Jump to content

Ölümün Ayrıntıları ve Deneyleri


nevermore

Önerilen Mesajlar

Ölen kimseler, bütün tecrübeleri hissetmemektedirler. Dirilmiş olan bir çok kimse, hiç bir şey hatırlamaz. Bununla beraber, doktor Kubler-Ross (Mc call's dergisine verdiği bir mülakatta) bütün hastabakıcı kadınların, ölüm döşeğindeki ihtiyarların, ölüm döşeğindeki ihtiyarların, ölmüş olan dostlarına seslendiklerini fark edebildiklerini işaret etmiştir. Doğal olarak, morfinin sebep olduğu hallüsinasyonların veya ölüm korkusundan ileri gelen psychotique bir halin söz konusu olduğu, daima göz önüne alınmıştır. Doktor Kubler-Ross, bizzat gördüğü vakalar hakkında, şöylece kesin yargıya sahiptir: Hastalar, ölülerle konuşurlarken, tamamiyle uyerıık görünüyorlardı. Hastanelerde kalışının daha ilk günlerinde, kendisini düşündüren bu uyanıklık üzerine o, yarı ölü durumunda olanların anlattıklarına, ciddi bir şekilde dikkat etmeye başlamıştır.

 

 

Ölümün Tıbben Tespiti ve Ölen Hastanın Yaşamı

Dr. Kubler-Ross: "Uzun bir süre ölümcül hastalar ile uğraştığınız zaman, nadiren 'ölüm deneyiminden' geçmiş insanlarlakarşılaşırsınız. Yeniden diriltme çabalarında başarı sağlanamayan, klinik olarak ölmüş olan bu insanlar, daha sonra anidencanlanmaya başlıyorlar, Bu hastalardan biri, başından qeçenbu tür bir deneyimi bana anlattığında, aklıma şu düşünce geldi. Topladığımız bu bulgulan ve bunların evrensel bir olguya dayandığımı değişik kültürlerdeki, değişik dinlerdeki yüzlerce, binlerce insan tasdikleyebilseydi, ölümötesi yaşamın varolduğunu dünyanın bilmesini sağlayabilirdik."

Dr. Ross söz konusu hastayı, hastanedeki odasında yalnız başına yatan ve ciddi bir rahatsızlığı olan, kırkını aşmış bir kadın olarak tanımlıyordu. "Hasta, bir hemşirenin içeri girdiğini, kendisine bakıp, hemen dışarı fırladığını görmüştü. İşte tam bu sırada süzülerek bedeninden ayrılıverdi. Bedeninin 80-90 em. yukarısında yüzerek yataktaki cesedini seyrediyordu. Cesedin sararmış görünüşü onu şaşırttı. Kendisini huzurlu ve çok hoş bir rahatlık içinde hissetti. Daha sonra ilk yardım ekibinin içeri girişini seyretti. İçeri girişlerini, bedenine ne yaptıklarını, nasıl davrandıklarını, ilk yardım ekibine ne yapmaları gerektiğini söylemek için kimin gönderildiğini ve daha başka bir çok ayrıntıyı bana dakikası dakikasına tüm incelikleri ile anlattı. Hastada nabız, tansiyon, solunum faaliyeti gibi hiçbir canlılık belirtisi görülmüyordu. lşi oluruna bırakmalarını, fazla ciddiye almamalarını, biran evvel onlara söylemek gerekliliğini duyuyordu. Aşırı bir coşku içinde her şeyin yerli yerinde ve çok güzel olduğu haberini iletmeye çabalıyordu. Bunu kendi sözleriyle şöyle belirtti: "Daha çok çabalamam, onların daha hızlı çalışmalarına neden oldu. Bence, canlılık belirtisi göstermediği süre uzadıkça, onu yaşa­madöndürmek için daha fazla çabaladılar. Daha sonra, bu tür olayları tanımlamak için yetersiz kalan bir deyimle 'şuur kaybı­na uğramıştı.' kendine geldiğinde hastanedeki yatağında yatıyordu. "

Dr. Kubler-Ross, bulguların dayandırdığı kişilerin ya ölümcül hastalar, ya da ani, elim kazalara maruz kalan insanlar olduğuna özellikle işaret etmektedir. "Elim trafik kazaları meydana geldiğinde, astral beden, fizik bedenden dışarı çıkarak, yaralanmış olan fizik bedeni gözlemleyebilir ve kişi hiç bir ağrı duymaz. Ancak, fizik bedenlerine qeri döndüklerinde tekrar ağrılar içinde kalırlar."

Dr. Ross'un hastalardan derlediği kayıtlar birbirlerine o kadar benzemektedir ki; sadece bu kayıtların kabarık adedi bile bir tür kanıt sayılabilir. Kendisi, bir hasta ona mektup yazdığında ya da hastayla karşılıklı görüştüğünde, konuya girişin hemen hemen istisnasız bir şekilde şöyle olduğunu belirtiyor: "Çıkarmış olduğumu düşünürler diye hiç bir kimseye anlatmadığım bu ola­yı paylaştığım ilk kişi siz oluyorsunuz. "Daha sonra da güvence içinde öykülerini anlatırlar.

 

 

Ölerek Bilinciyle Bedenden Ayrılan Hastanın

Tekrar Aynı Bedene Girmesi

Doktor Kubler-Ross sekiz yıl önce, Şikago Üniversite hastanesindeki bir seminer sırasında, olayın ayrıntılı tariflerinden ilkini toplamıştı. Ölenlere, sadece kendilerini dinleyerek yardım sağladığı bilindiği için, seminerdeki öğrencilere, ağır kansere yakalanmış olan bir hastanın, başucunda metodunu göstermek üzere bulunuyordu. Bu öğrenciler, bir paravanın arkasına saklanmışlardır.

Ölen bir kimsenin nasıl dinleneceğini göstermek söz konusu olduğundan Elizabeth Kubler-Ross, hasta aşağıdaki hikayeyi anlatırken, onun sözünü hiç kesmeden dinledi:

"Geçen yıl hastalığım, görünüşe göre ilk defa olarak, kôtü bir şekil aldı. Bir öğleden sonra, hastabakıcı kadın, benim ölmek üzere olduğumu gördü ve yardım çağırmak için koşarakodamdan çıktı. İşte O zaman, bedenimin dışında yüzmeye başladığımı hissettim. Bedenimi açıkça müşahade edebildim ve yüzümün çok soluk olduğunu gördüm."

"Bu esnada kendimi çok iyi hissediyordum. Doktorların, acısı dinmiş ve rahat durumda olan bedenimi canlandırmaya girişmiş gördüm. Söylediklerini net bir şekilde işitiyordum ve onlardan birinin, atmosferin gerginliğini yumuşatmak içinyaptığı şakayı, detaylarıyla hatırlıyordum. Esasen onlarıyumuşatmaküzere, her şeyin iyi yürüdüğünü kendilerine söylemek istiyordum. Fakat bedenim, hiç bir hayat izi göstermemekteydi. Nefes, kan basıncı yoktu, ansefelogram düzdü. Öldüğümü bildirdiler. Ancak üç saat sonra bedenime girebildim. Beyinde hiç bir yıpranma gözükmedi. "

Paravanın arkasına saklanmış olan hekimler, şu hususta oy birliği içindeydiler: Kadın, psikiyatrik uygun bir tedavinin giderebileceği, hayal içindeki bir sayıklamadan ıstırap çekiyordu. Eli­sabeth Kubler-Ross, hayal görme rivayetini nitelendirmenin, onu bir kenara atmaktan çok daha pratik bir tarz olduğuna dikkati çekti. Böyle bir tecrübeye, açık bir zihinle cepheden bakmak, tercihe değer değil miydi?

Ölümle beraber, ortaya çıkan, açıklanamaz olaylarda bu ilk karşılaşmadan beri, doktor Kubler-Ross, ölmekte olanların kendisine anlattıkları hikayeler içinde çıkabilecek, bütün acaip şeylere özel bir dikkat göstermiştir. Bu gün, yüzlerce benzer vakayı içeren bir dosyaya sahip bulunmaktadır. Elisabeth Kubler-Ros da dahil olmak üzere, doktor Moody ile konuşan bir çok kimse, "iki dünya arasında" bulunmaları sırasında, çok kez, aziz varlıklarla karşılaşmışlardır. Onlar, sükunet verici bir ışık görmüşler ve içlerinden inanç sahibi olanlar, Tanrı'nın söz konusu olduğunu düşünmüşlerdir. Onlar bedenlerinin içine, tamamlanmamış olan görevlerini iyi yürütmek veya küçük çocuklarını yetiştirmek için dönmüşlerdir.

 

 

Bilinçli Varlığın Cansız Bedenini Dışarıdan

Seyretmesi

Bu gözlemler içinde, az veya çok mükemmel bir biçimde ortaya çıkan bu şema, işte şöyledir: Bir şahıs ölmek üzeredir. Doktorun, kendisinin öldüğünü açıkladığını işitmiştir. Hoş olmayan bir ses, bir çeşit şiddetli bir hırıltı duymaya başlamıştır ve aynı zamanda kendisini; hızla, uzun, siyah renkli bir tüneli geçiyor hissetmektedir. Birdenbire kendisini, maddi bedeninin dışında, onun biraz üstünde bulur ve seyirci olarak, yeniden hayata dönme girişimlerini görür.

"Durumun acaipliğinin tamamiyle mazur gösterdiği bir anlık heyecandan sonra şahıs, yeni şeklinin, gören ve işiten, fakat ne görülebilen, ne de işitebilen, bir çeşit maddi olmayan bir beden olduğunu görür. Sonra maddi olmayan öteki varlıklar ortaya çıkarlar. Kısa süre önce ölmüş olan dostlar veya ana-babalar, yeni geleni, kendi hayatının filmini önüne seren, sıcakvs samimi bir ışık gibi karşılarlar.".

"Bu, hayatı ölümden ayıran engelin aşılması anıdır. Bun­dan dolayı, her ne kadar parlamakta olan Işığın yanında kalmak istese de, tamamlanmamış bir vazife, yetiştirilecek olan küçük çocukların düşünülmesi, engeli aşmaya set çeker. Yeniden hayata döner. Daha sonra, her ne kadar insani kelimeler buna kısır bir olanak vermekte ise de; tecrübelerini anlatmaya girişir. Inançsızlığa ve alaya sebep olan bir kaç girişimden sonra, bu tecrübesini anlatır. Bu sırada bütün hayatı şekil değiştirmiştir." Özellikle, ölüm, onu pek korkutmamaktadır. "

Çeşitli olayların meydana geldiği düzen, şöylece değişebilmektedir: Bazı kimseler, bedenden çıkmadan önce, kısa zaman önce ölmüş bulunan yakınlarını görürler. Bazıları da, ışıktan varlıklar vb. ile karşılaşırlar. Klinik olarak öldükleri söylenmiş olan kimseler, genellikle, çok mükemmel ve çok olaylı hikayeler anlatırlar. Hayret edilecek husus şudur: Öldüğü bildirilmiş olan kör bir kimyager, dışarıdan, bedeni üzerinde uyqulanan canlandırma girişimlerini görmüş ve kendisine normal zamanda görünmeyen tafsilatı anlatabilmiştir. Elisabeth Kubler-Ross'un mülakatını içeren "Mc Call's"ın sayısı henüz yayınlandığı vakit, bir çok mek­tup, bu Amerikan dergisinin yayımcısını hayrete düşürmüştür. Toplumun her tabakasından çoğu kez, aşağıdaki itiraftan önce gelen, müşahadeler ulaştırılmıştır.

"Başımdan geçeni asla kimseye anlatmadım, zira bene inanmayacaklarını düşündüm. Bu öyle bir teselli verici bilgi idiki; bu tecrübeyi geçirenin yalnız ben olmadığımı kanıtlar. "

 

 

Öte - Alemde Geçilen Siyah Tünel

"Mc Call's" dergisine gönderilmiş olan bir mektubun özeti şöyledir: "Kendimi, bir anaforun içindeymiş gibi, bir tünelin içine sürükleniyor hissettim ve hastalıktan bıkkınlık hali üzerimden gitti. Kendimi olağanüstü iyi hissediyordum ... "

Karşılaştırmak amacı ile, doktor Moody tarafından derlenmiş olan bazı müşahadeler şunlardır:"Ben dokuz yaşında, küçük bir oğlan çocuğu idim. Ağır bir hastalığa yakalandım ve beni bir hastaneye götürdü!er. Bana anestezi yapıldığı anda, kalbimin atışı durdu. O zaman dikkate değer bir tecrübe edindim." "Ritmi bir titreşim işittim, sonra, bir çeşit lağım gibi karanlık uzun bir yere daldım. Bunu gerçek bir şekilde tarif edemem. İIerledim ve bir zil sesi de yer değiştirirken bana eşlik ediyordu. " "Nefes alışımda bir duraklama oldu. Acaip bir hızla, hemen siyah bir boşluğa geçtim. Belki o, bir tünel olarak tarif edilebilirdi. Bu bir çeşit, havasız bir silindirdi, hiç bir yana dokunmaksızın, onun içinde hareket ediyordum. Burası, henüz orası değildi. Çok derin ve çok karanlık, dar bir yolda ilerlemekteydim. Hastabakıcı kadınölmeme yardımcı olmak üzere bana bir iğne yaptı. O zaman oda ve hastane bulanıklaştı ve ilk olarak başımı, çok dar ve çok karanlık bir geçide daldırdım. Tam qeçecek bir yere sahip olmuştum ki, kaymaya, durmadan kaymaya başladım .. "

 

"Mc Call's" dergisinin bay ve bayan okuyucuları, doktor Kubler-Ross ve doktor Moody ile konuşan kimseler, acaba danışıklı mı hareket etmişlerdir? Veyahut da, bir tünelin varlığı olanağını kabul etmek mi gerekir? Doktor Moody'nin kitabında anılan kimselerin çoğu, tünelin öte yanında olmuşlardır. Tünelden çıkarken, kendilerini bekleyen şaşkınlık hali hepsinde aynıdır:

Maddeci uygarlığımız, kendilerini bedenleri ile bir, aynı görmeye ve manevi bir varlığın ya da ayrı bir ruhun inkarına alıştırdıysa da, işte onlar, gene sanki "başkası" imişler gibi, bedenlerini dışarıdan görmekteydiler.

"On yedi yaşımda idim ve bir gölü yüzerek geçiyordum. Bu geçişe alışkındım, ama birdenbire daldm ... Bedenim yukarıyaçıktı, sonra tekrar aşağı indi. Fakat, sanki boşlukta yüzüyormu­şum gibi, onu üstten, bedenimin biraz gerisinden gördüğümü anladım. Kendimi tüy gibi hissediyordum. "

"Bir deniz yarışı sırasında yelkenim alabora oldu. Deniz dalgalı idi. Su yuttum, boğulmak üzere idim. Bir an geldi ki, fiziksel gücümün ilerleyemeyecek kadar tükendiğini hissettim. Ruhum başka yana gitmişti, suyun birbuçuk metre yukarısında yüzüyor ve bir kabloyu yakalamak için uğraşan bedenimin muücadelesine yardımcı oluyordu. Kendimi çok iyi hissetmekteydim ve tekrar bedene girmeye istek duymuyordum. Bu esnada kablobacağımın etrafınadolandı ve öldükten sonra yaşamaya devam ettim."

Yukarıdaki birinci izlenim, doktor Moody'nin kitabından çıkarılmıştır; ikincisi, bu kitabı okumamış olan "Marie Claire"in bir bayan gazetecisine aittir ... Şimdi açık alana, çok kez ölünen yere olan hastaneye dönelim:

"Detaylı bir şekilde izleyebildiğim lambanın yanında, uçarak, yavaşça kalktım ve tam tavanın altında durdum. Hekim vs hastabakıcı kadınları, beni yeniden hayata döndürmeye çalışırlarken gördüm. Bir hastabakıcı kadın şöyle diyordu: "Aman Ailah’ım, öldü!" Bir başkası, hayat öpücüğü yapmak üzere, bedenimin üzerine eğildi. Açık bir şekilde onun ensenini gördüm vs kısa kesilmiş olan saçlarının dikilişini daima anımsayacağım. Sonra, elektrik şoku yapmak üzere beni bir makineye soktular ve bedenimin her yana doğru sallandığını gördüm. Bu, bana korkunç göründü. Niçin bana bu kadar acı verildiğini düşünüyordum. Oysa kendimi çok iyi hissetmekte idim ...

"Hekim ve hastabakıcı kadınlar, beni diriltmeye girişmişlerdi. Fakat ben onlara, beni rahat bırakmalarını söyleyerek, kendilerine engel olmak istiyordum. Onlar beni işitmiyorlardı vekollarını yakalamak için sarf ettiğim çabalardan, açık bir şekilde rahatsız olmuyorlardı. "

 

 

Öte Alemdeki Beden ve Yapısı

Doktor Moody ile konuşan kimseler, çoğu kez şu kudretsizliği hissetmişlerdir: Bedenlerinin üstünde, maddesel olmayan bir şekilde uçarken kendilerini işittirmeyi başaramıyorlardı. Hekimlerin ve hastabakıcı kadınların gözlerine görünmüyorlar, engelleri geçiyorlar ama, onları tutmayı başaramıyorlardı. Bununla beraber, bu maddesel olmayan şeklin, şöylece bir bedene benzediği izlenimine sahip idiler:

"Bu, öteki bedendir ... Fakat, tamamiyle bir insan bedeni, değildir. Onun bir şekli vardır. Fakat hiç bir rengi bulunmamaktadır. Bununla beraber, "el" olarak nitelendirilecek bir şeyler hissettiğimi biliyordum. Fakat, bunu tarif etmek zordur. "

Bazen, maddesel olmayan şeklin tarifinde, bacaklar veya baş söz konusu edilmiştir. Bazen de bu, şöylece söz konusu edilmiştir: "Bu, bir bedendi, fakat maddesel bir beden değildi. Bunu daha çok, bir enerji alanı diye adlandıralım. "

"Bu bir beden değildi. Kendimi bir çeşit, şeffaf bir kapsül, veya bir enerji küresi içinde hissettim. Hiç bir bedensel duygudan, ısı veya başka şeyden haberdar değildim."

Aşağıdaki tarif, bir araba kazasında ölmüş olan genç bir adama aittir: "Maddi veya manevi varlığım veya ruhum (bunu istediğiniz gibi adlandırınız) bedenimin baş tarafından çıktı. Buvarlık, bir çeşit yoğunluğa sahipti. Fakat bu, fizik bir yoğunluk değildi. Buna, dalga gibi bir varlık diyelim ... Bu, aşağı - yukarı küresel şekilde ve küçüktü, fakat net bir yüzeyden yoksundu. Bir buluta benzetilebilir. Bana öyle geliyordu ki; o, en büyük kıs­mı ile bedenimden çıkmaktaydı ve iyice çıkmak veya tekrar girmekte tereddüt eden en küçük uç, başının yanında kalıyordu. "

Bu genç adam, bedeninden çıkan şeye karşı hayret içinde kalmış ve merakı kendisini, bu"varlığı" detaylı olarak görmeye itmiştir. Diğer bir çok hallerde şaşkınlık, böylece, terk edilen bedenden gelmektedir: "Görünüşümünün böyle oluşu hakkında hiç bir fikrim yoktu! Şimdiye kadar kendimi fotoğrafta veya bir aynada, yani düz o!arak görmüştüm. Birdenbire, kendimi yaklaşık olarak iki metre bir uzaklıktan ve üç boyut!u o!arak, bütün ile görüyordum. Kendimi tanımak için bir anın geçmesi gerekti. "Hiçbir şey anlamıyordum, kendi bedenimi yatağımın üzerinde görmekte idim. İIk duygum, bu bedeni bu kadar bozulmuş görmekten duyduğum üzüntü oldu. "

"Mc Call's dergisi tarafından alınan mektuplarda, hoşa giden unsurun, henüz ölmüş olan ana-babalarla karşılaşma olduğu saptanmıştır. Bir kadın, çocuk iken kaybettiği büyük anne ve babasını, "sizi gördüğü gibi, elbiselerinin en küçük detaylarına varıncaya kadar, açık bir şekilde görmüştür."Moody'nin kitabında, ahret sakinlerinin az farklı bir şekilde göründükleri belirtilmektedir:

"Evvelce ölmüş o!an bu dostumu, fizik bedeni olmadığı halde görüyordum. Kendisini her ne kadar açıkça tanımakta isem de, onun görünür şekilde tam bir bedeni, başı, kollan ve bacakları vardı; gerçek miydi, yoksa hayal miydi bilmiyorum.

"Bir çok kimsenin var olduğunu hissediyor, fakat kendilerin. görmüyordum. Zaman zaman onlardan biri ile bir çeşit bağlantı oluyordu, fakat bu bağlantı kelimesiz, düşünce halinde idi. Onlar bana, her şeyin iyi geçeceği hususunda teminat veriyor!ardı. Bana yardım etmek üzere oradaydı!ar. "

Ölülerin, böylece, maddesellikten maddesizliğe geçişi kolaylaştırma rolüne sahip oldukları sanılmaktadır: "Mutlu yüzlerı vardı, beni sevk etmeye ve korumaya geldiklerini hissediyordum ve bu, onlar için hoşa gidecek bir şeydi. Sanki evime dönüyor gibiydim. Onlar bana hoş geldiniz diye iltifatta bulunuyorlardı. "Ona şunu sordum: Ne olup bitiyor? Ben ölü müyüm, değimiyim? Bana hiç cevap vermiyordu, fakat hastalığım sırasında bir çok kez tekrar geldi. Ve bir gün hekimler şunu haber verdiler: Yaşayacak; bir daha kendisini hiçgörmedim. Benimle bağlantı kurmak için, kesinlikle sınırı geçmemi beklediği izlenimim aldım. "

Ölmekte olanlar üzerinde en derin izlenim bırakan karşılaşma, çok sayıdaki anlatılanların çoğunda müşterek olan "Işıktan Varlık'tır. Burada, bazen orta derecede, bazen çok parlak bir ışık söz konusudur. Onun parlaklığı azami dereceye ulaştığı vakit bi­le, gözleri kamaştırmamakta ve çevrede olup bitenlerin görülmesine engel olmamaktadır. Bu Işığı gören kimseler, bir "varlığın" söz konusu olduğuna inanmaktadırlar. Ondan, kelimelerle belirtilemeyecek bir ısı,bir sevqi, bir mıknatisiyet çıkmaktadır. Her ne kadar ışıktan varlığın tarifleri, genellikle, benzer şekilde olmaktaysa da, bu varlığı nitelendiren ad, şöylece değişmektedir: Hıristiyanlar onu Tanrıveya İsa diye adlandırmakta, iki yahudi şahıs ona"melek" adını vermekte, Ateistler, lşıktan varlık, demekten haz duymaktadırlar.

Bir şahısla ışıktan varlık arasında, en ufak bir kelime alış verişi olmaksızın, derhal bir bağlantı kurulur. lşıktan varlık tara­fından gönderilen bir düşünce, şahsa kendisini zorla kabul ettirir. işte buna dair, iki açıklama: "Ölmeye hazır mısınız?" "Hayatınızda ne yaptınız?". Bu hayat terk edilmeden önce, açık olarak bir çeşit hayat bilançosu gereklidir ve herkesin tamamlamış olması zorunlu bulunan şeyin, tamamlanmış olduğunu bilmesi hususu, kuşkusuz, ölmekte olan kimseye, yaşayanların dünyasını üzüntüsüz olarak terk etmekte yardımcı olur.

 

 

Beden Dışında Tüm Yaşamın Seyredilişi

Doktor Moody'ye, beden dışındaki serüvenlerini anlatan kimseler, hayata döndüklerine göre; ölmeye hazır değillerdi. Onlardan birisi, seyahatini şöyle tarif etmiştir:

"Bedenimin dışındaydım. Bu, kuşkusuz böyleydi: Kendi bedenimi, oradaki ameliyat masasının üzerinde görüyordum ', Başlangıçta kendimi pek huzur içinde hissetmemekteydim. İşte o zaman o parlak ışık geldi. Inanılmayacak netlikteki çok açık sarı, hemen hemen beyaza çalar Işığı tarif etmek olanaksızdı. Bütün oda onunla aydınlanmış bulunuyordu. Bu esnada ben, açıkbir şekilde, hekimi ve hastabakıcı kadınları görmeye devam ediyordum.

"Kendi kendime ne olup bittiğini sormaktaydım. Sonra, lşık varlık bana şu soruyu sordu: Ölmeye hazır mıydım? Birisi bana soru sordu, fakat ortada kimseyoktu. Oysa benim saatimin gelmediğini, varlığın anladığı kuşkusuzdu. Bu, bir çeşit sınavdı ve ben reddedildim. Kendimi tahayyül edilemeyecek bir sevgiden çıkan huzurla kuşatılmış olarak, emniyette hissediyordum. Bu ışık varlık pek sempatik idi!"

Ölüm anında, hayatın, yıldırım gibi işleyen bir sinema seansındaki gibi, ani olarak, tekrar görüldüğü ortaya çıktı. Lowa Tıp Fakültesinden, psikiyatr Russel Noyes için bir efsane söz konusu değildi. Onuncu kattan atlayan, düşen uçağın içinde yerde ezilen, boğulmak üzere olan ve yaşamalarını sürdüren 114 kişi ile mülakat yapan Noyes, varlığın son saniyelerini şöyle tarif etmektedir: İlk reddetme ve paniğe kapılmanın ardından, hayatın belli başlı serüvenlerinin sinema filmi gibi sürüp gitmesidir.

Nihayet, bir ''yücelik'' hali ortaya çıkar, bedenin pek değeri yoktur, sadece ruh hesaba katılmaktadır. Doktor Noyes, ölümün bu durumda son bulduğunu dikkate almakta ve doktor Moody'ye anlatılan hikayeler, son anda ölümü kabul edilebilir duruma sokmak için, şuuraltı tarafından yaratılan Fantasmes'ları tarif etmektedirler. Kaza kurbanları ya da paraşütsüz düşen paraşütçülerden daha çok, komada olan veya öldükleri bildirilen şahıslarda (doktor Moody'nin şemasında çok belirli olan bir anda) sinema seansı araya girmektedir: Sinemayı gösteren, ışıktan varlıktan başkası değildir! o zaman projeksiyon, tabiatiyle varlığın genel karmasına yazılır ve sorulara çok iyi cevap verme olanağını sağlar: "Hayatmızda ne yaptınız? Olmeye hazır mısınız?" Doktor Moody'ye anlatılmış olan tecrübelerden bütün saf­haları için olduğu gibi, sinema seansının kelimelerle tarifi zordur.

Hayatın bütün sahnelerinin aynı zamanda ve ani bir şekilde qörünür oldukları sanılmaktadır. Bazılarına göre; bu esnada ay­rıntılar, açık bir şekilde, üç boyutlu ve renkli olarak seçilirler ve çeşitli sahnelere bağlı heyecanlar da hissolunur. Bir kez hayata dönülünce, unutulmuş olan eski serüvenlerin anıları çok belirli bir şekilde, günlerce saklanmaktadır. Günü gelince kendi sinema seansınıza katılmaya hazırlıklı olmak için, sizi bekleyen ayrıntılı hikaye, bir bayan hastanın ağzından şöyledir:

"Işık varlık bana, hayatıma ait kendisine gösterecek neyimin olduğunu veya bu türden ne gibi bazı şeylerimin bulunduğunu sorar ve ansızın görüntüler belirir. Yeniden küçük kızlığımı buldum ve şimdiye kadarki hayatımı, yıl yıl, tekrar yaşadım. kendimi ana okulunda iken, çok mutsuz olarak gördüm. Çünkü çok beğendiğim oyuncağımı kırmıştım. Sonra kendimi, ilkokulda, şeref mükafatı ile dönerken, ortaokulda iken (vb.) gördüm.

"Hepsi o kadar net ve renklidirler ki; bütün sahnelere, gerçekten katılıyormuşum gibi bir izlenime kapıldım. Olup bitenleri, yaşarken sahip olduğum şeyleri detaylı olarak görüşüm, perspektiften değil, fakat dıştandı. Yani, öteki çocuklarla kuşatılmış olan, küçük bir kız çocuğunu görüyor ve bu küçük kızın kendim, olduğunu biliyordum. Hayatımın cereyan ettiği sırada, ışıktan varlığı hiç görmemekte idim. Bununla beraber o , orada idi. Onun varlığınıhissediyordum ve bazı anlarda O araya giriyordu. Onun müdahaleleri, bana özel ayrıntıları göstermeyi, ben olduğum küçük kızın durum ve hareketlerini işaret etmeyi hedef tutuyordu. Bu durum ve hareketler, daima sevgi ve bilgiye bağlı idiler. Işık varlık bana, sevdiğim insanlarla anılarımı gösteriyordu. Özellikle kız kardeşim ile olan çok samimi ilişkiler, net bir şekilde ortaya çıkıyorlardı. Bir şeyler öğrendiğimin her seferinde, ışık varlık onu işaret etmekte idi. Daima öğrenmek gerekiyordu. (Işık varlık bana hazır olmadığımı, daha yaşamak ve öğrenmek çorunda olduğumu haber vermişti) ve bu tecrübe devresi ölüm anında son bulmamakta idi.

"Bütün bunlar yavaşça cereyan etti, hepsini öğrenecek za­mana sahip bulunuyordum. Gerçekten, bunun beş dakikadanaz bir zamanda cereyan ettiğine lnanıyordum. "

Doktor Moody, ışıktan varlığın, seansı esnasında daima hazır bulunmadığını öğrendi. Moody'nin kitabı, bir kaza sırasında az kalsın ölecek olanlara ait bir çok örnekler içerir. Bedenden tam ayrılma ile hayallerle karşılaşma hariç olmak üzere, tek acaip tecrübesi, sinema seansı olmuştur. Vietnam'da bir çok makineli tüfek mermisine hedef olan bir er, "çok hızlı olarak birbirini izleyen ve kendisine bütün hayatını gösteren bir dizi diyapozitif" görmüştür. Bir kamyon şoförü de, uzun uzun hayatını anlatmakta ve bu anlattıklarının, kamyonun, ters döndüğü anda, gözlerinin önünden bir saniyede geçen şeyin, ancak onda biri olduğunu söylemektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Öte-Alemdeki Sınır ve Ötesindeki lşık Varlıklar

Eski Yunanlılara ait bir çok mitolojide, ölüler ülkesine girmek için, Styx gibi bir nehir aşılır. Bir çok kimse bu sınıra yaklaşmış fakat, doktor Moody'ye söyleyebildiklerine göre; orayı aşamamışlardır. Her zaman bir nehir değil, fakat bazen bir engel, gri renkli bir sis, bir kapı veya sadece bir çizgi söz konusudur. Tariflerin sahiplerinden çoğu, anlatılamayışını belirtmek için, kullandıkları kelimeler üzerinde, daima çekingenlik beyan ederler; nehir, engel ve çizginin, (hayat ile ölüm arasındaki sembolik sınırın) çeşitli birer ifadesi oldukları düşünülebilir. Bir hasta deneyimini şöyle anlatıyordu:

"Suyun üzerinde kaymakta olan bir çeşit vapurda olduğun izlenimine sahiptim. Öteki kıyıda, annemi, babamı, kızkardeşimi ve uzun zamandan beri ölmüş bulunan öteki kimseleri görüyordum. Onlar bana, gidip kendilerine kavuşmam için işaretediyorlardı. Fakat ben, kendimin hazır olmadığımı biliyordum.

"Ve bütün bu zamanlar esnasında, bedenimi seyremekte olan hekim ve hastabakıcı kadınları görüyordum ve seyirci olarak, onların çabalarına katılıyor ve kendilerine, hiç bir şekide ölmeyeceğime göre boşuna zahmet ettiklerini söylemek istiyordum. Fakat, hiç kimse beni işitmiyordu. Öteki hayata varmadanaz önce, vapur yarım birdönüş yaptı ve uyanarak doktora; ölmeyeceğim demeyi başardım. "

Bir sınır içeren müşahadelerin çoğunda, ölrnüş olan ana babalar veya ışıktan varlık, sınırın öbür yanındadırlar. İşte içinde ışıktan varlığın bir kapının arkasına saklandığı, fakat müşahade sahibinin kendisinden, kimliğini keşfetmesini engelleyemediğini gösteren bir misal:

"Öncelikle başımı, bedenimin boyuna ayarlanmışa benze­yen dar bir boruya daldırdım. Orası çok karanlıktı. Gitgide daha fazla daldım ve o zaman, tokmaksız, lake boyalı bir kapı gördüm. Kapı ve pervaz aralıkları, çok canlı bir ışığın, parlak ve ısıtıcı ışınların sızmalarına olanak veriyorlardı. Bu ışık ve ışınlar insana, kapının arkasındaki bu mutluluğun içine atılmaarzusu vermekte idiler. Şöyle bağırdım: Allah’ım, işte buradayım, istiyorsan beni al. Ama beni 0 kadar çabuk kovdu ki; nefesim kesilmişti. "

Onlar başkaları için dönmüşlerdir. Kendilerini ışıktan varlığın yanında o kadar iyi hissediyorlardı ki, istekleriyle orada kalacaklardı.

"Niçin olduğunu bilmiyorum, Dünya'ya geri gönderildim. O zamandan beri bu durumu sık sık düşündüm. Bunun, gerek iki küçük çocuğumu yetiştirmek, gerekse şahsen hazır olmadığımiçinolduğuna lnanıyorum. "Dönmek istemiyordum. Fakat üç çocuğumu ve kocam, düşünmekte idim. "Çocuklarımla kim meşgul olacaktı? Bu düşünceyi ruhumdan söküp atmayı başaramıyordum ve bu hale göre hazırdeğildim."

Bedene tekrar girmek çok kez, tünele tersine girdikten sonra olur. Otomobil kazasından sonra genç adam, ruhunun, başından dışarı çıktığını hissetmişti. Daha sonra yine başından içeri girdi. İnsanlardan çoğu, hayata döndüklerini hissetmezler. Bununla beraber serüvenleri, onlarda derin bir izlenim bırakır. "Dönüşümden sonraki bir hafta boyunca gördüklerimi düşündükçe, içimden ağlamak geliyordu. ''Asla unutmadım. Durmadan onu düşünüyorum." Bu izlenim süreklidir: Zamanla anısı gitgide belirsizleşen bir rüya veya hallüsinasyondan farklı olarak, ölüm tecrübesi, çok özel bir gerçekçilik duygusu vermektedir. Konuşma yapılmış kimselerden çoğu, bunun rüya görmekle hiçbirilgisi olmadığı hususunda ısrar etmektedirler. "Gerçekten yaşanmış olup" dönüşte ana baba ve dostlara anlatılan olayın bu yanını kendilerine kabul ettirmek, ona çok fazla zorluk vermektedir. Genellikle ondan söz etmekten çabucak vazgeçilir:"Serüvenimi anlatmaktan hoşlanmıyorum, İnsanlar size, sanki deli imişsiniz gibi bakıyorlar. "Ondan anneme bahsettim. Fakat, hala çocukmuşum gibi, o beni ciddiye almadı. "

Öte yandan bazı kimseler serüvenlerini anlatmayı başaramazlar, kelimeler kendilerine yetersiz gelir. Kısaca, şahıs ondan söz etmez ve bu hal içinde herkes, onun tecrübesinin tek oldu­ğuna inanır. Elizabeth Kubler-Ross'un makalesi ile doktor Moody'nin kitabının yayınlanması, binlerce kimse için bir ifşaat oldu.

"Başkalarının da oradan geçtiklerini tahkik edemedim. Şimdi deli olmadığımı biliyorum. Ondan hiç bahsetmiyordum, çünkü bana şöyle deneceğinden korkuyordum: Beyin durunca harap olur ve şimdi siz sayıklıyorsunuz ... "

Öte-Alemden dönüş, elbetteki ışıklı varlıkla karşılaşmayla belirlenmiş olur. Devamlı olarak şu sorular sorulur: Hayatımda ne yaptım? Şimdi hayatımı nasıl düzenleyeceğim? Kısaca filozof, hatta metafizikçi olunur. Bu, hayatın her saniyesinin, tamamiyle çok değerli olduğunun takdir edilmesini engellemez: Her şeyden sonra, ölüm sonrası yaşama girilecektir çünkü! Evvelce bir kadın, özellikle bedeni ile ilgileniyordu. Başından geçenlerden sonra durumu değişti:"Ruhumdan haberdarım, oşimdi bedenimin şeklindendaha çok önem taşıyor" diyordu.

Ruhun bu üstünlüğü, bazen acaipliğin sınırlarına ulaşır: "Dostların çoğu, sinirlendikleri vakit, kendileri üzerinde yatıştırıcı bir etkimin bulunduğuna işaret etmektedirler. "çoğu kez asansörde rastladığım kimselerin, pratik olarak, duygu ve düşüncelerini okumayı başarırım. "İnsanların düşüncelerini okuduğum izlenimine sahibim veonlar bir şey söylemeden önce, çok defa, ne söylemek istedik­terini seziyorum. Bu niteliği, ölümüm esnasında kazanıp, ka­zanmadığımı veya evvelce var olan bir niteliğin, ölümüm tara­fından harekete geçirilip, geçirilmediğini bilmiyorum. "

Elbetteki, ışıklı varlığın sevgi ve bilgiden bahsettiğini öğrenen bütün bu kimseler, Dünya'ya döner dönmez, sevmeye ve öğrenmeye koyulmuşlardır. Dönen bir kimse, "yaşınız ne olursa olsun, öğrenmeyi durdurmayınız, Zira ebediyete kadar süren bir gidişin sözkonusu olduğuna inanıyorum. "açıklamasında bulunmuştur.

Öte yandan, öbür alemin önzevkine sahip olan bütün şahıslarda, önemli değişimler görülür; onlar ölümden korkmazlar.

"Oraya şimdi dönmeye istekli değilim. Zira burada yaşamak zorunda olduğumu biliyorum. Ama, ölümden korkmuyorum: Burada ayrıldığım vakit, nereye gideceğimi biliyorum. Çünkü evvelce oradaydım.

"Işık Varlık bana, geri döneceğimi söyledi. O bana, bu kez yaşayacağımı, fakat bir gün, gerçekten öldüğüm zaman geleceğini ve o zaman kendisini tekrar göreceğimi bildirdi.

"Ruhun yaşamakta devam etmesine gelince, bu kimselerinbundan biç kuşkuları yoktur. Onlar içinölüm, bir uyku veya bir yok olma ile bir görülenden başka bir şeye malik değildir. Bir kadın "kendi evine dönmek" deyimini kullanmaktadır. "

Başkaları, kurtuluştan veya uyanıştan bahsetmişlerdir. Tanrı'yı tanımayanlar, tecrübeden sonra görüşlerini değiştirmişlerdir. Fakat, inananların görüşleri de şöylece değişmiştir: Cennet, cehennem mitolojisi terk edilmiş ve herkes için bir çeşit ışıklı bir cennet, onun yerini almıştır. Cezalandırma, hüküm, ilahi gazap yoktur. Bilgi ve sevgi yönünde ruhu ilerletip geliştirecek dersleri çekip alma cesareti vardır.

 

 

Dr. Jung'un Ölüm ve Ötesi Deneyimi ve Vücuda Dönüşü

1944 yılının başlarındaydı. Ayağımı kırmış, üstelik bir de kalp krizi geçirmiştim. Baygın bir halde yatarken vizyonlar müşahade ettim. Bunların, oksijen ve kafur iğnesi tedavisi altındayken ölümün eşiğine geldiğimde başlamış olmaları mümkündü. Söz konusu vizyonlar, o denli muhteşemdi ki; kendi kendime, ölüme çok yaklaştığım sonucunu çıkarmıştım. Sonradan, hasta bakıcım, "Sanki, parlak bir ışıkla çevrilmiştiniz" diyordu. Söylediğine göre bu, ölmekte olan hastalarda bazan gözlemlediği bir olaydı. En uç noktaya ulaşmıştım ve rüya mı görüyordum, yoksa bir esneklik hali içinde miydim, bilemiyorum. Her nasılsa, son derece tuhaf şeyler olmaya başlamıştı. .

Bana öyle geliyordu ki; sanki uzaya doğru iyice yükselmiştim. Çok aşağılarda dünyanın, muhteşem bir mavi ışıkla çevrelenmiş küresini gördüm. Derin mavi denizleri ve kıtaları izledim. Ayaklarımın altında Seylan Adası yer alırken, ilerimde de Hindistan Yarımadası uzanıyordu. Görüş alanım tüm dünyayı kapsamıyordu ama, dünyanın küresel biçimi apaçık seçilebildiği gibi, silüeti de O şahane mavi ışığın arkasından gümüşi bir parlakIık içinde ışıyordu. Küre, çoğu kesimlerde renkli ya da oksitlenmiş gümüş gibi koyu yeşil benekler içinde görünüyordu. Sol yönde, uzaklarda, sanki burada, kırmızımsı altından bir tona bürünmüştü. Burayı Kızıl Deniz izliyordu. Çok çok ötelerde ise; sanki bir haritanın sol üst ucunda yer alıyormuşcasına, Akdeniz'in bir bölümünü çıkartabiliyordum. Bakış açım, özellikle, bu anlattığım bölüm üzerine yönelmişti. Bunun dışındaki her şey belirsizdi. Karla kaplı Himalayalar'ı da görebiliyordum. Ancak, o yönde ya sis vardı, ya da bulutluydu. Sağ yöne hiç bakmadım. Dünyadan ayrılmakta olduğumu biliyordum.

Sonradan, o denli geniş kapsamda bir görünüme tanık olabilmek için uzayda ne kadar yükselinmesi gerekiyor, onu keşfettim ,aşağı yukarı binbeşyüz kilometreye yakın! Bu yükseklikten algılanan dünya görünümü o ana değin gördüğüm en görkemli şeydi.

Bu görünümü bir süre içime sindirdikten sonra arkaya döndüm. O durumda arkamı Hint Okyanusu'na vermiş, yüzümü de kuzeye çevirmiş gibi duruyordum. Sonra, sanki güneye doğru bir dönüş yaptım gibi geldi. Görüş alanıma yeni blr nesne girmişti. Az ötede, uzayda, meteorite benzeyen muazzam bir siyah taş blok görünüyordu. Bir yanda o, bir yanda ben, uzayda yüzüyorduk.

Bunun benzeri taşları, Bengal Körfezi kıyısında görmüştüm.

Esmer granitten bloklardı. Bazılarının içi oyularak mabete dönüştürülmüştü. Yanımda bellrerı bu taş da, O türden devasa bir kara bloktu. Ufak bir ön odaya açılan bir girişi vardı. Girişin sağında, siyah derili, bir Hintli, taştan bir sıra üzerinde lotüs biçiminde oturmuştu. Üzerinde beyaz bir harmani vardı. Beni beklediğini biliyordum. On odaya iki basamakla çıkılıyor ve içerde, solda mabedin kapısı yer alıyordu. Her birinin tabak biçimindeki boşluğunda Hindistan cevizi yağı ve yanmakta olan minicik fitil­ler bulunan bir sürü ufak niş, parlak alevlerden oluşmuş bir çelenkle birlikte kapıyı çevrelemekteydi. Bir zamanlar, Seylan'ın Kandy kentindeki Holy Tooth Mabedini ziyaret ettiğimde böyle bir şeyi gerçekten görmüştüm. Mabedin kapısı bu türden bir takım kandil dizileri ile çevrelenmişti.

Taşın girişine uzanan basamaklara yaklaştığımda tuhaf bir şey oldu: Her şeyin dökülen bir kabuk gibi üzerimden atıldığını, amaç edindiğim, arzuladığım ya da düşündüğüm her şeyden, dünyasal varoluşun tüm imajinatif oluşumundan (phantasmagoria) sıyrıldığımı ya da arındığımı hissediyordum, son derece acı veren bir işlemdi bu. Yine de geriye bir şeyler.kalmıştı: Sanki şimdi, bu ana değin deneyimlediğim ya da yaptığım her şeyi, çevremde olup biten her şeyi kendimle birlikte taşıyıp götürüyordum. Şöyle de diyebilirim ki; o benimle birlikteydi ve ben o idim.

Diğer bir deyişle, ben tümüyle o'ndan oluşuyordum. Ben kendi tarihinden oluşuyordum ve şunu kesinlikle hissettim: lşte ben buyum. Şu ana değin olagelen ve yapılagelenlerden oluşmuş yığınım.

Bu deneyim bana aşırı bir fakirlik hissi, ancak bunun yanında da büyük bir doygunluk hissi verdi. Artık istediğim ya da arzuladığım herhangi bir şey yoktu. Varlığımı objektif bir biçim içinde sürdürüyordurn. Ben, ne olagelmişsem ve ne yaşamışsam o idim. Önceleri, yok edilme duygusu hakim olmuş, soyulduğum ya da yağmalandığım duygusuna kapılmıştım ki; birden bunun hiç bir anlamı kalmadı. Her şey sanki geçmişte kalmıştı. Olmuş olanlara herhangi bir değinme söz konusu olmaksızın, bir oldu bitti (fait accompli) ile karşı karşıyaydım. Bir şeyin üze­rimden atılmış ya da elimden alınmış olmasından ötürü herhangi bir pişmanlık duymuyordum artık. Tam tersine: Olmuş olduğum her şeye sahiptim ve her şey de buydu zaten.

Başka bir şey daha dikkatimi çekti: Mabede yaklaşırken, aydınlatılmış bir odaya girmek üzere olduğumdan ve orada tanıdığım tüm kişilerle karşılaşacağımdan emindim. En sonunda, orada, benim ya da yaşamımın hangi tarihi bağlantı (nexus) içine oturduğunu anlayacaktım (ki bu bilgiyi elde edeceğimden de emindim). Benden önce olagelenleri, benim neden var olduğumu ve yaşamımın nereye doğru ilerlemekte olduğunu bilecektim.

Yaşamım, yaşadığım şekliyle çoğu zaman bana, herhangi bir başı ya da sonu olmayan bir öykü gibi gelmişti. Tarihin bir ayrıntısı, kendisinden bir önceki ve bir sonraki metinlerin kayıp olduğu bir alıntı olduğum duygusuna kapılmıştım. Yaşamım sanki uzun bir olaylar zincirinden koparılmış gibiydi ve bir çok soru da yanıtlanmamış olarak duruyordu. Yaşamım neden bu yola girmişti?

Neden kendimle birlikte bu belirli varsayımları da getirmiştim? Ben bunlardan ne sonuç çıkarmıştım? Bunları ne izleyecekti?

Taşdan mabede girer girmez, tüm bu sorulara birer yanıt alacağımdan emindim. Orada, her şeyin neden başka türlü değil de böylesine olageldiğini öğrenecektim. Orada, benden önce olagelenler ve sonra gelecek olanlar hakkındaki sorumun karşı­Iığını bilen kişilerle karşılaşacaktım.

Bu konular üzerinde düşünürken, dikkatimi çeken bir şey oldu. Aşağılardan, Avrupa yönünden doğru yüzüyormuşcasına gelen bir imaj yaklaştı. Bu, altın bir zincir ya da altından bir defne çelengi ile çevrili olarak gelen kişi, benim doktorum Dr. H. idi -daha doğrusu onun suretiydi- Durumu bir anda kavramıştım:

"Işte, bu benim doktorum tabii, beni tedavi etmekte olan doktor."

Doktor geldi, önümde durdu ve telepatik bir görüşme yaptık. Dr. H., bana bir haber iletmek, benim ayrılmama itiraz edildiğini anlatmak üzere dünya tarafından elçi olarak gönderilmişti. Dünyayı terk etmeye hakkım yoktu ve dönmeliydim. Bunu işitir işitmez görüntü kayboldu. Her şeyin sanki boş yere olup bitmiş gibi görünmesi, beni son derece üzmüştü. Zahmetli 'yaprak dökümü' işlemi boşa gitmişti. Ne mabede girmeye, ne de halkasına dahil olduğum kişilere katılmaya izinli değildim.

Gerçekten de tekrar yaşamak için karar verebilmemden önce tam üç haftalık bir sürenin geçmesi gerekmişti. Tüm yiyecekler beni tiksindirdiğinden hiç yemek yiyemiyordum. Hasta yatağımdan görülen şehir ve dağların görünümü bana, üzerinde siyah delikler bulunan bir boyalı perde ya da hiç bir anlam taşımayan fotoğraflarla dolu, parçalanmış bir gazete sayfası gibi geliyordu. Düş kırıklığı içinde; Şimdi yine 'kutu sistemi'ne dônmeliyim, diye düşünüyordum. Bana öyle geliyordu ki; sanki, içindeki her kişinin kendi başına ufak bir kutu içinde oturduğu üç boyutlu bir dünya, evrenin ufuk çizgisinin arkasında yapay olarak oluşturulmuştu. Şimdi ben yeni baştan, bu dünyanın önemli olduğuna kendimi inandırmalıydım! Yaşam ve tüm dünya bana hapishane gibi geliyordu. Bütün bunları yeniden yerli yerinde bulmuş olmam son derece canımı sıkıyordu. Hepsini üzerimden atmış olmaktan ötürü oldukça sevinmiştim, şimdi ise; herkesle birlikte benim de yeniden bir kutunun içinde iple asılı durmam söz konusuydu. Uzakda ağırlıksız bir halde yüzerken, beni çeken hiç bir şey olmamıştı.

Şimdi ise, tüm deneyimlediklerim geçmişten birer anı olarak kalmışlardı!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

-Bir şeyler öğrendiğimin her seferinde, ışık varlık onu işaret etmekte idi. Daima öğrenmek gerekiyordu. (Işık varlık bana hazır olmadığımı, daha yaşamak ve öğrenmek çorunda olduğumu haber vermişti) ve bu tecrübe devresi ölüm anında son bulmamakta idi.-

 

Eğer bu hayata birşeyler öğrenmek için geliyor ve bunları öğrenmeden ayrılamıyorsak bebek iken ölenler nasıl ölüyor? Sadece bir yıl veya daha az sürede bütün hayatın tecrübesine sahip olmak imkansız geliyor bana.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...