Jump to content

Yaradılış Paradoksu - Niçin varız? Bizi kim yarattı?


ainariel

Önerilen Mesajlar

Mitoloji bizlere yaratıldığımızı anlatıyor, dünyanın her yerindeki mitlere, efsanelere, masallara, söylentilere baktığımızda evreni, dünyayı ve insanları birisinin veya birilerinin yarattığını görüyoruz. Mitoloji neyi anlatıyor? Anlatılanlar çok uzaklardaki bilinmeyen bir zamanda yaşanan olayların kalıntıları mı? Mit bilimcileri geçmişte yaşananların sosyo-psikolojik nedenlere dayanan gerçek olaylar olabileceklerini belirtiyor ve bozulma nedeni olarak da insanın doğasında mit yaratma güdüsünün bulunmasını gösteriyorlar. Mitlerin üzerine gelen mitler asıl gerçeği artık bulunamaz hale getiriyor. Oysa, insanlığın belki de en önemli görevi kendi kimliğini bilen bir varlık haline gelebilmesidir... Gerekli mi? Elbette çünkü Yaradılış´ın amacı bu olabilir...

 

Esrik ve kendinden geçmiş bir oluş varsayın, bu öyle bir güç olsun ki, doğasında varolan ve herşeyi içeren kudretiyle tüm bilineni ve henüz bilinmeyeni varetmiş olsun. Varoluş veya varetme Yaratıcı´nın ya da Tanrıların dışsal rapsodisidir; görülen eylemin ihtişamı ve buna karşın insanların şükran şarkısıyla gizem dolu bir mantıkötesi üstünlük kavramı benimsenmiştir. Varoluşun görülen işareti ebediliğin içinde sabitlenmiştir, evrensel yasaların geçerliliğinin ve muktedir, ehil değiştirme gücünün fakir duyularımız karşısındaki geçerliliği tartışılmazdır. Hangi ölümlü tanrıların yaptıklarını yapmak istemez ki ve acaba tanrılar insanlarla hiç konuştular mı? Epeydir mitlerin, efsanelerin ve masalların geçerli tanımlarının yapıldığı öne sürülüyor, gerçeğe aykırı ya da çok uzak görünen öyküler ve söylentiler en azından gerçekçi tanımlamalarla ayrılabiliyorlar. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, mitlerin sembolik giysileri geleneksel veya temel gerçeklerden yapılmıştır ya da kozmik güçlerin oluşum içinde maksatlı olarak ´takdim tehiri" yani yer değiştirmesidir. Bazılarına göre, mitsel kişilikler normal insanların ilahlaştırılması yani kimliği belirsiz tarihi kişiliklerin tanrı veya tanrısal düzeyine çıkarılmasıyla ortaya çıkmıştır. Olayların nedenselliklerinin ya da kişiliklerin bozulmuş gerçeği tarafsızlığını yitirirken işlevlerini de kaybetmiştir. Aynı projeksiyonla bakıldığında, bazı mitlerde de psikolojik sorunların veya anlaşmazlıkların bulunduğu görülür. Böylesine büyük bir araştırmanın önemi ve mitlerin kaynağını veya nedenini bulma görevini üstlenmek tahminlerin ve ilk bakışta görülen duyarsızlığın çok ötelerindedir, öncelikle kendimizi anlamamız sağlanacaktır. Bir laboratuar ortamında çalışılmakta, yeni mitlerin nasıl oluştuğu izlenmekte ve eski mitlerin yerini nasıl aldıkları veya nasıl bir değişim bütünleşmesi oluşturdukları gözlemlenmektedir. Bu yaklaşım, ilk bakışta mitlerin yokoluşunu yani saçmalığını alaycı bir ifadeyle destekliyor olabilir. Ama buna karşın, kuramlar bilimsel çevrelerden uzaklaştırılınca ve açıklanma noktasından kanıtsız olarak ayrılınca üzerlerindeki bulanıklık kalkar ve kendileri doğal gerçek olarak düşünülebilirler. Burada artık eleştiri yapılamaz, sosyal inançlar üzerine yerleşirler, gelişirler ve plastik bir imaja bürünürler, önemlerini aşarlarken referans kimliğine dönüşürler ve aşırı kesin orient bir tavır ortaya koyarlar. Ve bu yaklaşım noktasında fışkıran imajları, antik mitlerin avatarlarında görebiliriz, onlar yöresel, coğrafi ve sosyal etkiler altında değişirler, aslında bu bir gerekliliktir ve zamanın arzusudur. Sistematik yaşamsal gerilim bir toplumu bir imaja dönüştürebilir ama bu düşünce yerini tam olarak bulmazsa yani ifade sertleşerek bir meydan okumaya ve cevap vermeye dönüşürse o zaman herşeye bir açıklama bulunamaz. Bu bir gereklilik olarak zaman içinde tüm kültürlerde, toplumlarda ve bireylerde görülür ama bir bellek vardır, bir tarihi birikim görülür ve temelinde yaşanmış bir dünyanın yorumu yer alır. Kısacası gerçek yorumlanmıştır...

 

Toplumların korkuları geleceğin imajları olabilirler!

 

Yorum, bizler için görüntünün ne şekilde olduğunun ve dıştan birşeyin varolduğunun anlaşılmasıdır; yaşamsal gerilimin renkleri bize tarihi bir an verir veya gerilimler öylesine uzun zamanlar süresince etkin olmuştur ki, artık bugünün gerçeği yorumlanabilir tasarının bir parçası haline gelmiştir. Ne zaman temel bir tarihi gerilimi yansıtan bir toplumu keşfedersek, önce onların ideallerini, anlayışlarını ve umutlarını görmezliğe geliriz. Onların ufkunda varolan idealler bize soğuk gelir ama görülen dinamik imajlar vardır ve de bizler bu imajların ya arkasına dolanır veya bir diğer yöne iteriz yani gerçekten uzaklaştırırız. Ve tabii ki, doğal idealler diğerlerine yani yapay ideallere göre daha kolay kabul edilirler, hele eğer sorulardaki görüntüyle veya amaçla daha yakın bir ilişki içindeyseler. Bu tür idealler gerçeğin garantisi gibidirler, üstelik deneyimlidirler, aşk ve nefret gibi... Çünkü içgüdüsel deneyim bize onların sorgulanamayacağını ima eder. Özetle anlaşılır ki, kendi yaşadığımız çağın idealleri ve deneyimleri, geçmişin ideallerinin ve anlayışının daima önüne geçer ve bilimsel platformda dahi algılanmasını engeller. Bazen toplumların korkuları, mitik geleceğin imajlarıdır ve o zaman herşey dönüşür; tanrılar, gökler, gökkuşakları, yokolan kentler, binalar, nefes alınamayan kirli bir hava, zehirli sular gibi... Dünya evrensel dengeye karşı sorumludur ama üzerindeki tüm canlılarla beraber ölecektir. Kriz anlarında bu tip toplumlar gerilimlerini kirliliğe ve tükenime yönelik rahatsız edici imajlara dönüştürürler. Bu tanımlama, şu an içinde bulunduğumuz kıyamet gerilimine benzetilebilir.

 

Büyük mitler geçmiş toplumların düşüş dersleridir...

 

Bununla beraber, karşıt benzer imajlar veya toplumlar da vardır, bunlar yukardakileri iterler ve hatta çoğu zaman daha bir bütünlük gösterirler. Başka toplumlar acı veren kimliklerin ve ´kayıp cennet´in dışındadırlar; bilginin merkezine ulaşmak için daha kolay yolu seçtiklerini sanırlar veya tercih ederler; bazıları kendi tanrılarını öldürmekle suçlanabilirler, vizyonları çok yönlüdür ve değişmektedir "Rus Çarlığı-SSCB-Rusya veya Prusya-III. Reich-Batı/Doğu Almanya-Birleşik Almanya gibi...". Fakat bu toplumların içinden bazıları, kendilerini kurtarırlar ve hatta eyleme geçerek. kalıcı ve üstün bir gerçeğin arayışını ötekilerine yansıtabilirler. Tüm bu gözlemlerle İnsanlığın olağanüstü başarılarını görmezlikten gelip, körlükle itham etmiyoruz. Tüm arzulanan alışılmış saygın mitlerin ve kökenlerindeki psikolojik nedenlerin genişletilmiş araştırılmasıdır. Bugün farklı kültürler gittikçe azalıyor ve onlarla beraber mitolojik miras da yok oluyor. Dünyadaki tüm toplumların bireylerinde görülen derin değişim sadece bilgi ve teknoloji etkilerinden kaynaklanmamaktadır, güncel moda, gelenekler, değerler, imajlar ve davranışlar kökenimize duyduğumuz saygıyı küçültmekte ve ezmektedir. Ama bu değişim, bizi kederli, umutsuz, çözümsüz yapmıyor; çünkü bilimsel kuramlar ve formüller içeriklerinde mitleri taşıyorlar, günümüzde antik ve bilinmeyen bir dünyanın vatandaşlarıyız. Büyük mitlere yaklaşırken, toplumların değerlerinin nasıl düştüğünü öğrenirken, onların temeldeki inançlarını da idrak edebiliyoruz. Buraya kadar, mitlerin görkemli öykülerine yaklaşmadık; Kendimizi mitlerle sınırlayınca, çekirdekte tanrıları farkediyor ve en ilginci de tüm komplolarda en önemli rolü insanın oynadığını izliyoruz. Eğer mümkünse, tapma olgusunu işin içine karıştırmamalıyız. Pratik ve günlük din kavramı, şiirsel mitolojinin plastik imajını karıştırabilir. Öte yandan, mitolojinin orjinal metinlerini ele geçirmeye çalışıyoruz. Girit ve Miken´in zengin uygarlıklarını sadece genel bir sınıflandırmanın içine alabiliyoruz, Yunan-Roma mitleri tüm parlaklıklarına rağmen, kendi kültürlerinden kalan orjinal metinlerden yoksunlar. Aynı oluşum Afrika, Okyanusya ve doğal olarak da Amerika mitleri için de geçerli. Bununla beraber, antropologların ve uzmanların karşılaştırılabilir mitoloji çalışmalarının ilerlemesi geleceğin keşifleri yönünden bizi umutlandırıyor.

 

Mitlerin tümünün tek kaynağı; "Yaradılış"

 

Mitlerin kökenlerinde yine mitler var; toplumlardan toplumlara geçiyorlar, merkezi ortak bir söylevi sürdürüyorlar. Karakterlerin isimleri zaman içinde değişiyor hatta yaptıkları da farklılaşıyor. Ortak söylevde, çekirdeği kavramaya çalışırken tasavvur edebiliyoruz, değişimler görülebiliyor ama tüm ilerleme çok ama çok yavaş adımlarla yürüyor. Bu, biraz da sistemin kendi yapısal hantallığından kaynaklanıyor veya daha da doğrusu bilimsel geleneklerin kısıtlamalarından; Bir diğer iddia daha var; bu arayışın sürdürülmesinin bir anlamı yok zira mitlerin kökeni ya da tarihçesi asla belirlenemez. Arayıcıların klasik tarih zamanlarıyla yapmaya çalıştıkları tarihleme çabaları acaba bizi mitlerin kökenine götürecek midir? Ama aradaki farklılık, boşluk ve kanıtsızlık nasıl aşılabilir ve aranan gerçek zamana ulaşılabiliriz? Peki ama şu ana kadar neler yaptık? Mitlerin yapısında tek bir yazarın değil, nesiller boyu süregelen yazarların olduğu görülüyor ve yorumcular bu dengesiz ama dinamik temelin üzerinde çalışıyorlar. Arkeoloji, antropoloji ve filoloji alanlarındaki buluşlar bizi doğal mitlere götürüyorlar, kültürün kökeni göz önüne aldığımızda gerçekten de eski kültürlerin ve hatta çağdaş kültürlerin birbirlerinden etkilendiklerini açıkça görebiliyoruz. Belki de, mitleri kronolojik bir sıralamaya sokma tutkumuzdan vazgeçmeli ve onları doğal kültürleri içindeki önemleriyle organize etmeliyiz. Kültürel bağlamların ve geçişlerin anlamlarındaki çeşitlilik mitlerin bir kültür içindeki doğuş anlarını ifade ediyor ve buralarda psiko-sosyal nedenler de anlaşılıyor. Doğal mitler, ayrı yerlerde önemli benzerlikler göstererek izleniyorlar. Ama aralarındaki tarihsel uçurum şaşırtıcı oluyor. Örneğin Amerika kıtasının kültürleri Asya´ya çok uzak görünse de benzerlikler çok fazla. Bunu 20.000 önce Bering Boğazı üzerinden yapılan göçlere bağlayanlar var. Asya halkları henüz kendi mitlerini oluşturamadan, göçerler daha karakterize olmuş olabilirler. Geçmişlerini mit öncesi dönemin anıları olarak ortaya koyarlarken benzerlik ortaya çıkmıştır çünkü göçmenler yerleşiklerden daha fazla geçmişe özlem duyarlar. Benzersizlikler ise, gelişen farklı kültür birikimlerinden ve korunan bazı genel sosyal modellerden gelebilir. Ama tüm bunlar birer prematüre hipotezdir. Bize mitlerin kökenini göstermezler sadece doğal kültürün önemini anlatırlar. Ve bizi asıl ilgilendiren yön mitlerin ilki, ilk anı yani "Yaradılış"dır; Şöyle bir sınıflama ve özetleme yapabiliriz

 

Asur-Babil Mitleri - Enuma Elish (Yaradılış Şiiri)

 

"Gök yüksek ve adsızdı; yer alçaktı ve bir adı yoktu; Uçurum´un suları coskusuz ve karışıktı; Tanrılar, bataklıklar, sazlar yoktu; Kaos iki yılan varetti ve yılanlar çok yavaş büyüyerek denizin ve dünyanın ufkunda yükseldiler. Buradan büyük tanrılar doğdu ve farklı yerleri aldılar. İlahi varolma devam etti; Kaos rahatsız oldu ve sonra Sonsuz Apsu karısı okyanusların annesi Tiamat´a giderek; "Tanrıların yaptıkları bana iğrenç geliyor, onların eğlencesine razı değilim, gürültülerinden uyuyamıyorum, biz bir kader belirleyemiyoruz." dedi... Çok kızgındı ama tanrılardan biri olan Ea yoketme planını öğrenmişti; suların üzerine kalıplar yaptı; Ve sonra Apsu´yu uyku dökerek uyuttu ve zincirledi; köleleştirdi ve bedenini ev yaptı; Ea ve karısı Damkina oraya yerleştiler, beraberliklerinden Marduk doğdu; Ea´nın kalbi oğlunun güzelliğinden sevinç doldu; ona iki tanrı başı bağışladı; sesi çok güçlü ve yakıcıydı; dört gözü ve dört kulağıyla herşeyi duyuyor ve görüyordu; dev vücudu ve anlaşılmaz organları vardı; son derece korkunçtu ve üzerinde parlak şimşekler ve ışıklar çakıyordu... Öç almak isteyen Tiamat tanrılar için silahlar yaptı; öfkeliydi; canavar-yılanlar, zehirli pençeler, canavar fırtınalar, insan-akrepler, aslan-şeytanlar, at-insanlar ve uçan ejderhalar yarattı... Sonra Marduk Tiamat´a tuzak kurdu ve onun vücudunu alevlerle doldurdu. dört rüzgar yolladı ve kaçışını engelledi... Tiamat´ın bedenine gitti; kafatasını ezdi; kanını akıttı; ikiye böldü; yarısını balıklara, öteki yarısını da göklere attı; göğü mühürledi ve suların başına bir gardiyan koydu; sonra tüm boşlukları aşarak uçurumun ortasına evini yaptı; gökleri ve yeri ölçüsüyle yarattı; sonra tanrılar için evler yaptı ve yıldızlarla aydınlattı; yılı yarattı; Tiamat 12 ayda yokolmuştu sonra aylara böldü ve günleri sabitledi; günü gece ve gündüz diye ikiye ayırdı sonra yayını herkes görsün diye göğe parlak bir cisim olarak astı sonra Ay´a her ayın sonunda taç olmasını emretti; kuzey ve güney diye ikiye ayırdı; sonra yine Tiamat´a giderek tükürüklerini aldı ve göğe bulut olarak serpti; başından ormanları yaptı; gözlerinden Fırat ve Dicle nehirlerini akıttı; memelerinden dağları yaptı, deliklerinden suları akıttı; sonra yeri yarattı ve üzerine ihtişamlı evini yaptı; orada tanrıları kabul etti ve toplanarak dünyanın kaderini belirledi; oraya "Büyük Tanrıların Evi" anlamına gelen "Babil" adını verdi.... Herşey bittikten sonra büyük Tanrı tanrıları topladı ve konuştu; "Buraya kan ve kemik yığacağım; bunlardan insan doğacak; o tanrılara tapacak ve onlar onun yükünü hafifletecek; tanrıların yolunu akıllıca değiştireceğim." Ea ona cevap verdi; tanrılara yardım etmek istiyordu; "İzin ver, onların kardeşleri olsun; yanlız ölecektir ve insanlık olmalı; izin ver ve büyük tanrılar buradalar; izin ver suç olsun ve sınansınlar." Marduk isyancı Kingu´nun kanını döktü ve onun kanından İnsanlık kalıbını yaptı; sonra tanrılara dağıttı ve İnsanlığı yarattı ve yine tanrılara dağıttı; görev bitmişti sonra Yüce Marduk tanrıları gönderdi ve böldü; üçyüzünü yukarıya, üçyüzünü aşağıya yollayarak dünyaya bekçiler yaptı... Sonra Marduk´a 50 isim verildi; yıldızlar parladı ve tüm canlılar tanrıların sevincinden yaratıldı; İnsanlık da sevindi; sonra tüm olanların hatırlanmasına izin verildi; babalar oğullarına öğrettiler; efsanelerde ´Marduk´un Şarkısı"nın anlamı ve Tiamat´ı yenmesi ve tahtı ele geçirmesi anlatıldı.

 

Güney Amerika Miti;

 

Popol Vuh "Kayıp Tarih"

 

Popol Vuh denizin öte yanından karanlıklardan geldi; yaşam vardı; kitap ilk kitaptı ve uzun zaman önce tasvir edildi; ama yüzü onu görenden saklandı; o, düşünendi, karar verdi ve tüm gökle yeri nasıl anlatacağına; tümünü dörde böldü ve işaretledi sonra göğü, yeri ve yeraltını işaretledi; şekillendirici vardı ve varedenle şekillendirici çalışırken görmek istediler ve o zaman ışık varoldu; yapıcılar varolan tarafından isimlerinin söylenmesini istediler; yemeli, içmeli ve nefes almalıydı; suyu, havayı, bitkileri ve hayvanları uygun biçimde yarattılar ve hayvanlara; "Konuşun ve bizi övün!" dediler ama hayvanlar insan gibi konuşamadı; o zaman yaratıcı ve şekillendirici memnun olmayarak hayvanların yiyecek olmasına karar verdiler; sonra dünya balçığından insan etini yaptılar ama o kalıp yumuşaktı, parçalandı, hareket edemedi, güçsüzdü ve eridi; bu defa ağaçtan insan yaptılar; insan gibi konuştu, baktı ama ruhu yoktu, yaratıcıyı ve şekillendiriciyi hatırlamadı; kanı yoktu ve kupkuruydu; o da yok edildi; sonra hayvan-insan yapıldı ve onlar birbirlerini yediler; ağaçlarda yaşadılar; mağaralara girmek istediler; onlar da yok edildi, geriye örnek olarak sadece insana benzeyen maymunlar kaldı; sonra Yaratıcı ve Şekillendirici insana benzer mısır-insanı yarattılar; insana benzedi; konuştu, kanı vardı, yürüdü, güzeldi ve akıllıydı, herşeyi bilmek, görmek istedi; sonra yaratıcılara teşekkür etti; sonra dünyanın dört yanına dört kemer yaptı ama Yaratıcı ve Şekillendirici bunu beğenmediler; "Bu nasıl yaratık, dünyanın küçük bir yerinde yaşıyor ama herşeyi biliyor; ya çoğalırsa? Tanrı mı olmak istiyor?" dediler; sonra tüm bilgiyi ve ırkın kökenini sildiler; sonra güneş ayın ardına saklandı; Guacamayo kalan insanları alıp bilinmeyen yerlere gitti; soğuktan uzaklaşarak yiyecek aradı; ateşi buldu; sonra kabileler oldu ve ormanı, ırmakları, volkanları buldular;

 

Vodooo Yaradılış Miti

 

"Damballah yılan şeklindeydi ve 7000 halkası vardı; tüm suları yarattı sonra dağlara, vadilere şekil verdi; yıldızları ve gezegenleri göğe yerleştirdi; metalleri döverek şimşekler çıkardı ve kayalara şekil verdi; sonra güneşte derisini çıkardı; sular aktı ve gökkuşağı oluştu; Damballah onu çok sevdi ve karısı yaptı sonra Batı Afrika´da Ife şehrini kurdu; orada ruhsal güç vardı."

 

Eski Mısır Yaradılış Miti; Ptah ve Yaradılış

 

"Sadece sonsuz deniz vardı; yaşamsız ve mutlak sessiz; sonra sonsuz buşluktan Ptah geldi; yanlızdı; görmek, duymak, koklamak ve kalbinde anlamak istedi; ama önce neyi anlayacağını düşündü; Atum´u varetti ve onun menisini yuttu; rüzgarı ve nemi doğurdu sonra ağzından göğü yani Nut´u, dünyayı yani Geb´i çıkardı; Atum yaratılmamıştı, o Ptah´ın görünümü, izharıydı; Ptah´dan evvel evrenin tüm formları bütündü ve Ptah kendinin yaratılmadığını düşündü ve kavradı; ve sonra sözcükle yarattı; herşey onun ağzından çıktı ve sonra dinlendi; ve sen zamanın sonuna kadar onu çağırıp, yalvaracaksın; ölümsüz Ptah dünyanın bereket ruhuydu; tanrıların formları Ptah gibiydi, tapmaya sadece insan uygundu; insan taptı, isimleri değiştirdi ve eski tanrıların yerine yenilerini koydu; Ptah buna göz yumdu; göğü yönetici olarak yarattı ve yeri denizle çevirdi ve ölümü sakinleştirmek için öteki dünyayı yarattı; sonra göğü ufuktan ufka geçen Ra´yı sabitledi ve zamanı insana vererek köleleştirdi ve aynı şeyi firavuna da yaptı; Ra tanrıları sakinleştirdi sonra sevgisini hayvanlara verdi ve yaratmayı sevdi."

 

Türk Miti; "Altı Yarıq Tigin"

 

"Kozmik dünya hükmündeki Işık, vahiy oldu... Uzay gemisine gün ışığı hızı veren liderin kendisine vahiy oldu... Tüm düyünme yeteneklerinin yaradılışı için BİR vahiy oldu... Nurların nurlu kalabilmesi için BİR nuru vahiy oldu... " (1907´de Macar Türkolog Aurel Stein tarafından İç Türkistan´da Miran´da bulunan ve yapım özelliği hala anlaşılamayan üç yapraklık Türkçe metinden-Çeviri: Kazım Mirşan)

 

"Yaradılış modeli, Evrim´den daha bilimseldir..."

 

Sizlere örnek olarak üç ayrı Yaradılış miti verdik ama bunların arasındaki benzerlikler ve benzersizlikler yeterli değildir; çünkü bugün için gözlenebilir bir ilk yaratılış olayı yoktur; çok eskilerde birşeyler olmuştur ve bu olaya şimdi bilimsel yolla ulaşmak mümkün değildir. Öyleyse bir kez daha sormak gerekir Evrim mi yoksa Yaradılış mı? San Diego Yaradılışı Araştırma Enstitüsü Müdürü olan Henry M. Morris belki de bu konuda en önemli araştırmacıdır; onun 22 önemli uzmanla beraber hazırladığı "Yaradılış Modeli" adlı çalışmasına bir göz atalım; "Gerçek şu ki; insan hayvandan farklı olarak ahlak, estetik, idealizm ve inanç kavramlarına sahiptir. Bunları ya evrimle ya da yaradılışla kazanmıştır. İki yaklaşım zıt görünse de aslında birer inançtırlar yani evrim ateizm inancıdır. Daha uygunu, yaradılışcıların evrime itirazlarının ardında, evrimin ahlaki değerleri olan özel bir inanç olarak sunulması vardır ve bu bir şartlandırmadır. Evrimci Julian Huxley´e göre, insan bir doğaüstü güç veya güçlerin kontrolu altında olmayan kendi iradesine sahip bir varlıktır; bu bir inançtır ve kimse birşey diyemez ama bunu bilim olarak doktrine etmek doğru değildir. Gerçi Yaradılış da bir inançtır ama bilimsel kabul için en azından evrim kadar etkili sir bilgiye sahiptir. Yani evrim bir düşünceyse, yaradılış da bir düşüncedir ve ikisi de eşit olarak değerlendirilmelidir. En adil yol, bu iki modelin karşılaştırmalı temellere dayanarak sunulmasıdır. Yine bir evrimci olan Dewey, evrim yoluyla hayvansal şuursuzluğun, insan şuurluluğuna dönüşmüş olduğunu savunmaktadır ama buradaki boşluk korkunçtur; böylesine karmaşık bir yapısal dönüşüm olabilir mi? deneme yanılma yoluyla bu mümkün mü? Rastgele hareket eden partiküllerin zamanla şuurlu, istekli, heyecanlı, ahlaklı ve inançlı olabildiklerini nasıl olur da bilim olarak kabul edebiliriz? Yaradılış Modeli, insanın da içinde bulunduğu bir bütünün sonsuz güçte bir kaynak tarafından yaratıldığını kabul eder, evrimden farklı olarak bilimsel bir kavramı yani neden-etki olayını ortaya koyar. Yaratıcı ilk nedendir ve insanı zeki, ahlaklı, bir amacı olan ve inanma ihtiyacı bulunan bir varlık olarak yaratmıştır. Yaradılış Modeli, gözlemlenebilen tüm gerçeklerle uyum içindedir. Geçmiş gözlemlenemez ve tekrar yaşanamaz, yani ne kanıtlanabilir ne de reddedilebilir. Sonuçta isteyen evrime, isteyen yaradılışa inanabilir ama bunlar önemli kararlardır çünkü her birey hem kendine hem de yaratıcısına karşı sorumludur kısacası bu konuda karar vermek için yeterli gerçeklere sahip olmak ve çok geniş bir bilgiyi edinmek gerekli ve elzemdir..."

 

İnsanlığın en yüce zaferi! Peki acaba Morris gibi bir uzmanın ve benzerlerinin işlerinin bu olduğunu düşünürsek, Yaradılış´ı bilmenin veya araştırmanın bir anlamı veya yararı var mıdır? Bu sorunun cevabını Isaac Asimov veriyor; "İnsanlığı daima harekete geçiren merakı ve evrende bizlerden başka birilerinin bulunup bulunmadığı sorusunun cevabına duyduğumuz ilgi ve bilgiyi bir kenara koysak dahi, sonuçta kârlı çıkacağız. Hepimizin selameti yönünden sonu gelmez ve bizi intihara götüren çekişmelerimizi terk edelim ve bizi bekleyen gerçek görev için birlik olalım; yeni bir bilgi düzeyine girmek, öğrenmek ve kurtulmak için; Gelin bizi bekleyen evreni miras almak için çabalayalım..." Asimov haklıdır. Geçmişte nelerin olduğunu öğrenmemiz ve hatta anlamamız, çok öte bir bir dünyadışı müdahalenin olması dışında olası değildir. Mitolojik ipuçları kaotik bir görünüm içinde temel bir düzeni gösteriyorlar ama simgeler bize birşey ifade etmiyor. Anlatılar, binlerce yıllık birikimleri ve eskilikleri nedeniyle artık uzak geçmişte gerçekten olanlarla tekrar birleşemeyeceklerdir. "Herşey suydu, hiçbirşey yoktu ve suyun ötesinden geldi..." şeklindeki ilk anı anlatan ortak mit temasının, yaşamın sularda başladığını mı yoksa Big Bang öncesindeki evreni mi anlattığını asla bilemeyeceğiz. Tek umut bir mucize... Nereden gelirse gelsin yeter ki gelsin ve merak içgüdümüzü yitirmeden aramayı sürdürmeliyiz. Son söz sakat bir bedenin içinde yaşamı inatla sürdüren dev bir beynin ürünü olsun; Stephen Hawking diyor ki "Günün birinde eksiksiz bir bileşik kuram bulursak bu, yalnızca birkaç bilimci tarafından değil herkes tarafından anlaşılır olmalıdır. O zaman, hepimiz düşünürler, bilimciler ve sokaktakiler ´biz ve evren neden varız?´ sorusunu tartışabileceğiz. Hele bir de cevap verebilirsek, bu insan zekasının en yüce zaferi olacak; çünkü o zaman Tanrı´nın aklından neler geçtiğini bileceğiz..."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...