Jump to content

Durugörü Medyomluğu


nevermore

Önerilen Mesajlar

Buna ruhsal yeteneklerin kullanılması ile ilgili bir görücülük ya da ruhsal görücülük de diyebiliriz.

Ruh-beden ilişkisinin gevşemesi sırasında (gevşeme fizyolojik veya psikolojik nedenlerle olabilir, bazen uyanık, gözler açık olduğu hâlde de ortaya çıkar) beş duyumuzun sınırları ötesinde de algılama yapılabilmektedir. Bu algılamalar içe doğan sezgiler tarzında olabildiği gibi rüyet de olabilir. Gözünüz açıkken, etraftaki eşyaların arasında veya ötesinde başka imajlar, hüviyetler görmeniz de mümkündür ya da bunu sezgiler şeklinde algılayabilirsiniz. Bu aynı zamanda duyarlılığın ya da hassasiyetin dışarılaşmasıdır. Yalnız burada hemen bir saptama yapmakta yarar var. Bu durumu halisünasyonla karıştırmamak lâzımdır. Halisünasyon da vardır, görücülük de vardır. Fakat bunlar birbirinden ayrıdır.

Biliyoruz ki, ruh ve beden münasebetlerinin asıl bağlantı işlemi perispri dediğimiz özel bir manyetik ve psişik alana sahip bir enerji plânı vasıtasıyla meydana getirilmektedir. Dolayısıyla bu durugörüde veya görücülükte perisprital bir dışarılaşma söz konusudur. Yani bunları medyom kendi gözleri ile görmüyor.

Katiyen optik bir olay söz konusu değil. Retinasına düşen en ufak bir uyaran yoktur. Hatta retinada hiçbir şey yoktur. Doğrudan doğruya perisprital bir taşma vasıtasıyla her şey daha açık ve berrak bir şekilde psişik olarak görünmektedir. Görücülüğü tahrik eden enerji kaynağı süjenin dışında olduğundan, süje onu psişik olarak görür, göz olarak görmez. Bu yüzden birçok araştırıcı, zaman içerisinde bu hususta büyük yanılgıya düşmüştür. Muhakkak gözlerde bir şey olduğunu zannetmiş ve gözleri muayene etmişlerdir vs. Ama gözlerde hiçbir şey bulamamışlardır. Bu tamamen bir psişik görmedir.

Görücülüğün bir ileriki aşaması ve sürekli olan şekli aslında klervoyanstır, yani durugörüdür. Durugörüde de, basit görücülükte olduğu gibi ruhsal yeteneğin kısmî ya da tamamen dışarı taşması hâli söz konusudur.

Görücülük yeteneğini geliştirmek isteyenler için bazı tavsiyelerde bulunulabilir.

Nasıl ki telepati ve durugörüde zener kartları, radyestezide çatal çubuk ya da sarkaç kullanılıyorsa, görücülük yeteneğinin sergilenmesinde de ilk akla gelen meşhur kristal küredir; asırlarca kullanılan bir araçtır. Bu yaklaşık 10 cm çapında, içinde hava kabarcığı bırakılmadan dökülmüş camdan bir küredir. Kaya kristali derler genellikle. Her zaman kolay bulunmaz. Ama alternatif olarak siyah aynayı kullanmak mümkündür.

Bunların yanında, su dolu bir bardak da olabilir. Hatta tırnağa bakmak da mümkündür. Saat camı, cilâlı yüzeyler kullanılması ise halisünasyon meydana getirebilir.

Özellikle yeni başlayanlar için küre tavsiye edilmekte, ama ustalaştıktan sonra medyom, saydığımız araçlardan bir tanesini de kullanabilir. Kristal küreye ipnotik küre de denir; içinde hava kabarcığı olmamasına dikkat edilmelidir. Çünki hava kabarcıkları bu çalışmayı engelleyerek halisünatif yorumlara sebep olur. Gözdeki bakış süresini kesikli hâle getirir. Her seferinde o kabarcıklara dikkatler çekildiği için, konsantrasyon kaybolur. Göz tam bir uyum içerisinde olmalıdır. Meselâ tek bir renk üzerine konsantre olmak, hatta açık mavi gökyüzüne bakmak da bir yerde aynı halisünatif durumları meydana getirebilir. Çünki atmosferin o derinliği içinde göz, uyum sağlayacak herhangi bir obje bulunca göremez. Sinirler bir çeşit soyutlanmış hâle gelir.

Burada hedef, optik süreci devre dışı bırakmaktır. İşte bu amaçla tam küresel olmayan yumurta biçiminde kristal küreler de yapılmıştır. Yumurta biçiminde oluşunun bir sebebi, üzerine düşen ışık yansımalarını daha güzel önlemesidir.

Kullanıcılar ışığın yansımamasına özellikle dikkat etmelidir. Bunun en iyi çaresi kürenin koyu renk bir kadife üzerine konması ve saklanırken de bu kadifeye sarılarak yerine konmasıdır.

Çalışırken kürenin rahatça görülebilecek bir yükseklikte olması ve yüzeyine değil içine bakılması şarttır. Kürenin yüzeyine değil, merkezine doğru bakmaya dikkat edilmelidir.

Dr. Maxwell, bu konunun önde gelen operatörlerinden birisidir. Birtakım önerilerde bulunmuş: Kristal küreyi temiz ve aydınlık tutun. Ancak kullanacağınız zaman dokunun. Kullanmadan önce biraz sobanın yanında ısıtın. Siyah bir kadife kumaşıyla örtün. Mümkün olduğu kadar çalışma odası kuzeye bakmalıdır. Sükûnet şarttır, yemekten en erken iki saat sonra çalışılmalıdır. Çalışma odası karanlık olmalıdır, karanlık çalışma odasında kristal kürenin üzerine omuzların üstünden ve arkadan gelecek şekilde lâmbadan bir ışık aksettirilmelidir, yansıma olmayacak gene.

Kristal küreyi elinizde de tutabilirsiniz veya masada siyah kadife üzerinde de bulundurabilirsiniz. Yaklaşık 30-35 cm uzaktan bakılmasında yarar vardır, ki bu, kitap okuma uzaklığıdır. Dikkatin kürenin merkezinde toplanması gerekir. Bakışlarınızı sabit tutmaya gayret edin. Ama bunun için kendinizi hiçbir zaman zorlamayın ve sıkmayın. Bazı şahıslar ilk 10 dakikada bir şeyler görmeye başlarlar. Eğer başarılı olamaz ya da net göremezseniz yarım saatten fazla da kendinizi zorlamayın ve çalışmayı ertesi gün aynı saatte tekrarlamak üzere tatil edin.

Bu öneriler, umarız, denemeyi yapmak isteyen okuyucularımıza yardımcı olur.

Bu ışığın cinsi gün ışığı da olabilir, ay ışığı da. Biraz ezoterik ve garip görünmesine rağmen durugörü çalışmalarında ay ışığının arka taraftan gelmesi tercih edilir. Çünki bütün ışık kırılmaları tamamen Önlenmiş, çok yumuşak, gözün yorulmasına çok engel olan bir husus meydana geliyor.

Ayın, hassas insanlar üzerinde çok etkisi olduğunu biliyoruz ama durugörüde dolunay hâlinde, dolunaydan biraz evvel veya biraz sonra temiz bir hava içerisinde o ışıkla beraber çalışmak çok daha iyidir. O ışık gene normal ışık gibi arkanızdan, omuzlarınızın veya başınızın üzerinden pencerenizden gelmelidir. Bundan da maksat gözün ileride öbür taraflara bir kayma yaparak kendi bakış dengesini bozmamak içindir.

Durugörü medyomu öncelikle muhakkak alfa ritmine yakın bir zihin seviyesi içersinde kalmayı becermelidir. Hemen bir masanın etrafına oturup, belindeki kayışı gevşetmekle yahut korsesinin bağlarını sökmekle iş bitmez.

Zaten her türlü psişik çalışmadan evvel önce alfa ritmini meydana getirecek şekilde psikolojik bir çalışma yapılmalıdır. Bu süreç bir kenara bırakıldığı için başarı elde edilemiyor. Doğuştan getirdiği yetenekler boşa gidiyor. Çünki metodu iyi bilemedikleri ve kullanamadıkları için kendilerini ayarlayamıyorlar. İlk adım yanlış atılıyor yahut yetersiz oluyor.

Buradaki seçme işini çok iyi yapmak lâzım. Hangi metodu kullanacağını bilerek, o metodun bütün şartlarına uymakta fayda vardır. Çünki deneysel spiritüalizm gerçekten deneye deneye, ayıklaya ayıklaya en güzel ifadeyi ortaya koymuştur. Bu bakımdan yapılan tavsiyelere çok dikkat etmek lâzımdır. Hiçbiri boş değildir. Eğer rölâks, tam gevşemiş bir durumda olursa insan, küreye bakış esnasında da ağır ağır ve derin nefes alıp verir. Bu otomatikman ortaya çıkar. Ve zaten ağır ve derin nefes alıp verme de bu çalışmaların şartlarından biridir. Ağır ve derin nefes alıp vermek meselesi tam bir sükûneti sağlamak içindir. Eğer bu becerilemiyorsa biraz yoga eğitimi görüp yeni yoga teneffüs sistemlerini tetkik edebilir. Onlardan kendisine en uygun geleni belli bir süre çalıştıktan sonra ağır ve derin nefes alıp vermeyi, nefes alıp verme ritmini kontrol etmeyi insan öğrenebilir.

Küreye bakmadan önce ve çalışmayı bitirdikten sonra 5'er dakika gözleri kapalı tutmak iyidir. Çünki her ne olursa olsun hiç göz kapaklarını kırpmadan, sabit bir şekilde bakmak kan basıncının artmasına sebep olabilir ve bir yorgunluk yapar. Onu gidermek için sanki uykudan uyanıyormuş gibi gözleri 5 dakika kapatıp açmakta çok büyük fayda vardır.

Tabiî ilk denemelerde hemen bir şey ortaya çıkmaz, çünki hayatta hiçbir şey birdenbire ortaya çıkmamıştır. Daima emek ve çaba, metotlu bir çalışma ister. Biz de kendimizde mevcut bulunan bu görücülük yeteneğini harekete geçirmemiz için çeşitli manipülasyonlar kullanmak zorundayız. Bazen bu yetenek taşma, yani kapı açılır açılmaz içinden bir şeylerin ortaya çıkması aşamasına gelmiş durumlarda, çalışan kimseler hemen çok değişik tertiplerde birçok vizyonlarla karşılaşabilirler.

Bunların çoğu ilk başlarda süjenin kendi şuuraltı içeriğiyle alâkalı konulardır. Veya şuuraltında mevcut olan duyularının, isteklerinin istikametinde gelişmiş olan imajinasyonlardır. Bunları hemen değiştirmeye kalkmamak lâzım. Diyelim ki birdenbire karşısında bir bardak su gördü. Onun hareketleri, onun renk ve yer değiştirmesi hususunu öyle ince ince takip etmesi gerekir: "Bir bardak gördüm, işte bu bir bardak sudur, suyun içinde gayet açık renk görünüyor; bu bardak yeşil bir zemin üzerinde duruyor" tarzında hareketler olabilir.

Hiç heyecanlanmadan, gayet doğalmış gibi, önünde resmî geçit yapan bir şeymiş gibi onu görmesi lâzım. Her ne kadar elimizden geldiği kadar ışıkların bu küreler üzerinde yansımamasını sağlamaya çalışsak da gene de arada bir yansıyan ışık huzmelerine rastlarız; bunlara dikkat etmemek lâzım. Aradaki ışık huzmesinin meydana getirmiş olduğu bir küçük noktaya mütemadiyen dikkatimizi yöneltirsek zaten çalışmamız mümkün değil ama onu görmemeye çalışırsanız, gerçekten görmezsiniz. Bu bakımdan daima kürelerin merkezine, içine bakmayı tavsiye ederiz. Bu, dikkatinizi dışarıdaki yansımalara mümkün olduğu kadar az çekmenize sebep olur.

Görücü medyomların, etrafındaki kimselerle ilgili olan durumunu da ele almamız lâzım. Çünki bu vizyonların bu kişilerle de alâkası vardır. Evvelâ medyomun düşüncesi, sonra da celsede hazır bulunanların düşünceleri hassas bir süjede imajlar meydana getirmektedir.

Tam manasıyla psişik bir görüş söz konusu olduğu için aynı şekilde hazirunun düşünce ve çeşitli vizyonlar yayması da bu hassas alan içerisinde etki eder. Bu vizyonların çoğu hareketsiz, zihinsel klişeler gibidir. Bazı süjeler de hayatın canlı bütün vasıflarına sahip şahıslar görürler; cildin rengi, yüzün değişen ifadesi, hareket gibi. Bunlar, iyi bir şekilde görünen vizyonların nitelikleridir. Operatör soru sorarak vizyonları tahkik etmiş olacak aynı zamanda.

Bu vizyonlar zamanla değişir, başkaları tarafından yerleri doldurulur. Nihayet süjeninkinden farklı bir iradeye delâlet eden ısrarla yeniden görünürler ki, işte önemli nokta budur. Medyom bazen bu imajları herhangi bir kabul iradesinde bulunmaz, yani o imajdan hoşlanmaz, o imajın kaybolmasını, ortadan kalkmasını ister. Görmek istemiyorum der, gözünü kapatır, hatta bazen celseyi bile kesebilir. Fakat tekrar oturduğu vakit, gene aynı imaj ısrarlı bir şekilde yeniden görünür.

Bu hususa çok dikkat etmek lâzım. Burada başka bir iradenin ortaya çıkması ihtimali çok kuvvetlidir. Rehber varlık tarafından kendisine belli bir uyarı sinyali tarzında verilen bir imaj da olabilir veya psişik hassasiyetin dışarıya taşmasından dolayı kendisine bazı fikirleri, düşünceleri, karakterleri empoze etmek isteyen obsedör karakterli bir varlığın o sırada bir kontakt kurma ihtimali çok kuvvetlidir. Bu yüzden de o varlığın kendi karakterini ifade eden o şekilsiz, medyomun antipatik bulup sevemediği, bir müşterek alan yaratamadığı bir etkiyle karşı karşıya olduğu görünür. Burada operatörün uyanık ve dikkatli olması lâzımdır.

İşaretler, sayılar, harfler, kelimeler, genellikle de hazirunun üzerinde durduğu meseleye cevap veren yazılı mesajlar gözükür.

Bu şekilde kişide mevcut olan birtakım rahatsızlıkların da ortaya çıkması, gördüğü sembollerle çok alâkalıdır. Anlaşılmayan bir hayalin ısrarı karşısında, süjenin araştırmalarına yol gösteren, onun dikkatini zorla etki altına alan, çok kısa suallerle medyomun yeteneğini uyandırmak ekseri başımıza gelmiştir. Deneyin tam pasifliği süjeyi çoğunlukla semeresiz bir uyuklama hâlinde bırakır. Hiçbir etki alamaz. Sizin etkinizle, çevrenin sessizliği, pasif durumu süjeyi normal uyku hâline sokar ve başlar süje uyumaya. Zannetmeyiniz ki orada bir trans veya ipnotik hâl vardır, değil. Normal olarak bayağı uykusu gelmiştir, uyur. Burada dikkat etmek lâzım. Deneyci ihtiyatlı ve güven verici bir aktiviteyle hareket ederse, böyle bir uyuklama söz konusu olmaz. Burada artık aktivite deneycinin gayet güzel ilerletici, açıcı, izah edici, cesaret verici sözleridir. Yani konuşmalarla olacaktır bunlar.

Bir çeşit rahatsızlık ifade eden, yoktan görmeler dediğimiz halisünasyondaki görünen semboller ve şekillerle, durugörü medyomlarının "başlangıç esnasında görmüş oldukları semboller arasında köken olarak bir bağlantı yoktur. Birinde iradî bir husus vardır, diğeri tamamen irade dışında meydana gelen otomatik bir imajinasyon hâlidir. Burada yapılan iş imajinasyon yeteneğini belli bir sistem ve kurallar içerisinde kontrollü bir şekilde tahrik etmekten ibarettir.

Zihin hastalığına yakalanmış bir insandaki halisünasyon durumu irade dışı imajinasyonun çalışmasından meydana gelir. Celsede imajinasyon faaliyeti, doğrudan doğruya maksatlı olarak yönlendirilmekte ve yönetilmektedir. Halisünasyon demekle psikiyatrik manada değil, yoktan görünen şeyleri kastediyoruz. Çünki hakikaten süjenin zihninden başka hiçbir yerde bu mevcut değildir. Dışarıda biz bunları göremeyiz. Fakat birçok tecrübelerde biri celse odasının dışında olmak üzere, birbirlerinden habersiz iki ayrı durugörü süjesinin aynı imajları gördükleri zabıtlara geçmiştir.

Bunlar birbirine yansıtılmıştır denebilir ama kim kime ne yansıttı, bu belli değildir. Meselâ bir örnekte, birinin yarım bırakmış olduğu bir vizyonu diğer medyom tamamlamıştır. Birinci medyom vizyonun üçte bir kısmını gördükten sonra ikinci medyom diğer üçte ikisini tamamlayacak şekilde devam etti. Bir kitabın âdeta bir sayfasını birisi okuyup, diğer sayfasını başkalarının okuması gibi.

Bu çok dikkat çekici bir husus; klâsik psikolojik araştırmalarla anlatılacak bir nesne değil. Bu telepatik bir aktarım da değil. Çünki diğer tarafta telepatik bir aktarım yok. Bozulmuş, yani tamamen konsantrasyonun dışına çıkmış, günlük konuşmalara dalmış. Öbür medyom bunu kendiliğinden devam ettirerek, sonuna kadar getirip bitirdi.

Bedenlenme medyomluğunun içerisinde çapraz kont­rol sistemi de vardır. Bir medyom kendi söylemiş olduğu ifadeyi bir yerde keser. Çok başka bir medyom anlaşmalı olmak üzere ona devam eder. Rehber varlıklar verecekleri bilgiyi çapraz mektuplaşma, iletişim dediğimiz bu çalışmayı çok büyük bir delil olarak ortaya koyarlar. Şimdi âdeta durugörüde de bu olmaktadır. Böylece sadece düşüncelerin ve fikirlerin değil, rüyetlerin de aynı şekilde birbirini tamamlar tarzda meydana geldiğini bizlere göstermektedir. Görücülüğün gelişmesini kolaylaştıran şartlar üzerinde durmak gerekirse şunları diyebiliriz:

Hazır bulunanların sayısı 3 kişiden fazla olmaması lâzım; en azından 2 kişi. Bir operatör ve 2 tane de yardımcısı. Bunlar birbirleriyle uyumlu olmalıdır.

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çalışmalar esnasında belli bir imaj üzerine takılmayacak, söylenen sözleri hiç takip etmeyecekler. Tamamen değişik atmosfer içerisinde kalmayı becerebilen insanlar olması lâzım. Celseyi yöneten kadar onlar da yönetici olmalıdır. Ayrıca yetiştirici olarak vazife gören diğer medyomlar da bulunabilir.

Nedense birçok yerlerde bir usta durugörü medyomu ile acemi bir medyomun birarada çalışmasını tercih etmezler. Biri diğerini kıskanabilir sanılmaktadır. Halbuki usta, güvenilir imajinasyonlara sahip, taklit etme gücü çok fazla olan, gerçeği görebilen, diğer süjenin spiritüel alanına rahatlıkla intibak edebilen bir rehber medyomun bulunması fevkalâde iyi olur. Bu birçok kez denenmiştir. Aynı anda celse odasının diğer bir köşesinde, kendine göre bir duru görü transı içerisine giren diğer bir medyom, acemi medyomun gördüklerini aynen gördüğü gibi görerek onun manalandıramadığı, anlam veremediği hususları gayet açık bir şekilde bildirebilmektedir. Ve böylece o medyomun kalitesi ve kıymeti hakkında çok büyük yardımları olmaktadır. Usta medyomların bir çeşit borcudur bu; bunu yapmaları gerekir.

Işık hafif olmalıdır. Çalışma odasında sıcaklık da önemli. Ne çok olmalı, ne de az olmalı, tercihen de 18-20°C arasında olmalı. Ne terlenmeli, ne de üşünmeli. Isı düşüp çıkmamalı, alçalmamalı, aynı kararda kalmalıdır. Hazır bulunanların sükûnetle bekleme içinde olmaları çok önemli. Asistanlar büyük ölçüde nötr vaziyette kalmalıdırlar.

Medyom mümkün olduğu kadar fizyolojik bakımdan olumlu ve dinlenmiş vaziyette olmalıdır. Meselâ en azından 24 saat evvel herhangi bir içki içmemeleri tavsiye edilir. Çünki alkol beyin ve perisprital gelişmeler üzerinde çok engelleyici etkiler meydana getirir. Vücutta bir zaruret olarak alınmış alkol varsa bunu vücudun atma müddeti 24 saattir. Geçtikten sonra işe başlamakta yarar var.

Ayrıca başta operatör olmak üzere, katılanlar, asistanlar ve medyomun kendisi ruhsal değerlere önem veriyor olmalıdır.

Meydana getirilmiş felsefî, zihnî atmosfer çok önemli. Ruhsal kıymetler ele alınmamışsa belli bir vibrasyon seviyesi tutturulamaz. Şüpheci, inkarcı, hiçbir şeye inanmayan, palavra varlıkları biraraya getirirseniz hiçbir şey yapamazsınız. Çünki onların vibrasyonel seviyesi daima düşüktür. İyice dünyalaşır, yassılmış vaziyettedir. Çalışmanın kalitesi de ona göre çıkar.

Ruhsal değerleri üstün tutan çevre olma çalışmalarını eski sufîlerde görüyoruz. Orada herhangi bir müridin bu şekilde bir varidata sahip olabilmesi, kendisine bir şeylerin gelebilmesi için büyük çilelerden geçtiğini biliriz. Bu çilelerden, büyük talimlerden, büyük perhizlerden, oruçlardan, nafile namazlardan vs. ve kendisine özel dualarla yapılan psişik takviyelerden sonra ancak bir varidata ulaşıp o ruhsal değerleri üstün tutar bir hâle gelebiliyor.

Ayrıca, müspet bir sonuç elde etmek için medyomda çok samimî bir arzu olmalıdır. Ve bu arzu maddesel, beşerî çıkarlar doğrultusunda değil, ruhsal ve ahlâkî değerler doğrultusunda, insanlık adına bir vazife ve fayda için olmalıdır.

Medyom kendisine, operatörüne ve konuya güvenmelidir.

Celseden evvel bir ruhî hazırlanış olmalıdır. Bu bir dua olabilir, bilhassa ıstırap çekenler için edilen bir dua. İnsanî gayeler ekseriyetle ruhî bir yükselme meydana getirir. Bu, konuya zihinsel olarak yatkın bir atmosfere girmek bakımından yararlıdır.

Yatıştırıcı bir müzik, hatta bazı kokular da kullanılmaktadır. Nitekim bazı mabetlerde bunlar hep vardır. Görücülük çalışmalarında çok çeşitli vizyonlar, algılamalar olasıdır. Tabiî bu vizyonların sembolik bir dili vardır.

BİLYAY Vakfının yaptığı metapsişik çalışmalarda medyomlar çok çeşitli vizyonlar görmüştür. Bunlar genellikle tam renklerinde gökkuşağının görülmesi tarzındadır. O karanlık, hafif loş olan odada bile medyomun yüzündeki büyük mutluluğu seyretmek çok enteresandır. Hayran bir vaziyette, hiçbir Zaman görmemiş olduğu canlı renkler hâlinde bu gökkuşağını görürler. Sonra çok güzel orman ve ağaç vizyonlarıyla karşılaşırlar. Hatta onların rüzgârlı hâllerini işittikleri gibi, yüzlerinde onun serinliğini de duyarlar. Aynen yaşar gibidir. Süjeler susadıkları vakit derhal otomatikman (kendi imajlarıdır bunlar, halisünasyon dediğimiz budur) imajinasyonunu susuzluğunu giderecek bir imajinasyona çeviriyor. Birtakım imaj kombinasyonları hâline getirip, pınarlar ortaya çıkıyor ve suyu içiyor ya da su gördüm, çok güzel, pırıl pırıl bir su, diyor. Elini sokmasını, avuçlarıyla su içmesini söylediğimiz zaman ayrıca su içiyormuş gibi gırtlak hareket ediyor, ipnotik bir trans hâlinde.

Halbuki orada ipnotik bir trans yoktur, ipnotize etmek »i için en ufak bir manipulasyon kullanılmamıştır, bilhassa bundan kaçınılır. Durugörüde ipnozla çalışmak çok tehlikelidir. Çünki süje imajlarının büyük bir kısmı operatörden yansır.

Ve bazen bu durum kötüye kullanılır. Kendilerine göre inanç yollan kurmuş kimseler, bazı hassas kişileri ipnotize ederek transa soktuktan sonra operatörün veya etrafındaki kuvvetli verici insanların imajlarını nakletmek suretiyle, sanki bunlar çok üstün bir merkezden geliyormuşçasına insanlara empoze etmeye kalkar. Halbuki bir çıkar için yapılmıştır bu. Bunlara da dikkat etmek lâzım.

Görüldüğü gibi, deneysel spiritüalizm zannedildiği kadar kolay bir iş değildir. Çok incelikleri olan bir bilim dalıdır. Çok çalışmak, çok görgülü olmak lâzım. Teorik bilgi ile kesinlikle spirituel çalışma yürümez. Bizzat yaşayarak yürünür. Bir müzikolog olabilirsiniz ama kemanı elinize alıp kendinizin çalması daha başka türlüdür, buna benzer.

Vizyonların tasnifi ile ilgili olarak şunları söylemek mümkün. Birincisi hatıra vizyonları. Bunlar eşya ve sahnelerle ilgili vizyonlardır. İkincisi, tanıdık ölmüşlerinin vizyonlarıdır.

Hatıra vizyonları ile ilgili bir tecrübemi aktarmak istiyorum: Böyle bir çalışma esnasında bir durugörü medyomu hanım arkadaşımız, gördüğü bir eşya yüzünden birdenbire heyecanlandı. "Aa, bu benim babaannemin baş örtüsü. Ben bunu senelerdir arıyorum bulamıyorum, nereden çıktı?" dedi. Sanki o anı yaşıyormuş gibiydi. "Sağına soluna bak, etrafında hangi eşyalar var ve nerede bulunuyor?" dedim. Nitekim bunu tespit etti. Onların bir yalıları varmış, yalılarının bulunduğu yeri gördü. Yalının içinde bulunduğu odayı buldu. Ve bir menevişli işlemeli güzel bir sandığın içinde olduğunu tespit etti ve gidip de buldu o senelerdir aradığı güzel, antika işlemeyi. Çok memnun oldu ve işin tuhafı ilk celsesinde bu ortaya çıktı.

Bu, ruhsal yeteneklerle kayıp bir eşyanın bulunması örneğidir.

Kendiliğinden olması çok önemli bir şey, hiçbir araştırma yok. Çevredeki hiçbir insanın zihninde o kayıp baba annenin başörtüsü ile ilgili en ufak bir anı yok. Bu hatıra sadece medyomun kendisinde var. Ve kendi algılamasıyla yerine gitti, bir hafiye gibi araştırdı buldu ve ortaya çıkarttı.

Ayrıca tanıdık canlı şahısların yanında ölü şahısların vizyonlarını da görmeleri mümkündür. Unutulmuş hatıraların vizyonları da olabilir, canlanabilir. Gerçek ve doğal olarak bilinmeyen hadiselerin vizyonlarını da medyomların algılamaları mümkün.

Şu anda uzaklarda bir yerde olmakta olan olayları da algılayabilir ve gelecekle ilgili olarak bilgiler verebilir.

Örneğin, bir regresyon çalışması esnasında böyle bir, örnekle karşılaştık. Biliyorsunuz ki regresyon, bir kimsenin hem şimdiki hem de bedenlenmeden evvelki hayatlarına doğru olan bir çekiliş, bir geçiştir.

Tedavi için o kayıtları taramaktan ibaret olan bir çalışma yapıyorduk. Ve nitekim başarılı da oldu. Medyom aynı zamanda şimdi de kendinde mevcut olan bir arızanın geçmişte ve gelecekte nasıl olduğunu da gördü, bunu kabul etti: Geçmişteki şu sebepten dolayı ben şimdi böyleyim, bu hâlim de şuraya kadar devam edecektir şeklinde geleceğe yönelik bilgiyi de aldı. Hiç ürkmeden, soğukkanlılıkla, "Demek ki, ben bu işi daha şu kadar sene çekmek zorundayım. Kabul ediyorum." dedi. Ve büyük bir metanetle yoluna devam etti. Geçmiş, şimdi, gelecekle ilgili olguların sembolik vizyonları işte bu şekilde ortaya çıkıyor. Bilhassa regresyonlarda bunlar çok mevcut.

Ayrıca süjenin şuurlu düşüncesinden bağımsız hareket eden ve belli bir amaç izleyen bir zekâyı gösteren vizyonlar da vardır ve bunlar doğrudan doğruya ruhsal varlıklarla olan irtibattan dolayıdır.

Bazen kelime ya da mesajlarla ilgili yazı vizyonları alabilir. Bir kitap, bir mektup okuyabilir. Meselâ, kapalı bir kitap çıkar gelir, önüne açılır sayfaları. Oradan tebligat verilir.

Örneğin yaptığım bir denemede şunlar oldu: Bir kitap var, dedi. Hatta bir kütüphane gibi bir yere girmişti. Kendisine bir kitap uzatıldı. Bez değil deri ciltli eski bir kitap, dedi. Aç, bak bakalım, kokla, gerçekten kâğıt kokuyor mu, dedim. Evet, dedi, o eski kâğıtlardan kokuyor bu. Yeni olarak objektif bir koku almasıyla alâkalı vizyon da geliştirmeye çalıştım o şekilde. Ve aç bakalım bir sayfasını, dedim. Kendisi açtı, önce konsantre olması lâzım. Konsantre oldu, ışıklı tarzda görmeye başladı satırları. Tabiî okuyamıyor önce, uyum sağlaması lâzım. Hiç okuyamadığı için dili belli değil. Ne olduğunu daha anlayamıyoruz. Giderek konsantrasyonu artırıcı birtakım telkinlerde bulunarak yavaş yavaş o ışıklı durumda olan yazılar siyah beyaz tarza dönmeye, siyahlaşmaya ve ardından okunmaya başladılar. O sayfada mevcut bilgileri vermeye başladı. Kendisi de bu sefer ilgilendi. Kendisinin de çok hoşuna gitti. Bunlar ne güzel bilgiler, ben bunları hiç görmedim dedi ve başladı okumaya, ilginç tarafı, transtan sonra bunları hiç hatırlamadı.

Bunların dışında hayvan vizyonları da var. Bu vizyonların simgesel anlamı vardır. Bunlar medyomun sevgisine de kalmış bir husus. Bazıları köpek, bazıları kedi, genellikle kuş ve kuş sesleri daha çok hoşlarına gidiyor. Özellikle hanım medyomlarda. Erkek medyomlarda sıkça gördüğümüz hayvan tasvirleri arasında at vardır.

Hanım medyomların bazıları eğer spiritüel bir bağlantı söz konusu olmuşsa mitolojik tek boynuzlu atı görürler. Bu boynuzlu at uçarak gelmektedir. Bunlar çok sık ve kendiliğinden tekerrür eden imajlardır. Hiçbir zaman, şu imajı mı görüyorsun yahut bunu gör tarzında en ufak bir şey ima edilmez.

Büyük ölçüde de kimliği anlaşılamayan vizyonlar da görüyorlar durugörü medyomları. Meselâ astral plânlara yakın seviyede olan vizyonlarda yarım insanlar, sadece başlar, sadece eller görmek de mümkündür. Deforme değildirler. Bayağı güzel bir el, bir kadın veya insan yüzü gibi simalar gözükür. Bunların bazıları korkutucu olmasına rağmen aslında hareketsiz klişeler tarzındadır. Formpanseler de olabilir, etraftan geliyor olabilir, kendisinin yaratmış olduğu imajlar da olabilir. Eğer bir vizyonun arkasında iradî bir güç varsa, bir varlık kendisini o şekilde yansıtmışsa muhakkak ki tam bir beşerî hürriyet yansıtır. Kaşı oynar, burnu oynar, konuşması varsa çenesi oynar, gözünü kırpar vs.

Bu aşamada halisünasyon konusuna değinmekte yarar var zira durugörü çalışmalarında görülen vizyonlarda halisünatif algılamalar birbirlerine genellikle karıştırılmaktadır. Ayrıca konunun muhalifleri ya da insanın bir yeteneğini kendilerince kabul etmek istemeyenler halisünasyon yakıştırmasıyla itiraz etmeye kalkmaktadır.

Halisünasyon vardır ama durugörü de vardır. İkisi birbirinden ayrı şeylerdir. Aradaki ayrım dolayısıyla her ikisinin de belirgin niteliklerini bilmemiz lâzım. Çünki bilmeden itiraz etmek anlamsız olmakta.

Halisünasyon, Lâtincede yanılmak anlamına gelen halisanari sözcüğünden Batı dillerine adapte edilmiş ve dilimize de aşağı yukarı bu şekilde girmiştir. Türkçede psikoloji kitaplarında sanrı olarak da geçiyor. Tanım olarak hâl yanıltıcı bir imajın, gerçekten var olmayan bir sesin objektif bir değere sahip olmayan algılamasıdır. Halisünasyon, nedeni reel olmayan uyaranlardır, sanmalardır ya da yanılmalardır.

Halisünasyonun nedeni duyumsal sinir sistemindeki bir arıza olabilir. Bunlar çeşitli fizyolojik nedenlerle ortaya çıkmış olabilir. Başka bir neden de ruh-beden arasındaki ahenk ve uyumun azalmasıdır. Böylece beyin organizasyonunda karışıklıkların meydana geldiği ve halisünasyon dediğimiz yoktan görmelere, yoktan işitmelere, olmayan kokulara neden olduğu saptanmıştır.

Aslında iyi ki halisünasyonlarin mevcudiyeti var. Çünki marazî tertipteki halisünasyonları iyi anladıktan sonra marazî olmayan tertipteki değeri ortaya çıkıyor. Yoksa o zaman hepsi birbirine karışır. İyi ki halisünasyonlar marazî şekilde de inceleniyor ve marazîlik üzerinde durulmaya çalışılıyor ki bunun dışında kalan tasniflerde de doğrudan doğruya ruhsal bir enerjinin, bir gücün meydana getirmiş olduğu halisünasyonları görmüş oluyoruz. Tahkik için bu lâzımdı zaten.

Tabiî halisünasyonlar sadece görmek ve duymakla sınırlı değildir. Aynı zamanda koku ile halisünasyonlar vardır. Dokunma ile vardır. Yani beş duyumuzla alâkalı her türlü halisünasyon mevcut olabilir.

Bu nedenle dikkatli bir operatör, süjenin iyi çalışmayan bir organının neden olduğu bir olay ile, duyular dışı algılamalarının veya bir bedensiz varlığın neden olduğu olayı fark eder. Tabiî, bu iş operatörün tecrübesine ve ustalığına bağlıdır.

Bir psikiyatrist bile halisünasyon gören bir hastasıyla görüşmeye başladığı vakit kendi tecrübesini, kendi görgüsünü ortaya koyması lâzım, kitaptakileri değil. Kitapta ona umumî bilgi verilmiştir ama kaç tane halisünatif süjeyle karşılaştın ve nasıl tedavi ettin? Nasıl ortaya çıktı? gibi soruların cevaplarında deneyim çok önemli. Birebir, karşılıklı çalışmakla olur bu işler. Papağan gibi bir başkasının söylediği sözleri tekrar etmekle hiçbir şey elde edilmez. Çünki psikiyatri çok önemli bir daldır. İnsanın en kıymetli olan bir organıyla, beyniyle ve zihniyetiyle meşgul olan bir taraftır. Çok dikkatli bir karar vermek lâzım her şeyde.

Ve insanı sadece maddesel yapı olarak değil, her yönüyle ele almak zorundadır.

İşte bu da büyük ölçüde süjenin her bakımdan iyi tanınmasıyla ilgili bir husus. Fizyolojik olarak da psikolojik olarak da operatör süjesini tanıması ve çeşitli testlere tâbi tutması lâzım.

Örnek vermek gerekirse, şu sıralarda çok moda hâline gelmiş olan bir durum var. Bu sadece Türkiye'de değil, Avrupa'da ve Amerika'da da böyle. Sadece bilinmeyenleri gören ve dünya üzerinde yaşamış varlıklara ait hiçbir örnek veremeyen birtakım medyomsal çalışmalar vardır. Ki haklı olarak biz ruhçuların nazarında bunlar sadece hayal gören kimselerdir. Ve bunların meydana getirmiş oldukları eserler de hayal eserleridir. Broşürler ve kitaplar hâlinde yayınlanmış, dünya üzerinde yaşamış varlıklara ait hiçbir örnek vermeyen, tahkiki mümkün olmayan bilgiler ortaya çıkıyor. Bunların çoğu deneyci spiritlerin nazarında sadece bir hayalden ibarettir. İster iradî ister irade dışı olsun uydurulan, yoktan meydana getirilen bir şeydir.

Bir bilginin tahkiki de gerekir. Felsefî, aklî, mantıklı, düşünceyle alâkalı bir araştırma yapılabilmelidir. Teorik de olsa onu gözden geçirmek mümkün olmalıdır ama bir şeylere istinaden olması lâzım. Ortada dayanacağınız hiçbir dayanak yok. Sadece ortaya konmuş bir söz, bir ifade var. Bunun aklî ve mantıklı unsurları nerdedir? Hatta ezoterik bile olmuş olsa tradisyonel tarzda gelen başka bilgilerle, o devirde tahkiki yapılmış, delilleştirilmiş bilgilerle herhangi bir teması var mı? Hiçbir şeyle alâkası yok.

Dinler bile böyledir.' Bugün insanların birçoklarının dinlere karşı olan soğukluğu onun üzerinde felsefî bir çalışma yapamamasından ileri geliyor. Dayanakları yok, sadece bu budur diye öneriler tarzında gelmiştir. Bunu böyle kabul edeceksin. Bu bir iman meselesi hâline getirilmiş. Halbuki içinde bulunduğumuz toplumda artık tahkik imanı var. İnsanlar imanını tahkik etmeden, kabul etmeden sahiplenmiyor.

Bilginin uygulanabilir niteliği olması lâzım. Ancak bu şekilde aşılabilir.

Sadece bilinmeyenleri gören ve dünya üzerinde yaşamış varlıklara ait hiçbir örnek vermeyen bir medyom dikkatle gözlenmeli ve söyledikleri ona göre değerlendirilmelidir.

Meselâ böyle bir husus Victor Hugo'nun başından geçmiştir. Ünlü yazar, hayatının sonlarına doğru, son on senesinde hem koyu spiritualist olarak hem de deneyci spirit olarak yaşamıştır. Yazdığı eserlerin çoğu böyledir. Mars seyahati vardır, Merih üzerinde görülen varlıklarla konuşmuştur vs. Ama kendisi de, bunu Merihlilerle görüşme tarzında kabul etmeyin, bu benim bir fantezim olabilir fakat buradaki fikirlere ve bilgilere dikkat edin, tarzında ifadeler kullanmıştır. Aynı şekilde Goethe'nin Urantiyas'ı vardır. Faust da öyle başlı başına. Bunları sadece edebiyat fantezileri veya sembolizm isminde ifade etmek çok yanlış olur.

Telepati, prekognisyon hatta psikokinezi çalışmış bir süje durugörü de çalışabilir. Telepati ve psikometri medyomları bu yeteneklerini de geliştirebilirler. Rüyaların gerçekleşmesi, bunun belirtisi olabilir. Rüyası sık sık çıkan arkadaşlarımız durugörü de deneyebilirler. Bilinmeyen bir hastalığın, elin hafifçe bir temasıyla teşhisi bunun bir belirtisi olabilir. Bunlar durugörü yeteneğinin doğal olarak kendiliğinden ortaya çıkmış belirtileridir ve isteyen okuyucularımız bunları, bu yeteneklerinin belirtileri olarak değerlendirebilirler.

Kendisinde bu tür belirtiler olan bir süje adayı durugörü çalışmalarına nasıl başlayabilir?

Öteki çalışmalarda olduğu gibi burada da izolasyon şart. Süjenin fiziksel uyaranlardan yalıtılması ve derin gevşeme dediğimiz hâle girmesi, bunun için çok sessiz bir oda, rahat bir koltukta başını hafifçe arkaya dayamış ya da yarı uzanmış bir vaziyette bulunması gerekmektedir. Zihnen de tabiî buna hazırlanmış olmasında fayda vardır. Gözlerin kapalı olması tercih ediliyor. Hatta kapamakta zorluk çeken süjelerimiz yumuşak bir eşarpla gözlerini bağlayabilirler. Ama bağlamak şart değil.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Mustafa Molla ve Mevlâna takma isimli bedensiz varlıklardan almış olduğu tebligatlarla ün yapmış medyom Macit Aray çalışmaları esnasında beyaz bir göz bantı kullanmaktaydı. Onu takar ve ondan sonra transa girerdi. Ki yılların medyomu olmakla beraber gene de göz reflekslerini bir türlü yenememişti. Gözlerini tam manasıyla tecrit ettiği vakit daha iyi konsantre oluyor ve tebligat ona göre oluyordu. Ama diğer tüm medyomlar gözlerini kapatarak çalışıyordu.

Süje önce bu şekilde derin gevşemeye girer ve zihnini mümkün olduğu kadar boşaltır. Bu arada operatörün sakinleştirici telkinler vermesi mümkündür. Hatta sakinleştirici bir imaj yaratması da istenebilir.

Bu imajlar güzel bir deniz sahili, bir piknik alanı olabilir. Büyük ağaçların bulunduğu çayırların ortasında tek başına yattığını, hatta uzaktan hafif hafif kuş seslerini ve rüzgârın tatlı uğultusu gelen bir yeri de düşünmek mümkündür.

Bunlar telkin olarak verilir. "Evet. Böyle bir durumdasın, böyle bir yerdesin." dediğiniz zaman süje zaten ona adapte olur. Herkesin istediği şeydir bu, kolay şeylerdir. Öyle güzel şeyleri tahayyül etmek hoştur. Çalışmaya hazırlık olarak güzel bir zemin oluşturur.

Orman yangını çıktı, cayır cayır her taraf yanıyor deseniz, öyle bir imajinasyonu tahrik etmek kolay değil. Sakinleştirici olması lâzım.

Bundan ayrı olarak bir de rüyasal metot diye bir metot geçer literatürde. Süje uykuya dalmadan önce rüyada gelişmesini istediği bir fikri şiddetle düşünmek suretiyle geleceğe yönelik rüyada durugörü yapabilir. Çözemediği bir sorunu olabilir. Bunu rüyamda çözmek istiyorum, şeklinde kendi kendine telkin yapa yapa uyur gider ve ekseriyetle de bunun sonucunu alır. Genellikle de geceyarısı uykusundan uyanarak bu rüyayı hatırlar.

Burada illâ medyom olmamız şart değil. Kendimizle alâkalı birtakım rüyaları görmemiz basit birkaç metodu uygulamak suretiyle daima mümkündür. Meselâ bunlardan bir tanesi şudur: Uyku ile uyanıklık arasına girdiğiniz anda (bunu hissedersiniz, artık gidiyorsunuz, neredeyse uyuyacaksınız) daha açık seçik bilgi edinmek istediğiniz herhangi bir meseleyi ortaya koymanız gerekiyor, o cümleyi sarf etmeniz lâzım. Uyku ile uyanıklık arasında iken, işte şu konuda bana bu uyku esnasında bilgi verilmesini veya bir açıklama yapılmasını diliyorum, tarzında bir istek veya dua ile ulu plânlardan, bu konuları yöneten ruhsal plânlardan bir istekte bulunarak uykuya varabilirsiniz.

Uyku ile uyanıklık arasındaki ince noktayı tespit etmek, kabiliyetinize kalmıştır. Onu yakaladığınız anda, uyku ile uyanıklık arasındaki mesafeyi genişletip oraya kendi probleminizi koyup kapatacaksınız. Şuuraltı mükemmel bir şekilde onu organize eder, yayınlar yapar. Ondan sonra psişik ötesi dediğimiz beden ötesi evrenden almış olduğu etkileri tekrar kendisi meczederek anlayışınıza en uygun gelebilecek imajlara çevirip size rüyalar hâlinde sunar.

Neden uyku ile uyanıklık arası, diye sorabilirsiniz. Yatağa yattıktan itibaren bu şeyi tekrarlamaya başlarsak olmaz mı? Çünki kendi psişik derin yüksek şuuraltımıza, herhangi bir fikri, imajı nakledebilmek için en iyi pozisyon odur. Aralık bir kapı gibidir orası. Zaten alfa ritmi uyur uyanıklık arası durumdur. Tam orayı kestirip, orada mesajı vermek, kapamak lâzım.

Sadece dualarla, isteklerle olmaz. İnsan fizyolojisini de ayarlamak lâzım.

Durugörü üzerinde çalışacak süje ayrıca zihnen olaya, denemeye iyice hazır olduğundan emin olmalıdır. Eğer herhangi bir nedenle zihnini toparlayamıyorsa bundan başarılı bir sonuç elde etmesi biraz zordur. Gözlemcilerle çalışacaksa deneme sırasında bunların arasında psişik uyum olmalıdır.

Süje ne olursa olsun pasif kalmalıdır. Pasiflik ve derin gevşeme durumu şart. Duyumsal algılamalara karşı, kendisini iyice yalıtmış olmalıdır. Gürültüler, uyarmalar, koku yoluyla, ışık, dokunma yoluyla hatta bedeninden gelen uyarmalar (kayışının, gömleğinin sıkması) olmaması gerekir.

Büyük çalışmalarda genellikle süjeler soyunurlar. Çok hafif, çok rahat pijama tertibi elbiseler, temiz yeni şeyler giyerek otururlar, çalışırlar. İpekten ziyade pamuklu şeyler daha tercih edilir. Yani günlük hayat içerisinde dolaştığınız elbisenin bile sizin psişik dışarılaşmanıza engel olan tarafları vardır. Özellikle sunî kumaşlar hiç işe yaramaz. Muhakkak hepsi normal, tabiî kumaşlar olmalı. Bu bakımdan eski kâhinler kendi mabetlerinde daima yünden yapılmış hırkalar veya elbiseler giymek suretiyle çalışırlardı. Sebebi de budur. Naylon veya orlondan yapılmış elbiselerin olmadığından değil. Derler ki eğer olsaydı belki onu da giyecekti. Hayır giymezler, halen de giymiyorlar. Tibet'te bu bir gelenektir. Yünden veya ipekten yani doğal maddelerden, pamukludan yapılmış şeyler giyerler. Çok önemi var. Bunlar psişik dışarılaşmaya engel olan hususlardır. Bu konuyla ilgili özel bir elbisenizin de olması, sırf bu çalışmalarda kullanılması iyi olur.

Ayrıca denemeye katılanlar deneyin gidişatıyla ilgili olarak nötr kalmalıdırlar. Hatta medyoma yardım etmeye çalışmak işi zaten başından bozar atar. Sabır ve sebatla, hırsa kapılmadan çalışmalarına devam etmelidirler. İlk çalışmalarda başarısızlık söz konusu olabilir ama sabır, sebat ve iyi niyet başta olmak üzere, olumlu düşüncelerle çalışmaya devam etmek lâzım.

( Tüm Yönleriyle Medyomluk - Ergün Arıkdal )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...