadar her yerde bir "efsane" olarak dilden dile dolaşmaya başladılar. Örgüt kısa bir zaman diliminde, dokuz şövalyeden iyi eğitimli on binlerce çalışana ve muazzam bir sermayeye sahip dev bir şirkete dönüştü: "Yeni üyeler, para ve arazi teklifleri her yerden akmaya başladı. Kısa zamanda inşa edilen pek çok kale, çiftlik ve kilise,Tapınak Şövalyeleri ve hizmetçileri tarafından kullanıldı. Tapınakçılar gemileri teçhiz ettiler, hem ticaret hem de savaş gemileri filosu oluşturdular. Zamanla dönemlerinin en tanınmış savaşçıları, seyyahları, bankerleri ve finansörleri oldular.Gerçekten de tarikat tam bir özerklik kazanmıştı. Krallara, imparatorlara ya da piskoposlara karşı sorumlu değillerdi. Yalnızca Papaya karşı sorumlulukları vardı. Zenginlikleri günden güne artmaya başlamıştı. Kuruldukları günden, Akka'nın düşüşüne kadar Kutsal topraklarda çok büyük güç kazandılar. Avrupa'dan Filistin'e gelen Hıristiyan hacıların ve yüklerin rotası tamamen bu tarikatın kontrolündeydi. Ama bunlar bile Tapınakçıların genel faaliyetlerinin içinde çok küçük bir bölümü oluşturuyordu."İsa'nın yoksul askerleri" olma iddiasıyla ortaya çıkmışlardı. Oysa hiçbir şey, gerçeklerden bu kadar uzak olamazdı. Tapınakçılar arasında Avrupa'nın en zengin insanlarını, Paris ve Londra'nın önde gelen bankerlerini görmek mümkündü. Champagne Kontu Hugh, Blanche of Castile, Alphonso de Poitiers, Robert of Artois gibi. Aragon Kralı I. James ve Napoli Kralı I. Charles'in maliye bakanları, Fransa Kralı VII. Louis'nin başdanışmanı Tapınakçıydı.1147 yılına gelindiğinde sadece Kudüs'te 700 şövalye, 2400 hizmetli ve o dönemde bilinen dünyanın bütün önemli noktalarına yayılmış 3468 adet şato vardı. Hem denizde, hem karada önemli ticaret yolları ve merkezleri oluşturmakla kalmamış, bir çok savaşa katılarak ganimetler ve Avrupa devletleri arasında politik güç elde etmişlerdi. Devlet içinde devlet görüntüsü veren Tapınakçılar o kadar güçlüydüler ki, anlaşmazlıklarda veya krallar arasındaki çatışmalarda bile hakem olarak görev alıyorlardı.

13. yüzyılda 20 bini şövalye olmak üzere toplam 160 bin Tapınakçı olduğu tahmin edilmektedir. Elbette o günün şartlarında bu büyük bir rakamdır.etkinlik alanları çok genişti; Hıristiyan Avrupası'nda karışmadıkları hiçbir iş yok gibiydi. Magna Carta'nın imzalanmasındaki rolleri buna bir örnek olarak verilebilir.Çok büyük bir servet biriktirmeyi başarmışlardı. Batı'nın yalnızca en büyük askeri gücü olmakla kalmıyorlar, aynı zamanda en etkin bankerleri olarak da göze çarpıyorlardı. Ayrıca katedraller inşa ettiriyorlar, uluslararası ilişkilerde arabuluculuk yapıyorlar, hatta tüm saraylarda mabeyincilik görevlerini üstleniyorlardı.

 

Hristiyan tefecileri

 

Tapınakçılar o dönem Avrupa'da bilinmeyen ticaret tekniklerini kullanan uzman bankerlerdi. Bu yeteneklerinin çoğunu Yahudi kaynaklarından öğrenmişlerdi. Bununla birlikte mali imparatorluklarını büyütmek için, o zamanın her Yahudi bankerinin kıskanacağı, çok büyük bir özgürlüğe sahiplerdi.Seyahat etmek 12. yüzyılda oldukça tehlikeli bir işlemdi. Herhangi bir yolculuk sırasında hemen her an haydutlarla karşılaşma olasılığı söz konusuydu. Ticaret için gerekli olan para ve değerli madenlerin transferi de bu yüzden tehdit altındaydı. Tapınakçılar işte bu konjoktürden faydalanarak büyük paralar kazandılar.Keşfettikleri sistem şöyle işliyordu: Londra'dan Paris'e gitmek isteyen bir tüccar, öncelikle bu örgütün Londra'daki merkezine başvuruyor, parasını yatırıyor, karşılığında da şifreli bir not alıyordu. Paris'e vardığında ise, Tapınakçılar'ın buradaki merkezine gidiyor ve belirli bir faiz bedeli ödedikten sonra parasını çekiyordu.Tüccarların yanı sıra bu sistemi en çok kullananlar Hıristiyan hacılardı. Filistin'e gitmek için yola çıkan zengin hacıların değerli eşyalarını Avrupa'da devralıp karşılığında çekler veriyorlardı. Filistin'e ulaşan yolcular orada bu çekleri paraya çevirebiliyorlardı ama Tapınakçılar'a yüklü bir faiz geliri bırakarak. Çek hesabını, Floransalı bankerlerden önce onlar icad etmişlerdi. Bağışlarla, silahlı fetihlerle, parasal işlemlerden elde ettikleri yüzdelerle adeta bir çok-uluslu şirket haline geldiler. İlk önemli kapitalizm uygulamalarının Amsterdamlı yahudilerce uygulandığını biliyoruz. Ama görülen o ki, Tapınakçılar da faiz kullanarak bankerlik yapıp bir tür Ortaçağ kapitalizmi yaratmışlardı. Para yatırıp çekiyorlar, faizi işletiyorlar, büyük bir özel banka gibi işlem yapıyorlardı."modern bankacılığın kökeni Tapınakçılar dı,% 60'a varan faiz oranlarıyla borç veren örgütün "Avrupa'daki servetin büyük bir bölümünü elinde bulundurduğunu", Fransız ve İngiliz saraylarının örgüte büyük miktarlarda borçlandıklarını bildiriyorlar.Hiçbir Ortaçağ kurumu kapitalizmin yükselişine Tapınakçılar kadar katkıda bulunmamıştır.Böylelikle o derece zenginleştiler ki Avrupa'nın kralları borç para bulmak umuduyla kapılarını çalıyordu. Bunun neticesinde de krallıklar büyük oranlarda borçlu duruma düştüler. Diğer bir ifadeyle Avrupa ekonomisi bu örgüte bağımlı hale gelmişti. Bir dönem, İngiliz Krallığının mali işleri Tapınakçılar'ın Londra'daki merkezinden, Fransız Krallığı'nın mali işleri ise yine bu örgütün Paris'teki merkezinden yönetiliyordu. Söz konusu durum, onlara krallar ve alınan kararlar üzerinde söz sahibi olma, hatta istedikleri gibi kralları yönlendirme imkanı verdi.

 

Tapınakçılar ve gnostik mimari

 

Adaylığı St. Bernard tarafından desteklenmiş olan, II. Innocent, Papa seçilince, Tampliyelere verdiği ilk ayrıcalık kendi kiliselerini inşa etme hakkıydı. Böyle bir ayrıcalık Kilise'nin tarihinde ilk defa görülüyordu. Bu ayrıcalık, bugün için çok fazla bir anlamı olmasa da, Kilise'nin hüküm sürdüğü ve en yetkin güç olduğu o dönemde çok fazla anlam içeriyordu. Tapınak şövalyeleri sadece Papa'ya karşı sorumlu olduklarından, diğer yetkililerin -ki bunların arasında krallar da vardı- kontrolünden kurtuluyorlardı. Elde ettikleri bu hakla Papa'ya olan sorumluluklarını da asgariye indirmiş oluyorlardı. Kendi kiliselerini inşa etmek demek; aynı zamanda kendi vergilerini toplamak ve kendi mahkemelerini oluşturmaları demekti. En önemlisi de kendilerine has dünya görüşlerini de kilisenin hiçbir baskısı olmadan buralarda gerçekleştirebileceklerdi.Bu amaçla kendilerine özgü bir mimari anlayış oluşturdular. Bu mimari anlayışa "Gotik" adı verildi. Graham Hancock, The Sign and the Seal (İşaret ve Mühür) adlı kitabında gotik mimarinin 1134 yılında Chartres Katedrali'nin kuzey kulesinin yapım çalışmaları sırasında doğduğunu belirtiyordu. Bu çalışmaların arkasındaki kişi de gene Tapınakçılar'ın ruhani lideri St. Bernard'dı. St. Bernard kabalistik anlayış ve Tapınakçıların çok önem verdiği gizemlerin bu mimari şeklinde bulunmasına çok önem veriyordu.Tampliyelerin dinsel önderi St. Bernard, gotik mimarinin erken döneminde, bu stilin yaygınlaşması ve gelişmesinde yapıcı bir rol oynamıştır. 1134 yılında, Chartres Katedrali'nin kuzey kulesinin inşası sırasında St. Bernard gücünün doruklarındadır ve bu harika yapının inşasında, ama özellikle kuzey kulesinin yapımında kullanılan kutsal geometri ilkelerini sürekli olarak eserlerinde vurgulamıştır.Tüm Chartres Katedrali, büyük bir dikkatle, derin dinsel gizemlerin bir anahtarı olarak, özellikle dizayn edilmiştir. Örnek olarak; mimarlar ve duvarcı ustaları, yapının birçok farklı yerinde, taşlar üzerine karanlık anlamlar taşıyan törensel sözleri kazırken "gematria" (alfabedeki harfler yerine sayıların kullanıldığı eski bir ibrani şifre sistemi) kullanmışlardır. Aynı şekilde, süslemeciler ve heykeltraşlar da, yarattıkları binlerce farklı bezeme ve figürlerde, insan doğası, geçmiş olaylar ve İncil'in anlamı hakkında karmaşık mesajları dikkatlice gizlemişlerdir. Bir diğer örnek, kuzey kapısı üzerinde yeralan bir sahnede, bir öküz arabasına yerleştirilmiş olan Ahit Sandığı'nın bilinmeyen bir yöne doğru taşınması temsil edilmektedir. Silinmiş ve yıpranmış yazıtta "Hic Amicitur Archa Cederis" (Ahit Sandığı burada gizlidir) sözleri bulunmaktadır."Tampliyelerin mimari ustalıkları neredeyse doğaüstü bir gelişmişlikte olup, özellikle kavisler ve sivri çatılarla dikkat çekmektedir... Sivri çatılar ve kavisler, aynı zamanda gotik mimari düzeninin ayırt edici özelliği olup, 12. yüzyılda inşa edilen Chartres ve diğer fransız katedrallerinde belirgindir. Bu yapıları, bilimsel anlamda, o dönemin mimari bilgilerinin izin verdiğinden çok daha üstün olarak değerlendiren uzmanlar vardır.

 

Hıttin Savaşı

 

1186 yılında Filistin'deki Latin Kralı Baldwin'in ölümüyle yerine Tapınakçılara olan yakınlığıyla tanınan Lusignan'lı Guy geçmişti. Yeni kralın en büyük yardımcısı ise Fransa kralı Louis'nin arkasından ikinci Haçlı savaşına katılan Antioch (Antakya) prensi Reynald de Chatillon'du. Haçlılar yurtlarına döndükleri zaman,Reynald geride kalmış, Tapınakçılarla sıkı bir dostluk bağı kurmuştu. Aynı zamanda Reynald'ın zalimliği kutsal topraklarda oldukça iyi biliniyordu. 4 Temmuz 1187 tarihinde haçlıların yaptığı en kanlı savaş olan Hıttin Savaşı gerçekleşti. Haçlı donanması 20.000 piyade ve yalnızca 1000 şövalyeden (atlı) oluşuyordu. Bu gücün toplanması ve oluşturulması çevredeki sınırı oluşturan şehirlerin gücünün tükenmesine, bununla birlikte ordusuz ve saldırıya açık şehirlerin oluşmasına neden olmuştu. Savaşın sonu Haçlı ordusu için tam anlamıyla bir hezimet olmuştu. Ordunun büyük kısmı hayatını kaybetmiş, sağ kalanların tamamı esir olarak alınmıştı. Kral da dahil olmak üzere ordunun önde gelenleri de ele geçirilenler arasındaydı. Haçlı orduları Filistin'de bulundukları 100 sene boyunca bölgedeki Müslümanlara çok eziyet etmiş olmalarına rağmen, bu savaşın mağlubu olarak kendilerine hiçbir kötü davranışta bulunulmamıştı.Özellikle Tapınak şövalyelerinin kendi kaynaklarından elde edilen bilgilere göre, Müslüman ordusunun sultanı Selahaddin hiçbirinin arasında ayrılık gözetmemişti. Tapınak şövalyelerinin Büyük Üstadı ve Reynald de Chatillon hariç. Bu ikili o zamana kadar yaptıkları zalimliklerin karşılığında idam edildiler. Kral Guy ise bir yıl sonra Nablus' ta tutulduğu hapishaneden bırakıldı. Tapınakçılar o döneme kadar Müslümanlara karşı yürütülen Haçlı saldırılarının ve katliamlarının da baş sorumlularındandı. Nitekim bu nedenle, Selahaddin Eyyübi, Hıristiyanların büyük bölümünü bağışlamasına rağmen, Tapınakçılar'ı işledikleri katliamlara bir karşılık olmak üzere idam ettirmişti.Büyük İslam kumandanı Selahaddin Eyyubi, Haçlı Orduları'nı yendiği Hıttin Savaşı'nın ardından Filistin içindeki ilerlemesine devam etmiş ve ardından Kudüs'ü kurtarmıştı. Kudüs'ü kaybetmelerine ve pek çok kayıp vermelerine rağmen Tapınakçılar varlıklarını sürdürdüler. Filistin'deki Hıristiyan varlığının giderek küçülmesine rağmen, Avrupa'daki güçlerini artırarak başta Fransa olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde "devlet içinde devlet" oldular.1291 tarihinde Haçlıların son kalesi olan Akka Müslümanlarca ele geçirildi. Kutsal Topraklar'ın tamamen yitirilmesiyle Tapınakçıların göstermelik var olma sebepleri de ortadan kalkmış oluyordu. Artık tüm dikkatlerini Avrupa'ya verebilirlerdi. Ama kısa bir geçiş süresine ihtiyaçları vardı. Bunun için Avrupa hanedanları içindeki dostlarından faydalandılar. Bunların arasında en ünlülerden birisi de Aslan Yürekli lakabıyla tanınan, dönemin İngiltere kralı Richard idi.Gerçekten Richard, Tampliyelerle o kadar iyi ilişkiler içindeydi ki, kendisi genellikle bir tür Onursal Tampliye sayılıyordu Dahası Richard, tarikata Kıbrıs adasını satmış, ve ada Tampliyelerin merkezlerinden biri olmuştu.Bir yandan Avrupa'daki durumlarını sağlamlaştırırken, öte yandan da Filistin'deki durumun kötüye gitmesiyle geçici olarak kullanabilecekleri bir yer arıyorlardı. Bu yer Kıbrıs adası olacaktı.

 

Tapınakçıların Geçici Üssü Kıbrıs

 

Tapınakçılar ve Kıbrıs adası arasındaki bağlantıyı anlayabilmek için 3. Haçlı seferini başlatan olayları gözden geçirmek gerekir. 4 Temmuz 1187'de Guy Lusignan yakalanmış ve Kudüs Selahaddin tarafından ele geçirilmişti. Sonra Guy bir daha saldırıda bulunmayacağına yemin ederek serbest bırakıldı.Kudüs'e tekrar girilme kararı Almanya, Fransa ve İngiltere tarafından verilmiş ve Hıristiyan Dünyası için ilk önce liman şehri olan bir alanın ele geçirilmesi gerektiği düşünülmüştü. Bu alan Akka olacaktı. Bu amaçla Fransa Kralı Philip ve İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard denizden yol almaya başladılar. Richard, donanmasına Kıbrıs'ın alınması emrini verdi.Richard'ın Kıbrıs'ı ele geçirmesinin ardından Tapınakçıların Üstadı olan Robert de Sable sahneye girdi ve Richard'a adayı kendisinden satın almayı önerdi. Richard adayı 100.000 bezant (Bizans'ın altın para birimi) gibi büyük bir bedele satmayı hemen kabul etti. Tapınakçıların Üstadı De Sable'ın Hıttin kaybından sonra çok hızlı bir şekilde 40.000 bezant gibi bir parayı peşin ödemesi ne kadar büyük bir servetleri olduğunu göstermektedir.1291' de Akka'nın düşmesi ve Filistin'deki Hıristiyan varlığının tamamen bitmesiyle, Akka'dan ayrılan tapınak şövalyelerinin bir kısmı Kıbrıs adasına yerleşti. Kıbrıs Adası Tapınakçılar için bir merkez haline geldi. Ne var ki, Kıbrıs sadece geçici bir üstü. Tapınakçıların uzun süredir Töton şövalyelerinin Avrupa'nın yukarı kısımlarında sahip olduklarının benzeri bir prenslik istediklerini herkes biliyordu. Onların istediği bu yer ise tam Avrupa'nın ortasında, muhtemelen Fransa toprakları içindeydi.Tapınakçıların geri kalan bölümü Fransa'daki Üstadları'nın başkanlığında Avrupa'da faaliyet göstermeye devam ettiler. Sınırsız bir serbestliğe sahiptiler. Büyük Üstadları krala yakın haklara sahipti. Sınırlarının en geniş döneminde kuzeyde Danimarka'dan güneyde İtalya'ya kadar her bölgede toprakları vardı. Çok büyük ve savaşçı bir orduları vardı. Bu büyük askeri ve siyasi güç, kuşkusuz Avrupa'daki kralları rahatsız ediyor ve gelecekleri açısından bir tehlike olarak görülüyordu. Dahası ekonomik olarak o kadar güçlüydüler ki; Avrupa'daki hanedanlıklar arasında Tapınakçılara borçlu olmayan yoktu."Gerçekte İngiliz tahtı müzmin bir şekilde Tampliyelere borçluydu. Kral John ve 1260-1266 yılları arasındaki askeri seferlerde hazinesi tükenen 3. Henry sürekli olarak Tapınakçılardan borç almıştı.Fransa'daki Paris binası aynı zamanda hem devletin hem de tarikatın zenginliğini barındıran en önemli kraliyet hazinesiydi ve şövalyelerin haznedarı aynı zamanda kralında haznedarıydı. Fransa krallığının tüm finansmanı böylece Tampliyelerin boyunduruğu altına girmiş ve Tampliyelere bağlıydı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

C) Tarikatın Üyelerinin Yakılması

 

Hızla artan, yalnızca Tapınakçılar'ın maddi imkanları ve sayıları değildi. Bunlara parelel olarak ihtirasları, açgözlülükleri, kibirleri ve zalimlikleri de arttı. Tapınak Şövalyeleri, Katolik Kilisesi'nin inanç esasları, uygulamaları ve öğretilerinden tamamen uzaklaşmışlardı. Öyle ki haklarında tek bir iyi şey dahi söylenmez oldu. Avrupalılar'ın genel düşüncesi bu doğrultudaydı. Örneğin, halk arasında "Tapınakçı gibi içmek" yaygın olarak kullanılan bir deyimdi. Almanya'da "Tempelhaus" kelimesi, genelev ile eş anlamlı olarak söyleniyordu. Büyüklenen bir kişi için "bir Tapınakçı kadar kibirli" deniyordu.16 Haziran 1291 yılında, kutsal topraklardaki Hıristiyan varlığı sona erince, buralarda yerleşmiş olan Tapınakçılar da Avrupa'ya dönmek zorunda kalmış, başta Fransa olmak üzere çeşitli merkezlere yerleşmişlerdi. Asıl görevleri sona ermiş olmasına rağmen siyasi güçlerini korumakla kalmamış servetlerini ve üyelerini arttırmaya devam etmişlerdi.Ancak bu tarihten itibaren, olaylar Tapınakçıların aleyhine dönmeye başladı; giriştikleri politik oyunlar ve karanlık amaçlar, başta Fransa olmak üzere ilgili krallıkların öfkesine sebep oldu. Halk ise, bu garip tarikatı yakından tanıma fırsatı bulmuş ve Tapınakçıların hiç de zannettikleri gibi samimi dindar şövalyelerden kurulmadığını anlamaya başlamıştı.Sonunda 1307 yılında, Fransa Kralı Philip ya da diğer ünlü adıyla "Adaletli Philip" Tapınakçılar'ın Hıristiyan Avrupa'nın siyasi ve dini yapısını kökünden değiştirmeye çalıştığını fark etti. Ve Papa V. Clement ile birlikte, 1307 yılının Ekim ayında bu sapkın ve kokuşmuş teşkilatı tamamıyla ortadan kaldırmak için harekete geçti.

 

Gerçek yüzü ortaya çıkıyor

 

Tapınakçılar, misyoner bir Hıristiyan tarikatı görünümünde, cahil halkın gözünü boyayarak büyük ve haksız bir üne kavuşmuşlardır. Halk için onlar, Hıristiyanlığın koruyucusu, fakirlerin yardımcısı, üstün ahlaki değerlere sahip birer aziz ve bir tür destan kahramanıdırlar. Bu sahte imaj o kadar güçlüdür ki, Tapınakçılar, hiç rahatsız edilmeden, Hıristiyanlıkla taban tabana zıt bir hayatı sürdürmeyi başarmışlar, ticaret, yağma, bankerlik gibi faaliyetlerle elde ettikleri fahiş kazançların yanı sıra, yapılan bağışlarla da, servetlerine servet katmışlardır. Bu durumu az çok fark eden kişiler ise, bu güçlü örgüte karşı gelmeye cesaret edememişlerdir. Fransa Kralı IV. Philippe ise doğru yoldan çıkmış Tapınakçıların elde ettikleri maddi gücün ortaya çıkarabileceği tehlikelerden korkmaktadır.Birçok savaşçının yorgunluğa, kayıplara ve de felaketlere rağmen inançlarını ispatladığı bu savaş, tapınakçılar için ganimet elde etme ve ün kazanmak için bir fırsat oldu. Birkaç göz alıcı eylemle kendilerini gösterdiyseler de, müttefikleri bile yağmalayarak elde ettikleri ganimetlerle kendilerini zenginleştirmeleriyle, ihtişam ve azamet konusunda saltanat sahibi bir prensle rekabet edecek kadar kibirli olmalarıyla..., son olarak, Dağların Yaşlı Adamı Haşhaşilerin kralı adındaki, korkunç ve kan dökücü kralla işbirliği yapmalarıyla birlikte, amaçları şüphe olmaktan çıktı."Tapınakçılar, kitleler üzerinde yarattıkları sahte olumlu imaja güvenerek, gizli öğretilerini yaymak ve uygulamak konusunda gitgide daha rahat ve pervasız davranmaya başlamışlar; bu da sapkınlıklarına şahit olan ve dile getiren kişilerin sayısını arttırmıştır.Tapınakçıların, gizli törenler için kapandıkları özel şatolarda yaşananlar, hem yerel halkın hem üst düzey Kilise yöneticilerinin hem de krallığın merakına sebep olmuştur. Papalık, özel izniyle hareket eden, ancak üzerinde hiçbir kontrol kuramadığı bu grubun, din dışı bir hayat yaşadığından neredeyse emindir.Tapınakçılar hakkında çok sayıda şikayet ve söylenti yayılmaya başlamıştır. Dindar bir tarikatın büyük bir gizlilik içinde hareket etmesi, yanlış ve yasak bir şey yaptıkları iddiasını güçlendirmiştir. Şövalyelerin açgözlülüğü, vicdansızlığı, servet tutkuları ve hırsları yaygın olarak bilinmektedir. Ayrıca şatolarda düzenlenen gizli törenler, şeytana tapma ayinleri, ahlak dışı ilişkiler halkın diline düşmüştür.Bütün bu gerçekler, şatolarda hizmet eden ya da şatolara yakın yerlerde yaşayan halkın korkunç gözlemleriyle birleşince Papalık çok zor bir durumda kalmış, ne yapacağını şaşırmıştır. Özellikle 1305 yılında Papa olan ve konuyla birinci dereceden ilgilenen V. Clement, Tapınakçılar yüzünden Hıristiyanlığın, dolayısıyla Vatikan'in uğrayacağı zararı hesap etmekte ve bu olayı en hafif şekilde atlatmanın yollarını aramaktadır. Fransa Kralı ve yerel dini teşkilatlardan gelen baskıları da durdurmak zorundadır. Aynı yıl, Tapınakçıların lideri olan Jacques de Molay, Kıbrıs'ta savaş hazırlıkları içinde olmasına rağmen Fransa'ya geri çağrılmış ve Papa tarafından, bu suçlamaları araştırması için görevlendirilmiştir.Fransa Kralı için bu kabul edilebilecek bir durum değildir, bu yüzden hemen harekete geçmiş ve bir kanun çıkartarak 13 Ekim 1309 yılında, ülkesindeki bütün Tapınakçıları tutuklatmıştır.Fransa'da Tapınakçıları yargılayan mahkemede, yöneltilen suçlamalar şunlardır:

 

1. Tarikata giriş töreninde, adaylardan Hz.İsa'yı, Allah'ı ve kutsal şeyleri inkar etmesi istenmektedir.

 

2. Tarikat üyeleri törenler sırasında Hıristiyanlıkça kutsal sayılan haç, kutsal figürler gibi şeylere tükürmek, idrarını yapmak gibi iğrenç yöntemlere baş vurmuşlardır.

 

3. Vücudun çeşitli bölgelerine uygulanan ve "The Oscolum Infame" ya da "Utanç Öpücüğü" adı verilen tören uygulanmaktadır.

 

4.Kutsama töreni yapılmamakta ve buna inanılmamaktadır.

 

5. Biraderler bir kedi veya kafa figürüne tapınmaktadırlar.

 

6. Tarikat üyeleri homoseksüelliği teşvik etmekte ve uygulamaktadırlar.

 

7. Büyük Üstad tarikat üyelerinin günahlarını affetmekte, onları sözde günahtan kurtarmaktadır.

 

8. Tarikat üyeleri kabul törenlerini ve sapkın uygulamalarını geceleri, gizlice yapmaktadırlar.

 

9. Tapınakçılar, varlık elde etmek ve zenginliklerini arttırmak için kanun dışı yollara başvurmuş ve Kilise kurallarının dışına çıkmışlardır.

 

Tapınakçıların Sapkın İnanç ve Uygulamaları

 

Tapınakçılığın sıradan bir şövalye tarikati değildi,farklı sapkın inançlarıyla, korkunç yöntemleriyle, kurnaz stratejileriyle, geniş çaplı ve ileriye dönük planlarıyla, büyük bir hazırlık içinde olan, o güne kadar eşine rastlanmamış tehlikeli bir örgüt vardı.Tapınakçıların, Ortadoğu'da bulundukları dönemde çeşitli inançlara bağlı akımlarla, mistik tarikatlarla, gizemciler ve büyücülerle bağlantı kurdukları bilinmektedir. Örneğin Tapınakçılar o dönemde Ortadoğu'da fazlasıyla etkin olan ve Müslümanlar tarafından da sapkın olarak bilinen Haşhaşilerle yakın bağlantı içinde olmuş, onlardan bazı mistik öğretileri, tarikat örgütlenmesini, vahşi yöntemleri öğrenmişlerdir. Ayrıca sonraki bölümlerde de göreceğimiz gibi Yahudi Kabalasına bağlı mistik öğretiler, Bogomillerin etkisi, Satanizm gibi sapkın eğilimler, Tapınakçıların inanç ve yöntemlerine temel oluşturmuştur. Bu çerçevede tarikatın özellikle üst kademesi Hıristiyanlığı terk etmiş, Satanizmi ve Kabala mistisizmini temel alan bir anlayışa yönelmiştir. Tapınakçılara göre Hz. İsa başka bir dünyada hüküm süren ve bu dünyada fazla gücü olmayan bir tanrıdır, bu yüzden onun yerini, maddi dünyanın efendisi olan Şeytan almalıdır.Tarikata kabul töreni sırasında yeni adayların kurallara göre Allah'ı, Hz. İsa'yı ve azizleri reddetmeleri, Hz. İsa ve kutsal değerler üzerine birçok saygısızlık yapmaları, haça tükürmeleri ve idrarlarını yapmaları, daha eski olan Tapınak şövalyeleri tarafından ağızlarından, göbeklerinden ve kalçalarından, "Oscolum Infame" ya da "Utanç öpücüğü" adı verilen yöntemle öpülmeleri, homoseksüelliğin ve cinsel sapıklıkların serbest bırakılması, büyük üstadın her türlü yetkiye sahip olması, Kabala sembolizmine ve büyü törenlerine baş vurmaları tarikatın, Hıristiyanlıktan çıkarak, bütünüyle sapkın bir tarikata dönüşmüş olduğunun açık delilleriydi. Cinsel sapkınlıklarının yanı sıra tapınakçıların diğer gizli bir yönü daha ortaya çıkmıştır. Sorgudan geçirilen bazı tapınakçılar kendi aralarında yaptıkları törenler sırasında bir tür idole tapındıklarını itiraf etmişler, bunun ne olduğu ilk başta anlaşılmamış olsa da, sorgulamalar devam ettikçe tapınak şövalyelerinin açık açık şeytana taptıkları ortaya çıkmıştır. Tapınakçıların taptıkları put, daha sonra Şeytan Kilisesi'nin de sembolü olacak olan Baphomet adlı keçi başlı şeytanın sembolik figürüdür."Baphomet, tapınak şövalyelerinin tapındığı tanrıydı ve kara büyüde kötülüklerin kaynağı ve yaratıcısıydı; Sabbath cadılarının satanik keçisiydi.Tapınakçıların hemen hepsi, sorgu sırasında Baphomet'ten bahsetmiş ve ona taptıklarını itiraf etmişlerdir. Bu putu, uzun bir sakal ve parlak gözlere sahip korkutucu bir insan başı olarak tarif etmişler, bunun yanı sıra kedi ve kurukafa putlarından da bahsetmişlerdir. Ortak görüş ise bu putların genel olarak şeytan ve şeytana tapınmayı temsil ettiği yönündedir. Tapınak şövalyelerinin taptıkları Baphomet isimli şeytan, o tarihten bugüne kadar şeytana tapmanın sembolü haline gelmiştir. Günümüze Baphomet ile ilgili en ayrıntılı bilgi ise 19. yüzyılın önemli okülist ve kabbalistlerinden olan Eliphas Levi' den gelmiştir. Levi, Baphomet ile ilgili yaptığı çizim ve tasvirlerde onu genelde iki suratlı, insan vücudunun üstünde bir keçi kafasıyla ve kanatlarla göstermiştir. Baphomet'in insan vücudunun üst kısmı bir kadına, altı ise bir erkeğe aittir.Bütün bu itiraflar ve ortaya çıkan gerçekler sonucunda Tapınakçıların çoğu hapse mahkum edilmiş, Tapınakçıların gerçek yüzü de daha açık bir şekilde ortaya çıkmaya başlamıştır. Mahkemeye yapılan itiraflarda tarikat üyelerinin Hz. İsa'ya inanmayıp onu 'sahte peygamber' olarak gördükleri, örgüte giriş töreni sırasında ve daha sonraki aşamalarda homoseksüel uygulamalar yaptıkları, belirli bir puta taptıkları, satanizm yöntemlerini uyguladıkları kayıtlara geçmiştir. Tapınakçıların homoseksüel ilişkileri hakkında çok şey söylenmiş, tarikatın armasında, bir atın üzerinde oturmuş iki savaşçı resminin de bunun göstergesi olduğu belirtilmiş.Bu ciddi itiraflar sonucunda Papa 72 Tapınakçıyı kendi huzurunda yeniden sorgulamıştır. Bu sorguda doğruyu söylemek için yemin eden Tapınakçılar, önceki itiraflarının doğru olduğunu tasdik etmişlerdir. Yani Tapınakçılar Hz. İsa'yı reddettiklerini, tarikata kabul edilirken haça tükürdüklerini, ve diğer Kilise kayıtlarındaki ifadeye göre 'korkunç ve iğrenç' şeyleri yaptıklarını itiraf edip onaylamışlardır. Daha sonra da diz çöküp, ağlayarak af dilemişlerdir.Sorgular sonucunda ortaya çıkan gerçekler, bu sapkın tarikatın yasaklanmasına ve büyük üstad Jacques de Molay'ın 1314'de haç üzerinde yakılarak idam edilmesine yol açmış, farklı ülkelere kaçmayı başarmış olan Tapınakçılar dahi takibata uğramışlardır. Fransa dışında, İtalya, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde de Tapınakçılar sorgulanmış, bazı ülkeler ise çeşitli sebeplerle onları korumaktan vazgeçmemişlerdir. Özellikle İngiltere'de kral II. Edward 10 Kasım 1307de Papa'ya yazdığı mektupla, Tapınakçıları korumuş ve onlara karşı bir şey yapmayacağını belirtmiştir. Ancak iki yıl sonra, V. Clement'in yaptığı sorgu ve papalık beyannamesinde geçen ifadeler sonucunda Tapınakçıları yargılamayı kabul etmiştir. Papalık tarafından yayınlanan belgeye göre Tapınakçılar 'bilinen sapkınlığa ait söylenemeyecek günahlar ve nefret uyandırıcı suçlar' işlemişlerdir ve bu durum, herkes tarafından bilinmektedir.Sonuçta, 1312'de toplanan Viyana Konsülü'nün kararıyla Tapınakçılık tüm Avrupa'da yasaklanmış, yakalanan üyeleri cezalandırılmıştır. Papa V. Clement'in 22 Mart 1312'de yayınladığı ve tarihe "Vox in excelso" adıyla geçen fermanıyla tarikat dağıtılmış ve -kağıt üzerinde- resmi olarak tarihten silindiği kabul edilmiştir: Dinle! Hiddetlenmeye zorlanmış peygamber: Şehrin halkından bir ses! Tapınaktaki bir ses! Değersizlikleri kötülüklerinden dolayı görülmektedir. Onları evinden dışarı at, köklerinin kurumasına izin ver, onların meyva vermelerine izin verme ve bu evin, acının tökezleyen sütunları olmasına, ya da can yakan bir diken olmasına izin verme.Yakın geçmişte, başpiskopos seçimleri zamanında, Lyon'daki taç giydirme töreninden önce ve sonra Tapınak şövalyelerinin öğretmenleri, yönetimi ve kardeşleri tarafından gizli tehditler aldık.Roman kilisesi bu adamları onurlandırdı, Tapınak Şövalyelerini Hıristiyanların düşmanlarına karşı silahlandırdı ve onları özel bir şekilde destekledi. Bunlara en yüksek düzeyde vergiler verildi. Ancak Hıristiyanların düşmanlarına karşı oldukları zannedilen bu grubun karşısında aslında Hz İsa bulunmaktadır. İnançlarını değiştiren bu kafirler (Tapınak şövalyeleri) günahın içine düşmüştü, çok kötü bir alışkanlıkları olan putperestlikleri, ölümcül sonuçlara yol açan homoseksüellikleri ve diğerleri.

 

Tapınakçılar Yeraltında

 

Tapınakçıları ortadan kaldırmak o kadar kolay değildi. Büyük Üstad De Molay ve bir kısım şövalye ortadan kaldırılmış olsa bile, bütün Avrupa'yı ve Ortadoğu'yu sarmış olan Tapınakçılar gizli de olsa varlıklarını devam ettirmişlerdir. Sadece Fransa'da şövalyelere ait 9000 temsilcilik ve çeşitli ülkelere yayılmış binlerce şato ve Tapınakçı merkezi vardır. Bu merkezler, hem Tapınakçıların organize oldukları, tören yaptıkları evler hem de o dönemin para trafiğini kontrol ettikleri yerler haline gelmişlerdir. Dönemin kaynaklarına göre Fransa'da yaklaşık 2000 şövalyeden sadece 620 tanesi engizisyon tarafından cezalandırılmıştır. Tahminlere göre, o dönemde en az 20 bin şövalye ve şövalye başına 7-8 kişilik kadro faaliyet halindedir. Yaklaşık 8 kişilik olan bu kadrolar, denizcilikten, ticarete kadar, tarikat mensuplarının her türlü işlerini organize etmekteydiler. Yani basit bir hesap yapıldığında, Tapınakçılar takibata uğradıkları dönemde en az 160 bin kişilik bir güce sahiptirler. Bir ağ gibi bütün Avrupa'yı ve Akdeniz kıyılarını ören bu kadro, aynı zamanda dönemin en büyük lojistik gücünü de meydana getirmekteydi. Bütün bu merkezlere dağılmış mal varlığını ele geçirmek, ne Fransa Kralı ne de Papa için mümkün olmamıştır. Krallarla yarışan bu mal varlığı, Tapınakçılara her türlü korumayı ve güvenceyi sağlamaya yetmiştir. Yani Kilise'nin resmen ortadan kalktığını öne sürdüğü tarikatçılar, bütün Avrupa'da, özellikle de İngiltere,iskoçya,portekiz gibi Kuzey ülkelerinde yeraltında faaliyetlerine devam etmiştir,bir kısmı hospitalist şövalye oldu,sonrada masonlar ve gül haç örgütüyle ortaya çıktılar.Tampliye'ler, 1804 yılına kadar, yani Bernard-Raymond Fabre Palabrat de Spolete bu tarikatın yeniden Büyük Üstadı oluncaya kadar, tarih sahnesinden çekilmiş sanılırlar, Bu kişinin 1814'de yaptığı tesadüfi keşif çok ilginçtir. Spolete, 1814 yılında Paris'te Seine nehri kıyısındaki sahafların tezgâhlarında bir elyazmasına rastlar. Grekçe elyazmasında Yuhanna İncili'nin bir tefsiri yer almaktadır. İncil'in son iki kısmı yoktur. Onun yerine üçgenlerle ayrılmış bazı açıklamalar bulunmaktadır. Bu kısımları dikkatle tetkik ettiğinde, bunun Tampliye'lerin 5. Büyük Üstadı Bertrand de Blanchefort (1154)'den başlamak üzere 22. Büyük Üstadı Jacques de Molay'a ve devamla 23.Büyük Üstâd Larmenius de Jerusalem (1314)'den Claude-Mathieu Radix de Chevillon (1792)'a kadar uzanan bütün Tampliye Büyük Üstâdlarını kapsayan bir liste olduğunu anlar. Bu belgeden, Jacques de Molay'ın Büyük Üstâdlık görevini Larmenius de Jerusalem'e vasiyet etti.Bu da Tampliyeler'in hiçbir zaman ortadan kalkmamış olduğunun bir örneğidir.

 

 

D) Güzel Phlippenin Çirkin İşleri

 

Papalık tarihinin en karanlık ve tartışmalı dönemi, 14. yüzyılın başlarında yaşanmıştı. Bu dönemde daha önce sözünü ettiğim Lateran Papaları'yla Avignon Papaları arasında kıyasıya bir mücadele yaşanmıştı. Avrupa tarihinde "Güzel Filip" diye bilinen Fransa Kralı 4. Filip, güzelliği ve yakışıklılığıyla bağdaşmayacak kadar içten pazarlıklı ve sinsi bir insandı. 1306 yılında kendisine engel olacağını hesapladığı Papa 5. Boniface'ı sarayından kaçırttı ve daha sonra öldürttü. Ondan sonra Papa seçilen II. Benedikt de aynı akıbete uğradı. Bu cinayetlerden sonra Filip, kendi adamı olan Bordo Başpiskoposu Bertrand Goth'u 5. Clement adıyla Papa yaptı. Ama bununla da yetinmedi ve 1309'da bu kez olduğu gibi Papalık Makamını Roma'dan Fransa'ya, Avignon'a kaçırdı. Böylece tam 68 yıl süreyle Roma'da ve Avignon'da çift, bazen de üç Papa bulundu. Filip'in baş düşmanı. Roma tarafından korunan ve tarihte "Templar" diye bilinen gizli bir şövalyelik örgütüydü. Tıpkı bugünkü OPUS DEl ne ise o zamanlar da bu örgüt öyle güçlü ve etkiliydi.tapınak şövalyeleri koyu,Katolik,evlenmeyen,sadece isa uğruna ölmeyi göze alan gönüllüler gibi görünüyordu. Avrupa'nın hemen her yerinde gizli örgütleri vardı. Şöhretlerini Haçlı Seferleri sırasında Müslümanlara karşı yaptıkları savaşlarda edinmişlerdi. Filip'ten önceki Kral I. Richard kendilerine imtiyazlar vermişti. Örgüte üye olabilmek çok zordu. Nitekim Filip de Kral olmadan önce örgüte girmek istemiş fakat güzelliğiyle alay edilerek, kendisi kadına benzetilip örgüte kadın alınmadığı söylenmişti. İşte Filip Kral olunca bu ağır hakaretin bedelini Templar Şövalyelerine ödetmeye karar vermişti. Kuşkusuz olayın bir de iktidarla olan bağlantısı vardır. Filip bu gözüpek şövalyelerin bir gün kendisi devirebileceklerini biliyordu. 13 Ekim 1307 Cuma sabahı Filip'in gizli polisi ülkedeki tüm Templar mabedlerini bastı Yüzlerce şövalye hiç direnmeden teslim oldular. Sonraki 6 gün işkenceler ve sorgularla geçti.ancak hiçbir tapınakçı konuşmadı. . Bunun bir taktik olduğunu sezinleyen Filip, dillere destan Templar Hazinesi'ni ve bu gizli örgütün sırlarını eline geçiremeyeceğini anladığında iş işten geçmişti : Altıncı gün ağır işkenceye dayanamayan iki eşcinsel Şövalye, Hazine'nin ve belgelerin kaçırılması için zaman kazanabilmek için direnmeden teslim olduklarını açıkladılar. Aynı ikili ölmeden önce Templar Şövalyeleri'nin bilinenin tersine isa'ya değil, Baphomet adını verdikleri Şeytan'a taptıklarını ve gizli törenlerinde Haç'a tükürdüklerini ve kara büyü ve sihirle uğraştıklarını söylediler. engizisyon bu ifadeler üzerine hemen çalışmaya başladı. Şövalyelerin çoğu idam edildiler. Örgüt büyük yara aldı. Üç yıl sonra örgütün Büyük Üstadı Jaques de Molay ve Baş Yargıcı Geoffroi de Charnay da yakalananlar ve ağır yanan ateşte kızartılarak öldürüldüler, Ama Templar'ın bundan sonraki serüveni çok değişik boyutlar izledi. Örgüt gizli varlığını hep sürdürdü ve yüzlerce yıl süreyle krallardan ve Kiliseden intikam aldı. Örgütün üyeleri oldukları bilinen iki ünlüden biri Vas-ko Da Gama diğeri de Kristof Kolomb'dur. ikincisi doğrudan değil, karısının babası aracılığıyla Templar'ın korumasına alınmıştı. Bu iki ünlü denizciye yol gösteren haritaları ve kendilerine isyan etmeyecek tayfaları bu örgüt sağlamıştı Batı dünyasında 13 tarihi eğer Cuma'ya rastlarsa uğursuz sayılır. İşte bu gelenek Templar katliamından kalmadır. Yine Templar döneminden kalma bir sembolizm vardır. Bu da "Gül ve Haç" sembolizmidir.tapınakçılar geleneğinde yer alan çok önemli ve gizli bir sembolizimdir.

 

 

Ç) Tekrardan Ortaya Çıkışları

 

Fransa Kralı ve Papa tarafından hazinelerine el konmak için yakılarak öldürüldüler. Bu olayın ardından tapınakçılardan bazıları ingiltere, iskoçya ve portekize kaçtı.bu ülkelerde tapınakçılığı devam ettiler.tapınakçıların büyük kısmıda gül-haç örgütüne ve localarına girdiler.sonra masonlarla ortaya çıktılar 17. yüzyılın sonunda ise Gül ve Haç Kardeşliği” teşkilatıyla tekrar ortaya çıktılar.Sadece bilimi ve Protestanlığı esas alarak, Katolik Kilisesi’ne karşı sekülerizmi savunarak Avrupa Birliği’ni kurdular.Tapınak Şövalyeleri’ 1452 yılından itibaren Gül ve Haç Kardeşliği” ismini aldı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

D) Halen Varlar Çok Güçlüler

 

Tapınak Şövalyeleri sırları da kendisi de gizli olan bir teşkilat.Hiç kimse ‘Ben Tapınak Şövalyesiyim’ diye ortaya çıkıp beyanda bulunmaz.Yönetimleri ve konseyleri var.Her 6 ayda bir yapılan toplantılarda bir araya gelirler.Toplantılarını Roma,Londra ve Amerika’da yapıyorlar.CIA’nın başına geçecek kişi Malta’ya Tapınak Şövalyeliği’nden geçmek zorunda.NATO Genel Sekreterleri, devlet başkanları da dahil hepsi belirli bir dönem ‘Tapınak Şövalyeliğinin Erdemleri adlı eğitimden geçerler.tarihteki amacı hristiyan haçlılarını korumaktı şuanki amacı dünyayı yönetmek.Halen dünyadaki en güçlü örgütlenme budur.Yaklaşık bin yıllık bir gizlilik kuralları çevresinde hayatlarını sürdüren bu kişiler, nihai hedefleri için BM,AB,NATO, Dünya Bankası ve merkez bankaları gibi dünya çapında örgütlenmeleri kurmuşlardır.Nihai amaçları tüm dünyayı Birleşmiş Milletler’de kuracakları bir hükümet aracılığıyla tek elden tek amaç için yönetmek ve yönlendirmektir.ayrıca dünyadaki kanlarıda tapınak şövalyeleri yönetir.almanyadaki amblansların amblemi resmi tapınakçı amblemleridir.bugün iskandinav ülkelerini tapınakçılar yönetir.Tapınakçılar birleşmek için öncelikle malta adasındaki kaybetmiş oldukları haklarını ve kalelerini daha önce aldılar.Önümüzdeki 10 yıl içinde tamamı birleşmeye gidecek.Avrupa Birliği tapınakçıların projesidir.Pakistan kartını görmeniz güzel. Avrupa Birliği’ni Roma Kulübü kurdu. Roma Kulübü’nün derin devlet benzeri bir yapılanması vardı. Adı CCC idi. Üç yüzler anlamına gelirdi. Bu Roma Kulübü, Pakistan’da Ziya-ül Hak’ı öldürmek istedi.Türk istihbaratı bunu fark etti ve Ziya-ül Hak’ı uyardı. Ama Tapınakçılar gene de onu uçağına bomba koyup öldürdü.AB’nin kuruluş aşamasında yaşanmış ilginç bir gelişme 1950′li yılların başlarında AB’nin ilk uluslar ve devletlerarası görüşmeleri başladığında ilk dört devlet gelecekte kurulacak olan AB’nin bayrağının nasıl olacağını da gündeme almışlardı. Uzun süren çabalar sonucunda bir bayrak modeli kabul edilmişti. Bu bayrak bugünkünden çok farklıydı. Sarı zemin üzerine yuvarlak bir daire çizilmiş ve ortasına da 4 köşeli bir haç konulmuştu. Bu haçın rengi kırmızıydı. Daha sonra bu haçlı Bayrak, kurucu üyesi olduğu halde asil üye yapılmayan TC Devleti’ne kabul ettirilmek istendi fakat Türkiye, çok ilginçtir ki, İslam dinine bağlı olduğunu öne sürerek bu kırmızı Haçlı AB Bayrağı’nı kabul etmeyeceğini ve değiştirilmesi gerektiğini bildirdi. Bugünkü AB Bayrağı Türkiye’nin itirazı üzerine AB’nin değiştirilerek kabul edilmiş olan ikinci bayrağıdır.AB’nin ilk dört köşeli kırmızı haçlı bayrağını kendi İslami değerleriyle çatışacağı endişesiyle reddeden TC Devleti,nedir ki bu reddiyesinden bir süre sonra yine dört köşeli başka bir haçı güle oynaya sembol olarak kabul etmişti.Bu haç ünlü NATO’nun sembolü olan Mavi Haç‘tır. İlginçtir ki askeri savunma amacıyla kurulmuş olan Kuzey Atlantik Paktı‘nın sembolü de bir haçtır. Buna rağmen Türkiye bu haça hiç itiraz etmemiştir. Askeri bir örgütün sembolü niçin haçtır diye sorulmamalıdır, çünkü AB’nin ilk sekiz ülkesinin üst yöneticilerinin ve egemenlerinin tamamı da geçmişte Tapınak Şövalyeleri diye bilinen gizli Askeri-Dinci örgütün üyeleriydiler. Yaptıkları tek değişiklik kendi sekiz köşeli haçlarını -günümüzde Malta Haçı diye bilinir 4 köşeli düz haç ile değiştirmiş olmalarıydı.bugün iskandinav ülkelerinde tapınakçılar çok etkindir.ve bizzat yönetirler.danimarka,norveç,isveç,fillandiya ve isviçre tapınakçıların ülkesidir.isviçrenin bayrağının sembolü tapınakçıların haç'ıdır.

 

http://img1.loadtr.com/b-320440-isvi%C3%A7re_bayra%C4%9F%C4%B1_dalgalan%C4%B1yor.jpg

 

işviçre bayrağında tapınakçı amblemi.

 

http://www.csupomona.edu/~fpm/planning/projects/photos/american_red_cross_p01.jpg

 

http://static.flickr.com/30/43412609_2fff7fcf29.jpg

 

http://www.ilkates.com/resimler/1296112178_kucuk.JPG

 

Tapınakçıların 4 köşeli haç'ı

 

 

E) TAPINAKÇILAR HİTLERİ İKTİDARA TAŞIDILAR

 

Tapınakçıların kollarından bazıları Kudüs Filistin Rodos Askeri Tarikatı (Kısaca Saint John ve George Şövalyeleri) adıyla tanınmaktadır.Tapınakçıların diğer kolu ise 1838’de Marconis de Negre tarafından kurulan “Memfis Locası” adıyla bilinmektedir. Bu locaya Müslüman ve Hıristiyanlar birlikte üye olmuşlardı. Tapınakçıların bu kolu “Gül ve Haç Asya Kardeşliği Örgütü” adıyla tanınmıştır. Sembolü ise yeşil bir güldür. Örgütün Büyük Üstadı Baron Rudolf von Sebotendorff, Hitler’i yetiştiren “Thule” örgütünü kurmuştur.Bu örgüt Hitler’i iktidara taşımışıtr.

 

F) Breivkin Manifestosunda tapınakçıların sgilleri var

 

http://media.tcm.ie/media/images/a/AndersBreivikMilitaryGear.jpg

 

tapınak şövalyelerinin bazıları SIGILL denilen özel şifreli bir alfabe kullanıyordu.Norveç’teki saldırgan da manifestosunda SIGILL kullandı. Tapınakçıların gizli takvimine göre Anders Behring Breivik, 13 Şubat’ta doğduğu için kendini bu saldırıyı yapmakla görevli saydı.Breivik,tapınak şövalyelerinin yönlendirmesinde olduğu için bu terör saldırısını düzenledi. Breivik’in internette yayınladığı manifestosundaki terim ve işaretlerin de tapınak şövalyelerine ait.Breivik’in manifestosunda kalın bir haç ile içindeki yazılar dikkat çekti. Onların anlamı neydi? O tapınakçılara ait bir sembol değil SIGILL’dir.Bu çok önemli; çünkü Tapınakçıların Alsimistik kolunun işaretidir. Alsimistler simya ile ilgileniyorlardı. Tapınakçılar şifreli dillerinde “ATBASH” diye bilinen bir alfabeyi kullanmışlardı. Ayrıca sayılar ve harfler arasındaki bağlantılarla yapılan hesaplamaları ve kader çözümlemelerini de gittikleri bölgelerde öğrenmişlerdi. Bu şifrelemeler NOTORICON, TEMURA ve Kabalistler tarafından kullanılan ve çok karmaşık JAB ve ADU hesaplama şifreleriydi. Tapınakçılar tarafından Avrupa’ya tanıtılan bu şifreli yazımlar, günümüzde de şifreleme alanında kullanılmaktadır. İnternet dili ve şifrelemesi NOTORICON hesaplarından alınmıştır.

 

 

G) 13 ŞUBATIN SIRRI.

 

Saldırganın 13 Şubat doğumlu olması neden önemli? Tapınakçılar 360 günlük takvimler ve 13 burçlu bir astroloji haritasına göre hayatlarını düzenlemişlerdi. Bu nedenle 365 günlük takvim kullananlardan daima 5 gün ilerdeydiler. Bu terörist, Tapınakçılar için çok önemli olan 13 Şubat 1979 tarihinde doğmuş. Bu tarihte yani 13 Şubat’ta doğan kişiler tapınak astroloji haritasına göre Lilith burcundandır. Lilith’in İskandinavya’daki karşılığı mitiolojik olarak Valkiri adlı kadınlardır. Bu kadınlar savaşlarda kimin olup olmayacağını karar veren gizli güç sahipleri mitolojik yaratıklardır.Takvimleri nasıl işliyordu? Tapınakçılar iki takvim kullanıyordu. Kullandıkları takvimlerden biri Julian diğeri de Abraham takvimiydi.Örneğin Tapınakçılara göre İsa, kilisenin gösterdiği tarihte değil Julian takvimine göre 6 Nisan 4747’de ölmüştü.Abraham takvimine göre ise 2001 yılında ölmüştü.Ticari güçleri neydi? Tapınakçılar 12’nci yüzyılda bankacılık ve bir tür kredi kartı sisteminin de kurucuları oldular.Kudüs’e gitmek isteyen Hıristiyan hacılara kredi sistemini kurmuşlar ve tüm masraflar için gereken paraları önceden alarak onlara güvenli bir gezi temin etmişlerdi. Tapınakçılar bunun üzerine verilen meblağı gösteren bir harf işledikleri bir haç ile yapıyorlardı. Haçı olan kişi gittiği her yerde haçını gösterip kredisi kadar para çekebiliyordu.

 

Ğ) HZ. İSA HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

 

Tapınakçı şövalyeler Johannit mezhebe mensupturlar. Bilindiği gibi, Hıristiyanlık tarihine baktığımızda İsa'nın gelişinden önce Vaftizci Yahya'nın kişiliğinin öne çıktığını görürüz. Ancak Yahya, kabul edilen İncillerde İsa'nın geleceğini müjdeleyip onun vaftiz olmasını sağlayan bir kişidir sadece.Hatta Matta İncilinde Yahya şöyle der: «Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O'nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh ve ateşle vaftiz edecek.» Ancak zaman içinde bazı topluluklar Yahya'yı İsa'dan daha önemli tutmuşlar hatta bu düşüncelerini çağlar boyu, İsa betimlemelerinde aslında Yahya'yı resmederek sürdürmüşlerdir.Aslında Tapınakçıların Johannit olduklarına dair çok da somut deliller yoktur,ancak kendilerine yöneltilen birtakım suçlamalarda Johannit mezhebe yöneltilen suçlamalara benzer suçlamalar vardır.Son yıllarda yapılan araştırmalar ise, biraz zorlamalı da olsa, bazı Tapınakçı sembollerinde Johannit mezhebine ait izler bulmaktadırlar. Tapınakçılara yakıştırılan başka inanışlara göre de Tapınakçılar İsa'nın Thomas isimli bir ikizi olduğuna ve yeniden dirilmenin ancak böyle gerçekleştiğine inanmakta ve ayrıca Maria Magdelena'nın İsa'nın karısı olduğunu öne sürmektedirler.

 

 

H) Katolik Klisesiyel Ters düştüler

 

Tapınakçıların çok ilginç bir özellikleri vardı.O da Katolik Kilisesi ile ters düşmeleri.Haçlı Seferleri sırasında Ortadoğu’da İslam diniyle tanışmaları ve aynı zamanda da kendilerine öğretilmiş olan Katolik Hıristiyanlığın tamamen safsatalardan ibaret olduğunu Kudüs,Filistin,Mısır ve İskenderiye’de tanıştıkları Gnostik=Rafizi Hıristiyanlardan duydukları özel belgelerden öğrenmişler.Katolik Kilisesi’ne ve Papalara nefret beslemeye başlamışlardır.Gerçekten de Ortadoğu’da özellikle de Koptik Hıristiyanlıktaki anlayışla Katolik Kilisesi’nin dogmaları hiç uyuşmamıştır.Tapınakçılar Gnostik Hıristiyanlardan bazı çok gizli sırları öğrenmişler ve bunların peşinden gitmişlerdir.

 

I) Müslümanlarla İlişkileri

 

Haçlı seferleri sırasında kutsal topraklara giden haçlılar içinde Müslümanlar ile en yakın ilişkileri kuranlar Tapınakçılardır. Söylentilere göre Tapınakçılar Müslümanlardan para da almaktadırlar. Tapınakçıların en çok ilişki kurdukları topluluk ise İsmailliye mezhebinden türeyen Haşhaşiler'dir.Haşhaşiler (Batıda "Assasin" diye anılırlar ve katil anlamına gelen bu sözcük buradan türemiştir.) Hassan Sabbah'ın Alamut kalesini almasından sonra buraya yerleşen müritlere verilen isimdir. Haşhaş içtikten sonra cinayet işledikleri öne sürülen bu topluluk aslında dejenere olmuş bir ezoterik öğretiye bağlılardı. Ancak Hassan Sabbah'ın kişiliğinden de kaynaklana nedenlerle siyasete de karışan Haşhaşiler Tapınakçıların ezoterik İslam'ı tanımalarında etkili olmuşlardır.Tapınakçılar Müslümanlarla ilişki kurdukları için çok suçlanmışlar, hatta Tapınakçıların taptığı ileri sürülen Bafomet/Bahomet adlı putun aslında Mahomet (Muhammed) sözcüğünden geldiği ve Tapınakçıların Muhammed'e taptıkları söylenmiştir. Aslında Orta Çağ'da Batı'da Müslümanların Muhammed'e taptıkları zannedildiği bilindiğinden Tapınakçıların Müslüman olmakla da suçlandıklarını düşünebiliriz.

 

İ) 2008'de Kudüse Gittiler

 

tapınakçıların toplanıp Kudüs’e gitme girişimlerinin iki nedeni var. Birincisi, Tapınakçılar AB projesine yeniden güçlü bir şekilde yön vermek istiyorlardı.İkinci nedeni daha önemli. Tapınakçılar, İsrail’in kuruluşunun 60. yıl dönümünde, Mayıs ayında İsrail’de bir araya gelecek ve Mahmut Abbas ile İsrail yönetimi arasında el sıkışmasını sağlayacaklardı. İsrail-Filistin arasında kesin bir barış sağlarken Kudüs’ün yeniden gerçek sahibi olacaklardı.

 

 

O) Taptıkları Şeytan Bathomet

 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/a/a4/Baphomet.png/220px-Baphomet.png

 

şeytanların en güçlülerinden kabul edilir.Levi Baphomet'i vücudunun üst kısmı kadın, alt kısmı erkek olan, keçi kafalı ve kanatlı olarak tasvir etmiştir. 1854'de yayımlanan Dogme et Rituel de la Haute Magie (insanüstü Büyü Öğretisi ve Törenleri) kitabında Baphomet'i detaylı olarak anlatmaktadır. Levi'ye göre Baphomet'in kolları kabala öğretisindeki merhamet ve şiddet (yada adalet) dengesini anlatmaktaydı. Kollardan biri erkeği diğeri dişiyi simgeliyordu. Boynuzları arasında yanan meşale madde ile ruh arasındaki dengeyi temsil ediyordu. Çirkin hayvani yüz ise günahkarın korkusunu anlatmaktaydı. Bacak arasındaki çubuk sonsuz hayat, vücudundaki pullar su, yarım daire şekli atmosfer, devamındaki tüyler ise dünya ile sonsuzluk arasındaki dönüşüm süreci idi. Göğüs ve hem kadının ve hem de erkeğinkine benzeyen kol yapısı ise insanı ve insanlığı simgelemekteydi.

13 Ekim, 1307'de tarikatın büyük üstadı Jacques de Molay ve 140 üyesinin tutuklanması ile başlayan sorgu sürecinde, tarikat üyeleri, ayinler esnasında putlara taptıklarını itiraf etmişlerdir.(Bu itiraafların baskı altında edilmiş olması muhtemeldir) Kedi, kurukafa gibi putlarının yanı sıra Baphomet olarak adlandırdıkları,uzun sakallı, korkutucu gözleri olan başka bir puttan da bahsetmişlerdir. Tarikat şövalyelerinin hiçbiri bu putu şeytan olarak nitelememiş olsada papalık Baphomet'in şeytan olduğunu ilan etmiştir.

 

 

Ö) BÜYÜK ÜSTADLARI

 

1. hugues de payens 1118-1136

 

2. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/4/4e/Armoiries_Robert_de_Craon.svg/50px-Armoiries_Robert_de_Craon.svg.png robert de creon

 

3.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/9/91/Armoiries_Evrard_des_Barres.svg/50px-Armoiries_Evrard_des_Barres.svg.png everard des barres

 

4.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/d/da/Armoiries_Bernard_de_Tramelay.svg/50px-Armoiries_Bernard_de_Tramelay.svg.png bernard de tremelay

 

5.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/8/8a/Armoiries_Andr%C3%A9_de_Montbard.svg/50px-Armoiries_Andr%C3%A9_de_Montbard.svg.png andre de montbard

 

 

6.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/3/3a/Armoiries_Bertrand_de_Blanquefort.svg/50px-Armoiries_Bertrand_de_Blanquefort.svg.png bertrand de blanch efort

 

7.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/c9/Armoiries_Philippe_de_Milly.svg/50px-Armoiries_Philippe_de_Milly.svg.png philippe de milly

 

8.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/6/6a/Armoiries_Eudes_de_Saint-Amand.svg/50px-Armoiries_Eudes_de_Saint-Amand.svg.png odo de st amand

 

9.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/f/f3/Armoiries_Arnaud_de_Toroge.svg/50px-Armoiries_Arnaud_de_Toroge.svg.png arnold of torroja

 

10.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/7/7f/Armoiries_G%C3%A9rard_de_Ridefort.svg/50px-Armoiries_G%C3%A9rard_de_Ridefort.svg.png gerrard de rideford

 

11.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/5/5f/Armoiries_Robert_de_Sabl%C3%A9.svg/50px-Armoiries_Robert_de_Sabl%C3%A9.svg.png robert de sable

 

12.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/c8/Armoiries_Gilbert_H%C3%A9rail.svg/50px-Armoiries_Gilbert_H%C3%A9rail.svg.png gilbert holay

 

13.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/a/ae/Armoiries_Philippe_du_Plaissis.svg/50px-Armoiries_Philippe_du_Plaissis.svg.png phillipe de plessis

 

14.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/e/ee/Armoiries_Guillaume_de_Chartres.svg/50px-Armoiries_Guillaume_de_Chartres.svg.png guillaume de chartres

 

15.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/3/34/Armoiries_Pierre_de_Montaigu.svg/50px-Armoiries_Pierre_de_Montaigu.svg.png pedro de montaigu

 

16.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/3/3c/Armoiries_Armand_de_P%C3%A9rigord.svg/50px-Armoiries_Armand_de_P%C3%A9rigord.svg.png armand de perigord

 

17. richard de bures

 

18.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/7/7e/Armoiries_Guillaume_de_Saunhac.svg/50px-Armoiries_Guillaume_de_Saunhac.svg.png guillaume de sonnac

 

19.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/a/a8/Armoiries_Renaud_de_Vichiers.svg/50px-Armoiries_Renaud_de_Vichiers.svg.png renauld de vichiers

 

20.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/cb/Armoiries_Thomas_B%C3%A9rard.svg/50px-Armoiries_Thomas_B%C3%A9rard.svg.png thomas berard

 

21.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/4/44/Armoiries_Guillaume_de_Beaujeu.svg/50px-Armoiries_Guillaume_de_Beaujeu.svg.png guillaume de beaujeu

 

22.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/0/00/Armoiries_Thibaud_Gaudin.svg/50px-Armoiries_Thibaud_Gaudin.svg.png thibaund gaudin

 

23.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/7/73/Armoiries_Jacques_de_Molay.svg/50px-Armoiries_Jacques_de_Molay.svg.png jacques de molay 1292-1314

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...