Jump to content

Ernesto ' Che ' Guevera şiirleri


cherar

Önerilen Mesajlar

TOMAS'LA VEDALAŞMA

 

Sanadır, kuşatılmış arkadaşım,

ak dağların berrak sularına,

batık gemi düşünün seni bağladığı yere

gider ayrılık şarkım.

Uyandım bugün

yelkenlerimde kanatlanma arzusuyla,

haberleşme mumları tutuyorum

duygusuz pusulanın gösterdiği

zaman limanına giderken gemi.

Dilimi rüzgara veriyorum

sözcüklerini gergin gergin tutmak,

taze acılarından bir şeyler alıp götürmek için

yaşamakta olduğun şaşkınlıkları paylaşmaya.

Yastığını yeşerten

bahar da yitti gitti.

Ayrılışımı kastetmiyorum,

artık yol almayan gemin için diyorum.

Anlıyorum seni kırık kanatlı kırlangıç,

isterdim Kastilya çeşmesine götürmek,

başa çıkabileceğin güçle donatmak.

Olaylara eğilmiş bir doktor olsam bile

onları değitiremiyor, ancak anlayabiliyorum.

Bununla birlikte sihirli bir çözümüm var,

Bolivya'da bir madende,

belki de Şili'de, Peru veya Meksika'da

ya da yıkılmış Sonora İmpataratorluğunda,

Afrika Brezilya'sının siyahi bir limanında ya da

belki de her noktada bir kelime

öğrendiğimi sanıyorum.

Bu çözüm çok basit,

etrafıyla ilgilenme, saldır tepeye.

Birleştir genç ellerini yaşlı kayayla,

günden güne ufak dalgalar halinde

kıpırdayan kırmızı mercanlara nabzını daya.

Günün birinde, hatıram ufuğun ötesinde

bir yelkenli olsam bile

ve senin hatıran belleğimde demirleyen

bir gemi olsa bile

geleceğe doğru neşeyle yürüyen

ufuktaki kızıl yoldaşları gördüğümde

şaşkınlıkla haykırmaya başlayacak kuşluk vakti.

O korkunç ve beyaz soğukkanlı kötüler

şaşkınlığa uğramış gece gibi gerisin geri dönecekler.

İşte o zaman, dört duvar arasında

solgun şair,

evrenin şarkıcısı olacaksın

ve sen bahtı kara, ince ruhlu, hasta şair

halkın güçlü şairi olacaksın.

 

İHTİYAR MARIA

 

Bir ayağın çukurda, ihtiyar Maria,

geldim seninle gerçekleri konuşmaya:

Bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın

ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,

ancak açlık vardı paylaşılan.

Geldim seninle umudundan konuşmaya,

kızının nasıl olduğunu bilmeden

kuzuladığı o üç ayrı umuttan da.

Sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al

bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,

sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını

doktor ellerimin yumuşak utancında ov.

Dinle, emekçi büyükanne,

inan gelen insana,

göremeyecek olsan da geleceğe inan.

Tüm bir hayat boyunca umudunu boşa çıkaran

acımasız Tanrıya da dua etme.

Yağlıkara okşayışlarının büyümesini görmek için

ölümden acımasını isteme;

gökler yeşil ve karanlık hüküm sürüyor sende,

her şeyden öte kızıl bir intikama sahip olacaksın,

şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi,

huzur içinde öl yaşlı mücadeleci.

Bir ayağın çukurda ihtiyar Maria,

o gideceğin günlerden biri

otuz kefen tasarımı

bakışlarıyla selamlayacaklar seni.

Bir ayağın çukurda, ihtiyar Maria,

suskun kalacak odanın duvarları

birleşince ölüm astımla

ve sevdaların boğazına dizilince.

Bronzdan dökülmüş üç okşama

(geceni hafifleten tek ışık)

açlıkla kuşanmış üç torun

her zaman bir gülümseme buldukları

yaşlı kıvrık parmaklarını özleyecekler.

Hepsi bu olacak, ihtiyar Maria.

Bir tesbihin dizili acıları oldu hayatın

ne seven bir erkeğin oldu, ne sağlık, ne mal mülk,

ancak açlık vardı paylaşılan,

geçti keder içinde hayatın, ihtiyar Maria.

Bulandırdığında gözbebeklerinin acısını

sonsuz dinlenmenin buyruğu,

ömür boyu angaryadaki ellerin

son şefkatli okşayışı içine çektiğinde

onları düşüneceksin... ve ağlayacaksın,

zavallı ihtiyar Maria.

Hayır, hayır yapma

bir hayat boyu umudunu boşa çıkaran

umursamaz Tanrı'ya kendini teslim etme,

ölümden aman dileme,

korkunç bir açlıkla kuşanmıştı hayatın,

sonunda kuşandı astımla.

Fakat bildirmek istiyorum ki sana

umutların kısık ve yiğit sesiyle

intikamların en kızılı ve yiğit olanıyla,

ideallerimin en doğru boyutuyla

yemin etmek istiyorum.

Sarı sabunla perdahlanmış ellerinin arasına al

bir çocuğunkini andıran bu erkek elini,

sertleşmiş nasırlarını ve kıvrılmış saf parmaklarını

doktor ellerimin yumuşak utancında ov.

Huzur içinde yat, ihtiyar Maria,

huzur içinde yat, ihtiyar mücadeleci,

şafağı yaşayacaklar torunlarının hepsi.

YEMİN EDİYORUM Kİ...

-----------------------------

GÖLGELİ OTOPORTRE

 

Genç bir ülkeden, kökleri otlardan doğan,

(o kökler ki Amerika'nın öfkesini yadsıyan)

sizlere geliyorum, kuzeyli kardeşlerim.

 

Acılı haykırış, umutsuzluk ve inanç yüklü,

sizlere geliyorum, kuzeyli kardeşlerim.

Biz "homo sapiens"lerin geldiği yerden,

nice yol aldım göçebe ayinleriyle,

bir haç gibi taşıdığım astımımla

ve onun özüme yakışmayan mecazıyla.

 

Uzundu yol ve çok ağırdı dert

sürmektedir bende avare adımlarımın kokusu,

hala batık bir gemidir derinlerdeki özüm

-kurtarıcı kıyılar görünseler bile-

dalgalara karşı gönülsüz yüzüyorum

batık bir gemi oluşumu koruyarak.

 

Yalnızım acımasız geceye karşı

ve biletlerin bıraktığı kesin şeker tadına.

Avrupa çağırıyor beni yıllanmış şarabının sesiyle,

sarı etinin soluğuyla, müzedeki eserleriyle.

 

Yeni ülkelerin neşeli klarnet sesiyle

alıyorum karşıdan geniş etkisini

Lenin'in icra ettiği ve halkların söylediği

Marks ve Engels şarkılarının.

 

FİDEL'E ŞARKI

 

Haydi gidelim,

ateşli peygamberi şafağın,

gizli patikalardan ulaşalım

o yeşil timsahı kurtarmaya, aşkla sevdiğin.

 

Haydi gidelim,

isyankar ve marslı yıldızlarla dolu

cepheyle aşağılanmayı bozguna uğratarak

zafere erişmeye ya da ölümle buluşmaya yemin edelim.

 

Duyulduğunda ilk atış sesi ve uyandığında

çalılıklar bakirelere yaraşan bir şaşkınlıkla,

orada, yanıbaşında, olgun savaşçılar olarak,

bulacaksın bizi.

 

Saçıldığında sesin dört rüzgara doğru

adalet, ekmek, özgürlük, tarım reformu,

oradai yanıbaşında, aynı vurgularla,

bulacaksın bizi.

 

Ve yerini bulduğunda bunca emeğin sonunda

zalime karşı doğruluğun uğraşı,

orada, yanıbaşında, bekçilik edeeken mücadelenin sonuçlarına,

bulacaksın bizi.

 

Yaralı böğrünü yaladığı gün canavar

milliyetçi bir mızraktır onu orada vuran,

orada, yanıbaşında, gururlu yüreklerimizle,

bulacaksın bizi.

 

Sanma ki bozabilirler bütünlüğümüzü

rüşvetle kuşanmış yaldızlı bitler,

tek istediğim bir tüfek, mermiler ve bir siper.

Başka hiçbir şey.

 

Ve şayet engellerse yolumuzu demir,

Amerika tarihine geçen

gerillaların kemiklerini örtmek için

bir mendil isteriz Kübalıların gözyaşlarından.

Başka hiçbir şey.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

keşke ama sanırım bu bölüm şiir bölümü

--------------------

VE BURDA

 

Haykırır paleti tutuşan ressam, melezim ben

haykırırlar bana kovalanan hayvanlar, melezim ben,

sızlanırlar gezgin şairler, melezim ben,

tekrarlar her köşenin günlük acısında

rastladığım insan, melezim ben

ve altın kaplamalı tahtadan bir bakireyi okşayan

ölü bir ırkın gizemine varır bu:

melezdir benden doğma bu acayip çocuk.

 

Melez değil miyim ben de bir yandan

çarpışmasında (birleşip, ayrılan)

aklımı karıştıran iki gücün,

o güçler ki ağaçta daha olgunlaşmadan

hapsolmuş meyvenin garip tadını

hissettiğinde beni çağıran.

 

Dönüyorum İspanyol Amerika'sının sınırına,

kıtayı saran bir geçmişi tatmaya.

 

Kayıp gitmektedir hatıra silinmez bir yumuşaklıkla

bir çan sesiyle ta uzakta.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ek olarak ;

 

AĞIL

 

Yaşayan bir şey kalmış taşlarında

ey yeşil şafakların kız kardeşi.

Gerçek mezarları şaşırtır

ellerinin sessizliği.

Rengarenk gözlüklerin türlü keyfiyle

sorumsuz kazma yaralar kalbini

ve yabancı turistin savurduğu aptalca oh

çarpar yüzüne gücendiren hakareti.

 

Ama canlı bir şey vardır.

 

Kütüklerden bir kucaklayış sunar orman sana

köklerini tırmalamaktayken merhamet.

Koca bir celep gösterir övendireyi

taht uğruna zaptettiği tapınakların orda,

ve sen ölmüyorsun hala.

 

Hangi güçtür seni ayakta tutan

yüzyılların ötesinden

gençlikte olduğu gibi canlı ve kıpır kıpır?

Hangi tanrı üfler gün sonunda

hayati soluğunu mezar taşlarında?

Tropiklerin tatlı güneşinden midir?

Sormalı niye Chichen-Itza'da olmaz? diye.

Ormanların neşeli öpücüğü

ya da kuşların nağmeli şarkısından mıdır?

Ve niye Quirigua'da daha derindir uykusu?

Dağların sarp kayalıkları arasında çarparak

çınlayan kaynağın yankısından mıdır?

İnkalar öldü, ne dersek diyelim.

 

Emeğine sağlık ..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

VEDA ŞARKISI

 

1.

Kayalıkta çakılı yelkenli

sana bırakıyorum veda şarkımı.

 

2.

Benim uzaklardaki ölümümün kanında tohumlanışı da

kayalar devranının altında değişken köklerle.

Yalnızlık! geçmişe özlem çiçeği canlıı duvarların.

Yalnızlık, yeryüzünde adanmış faniliğim.

 

3.

Taşımak istemiştim heybemde

yüreğinin gelip geçici tadını,

ama kaldı havaya çizilmiş kesin eğrilerle,

yadsıma oldu umudumun yiğitliğine.oman

Giderim hatıradan daha uzun yıllar boyu

kapalı yalnızlığıyla gezginin,

fakat havaya çizilmiş kesin eğri sanki bana döndü

ve bir işaret koydu pusula kaderime.

Sonu geldiğinde bütün gündelik işlerin

yol yapacağım bir geleceğim olmasa,

gelmiş olacağım bakışında canlanmaya

kaderimin sırıtan parçası olarak.

Gideceğim hatıradan daha uzun yollar boyunca

zincir halkaları gibi eklenen elvedalarla zamanın akışında.

 

4.

Dimdik hatıra sonunda düşmüş yola,

usanmış beni bir geçmişi olmadan izlemekten,

unutulmuş yol kıyısındaki bir ağaçta

Uzaklara gideceğim, hatıra

parçalanarak ölünceye yolun taşlarında,

ve devam edeceğim, içimde

hep o gezginin acısı, yüzümde gülümseyiş.

Bu dönenen bakış ve güç

büyülü bir matador mendilinde.

Alıkoydu kaygı duymaktan tüm çıkarlara,

hep yitiren bir çizgi oldu benim eğrim.

Ve bakmak istemedim seni görürüm diye

beni isteksizce davet etmeni

mutluluğumun pembe boyalı torerosu

Deniz seslenir bana sevecen elleriyle.

Çayırım -bir kıta-

Dümdüz yayılır, tatlı ve silinmezdir

alacakaranlıkta bir çan gibi.

 

5.

Bir sicil memuresi karşısında kurumlu bir doktor gibidir

kara bir mikroskopu gösteren bilim.

Sanat... sanat diye arzıendam eden şey

bir Leica'nın kısır mekaniğidir.

Acılar ve kaygılarla dolu bir yerli (ve tabii özlemleriyle

olup ta şimdi yiten için

ve onun dönüşünde arzu gönlünde),

coca, alkol ve açlığın aptalca gülümsemesiyle.

Üç kuruşa satılan cinsellik

-Amerika'da pek ucuz-

Boş çarşafların umursanmaz hatırası.

Guetamala bıraktın beni

bağrımda derin bir yarayla

ve de acılarını bana emzirme

ya da emme fırsatıyla,

kahreden bir hıçkırığın belirsiz duygusunda bulan kadını.

Kederleri teker teker birleştiren bir bağ var yine de:

uyanan insanın haykırışıdır o da.

 

6.

İşte bugün böyle titrek ellerle

belirsiz bir kayıta koyuyorum prizmamı.

Ağacın olgunluğunu tüketmeden

kasalanmış meyvanın garip tadıyla.

Çağırışını farkedemiyorum bazen

yaşlı, garip kanatlanmış kulemden,

fakat bazı günler var ki cinselliğin uyanışını hissediyor

ve bir öpücük dilenmeye dişiye gidiyorum

ve böylece beni arkadaş diye çağırmayanın

ruhunu hiçbir zaman öpemeyeceğimi anlıyorum...

Biliyorum ki tertemiz değerlerin kokusu

bereketli kanatlarla dolduracak beynimi,

Biliyorum ki hayata geçmesi mümkün olmayan

fikirleri barındırmak gibi zevkleri bırakacağım.

Biliyorum ki ölümüne çarpışma günü

halk çocukları benimle omuz omuza verecek,

halkın savaştığı amacın kesin zaferini

göremezsem eğer

fikri en yüksek geleceğe götürmek için

mücadele verdiğimdendir,

eski kabuğun tüylerini yolarken

doğan umudun kesinliğiyle biliyorum bunları.

 

E.Che Guevera

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...