Jump to content

Öteki Sinema(Avrupa da Korku Ve Seks Sineması)


MALCOLMX

Önerilen Mesajlar

Sessiz sinema döneminde korku temaları zaman zaman kullanılmakla birlikte genellikle rasyonel bir açıklama içine oturtuluyorlardı, filmdeki vampirlerin ve hayaletlerin sahte olduğu filmin sonunda anlaşılıyordu.

 

 

 

Yalnızca Almanya'da dışavurumculuğun etkisi altındaki Nosferatu (1921), Der Golem (1920) ve Der Müde Tod (1921) gibi filmlerde 18 ve 19'uncu yüzyılların dehşet öykülerindeki Gotik ruh içtenlikle kullanılmıştı. Danimarkalı yönetmen Christensen'in filmleriyle birlikte bu filmler, sinemanın izleyicilerine kendi düş ve korkularını göstermek İçin fantastiğe başvurmaya yönelik gerçek çabalarıydı. Amerika'da ise The Gorilia (1927) ve Cat and the Canary (1927) gibi filmlerde hakim hava komediydi

1.gif

 

Korku sinemada bariz biçimde bir tür olma durumuna ancak 1930'larda geçti. Ama Dracula'da (1931) görülebileceği üzere Amerikan modeli 1920'lerin dışavurumcu deneyimlerini terketmişti. Bir eleştirmen şöyle diyordu: "Amerikan izleyiciler realizm talep ediyorlar. Dolayısıyla Avrupalı özel efekt uzmanları uçuk çekimler yaparken, Amerikalılar'ın tek bir amacı var: her film hilesini mümkün mertebe realist göstermek." 1940'larda yolun sonuna hemen gelindiği anlaşıldı. Dracula, Frankenstein ve Kurtadam ya çeşitli kombinasyonlarda aynı filmde biraraya getiriliyorlar ya da dönemin popüler komedyenlerinin filmlerinde yardımcı rollerde yemliyorlardı. Sansasyonel eğilimli popüler filmler savaş sonrası dönemde kendilerine daha çok bilimkurguda gıda buldular.Bu dönemde yalnızca Meksika'da gerçek korku filmleri yapıldı ama bunlar dünya piyasalarında etkili olamadılar. Korku filmlerinin gerilemesinde kuşkusuz sansürün de rolü vardı. Ama korku filmleri asla unutulmamışlardı. Barrie Patterson'un Seal of Dracula'da. dediği gibi "varlıklıların karşı çıktığı bu filmler, daha az talihli olanların yaşadığı kenar mahallelerde gösterilmeye devam ediyordu."

 

 

 

 

1957'de Universal şirketi elindeki eski filmleri televizyon kanallarına sattı. Eski klasikler geç saatlerde gösterilmeye başlandı ve onları izlememiş olan genç kuşakların ilgisini çektiler. Yavaş yavaş ticari korku filmleri yaşama dönmeye başlıyorlardı. İngiltere'de yıllardır ucuz filmler çeviren Hammer şirketi 1957'de The Curse of rankenstein'le korku serisine başladı. Ama ondan önce 1956'da Riccardo Freda, İtalya'nın ilk gerçek korku filminin ve kesinlikle ilk vampir filminin, I vampiri'nin çekimlerine başlamıştı. Bu film genellikle Hammer korku filmlerinden etkilenmiş bir film olarak tarif edilir. Oysa Freda, Hammer'daki Terence Fisher kendi filmlerine başlamadan neredeyse bir yıl önce I vampiri'ye başladığı için bu pek gerçekçi değildir. Zaten Freda'nın stili, yaklaşımı ve ruhu Fisher1 in soğuk, rasyonel ve çizgisel yaklaşımından dünyalar kadar uzaktır. Freda'mn geçmişi, güzel sanatlara, resime ve heykele dayanıyordu. Onun filme yaklaşımı, ekranı bol detaya boğup, gevşek ve cezbedici bir vaat dünyası yaratmaktı. Sinemadaki uzun çıraklık dönemini editör olarak geçiren Fisher'in İse daha ölçülü ve formal bir yaklaşımı vardı. iki yönetmen arasındaki fark yalnızca Fisher'in esaslı biçimde tutucu nitelikteki iyi/kötü ikiliğinden, hatta Kıta Avrupası geleneğindeki tutku ve sarhoşluk karşısında kendi görsel stilinin soğukluğundan ziyade, Avrupalıların dramatik mantığı ' s i n e m a t i k ' mantık olarak adlandırdıkları bir mantık lehine terketmiş olmalarında yatar. Bu filmlere yönelik eleştirilerin çoğu bu noktayı temel alırlar ve Hitchcock bunu buzluk' etkisi olarak nitelendirmiştir.

 

 

 

 

http://homepages.nildram.co.uk/%7Eculttv/horrortitle.jpg

 

Yani, izleyicinin filmden sonra evine gidip, buzluktan bir bira çıkarmak üzereyken kendi kendine "Hey, bir dakika!" dediği an, filmin bütün yapısı gözlerinin önünde çöker – çünkü dramatik mantıktaki ölümcül bir hatayı farketmiştir. Hitchcock bu zorluğu aşmak için çok çaba harcamıştır. Freda, Bava ve diğerleri ise sorunu, ya onu ihmal ederek ya da aşırı-analitik izleyicinin zihninin denetiminden fırlayıp çıkan döngüsel, çözümsüz öykülerle çözmüşlerdir. En sık başvurulan çözümse -ki hiç de bir çözüme benzemez- aynı hileyi, bulmacanın çözümü anlamsızlaşmcaya kadar film boyunca yinelemektir.

 

 

 

 

Öyküler, Alain Robbe-Grillet'nin deyimiyle 'jeneratör' işlevi görürler. Yani izleyicin ve filmcinin ortak bir hayret, dehşet ve temaaşa dünyasına geçmeleri için sıçrama tahtasıdırlar. 60'lı ve 70'li yıllarda ise Avrupa korku sineması tamamen çıldıracak ve erotizm ile dehşeti birleştiren yeni bir tür oluşturacaktı. Bu birleşme son derece başarılı oldu ve İngiltere, ABD gibi ülkelere vurduğunda daha da şoke edici ve irrasyonel gözükecek bir garabet dalgası yarattı. Erotik korku patlaması, '70'lerin ortasına kadar sürdü. Deep Throat gibi hardcore filmlerin gelişiyle birlikte seks-korku birlikteliği demode oldu.

 

 

 

 

13.jpg

 

Böylece kıtadaki düşük bütçeli film yönetmenleri de pornonun bariz çekiciliği ile rekabet edebilmek için bir . yönleriyle buraya doğru kayarak daha da garip ve çılgın filmler ürettiler. Önceki korku filmlerindeki malzemeden beslenerek isyan ettirici senaryolar ve garip fantazilerle dolu filmler çevirdiler. Avrupa'da seyirciler bu filmlerin üstüne atlayarak onların daha da çügmlaşmasmı teşvik ettiler. Çoğu, denizaşırı tüketim için çok fazla yoldan çıkmıştı. Daha önceki seksi (Jose Larraz,1978) filmlerin aksine sanat olarak sunulamazlardı, bunun için çok fazla garip ve saygınlıktan uzaktılar. Pek çoğu sansüre takıldı ve en önemli sahneleri makas odalarında yerlere düştü. Artık geriye bakarak bu çılgın dönemi anlamaya çalışmanın, mantığını ortaya çıkarmanın zamanı gelmiştir. Bu garip olgunun sinemasal kökeni Fransızların fantastique olarak adlandırdığı yerde yatar. Bir şey eğer fantastikse, erotik, yoldan çıkmış ve harika olmalıdır. Çizgisel anlatı ve mantık, fantastik bir filmde ihmal edilir. Görsel, aşırı ve irrasyonel öğeler ayrıcalıklıdır. Eğer bir yapı sözkonusuysa, bu bir rüyanın yapısıdır. Gizli, korkunç ve bazen anlaşılmaz imajlarla dolu bir rüyanın. Mantık ve rasyonalite aradan çekilince, bastırılmış olan sahneye çıkar ve fantastik filmin erotiğe meyilli olması şaşırtıcı değildir. Avrupa seks-korku filmlerini yapanların hepsi filmseverlerdi. Sinemanın ilk cavcavlı günlerinde büyüdüler. Louis Feuillade'nin Fantomas serisi ya da Fritz Lang'ın Metropolis'i onların gıdasıydı. Onların izlediği ve sevdiği filmler artık unutuldular ama mirasları seks ve korku filmlerinde yeniden işlenmiş olarak yaşıyor.

 

 

14.jpg

 

Fantastique''in etkisi önemliydi ama başka etkiler de vardı. Bu erotik devrim, sürrealizm, romantisizm, decadant geleneği gibi daha eski akımların yanısıra 20. yüzyıl pulp edebiyatı, seri filmler, eski korku filmleri ve seksi çizgi romanlardan da beslendi. Avrupa korku film yapımcılarının talan edebilecekleri bir torba dolusu garabet vardı ellerinde. Aynı kaynaktan beslenen farklı yönetmenlerin nasıl kendi kişisel zevklerini yansıtarak yeni bölgelere doğru yola çıkarken onlardan nasıl farklı şekillerde yararlandıkları ilginçtir. Bu yüzden bu çarpıcı filmler kolay kategorize edilemezler. Sanat olarak sayılamazlar ama basitçe Euro-trash olarak nitelenemeyecek kadar zeki ve özgündürler. Garip bir sentezdirler, popüler edebiyat ve çizgi-romanların dinamizmi ile gerçek sanatın sapık romantizmini birleştirmişlerdir.

 

 

 

Eski fantastik filmler, seksiden ziyade sürrealisttiler, erotizme yöneliş, sansür korkusuyla sınırlıydı. Seks, ana bir unsur olarak sahneye '50'lerin sonunda ve '60'larm başında çıkmaya başladı. Bu, iki aşamada gerçekleşti. Georges Franju'nun Yüzsüz Gözler'i, şiirselliği ve içerdiği ifade edilemeyen duygularıyla bir katalizatör oldu. Onu başkaları izledi. Jess Franco'nun Korkunç Dr Orlofu (1961) bunların en önemlisidir. Yüzsüz Gözlefden daha ucuz, daha İrrasyonel ve daha pulptı ve erotizme oynuyordu. Sonra ise baraj yıkıldı ve sel taştı.

 

http://www.horror-wood.com/orloff4.jpg

1.jpg?v=0

15.jpg

 

http://www.horror-wood.com/orloff1.jpg

http://www.horror-wood.com/orloff7.jpg

 

'60'lar ilerledikçe, sansürün sınırlamaları gerilemeye başladı. Yüksek bütçeli filmler de, popüler sinemanın bodrumundaki değişmeleri yansıtırcasına, çıplaklığa ve cinselliğe kaymaya başladılar. Düşük bütçeli film yapımcıları İse onlardan daha cüretkardılar çünkü ayakta kalabilmek için daha cüretkar olmak zorundaydılar. ABD ve İngiltere'ye oranla kıta Avrupası'nda yaşananlar daha dizginsiz ve çılgındı. Fantastiqu(fm çerçevesi onlara daha seksi, daha sapıkça ve daha tuhaf olma şansı veriyordu. Sürrealistler gibi Avrupalı korku filmi yönetmenleri insanın gizil erotizmini açığa çıkarmayı amaçlıyorlardı ve pek çoğu, düşük bütçeli film endüstrisine onlara sağladığı özgürlük olanağı için girdiler. Korku filminde biraz hareket alanları vardı. İş yapacak kadar çıplaklık ve tuhaflık koyma kaydıyla canlarının istediğini çekebiliyorlardı. '60'larda sansür esnedi, erotizm izni arttı ve korku filmleri daha da ısındı. Bu dönemde korku ve seks arasındaki sınır belirsizleşti. '70'lerin ortasında ise seks-korku patlaması bitmişti ve düşük bütçeli yönetmenler pornoya kaymak zorunda kaldılar. Ama bu, onların korkuyu ve erotizmi bırakmaları anlamına gelmedi. Pek çoğu bu öğeleri, sekse daha fazla yönelen bir çerçeve içinde yeniden işlediler.

 

 

 

Bu yönetmenlerin içinde en üretkeni Franco'dur. Sürekli hareket halinde olmuş, sürekli film çekmiştir. Filmleri, caz doğaçlaması gibidir, formda olduğu zamanlar başka, olmadığı zamanlar başka. Ama pekçok filminde en azından bir adet paha biçilmez, dahiyane sahne vardır. Jose Larraz'm ürünleri de yoğunluk açısından ona yakındır. Larraz, daha esrarengiz, daha az maceraperesttir ama yine de ateşlidir.

 

16.jpg

17.jpg

18.jpg

Jean Rollin filmleri ürpertici ve gerçekötesidir. Bir Rollin filmi izlemek Gotik bir sokakta ya da eski bir mezarlıkta dolaşmaya benzer, bir süre sonra çok çeşitli garip duygulara kapılırsınız. Rollin'in filmleri kişiseldir, onu heyecanlandıran imajlarla doludur. Romantik bir geçmişe bakarlar, yerlerinden edilmiş vampirlerle dolu bir geçmişe. Larraz gibi, Rollin de esrarengiz kişi, yer ve durumlara bayılır. En iyi filmlerinde solgun bir yoğunluk, kendine özgü bir hava vardır.

 

19.jpg

20.jpg

21.jpg

Jean Rollin - Night of the Hunted filminden sekanslar

 

Bu üç yönetmene oranla korkudan ziyade seksin her zaman filmlerinde çok daha ağır bastığı üç yönetmenden daha söz etmek gerekir. Çizgi-film endüstrisinden gelen Walerin Borovvczyk'in filmleri ince ince işlenmiştir. Jose enazeraf ise eğlenmek için film yapar ama filmlerinin yine de iyi olmasını ister. Filmleri geleneksel değerlere saldırır ve onların altım oyar. Erotizme, bu isyankar kişiliğinden dolayı yönelmiştir. Alain Robbe-Grillet, en entelektüelleridir, onun filmleri soğuk ve mesafelidir. Özellikle bu altı yönetmen, kıta Avrupası'ndaki düşük bütçeli film endüstrisi içindeki en önemli damarlardan birini temsil ederler. Bu Avrupalı maceraperestler, 'ama'ları, 'fakat'ları, 'aman dikkat'leri bir tarafa bırakarak, sınırsız bir fantazi içinde film çekmişlerdir. Onların erotik deneyimleri, pornografinin realizmini kolayca aşarak geride bırakmıştır. En garip film yolculuğuna hazır olun.Sıradana elveda deyin; bırakın hayalgücünüz kabından dışarı taşsın.

 

kaynak : * Cathal Tohill ve Pete Tombs, Immoral Tales: Sex and Horror Cinema in Europe

 

Avrupa'da seks ve korku sineması

 

 

1956-1984, Titan Books, 1995.

 

alıntı(Öteki sinema)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...