Jump to content

Murathan Mungan Şiirleri


nickmickyok

Önerilen Mesajlar

KİM GÖLGESİNDEN KAÇABİLİR Kİ?

 

 

 

Geçtiğimiz yollarda kaybettiklerimizin bize en büyük kötülüğü kendilerini tekrar, tekrar hatırlatmalarıdır.

 

Bir kere kaybetmekle kurtulamadığımız şeylerdir.

 

Yoklukları hayatımızdaki varlıkları haline gelir.

 

Hep ama hep hatırlarız.

 

Ne biçim kaybetmektir bu?

 

Kim gölgesinden kaçabilir ki?

 

Bazen duygularımız bizden erken yaşlanır ve bizden hayatın geri kalanını alır.

 

Hayatın, kendini anlayanları cezalandırmasıdır bu...

 

Durup, durup ardına bakan kadınlar vardır.

 

Geçmişi düşünmekten şimdiyi yaşayamazlar.

 

Her şeyi didikleyip duran mazisinin gölgesinden,

 

anılarının yükünden bir türlü kurtulamayan gözleri ufuk yorgunu kadınlar.

 

Güçlü, köklü bir biçimde yeni arkadaş edinecek yaşları geride bıraktıysan eğer,

 

hasar görmüş eski arkadaşlıkları onaracak çağı da geride bırakmış oluyorsun.

 

Zaman ilerledikçe birçok şey, daha zor olmaya baslar. Beklentisi yüksek olan kadınların yalnızlığı daha koyu oluyor. Büyük lafların gölgesinde geçen hayatlar,

 

bir daha iflah olmuyor, geçip gittiğiyle kalıyor.

 

Zaman, aşk...... her şey!

 

Ayrılıkları ayrıntılar acıtır.

 

TANINMIŞ ZAMAN

 

zaman seni şimdi tanıdım

her şeyi kaybettikten sonra

zaman seni kullanamadım

kendime tanıyamadım seni

zaman suçumu biliyorum

senin işini yapmaya kalktım

zaman ayrıldım ayrıldım ayrılamadım

zaman ne yaptım ben

ben ne yaptım

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

AŞK ÖZETİ

 

zaman zaman anlardın

aşk özetini

zamanın içinde aşk olmasaydı

böyle yanmazdın

böyle serzenmezdin

aşk özetinde seni

seni

bulmazdım....

 

ATEŞTE UNUTULMUŞ FERMAN

 

herkes kendi ateşini başkasının cehenneminde sınar

kendi külünde söner bütün rüzgarlarına yazıldığın akşam

 

ateş tadında kum tadında kalarak

derinleştirir bazı ayrılıkları zaman

 

al ağrını git burdan

en uzun eylülü ömrümüzün

 

uyutmuyor seni ne kömürleşmiş bu gurur

ne göğsündeki kaplan

 

seçilmiş taş milyonlarca taş arasından

başını vurduğun

çok gençti genç olmak için bile

kendi zamanına muhtaç

kendiyle dargın

 

daha yolun başında görülüyordu

menzilindeki noksan

 

ömrünce sızlayacak

kayıplar sarayında ateşte unuttuğun ferman.

 

BİR YILIN SON GÜNLERİ

 

I.

bir yıl daha bitiyor

İşte bu kadar duru,bu kadar yalın

bu kadar el değmemiş

sıradan bir gerçeği daha

kolları bağlı hayatımızın

bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri

her sonda her başlangıçta ve her defasında

alır gibi bir başkasını karşımıza

perdeler çekip,ışıklar söndürüp

oturup yatağın içine bir başımıza

sorgulamak kendimizi

öğrenmek ikizin anadilini,ikinci belleğimizi

öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini

bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz

karanlık günlerimizin kenar süslerini

 

biterken bir yılın son günleri

biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini

gençlik ikindilerini

 

kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri

 

II.

bir yıl daha bitiyor

düşlerim,tasarılarım,yarım kalmış onca şey

her yıl biraz daha kısalıyor öncekinden

bana mı öyle geliyor

yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman

insan yaşlanırken?

 

III.

kırdım mı incittim mi birilerin

kimleri kazandım,yitirdiklerim kimler?

kendimi yineledim mi yazdıklarımda?

yeniden düşünmeliyim

dostluklarımı,ilişkilerimi

dağınık yatağım,mutsuz yatağım

çoğalttın mı eksiklerimi

gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı

yitirdim mi yoksa masumiyetimi?

borçlarımı ödedim mi?

doğru seçtim mi soruların fiillerini?

tırnaklarım kesilmiş,dişlerim fırçalanmış,saçlarım taranmış,

giysilerim ütülü,odam düzenli mi?

ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?

geri verdim mi aldıklarımı:

aşkları,dostlukları,sevgileri,güvenleri,bağları

kitaplara,sayfalara,satırlara borcumu ödedim mi?

yokladım mı duygularımı

hala sevebiliyor muyum insanları?

ovmalı gümüşlerimi,bakırlarımı,cila geçmeli ahşaplarıma

ovmalı umutları

saklı tutumalı gelecek inancını,yarınları,eksik etmemeli ağzımızdan

hançer kıvamındaki karamizah tadını

şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a

sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım akşama

yeni bir yıla

ama nedense her şeyin tadı dağılıyor ağzımda

bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında

aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta...

 

ESKİ FENERLER ESKİ GEMİLER

 

uzun yanlışlarla battı gemiler

geçtikleri her yerde

İçindekiler

 

toy rüzgarlarda

yelken açan düşlerimiz

uğradığımız adalarda dağıldı

geçtiğimiz gemilerde kaldı çarpılmış yüreklerimiz

boşlukta el sallayan biri var hala

bizim varamadığımız uzaklıklara

 

ne kulaklarımızda siren sesleri

ne kadırga serenlerinin

yol açtığı birkaç tuzlu resim

içimiz bir ada kuraklığı

sualtı batıklarıyız gündemin

 

en fazla neyi bilebiliriz şimdi

bulmacalarda geçen gemici deyimlerinden başka

hangi rakıya vursak kendimizi

dalgaların kat yeri

mazisinden yeni bir insan çekip çıkaramayanlar için

eksilerek kazanılan deneyim

 

örgütlü rastlantılarda her şey sessizliğe güvendi

oysa eski fenerler eski gemiler içindi

paslandı ay ışığında gümüş eyerli tekneler

uykuları çevik tutan deniz rüzgarları dağıldı

şimdi her şeyi çıplak görmenin acı veren aydınlığı

umudun yeni ve altın anlamı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hayatı

 

 

Adı Dua Olan Sevgilim..

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Yedi Rekat Günah Kıldım Bedeninde

Dizlerinde Yedi Zikir Secdeye Vardım

İhmalin Uzak Meleğine Teninde Aldandım

Yapayalnızdım Kendi Kalabalığım İçinde

Tarih Kadar Yalnız,

Aşka Aşina, Acıya Unutkandım

 

Er Yüzlerde Tavaf Ettim Bunca Yıl Kalb Evini

Kırk Yemin Kurtulmuştur Sanırken İçimin Pınarlarını

İnanmadığım Allah'a

Senin Yüzünden İnandım

Adı Dua Olan Sevgilim

Yandım Yandım Yandım

 

Sessizliğe Borcum Var Birkaç Kelime,

Sessizliğe Borcum Var Birkaç Feryat,

Sessizliğe Borcum Var Birkaç Çığlık,

Sustum, Yıllarca Sustum Kan İçinde

Ödeyemedim Borcumu Onca Şiirle

Adı Dua Olan Sevgilim

Yandı Ruhumn Gömleği

Yedi Deryalar İçinde

Aştım Aştım Aştım

 

Aslında Sen Yoktun

Yalnızca Bir Duayı Sevdim Ben

Varlığın Yalanımdı

Aştım Aşktın Aşktı

Geçti Gitti Hepsi

Geçti Gitti İşte

Dudaklarım Kilitli

Yasin Yasin Yasin

 

Çok Şükür Ölmeden

Son Duamı Ettim Ben

Allah Beni Terk Etti

Kendi Dağımı Kazdım Defterime

Gün Geldi Buradanda Gittim

 

 

Murathan Mungan

 

 

 

 

Affedilmeyen

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Puhu, biyografi çağı

can çekişmenin grameri

varlığın kıstırıldığı sözcükler

hayatını yazsın herkes

tedavüldeki jestler bizi almıyor

karartmayı çalışıyor bürokratik felcin ara dolguları

çok tanrılı görüstü yapıcıları

ne yaptınız

arkhont atum alizeler

ayrıntıların cinnetiyle yoğunlaşan batakta

gündeliğin kiri

üstüpüye silin şiirlerinizi

çığlıklarınızı törpüleyen metal dünya

ne tanrı istiyorsunuz ne patron

görüntü yapıcıları

kanla geçirdiler ellerine bütün iktidarları

kanla alınsın ellerinden

çekinmeyin vahşetin estetiğinden

vardığımız yerde iki şey kaldı geriye

bir intikam bir de affedilmeyen

 

 

Murathan Mungan

 

 

Alacânım

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

ah, nerde benim altından avaze sesim!

yankısı bir duvara gömülmüş testide kaldı

avaze sesim!

 

şimdi başkalarının kalplerinde yankılanan

bir zamanlar içinden geçtiğim aşklardı

feryattan kimseler ölmez, denirken

duvarlardan geçtim

artık kimseyi sevemez aşktan ölmüş yürek, derlerdi

şimdi kulağını dayadığın duvarda inleyen testi

bir zamanlar feryatlarda unuttuğum avaze sesim!

 

alacânım,

mil yeşili gözlerin

dindirdi gözlerimi

kaç körü birden öldürdün bende

mahsur kaldım, eksik oldum, kapına düştüm

ben yandıkça

ezber ettin ayazın demirini

alacânım,

indi mi göğsüne heves?

hangi duvarın halısında

gördün, bildin, vurdun beni

kaç ormandan geçti

içinde kaybolduğumuz o büyük takip

içimizde bunca gurbet dururken

yol ettik uzaktaki sılayı

şimdi burdayız

kanlar içinde

alacânım

indi mi göğsüne heves?

 

etimdeki eksik yangın, sindi yüreğim

seyreldi tenim sahtiyan tarih

mahsur kaldım, meçhul oldum, şehit düştüm,

alacânım,

indi mi göğsüne heves?

 

alacânım,

rahat et ben gölgene ilişeyim

her belanı ben göreyim

yüreğimi ihbar et,

bana bir uçurum ver, gideyim

alacânım,

indi mi göğsüne heves?

biliyorsun adımın kıblesini

bir meşhur hâfızla, meşhur bir şehvet

alacânım,

şuramda sinsi bir sızı

gel öldüğümü farz et

senden gelen her habere

canımdan uçurduğum şahin

pençesinde kaldı bileğim, yazım, harflerim

bir yanım onla uçtu, sende kaldı, ben bittim

alacânım,

indi mi göğsüne heves?

 

alacânım,

yakılmış bir köyün adıydı adın

görmedi kimse

içinde ben de yandım

o gün bugün kalbimin doğusunda tüten duman

nerede olursan ol göğündeyim kanlı tarih her zaman

Mardin'im, Midyat'ım

ah benim altından avaze sesim

kardeşlerimdi ölen de, öldüren de

aranızdaki duvarda

gömülü kaldım

 

etimden uçurduğum uçurum

meşhurdum, meçhuldüm, mahsurdum

bir hâfızken eskiden

mecnun kaldım şimdi

aşktan, senden, kendimden

n'olur sevmeden öldürme beni

alacânım,

söyle, indi mi göğsüne heves?

 

Murathan Mungan

 

 

Anlaşılmayan Şeyler

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Kolay bir hüzündür gecenin kovuğundan sarkan

Ellerindeki paramparça gecmisin sig bir gövdesidir yolun ortasında

Erken bir gülüşe baslarken (tutanabildiğin yalnızca bir gülüş)

Ve sanki (kendinden korkan) bir erken bağlanmışlık varoluş ve tükenişin.

Bir görüntü anlatır (sanki) bir yolun, bir yogunluğun ortasında bal rengi kani

Ve ayrılığın ta içinde biriken küllüğüdür özlemin.

Eski, ep eski anlatılmamışlıktır defterlerin.

Kuruyan su.

Kuruyan uykusu.

Ve kan yine de bal rengi derbederliğin.

 

Murathan Mungan

 

 

Antik Kent

--------------------------------------------------------------------------------

 

mutlu günlerimizdi...

deniz tuzu,dövme gül

yanık tarçın gibiydik

rüzgarın saçlarımızı taradığı yamaçlarda

ikimizden bir bayrak

dalgalanırdı

birbirine bakan

tarihin ve otların

arasında

adı yoktu yaşadığımız şeyin

bir boşluk bile değildi bu

onca boşluğun içinde

yontulmamış birkaç harf

taşlar kadar tarihe kefil

günler gibi düşünülmeden akıp giden

otların gölgesindeki gece kadar derin

ay ışığıydı her şeyi sessizce bütünleyen

 

bir dönüş biletiyle kırıldı gece

kırıldı mevsim

kalakaldık

birbirine bakan sunaklarda

zehiri giz olan otlar boyverdi

kırık heykel parçaları dağılmış ten

zaman tarihe geri çekildi

kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin

o kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını

ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin.

 

Murathan Mungan

 

 

Armalar

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

 

 

 

Bazı sözler karanlıkta söylenir

bazı sözler hiçbir zaman

karşı karşıya kaldığımız armalardır

yüzümüzü parça parça aydınlatırken

uzaktaki ateş

yalnızca onlardır konuşan ve hatırlayan

simgelerde çökelir mağmalaşır tarih

armalanmış rüya ölü dil

bazı anlar için çözer kendini

sökülür taşınır çerçeve başka deneyimlere

yüzümüze değen alev

kadar içimizdeki çakım

belirler bizi ve kendi karanlığına döner

simgelerin dilsizliğinde

karşı karşıya dururken biz

armalardır her şeyi kararlaştıran

bazı sözler karanlıkta söylenir

bazı sözler hiçbir zaman

 

Murathan Mungan

 

 

 

 

 

Aşk Özeti

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

zaman zaman anlardın

aşk özetini

zamanın içinde aşk olmasaydı

böyle yanmazdın

böyle serzenmezdin

aşk özetinde seni

seni

bulmazdım....

 

 

 

Aşk Yeniden

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Aşk yeniden

Akdenizin tuzu gibi

Aşk yeniden

Rüzgârlı bir akşam vakti

Aşk yeniden

Karanlıkta bir gül açarken

 

Aşk yeniden

Ürperen sahiller gibi

Aşk yeniden

Kumsalların deliliği

Aşk yeniden

Bir masal gibi gülümserken

 

Gözlerim doluyor

Aşkımın şiddetinden

Ağlamak istiyorum

Yıldızlar tutuşurken

Gecelerin şehvetinden

Kendimden taşıyorum

 

Aşk yeniden

Bitti artık bu son derken

Aşk yeniden

Aynı sularda yüzerken

Aşk yeniden

Rüya gibi bir yaz geçerken

 

Aşk yeniden

Unutulmuş yemin gibi

Aşk yeniden

Hem tanıdık, hem yepyeni

Aşk yeniden

Kendini yarattı kendinden

 

Murathan Mungan

 

 

 

Avara

--------------------------------------------------------------------------------

 

anımsıyor musun?

bir çetemiz vardı: Vahşi Siyah Atlar

ısmarlama serserilikler yaşardık

kimseden bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi

sokaklarda sabahlamak, parklarda yatmak

yabancıları mahalleye sokmamak gibi

Ve bir gün gideceğimiz bir Amerika vardı

herkesin bir Amerika'sı vardı o zamanlar

herkes gece istasyonlarında

kendi Amerika'sını aradı

 

kısık ışıklı arkadaş odaları

plağın bir yüzünü kaplayan uzun parçalar eşliğinde

kendi rüyalarımıza dalar, dağılırdık

okyanuslar, gemi yolculukları, kanayan ıslıklar

ve dünyanın bütün limanları

önümüzdeki sessizce uzardı

 

BİTERDİ PLAK, DİSK BOŞA DÖNERDİ.

DÜŞLERİMİZ ÇARPIP GERİ DÖNEN SULARDI ŞİMDİ

BÖYLE ZAMANLARDA İLK SÖZÜ SÖYLEMEKTEN

KAÇINIRDI HERKES

SONRA BİR USULCA KALKAR, HERKESE ÇAY KOYARDI

ANIMSIYOR MUSUN?

 

vahşi siyah atlardık

kentin ışıklı çöllerinde kendi izini arayan

deri ceketlerimize sığdıramadığımız düşlerimiz kadar

asık ve düşmandık

dünya acıtırdı bizi. her şey kanatır, her şey yaralardı

sevişmek çekip çıkarmazdı bizi derinliğimizden

öfkemizi dindirmezdi hiçbir şey

geceleri uyuyamayan çocuklardık,

otobüs garlarında uzun maceralara umar

apansız yolculuklara çıkardık

 

uykulu kentlere girerdik gece yarıları

ıssız ağaçlar olurdu yol kenarlarında

gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzaklıkta

sarhoş bindiğimiz otobüsün penceresinden

sanki bambaşka bir dünyaya bakardık

sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden

yumruklarımızı sıkar sessizce ağlardık

ışığı açık kalmış pencerelere, kepenği örtülü dükkanlara,

yaz bahçelerinden taşan çiçeklere,

adını bile bilmediğimiz bu kente

neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle

uzun uzun bakardık

anımsıyor musun?

 

ahh o gece yolculukları

bir başka kentte, bir başka insan olmanın umutları

kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye

gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz

kaç yol arkadaşı?

sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak

ne kalıyor elimizde?

ölenler,

terk edenler,

bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler

 

vahşi, siyah atlardık; yılkıya bırakıldık

içimizden kimse gidemedi Amerika'ya

kendi Amerika'sı da olmadı hiçbirimizin

yağmur aldı

rüzgar aldı

zaman aldı

o vahşi siyah atları

herşey o eski rüya da kaldı

 

çarpıp geri dönen düşlerimizin üstünde

çürümüş cesetleri yüzüyor şimdi vahşi siyah atların

öldükleri sahilleri kendileri de bilmiyorlar

peki sen anımsıyor musun?

 

Murathan Mungan

 

 

Ay Zeytin Gece

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Kamçılı karanlıktı geldin üstüme

Bütün masalları dolaştın

Ay zeytin gece

Ay vurmuştu alnına

Perçemlerin Tokat akıtması

Yorgundu atılmış yılan derisi

Değiştirilmiş güvercin gömleği tende

Nereye gidiyorsun, dedim

Zeytinlerin arasından

Siste silinip giderken yollar

Aydı zeytindi geceydi

Korkmadım bağırdım ardından

Aydaki zeytindeki gecedeki delikanlı

Nereye böyle

Aldı rüzgar sesimi duyurmadı

Vurdu geçti durduğum yeri

Gümüşünü silkeledi yüzüme

Atının kanatları

Ben öldüm, ölüm bulunamadı

Kamçılı bir karanlıktı

Hikayemin gecesini durdum de

Kimse çıkamadı dışarı

Ay kaldı zeytin kaldı gece kaldı

Sis kaldı yollar kaldı

Karanlıktı

 

Murathan Mungan

 

 

 

 

Ayaküstü Yaşanmış Ölümsüz Aşk Hikayeler

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

1.

bildiğim kendimi bildim bileli aşık olduğum,

bildiğim ancak aşıkken var olduğum...

işte bu yüzden, benim için aşık olmak;

çoktandır hasretine katlandığım yokluğum.

'eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar

hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır, '

demiş La Rochefoucauld

benimse hep böylelerini severek başladı vurgunum...

 

2.

her durakta ölümsüz bir aşk edineceğim

bir bakıştan, bir duruştan,

çağrışımın sonsuz hızından

unutulmaz bir sevgili daha bırakacağım ardımda.

belki de yaşanabilecek en güzel serüveni

terk edeceğim

daha otobüsün ilk basamağında.

kim bilebilir ki?

sonrayı, sonrasını kim bilebilir?

gizli gizli veda edeceğim ona; görmeyecek

ve bu duyguyla burkulmuş yüreğim

otobüs camına bağrında bir ok ile

bir aşk levhası çizecek, ah min-el!

bu da ötekiler gibi,

kendisini ölesiye sevdiğimi bilmeden

yaşayıp gidecek..

 

3.

şimdi hemen kalksam buradan

hemen çıksam uzun sokaklardan birine

kiminle karşılaşabilirim

kime vurulurum ölesiye, eve dönmeden

geceme kuzguni bir cehennem gibi eklenen

bir ölümcül sevda hangi köşe başında

keser yolumu

bir tenhaya ulak olan

o suret avı

bırakır mı yakamı

haracı ödenmeden

bırakır mı yakamı

bir suretten, bir şiirden, bir hüzünden

ak kağıda düşürülmüş

imzasını görmeden

 

bırakmazlar yakamı, bilirim, ben ölmeden

 

4.

hangi aşk mümkündür aşığı öldürmeden

her aşk, her şiir

ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden,

küskün omuzlu terk edilmişliklerden,

perspektifinde hep bir sokak taşıyan

o sessiz

o faili meçhul cinayetlerden

resim altı sözcüklerden

aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden

 

bırakır mı yakamı kağıdın ölüm beyazı sureti

elle bilenmiş sözcükler,

yüreğime sokulan serüvenin hançer tadı

nabzımın atışına ayak uyduran vezninde

gece adımları şiirlerimin

bırakır mı yakamı yaşadıklarımı

dökmeden imgelerin giysilerine

hayatın maskelenmiş gerçekliğine

upuzun bir mesafeyle yeniden sokulmak için

yeniden ve yeniden.

 

Murathan Mungan

 

 

 

 

Aynı Lambalar

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Kibritle oynarken yangın çıkaran sarsak yıllar

Bir daha hiç geçit vermeyen veda sözleri

Yılların sıradağlarında uzaklaştı bizden

Yüreğimizden kopup giden ayrılık trenleri

Biliyorum aynı lambaların aydınlattığı yalnızlıkta geçti

Aldatılmış duygulardan ayrı ayrı geçerek vardığımız korunaklı siperler

Senin içini ürperten geceleri ben duymadım mı içimde?

Hayat herşeyi alır sanırken

Oyunlarımızı ıslatan yağmurlarda kaldı

Bir bizim icat ettiğimiz saatler

İlk öğrenilen yalnızlık aslında geç keşfedilir

Dalgın resimlerin derinleştirdiği mazi

Gün gelip bütün zamanları ele geçirdiğinde

Anlarsın başkalarına giden bizden çalınmış günler

Ne zamandır buradayım

Gel öp beni

Neredeysen ve nasılsan önemi yok gel öp beni

Suyunu,uykunu,azığını uzun tut gel öp beni

Birbirimizi bağışlayacak,birbirimize yeni sözcükler bulacak,

Ölmeden önce yeniden görüşüp konuşacak yaşa gelmedik mi?

İkinci ufkun saatindeyiz şimdi

Gözlerim trenlerde,gel öp beni.

 

Murathan Mungan

 

 

Azalmış Ferman

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

kimi tarih der kamu kara zulmüne

gövdenin takibi sıradağlar kuşatır

orman masal engeli kanlı bereket

bilir uzun yola çıplak hüküm giyenler

kırbada acıyan suyu

kader kuytusunda bekleyen şüpheyi

iman bir imkanken hayata

günler sakal bırakır

 

tuz yarası koynumda uyuttuğum ferman

uyandığımda koynumdaki yeri boşalır

 

içimin körü

göre göre sayıklamalarından

gözlerime kör bir rüya bırakır

 

müjdesi olmayan yol

sonunu bildiğin kader

 

bile bile git

kimi ferman yollarda azalır

 

Murathan Mungan

 

Başkalarının Gecesi

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Görünmeyeni görmenin azabı

İçimizde durmadan ödediğimiz

ne ruhumun ayışığı

ne yırtıcı hayvanlarla güreşen

yorgun bedenim

ihtiyar atlar gibi kapandım içime

yasını tutuyorum sonsuz bir kehanetin

 

Görünmeyeni görmenin azabı

Çılgınlıklar otu ağzımda

Kırların yırtığına takılmış karaca

Sıvası dökülmüş duvarlardaki

Donmuş halı zamanı

 

Çılgınlıklar otu ağzımda

Değişik kalibreli intiharlar denedim

Dipteki arayış boş kovan

Başkalarının gecesi bitmedi daha

 

Murathan Mungan

 

 

Bıçak

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Yere düşürülen bir bıçak sesi

Kristali tuzla buz olmuş gözlerinin

biliyorum ay kanatıyor

ne zaman susak geceyi

Kendini benim yerime koy

Oğul öksüzü babalar yerine

Susmayalım. Bıçak uyuyor kelimelerin kalbinde

 

Kanlı bir şerbet gibi akar dururdu

İpeği ikiye bölen kılıçların ağzı

Bir biz inmedik suya

Kaç mevsimin yağmuru buruştu elimizde

Örtülü çarşılarda ölümü tebdil ettik

uzak durduk kabzasına çağıran intikamdan

Bir biz inmedik suya

Kendini benim yerime koy

Oğul öksüzü babalar yerine

Susuyorum. Ölülerim uyuyor kalbimde

 

Murathan Mungan

 

 

Bis

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Maske ölmek isteğidir sevgilim

takma yüzlerle yaşamak kendi tarihimizi

büyük kopmalar gerekiyor büyük hayatlar için

Kötülük her çağda din değiştiriyor

unutmanın borçları ödeniyor

ruhun imkanları adına

Kundakçı laser yakıyor jeneriği

Şairler gibi sözcüklere tapıyoruz bu dilsiz dünyada

anlam ve kelimelerin içinde bulunduğu koma

prova ediyor başka yüzyılların aynalarında

her kip kullanım hattında buruşuyor

aşk yoksa ölüm de yok

boşlukta kenetlenen ilk buluşma

çekimine girdiğimiz

tarihin parçalayamadığı çekirdek

Hiçbir oyun sonuna kadar masum kalmaz

bunca reel yaşanırken cinnetin enkazı

Metropoller hem İhtilal hem Devlet

el değmeden ayıklanmış ruhun bütün kanalları yayına hazır

oysa dehşet yatıyor derinliklerimizde

dans bittiğinde birimiz ölecek

Gümüş Kurşun hangisine sıkılmalı?

geniş tut bu dansın adımlarını

içimdeki demir kelebek

başkalarının gözlerini kamaştıran

savaş boyalarıdır imgenin dolaşımında

bulmaca kayıtlarına Siyah Kare

hikayeler kendi yasalarının içinden geçtikçe

kramp içindesiniz

yaygın vahşet günlük ölüm over dose

 

Murathan Mungan

 

 

Bu Ne Biçim Hayat

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Bu ne biçim Postacı

Üç defa çalıyor kapıyı

Bu ne biçim kel

Hem merhemi var

Hem sürmüyor başına

Bu ne biçim biçimler

İstediğiniz kadar çoğaltılabilir

Memleket çok müsait buna

Örneğin yeni bir komşu taşındı karşıya

Bir baktım Fahriye Abla!

Kırk yıllık bir rötar yapmış

Erzincan Treni

Ben gelmişim şu yaşıma

O ise şiirdeki yaşından gün almamış daha

Benimki ne biçim hayat

Uymuyor ne gördüklerime

ne duyduklarıma

ne okuduklarıma

Ben ne biçim benim

Ne kendime benziyorum

Ne başkalarına

 

Murathan Mungan

 

 

 

Cam Yaz

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Adını arayan rumuz

Eylüllerden yaz yap bana

Bir dönümlük bir dünyada

Şiirim mıntıka temizliği

Cam şişelere koyduğum

Eylüllerden yaz yap bana

Bir dönümlük bir çocukluk

gökkuşağı uçurtma

mayın mantar ütopya

yalancı mücevherler gibi

birbirine benzemeyen şiirler yazdım

okyanusa karşı ağladım sonra

Bak ay karışıyor akşama

Acemi mevsimlerdi

Aşk adı altında yıllarca tek kale top oynadım

Cam üfledi şiirlerimi

Batık gökkuşağı, patlamış mayın

yırtık uçurtma

Eylül gelmeden bavulumda ütopya

Kendime trenlerden ayrılık aldım

bak ay karışıyor alnıma

Adını arayan rumuz

bu mantar sende kalsın

Yırt at bu şiiri okuduktan sonra

 

Murathan Mungan

 

 

 

Eskidendi Çok Eskiden

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Hani erken inerdi karanlık,

Hani yağmur yağardı inceden,

Hani okuldan, işten dönerken,

Işıklar yanardı evlerde,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Hani ay herkese gülümserken,

Mevsimler kimseyi dinlemezken...

Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Hani hepimiz arkadaşken,

Hani oyunlar tükenmemişken,

Henüz kimse bize ihanet etmemiş,

Biz kimseyi aldatmamışken,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,

Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,

Daha biz kimseye küsmemiş,

Daha kimse ölmemişken,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Şimdi ay usul, yıldızlar eski

Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden

Geçen geçti,

Geçen geçti,

Geceyi söndür kalbim

Geceler de gençlik gibi eskidendi

Şimdi uykusuzluk vakti

 

Murathan Mungan

 

 

 

Gece Nöbeti

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Daha az seviyorum seni..

Giderek daha az..

Unutur gibi seviyorum..

Azala azala..

Aramızdaki uzaklığın karanlığında..

 

Geceler kısalıp..gündüzler uzuyor öyle olunca..

Daha az seviyorum seni..

Kendini iyileştiren bir yara gibi..

Daha az..

Ve zamanla..

 

Sen geceyi tutuyorsun..ben nöbetini..

Uzak dağ kışlalarında..

Görmüyoruz birbirimizi..

Usul usul sis iniyor..

Kopmuş yollara..

Işığı hafif..uykusu ağır koğuşlarda üzerini örtüyorum senin..

Bir çığ gibi büyüyorsun rüyalarımda..

Sevgilim sevgilim

Yıldızları daha büyüktür bazı gecelerin

Nöbet kadar yalnızken öğreneceksin bunu da..

 

Artık daha az seviyorum seni..

Unutur gibi..ölür gibi daha az..

Yeniden ödetiyorum kendime

Onca aşkın öğretemediğini..

Kolay değildi..

Yalnızca sevgilimi değil..evladımı da kaybettim ben..

Kaç acı birden imtihan etti beni..

Bir tek gece vardır insanın hayatında..

Ömür boyu sürer nöbeti..

Bu da öyleydi..

İyi ol..

Sağ ol..

Uzak ol..

Ama bir daha görme beni

 

Murathan Mungan

 

 

 

Göç Yolları

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Söyleyin dağlara rüzgara

Yurdundan sürgün çocuklara

Düşmesin kimse yılgınlığa

Geçit vardır yarınlara

 

Göç yolları

Göründü bize

Görünür elbet

Göç yolları

Bir gün gelir

Döner tersine

Dönülür elbet

 

En büyük silah umut etmek

Yadigar kalsın size

 

Yolverin kanatlı atlara

Sürgünden dönen çocuklara

Ateşler yakın doruklarda

Geçit vardır yarınlara

 

Dağılsak da göç yollarında

Yarın bizim bütün dünya

 

Murathan Mungan

 

 

 

Herkes ve Birkaç Kişi

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Yağmur Herkese Yağar

Güneş Isıtır Herkesi

Mevsimler Herkes İçindir

Yalnız Çığ Altında Kalan

Sele Kapılan Her Zaman Birkaç Kişi

 

Herkes İçindir Aşk Da Ayrılık Da

Yalnızca Birkaç Kişi Ölür Acıdan

Eskiden Ölümle Tartılırdı Ayrılık

Kiminin Hayatı Yalnızca Unutkanlıktan

 

Her Şey, Herkes İçin Değildir Oysa

Kimi Hiçbirşey Ögrenmez Karanlıktan

Yalnızlığı Kullanmayı Bilmez Kimi

Kimi Ayrılamaz Karanlıktan

 

Yağmur Herkese Yağar

Ama Çok Az İnsan Tutar Yağmurun Ellerini

Onca Şarkı Onca Film Onca Roman

Ama Sevmeye Yetmez Herkesin Kalbi

 

Çığ Altında Kalan Sele Kapılan

Aşktan Ve Acıdan Ölen

Birkaç Kişi Dünyayı Başka Bir Yer Yapmaya Yeter

Aslında Onların Hikayesidir Anlatılan

Diğerleri Dinler, Seyreder, Geçer Gider

Geçer Gider Herkes

Hikayelerdir Geriye Kalan

 

Murathan Mungan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İki Bıçak

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

İki bıçak seç kendine

Biri yaralamak için

Biri öldürmek

Pusu kur gözleri

Karanlık gölgesine

Biri sevmek için

Biri ihanet

İki yürek seç kendine

Biri yaşamak için

Biri gizlenmek

Bir korkak, bir kaçak, bir firar

Kaç kişisin sen sevdiğim, çocuk

İçimdeki bıçak bir kere daha dönüyor

Olduğu yerde

Kalırsan sel basar yataklarımı

Gidersen uçurum çiçekleri açar kalbimde

Kimi zamanlar olur sevgilim

İki bıçak bile yetmez bir tek ölüme

 

Murathan Mungan

 

 

İki Yemin

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Ben hep çabuk çekilen tetiğe yaşadım

Yemin ettim

Yüreğimdeki ve bedenimdeki

bütün yaralar adına

yüzünün kuyusuna düştüğüm kuytuda

Sana olanca aydınlığım ve karanlığımla baktım

aşktan yorgun düştü dinim

dağıldı kehribarım

gül ve buğday yetiştiren

Ömrüm adına yemin ederim ki:

Ben seçmedim bu ölümü

Kaçmasan vurmayacaktım

 

Murathan Mungan

 

 

İstersen Hiç Başlamasın

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

İstersen hiç başlamasın

Bu hikaye eksik kalsın

Onca yaraların ardından

Yeni bir aşk yaratamazsın

 

Örselenmiş bir çocukluk

İşte benim bütün hikayem

Kaç sevda geçse de yüreğimden

Bu yıkıntıları onaramazsın

 

İstersen hiç başlamasın

Geç kalmışız birbirimize

Yanlış kapılarda geçmiş bunca yıl

Dönemeyiz artık ilk gençliğimize

İstersen hiç başlamasın

Söz verelim kendimize

 

Murathan Mungan

 

 

 

 

Kırılgan

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Kırılgan bir çocuğum ben

Yüreğim cam kırığı

Bütün duygulardan önce

Öğrendim ayrılığı

Saldırgan diyorlar bana

Oysa kırılganım ben

Gözyaşlarım mücevher

Saklıyorum herkesten

Ürküyorlar gözümdeki ateşten

Ürküyorlar dilimdeki zehirden

Ürküyorlar o dur durak bilmeyen

gözükara cesaretimden

Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,

Bir yanı çılgın dağ doruğu.

Oysa böyle yapmasam ben

Nasıl korurum içimdeki çocuğu?

Bir yanım çılgın nar ağacı

Bir yanım buz sarayı

 

Murathan Mungan

 

 

 

Kimse

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

zamanı yıllarla tartanlar

yanılırlar

hiçbir şey tartılmaz başka bir şeyle

hatta çoğu zaman kendiyle bile

yaşanır, içini tohuma bırakır

geçer gider

geçmez sandıkların bile

 

hiçbir geçen tartılmaz kalanla

neyin kaldığını çoğu kez kendi de bilmezken insan

kimse kimse kimse

sahi kimse

ya da hiç kimse

söylediklerimden çok

sustuklarım

seçtiklerimden çok

reddedilmek için

ne kadar varsam

o kadar kimseyim kendime

 

güç kötü bir şey

kaderken de

kaldıramazken de

güç kötü bir şey

güçlüyken de

güçsüzken de

kaldığın yerden devam etmenin karanlığı

benzemiyor hiçbir çaresizliğe

kimin kaldığı yer var ki dünyada

kaldım sandığın yer

bizden geçendir çoğunlukla

içimizi parçalaya çoğalta

hâlâ gittiğim sona aceleci adımlarla

bütün iş birinin dediği gibi,

yavaşça acele etmek aslında

 

ölene kadar yavaşla işte

ölene kadar yavaşla

ne başkalaştırırsan o kadarsın

başkalarının imtihanlarından büyük gelecekler umma

 

çaresizlik bile bizden bir başkası yapmaya yetmez

bize biçilmiş döngüye katlanırız yalnızca

bir bakıma hiçbir yerdeyiz

bir bakıma yalnızca buradayız

var oluşumuzun ağırlığı altında ezilirken yapayalnız

ait olduğunu sandığın bütün grupların içinde yapayalnız

reddin imkânları sayım kayıpları yoklama kaçakları

sanma ki hayat bizi bekler başka kıyılarda

oysa biz buradayız

halsiz, kanıtsız

yılların neyi tarttığını bile bilmeden

kendi gücümüzün altında azala azala

 

kollarımız kadar kulaç kalplerimiz kadar sahil

hiçbir adanın almadığı yalnızlarız,

tamamlanmamış haritasında

define ve varlık

geleceğin tarihe dağıttığı kayıplar

bir gün birbirini bulmanın umuduyla

 

gölgemizle barışmanın uzun yolculuğu: büyümek

kendiyle tanışmayı erteler insan çoğu zaman

hayat yanlışlarla kısalır

başka biri olarak girdiğimiz bir kapıdan

bir diğeri olarak çıkarız

gündeliğe katlanmak için başkalarını kandırırken kendimizi yanıltırız

içimizi denerken yüzeriz farklı yüzlerle kendi içimizde bile

bu yüzden aşk yalnızca bir fikirdir

bu sefer gerçekleştirdiğini sandığın bir fikir

hep öyle oldu bende

hep saklı kaldı içimdeki anahtar

ve hep aynı kilitte kırıldı

 

fikirler de zamanla değişir

kırıldıkları yerde

kırıldıkları yer her şeyi değiştirir

 

zamanla bir şey söylemez artık kırılmak bile

sonra başka bir başlangıcın kapısında

aynı korkularla kalakalırız

daha önce de söylemiştim:

kimse yoktur kimsenin kimsesizliğine

her şiirin gizi başka bir şiirle

açıklar kendini

demiştim ya, hep öyle oldu bende

böyle katlandım kimsesizliğe

o birini ararken bile biliyordum

hiç kimse hiç kimse hiç kimse

 

Murathan Mungan

 

 

Korku

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

herkes baska olur bir baskasiyla

serin tutulmus iceri

koyu tutulmus disari

yolculuk bu

bilinmez getirdikleri

yolculukla genclik arasinda

catilmis mitoloji

her hikâye oradan gecer dünyaya

 

yillar önceydi hani,

sahilde uzun bir gece, sabaha karsi, ortalik aydinlaniyorken

birdenbire

kararlastirilmamis gözlerle bakmistik dünyaya

sanki derin, kör yorgunlugumuzdan siyrilip

ilk kez görüyorduk her seyi

büyülenmistik, saskinligimiz korkutmustu bizi

 

kisik sesle, Daha aksamdan baslar sabahin yolculugu,

demistin.)

Sanki zaman koyup gitmis bizi burda.

 

sabahina cekip gittin, ben degildim korktugun biliyorum

sen, zamanin gectigini

ve dünyanin korkulacak bir yer oldugunu o gece kesfetmistin.

(Agustos-Ekim 1997, Baskalarinin Gecesi)

 

 

 

Maskeli Balo

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Yaredir sinede eski sevgili

Eski sevgili eski günler

Hayata baksana takmıyor kimseyi

Hiçbir şey diriltmez artık geçmişi

Yaredir yine de

 

Yaktın gemilerimi

Dönüş yok artık geri

Tak etti canıma bu maskeli balo

Bu maskeli balo

Ve onun sahte yüzleri

 

Yaredir sinede eski sevgili

Ne yapsan kolay unutulmaz

Ağlama geçmişe yaşadık bitti

Anılar bizi yalnız bırakmaz

Yalnızız yine de

 

Murathan Mungan

 

 

Olmasa Mektubun

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Olmasa mektubun,

Yazdıkların olmasa

Kim inanırdı

Senle ayrıldığımıza.

 

Sanma unutulur,

Kalp ağrısı zamanla

Herşeyi unutarak

Yaşanır sanma.

 

Neydi bir arada tutan şey ikimizi

Birleştiren neydi ellerimizi

Bırak bana anlatma imkansız sevgimizi

Sevmek birçok şeyi göze almaktır.

 

Baksana geçmişe,

Ne çok anıyla yüklü

Nerde o taverna,

Nerde sinema

 

Harcanmış zamanla

Yeniden yaşanmaz ki;

Geç kaldıktan sonra

Arama boşa!

 

Murathan Mungan

 

 

 

Otuz Yaş

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

daha vakit var diye

yazmadığımız

şiirlerdi

kaldılar

yüzümüzden gelip geçti

ilk gençliğin fener alayları

yeniyetme arkadaş çetesi dağıldı artık

büyümenin konaklama yerlerinde

nice ihanete uğradık

ayrıldı yollar

ömrümüzü koyduğumuz şeylerdi ki

dört yöne dağıldılar

 

daha vakit var diye

dönüp de bir gün

kaldığımız yerden,hepsini birden

yaşarız sandık

oysa emanetmiş bizim sandıklarımız

içlerinde kilitli kalmış onca şeyle

günü geldi

aldılar

 

nasıl kullanılacağı bilinmeyen anlardı

sonuna dek yaşamaktan korkup da kaçtığımız

yerini ve anlamını bulmayı beklerken

çürüdü gitti içimizde

saklı duygularımız

şimdi yabancı bakışlara bir şey söylemeyen

karalama defterleri,bulanık anılar

rüzgara,ateşe,suya yazılmış

gençliğin solgun güncesi

biz ne zaman büyüdük

onlar ne zaman yetim kaldılar

tutulan güneşlerin altında

yollar geçildi

dönüş yok artık o duyarlığa

yaşarken ve yazarken

yarım kalmış şiirler

yarım kaldılar

 

Murathan Mungan

 

 

 

Sevgilim

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Sevgilim,

yetimim benim,

 

aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken

 

kapılar kapalı, dünya buzlu can

uyuşmuş gözlerimin önünde

hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan

 

ikimizin yerine dinliyorum

sevdiğin şarkıları

siyah tişörtünü giyiyorum yatarken

gömleklerini, kazaklarını, kokunu

senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken

gün boyu elimde kahve fincanı

 

kapıyı açmıyorum

telefonlara çıkmıyorum

başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların

 

Sevgilim,

yetimim benim,

nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata

öldüğünden haberi yok fotoğraflarının

 

Murathan Mungan

 

 

 

Sizden Saklı

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

gelmediniz, ben hep sizi bekledim

eksilen yanlarımla

sizden saklı eskidim

 

her şeyden önce aşk verilmiş bir sözdü benim için

gün, ay, saat, hafta; takvimişi zaman yani

Aldıkça dönemeçleri değişmedi hiçbir şey

yalnızca ufuklar yeniledim

 

Kaç aşktan oluşmuş bir şeydi aşk

her sevgiliyle biraz daha

biraz daha sizden saklı eskidim

 

Murathan Mungan

 

 

 

Kimdi Giden Kimdi Kalan

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Kimdi kimdi kalan

Giden mi suçludur herzaman?

Ne zaman başlar ayrılıklar

Dostluklar biter ne zaman

 

Her geçen gün bir parça daha

Aldı götürdü bizden

Aynı kalmıyordu hiçbir şey

Değişiyordu herşey

kendiliğinden

 

Artık çözülmüştü ellerimiz

Artık bölünmüştü yüreğimiz

Birimiz söylemeliydi bunu

Ötekini incitmeden

 

Kimdi giden kimdi kalan

Aslında giden değil

Kalandır terkeden

Giden de

bu yüzden gitmiştir zaten

 

Murathan Mungan

 

 

 

Unutmadık

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Yaralı bayramlar geçti

Mevsimler, butun anlamlarıyla

Yüreğin koyu yerinde birikenler

Kendi takvimleriyle gelip geçtiler

Gelip geçti şehirler ve ölüler

Unutmadık

Topraktan çoban yıldızına değin

Her yer

Her şey

Mümkündü

Nazım kadar coşkulu

Argon kadar asık

Lorca kadar yaralıydık

Unutmadık

Orada bir coğrafya yağmalanıyor

Orada gazetelerin ofset baskısı

Orada yeniden yazıyorlar 835 satir

Ve umudunu kaybetmeyen şehirler

Gökyüzünun karanlık kefeniyle örttük

Yıldızların delik deşik ettiği ölüleriz

Adsız ölüleriz

Adları bir coğrafya ile yan yana yazılan

Gövdelerinizi unutmadık, unutmadık hiçbirinizi

Savaşlar ve pazarlar cağıydı

Ayni silahlardı kullandığımız

Ayni carsılar ayni kandı

Sevgiye ve kursuna açılmayan yüreklerden geçtik

Pusu yataklarından, dağılmış bahçelerden

Viran tarihten

Uykuları çevik, namlularını oğulları gibi seven

Çocuklar gibi kusup

Kırda gelincikler gibi gülümseyen

Müsademe çocuklarını gördük

Geçip gidiyorlardı

Tarihin en uzun gecesinden

Pazarlarda ayni kan

Ayni paranın değiş tokçusunda

Karanlık carsılar

Ayni kanlı tarih her defasında

Bir biz kaldık bu kadar içindeyken hayatin

Ölüme yakın duran

Bir de on binlerin korosunda haykıran

İntifada intifada

İki güzelliğimiz vardı bizim

Ufkumuzdan inen

Ve bir daha geri dönmeyen iki güzelliğimiz

Birini kursunlar, ötekini ofset baskılı resimler aldı

Otuz uç kursun sikildi her birimize

Kutuplar kadar uzak, baba ocağı kadar yakın

Doğunun gündüz ve gecelerinde

Otuz üç yıldız

Hala ışığını gönderiyor bize

Birkaç çakmaktaşı cebimde gezdirdiğim

Birkaç karanfil

Yol için ipek, uyku için maya

Kalbiniz için

Kara bir yemin gibi çırılçıplak

Kelimeler getirdim

Kaybolmuş yüzyılların vatanında

Olumun erken takibe aldığı çocuklar

Dağlarda değilim sizinle birlik

Yalnızca mataranıza su vermeye geldim

Nazım kadar coşkulu

Argon kadar asık

Lorca kadar yaralı

Serap ile hakikat arası

Cağın asamadığı uçurumlarda

Gider gelirim gider gelirim

Efsanelerin çeşitlendiği yol ağızlarındaki büyük kamaşma

Anda gizlenen zaman

Ateşin alesta dili

Bitkiler, otlar, kökler

Dağlanmış dil, narin rengi

On binlerin dönüştüğü uğuldarken

Doğunun yeni defteri

Topraktan çoban yıldızına değin

Her yer her şey karanlık bir pusuda

Yazının, tekerleğin, tarihin

İlk çocuklarından

Ey büyük Mezopotamya

İki bin yıllık gece

Don geri bak

Kardeşlerim oluyor kalbimin doğusunda

 

Murathan Mungan

 

 

 

Yağmur

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Damla düştü toprağa cemre misali

En büyüleyici pırıltısıyla dün akşam,

Mis gibi kokusuyla büyüleyen etrafı

Eksikliğini hissettiğimiz ama söyleyemediğimiz,

Tek tek ama beraberce kardeşcesine

Göl gibi derler ya işte öyle durgun ve sessiz

Üzüntülülerini paylaşırlar sevinçleri paylaştıkları gibi ,

Lisanlarıyla sevgiden bahsederler hep

Esintisinde bir samyelinin bir ömür boyu,

Rahatlatıyor tüm sevgiye muhtaçları şu yağmur taneleri

 

Murathan Mungan

 

 

 

Yalnız Bir Opera

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda

Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim

Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim

Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

 

İmrendiğin, öfkelendiğin

Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim

Yani yaşamışlık sandığın

Geçmişim

Dile dökülmeyenin tenhalığında

Kaçırılan bakışlarda

Gündeliğin başıboş ayrıntılarında

Zaman zaman geri tepip duruyordu.

Ve elbet üzerinde durulmuyordu.

Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,

Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.

Başlangıçta doğruydu belki.

Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,

Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,

Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.

Ve hala bilmiyordun sevgilim

Ben sende bütün aşklarımı temize çektim

Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana

Bütün kazananlar gibi

Terk ettin.

 

Yaz başıydı gittiğinde, ardından,

Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.

Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.

Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.

Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.

Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu

Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından

Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine

Çerçevesine sığmayan

Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine

Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.

 

Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.

Seni bir şiire düşündükçe

Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi

Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.

Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük

Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,

Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.

Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.

Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?

'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.

Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.

Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını

Takvim tutmazlığını

Aramızda bir düşman gibi duran zamanı

Daha o gün anlamalıydım

Benim sana erken

Senin bana geç kaldığını.

 

Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.

Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.

Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,

Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.

Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.

Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi

bakışıyorduk.

Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.

Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.

Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.

Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.

Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.

Şimdi biz neyiz biliyor musun?

Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.

Birbirine uzanamayan

Boşlukta iki yalnız yıldız gibi

Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz

Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca

Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız

Ne kalacak bizden?

Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim

Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında

Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden

Bizden diyorum, ikimizden

Ne kalacak?

 

Şimdi biz neyiz biliyor musun?

Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.

Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada

Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi

Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek

Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.

 

Kış başlıyor sevgilim

Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor

Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan

Oysa yapacak ne çok şey vardı

Ve ne kadar az zaman

Kış başlıyor sevgilim

İyi bak kendine

Gözlerindeki usul şefkati

Teslim etme kimseye, hiçbir şeye

Upuzun bir kış başlıyor sevgilim

Ayrılığımızın kışı başlıyor

Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

 

Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,

Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,

Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....

Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır

Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır

İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun

Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar

Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz

Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,

Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar

Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,

Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.

 

Dışarda hayat düşmandır size

İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz

Bir ayrılığın ilk günleridir daha

Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta

Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup

Kulak verdiğiniz saat tiktakları

Kaplar tekin olmayan göğümüzü

Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç

Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz

Bakınıp dururken duvarlara

Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,

Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,

Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında

Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi

Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi

Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,

Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya

Kendimizi hazırlar gibi.

 

Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi

Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,

Ve kazanmış görünürken derinliğimizi

Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde

Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar

O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi

Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar

Göremeseniz de, bilirsiniz

Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.

 

Bana zamandan söz ediyorlar

Gelip size zamandan söz ederler

Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.

Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.

Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.

Dahası onalar da bilirler.

Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.

Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki

hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak

kolay değildir elbet.

Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.

Zaman alır.

Zaman alır sizden bunların yükünü

O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe

çöker.

Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.

Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.

O boşluk doldu sanırsınız

Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

 

Gün gelir bir gün

Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide

O eski ağrı

Ansızın geri teper.

Dilerim geri teper.

Yoksa gerçekten bitmissinizdir.

 

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi

kavranır.

Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.

Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.

Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık

Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan

Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır

Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla

Günlerin dökümünü yap

Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini

Kim bilebilir ikimizden başka?

Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış

Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,

Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği

Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün

Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya

Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor

Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla

Bunlar da bir işe yaramadıysa

Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.

 

Bu şiire başladığımda nerde,

Şimdi nerdeyim?

Solgun yollardan geçtim.

Bakışımlı mevsimlerden

İkindi yağmurlarını bekleyen

Yaz sonu hüzünlerinden

Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim

Geçti her cağın bitki örtüsünden

Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından

Bakarken dünyaya

Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:

Çicek adlarını ezberlemekten geldim

Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların

Unuttuklarını hatırlamaktan

Uzun uzak yolları tarif etmekten

Haydutluktan ve melankoliden

Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden

Duyarlığın gece mekteplerinden geldim

Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti

Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları

Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

 

Bu şiire başladığımda nerde,

Şimdi nerdeyim?

Yaram vardı, bir de sözcükler

Sonra vaat edilmiş topraklar gibi

Sayfalar ve günler

Işık istiyordu yalnızlığım

Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum

İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde

Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.

Karardı dizeler.

Aşk...Bitti. Soldu şiir.

 

Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden

Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım

Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde

Ask yalnız bir operadır, biliyordum:

Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.

Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim

Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu

El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk

Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:

Eksiliyorduk

Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim

Her otelde biraz eksilip, biraz artarak

Yani çoğalarak

Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin

Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında

Ağır ve acı tanıklıklardan

Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.

Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum

Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu

Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...

Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları

Ve açık hayatları seviyordu.

Buraya gelirken

Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim

Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri

Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi

Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...

panayır yerleri...

Ölü kelebekler...

Ölü kelebekler...

Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

 

Adım onların adının yanına yazılmasın diye

Acı çekecek yerlerimi yok etmeden

Acıyla baş etmeyi öğrendim.

Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?

İpek yollarında kuzey yıldızı

Aşkın kuzey yıldızı

Sanırsın durduğun yerde

Ya da yol üstündedir

Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar

Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar

Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.

 

Aşkın bir yolu vardır

Her yaşta başka türlü geçilen

Aşkın bir yolu vardır

Her yaşta biraz gecikilen

Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler

Gözlerim

Aşkın kuzey yıldızıdır bu

Yazları daha iyi görülen

Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler

İlerlerim

Zamanla anlarsın bu bir yanılsama

Ölü şairlerin imgelerinden kalma

Sen de değilsin. O da değil

Kuzey yıldızı daha uzakta

Yeniden yollara düşerler

Düşerim

Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda

Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında

Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler

Yaşamsa yerli yerinde

Yerli yerinde her şey

Şimdi her şey doludizgin ve çoğul

Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi

Şimdi her şey yeniden

Yüreğim, o eski aşk kalesi

Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden

Dönüp ardıma bakıyorum

Yoksun sen

Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren

 

Murathan Mungan

 

 

 

 

 

 

Yalnızlık

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum

Ne tuhaf, vaktim olmazdı

yalnızlığı bunca bilirken

kendimi hiç yalnız sanmazdım

çevremde hep birileri vardı,

ben hep birilerinin yanındaydım

günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı

aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla

kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat

bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı

bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza

bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları

sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık

elde olmayan nedenle

sudaki halkalar gibi genişleyen

küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara

vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar

birbirimizi çok sevdik hep

yıllarla azala azala

 

şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem,

yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime

eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım,

şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara

telefonun başına geçiyorum

alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası

gün ölüyor meşgul numaralarla

şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem,

şimdi ne kadar yalnız...

yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız.

 

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum

her zaman yalnızdım, bunu biliyorum

büyücü ellerimin kara sanatı yazı

en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu

bağışlamasız sanarken kendimi

en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını

tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini

denenmemiş başlangıçları göze aldım,

hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı

mutfağı beklemek hep bana kaldı

bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp

her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata

hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim

odalarınıza, ruhlarınıza

buraya

 

eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim.

Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana,

yalnızca, Merhaba, deseniz,

o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz,

bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size

sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun

sanki beni yeniden sevdiniz

ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda,

yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de

isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna

ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki

bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım

o yıkanmış zamanlara...

 

yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler

her zaman yalnızdım

kitaplar kadar yalnız

yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım

herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına

 

her zaman yalnızdım

yanardağlar kadar yalnız

ey kafiye sevenler,

şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız!

 

nankörlük etmeyeyim gene de,

yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız

 

evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı

gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni

yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde

yalnızlık için çalar telefonlar kapılar

İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok

iş var

 

Murathan Mungan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ey7allah herkese...devamı için buyrun efenim:)

 

Yaz Bitti

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

yazın bittiği her yerde söylenir

söylenmeyen şeyler kalır geriye

 

ve sonra hiç bir şey olmamış gibi

ağır, usul bir hazırlık başlar

uykuya benzer yeni bir mevsime

 

orda burda,ev içlerinde,kır kahvelerinde,deniz kenarlarında

incelen yazın akşam esintilerinde

zaman usulca sıyrılır aramızdan

ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini

başka ne gelir elimizden

büyük bir uzaklığa gülümseyerek

geçiştiririz

ıskaladığımız şeyleri

 

yatıştırıcı rüzgarlar

dışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını

saklar bizi

gözlerimizdeki hüzne 'dinginlik' adını verir

'seni iyi gördüm' diyenler

biz de iyi hissederiz kendimizi

elimizden başka ne gelir ki?

 

köşe başları, akşamüstleri,kokular

tozar gider zamanın boşluğunda

karışır anların kuytu belleğine

belki sonraları bir gün

hatırlanır aynı kederle

yazın bittiği her yerde söylenir

söyleyenler inanır bir şeylerin sahiden bittiğine

yaz biter

eskir geceler,serin,hüzünlü

yeni mevsime hazırlık: ömrün teyel yerleri

bir yanı telaş,bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri

çıkarır sizi dalgın derinliğinizden

yaşadığınızı duyarsınız teninizde

bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz

sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları

ahşap panjurları

yaz bitti

bitmeyen şeyler kaldı geride

 

yaz bitti

yaz bitti

yüksek sesle söylüyorum bunu kendime

her yerde söylendiği gibi

yaz bitti

yaz bitti

hiç bir şey hiç bir şey

hiç bir şey

yalnızca üşüyorum şimdi

 

Murathan Mungan

 

 

 

Anakin

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

kimse öç alamaz benim masumiyetimden

dizelerdeki zehirle

kaç hafıza gezer

dilimin altında bilinen yılan

dağları iğne deliğinden geçirir

kimsenin zamanına uğramadan

 

tenha kin uzak gölge hileli

köklerde demlenen

içimizde dinmeyen kuytu mevsim

vaktini bekleyen düğümlü sarmaşıklar gibi

kalbim öldürür herkesi

 

ah kimseden sorulmaz ki

hiçbirşey yapmamanın zehri

 

gövdeye indirilmiş sözlük

kullanırken azalan

vahşiliğin likit beklentisi

içimizde çakallanan şimdi,

burada ve hiçbir zaman

 

taze hikayelerle yamanır yaralı bellek

tuzak yeni tehlikelerle gövdelenir

hiç kullanılmadıkları boşluklarda

sanrısını tetikleyen kelimeler

tanıdık bir yabancılık kazanır

başkalarına anlatıldıkça

çınlayan eşyanın

teslim aldığı

hayatların bilgisi

sızamaz esrarımıza

her iklim kendi mutlağını ararken

kilitli hayallerin yer değiştirdiği aynalardan

aynalara yepyeni bir boşluk kalır

 

damarlarımda sahipsiz akan

kuraklık

gürültüsü vahşi kan

çöl kanunları geçiyor

göçümün unutulmuş ormanlarından

kin bekliyor kınında

borçlandığı zamanları

geri göndermek için

kullandığı günahlara

yemin ve rehin

ne kadar ikizse kalbimize

ölüm aşkta seğirir

kimseye aldırmadan

geçen mevsimler gibi

biz kendimizi tanıdık sanırken

yıllar bizi kendiyle değiştirir

 

ancak şiirle söyleyebiliriz:

kendimize bunca yabancılık

bizi tanıdık kılan

 

kırmızı netice, kızıl kin

kandan alınmış rengin verimi

ömrün birçok çaprazı gibi

uzaklık kazanır görüldükçe

aşkla öldürür, ölümle aşık eder

ruhun duvarlarına köpürmüş

kara is karanlık iklim uçsuz gerçeklik

kendini yaşar sahibinin görünmezinde

ne kadar yolculuk etsende dibe

içinden çıkamadığın

içindeki ölü çocuk

her şey ne çok belli derken

ne çok belirsizlik

anaya babaya yar a aşk kadar derin

aşk kadar büyük kin

yıllara eşlik eden sinsi nabız

saydam zırhlarla korunmuş büyük şemsiyesi gündeliğin

balık gözlerinin bile göremediği derinliklerde

bizden sonrakilere devrettiğimiz

bize teğet kuşanmış gizlerin

bazen yanılıp aşk deriz buna

zaten yanılmadan diyemediği hiç kimsenin

dipte derin damar

aşk, en köklü kin

ana baba yar

bir gün hepsi kaybolur

birbirinin yarasının içinde

 

derin, çok derin

 

toprağın bilinen sırlarıyla

kendimden yapılmış mezarımı örter gibi

bağışlıyorum suçlarımı bilmediğim bir karanlığa

ne kadar ödeşsen de ömrün yetmez

bizi biz yapan içimizin saklı sularında

bizden habersiz yaşayanlara

 

aştım sandığın bir eşiğin ayakları altında

bir gün bir damar uğultusu vurur dünyaya

ölerek bile kaçamazsın aramızdan

ehlileştirilmiş tekrarlarla yaşanan sayıklama

yeniden döneceksin buraya

imkansızdır aşk insan imkansızlaştıkça

dünya başka bir yer olana kadar: anakin

 

 

 

 

 

Arasta

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

pala ve sicim ülkesinde

sudaki suya söylenen gazeller

eksilen

şiiri kılıçla tartan

hiciv yada ölüm

marifet remizleri

hayal ile hayal

ikiz yeminler

suyun içi boş sudaki suç fermanlardan damlayan

kırmızı harfler

adı unutulan putlar

için saklımızda kalmış onca tören

şimdi arasta vakti

biraz aşk hatırası biraz meydan

biraz akşam yorgunluğu istiyor cengaver

 

kinleri içinde kalmış düşmanlar ve aşıklar

ardında bıraktığı

hep kendine benzeyen ve hep bulduğunu sandığı

önce şiir sonra kimya

ve başkalarıda bilsin istiyor bunu

böyle yaparsa eda edilmiş olacak sanki

akşam kazası

yalnızlık pahasına sağımız solumuz ölü gönüllüler

sonu belli seyyitler gibi

hatırı biriktirmek

yaşamın istisnaları

sıradanlığın girdabında

ilhamın ve ihmalin gelip değdigi anlar

boşluğun yolları

karanlık hacim

idrak acısı

aşk payı

günah hakkı yasak hakkı suç hakkı

bir arastada

insan yeniden yaratırken dünyayı

 

akşam oldu

aşk için eda için

akşam oldu

 

şimdi vazgeçmek ya da uyumak zamanı

 

 

 

Astar

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Şimdi çalışır durumda görüntü katmanlarımız

Neyle astarlanırsan yanmayız yüksek fırınlarda

Saçlarımız kızıl pas, dilimiz kayış

Deltalara yağan yağmurlarda

Islanmadı içimizin cam yünü

Kurgusu kaderine terk edilmiş oyunlardı

Parçalandı dağıldı

Bir zamanlar her şeyi bir arada tutan

O büyülü mıknatıs

Hayatımızdaki her figür çıktı yerinden

Şimdi bu yeni gözlerle

Görmek ve alışmak

İçimize durmadan akan onca yıl

Sığa çıkmış çökelti

Her birimizi başka biri yapacak

 

 

 

Atların Yağması

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

en güzel serüvenlerimizin gemilerini yaktık

perişan ayaklarımızda yağmur sesleri çılgın

saçlarımızdan kaçan dağınık ordulardık

gözlerimizde paslı kilitler huysuz

öperken korkunç

sağır dudaklardık

sağır dudaklarımızla uzun soluklu yağız atlardık

yağıyorduk korkusuz

 

 

Bir Bakıma

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Ateşin gizini bilen tılsımlı kadınlar

gördük orada

denizi yatıştırıyorlardı

azalan kokusunu yeniliyorlardı otların

bir başka zamanla yamıyorlardı

günün eksilen yerlerini

gece büyümesi sözcükler armağan ettik

taktılar gerdanlarına

hem yanı başımızdaydılar

hem fal gibi başka zamanlarda

fısıltılar rengindeydi gözleri

usulca açıyorlardı

göğsümüzdeki yapraklarını esrimenin

ucuna kadar gidilmiş düşlerdi

birlikteydik hem

ve yalnızdık bir bakıma

 

 

Bir Yıldız

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Bir yıldızdık gökyüzünde

parlamaya çalışan kenar evren çocuklarıydık.

kardeşlerim kadar sevdim seni.

Barış kadar Fırat kadar sevdim.

terk edildik evrenin her galaksisinde.

parlamaya çalışan birer yıldızdık

kardeşlerim ve ben dağıldık evrenin kimsesizliğine

biliyordum yine de biliyordum

kise gelmeyecekti

kise olmayacaktı

uzay boşluğuydu gözlerimizde.

evren bir varoştur sevgilim

Barış bir boşluktur gözlerimde.

Fırat suyu kan akar

terkeden babam kadar

Fırat suyu kan akar.

Yüreğimde sevda gibi aşk gibi

bir sızı akar.

şimdi sevdikçe

evrenin sonsuzluğu dağılır gözlerime.

evrenin sonsuzluğu gözlerinde.

sevdikçe bir yıldızdım gökyüzünde.

kimse tanımayacak

kimse bilmeyecek

ve bu şiir de

yine başkalarının sanılacak

kimse bilmeyecek seni, , beni

kimse bilmeyecek

 

 

 

 

Bir Yılın Son Günleri

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

I.

bir yıl daha bitiyor

İşte bu kadar duru,bu kadar yalın

bu kadar el değmemiş

sıradan bir gerçeği daha

kolları bağlı hayatımızın

bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri

her sonda her başlangıçta ve her defasında

alır gibi bir başkasını karşımıza

perdeler çekip,ışıklar söndürüp

oturup yatağın içine bir başımıza

sorgulamak kendimizi

öğrenmek ikizin anadilini,ikinci belleğimizi

öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini

bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz

karanlık günlerimizin kenar süslerini

 

biterken bir yılın son günleri

biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini

gençlik ikindilerini

 

kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri

 

II.

bir yıl daha bitiyor

düşlerim,tasarılarım,yarım kalmış onca şey

her yıl biraz daha kısalıyor öncekinden

bana mı öyle geliyor

yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman

insan yaşlanırken?

 

III.

kırdım mı incittim mi birilerin

kimleri kazandım,yitirdiklerim kimler?

kendimi yineledim mi yazdıklarımda?

yeniden düşünmeliyim

dostluklarımı,ilişkilerimi

dağınık yatağım,mutsuz yatağım

çoğalttın mı eksiklerimi

gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı

yitirdim mi yoksa masumiyetimi?

borçlarımı ödedim mi?

doğru seçtim mi soruların fiillerini?

tırnaklarım kesilmiş,dişlerim fırçalanmış,saçlarım taranmış,

giysilerim ütülü,odam düzenli mi?

ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?

geri verdim mi aldıklarımı:

aşkları,dostlukları,sevgileri,güvenleri,bağları

kitaplara,sayfalara,satırlara borcumu ödedim mi?

yokladım mı duygularımı

hala sevebiliyor muyum insanları?

ovmalı gümüşlerimi,bakırlarımı,cila geçmeli ahşaplarıma

ovmalı umutları

saklı tutumalı gelecek inancını,yarınları,eksik etmemeli ağzımızdan

hançer kıvamındaki karamizah tadını

şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a

sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım akşama

yeni bir yıla

ama nedense her şeyin tadı dağılıyor ağzımda

bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında

aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta

 

 

 

Bozgunlar

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

bozgunlarla sağlamlaşır

Ütopya Kalesi

dağılmış parçaları bütünler

yeni zamanlar gümrüğünde

yol ayrımını doğru bilenler

hiçbir aşk ve macera tanrısı

yola çıktığı gibi dönmez geriye

kabuk bağlar yüzümüzdeki gölgeler

unutarak ve vedalaşarak geçilen

durakların birinde inmemiz gerekir

bindiğimiz düşlerden

hayat belki başka biri yapar bizi

bir melodram öğesi olarak

umudun da, umutsuzluğun da aşıldığı

o altın dengede

biliriz içimizdeki avdan yorgun dönen akşamlar

ne kadar bütünlese de

parçalar

 

 

 

Çıplak

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

iki çıplak yara

iki çıplak düşman

şimdi karşı karşıya

artık herşey olabilir

artık bütün dünya karanlık imkan

geç geçebilirsen ruhum

bir daha buralardan

 

aşktaki düşmanlık değil

düşmanlıktaki aşk

onları şimdi birbirinden ayıran

ruh ölür, beden unutur

av kurtulur kendine kurduğu

mazinin tuzağından

 

kendinin sonuna geldi mi

yeniden görür insan

çıplak hüküm, acı özgürlük!

kana karışan aşk zamana intikamla sızar

bilirim, çok geçtim buralardan

benim zaferim ayrıldıktan sonra başlar

 

aşkta zafer olmadığını anlayana kadar

 

 

 

Çöl ve Duvar

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Hanlarda uğuldayan çılgın hayaletler

çölün zamansız epopesinden

gündeliğin sefertasına daralan günler

 

çimentonun aktığı oluklarda

harflerdeki kehribar

tekrarlanarak kaybettirilen

yollardan gecece

vardığımız

dünyaya kapatılmış kapılar

 

çimento akıyor harfler soluyor

başkalaşmış bir benliği

kendimizle değiştiriyoruz her seferinde

çıkmıyor gönlümüzden hiç kimse

her yer çöl her yer duvar

 

 

 

Divan

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Hakikatim, mağfiretim yadigarım.

Kalbini bende sınamışlar için,

adadığım divanım..

Ömrümü hayat yapan bütün erkeklere,

Bir kere olsun,

Unutmak için, , ,

Nafile bin kelime......

 

 

Diyaklektiğe Övgü

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Yaşıyorsan eğer' hiçbir zaman deme'.

Yıkılır, yıkılmaz görünen,

Kalmaz hiçbir şey nasılsa öyle

Buyuranlar verdiklerinde son buyruklarını

Buyruk altındakiler başlar konuşmaya,

Kim'hiçbir zaman' demeyi göze alabilir?

Zulüm yürürlükteyse, kim suçlu: Kendimiz

Ve kimdir omu yıkmak zorunda olan: Biz

Yenilen kalk ayağa!

Herşeyini yitiren, dövüşe devam!

Kavramışsan olup biteni, seni kim tutabilir?

'Hiçbir zaman'dan 'bugün' doğar

Bugün yenilen yarının yenenidir.

 

 

Diyalektik Mutsuzluklar

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı

ellerinde rüzgarın taşınmaz çamurları var

köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan

inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar

gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras

almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu

biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz

ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi terkedilmek korkusu

 

susarsın bir silahsızlanma akşamı

susarsın dudaklarında ıslıklar kanar

öpülmez dudakların ıslık yarası

mavzerdir dokunmalarım kirvem bilirsin

öpemem, öpersem tekmil bir aşiret tragedyası

 

hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü

kolları bağlı hüzün olsun dört yanım

ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsin

sonra derler haklıdır sevdası

geç olur ki artık onarmaz rakılar

geç olur bir yaraya rakının dağılması

 

sen şehre sırtını dönen uykusuz dağlı

gemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin)

nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini)

barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğüm

nasıl taşıdın bunca yıl delirmiş saçlarında o eski şark yelini

biliyorum dokunsam parmaklarım kırılır

dokunmasam eşkıya uykusuzluğu çetin silahlar gibi

 

 

 

 

Dizeye Düşen

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Kovulmuşken hayatın bir yerinden

Yalnızken, umarsızken

Öfkeni dillendirecek bir eylem ararken kendine

Diyelim gecelerin o tekin olmayan serüveninde

Paranoya kıvamında ilişkiler yaşarken

İmtiyazsız karanlıkların suçlu zevklerine

Yasağın büyüsüne, hayatın ve gündüzün

Öte - yüzüne sığınırken

Ve intihar manifestosu gibiyken bütün duyarlıkların

Ansızın bir dize gelip takılır diline

Bir can simidi gibi en kurtarıcı keyfiyle

Bir zaman seninle kalır, yanıbaşında,

Zaman içersinde yer değiştiresin

Diye kendisiyle bir gönül erincini,

en düpedüz anlamıyla yaratmak eylemini

Yaşarsın bir dizenin dizlerinde

Sonra uzaklaşır senden,

Gözden kaybolur

Büyümüş, çoğalmış bir şiirin derinliklerinde

Ne senledir oysa, hep senledir oysa

Gecelerin ötesi dediğin şey

Kendin için yaşadığın sinema

 

 

 

Eski Fenerler Eski Gemiler

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

uzun yanlışlarla battı gemiler

geçtikleri her yerde

İçindekiler

 

toy rüzgarlarda

yelken açan düşlerimiz

uğradığımız adalarda dağıldı

geçtiğimiz gemilerde kaldı çarpılmış yüreklerimiz

boşlukta el sallayan biri var hala

bizim varamadığımız uzaklıklara

 

ne kulaklarımızda siren sesleri

ne kadırga serenlerinin

yol açtığı birkaç tuzlu resim

içimiz bir ada kuraklığı

sualtı batıklarıyız gündemin

 

en fazla neyi bilebiliriz şimdi

bulmacalarda geçen gemici deyimlerinden başka

hangi rakıya vursak kendimizi

dalgaların kat yeri

mazisinden yeni bir insan çekip çıkaramayanlar için

eksilerek kazanılan deneyim

 

örgütlü rastlantılarda her şey sessizliğe güvendi

oysa eski fenerler eski gemiler içindi

paslandı ay ışığında gümüş eyerli tekneler

uykuları çevik tutan deniz rüzgarları dağıldı

şimdi her şeyi çıplak görmenin acı veren aydınlığı

umudun yeni ve altın anlamı.

 

 

Eşgal Üzerine Bir Şiir

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Bir omuzuna attığı kolan

Bir omuzunda samanyolu

nehir yataklarında bir ayağı

ötesi görünmüyor kamçılı karanlıkta

suları sırtlayıp geçmişti buradan

Çolpan yıldızı hangi dağlara düştü?

Ergir mi demirdağ?

Bıçağın sayada hafifliği boşuna

Boydan boya göğsümü geçen yaralı hayvan

Adadım yüreğimi ardından giden aya

 

Dilsizim ve adsızım şimdi

Aşk diyorlar değil mi buna?

 

ay, saydam kuyu

yüzünün yüzüme ettiği zulüm

işte çuhaçiçeği, işte kayın ağacı

gecikmiş yağmurlardan su içmeye inen söğütler

tuzlaşıyor kemiklerim sönen suların üstünde

sabrın ilahisini bitirdim, dindi yollarım

Görünmez karanlıktan biçtiğim elmas kesim

döner dururum hala

Bilirsin tenhadır can

boynumda asılı ay, söyle kimse geçmedi değil mi buradan?

 

 

 

Eylül Rubai

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

eylüle girdim eylüle girdim

her ömrün bir eylülü vardır

onca yaşadım

şimdi bildim

 

 

Fay

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

kaç kişiyim bu yalnızlığın ortasında

bir boğa, bir leopar

Arena ve Opera

İyot ve Rüzgar

Arsenik ve Sözcükler arasında

yüzüm çalılıklarla kaplı

aralayan gözüpek avcılar

için parslar geziyor kuytularında

iyi yürekli bir canavar saklanıyor

yazdıklarımın ve yüzümün

satırlarında

 

kendim için büyük bir tehlikeyim artık

ilerliyorum

içimdeki yer çatlağı boyunca

 

 

 

Feri Sönmemiş Ferman

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

sesinin kınında bekleyen akşam

gözlerindeki nazara

kurşun döktüğüm kelimeler

kuraklığın derinliğinde hileli beyazlık

rüyaların asılsız eteklerinde kamaşan su

seni bana kavuşturan

aşk mürekkebi

kör eder

kelimelerin gözlerini

kalbim

beyanımdır

gitmeye duran

kanda kurutulan veda sözleri

nice söylense

hiç söylenemeyen

kısa süren aşkın uzun vedası

sönmemişken gözlerimizde

ilk günkü gibi tutuşan fer

yolunu bekletir bitmemiş ferman

 

ne kalan kalır ne kimse gidemez buradan

ayrılıkla tartılan aşk araftır

sonsuz bir şimdiki zaman

 

 

 

Gecenin Uzun Söylevi

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

I.

Coşkularımız yetim kaldı. Yoksul kağıtlarımızı onarmıyor artık şiirlerimiz. Şiirlerimizin kireci vuruyor yüzümüzdeki duvara. (Eksik fakat aydınlık anlatımları her çeşit mutsuzluğun...) Ve ellerimizi koğuşturuyoruz durmadan. Sabıkalı şiirlerimizden artan ve kendimizce yorumladığımız ellerimizi. Durmadan kendimize tırmanıyoruz uzun soluklarla. Ayaklarımız çiğnenmiş leylaklardan devşirilmiş; leylak yorgunu sarp yollar inmekte denizin sabıkalı sevdalarına.

(Korsan yorgunu denizin; gökyüzüne rengi yitik şafakların yamadığı...)

 

II.

Gece. Zaman ihtilali. Kurşun geçirmez yüreklerimiz. Yani uzatmalı yasakların konakladığı o mağrur suskunluk. Kuşatmalardan artakalmış yaralı insanliğina kefil yürek. Şimdi gecenin uzun söylevinde yaşanan dilsiz şiirlerin yitik kafiyelerine ayak uydurmaya çalışıyor. Yetim kalmış çarpıntılarına; yaralarını sararak. Geveze dilsizliğin ikilemini yaşayan kafiyelerin küçük, ürkek adımlarına. Sessizliklerinde dingin bir barışıklığın büyüsü. Hangi büyülerle onarmaktayız kendimizi, bir parça daha yaşamak için.

(Kıyılarımızda suskunluk. –Ellerimizin bizle birleştiği yerde- Biz lisanı bilinmeyen rehin bırakılmış bir coğrafya atlası.) Oysa deniz biziz. Kıyı biz. Sevişmek, bir gençlik karantinası.

Ve uzun kalemlerin gölgeleri dolaşıyor yaralı duyarlıklarımızın üzerinde.

 

Biz gündüz sürgünleri!

Yazmakla tamamladık mı kendimizi?

Yazmakla tanımladık mı?

Kalemlerimizin uçları yine de nar çiçeği.

 

III.

Eski harfler kilitlemiş babamın tarihini cep yazmalarında. Ağır bir gözlük kalmış tahta mağaralarında deri çekmecelerin (ve uzun senelerin) . Beni o tanımlayabilirdi ancak. İnce siyah çizgili, o acı yeşil, kırık dolmakaleminin kuruyan kanıyla. (O hiç unutamadığım dolmakaleminin. Ve herkesin hırsızı şiirlerinin...) Beni o tanımlayabilirdi ancak. Ben beş yaşındayken öldürdüğüm babam. Şimdi yırtık fotoğraflarını arka cebimde gezdirdiğim sünnetçi babam.

 

IV.

Acımlayabilirim biraz daha. Dilerseniz biraz daha ışıklandırabilirim nesnel gerçekliğimi; (sizler için) . Bana kendimi anlatmamış beni size anlatabilirim. Şiirlerimle sizden kaçırdıklarımı (gecelerimi) yakınlaştırabilirim karanlığımla.

Gece. zaman ihtilali. Bu kültür birikimi hangi umarsız unutkanlığımızın hüviyetidir? Açıklar mısınız?

 

V.

Siz ve biz (birbirimizi görmeden, belki görmek bile istemeden) bin yıl daha gezinelim aynalı karanlığımızda. Yeraltı duyarlıklarımızdan biçtiğimiz civan giysilerimizin görece özerkliğini sınayalım. Gecenin eklemediği isyanlarımız ve şiirlerimizle; belin ve kanın eklemediği ideoloji çarşaflarında. Yani her sevişmenin son ihtilal provasında.

Ve bin yıl daha kilitleyelim gizlerimizi çarşılı ilişkilerimizle. Çarşılı ilişkilerimizin müfredata uygun diliyle.

Belki sonra, ondan sonra, her şey açık, apaçık yazılabilir, herkes için.

(Bir duyarlık ihtilalinde kendimizi talan edip, sevdiğimiz zaman...)

 

VI.

Kan. İrmak tanrısının suçu kan.

Kimsenin birbirini tanımaması, anlamaması bundan.

 

VII.

Şimdi gecenin uzun söylevinden, insan olmaktan, toplumsal bir insan olmaktan, onanmaktan ve redd-i ilhaktan toplayabildiklerimiz bunlar. Kendimiz.

Sunaklarımıza acılarımızı koyuyoruz.

Bunlar hiçbir hapishanede yazılmamış hapishane defterleridir Efendim. Lütfen kabul buyrunuz.

 

 

 

Geçilmez Deniz

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

I-

 

ahreli bir kağıt üstüne simsiyah kapanmışım

kazırım kendimi bir secdeden, ellerimde gizli hattatlar

ve söze gelmez devrik duyarlıklarım

gözlerim -hüznün dilsiz masalcısı-

gözlerimde hiçbir dile çevrilmez intiharlar

oysa saklı hançerimi mağrur bildiniz

kendimin tenha bir yerinde vurulmuşum, yatarım

orası bir denizin gölgesidir, göremezsiniz

ölüm üzre bir akrepken menekşelenirsiniz

ve ahreli kağıtlar dürülür ferman diye

yufka ölümlerin hazin tarihleriyle

kar altında kalmış imzasız karanlıklarım

ve azgın sularda kendini arayan deniz

ben konuşmam, susarım

bu aklamaz ki sizi

katilimsiniz

 

II-

 

katilimsiniz en azgın sularda

ellerinizde kan mürekkepleri sarhoş

ölüm nasıl bir sarmaşık ki

(deniz gören) en mağrur balkonlarda

bir gün siz de katilleri seversiniz

 

 

Gelme

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

baktığın yerde karanlık bir tomurcuk bırakıyorum

çarşılar avuçlarında aykırı

sokakların lisanı adımlarında

gelme, geldiğinde her şey yitiriyor kendini

vurgun: ölümlerin en kostağı

vurgun ölümlerden kaçgun yanımız

konaklarda boğulmuş eski bir ana

şöyle buyurur:

 

sen seç kendine bir hayat

ve öylesine yaşa, nasılsa

kaldığın yerden vurgun sürdürür

ve hep bak kendine

birörnek aynalara asi bir suret bırak

baktıkça gözlerin

kendini öldürür...

 

 

Gemici Islığı

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Ay boşalmış gökyüzünde

Dağılıp gitmiş tekneler

Kimsesiz denizlerde çalkalanan

Yıldızları söndürülmüş geceler

Hatırlanacak ne bıraktıysak geride

Islıkla çalıyoruz

sözlerini unuttuğumuz şarkılar gibi

hangi limanlarda kaldı kim bilir

bir bizim sanarken ömrümüzü

yazdığımız

okunaksız defterler

 

kim dikti önümüze bu görünmez engelleri

açık denizlerde bile bir geçit arıyoruz kendimize

yetmiyor yolculukla ödeşmek

yetmiyor unutmanın borçlarını ödemek

öyle bir yere varmışız ki farkında bile olmadan

birbirinden aynı uzaklıkta

iki yıldız gibi şimdi

hem geçmiş hem gelecek

 

deniz karanlık

kimsesiz gece

bir tek ıslıkla aydınlanıyor

seferini unutmuş tekne

bir tek ıslık

insanı nereye kadar götürürse

 

 

Görü

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Bundan önceki hayatımın içinden geçiyorum

önceki hayatımdaki çölden geçiyorum

şimdi iki yanında yükselen uzun binalara aldırmadan

burası çöldü biliyorum

o zaman da çöldü

bu zamanda

binaların örtemediği çölü görüyorum

eski bedenimde aldığım öldürücü yaralar

yalnızca birer leke şimdiki bedenimde

yatağan, saldırma, ok mızrak

fal gibi saklı duruyor derinimde

kutsal kitaplara dilini veren şiir

birer leke dilimde

bir zamanlar gördüğüm bir rüya bu

şimdi içinden geçiyorum

görmüştüm görmüştüm görüyorum

 

 

 

Grizu

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Sözcüklerin hepsi pusu

İçindeki dilsiz çocuk

Çengel yürek, sarsak adım

Kırışmış kafesi yüzünün

Bu rol sana sepya

Alnın eski Türkçe yazısı

Taahhütlü sözcükler

Çık bu oyundan çık Her replik sobe

Sözcüklerin gönderdiği yerden

Kim sağ salim dönebilmiş geriye

Çok azı gittiği gibi kalır

gönderildiği yerde:

metruk anlam, tenha dilek

atomize edildiğin dil oyunlarının içinde saklı

Grizu: karşı tehlike

Kundakçı laser yakıyor jeneriği

Gittikçe genişleyen bir perde

kalır

gittikçe genişleyen bir perdede

 

 

Güz Beyleri

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Güz beyleri Güz beyleri

Kızarmış yapraklar saltanatı, nal sesleri

cam çekiçler göğsünüzde

hiçbir uyku silemez yüzünüzden

yılın değil bu ömrün hazanı

başka göklerden bir yıldız

başka dağlardan bir ırmak

başka atlaslarda yaşadı

bağrınıza kadar battığınız gece

hiçbir yağmur yıkayamaz artık bu duayı

bulutların atlarla birlikte uyuduğu

bir zamanlar sizin olan mevsimden

bir yaprak düşüyor

ne zaman gözlerimin önünden geçseniz

cam çekiç

yüreğimden kopmayan çığ

Siz yoktunuz ben sizin mevsiminize geldiğimde

 

 

Ham Ferman

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

el yapımı kağıt üzerine

el yapımı şiir

ellerden sakladığın

gün gelir

elden ele gezinir

herkesin içindeki ham içindeki çiğ

düşman duygular insan içi eskitir

gel geç buralardan

gerisi zamanın işidir

kiminin yüreğindeki zaman

okutur geçmiş fermanları

zamanda saklanan ham bilgiyi

aktarır

kendi zamanını aşanların kalbiyle

el yapımı şiirin

hâlâ mümkün olduğu kalplere.

 

 

Hey Joe

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Adını unuttuğum gece parklarında kaç kez aldattım seni

Ben ihanetle öğrendim sadakati

Kaç kez ucundan döndüm parlak keskin metalin

Artık kimse öldüremez beni

 

 

Hey Joé

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

biliyorsun sen bunu

en son duyulan ayak sesi ve üzrine kapanan demir kapı

çıkıyor musun bu sefer, yeniden mi giriyorsun içeri

anlaşılmıyor şarkıdan

anlaşılmıyor joe

gençliğimizin polisiye günleri

kendi romanlarımız içinde uydurduğumuz adlar

sanki o romanlar sahi de yaşadıklarımız yalan

 

unuttuğum adların gece parklarında kaç kez aldattım seni

ben ihanetle öğrendim sadakati

kaç kez korkunun gözleriyle bakıştım bıçağının yüzünde

artık kimse öldüremez beni

 

çok zaman geçti herşeyin, herkesin üstünden

hayat ödünç tenha uzak biz birbirimizin şarkılarının mirasıyız joe

şimdi kaç kişi kaldık

göğe bakma durağında el ele tutuştuğumuz gençlikten

ben yine de bir yola çağırıyorum seni

ister inanç de buna ister çaresizlikten

dudaklarımı kanatırdı ıslığın

hiç unutmadım hiç unutmadım

ne zaman karanlığa düşsem senin ıslığını çalarım

 

ben seni en çok dizlerin titrerken sevdim joe

 

çık saklandığın yerden joe

nerdeysen çık, ölmek değilse bu, bak kayboluyorum

yoruldum seni beklerken vakit geçirdiğim dublörlerinden

sana yazdığım

hikayeyi yanlış okuyorlar her seferinde

ah şimdi joe burda olsaydı diyorum

joe şimdi burda olacaktı ki diyorum

bazen sarhoşken kalabalığın içinde yüksek sesle söylüyorum adını ya da birinin kollarındayken, bazen pencereyi açıp sokaktan geçiyormuşsun gibi ardından sesleniyorum, hep başkaları bakıyor yukarıya. ben gülümseyerek, gitti, diyorum, yakalayamadım, gitti. sahi gittin mi joe? yoksa hiç mi olmadın?

 

çık ortaya saklandığın yerden

yoruldum, azaldım beklemekten

bazen düşünüyorum da

var mıydın sahiden, yoksa bir şarkının anısı mı uydurdu seni

hiç bir şey benzemiyor değil mi, şimdi geçmişten daha çok bizim olan gençliğimize

bilmem ki, karşılaşsak bile birbirimizi hatırlayabilir miyiz yeniden

ikimiz de artık bir başkasıyken

gene de sen bilirsin joe, sen bilirsin

öyle iyiydik, bir düşün istersen.

 

 

İçimizden Eksildi

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Artık heyecanlandırmıyor beni

garlar, peronlar, benzin istasyonları,

uykulu mola yerleri, yabancılıklar,

bilmediğin dağ rüzgarlarıyla ürpererek uyanmak

bir gece vakti, dalgın bakışmalar

sonra uykusuz sabahlarda indiğin sahil kasabası

daha gövdene uyanmadan serin tuz, kıştan kalma dalgalar

 

bir yerlerde beklediğini sandığımız büyük rüyalar

galiba artık heyecanlandırmıyor kimseyi

nicedir eksildi içimizden o çekip gitme duygusu

eski neşesine bir türlü kavuşamayan kalbim

saçıp savurdu buraya gelene kadar

içindeki şarkıları

şimdi gündelik hayatın sade gürültüsü, kuru düzeni kuşatırken

sessizliğimi

ardına saklandığım kelimeler

kadar bir hayat

ölmeden önce okunacak, yazılacak birkaç kitap.

 

 

İdare Lambası

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Bağbozumuydu hiç unutmam

Lambanın ışığı vuruyordu yüzüne

üzümlere vurur gibi

sonra sesin,ışıkla aynı rekteydi

nedense bal demek geliyor içimden

ikisini birden düşündüğümde

'kendi içiyle ilişkisi kopmuş biri

başkalarına gerek duymaz bir daha'

demiştin.Susup seni dinlemiştik.

 

O yılın şarabı bambaşkaydı.

 

Duyguları çektik kıyıya

hiçbir fırtınaya gücü kalmamış

yorgun tekneler tekliyor

gün günden çürüyen

bir iç denizde kirleniyoruz

son büyük dalgayı kaptırmamak için

serseri bir vurguna

bütün güvencemiz bu liman

yatıştırılmış bir denizin çalkantısını

idare ediyoruz

idare lambası altında

 

O yılın şarabını hiç unutmam!

 

 

İklim

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

aşk iklimdir

tarikat cihazlarıyla

yaratır dünyasını

inanmayanlar için

Allah imkanıdır

 

aynıdır cenneti cehennemi

ahreti uyandırır

 

kendi ahlakını ister ikliminden

nafile kalplerin kaçınılmaz kaderi

tabiatının koşulları

ya da iklim tuzağı

kendi derinliği kadar sever herkes

uçurum başlar bir yerinden

aşk rehin alır dünyayı

 

soğuğun uykusu başka sıcağın uykusu

bazı uykusuzluklar rüyadır

 

iklimle beslenir aşk

gök haritası ile kalbin kapısı eştir

aşk merhamet ister sahibinden

 

leyla ile mecnun çölde geçer

sanrı, humma, aşk

aynı çölün çocuklarıdır

akraba karanlığında çoğalır

bire kadar inen tanrılar

yol kaderle kısalır

 

Kum Saati'nde akan eski soru:

neden çöle indi dört kitap

aynıdır çöl ile kalbin kapısı

geçilmez

tutulmadan

aşkın doğusu ve batısı

 

çünk aşkın doğusu ve batısı vardır

kuzeyden güneye iner

mazinin kavimleriyle

kapısı bulunmayan şehirlere

 

kapısı bulunanlar aşkı surların dışında bırakır

kaleler düşer şehirler yakılır

kıyamet yeryüzü provası

sükunet cinnetiyle geçer

tufandan korkanların hayatı

onlara okudukları kitaplar kalır

 

mazi hiçbir aşkla tamamlanmaz

çünkü mazi kalplerde yaradır

zamanların birbirini tutmamasıdır aşk

birbirine erken ya da geç kalmış kapılardır

ölümlü insan ile görece zaman

var oluş bir alaydır

bilgeliğin ardından koşan

yalın gerçeklerle yaşlanır

 

aşkın çetin definesi

Babil kulesi kadar dağılmıştır

yeryüzüne binlerce tarifle, aşk hala gizdir

kayıp kule diller kadar

şifrelenmiştir tene ve tarihe

ışık hızında yeniden dirilinceye kadar

kule, kalp, dil

bilmece

 

sahibinin körüdür aşk

başka alemlerin gözleri ödünçtür

aşk üzerine söylenmiş bütün sözler

unutulmadan

hatırlanmaz

bir daha

bunu yapan aşktır

 

aşk insanın içindeki gençtir

kendi içindeki yol ortasında kalan

yarım hayatların kayıp sahipleri için

aşk uzaktır

 

aşk uzak olduğunda

kullanılmaz yakınlıklarla

aşk kişiye kendini tanıtır unutturmak için

daha önce de söylendi:

her öğrenilen bir sonrakine saklanır

zaman aşktan böyle intikam alır

kimse koşamaz zamanın önünden

hiçbir sönmüş gerçek onaramaz kor kayıpları

 

aşk kusurdur hatadır günahtır

yasaktır

imkansızdır

bu yüzden insanlık için hala bir imkandır

 

bir başlangıçtır aşk

insanın kendine başlangıcı

çok az kişi ilk kez aşık oluyormuş gibi

tekrarlayabilir aşkı

başlangıçları unutanlar için

artık imkansız olanı

 

bu, hayatı tekrarlamaktır

diyalektik bile bu yüzden aşktır

 

aşk hakkında söylenmiş bütün sözler

yaşanmadan yalandır

 

aşk bir haktır

sonuna kadar kullanır

kullanılmaz olanı

 

iyi aşk şiiri yoktur, hiç olmadı,

bu da olmadı

her aşk şiiri yalnızca tekrarlar

tekrarlanmaz olanı

her biri yalnızca bir sonrakinin ilhamı

belki bu kadar söz

bağışlatır bana bu aşkı

2001 yazıydı

çok istedim çok istedi çok istedik

ama olmadı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İnan Batmış Şehirler Gibi Onarılmaz Anılar

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Biri beyaz biri kara iki kedi..

birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,

birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar.

Gölgeler akşamüstünü söylüyor.

Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.

Yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır. Belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,

uzun yolları da göze alabilen bir dostluk

 

Ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?

Akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,

omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,

belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,

değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...

 

Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp

kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,

bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? karşımıza çerken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken

bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?

Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,

her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların

savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...

 

Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,

ya da olanlar olması gerekenler değildir.

Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,

gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...

 

Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir

kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.

Bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;

hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız,

omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip

'Nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.

Oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir O,

boş yere bu sokaklarda aranırsınız...

 

 

İzin

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Bilmediğiniz kelimelerin altını çizin derdi ,Öğretmenim.

Bunca yıl.bunca yol,bunca hayat ve kitaptan sonra

Bütün kelimelerin altını çiziyorum

-Öğretmenim ,artık izin istiyorum

 

 

Kadırga

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Senelerce, senelerce evveldi;

Bir deniz ülkesinde... ve belki de

birbirine aktardığım defterlerin hepsinde

bu şiir vardı:

Senelerce, senelerce evveldi;

Biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık

 

uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde

bir Kadırgada iki korsan

tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında

birbirimizi yaralarından tanıdık

dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık

konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında

duruyordu aramızda

oysa konuşsak yada dokunsak birbirimize

çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık

batık gemilerin deniz diplerini saran

umutsuzluğu vurmuştu yüzümüze

birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden

ürküyorduk

bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında

bilmeden

birbirimize doğru ilerliyorduk.

 

 

Kal

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Çek silahını dedim baba

vur gözlerimi aglayan yerlerinden.

Yüzüm ıslak bir kaldırım gibi baba

bas üzerimden geç, kaderim duello sesizliği

çek silahını dedim baba

affet.

 

 

Kan, Tuz, Ölü

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Kanını değiştirir suyla

Birkaç dönemeç önceki ölü

Tuzunu yıkar deniz

Suyunu değiştirirken ırmağı

Denize tılsım dağlıyor

Kurşun yayılıyor tenine

Ağır

Ağır

Kurşun

Birkaç ölü her dönemeçte

Bir ırmak kaç büklüm dönerse

Doğuya edilen yemin

Kan, tuz, ölü hakkı

Kollarına çoğalan ırmaklar

Geleceğini tasarlayan coğrafya

Tarih ve yemin kuşatırken toprağı

 

 

Kandehar

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Kandehar, kalbe akar doğrudan

gece Semerkant’tır,

Nehrevan, dinleyeni kahraman yapan masal

Buhara’nın gözlerini sil geçerken

dışarıdan yardım almadan

tek başına şiir olan kelimeler

bazı şehirlerin adı kapalı dîvan

kale kapısıyken anlam ve imkân

toza kuma dumana şiir olan şehirler

coğrafyadan edebiyata atlas değiştirirler

ne kadar çıksan Alamut ipteki uçurum

gölün gamzesinden ürperir Akdamar

ne istila ne anahtar

yazdıkça görünür

başkasına yalnızca bir ad olan divan

kendi zamanlarında görülmedikleri kadar

 

 

Kar Prensi

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Karlı fundalıklarda bırak, kalın uykuların sabahında

yaşamın saf değerlerini

çekil başkalarının aynalarından

omuzlarında ödünç pelerin

ceplerinde kurşun paralar

bütün bunlar sana göre değil

Eldivenlerini çıkar, kırağı uçuğu çiçeklere

denizmercanlarına, sefer ateşleri yakmış

balıkçı teknelerine bak

sonra kayatuzu, şeytankınası,

ucu ağulu kargılarla kendine başla

bak daha şimdiden

deliller ve ayrıntılarla kan tutuyor geceyi

 

 

eşik altına saklanan bir anahtar

kuyuların ıslak bilezikleri

düz, sakin, kendinle konuşur gibi dene

kanını yenileyen serüveni

kav gibi gizli ateş,

ten gibi lav

sorgusuz sevişsek

uykunun beyaz yasası teslim almadan bizi

 

ne duello kanunları, ne görünmez kelepçeler

tabiatı keşfeder

kutuplarından ekvatoruna

kendin indir doğal afetlerini

haritanı sağlamlaştır

anıların ve geleceğin için

iki kişi olana kadar yaz kendini

biri emekli bir hayalet

shakespeare sonesi

öteki, mahzun şiirlerin yedek yolcusu

bir kar prensi

 

 

Döndüğünde orada olacağım

Karlı fundalıklarda bekleyeceğım seni

 

 

Kara Saplanmış Tren

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

aynı tünellerden çıkarken yitirdiğimiz düşler

birlikte kamaşan gövdelerimiz

karanlıktan ışığa ürperen ten

başka yolcularını bekliyor şimdi

kara saplanmış tren

ayrıntıların bağışlamadığı nabzımın vuruşları

bir başkası olarak yaşadığın serüvenlerde

tedirgin gövdelere yerleşen

bukalemundan kalan nem

korktum ve kaçtım alabildiğine

kara saplanmış trenlerin yolcusu olmaktan;

uzak durdum

pişmanlığın kovanındaki içe dönük kurşunlardan

mezatlarda dağıttım neyim var neyim yoksa

unutuşla örtüldü

belleğimin eteklerinde sönen yanardağ

her seferinde erteliyordum büyük vazgeçişi bilet değiştirmekle

oysa hiçbir yolculuk taşımıyordu beni hiç bir yere

başka yolcular değildi bekletilen,yolcular başkalaşıyordu

saplanmış trenlerse aynı tünellerde

ilk karı bekliyordu.

 

 

Ketum

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

aşıkken tamamlanır

düşmanken yarım kalan tehlike

ketum hançer, çiğ rüzgar

künyendeki kaza benim adım

yatışmaz artık içimde başlattığım hikaye

ben her yerden aşka çıkarım

 

ırsıdir aşk

babadan oğula geçtiği gibi

geçer bir aşktan diğerine

ruhumu beklet, dağı ertele

dönülmez sözler verdim

döndüğümde çaresine bakarım

 

 

Kırksekiz

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

kendine seçilmişler için

bütün işaretler aynı yolu gösterir

senin yolculuğa çıktığın yolu

kime çıkar, niye çıkar, ne çıkar, kim bilir

kimin kimden aldığını

doğrular yarım yaşanmış yılları

hayatın gölgesinde kalmış

gölgesizler, yaşayan ruhlar göçmen bedenler

kaç tarihten yapılır bir tek kavim

öğrendikçe susmayı sözünü bekletir

içinde durmadan ertelediğin ihtiyar

gençliğin ve geleceğinle büyüttüğün

kayıp kavmin çocukları

bir bir içinden geçerken

kanat hareketlerini yineler

dünya kurulduğunda katledilmiş

yarınları yarım kalmış melekler

bazı hayatlar yaşandıkça bulur anlamını

bazı hayatların yaşandıkça çıkar boşluğu

hayat ne uzundur aslında ne de kısa

ne yaşadığıdır yalnızca

bazı pişmanlıklar hayatı kısa kılar

bazıları için çok uzundur tekrarlar

 

maceramızın incisi anlam

kalbe zarar var oluş definesini

kırk sekiz melek

yaşarken yineleyebilmek

katledilmiş melek kanat hareketlerini

 

 

 

Kırmızı

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

kaypak manşetler, sağır katalogları, karnaval biletleri

kendini tanımanın korkusu

sürekli bir canlı yayındasınız

girdabı olmayan yüreğin sireni duyulmaz elbet

mekanlar lunapark, hayat çarpışan otomobiller

görüntünün kumbarasında hafızanız beş kuruş

alarma yakın hiçbir kırmızıya düşmemiş yolunuz

Bindiğin düş atı yorulmuş oysa

Üstündeki binici çoktan değişti sana sormadan

Kendine uygun bir ayna bile bulamadan

Kalakalırsın baktığın boşlukta

Bakarsın baktığın kadarsın

Bundan sonrası

Geç kaldığın yerlerdeki korunma duyguna bağlı

anlarsan, anlamanın

anlamazsan, anlamamanın boşluğundasın

İşte şimdi Kırmızı!

 

 

Kırmızı Ferman

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

saklama yüzünü suya

benzetilmiş kelimelerin ardına

 

kalbinden söktüğün çadırı

başkasının yüzüne kurma

aşk olur

tepeden tırnağa

göçebe tende

kalıcı iklim

 

zamanın gaddar haritaları

neye gerçek neye kurgu dediğin

kırmızı kıpkırmızı kızıl ve karşılıksız

her verdiğin

 

yol sensin ulak sen kalbindeki zarf

ölümüne

koynundaki ferman

alınmaz kanın akıtılmadan

 

ulaştır bunu yerine ömrünü tamamlamadan

 

 

 

Kırmızı Film

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Yaratıcı ruhun tırnakları

Kırmızı film

Vamp bir vampir

Kaynak yapılıyor

Ruhların geçmişine

Oksijen maske

Korkunun alt yazısı

Kullanılmış biletler

Deri jartiyer

Siyahı

Sahaflara düşmüş

Sivri topuklar çeviriler

Derinleşmeden kullanın

Bütün korkuları

Fil dişi vampirin

Ve gece yüzölçümü pelerini

Olmayanı yazmanın romanı

Kuralları bile değişmiş

Nasıl öldürüleceklerinin

Herkese bir tane kırmızı film

Satrancın 64 karesi üzerine

Çarpılan sayısız oyun gibi

Aynı kan farklı kurular

Doğadaki üç ana renk

Yalnızca sekiz nota

Ne kadar az ve ne kadar çok

Atomdan bombaya giden

Kan karanlığı yollar

Olmayana inanmanın sineması

Dişlerindeyiz vampirin

 

 

Konuk Mahallesi

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

akşam doğdu kollarımda

sarnıçlar sularını saldı kasıklarından

ince sızıların veyl diye dolandığı dar yokuşlar

utandılar yoksul avuçlarından

türküye uyandı yeller bir koşu

taşınmaz yükler onmaz dertler

açıverdi sabahın kapısıyla gecekonduyu

uyandı mahalle

uyandı mı insanlar

bir tek kolların mıdır akşam sancısı

ve bir de bizim Raif amcanın kırkbeşlik rakısı

 

 

Kupon

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

ucuz bir efsane alın

gündelik yaşamınızdan

bir İmge biçin kendinize

pazarın ürettiği görünmez kumaşlardan

ya da değişik tarihli parçalardan

yüzünüzü ısmarlayın

yukarıdan aşağıya üç

soldan sağa beş

üç beş kişi

sığdırın kendinize

yedeğinizde bulunsun

malum, bu durumlar belli olmaz

her çekiliş için farklı

kuponlar

bu durak olmazsa önümüzdeki durak

ilerleyelim beyler

öldürdükçe içimizi önde boş yer var

 

 

Kuzeydeki Pencere

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

kokladığın gülün kokusu kalmış sende

baktığın denizin tuzu

geçtiğin iklimlerin masalı sinmiş üstüne

kuzeydeki pencere açık

göçebe bin bir gece

 

sözcükler sökülmüş bir anıyı

ne kadar tamamlayabilirse

bir andır eski defterlerin

güneşinden vurur yüzüne

yazsam olmaz dersin

kimi zaman sırf bunun için

yazmaya değerse de

kuzeydeki pencereyi açarken

yere düşen defterden görünür:

eksik kule, yırtık nehir

sımsıkı kapatmış olsak da

bizi ürperten anıları hayatımızın

eski defter ya da kuzeydeki pencere

 

 

 

 

Lavanta

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Ordadır

yazın eskittiği otlar arasında

uzakta bir nehrin gürültüsünü kazar

masmavi usturalar abanoz ağacına

 

Ordadır

uyuyan bir namlunun sessizliğiyle

günün sabahlığında

dudaklarının arasında bir ot, bir ıslık

iz bırakmaz sisler gibi geçer ağaçların arasından

varır kendini derinleştiren uçurumlara

 

Ordadır, bir devin tavşan uykusunda

aklında kımıldanan otlar, ağaçlar

düşünü düşürdüğü sular

yüzünü bıraktığı sular

almamış zaman kalmış kireç altında

çelimsiz bir kabuk başlamış yürek yarası

ki ne zaman çarşılara çıksa silahsız

onu vururlar

göğsünde siyah bir yıldızla

kalbinde kuruyan bataklık

kırlara yakın durur, yanık kokulara

 

serin çiy vakti çimenlerle konuşur

ne zamandır çıkmıyor sokaklar açık artırıma

ıssız bir kil ile gövdesini kateden bir ateştopu

Kendini sakladığı sular altında

ve son bir kez:

ışık ve çamurda kaldı lavanta

 

 

 

Mat

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

aydınlığın duruyor

giderken bıraktığın aynalarda

 

domino taşlarında

bezginliğin kıraathaneleri

 

söndü yıldızlarım senden sonra

zamanlar herkes için bir değil

karanlığım taşrada bir kasaba.

 

 

 

Metal

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

pencerede kedi yalnızlığı

metal bir ay fener gibi

böyle gecelerde yağmurun sesi

kağıt hışırtısına benzer

ışık yıllarının karanlık hızında

yedi askı daha asili yıldızlara

takıyorum kulaklarımı

dalmaya ve uçmaya hazır

iki kişi olarak

bölündüğüm yerde

hard'n'heavy slowlari

yer değiştiriyor içimde butun kişilikler

tek basıma oynadığım cin ruleti

bir jeton, bir zıpkın

ayni anda isliyor

katil ile maktul arasında en kısa yol

kalkış takımları infilak ediyor

dans bittiğinde birimiz ölecek

büyük plato bildiriyor koşulları:

tek kişilik düello bir metal tango!

 

 

 

 

Metal Yorgunluğu

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

o zaman söylediler:metal yorgunluğu

daha dediler yılların var oraya

nice süslerden sonra ulaşılan bir yalınlık gibi

nice bütünlüklerden edinilmiş bir kırgınlığa

eşyanın karanlık kuralları

etin acı tadı

bağımsız kurgusu zamanın

yetmez görünenleri anlamaya

daha dediler yılların var

 

zamanın biriktirdiği derinlik

çekimin çözülen yasası

şimdi eşiğinde miyim bu şiirin

geldim mi metal yorgunluğa

ilkin savatlı gümüşüm

şimdi bende mi sıra?

 

 

Mırıldandıklarım

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Kırdın mı incittin mi birilerini

Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.

Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?

Yeniden düşünmeliyim

Dostluklarımı, ilişkilerimi

Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı

Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?

Borçlarımı ödedim mi?

Doğru seçtim mi soruların fiillerini?

Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,

giysilerim ütülü, odam düzenli mi?

Geri verdim mi aldıklarımı:

Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları,

Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?

Yokladım mı duygularımı

Hala sevebiliyor muyum insanları?

Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma

ovmalı umutları

Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan

Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım

Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar

Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar

Gece telefonları, ıssız konuşmalar

Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler

Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey

O kadar çok anlattım ki

Kendime kaldım anlatmaktan...

Bunaldım kendisiyle boğuşmasını

Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan

Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,

Ofset duyarlılıklardan

Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum

'içtenliğin' yada 'dünya görüşünün' kirletmediği

Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum

Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları

vitrin camlarına yansıyan yüzlerde

Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar

Hala bir umut var mıdır

Çikmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde

Ne çıkmaz sokaktayım nede mutsuz

Sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar

Açık denizlerde nice yolculuklara yelken açarken

Kış güneşinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasız

Sere serpe ve keyifli olmak tek isteğim ve dileğim

senin ve benim , yani bizim için...

 

 

Mika

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Gökyüzünde yapıştırma bir yıldız

Şimşekler ormanında

Bir tek yıldırım

Selofan yağmurlardan sonra

Yine patinaj

Çekimine girdiğimiz

Manyetik alan

Dağılıyor elyaf ve aşk

Sezon değişiyor

Parabolik aynalarda

Başka bir set kuruluyor

Yepyeni bir dizayn

Işıl ışıl göz alıyor megastar mikalar

Klip hızında karton film derinliğinde

Bir marka gibi yaşanıyor aşklar

Merkezi sistem yönetiyor ayrılıkları, açıklamaları

Acı yok. Can yakmıyor tuzla buz olsa da

Dağılmış mika parçaları

 

Kesin çözüm

Acele servis

Buyrun, siz ne arzu etmiştiniz?

 

 

 

 

Omayra

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana

Mendili kan kokan sevgili arkadaşım

Usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım

elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür

adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın

macerasında

yolun sonunu söylüyordu

günahkar iki melek olan sağdıçlarım

 

al birkaç bulutlu sözcük

atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman

mekik, taflan, kar kesadı bir iklim

aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik

bu ilişkinin topoğrafyasını

mezhepler tarihinden bulup çıkardım

adanan boynunda o gümüş zincir

bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda

işte yazgının kara zırhlısı!

Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!

Çünkü hiçtir bütün duygular

Korkunun verimi yanında

 

Benim ruhum nehirler kadar derin!

Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!

 

arı bir sessizlik duruyor

şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta

gövdenin demir çekirdeği

kalkan teninin altında

sana okunaksız bana saydam giz

içindeki uğultunun izini sürüyorum

bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini

harabeler diriliyor

heykeller tamamlanıyor

kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde

başka çağlara gidip geliyoruz

aşk tanrısı için

seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde

aşkın kaplan ve yılan düğümüyle

 

öpüyorum seni boynundaki yaradan

iniyorum kaynağına

aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor

dokunuşlarımın parıltısında

düğümlü mendilin, gümüş zincirin

sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler

çözülüyor avuçlarımda

 

 

tılsım tamamlanıyor

ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte

indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor

zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim

tılsım tamamlanıyor

dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle

sevgilim, oluyorsun

uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında

bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına

 

Adın yoktu tanıştığımızda

eksiğini de duymadık

bazen bir rüzgarı, bazen birkaç zeytini

adının yerine kullandık

 

Adın yoktu tanıştığımızda

sonra da olmadı

çünkü başka biri oldun zamanla

 

Şimdi adın var

Şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri

yükseliyor ve tehdit ediyor

kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini

yüzümün pususunda geziyor

sularda bilenmiş bıçaklar

uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım

etimle ruhum arasında çelişen ilke

geri döndü bana

kendi ellerimle kurduğum kara büyüden

içimdeki tarih bitti

siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini

ve şimdi adın var

ve şimdi

ikimizin vaktinde

intikam saati geldi

 

Omayra, bu adı verdim sana

ve mevsimleri bütün anlamlarıyla

iki çakılına bir deniz vereyim

hayallerine mavi buğday

dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim

esmer ve çırılçıplak bir gecede

bütün düşmanların gelecek

koynumdaki cenazene

 

seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken

kucağımda başın

gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını

kendi enkazımın üstünde

kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan

öldürerek yaşatacağım seni kendimde

 

Ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün

gücünden habersiz sakin gülüşün

kamçılıyor içimdeki bütün köleleri

ben ki hileli bir oyun,

birkaç kırık zar

ve kara muskalı tılsımlarla

almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime

asıl sen tutsak etmişsin beni

dünyaya kapalı kapıların ardındaki

içi boş sessizliğine

 

sığlığın, sevgisizliğin

o sonsuz kendiliğindenliğin

dünyanın sana değmeyen yerleri

nasıl da çekici yapıyor seni

o kadar bağlandım ki

tutkusuz bedenine

ya öldüreceğim seni

ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne

 

Sayıklayan bir ağaç gibiyim Omayra

uğultusu geliyor ta derinden

gövdemin geçtiği masalların

içimdeki deprem ayakta tutuyor beni

geri dönüp vuruyor çalınmış zaman

bak sana korkaklığımı veriyorum

var olmanın bütün varoşlarından

ben yenildim, işte silahlarım

tılsım tamamlandı

sonuna geldim çizgilerini sildiğim

bir büyük haritanın

Aşkım ölümün sınırında Omayra

olduğun yerde kal kımıldama!

 

 

 

 

Onlar Ceset Kuşlarıydı

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

aşk dediklerinde çocuktum.

gözlerimin kesilen ellerden yapıldığını öğrendiğimde

bir katliam gibi sevişmeyi düşünmezdim, çoktum

onlar ceset kuşlarıydı

deniz en büyük ölü

afrika uyanmıştı ya

ben boğulmuştum

 

 

 

Ödünç Hançer Öldürmez Beni

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

ödünç hançer öldürmez beni

 

bir küfür gibi kara

kayış dilini ver

binlerce kez açıklasam da

dilini çözemediğim ihanet

gel bir daha bende dene kendini

ne sen öldürebiliyorsun beni bu cenkte

ne ben yenebiliyorum seni

yazıldığın mevsime çok su ver kendi izinden

giden yolları suçlarından arındır

arkanda kaldı seni ilerde bekleyenler

unutkan şiirler, kopmuş alıntılar

hiçbir zaman kullanamadığın hatıralarla

kendine yazdığın yaşam öyküsü!

ah, bu kadar aşk herkesi yanıltır

gelme üstüme

boşalmış yeminlerin bileği

ben sandığın sözcüklere vuran aksimdir

ödünç hançer öldürmez beni

ya başka bir silah seç kendine

ya bırak başkasının ellerine

ölüm aşkın işidir

kork benden sevgilim

ahretin olurum senin

bu kadar çok seven öldürmesini de bilir

ben seni

çok yanılmış kalplerin sağlamlığıyla sevdim

gücümdü güçsüzlüğüm

ey, izini sürdüğüm ruhumdaki kara gölge,

büyüttüğüm oğullarımı bir bir elimden alan hayat

yanıltma beni, beni bana yakıştır

son darbeden önce ilk sözü söyleyemeyen!

kolay değil ödenmiş hayatın katili olmak

kör eder hançerini içimin gücü

ölümü göze alan yaşamasını da bilir

 

 

 

Öteki Mithosu

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

göze alırsanız eğer

kırılır

dağılır aynadan

sandığınız resimler

sözcükler kalır geriye

cam kırıklarına saklanmış

az ışıklı odalarda sözcükler

Ayna: anlam ve görüntü için sırlanmış kiler

bulur çıkarırsınız bir yerlerden

daha bulurken kararırsınız

çok önce öğrenmiştiniz: Bedel

özlenir ve kalır geriye

gerekenler

 

Sonra bir gün

Sizin için bir gün

Tehlikesiz, eski bir harita gibi

uyuttuğunuz aynaların tozunu silerken

elinize batar

bir zamanlar yaranızı kanatmış sözcükler

olaylar silinmiş, adlar unutulmuş, belirsiz bir geometride

yerini bir türlü bulamaz kişiler, ilişkiler

yalnızca bir duygu

dipdiri bir acı çok eski tarihli bir çağrışıma eşlik eder

bu nedir ki, yıllar sonra, telâşsız bir gün, ömrümüzün durulmuş

bir mevsiminde, içinizin kazınmış yerlerinden

ölümcül bir ağrı ansızın geri teper

 

Eğilip bakrsınız aynaya

Siz çoktan gitmişsiniz

Yerinizde sözcükler

Böyle zamanlarda sözcükler

Bütün bir hayatın yerine ikâme eder

 

Sözcükler.Tutmamış ömürlerin teyel yerleri

camlatılmış kelebekler, kurutulmuş akrepler gibi

başkalarına kaldınız

bir zamanlar sanmıştınız ki hayat

kitaplardan ve sözcüklerden geçer

kendinizi eskiten oyunlara daldınız

örneğin uzun tutulmuş bir önsöz yüzünden

kitaba geç kaldınız

Ki 'hayatınız' su içinde birkaç roman eder

Sözcükler.Büyülenmiş, içi doldurulmuş, bekletilmiş, kullanılmış,

anlamı çoğaltılmış, yani sizin

yerinizi bekler, diye

öğrendiğiniz

Bütün sözcükler yaşamı çaldı sizden

Aynadaki sandığınız şimdi bütün hayatınızı temellük eder

 

Bilirsiniz

aynalarla konuşur çok odalı evlerde büyüyenler

düşün yerine ayna

anların, durumların, duyguların yerine

sözcükler

masalın en iyi yani yeniden söylenebilmesidir

söylendikçe büyülenirler

birleşir nehirler, dağlar yer değiştirir, tılsım ve tehlike

çığ ve lâv, kılıç ve ipek, coğrafya ve tarih yeniden keşfedilir

ışığın kırılma yerlerinden geçerken

sırlanır yüzlerin kuytu yerleri

gümüş bir alaşımdır ilk imge: sınır ve melankoli

yani bütünlük ve binbir gece

ışıksız aynanın yalnız

olduğunu böyle öğrenirler

bir gün bir ışık sızar bir kapı aralığından

giz ve ihanet ödeşir

düş erir.masal biter.büyü tutmaz sözcükler

Görülmüştürler.

erken parçalanır çok odalı evlerde büyüyenler

 

Ya da böyle sağlamlaşırlar belki

her parçası kuzey yıldızıyken dağılmış aynanın

yola düşüp, yoldan çıkıp

hiçbir şeyi unutmadan, her şeyi yeniden öğrenirler

aynayı, mithosu ve ötekini

yeniden düşünmeye

erken gecikenler

 

ayna, mithos ve öteki

özgeçmişin vazgeçilmez elementleri

Ayna.Anayurdu ayna hepimizin.İçinden çıkıp kavuştuk dile

ve eyleme geçtik, ve kendimizi sınadık

ağır taşlar koyduk kişiliğimizin köşelerine

yani kendi kanunlarımızı varlığımızın yerçekimine

bilmeden ve böylelikle bütün yolcuları yasakladık kendimize

kırılmıştı sözcükler, parçalanmıştı ayna

anladık imgemizin yalnızca bir kovuk olduğunu

ve bunu öğrenmenin göçünde

dağıldık kuzey yıldızlarına

Şimdi uzak yollardan ve uzun maceralardan sonra yeniden

dönüyoruz

ülkemize, kimliğimize; imgemizi orada bıraktık

imge oyunlarını da

bırakarak yaşlandık birçok şeyi

Bırakmayı kabullendiğimiz günden beri.

ağır yalnızlıklardan geçtik, ödeştik kendimizle

bir uçtan bir uca savrulurken onca şey harcadık hiç

düşünmeden

oysa hâlâ ayrıntılar ve ayrımlar arasındaki

yollar kapalı bize

 

olgunlaşmakla göze aldığınız birşeydir bu, ya da düpedüz

yaşanmakla, umudun bazı çeşitlerinden boşanmakla, gelecek

için bunca zaman taşıdığınız birçok yükü atmakla

adına ne derseniz deyin, göze aldığınız birşeydir bu

yani başlar bir gün

sizin için bir gün

geç kalmış yüksek sesli soruların dönemi

sürçmeye başlar Dil sandığınız tekerlemeler

gündeme gelir yeniden

değişik çağlardan ödünç alınmış bilmeceler

gizini çözersiniz

kendiniz için kurduğunuz bütün Serüvenin

yaşlanmayan ve gerçekleşmeyen portrenizin

tozu alınmamış her şey yalnızca geçmişi yineler

 

sfenksi kendini sorulamış bunca yıl

tek kişilik korosu yanıtlamış

paradoksları kullanmayı hayatı anlamanın yolu sanmış

okuduklarından artıp, okuduklarına kalmış

göze aldığınız birşeydir bu

aynada portre, mithosda serüven, ötekinde giz

saklı dururken

yolculuklar taşımaz sizi hiçbir yere

Bunu çok önceleri öğrenmeliydiniz

 

oysa oturduğunuzda soruların başına, kaç saatiniz vardı?

ölecek ve yetecek

kaç saatiniz?

Zaman'ın saydam sırrı portreyi aynadan ayırmaktaydı

Başlangıçtı.

kazılarda eksilmiş bir kabartma gibiyidi imgeniz

sözcükler örselenmiş, aynalar pantimento

çıkmaz sokaklardı adresiniz.sığındığınız kalelerde birer birer

eksildiniz.

Çekip gidiniz buralardan.Her yaşın uçurtmaları vardır

birinin ipini çekiniz

şimdi gözlerinizin ermediği bir yerden yeni bir ufkun başladığını göreceksiniz

 

çok yaşar, çabuk ölür, ilk tuttuğu sipere tüm bir hayatın kalesini

inşa edenler

ayna silinir, mithos biter, gider öteki

kitaplar yalnızca ölümü erteler

yaşam çıplak.siz giyinik.Utanırsınız

kuşandığınız kavramlar kullanılmaz silâhlar gibi sizi terkeder

Öteki: çoktan eskimiş bir metafor, Dostoyevski'yi

ve onu izleyen sonrakileri anımsamak neye yarar şimdi?

Geçmiş bizi bırakıp gitti

O kadar çok şey öğrendik ki,

kendimiz için bile bir klişeyiz artık

En çok buna katlanamıyoruz

Farkındayız.Ve çürüyoruz.

Hepimiz artık gençliğin bizi terkeden kuşağındayız

Eğer göze alıyorsanız bu kadarı da size yeter

yedi renk, taze su, parlak ışık

her zaman yeniden okunacak bir kitap bulunur

öğrenilecek yeni sözcükler

durduğunuz yerde, her yere aynı mesafeden bakıyorsunuz

buraya geldiyseniz eğer, daha ne istiyorsunuz?

 

 

 

 

Parantezle Anımsama

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

ısrarlı bakışların taşıdığı o acıtıcılık

seğirir durur kasıklarımda

ilk sevişme acemiliklerini arayan tat

anılarına tutkundur aslında

 

 

 

Pasevenin günlükleri

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

I.

bir ölüm yalınlığı durulturken

piomente imgelerini

her suskunluk

bir iç kanamasıdır ilişkilerde

her duygu bir sürgüne dönüşür

bir kadın kimliğinde

aşk yeniden çoğaltır yenilgilerini

pavese, yani o bilenmiş uçurum duygusu

bulur son hüviyetini sıkılgan katilinde.

 

II.

aşkın ve cinayetin, buzul kimsesizliğinin

sessizliklerle yaşanan zıpkın gerginliği

ve kalemin öteki yüzü, tutkunun siyah şiirleri

bir hiçliğin düşmanca felsefesinde

ya da Pavese'den sonra yaşanan

Pavese günlüklerinde.

...

ölüm kendini ararken

ve görüntülerken kendini her gün

bir şiirin apansız tetiğinde.

 

III.

çoğul bir siyahtır artık

kalemin değdiği her kör nokta

her çizgi daha çizilirken kendine

uçurumlar kazan

bir intihardır şiir adında.

 

IV.

bir ölüm denemecisi

yazar, unutulmuş kentleri, batık denizleri, sevgilileri

delilik gözleri gibi

sözcüklerden yontulmuş bir sessizlik ve

sonsuz bir yalnızlık gibidir yazmak eylemi.

 

V.

bir anı (zehir tadında),

bir görüntü (kimsenin görmediği

gizlenmiş, duyarlığa),

bir sözcüğün yer değiştirmesi

(belli belirsiz paslanarak),

ve sonra apansız bir akşam gezintisi

yeni bir düşünce verebilir insana

birkaç zamanlık yaşama inadı

biraz tebessüm

-kırık dökük de olsa-

'yeni bir hayat' kurmacalarına

dokunma isteğinin yonttuğu tutunma çabalarına

...

sonra çözülür zıpkın

kendini bırakır

gölgesini düşüren takıntılarına.

 

VI.

sözcükler, ah sözcükler kimsesizliğim benim

nefret, bütün duyarlıklar adına tek mülkiyetim

...

nerden gelsem ben

nereye gitsem pavese

...

içimde hep bir konuk duyarlığı

ben hep bir konuk gezdiririm

yakamda bir çiçek kabarıklığı

...

nereden gelsem ben

nereye gitsem paseve

...

kimsenin ağırlamadığı.

 

VII.

yinelenmekten eprimiş nesneler

Piomente'de yine şiddet ikindileri

tedirgin sayfaların dizgini şiir

huzursuz bir tay gibi silkeler dizeleri

silkeler gururun ve şehvetin yurtsaydığı

izlenimci Piomente harabeleri

sevdaydı, şiirdi, öfkeydi, aşktı

bunların hepsi usul usul intihar evrimleri.

 

VIII.

günden güne eksiliyor tekil kalabalığım

artık sabahı da kaplıyor acı.

tiksiniyorum bütün bunlardan

Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım.

--------------------

Yaz Sinemalarından

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

yaz geçer, ömürde

geçmeyen nedir,geçer görünen

sessiz parklar kimsesizliğinde

ya başka kentlere gitmiş insanlar

ya sokağa çıkmıyorlar

kimsesiz öğle sonları

kimsesiz öğle sonlarında

yaz sinemaları

içimde o tenhalık

dilsizliğimde olumsuz aşkların kanlı diyalogları

(beklemiş sozler. bekletilmiş sözler

öksüz kalır

kaçınılmazdır.

ya da yanlış yerlerde , yanlış kişilere kullanılır

nasıl saptanır bir ömürde bir dilin kırıldığı yer?)

o zamandan bu yana çok şey değişmedi

nasıl 'anlaşıldı' sanılırsa bir yazıda bir dilin kırıldığı yer

öyle şurup gidiyor sözcükler,beraberlikler

öyle şurup gidiyor unutmakla,

alışmak arasında butun eylemler

 

yetişkin biriyim artık.

oysa yetişmiyor sözlerim duygularıma

siz gelirken içimdeki öteki

(öne fırlar , el koyar olayların gidisine

her zaman olduğu gibi

saklanır,gizlenir yara alacak yerler )

yakalanmamak için kimseye

bölünüp durdum bir filmden ötekine

neye baksam buzlu cam

görünmez ediyor ardındakileri

neyi yazsam kalıyor buzlu camin ardında

bölünüp durdum

değişik yüzyıllara dağılmış kimliğime

öyle çoğaldı ki duyan , acıyan , gören yanlarım

yıllardır birbiriyle konuşup duran

iki kişi kaldım geriye

yazgımı bağladığım

zamanlaması yanlış düello tetiğine

yazgımı bağladığım

sonunu basından anladığım filmlere

bitirilen bir yazı daha

ya da kendiliğinden biterken yaz

yorgunluğunuz hatırlatır zamanın geldiğini

hersek hazırdır,öyle sanırsınız

emniyeti acık,namlusu temiz

yedeğinizde birseli çok sonra anlamanın bedeli

bizi bugüne getiren yollar anılardan ayıklanmıştır

artık gidebilirsiniz

 

siz gelirken ansızın içimdeki öteki

çeker tetiği

oysa yankılanır ateş almayan bir tabancanın sessizliği

sessiz parklar kimsesizliğinde

 

bu kez de olmadı. bir dahaki filme

 

 

 

Yılan Yastığı

 

--------------------------------------------------------------------------------

 

Yolcu bir mağaraya uğrar

Ve olaylar başlar

 

Kuzey ışığı, doğu rüzgarı

Güney denizleri

Günbatımı

Yasemin, zakkum, kara manolya

Başımızı koyduğumuz yılan yastığı

Efsane, zehirden sonra başlıyor

 

Ey içinden geçtiğim ateş

Yıkandığım su

İncinmiş sisler içinde kalbimin doğusu

Bakımsız yüzyıllardan sonra

On binlerin dönüşünü akan

Geri çağrılmış ırmaklar

Her gün gizleriyle bakıştığımız eski uygarlıklar

Kadar yabancı

Gündeliğin karanlık uğultusu

Efsanesi içimizi yakan

Yılan yastığı

Güneşin akşam dualarını söylediği mezralarda

Her şey dünyanın yaradılışına benziyor

Doğu rüzgarları ağzında zehirli yaprakları

Esiyor esiyor

 

Mağarada ejderha uyanıyor

Yedi uyku uyumuş yolcu

Yılan yastığı terliyor

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

losteirosss on bin kere teşekkürler.. Nickmickyok, cherar sizede teşekkür ettim :)

 

Özellikle bazı şiirleri var ki insanı alıp götürüyo. Şiir hiç bitmesin istiyosun, bitince biraz üzülüyosun ama diğer bi şiirine geçince daha önce okuduğun şiirin acısını unutuyosun.. falan filan.. Okunası şiirler..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dağınık Yatak

 

 

kim geri verebilir bana

Harcadım gençliğimi

Dağınık yatağım, mutsuz yatağım

Onardın mı yüreğimi?

 

Gün gelir hesap sorar

Yaşanmamış duygular

Yüzünüze örtülür böyle

Geç kaldığınız kapılar

 

Sevginin gücünü

Görmeyen gözler

Gecikmiş yaşlarını siler

Öyle bir an gelir ki

Sevişmek ölmeye benzer

Dağınık yatağım, mutsuz yatağım

Seni artık yalnızlık bekler

 

 

 

ne güzel söylemiş Mungan...Kim geri verebilir bana harcadım gençliğimi...:confused::cray::no:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BAZI

bazı gecelerin sabahı yoktur

yalnızca karanlık olarak kalırlar

bazı ayrılıkların dönüşü olmaz

giden gider

borçlarıyla yaşar kalanlar

geleceği yoktur bazı kalplerin

aşk uğramaz onlara bir daha

tek bir hatırayla yaşlanırlar

bazı pişmanlıklar uzun sürer

zamana yayılırlar

kendinden kaçanlara

saklanacak yer kalmaz dünyada

gün gelir kendileriyle tanışırlar

asıl yalnızlık o zaman başlar

hayata geç kalmıştır kendine geç kalan

şairin dediği gibi

bir daha yaşamak zorunda kalır

geçmişi anlamayan

bazı geceler

bazı insanlar

bazı yerlerde

sahiden karşılaşırlar

bazı insanlar bazı aşklar bazı şarkılar

bu yüzden unutulmazlar

bazı hayatlar hayal tutmazlar

bu yüzden

bazı bazı bazı

çabuk yaşayıp

ansızın kaybolmalar

bazı bazı bazı

Elli Parça'dan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Rıh ve Gazel

 

Bu yaz çıktığınla

yaza yaza çıktığın

aynı değildir

 

şimdiki zaman sakinleşir

mürekkep fazlasına döktüğün kumla

zamanın kuruttuğu

bir değildir

 

kendi fazlasına kapılır insan

kazdığıyla taştığı

yer değiştirir

sel midir yatak mıdır akan

güne kaptırdıklarını

kim bilebilir

 

suya inecek olanla

Gazali’ye söylenecek

aynı mıdır değil midir

 

deldiğin dağ karışır

senden kalacak kuma

herkes masalını bile getirir

 

 

 

Af

 

Kolay mı aşılır

geçilir

affetmenin dağları

kendinden geçmek

kolay mı?

bir bir affetmek

ardında kalan

ama aklından çıkmayanları

insanın kendine bağışı

kolay mı?

 

 

 

Emanet

 

Yolun ekmeği, gölün tuzu, dağın hakkı

var dilimde engelimde

düşmanımın yanlışına emanet etmedim

yolumun doğrusunu

altın ayar tarttığım

belirsiz özne

hem ömrümü bildim

hem bildim emanet olduğumu

 

 

 

Döner mi?

 

Senin dolaşık aynan

benim yüzümü alır mı?

sustuğumu okur mu?

sarp bilmez gözlerin

 

çekip gider mi?

demeden sezdirmeden

gider mi?

 

göğe asılmış ellerim

kelime alır mı dua

dalımı vuran artar mı

eksilir mi?

 

o gitti

ya benden kopan döner mi?

 

 

 

Kanat Pahası

 

Yanlışlıkla göründüğüydü. Bir an.

Sıkıştı kanadı birbirine

karıştırdığı iki âlemin

kapısına.

 

Çekip gitse kanadı kırılacak

gerçekliği kalacak

başkalarına

 

Kanadına yenilip dursa

Herkese görülecek var oluşunun sırrı

 

Kolay değil geçtiği kapıları

yenilmeden bırakmak ardında

 

Meleklik,

zaman ve mekân sanatı

 

Ya kanat pahasına

sır olmalı varlığı

ya burada aramızda kalmalı

 

yol görünür

varınca âlemlerin kapısına

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

I.

bir yıl daha bitiyor

İşte bu kadar duru,bu kadar yalın

bu kadar el değmemiş

sıradan bir gerçeği daha

kolları bağlı hayatımızın

bir şiire nasıl dahil edilir bir yılın son günleri

her sonda her başlangıçta ve her defasında

alır gibi bir başkasını karşımıza

perdeler çekip,ışıklar söndürüp

oturup yatağın içine bir başımıza

sorgulamak kendimizi

öğrenmek ikizin anadilini,ikinci belleğimizi

öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini

bu aynaların dehlizlerinde gezinirken görürüz

karanlık günlerimizin kenar süslerini

 

biterken bir yılın son günleri

biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini

gençlik ikindilerini

 

kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri

 

 

ne güzel söylemiş...:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

YALNIZLIK...

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum

Ne tuhaf, vaktim olmazdı

yalnızlığı bunca bilirken

kendimi hiç yalnız sanmazdım

çevremde hep birileri vardı,

ben hep birilerinin yanındaydım

günler belirsiz bir gelecek için neredeyse kendiliğinden hazırlanırdı

aramızda habersiz gidip gelen gündelik armağanlarla

kendi kendini taşıyan bir ırmağın akıntısında hayat

bizi kendi sahillerimize ulaştırırdı

bazı evlerden taşınırdık, bazı insanlar girip çıkardı hayatımıza

bazı mektuplar alırdık, bazı sözler, çiçek selamları

sonraları bazı tanıdıklarımızın ölümleriyle de karşılaştık

elde olmayan nedenle

sudaki halkalar gibi genişleyen

küçük alınganlıklardan büyük dargınlıklara

vazgeçişler, unutuşlar, kayıplar

birbirimizi çok sevdik hep

yıllarla azala azala

 

şimdi ne zaman yalnız kaldığımı düşünsem,

yalnız olmadığımı kanıtlamak istiyorum kendime

eskiden iki albüme sığdırdığım hayatım,

şimdi sığmıyor eskilenlerle çoğalmış fotograflara

telefonun başına geçiyorum

alt alta dizilmiş onca ad arasında seken ömür parçası

gün ölüyor meşgul numaralarla

şimdi ne zaman yalnız olduğumu düşünsem,

şimdi ne kadar yalnız...

yalnız olduğumu anlamam için beni hiç yalnız bırakmadınız.

 

Ben ne zaman yalnız kaldım, bilmiyorum

her zaman yalnızdım, bunu biliyorum

büyücü ellerimin kara sanatı yazı

en çok ben onardım dostlukları, en çok benim elim dikiş tuttu

bağışlamasız sanarken kendimi

en çok ben unuttum kalbimin benden sakladıklarını

tığla içeri çektim takılmış kazakların ipini

denenmemiş başlangıçları göze aldım,

hafifletilmiş hasarları, görmezden gelinen enkazı

mutfağı beklemek hep bana kaldı

bir şiirden bir romandan bir filmden çıkıp

her seferinde aydınlık bir inat gibi yeniden karıştım hayata

hiç el değmemiş gibi yeniden konuk geldim

odalarınıza, ruhlarınıza

buraya

 

eski aşklarım neredesiniz? Hepinizi çok özledim.

Şimdi birdenbire bir köşeden çıkıp bana,

yalnızca, Merhaba, deseniz,

o zamanlar hiç mutlu etmediğiniz kadar mutlu edersiniz,

bir zamanlar bütün ağladıklarımı geri verebilirim size

sağ olun demenk isterim, sağ olun, sağ olun

sanki beni yeniden sevdiniz

ama biliyorum, pis bir yağmur başlıyor, şemsiyem yok yanımda,

yağmurda yürümekten nefret ederken, yürümekte ısrarlıyım gene de

isterseniz, kederdeki bütünlük, diyelim buna

ne kadar ıslansam, o kadar çıkacağım sanki

bir zamanlar çok daha bütün olduğumu sandığım

o yıkanmış zamanlara...

 

yeni değil keşfine gençlik verilmiş gerçekler

her zaman yalnızdım

kitaplar kadar yalnız

yalnızca yalnızlığımdan gürültücü bir kalabalık yaptım

herkes için farklı aldanışlar kurtarılmış hayatlar yok pahasına

 

her zaman yalnızdım

yanardağlar kadar yalnız

ey kafiye sevenler,

şimdi beni gökyüzünde bir yıldız sananlar, yanıldınız!

 

nankörlük etmeyeyim gene de,

yalnızlığımı daha az hissettiğim anlarım oldu yalnız

 

evimde hep aynı anda çalar telefonla kapı

gene öyle oluyor; hiç yalnız bırakmazlar beni

yalnızlık bilgisiyle çatılmış arkadaşlıkların korunaklı gölgesinde

yalnızlık için çalar telefonlar kapılar

İstersen bana uğra, ya da, Akşama buluşalım, ölmeden yapacak çok

iş var

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...