Jump to content

Atlantis ve kadim tanrilar


ArpiA

Önerilen Mesajlar

542100_134620743329697_1772522284_n.jpg

 

Atlantis Shimitsonian Enstitüsü İdareciler Kurulu 1915, 30 Haziran tarihli yıllık raporunun kısa ama çok önemli bir makalesinin adıydı. Fransa Jeolojik Harita Hizmetleri Müdürlüğünün ve Bilimler Akademisi üyesi Yazar M. Pierre Termier,1912 yılında, Institut Oceanographique de Atlantis hipotezi üzerine bir konuşma yaptı. Shimitsonian raporda bu çarpıcı konuşmanın çevirisini yayınlamıştı.

 

‘’Dikkat edelim, bilim son birkaç yıldır uzun süren kibirli sessizliğini bozdu’’diye yazıyor M. Termier.’’ve yeniden Atlantis araştırmasına koyuldu. Bu gün kaç natüralist, jeolog , zoolog veya botanikçi birbirine Platon un bize, küçük abartılarla da olsa, insanlığın gerçek tarihinden bir sayfa aktarıp aktarmadığını soruyor? Şu anda buna evet demek pek hoş karşılanmıyor, ancak çok uzak olmayan bir geçmişte Herkül sütunlarının diğer adıyla Cebelitarık ın batısında bir kıta ve adalar gurubu şeklinde devasa bir bölgenin battığına dair kanıtların sayısı gün geçtikçe artmaktadır.

 

Durum ne olursa olsun şimdi bilim adamlarının önünde Atlantis sorusu durmaktadır ve bu sorunun oşinografinin yardımı olmadan çözülebileceğine inanmadığım için,sorunu deniz biliminin bu tapınağında doğal olacağını ve uzun süredir ihmal edilen, ama tekrar canlanan bu soruna oşinografların ve eski kent yıkıntıları ile ilgilenip kulağını denizden gelen mırıltılara dikmiş olanların dikkatini çekmeyi düşündüm.

 

Bu konuşmada M. Termier Atlantis teorisini desteklemek için jeolojik,coğrafik ve zoolojik verileri sunar.Atlantik Okyanusunun yatağını gözden geçirerek havzasındaki değişimleri inceler. Azor adalarından İzlanda ya kadar tek bir hat üzerinde olup taramalar sırasında 3.000 metre derinlikten lav çıkarılabilen yerleri değerlendirir.Öyle görünüyor ki Atlantik Okyanusunda şu anda mevcut olan adaların volkanik doğaları Platon un Atlantis kıtasının volkanik felaketlerle yıkıldığına dair söylediklerini doğrulamaktadır.

 

M. Termier ayrıca, İberya yarım adası ile Moritanya arasında bulunup, daha güneye kadar uzanan kıtanın varlığını kabul eden genç bir Fransız zoolog olan M. Luis Germain in vardığı sonuçları daha da ileri götürmektedir.M. Termier konuşmasını bu kıtanın nasıl battığını gösteren bir resimle bitirir.

 

Platon un Cristias diyalogunda Atlantis medeniyeti şöyle özetlenebilir: İlk çağlarda tanrılar, dünyayı aralarında mertebelerine göre paylaştılar. Herkes kendi hissesine düşen özel yerin tanrısı oldu, orada kendilerine ait tapınaklar kurdurup bir rahip sınıfı oluşturdu ve bir kurban sistemi tesis etti. Poseidona deniz ve bir ada olan Atlantis verildi.Adanın ortasında bir dağ ve dağda topraktan doğmuş üç ilkel insan yaşardı: Evenor;karısı Leucipe ve tek kızları Cletio. Kız çok güzeldi, anne ve babasının ölümünden sonra Poseidon ile evlendi ve ondan beş ikiz çocuk doğurdu. Poseidon adayı bu on çocuk arasında böldü ve en büyükleri olan Atlas ı diğer dokuzunu yöneticisi yaptı. Poseidon Atlas ın onuruna kıtaya Atlantis onu çevreleyen denize de Atlantik adını verdi.On çocuğu doğmadan önce Poseidon, kıtayı ve kıyıları eşit merkezli dairelerden oluşan su ve toprağa böldü.Ülkenin iki bölgesini ve adayı üç su bölgesi çevreliyordu. Poseidon adanın biri sıcak biri soğuk iki pınarla sulanmasını sağladı.

 

Atlas ın soyu Atlantis i yönetmeye devam etti.Bilgece yönetimleri ve çalışkanlıkları sayesinde ülke benzeri olmayan bir yükseliş yaşadı. Atlantis in doğal kaynakları adeta sınırsızdı.Değerli madenler çıkarılıyor, vahşi hayvanlar evcilleştiriliyor,kokulu çiçeklerlerden parfümler yapılıyordu.Adanın yarı tropik konumunun yarattığı doğal bereketten faydalanan Atlantisliler aynı zamanda saraylar, tapınaklar ve limanlar inşa etmekle meşgul oldular. Deniz bölgelerini birbirine bağladılar ve daha sonra dış okyanusu merkez ada ile birleştirecek derin bir kanal kazdılar.Tapınakların olduğu merkez adada diğer hepsini geride bırakan bir Poseidon tapınağı vardı.Krallığın çeşitli kısımlarını birbirine bağlamak için kanallar ve köprülerden bir şebeke oluşturuldu.

 

Platon ayrıca kıtanın altından çıkarılarak kamu binalarının ve limanların inşasında kullanılan siyah beyaz ve kırmızı taşlardan söz ediyor.Kara bölgelerini bir duvarla çevirdiler .Dış duvar tunçla,iç duvar kalayla,en içteki hisarı çevreleyen duvar ise altın rengi sarı pirinçle kaplıydı. Merkez adadaki hisarda saraylar,tapınaklar ve diğer kamu binaları bulunuyordu.Onun ortasında altın bir duvarla çevrili olarak Cleito ve Poseidon a adanmış bir sunak vardı. Adanın ilk on prensi burada doğmuştu ve torunları her yıl buraya sunularını getiriyordu.Yine hisarın içinde bulunan Poseidon a ait tapınağın dışı baştan aşağı gümüşle, çatıları altınla kaplıydı.Tapınağın içi ,yerler ve sütunlar dahil olmak üzere altın, fildişi, gümüş ve tunçla kaplıydı. Tapınakta dev bir Poseidon heykeli vardı. Poseidon altı kanatlı atlar tarafından çekilen bir savaş arabasını sürüyordu, etrafında yunuslara binmiş yüz kadar su perisi vardı.Binanın dışında ilk on kral ve karılarının heykelleri bulunuyordu.

 

Koruklar ve bahçeler sıcak ve soğuk pınarlarla sulanıyordu.Çeşitli tanrılara adanmış sayısız tapınak, hamamlar, insan ve hayvanların talimleri için alanlar ve atlar için büyük bir koşu yeri bulunuyordu.Bölgelerin en önemli yerlerinde burçlar yükseliyordu ve büyük limana her ulustan gemiler geliyordu.Yerleşim yerleri öyle kalabalıktı ki havada her zaman insan sesleri yankılanıyordu.

 

Atlantis in denize bakan kısımları yüksek uçurumlarla kaplıydı, fakat şehir,sayıları, büyüklükleri ve güzellikleri ile göz kamaştıran dağların gölgesinde ovaya kuruluydu.Ovadan yılda iki ürün alınıyordu;kışın ova yağmurlarla,yazın aynı zamanda taşıma kanalları için kullanılan sulama kanallarıyla sulanıyordu.Ova bölümlere ayrılmıştı,savaş zamanlarında her bölüm kendi savaşçılarını ve savaş arabalarını veriyordu.

 

Askeri ihtiyaçların ayrıntıları ile ilgili olarak on yönetim birbirinden farklılık gösteriyordu. Atlantis in her kralının kendi krallığında tam bir egemenliği vardı, ilişkileri ise Poseidon tapınağındaki pirinç bir sütuna ilk on kral tarafından kazılmış kurallara göre belirleniyordu.Tek ve çift sayılara eşit onurun verilmesi için beş ve altı yıl ara ile Poseidon tapınağına hac yapılıyordu.Burada her kral uygun kurbanı sunarak kutsal metin önünde bağlılık yemini ediyordu.Burada krallar kızıl kaftanlar giyiyor ve ortak kararlar alıyorlardı.Şafak vakti altın bir tablete yazdıkları kararları cübbelerine sarıyorlardı. Atlantis krallarının en önemli yasaları şunlardı: Asla birbirleri ile savaşmayacaklar ve saldıranların sayısı ne olursa olsun saldırılana yardıma gidilecek. Savaş ve çok önemli anlarda nihai kararlar ,doğrudan Atlas ailesinin torunlarının elindeydi. Hiçbir kral doğrudan tek başına ölüm kararı veremiyor, bunun için on kralın çoğunluk oyu gerekiyordu.

 

Platon bu betimlemeyi Helen kentlerine saldıranın bu büyük imparatorluk olduğunu söyleyerek bitirir.Ne var ki bu durum, Helen krallıklarının güç ve zenginliğinin Atlantis krallarını bilgelik ve erdem yolundan çelene kadar olmamıştır. Atlantis yöneticileri yanlış bir hırsa kapılarak bütün dünyayı fethetmeye karar verdi. Atlantislilerin günahkarlığını gören Zeus, tanrıları kursal sarayına toplamış ve onlarla konuşmuştur. Platon un anlatısı burada aniden biter; çünkü Cristias asla bitirilmemiştir. Timaues Atlantis ile ilgili başka betimlemelere de rastlarız. Bir Mısır rahibi tarafından Solon a verildiği söylenen bilgiler şu şekilde sona erer :’’ Fakat sonrasında korkunç depremler ve seller başladı.Bir gün ve bir gece süren yağmurla bütün savaş heveslisi erkekler toprağa gömüldü ve aynı şekilde Atlantis adası denize gömülerek yok oldu. İşte bu nedenle deniz o kısımda geçit vermez; çünkü adanın batması ile ortaya çıkan çamur, suyu sığa ve geçilmez yapar’’.

 

Timaues çevirisinin girişinde Thomas Taylor, Marcellus tarafından yazılan History of Ethiopia(Etyopya Tarihi) adlı eserden Atlantis ile ilgili şu aşağıdaki alıntıyı yapar: ‘’Anlatılanlara göre onların vaktinde Atlantik denizinde Proserpine için yedi kutsal ada varmış, bunların yanında üç tane daha devasa büyüklükte ada varmış. Bu adalardan biri Plüton a diğeri Ammon a ve ortalarında ki bin stadyum büyüklüğünde olanı ise Neptün e adanmıştır.’’ Platon un diyalogunu yorumlayan Crantor, Mısır rahiplerinin Atlantis hikayesinin M.Ö 300 de hala ayakta olan sütunlarında yazdığını ileri sürer. Atlantis konusunu derinliğine araştıran İgnatus Donelly, atların ilk olarak Atlantisliler tarafından evcilleştirildiğine, bu yüzden onların özellikle Poseidon için kutsal olduklarına inanır.

 

Platon un Atlantis betimini dikkatle incelediğimiz zaman hikâyenin tümü ile tarihsel olmadığını, hem tarihsel hem de alegorik olarak okunması gerektiği sonucuna varırız. Origen, Porphry, Proclus, İambiclus ve Syrianus hikâyenin derin bir felsefi sır içerdiğini fark etmiş, ancak bu sırrın yorumu konusunda anlaşamamışlardır. Platon un Atlantis i hem evrenin hem de insan bedeninin üçlü doğasını temsil eder. Atlantis in on iki kralı tetraktis, yani beş zıt çift olarak doğan sayılardır. 1 den 10 a kadar olan sayılar bütün yaratıkları yönetir ve kendileri de Monad ın yani onların en yaşlısının hâkimiyeti altındadır. Poseidon un üçlü yabası sayesinde, bu krallar Atlantis i oluşturan yedi küçük ve üç büyük adayı yönetirler. Felsefi olarak on ada yüce ulûhiyetin üçlü kuvvetini ve onun ebedi tahtı önünde boyun eğen yedi saltanat naibini temsil eder.Eğer Atlantis arketipsel küre olarak görülecekse, onun batması rasyonel, düzenli bilincin, irrasyonel, ölümlü cehaletin geçici yanılsamalı alemlere batışını gösterir. Hem Atlantis in batışı hem de İncil deki’’insanın düşüşü’’ hikâyesi ruhani inişi gösterir ki bu bilinçli tekâmülün ilk şartıdır.

 

Platon Atlantis alegorisini ya birbirinden çok farklı iki amaca ulaşmak için kullandı yada Mısırlı rahipler tarafından korunan anlatılar gizli öğretiyi saklamak için çarpıtıldı.Bu söylediklerimiz Atlantis in tümüyle mitsel olduğu anlamına gelmez; fakat Atlantis teorisinin kökenlerine dair fantastik hikayenin, boyutunun, görüşünün ve M.Ö 9600 yılında batışının kabul edilmesindeki en büyük engelin üstesinden gelir. Atlantis in merkezindeki adanın ortasında, beş bin stadyum( bir stadyum 185 m dir) genişliğinde bir gölgesi olan ve dorukları esir küresine dokunan bir dağ vardı.Bir çok medeniyet ve kültürde varlığından bahsedilen ve dünyanın ekseni olan bu dağ, bedenin dört elementinin üstüne yükselen insan başını sembolize eder.Bu kutsal dağım doruklarında tanrıların tapınakları bulunur ve Olimpus, Meru ve Asgard hikayeleri bundan çıkmıştır.Altın Kapılar Şehri- Atlantis in Başkenti- bir çok dinde Tanrılar Şehri yada Kutsal Şehir gibi isimlerle rastladığımız bir tasvirdir.

 

Burada kaldırımları altınla kaplı, on iki kapısı parlak değerli taşlarla süslü Yeni Kudüs arketipini görürüz.

 

‘’ Atlantis hikayesi’’ diye yazıyor İgnatus Donelly ‘’Yunan mitolojisinin anahtarıdır, Yunan tanrılarının beşeri varlıklar olduğuna hiç kuşku yoktur.Yüce dünyevi yöneticilere tanrısal özellikler atfetmek insan doğasının güçlü bir eğilimidir.Aynı yazar görüşlerini, Yunan tarılar meclisi tanrılarının evrenin yaratıcıları olarak değil,daha eski kökten yaratıcılar tarafından tahta geçirilen naipler olarak görüldüğüne dikkat çekerek desteklemektedir

 

İnsanlığın alevli bir kılıçla atıldığı Eden bahçesi belki de dünyevi cennetin Herkül sütunlarının batısında var olduğu ve volkanik felaketlerle yok edildiğine dair bilgi içermektedir.Tufan efsanesi de, dünyanın su ile yok edildiği Atlantis in batışından geliyor olabilir.

 

Kadim rahiplerin sahip oldukları dini, felsefi ve bilimsel bilgileri, batışıyla dünyanın gelişim dramından tüm izlerini silen Atlantis ten alınmış olabilir mi? Atlantis in güneş tapıncı hem Hıristiyanlık hem de pagan dünyanın seremonilerinde ve ritüellerinde işlenmiştir.Hem haç hem de yılan, Atlantis in ilahi bilgelik sembolleridir. Orta Amerika nın Maya ve Quichelerinin ilahi ataları tüylü yılan Gukumatz ın yeşil ve mavi renklerinde saklanmıştır. Gök yüzünden doğmuş altı bilge, ışık merkezleri olarak tezahür etmiş ve bunlar bir yedinci ışık ‘’tüylü’’ yılanın yönetimi altında düzene girmiştir.’’Tüylü’’ ve ‘’kanatlı’’ Orta Amerika inisiyesi Quetzalcoalt veya Kukulcan ın unvanlarındandır. Atlantis bilgelik dini merkezi büyük ihtimalle Altın Kapılar Şehrinin ortasındaki bir düzlükten yükselen büyük bir piramit tapınaktı.Kutsan Tüy ün inisiye rahipleri buradan çıkıp evrensel bilgeliğin anahtarlarını dünyanın uzak köşelerine dağıtmışlardır.

 

Bir çok ulusun mitolojisinde ‘’denizden gelen’’ tanrılar anlayışı vardır. Amerikalı yerlilerin kimi şamanları, kuş tüyleri ve deniz kabuklarından süslerle kaplı, denizden çıkan ve onlara sanat ve zanaatları öğreten kutsal insanlardan bahseder.Kıldanilerin efsaneleri arasında Oannes efsanesi vardır.Hem denizde hem de karada yaşayan Oannes, denizden çıkıp, kıyıda yaşayan vahşi insanlara okuma yazmayı, toprağı sürmeyi,şifa otları yetiştirmeyi,yıldızları incelemeyi,akılcı yönetim biçimleri tesis etmeyi ve kutsal sırları öğretmiştir.Mayaların kurtarıcı tanrısı Quetzalcoalt( Hıristiyanlar onun Aziz Thomas olduğuna inanır),sudan çıkmış ve insanlara medeniyetin temellerini oluşturan şeyleri öğrettikten sonra Vahşi Ayna, Tezkalipotka adlı tanrının gazabından kurtulmak için yılanlardan yapılmış büyülü bir salla denize açılmıştır.

 

Esdras gibi denizden çıkan bu eski çağların yarı-tanrıları Atlantisli rahipler olamaz mı? İlkel insanın Atlantisliler hakkında hatırladığı şeyler, altın kıyafetler, bilgelikler ve kursal sembolleri,yılan ve haçtır.Gemilerle geldikleri kısa bir süre sonra unutulmuş, bilgisiz zihinler gemileri doğaüstü şeyler olarak görmüşlerdir. Atlantisliler gittikleri her yerde Altın Kapılar Şehrindeki yüce tapınağa bezeyen piramitler inşa etmişlerdir.Mısır, Meksika ve Orta Amerika’daki piramitlerin kaynağı budur. Normandiya, Britanya daki ve Amerikan yerlilerine ait höyükler benzeri bir kültürün kalıntılarıdır. Felaket, Atlantis in dünyayı sömürgeleştirme çalışmasının ortasında meydana gelmiştir.Tekrar gelme sözü veren Kutsal Tüy ün inisiye rahipleri sözünü tutmamış ve aradan asırlar geçince sözlü öğretiden geriye sadece denizden gelen fantastik tanrılarla ilgili hikayeler kalmıştır.

 

H.P Blavatsky, Atlantis felaketini yaratan sebepleri şu şekilde özetlemektedir.’’İblisleri Thevetat ın şeytani şişirmeleri ile Atlantis ırkı, kötü büyücülerden bir ulus haline geldi. Bunun bir sonucu olarak savaş başladı. Anlatamayacağım kadar uzun olan bu hikayenin özü Kabil , devler Nuh ve onun mümin ailesi hakkındaki hikayelerde görülebilir.Karışıklık Atlantis in batması ile sona erer. Babil ve Musevi tufan hikayeleri bu hikayeyi anıştırırlar: ‘’Devler ve majisyenler…hepsi…bütün insanlar öldü.Hindu Nuh Vaisvastava gibi büyük bir gemiyle kaçan, Guetamalalıların kutsal kitabı Popol Vuh taki gibi Thilinkithianların yüce babası ile aynı olan kişi Noah ile Xisuthrus hariç hepsi

 

Dünya Atlantislilerden sadece zanaat, sanat, felsefe,bilim,ahlak ve din değil,aynı zamanda nefret,savaş ve sapkınlık mirasını almıştır. Atlantisliler ilk savaşı başlatanlardır;daha sonra meydana gelen savaşların ilk savaşı haklı çıkarmak ve onun sebep olduğu yanlışı düzeltmek için yapılan beyhude çabalar olduğu söylenir. Atlantis batmadan önce aydınlanış inisiyeler kıtanın ışık yolundan ayrıldığı için lanetlendiğini fark ettiler ve bu kötü kaderli kıtadan ayrıldılar.Kendileri ile birlikte kutsal ve gizli öğretiyi taşıyan bu inisiyeler Mısıra yerleşip oranın ilk ilahi yöneticileri olmuşlardır.Dünyanın çeşitli kutsal kitaplarının temelini oluşturan neredeyse bütün büyük kozmolojik mitolojiler Atlantis gizem ritüellerine dayanır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...