Jump to content

Mitoloji, Bir Tarih Ve Yasa Aktarım Biçimidir


nevermore

Önerilen Mesajlar

"MİTOLOJİ VE-YA DESTANLAR, ESKİ TOPLUMUN KENDİ TARİHÇELERİNİ VE SOSYAL YASALARINI FARKLI TARZDA, İLAHİLER YOLUYLA AKTARMA BİÇİMİDİR"

(Safa Kaçmaz)

Destan veya mitoloji adı verilen eski aktarım türleri, eski toplumların, nesilden nesile, önceleri sözel-ilahisel ve giderek yazılı halde, "tarih" ve "sosyal yasaları"nın bir aktarım biçimidir ve doğal olarak zamanla değişen- bozulan özellikler taşırlar.Eski toplumun özel kavramları ve olayları yansıtış biçimleri bir kez kavranırsa, kötü anlam yüklenmiş olan "destan" ve-ya "mitoloji", birdenbire, eski toplumun en gerçek tarih ve varoluş aktarımları olarak anlam kazanmaya başlar.Truva'nın keşfiyle birlikte "bilim" haline gelmeye başlayan arkeolojik bulguların, "hayal ürünü" denilen "destan" ve-ya "mitoloji"lerin eski toplumun farklı kavram, tanım ve anlatım tarzlarıyla ortaya koydukları en gerçek varoluş ilahileri olduğunu ortaya koyduğu gerçeğini kavrayamamış olan Marksizm okulu, bu temel nedenle de, "ilkel toplum"ların yapısını ve ilişki tarzlarını yeterince inceleyememiştir.Mitolojiyi hayal alanında ve hayal aracılığıyla kurulan bir egemenlik anlatım türü olarak ele almak, bütün bir "ilkel tarih"in kapısına kilit asmakla eşdeğer olumsuz bir rol oynamıştır.1841 yılında, İran'da, iki araştırmacı eski yazıtları kopyalıyorlar..Deux personnages relevant des inscriptionsVoyage en Perse, 1841.Paris, BnF, Estampes.Tarih, Turuva ve mitoloji..."Hep kavga dövüş, savaş işin gücün,En iğrendiğim sensinZeus'un beslediği kırallar içinde!"Tarih, Turuva ve mitoloji...22.09.2003

Safa Kaçmaz

Bugün yalnızca turistik gezi duraklarından biri olarak rehber kartlarına işaretlenen Turuva'yı ve onun surları önünde on yıl süren savaşı, 32 asır önceki eski topluma ait tüm bilgilerle kanaviçe gibi örerek anlatır Homeros destanları... İlyada ve Odisseia, özellikle Avrupalı aydın bakımından büyük bir moral değere sahipti ve asırlarca süre bu destanlar temelindeki eğitimle yetişmiş Latin kültür kökenli toplumlarda, bir aydının herhangi bir yazısında Homeros destanlarına gönderme yapılmamış olması neredeyse olamaz bir şeydi.Gerçi, Homeros destanları yasal bakımdan, Atina'da dini ayinlerin kutsal ilahileri olarak kabul edilmişti ama, önce, tanrıların tekleşmesi sürecinde gözden düşmesi gerekiyordu; aydınlanma çağından sonra ise, bunlar nihayet, eski Anadolu ve Gırek şehir devletleri arasındaki savaşları ve toplulukların kendi tanrılarıyla olan ilişkilerini ele alan; edebi yönden etkileyici ve olsa olsa bire bin katılmış söylence-mitoloji olarak kabullenilip bırakılmıştı.Okuyucuyu dağların en yükseği Olimpus'a, yerleri ve gökleri titreten Baba-tanrı Zeus katına çıkaran, oradan denizin kenarına, Agememnon ile Aşil arasında Biriseis kız için yürüyen onur tartışmasına taşıyan; Menelaos'un karısı güzeller güzeli Helene ile Paris arasındaki doyumsuz aşkı dinleten; Odisseia' da kahramanıyla birlikte yeraltı Hades'ine indiren.... Piriam ve elli oğlunun Turuva'sını anlatan destanlar aslında o denli gerçekti ki, Alman define arayıcısı, elinden düşürmediği Homeros'un kitabındaki tanımlardan hareketle, Menderes nehrinin süzülüp aktığı ovaya ulaştı ve oradan destana göre şehrin batı kapısındaki ulu meşe ağacının izini süre süre Çanakkale'de Homeros'un Turuva'sını eliyle koymuş gibi ortaya çıkarıverdi.Turuva'nın 1870'li yıllarda keşfiyle birlikte Homeros 'mitolojisi'ne ilişkin bütün eski yargıların değişmesi gereken an gelmişti artık. Kazıtçılar üstelik bir tek Turuva değil, tam dokuz Turuva bulmuşlardı. Üst üste dokuz şehrin yalnızca bir katında '50 oğul'u olan Piriamos'un kutsal İlyon şehri ve destanda öve öve bitirilemeyen zengin hazinesi bulunuyordu.Alman yurttaşı Scheliman'ın Turuva'yı keşfi, hiç olmazsa Avrupa'da bir volkan patlaması etkisi yarattı. Charle Diehl, biraz da aydın kıskançlığı ve küçümsemesiyle, Turuva kazıtlarını kastederek, 'orada', diyordu, ''Homeros bir tanrı, bay Schlieman da onun peygamberidir; fakat, yürekten inanıyorum ki, peygamberine tanrısından daha çok tapılıyor orada. ''Tanrısından çok tapılan bu define hırsızı, doğrusu peygamberliği hak edecek kadar da iyi çalışıyordu; Scheliman, Türkiye ve Yunanistan'da kazıt çalışmalarını sürdürdü;Turuva'dan beş yıl sonra bu kez Agamemnon'un mezarını ve o zamanki söylentiye göre, bizzat Agamemnon'un kemiklerini de buldu. 1876' da Bay Schlieman, bu olaydan haberdar etmek için Yunan kıralına çektiği telgırafta, sanki 3000 yıl önceki bir 'mit'ten değil de, birkaç gün önce aralarında bulunduğu dostlarından bahseden bir insan rahatlığı içinde şöyle yazıyordu:"Klytaimestre ve sevgilisi Egisthe tarafından, hepsi de yemek masasındayken öldürülen Agememnon, Kassandra ve Eurymedon'un mezarlarını bulduğumu büyük bir kıvançla majestelerine bildiririm. "Böylece, bütün bir Avrupa bilim dünyasını yetiştiren antik yunan öğretisinin temeli olan destanlar, nereden kaynaklandığı belirsiz bir "mitolojik anlatım" olmaktan çıkmış, 5000 yıldır var olan Turuva'yı konu edinen genel bir tarih anlatım biçiminden başka bir şey olmadığını bütün dünyaya yüksek sesle ilan etme olanağına kavuşmuştu.19. yy'da tarihe ilişkin yaygın anlayış, onu 'yazılı tarih'le sınırlı olarak anlamak biçimindedir. Bu konuda da, eski Hint ve Ortadoğu Kutsal Kitapları, Antik yunan ve Roma kaynakları, Sezar ile Taciticus'un Cermen Tarih ve Yıllıkları'nın ötesinde elde fazla kaynak bulunmuyordu. Bu durumda yalnızca bu bilgilere dayanarak eski insanın geçmiş toplumsal kurum ve onları ortaya çıkaran ilişki temellerini kavrama çabası yeterli derinlikte olamazdı. Eski insanın Homeros dünyası ve Homeros dünyasına da büyük ödünçler verdiği şimdi belli olan Sümer kültürünün yazılı ve yazılı olmayan kazıt bulgu sonuçlarının tarihi bize, bu alanda, 1870'li yıllardan itibaren bir bakıma yeni ve daha zengin olanaklar sunma sürecini başlatmıştır.Gerçi 1850 'li yıllardan itibaren, Avrupa ve Amerika sosyal bilimi, eski topluma ilişkin büyük bir bulgu birikimi sağlamıştı. Amerikalı Lewis H. Morgan'ın Eski Toplum'unda yayınlanan Amerika yerlileri arasında yapmış olduğu araştırma sonuçları, değişmeden kaldığına inanılan 'kutsal aile' yapısının eski toplumda tümüyle farklı olduğunu açıklığa kavuşturmaya başlamıştı; sömürgeciliğin açtığı yoldan Afrika ve Avustralya'ya ulaşan İngiliz ve Fıransız yurttaşlarının yerliler arasında yürüttükleri incelemeler de hız kazanmıştı. Bununla birlikte, Avrupa'nın en ileri beyinleri, kısa bir zaman sonra bu 'ilkellerin sırları' önünde yorum üstüne yorum geliştirmenin ilerisine pek geçemediler: Her şey bir yere kadar açıklanabiliyor; sonra, eski insanın ruh, hayvan, bitki, yıldız ve ejderhalardan oluşan dünyasının 'giz örtüsü' Gılgamış'ın Uruk sur duvarları gibi yükselip eski dünyanın etrafını çepeçevre kapatıveriyordu. Uzmanların dilden düşürmedikleri 'giz' ve 'hayal' sözcükleri kadar, ateşli silahlarla çabucak dize getirilen ' ilkeller' karşısında modern dünyanın şerefini kurtaran çok az kelime vardır!

---

 

 

 

 

 

MÖ. 3000 yıllarında başlayan ilk yerleşim tabakası ile son aşama arasında "9 Troia" tabakası...

 

Truva'nın keşfi, "İlyada" ve "Odisseia" vb. anlatımlarının, "Homeros destanları"nın bir düşler veya hayaller ürünü olmadığını, elle tutulan bir tarihsel gerçekliğe dayandığını kanıtladı...

 

Truva'nın keşfi, arkeoloji'nin bilim halini alışında bir dönüm noktasıdır.

 

Bu alanda, 1870 yılından itibaren başlayan kazılar 1874 yılları arasında, dokuz çalışma döneminde tamamlanmıştır.

 

Bu kazılar, 1890'a kadar, bu uğurda servetinin büyük bir bölümünü harcayan H. Schliemann başkanlığında yapılmıştır.

 

Bütün bu dönemlerde, Avrupa bilim dünyası yerinden oynadığı ve Homeros destanlarının "hayal" değil, somut ve tarihsel bir gerçekliğe dayandığının anlaşılması süreci başladığı halde, Marx ve Engels'in bu gelişmeleri "suskun"lukla geçiştirmiş oldukları anlaşılıyor...

 

 

 

 

Troia I-erken dönemden Troia I orta döneme (Ilk Tunç Çağı, yaklaşık M.Ö. 2920-2600).

 

Güney yöndeki güney girişi ve savunma duvarındaki kulenin doğu yüzü.

http://www.troiavakfi.com/TroiaGoruntuler.asp?menu_item=Kazi

 

 

 

 

 

 

 

Albert Camus

(7 Kasım 1913 – 4 Ocak 1960)Fransız bir yazar ve filozof..." Mitler, hayal gücü onları canlı tutsun diye vardır. "TÜM TEMELİ HATALI OLAN "MİTOLOJİ" KİTAPLARI.....-----------------------------"Yunan ve Roma Mitolojisi"Colette EstinHelene Laporte

MİT NEDİR?

"Mitler doğa güçlerini ve doğaüstü yaratıkları vurgulayan hayal ürünü öykülerdir. Mitin simgesel ve kutsal bir ağırlığı olur.Yüzyıllar boyunca bu öyküler birbirlerinden beslenerek zenginleşmişlerdir. Başlarda kulaktan kulağa gizlice yayılıyorken zamanla kimileri, özellikle de yazarlıkla uğraşanlar mitleri kayda almışlardır.Bugün elimizde hemen her öykünün, devşirilmiş olduğu yere ve zamana, öyküyü aktaranın meşrebine göre değişen anlatımları bulunuyor. Bu çeşitlilik rahatsız edici değil.Mitler evrenin ve insanın yaratılışı, dahası doğa güçlerinin birer dev olarak türettiği tanrılar hakkında ana sorulara cevaplar da veriyorlar. Tarihleri boyunca Yunanlılar şehirlerinin kökenine ilişkin başka mitler de üretmişlerdir.Yunan kültürünün temelini mitler oluşturur, herkes de bunları bilir. Evrenin bilinmezliği karşısında iç huzuru sağladıkları için de herkes mitlere inanır."

Karl Marx'ın hatalı "mitoloji" değerlendirmesi:

"Her mitoloji, doğa güçleri üzerinde hayal alanında ve hayal aracılığıyla egemenlik kurar ve o güçlere biçim verir. Onun için doğa güçleri gerçekten egemenlik altına alınınca, mitoloji de ortadan kaybolur."Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, "Giriş", Sol Yayınları, Ankara 1976, s. 280.

Mao Zedung'un Marx'a dayandırdığı "mitoloji" tanımındaki hataları:

"Mitolojideki sayısız dönüşümler; örneğin, Şan Hai Çing'de, Kua Fu'nun güneşle yarışması; Huai Nan Çu'da, Yi'nin dokuz güneşi okla vurması; Şi Yu Çi'de maymun-tanrının yetmişiki kılığa girmesi; Liao Çain'in Garip Serüvenleri'nde, cin ve perilerin insan oluvermeleri gibi —karşıtların birbirine dönüşümleri— insanlar arasındaki karmaşık ve gerçek karşıtların birbirlerine dönüşümleri örnek alınarak uydurulmuş, çocuksu, hayali, düzmece dönüşümlerdir ve somut karşıtlarda görülen somut dönüşümler değildir.Marx, "Her mitoloji, doğa güçleri üzerinde hayal alanında ve hayal aracılığıyla egemenlik kurar ve o güçlere biçim verir. Onun için doğa güçleri gerçekten egemenlik altına alınınca, mitoloji de ortadan kaybolur."[Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, "Giriş", Sol Yayınları, Ankara 1976, s. 280.] diyor.İnsanların doğa güçlerini hayali olarak fethettikleri mitoloji ve çocuk masallarındaki sonsuz değişim anlatımları, herkesin hoşuna gittiği gibi, mitolojinin iyisi, Marks'ın dediği gibi, "bitmeyen bir çekiciliğe, sevimliliğe" sahiptir. Böyle de olsa, mitoloji, somut çelişkilere dayanmaz ve bu nedenle de gerçeği bilimsel olarak yansıtmaz. Kısacası, mitoloji ile çocuk masallarındaki çelişkiyi oluşturan yönlerin, somut değil, ancak hayali bir özdeşliği vardır. Marksist diyalektik, gerçeğin dönüşümündeki özdeşliği, bilimsel olarak yansıtır."

(Mao Zedung, ÇELİŞKİ ÜZERİNE,Ağustos 1937 )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...