Jump to content

Beynin %10'unu mu Kullanıyoruz?


birminikpenguen

Önerilen Mesajlar

Merhaba

Bu konu hakkında çeşitli yazılar var, sitede de paylaşılmış ama benim denkgeldiğim en ayrıntılı makale evrim ağacında olan. Onu paylaşıyorum burada.

 

 

Merhaba arkadaşlar,Son zamanlarda yine sosyal paylaşım siteleri ve çarpık medyanın saçma haberleri içerisinde hortlayan bir bilgiye dair bilimsel bir açıklama yapmak istedik. Ayrıca sayfamız okurlarından Sn. Seray Eren'in de bir ricası bize bu notu hazırlamaya sevketti. Kendisine teşekkür ediyoruz. Hemen konuya girelim:Bildiğiniz gibi insanlar arasında çok yaygın bir inanç/mem vardır: "İnsanlar beyinlerinin %3'ünü (%5'ini, %10'unu, vs.) kullanıyormuş. Einstein bile %5'ini kullanıyormuş. Kimi insanlar ömürleri boyunca çalışıp %4'e ancak çıkarabiliyorlarmış. Demek ki %100'ünü kullansak kim bilir neler yapacağız!"Bu iddia, bilimsel olarak ciddi bir hata ve saçmalıktır. Ne yazık ki, sadece Türkiye insanının değil, genel olarak bilimden uzak yaşayan insanların bu tip mitlere ve efsanelere ne kadar kolay kanıp, ne kadar hızlı ve etkili bir biçimde yanlış bilgiyi geniş kitlelere yayabileceklerinin de güzel bir örneğidir. Ancak bilimsel tabanda olan bir insan, elbette bunun nedenini sormalı ve incelemelidir. Bu inceleme yapıldığında, bu iddianın ne kadar asılsız, ne kadar yanlış, ne kadar bilim ve mantık dışı olduğu anlaşılacaktır.Bu iddianın kökenleri, 1890 yılında Harvard Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nde araştırma yapmakta olan bilim insanları olan William James ve Boris Sidis'in "rezerve enerji teorisi"ne dayanmaktadır. Bu teoriye göre insanların, günümüz beyin kapasitesi (kranyal hacim) sayesinde ulaşabilecekleri en yüksek IQ 250-300 arası olarak tahmin edilmektedir. Ancak James ve Sidis, insanların sadece belli bir yüzdesinin bu IQ sınırına düşebildiğini iddia etmişlerdir. Araştırmalarının sonucunda, şimdiye kadar yaşamış insanlar arasında %3-10'luk bir dilimin ancak 250 IQ'ya ve üzerine çıkabildiğini ileri sürmüşlerdir. Bu araştırmanın hatalı yorumlanması, hızlıca felakete dönüşmüştür ve günümüzde insanların zekalarının %3-10 arasını kullandığı şeklinde değerlendirilmiştir. Halbuki görüldüğü gibi araştırma bununla tamamen alakasızdır.Daha sonradan bu mit, 1998 yılında Dr. James Kalat'ın yaptığı bir diğer araştırma üzerine yeniden hortlamıştır. Bu araştırma, bilim insanlarının beynin derinliklerini keşfetmeye devam ettikleri sürece gördükleri ilginç bölgelerin farklı yorumlarının değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Bilim insanları, beynin bazı bölgelerinin gün içerisinde pek az aktif olduğunu gözlemlemiştir. Ayrıca beyin içerisinde bulunan bazı gangliyonların (sinir düğümleri) yine gün içerisinde her zaman aktif olmadığını görmüşlerdir. Kalat, makalesinde "1930 yılı dolaylarında bilim insanları beynin sadece %10'unun kullanıldığını düşünmüşlerdir." şeklinde bir ibare geçmektedir. Bu ibareden yola çıkan insanlar, bilim insanlarının genelinin hala böyle bir düşünceye sahip olduğunu sanarak, medyanın da olayların üzerine körükle gitme merakından ötürü miti yaymaya devam etmişlerdir. Halbuki Biological Psychology dergisinde yayınlanan makalede Kalat, beynin tamamının kullanıldığını ve beynin bazı bölgelerinin gün içerisinde aktif olmamalarının, o bölgelerin kullanılmadığı anlamına gelmediğini açıklamaktadır. İşte bu durum, bizim nasıl istediklerimizi duyup, gerçekleri reddettiğimizi göstermektedir.http://evrimagaci.org/dosyalar/fotograflar/62/2601.jpgSonunda, 7 Şubat 2008 tarihinde Scientific American dergisinde yayınlanan makalesinde Baltimore'da bulunan Dünya'nın en prestijli tıp fakültesi olan Johns Hopkins Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Berry Gordon bu tartışmalara son noktayı koymuştur. Kendisi, beynimizin yüzde 10'unu kullandığımız mitinin "gülünç derecede saçma" olduğunu açıkça belirtmektedir ve araştırmasının sonuçlarını şu şekilde ortaya koymaktadır:İlk olarak, eğer iddia edildiği gibi beynimizin %10'u çalışıyor, %90'ı çalışmıyor olsaydı, beyinde meydana gelen hasarların çok büyük bir kısmı etkisiz olacaktı. Çünkü 10'da 9'luk bir olasılıkla hasar beynin güya "çalışmayan" bir bölgesine denk gelecek ve etkisiz kalacaktı. Ancak şimdiye kadar yapılan araştırmalar göstermiştir ki, beynin herhangi bir bölgesinin aldığı hasar, vücudun herhangi bir noktasındaki herhangi bir işleyişi neredeyse her zaman, istisnasız bozmaktadır. Beynin aldığı en ufak hasarlar bile, çok ciddi problemlere ve hastalıklara sebep olabilmektedir. Örneğin beyin tomografinizde, beynin bir bölgesinde bulunan bir kıvrımın açısının 1-2 derece farklı olarak çıkması, sizin psikolojik durumunuzun değişiminin sebebi ve hatta ölümcül bir hastalık belirtisi olabilmektedir. Yani beynin herhangi bir kısmının işlevsiz olduğu iddiası geçersizdir.İkinci olarak, Evrimsel Biyoloji'nin gelişimi de, bu iddiaların geçersizliğini açığa çıkarmaktadır. Bilindiği üzere doğada trade-off denen bir ilke vardır ve bu ilke dahilinde, eğer bir organ artık işe yaramıyorsa, körelecektir. Bunun bir diğer adı "Evrim Ekonomisi"dir. Beynin bırakın %90'lık kısmının, %10'luk kısmının bile "kullanılmadığını" iddia etmek, bir doğa yasası olan Evrim ile çelişecektir. Çünkü eğer bu kada büyük bir alan, bir anda işlevini yitirseydi ve o şekilde kalsaydı, canlıların sabit bir denge içerisinde kalması mümkün olmazdı. Beyin elbette körelebilir; ancak bu %1 ve altı oranlarda, milyonlarca yıla yayılarak meydana gelir. Beynimizin %90'ının "işlevsiz" olduğu iddiası bu yüzden Evrimsel Biyoloji'nin açıklayıcı gücü sayesinde çürümektedir.Üçüncü açıklama ise gelişen görüntüleme tekniklerinden gelmektedir. Pozitron Emisyonlu Tomografi (PET) ve Fonksiyonel Manyetik Rezonans İmgeleme (fMRI) teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde, beynin renkli ve renksiz, ayrıntılı fotoğrafları an be an çekilebilmektedir. Bu teknolojiler sayesinde günümüzde biliyoruz ki, beynin en sakin olmasını umduğumuz uyku halinde bile, beynin eksiksiz olarak her bölgesinde belli bir miktar aktivite gerçekleşmektedir. Dördüncü bir açıklama, yine tıp alanından gelmektedir. Günümüzde, nöroloji bilimi sayesinde artık biliyoruz ki, beynin tamamen "sustuğu" tek durum, ciddi sinirsel hastalıklar ve beyin hasarları durumunda gerçekleşmektedir. Yani beyin, yukarıda açıkladığımız gibi uyku halinde bile tamamen durmamakta, tam tersine beynin her alanından az ya da çok sinyal alınabilmektedir.Beşinci bir açıklama anatomiden gelmektedir: beyin tek bir bütün olarak çalışmaz; onlarca, hatta yüzlerce alt birimi vardır. Daha bilimsel bir açıklamayla, beyin "ileri derecede özelleşmiş bir organ"dır. Bu sebeple, parçaların çalışmaması gibi bir durum söz konusu olamaz; çünkü bu beynin kendisinin çalışmaması demektir. Beynin parçalara ayrılması sayesinde beynin her bölgesinin tam olarak çalıştığı kesinlikle bilinmektedir. 1800'lü yılların sonlarında atılan iddia, beynin bir bütün olarak çalıştığını düşünmekten kaynaklanmaktadır. Günümüz insanları ise 200 yıl öncesinin bilgisini ısrarla yaymaya devam etmektedirler.Altıncı bir açıklama, hücrelerin dünyasına daha derin bir şekilde dalabilmemizden gelmektedir. Beyinde bulunan sinir hücreleri ve doku hücreleri üzerinde yapılan mikroskobik çalışmalar, beynin her bir hücresini inceleyebilmemizi sağlamaktadır. Tekil-Birim Kaydı (Single-Unit Recording) ismi verilen bu teknoloji sayesinde beyne yerleştirilen elektrotlarla, beyindeki her bir hücrenin anlık aktivitesi gözlenebilmektedir. Onlarca yıldır süren ve beynin her alanına yayılmış araştırmalarda, çalışmayan tek bir hücreye bile rastlanmamıştır.Yedinci bir açıklama, metabolik çalışmalardan gelmektedir. Bu alandaki yapılan araştırmalarda beyne radyoaktif olarak işaretlenmiş 2-deoksiglukoz molekülleri enjekte edilir. Daha sonra radyograf aracılığıyla hangi hücrelerin aktif olduğu parlak bir şekilde gözlenebilir. Eğer iddia edildiği gibi beynin %90'ı çalışmıyor olsaydı, radyografta beynin %90'ı karanlık olarak çıkması gerekirdi. Ancak yapılan araştırmalar, beynin her bir noktasının çalıştığını göstermektedir.Son bir açıklama da fizyolojiden gelmektedir. Normalde, bir hücre eğer özelleştiği işi yapmıyorsa, dejenere olacak ve bozulacaktır. Örneğin kaslarınızı yeterince çalıştırmazsanız veya kırık kolunuz alçıya alınırsa "kas erimesi" denen ve kas hücrelerinin uzun süreler çalışmadıkları için körelmeleri sonucu oluşan bir sorunla karşılaşırsınız. Eğer beynin %90'ı çalışmıyor olsaydı, otopsilerde bu tip çürümeler gözlenmesi gerekirdi. Ancak beynin hiçbir bölgesinde böyle bir bozulmaya rastlanmamaktadır.Bu kadar farklı açılardan gelen açıklamalar, iddianın geçersizliğini net olarak göstermektedir. Canlıların çoğu, spesifik olarak köreldiği belirlenen organları haricinde, tüm organlarını kullanabileceği en üst kapasitede kullanmaktadır. Eğer bunu başaramıyorsa, ya çevre şartları izin vermiyordur ya da soyu tükenecektir. Beyin, kesinlikle körelen bir organ değildir (en azından insanlarda). Bu tip "gizemli" bir mit, tabii ki popüler kültürün de ilgisini çekmiş, yalanın yayılmasını kolaylaştırmıştır. Konu hakkında pek çok kitap yazılmış ve film çekilmiştir. Ancak tabii ki bir iddianın basında ya da popüler kültürde yer alması, o iddianın doğru olduğu anlamına gelmez. Bu tip argümanlar için "Bilimsel Tartışma" yazı dizimize göz atabilirsiniz.Sonuç şudur: İnsanlar (ve muhtemelen beyni olan hayvanların tümü), beyinlerinin %100'üne yakınını kullanmaktadırlar. Beynimizin kullanılmayan hiçbir noktası yoktur. Kimi koşulda, bazı bölgeler daha fazla, bazı bölgeler daha az çalışıyor olabilir. Ancak bu "kullanılmadığı" anlamına gelmemektedir.Bu noktada, bir ayrıma gitmekte fayda görüyoruz: "Beyin Kullanımı/Kapasitesi" ile "Zeka Kullanımı/Kapasitesi". Beyin kapasitesi, genetik faktörlerle belirlenir ve sınırlanır. Basit olarak, bir canlının beynindeki nöron ve sinaps (nöron bağı) sayısı ile orantılıdır. Bu kapasite, yukarıda açıklanan kapasite ile aynıdır ve belirli hastalıklara sahip olmayan her canlıda%100 kullanılır. Daha önce de belirtildiği gibi, elbette kimi zaman bazı bölgeler daha aktif, bazı bölgeler daha az aktif çalışabilecektir. Bunun beyni kullanmakla bir ilgisi yoktur; zira her nöronun aynı anda çalışması, beynin daha "iyi" çalıştığı anlamına gelmez. Beynin her bölgesi belirli konularda özelleşmiştir ve gerektikleri zaman çalışmaları gerekir. Unutulmaması gereken önemli bir nokta beyin kapasitesinin, aynı zamanda zekanın da üst sınırını belirlediğidir.Zeka kapasitesi ise, bir canlının genetik unsurlarla sınırlandırılmış beyin kapasitesi tarafından belirlenir. Zeka kullanımı, bu kapasitenin ne kadarının kullanılabildiği ile ilgilidir. Bu noktada, zekamızı bir kas yapısına benzetebiliriz. Ulaşabileceği en üst nokta, genetik unsurlarla belirlenmiştir; ancak biri çok çalışırsa kaslarını bu en üst kapasiteye kadar (ama daha fazlasına değil) çıkarabilir. Çalışmayan biri ise ortalama bir güçte kaslara sahip olacaktır. Zeka da bunun gibidir. Tek farkı, yeni kas hücreleri üretmek düzgün bir çalışmayla oldukça kolayken, yeni sinir hücrelerini üretmenin imkansıza yakın olmasıdır; dolayısıyla pratik, var olan nöronların daha aktif kullanılmasını sağlar, yeni nöronlar üretilmesini değil. Zihin antremanları sayesinde zekamızın normalde, antremansızken kullanığımızdan fazlasını kullanabiliriz; ancak bunun üst sınırı, beyin kapasitemiz ile aynıdır ve %100'ü geçemez. Normal bir insan, zekasının %80-90'ını kullanmaktadır (asla %3-10'u kullanılmaz; çok ciddi hastalıklara sahip olanlarda bile bu kadar düşük oranlar görülmez, bu oranlar ciddi bir uydurmadır). Düzgün yapılan ve genelde yıllarca süren pratikle bu kapasite %100'e yaklaştırılabilir.Ancak unutulmaması gereken nokta, bu kapasitenin %100'ün üzerine çıkamayacak olmasıdır. Çünkü bu üst sınır, nöronlarla belirlenir ve artması için nöron sayısının da artması; yani yeni nöronlar üretilmesi gerekir. Bu olaya nörogenez denir. Ancak nörogenez, nöronların büyük oranda bölünme kabiliyetlerini yitirmiş hücreler olmalarından ötürü çok kısıtlı miktarda olmaktadır ve zekayı önemsenmeyecek kadar az etkilemektedir. Tabii gelecekte bu hücrelerin kök hücrelerden üretilebilmesiyle zekanın arttırılması mümkün olabilir. Dolayısıyla lütfen bir iddiayı kabullenip yaymadan önce, bilimsel açıklamasını inceleyin ve varsa makalesini okuyun. Yoksa da ciddi bir şüpheyle yaklaşıp, hemen kabul etmeyin.

 

Umarız faydalı olmuştur.

 

Sevgilerimizle.

ÇMB (Evrim Ağacı)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

millet ne bayılır dimi insanoğlu pe beyninin sadece %10'unu kullanıyor heh he diye ahkam kesmeye. Sevgili Penguen yazı ve alıntı uzun olunca insanlar okumuyor biliyorsun o yüzden alıntı yapacağına sen yaz bence

 

Kabaca özetliyim ben elinizdeki bilgisayarın ekran kartı var ultra fantastik, şimdi masaüstündeyken bu ultrafantastik shaderları falan kullanmıyor çünkü gerek yok, bir oyun açtığınızda kullanmaya başlıyor Bu ekran kartını gücünü kullanamıyor demek değil gerek olduğunda kullanıyor demek. Aynısı beynimiz için geçerli beynimizde enerji tasarrufu yapıyor birşey hatırlamamıza gerek yokken hatırlamakla sorumlu bölge çalışmıyor, konuşurken matematikle ilgili bölgede çalışmıyor. Çalışamadığından değil gerek olmadığından. Yani beynimizin tümünü kullanıyoruz sadece aynı anda kullanmıyoruz bu kadar basit.

 

Kişiyi akıllı yapan beynin ne kadarının çalıştığı değil, ne kadar sinapsınız olduğu ve ne kadar eğitimli olduğunuzdur.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

en fazla 300 mü oluyormuş iq,geçen gün arkadaşlarla 320 ye vurdurduk,hafif bir titreme oldu ama sorun olmadı:D

 

neyse,benim değinmek isteyeceğim yer farklı.Beyin fonksiyonlarının tabi ki de %3ü 5i işlev görmüyor.Öyle olsaydı yaşayamazdık kabul.Ama bizim bu fonksiyonları ne kadar kullandığımız mevzubahis.Mesela beyin yaşadığımız her anı kaydediyor.En ufak ayrıntısına kadar.Yıllar geçtikten sonra hatırlayamadığımız ama gördüğümüz bir çok şey var.Bazen de kendiliğinden hatırlayıveriyoruz.Çağrışım yapıyor,şimşek çakıyor,o görüntü ordan çıkıveriyor.

Yapılan araştırma çok yüzeysel olmuş.Saygı duymak lazım tabi ama üstüne birçok yazı yazılabilir,yazabilirim.Bu yazdıklarım, üstteki yazıyla benzer yüzeysellikte,sadece süslenmemiş basitçe bir kapı açılmış.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

en fazla 300 mü oluyormuş iq,geçen gün arkadaşlarla 320 ye vurdurduk,hafif bir titreme oldu ama sorun olmadı:D

 

neyse,benim değinmek isteyeceğim yer farklı.Beyin fonksiyonlarının tabi ki de %3ü 5i işlev görmüyor.Öyle olsaydı yaşayamazdık kabul.Ama bizim bu fonksiyonları ne kadar kullandığımız mevzubahis.Mesela beyin yaşadığımız her anı kaydediyor.En ufak ayrıntısına kadar.Yıllar geçtikten sonra hatırlayamadığımız ama gördüğümüz bir çok şey var.Bazen de kendiliğinden hatırlayıveriyoruz.Çağrışım yapıyor,şimşek çakıyor,o görüntü ordan çıkıveriyor.

Yapılan araştırma çok yüzeysel olmuş.Saygı duymak lazım tabi ama üstüne birçok yazı yazılabilir,yazabilirim.Bu yazdıklarım, üstteki yazıyla benzer yüzeysellikte,sadece süslenmemiş basitçe bir kapı açılmış.

Bahsettiğiniz şeyler nöronlar arası bağlar ile ilgili. Kullandıkça gelişir. "El yatkınlığı" denen şey. Çağrışım dediğiniz olay da o. Bahsettiğiniz verinin olduğu nöron ile bağlantılı hatırladığınız veriyi tutan nöron. Ondan dolayı hatırlıyorsunuz, anahtar kelime gibi.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

gayet yerinde ve çok güzel bir paylaşım olmuş. beynin nasıl çalıştığı ile ilgili bir şeyler izlemek istiyorsanız "ne biliyoruz ki" adlı belgeseli izlemenizi öneririm. beynin gerektiği yerde gerektiği zamanlarda nöronları kullanarak nasıl bağlar kurduğunu en basit düzeyde anlatan bir belgeseldir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bahsettiğiniz şeyler nöronlar arası bağlar ile ilgili. Kullandıkça gelişir. "El yatkınlığı" denen şey. Çağrışım dediğiniz olay da o. Bahsettiğiniz verinin olduğu nöron ile bağlantılı hatırladığınız veriyi tutan nöron. Ondan dolayı hatırlıyorsunuz, anahtar kelime gibi.
Kullandıkça gelişir,kullanmadıkça körelir.Zaten beyin kullanımını % lerle tanımlamak çok zor . Iq da zeka kullanımını belirlemede gerçeğe yakın rol oynayan bir araç.Ama açık bir gerçek var ki sabah okula gidip makara yapan ,akşam evde face twitir başında fink atan gece de tv de dizilere yumulan bir insan , düşünsel potansiyelinin yüzde birini bile kullanmıyordur.Birşeyleri ciddiye almak,sorumluluk sahibi olmak beynin vasfını güçlendirir.Birey genel olarak daha zeki diye tanımlayabileceğimiz insan haline gelir.
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

zeka sadece doğuştan gelmez onu işlemek gerekir. Bu da eğitimle, çevresel faktörlerle, beslenme ile anne babanın varlığı / yokluğu ile şekillenir. Yoksa baktığında Sharon Stone'un IQ Hawking'ten daha yüksek? eee eğitim olmayınca ne anladım o IQ'dan insanlığa ne faydası var Stone'un Hawkingin yanında. Ama daha zeki sözde.

 

IQ testi abartılmış ve anlamı olmayan bir testtir bana göre. Bir seviyenin üstünde artık IQ derecesi değil eğitimin kalitesi kişinin zekasını belirler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

zeka sadece doğuştan gelmez onu işlemek gerekir. Bu da eğitimle, çevresel faktörlerle, beslenme ile anne babanın varlığı / yokluğu ile şekillenir. Yoksa baktığında Sharon Stone'un IQ Hawking'ten daha yüksek? eee eğitim olmayınca ne anladım o IQ'dan insanlığa ne faydası var Stone'un Hawkingin yanında. Ama daha zeki sözde.

 

IQ testi abartılmış ve anlamı olmayan bir testtir bana göre. Bir seviyenin üstünde artık IQ derecesi değil eğitimin kalitesi kişinin zekasını belirler.

 

Sharon Stone kendi alanında oldukça başarı bir insan ama, çeşitli ödülleri de var. Hawking'de kendi alanında başarılı bir insan. Birinin zeki olması için ille de insanlığa faydalı olması gerekmez. Ayrıca bir insanın zeki olması demek evrenin sırrını çözeceği anlamına da gelmez, bu kişi zekasını müziğe de yönlendirebilir. Sağır haliyle onca besteyi yapan Beethoven gibi, ben bile hata yapmadan çalamıyorum sonatlarının bazı partisyonları çok hızlı.

IQ testi hk. olana katılıyorum. Lisede yapılan bir teste benim IQ seviyem ortalamanın 15-20 puan civarında üstünde çıkmıştı ama bi boka yaradığı yok o puanların :D Hatta çok kötü bir hafızam var. Bu sabah kalktığımda notlar almışım, kitapların yerleri falan değişmiş ama hiçbirşey hatırlamıyorum mesela. :(

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Mozart ile stone'u aynı kefeye koyamazsın. Biri yaratıcıdır diğeri ise taklitçi arada dev fark var. Sırf bacaklarını iyi açıp iyi rol yapıyor diye sharon stone sanatçı olamaz bence. Sharon stone'un insanlığa katkısının ne olduğunu biliyoruz bacak bacak üstüne atma sahnesi :D Mozart ise asırlardır insanların ruhunu besliyor. 100 yıl sonra sharon stone dendiğinde höö diyecek insanlar mozartı hala tanıyor olacaklar. Hawking'i de.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...