Jump to content

Hipnotizma ve Neo Spiritüalist Görüş


nevermore

Önerilen Mesajlar

Bize göre manyetik hipnoz ile hipnotik hipnoz; perispri beden münasebeti bakımından birbirine benzeyen iki hadisedir, yani perisprinin bedenden az çok kurtulma halidir, bir degajmandır. Yalnız, bu degajmanın her iki halde keyfi ve kemmi farkları qörülür. Ve burada uzun uzadıya anlatılması mümkün olmayan sebeplerden dolayı manyetik görünen yüksek psikolojik tezahürler hipnotik hipnozda bulunmaz.

Şu halde, hipnozun iptidai tezahürlerini tetkik etmek için Braidizm'e müracaat edilebilir, fakat yüksek fizyopsikolojk tetkikatı bu yoldan yapmaya kalkışmakla, büyük muvaffakiyetler elde edilemez, o zaman daha derin ve tabii bir degajman hali olan manyetik hipnozdan istifade edilmelidir.

Biz, kendi hesabımıza hipnotik vetirelerden büyük faydalar göremedik, hatta bu halin husulü için kullanılan prosedeler bakımından hipnotik hipnozu, asabi seyyalelerin şiddetli, ani ve sarsıcı boşalmasıyla müterafık, sinirleri yorucu ve böylece tehlikeli bir hal olarak kabul ederiz. Dr.Bedri Ruhselman

Hipnotizma ve 3 Aşamalı Pratiği

Herhangi bir kişiyi bazı özel işlemlerle hipnoz veya somnambül hale koymak mümkündür.

1) Hipnozun Birinci Aşaması: Kendiliginden Tahayyül Devresi.

Süje bir iskemleye oturtulur, operatör karşısına geçer ve teknik bir takım yöntemlerle onu hipnotize veya manyetize etmeye başlar. Bu işlemin süjedeki ilk tesiri bir ağırlık duygusundan ibarettir. Bu tesir, süjenin bünyevi kabiliyetine göre; ya bu derecede kalır veya daha ileri gider. Eğer, süje uygun bir durumdaysa, üzerindeki ağırlık hissi kendisini, kendi iradesiyle harekete imkan bırakmayacak bir tarzda atalete ve uyuşukluğa sevk eder. Bu sırada, şuuru bulanmaya başlar, gözleri kararır, etrafı yavaş yavaş silinmeye yüz tutar. Bu haller, süjenin dış alemle ilişkilerini gittikçe gevşetmeye başladığını, bütün belirtileriyle ortaya çıkarır. Süjenin bu duygusuzluğu ve gitgide silikleşen kişiliği arta arta ve şuuru bulana bulana bir an gelir ki o, dış alemle ilişkilerini tamamıyla keser ve bu hal, süjeye kişiliğini dahi unutturacak bir dereceye kadar ilerler. Artık o , hiç bir şey değildir veya her şey olabilir. lşte bu hale deneyciler; inanma, telkin, şarm vb. halleri gibi bir takım isimler vermişlerdir. Biz buna, aşağıda göstereceğimiz sebepten ötürü kendiliğinden tahayyül devresi diyeceğiz.

Hipnozun bu devresinde bulunan süjenin, şuur sahasını ilgilendiren kendi üzerindeki kontrolü tamamıyla felce uğramıştır. Çünkü 0, tam bir teşevvüş halindedir. Onun bu teşevvüşünü gerektiren sebepler, aşağı yukarı spatyumun (ahretin) ilk aşamasına ulaşmış ruhların teşevvüşü hakkında söylediğimiz sebeplerin aynıdır. İşte bu teşevvüş halinin neticesi olarak, operatörün iradesi, süjenin imajinasyonunu sevk ve idare eden iradeye yön verir. Burada esas olan şey, operatörün iradesiyle oluşturulan imajlara, süjenin inanmış olmasıdır ve bu da her şeyden önce, onun vicdanıyla ilgili olan bir meseledir. Mesela; bir kadın olan süjeye operatör, erkek bir garson olmasını söyler söylemez o, derhal kendisini erkek garson halinde duymaya başlar ve erkek garsonluğun bütün icaplarına, kendisini tam bir teslimiyetle bırakır. Çünkü, operatörün iradesiyle uyanan kendiliğinden imajinatif faaliyet, süjeyi bu hale inandırmıştır. Bu sırada, operatör fikrini değiştirip, ona satıcı bir çocuk olmasını söylerse, süje derhal satıcı bir çocuk haline girer ve satılacak mallarını bağıra çağıra satmaya başlar.

Burada bir noktaya işaret etmek isterim: Yukarıda geçen sözler iyi incelenirse, genellikle sanıldığı gibi, hipnoz halinde bu­lunan bir süjenin iradesinin ortadan kalktığını veya manyetizörün iradesinin mutlak bir surette hakimiyeti altında girdiğini düşünmek hatasına düşülmemiş olur. Biliyoruz ki, hipnozun kendiliğinden tahayyül devresi, ruhun bedene olan irtibatını gevşettiği ilk safhadır. Bu safha, ruhun hemen hemen spatyumdaki ilk zamanlarına ait teşevvüş halini,ilkel ve daha gerçeğe yakın bir şekilde taklit eder.O halde, burada da ruhun kendiliğinden tahayyülü (imagination spontanee) yoluyla bir takım imajlar oluşur. Fakat, bu imajlar, süjenin ruhunda mevcut saklı fikir ve duygu unsurlarından oluşmuştur. Bu yüzden, spatyomda olduğu gibi, burada da süjelerin, yönünü vicdanından almış iradeleri, bu unsurları bir takım kombinezonlar içinde birleştirerek, objektif bir alem oluştururlar. Demek ki, operatörün buradaki iradesinin rolü, süjenin ruhunda mevcut imajları ortaya çıkarmaktan ibaret kalır. Ve bu suretle, uyarılan ve süjenin teşevvüş haliyle kendiliğinden oluşan imajinatif faaliyetlerinden süjenin haberi olmaz. Onlar, tıpkı spatyomun ilk aşamalarındaki varlıkların yaptıkları gibi, kendi kurdukları bu alemin realitesini kabul ederler. Bu yüzden, tekrar ediyoruz; telkin burada esas rolü oynamaz.O, ancak, zaten ruhta mevcut duygu ve bilgi unsurlarını uyandıracak bir uyaran vazifesi görür. Hipnozun bu haline ait örneklerden çoğu incelenince, bu hakikat anlaşılır. Özetle, operatörün iradesiyle süjenin vicdanında oluşan uyanışlar, derhal onun iradesini harekete getirir. Ve bu irade de süje­nin imajinatif faaliyetini süjenin kendisi bilmeden sevk ve idare eder. Demek, hipnozun bu birinci devresinde görünen tezahürlerin zenginliği, süjenin ruhundaki bilgi ve duygu unsurlarının zenginliğine bağlıdır.

Burada süjenin, herhangi bir şahsiyeti veya hadiseyi temsil edebilmesi için, mutlaka ona inanması gereklidir. Bu inanma da ancak, o şahsiyete veya o hadiseye ait, süjenin ruhunda bazı izlenimlerin ve izlerin bulunmasına bağlıdır. Operatörün telkini, sadece bu izlenimlere ve izlere göre süjenin vicdanını ve iradesini uyandırmaktan ibarettir. Bir kez 'hal' oluştuktan sonra, süje kendi spontane imajinatif faaliyetiyle objektifleştirilmiş sübjektif hayatında yaşamaya başlar.

Bu hakikatı az çok sezen başka deneyciler de vardır ve hatta onlar, bu yüzden hipnozun ilk safhasına 'inanma hali' demişlerdir. Eğer süje, operatörün emirlerine inanmazsa, daha doğrusu kendi ruhunda bu emirlere uygun izlenimleri ve izleri taşımazsa, telkin boşa gider ve operatör ne kadar ısrar ederse etsin, süjesine emirlerini kabul ettiremez. Eğer hipnotizör, süjesi­nin inanmadığı ve tahammül etmediği emirlerinde gereğinden fazla ileri giderse, süje histerik krizlere düşer veya uyanır ve o emri yerine getirmez. O halde hipnozun bu devresindeki bir insanın, operatörün emri altında değil, kendi imajları içinde yaşadığını kabul etmek zorundayız.Fakat, hipnozun gene bu safhasında diğer bir ruh hali daha vardır ki; bu, yukarıdaki sözlerimi, dış görünüşte çürütür gibi görünür. Çünkü, burada operatörün emirleri ve telkinleri açıkça gerçekleşmektedir. Buna 'post-hipnotik telkin' denir. Bu meselenin tartışmasına girişmeden önce, post hipnotik telkini açıklayalım.

Önceden de söylemiştik ki, bir ruhun serbest haldeki iradesi, bedene bağlı iradesine oranla daha etkindir. O kadar ki, ruh, bedene bağlanmadan önceki iradesini, bedene bağlandıktan sonraki iradesiyle değiştiremez. Halbuki, burada az çok degaje olmuş, yani az çok spatyoma kaymış bir süjenin serbest iradesi, operatörün bedene bağlı iradesine mahkum bir durumda görünüyor. Birbirini çürüten bu iki hadiseyi nasıl açıklamalı?

Bu görünüş yüzeyseldir. Eğer örnekler iyi incelenir ve serbest iradenin etkinliğine ilişkin gerek spatyom ve imajinasyon konularında ve gerek biraz önce kendiliğinden imajinasyona iliş­kin söylenmiş sözlerde geçen fikirler göz önünde tutularak düşünülürse, bu görüşteki yüzeysellik ortaya çıkar.

Burada da, durum evvelce söylediğimiz gibidir: Operatör, iradesiyle, süjenin ruhunda bazı imajları uyandırmıştır. Tıpkı spatyomun ilk kademelerindeki varlıklarda olduğu gibi, teşevvüş halinin inandırıcılığı içinde bulunan süje, bu imajların realitesine inanmıştır. Bu hal, teşevvüş halindeki serbest spatyom hayatında, vicdanın direktifi altında hareket eden ve hareket noktasını operatörün telkin ettiği imajlardan alan iradesiyle süjeyi derhal imajinatif faaliyete yöneltmiştir.

Tabiat kanunlarına uygun her imajinasyonun gerçekleşmesi zorunlu olduğundan, bu imajinasyon da doğal olarak gerçekleşme zemini bulacaktır. Diğer taraftan, biliyoruz ki, serbest iradi faaliyetin etkinliği bedene bağlı irade ile değiştirilemez. Bu yüzden, süjelerin uykuları sırasında serbest iradeleriyle vermiş oldukları kararlı uygulamaları zorunlu bir iş olur. Fakat, burada "vermiş oldukları kararları" deyimine dikkat etmek gerekir. Çünkü, onlar bu kararı vermemiş iseler, o işi uyandıktan sonra yapmazlar. Nitekim, aynı süje ile yaptığımız diğer bir deneyde, orada hazır bulunan bir bayanı, uyandıktan yarım saat sonra, herkesin karşısında öpmesini ısrarla istemiştik. Süje, bu teklifimizi, ısrarlarımıza rağmen, kabul ettiğine dair hiç bir şey söylemeden uyandırıldı. Teklifin gerçekleşme zamanı gelince, süje kendi kendine gülümsemeye başladı, başını iki tarata sallayarak:"Acaip" dedi. "Aklıma tuhaf şeyler geliyor." Bunun ne olduğunu sorduk. Söylemedi. 1-2 dakika daha aynı gülümseyen ve hayret ifade eden yüzü ile başını sallayarak, aklına gelen fikri uzaklaştırmaya çalıştı ve bu işte kolaylıkla başarılı oldu.Post-hipnotik telkinimiz gerçekleşmedi. Tekrar her şeyi unuttu ve alışılmış haIini aldı. Bu sırada kendisini tekrar hipnoz haline koyduk. Uyanıkken aklına gelen şeyin ne olduğunu sorduk. "Aklıma, ..... 'ı öpmek geldi "dedi. Bu işi neden yapmadığını sorduk: "Yapmak istemedim" dedi. Neden dedik. "Uygun görmedim" dedi.

Görülüyor ki, post-hipnotik telkin olayı, akla ilk geldiği gibi, hipnozdaki serbest iradenin mahkumiyetini değil, bilakis etkinliğini ifade etmektedir. Ve her post-hipnotik telkinin, uyandıktan sonra süjeler tarafından mutlaka yerine getirilmesi de gerekmez. Burada serbest ve gizli iradenin sıkı sıkıya bağlı bulunduğu vicdan başrolü oynar. O halde, operatör tarafından süjelere verilen emirlerin rolü zahiri ve talidir. Teşevvüş halinde bulunan ruhlarda denetleme zihniyeti felce uğramıştır. Böyle bir ruh, içinde yaşadığı sahnelerdeki imajlara körü körüne inanır ve onlara inanması da kendisinde saklı fikir ve duygu unsurlarına karşı olan samimi bağları ile ilgili bir olaydır. Bu suretle, bu saklı unsurlar, vicdanın direktifi altında serbest irade yoluyla canlandırılır ve bu canlanma işinde doğrudan doğruya etken olan imajinasyon, bu haldeki süjelerin şuuruna çarpmadan gerçekleşir.

Konularımızı yakından ilgilendiren hipnozun bu ilk safhasını biraz geniş olarak açıkladıktan sonra, diğer safhalarını da kısaca gözden geçirelim.

2) Hipnozun İkinci Aşaması: Donma Hali.

Hipnozun birinci devresini, donma hali izler. Burada, süjenin gözleri açıktır. Fakat donuktur. Her şey donmuştur. Ellere, ayaklara, yüze, kısacası tüm iradi adalelere verilen vaziyetler uzun müddet sabit kalır. Süje konuşmaz, sadece hareketlerin ve bir de musikinin tesiri altında görünür. Etrafındaki diğer gürültülerden hiç birini duymaz.

3) Hipnozun Üçüncü Aşaması: Somnambulizm Hali.Bundan sonra, klasik tertipte uykunun üçüncü hali gelir ki, buna da somnambulizm denir. Somnambul halindeki süje, kendi üzerindeki kontrol yeteneklerini alışılmış halinden daha şuurlu ve ayrıntılı olarak tekrar kullanmaya başlar. Artık, doğrudan doğruya telkin mümkün olmaz. Süje, ancak ikna yoluyla sevk edilebilir. Yani, birinci devrede telkinin kendiliğinden imajinasyon haline geçmesi, otomatik olarak şuursuzca meydana gelir. Bu devrede ise telkin, tahayyüli faaliyeti, ancak yargılama yoluyla ve süjenin az çok şuurlu iradesiyle harekete getirebilir. Bu noktanın, hipnoz halinde meydana gelen bir çok olayları açıklaması bakımından büyük önemi vardır. Somnambulizrn halinin bir çok yan tezahürleri ve devreleri vardır ki, bunlar derece derece uyku halinin derinleşmesi sonucudur.

Tezahürlerini pek noksan ve kısaca tasvir ettiğimiz hipnoz haline ait bu bilgiler, bu konudaki yorumumuza yardım etmeye yeterli olacaktır.

O halde, suni uyku ne demektir?Acaba hakikaten bu hal bir uyku hali midir?Deneylerde kullanılan fenni usullere göre alınmış neticeler, kesinlikle gösteriyor ki, bu hal, bizim bildiğimiz bir uyku hali değil. Belki, onun tamamiyle tersine meydana gelmiş, ruhun bir faaliyet halidir. Bu yüzden, buna suni uyku demek yanlıştır.

Hipnotizma ve Neo-Spiritualist Yorumu

Acaba hiphoz hali, hangi ruhi otomatizma ile oluşuyor ve burada cereyan eden fizyo-psikolojik olaylar nelerdir? Bu hususta, şimdiye kadar herkes bir şey söylemek istemiştir. Bunlardan birisi de biz olacağız. Hangi fikrin, hangi teorinin bu işi daha iyi aydınlatmış olacağını zamanla, araştırmalarla ve sonraki deneylerle bulup ortaya çıkaracak veya bunlardan daha iyisini ortaya koyabilecek bilim adamları şüphesiz gelecektir.

Biz, bu olay hakkında, gerek şahsi tecrübelerimizden almış olduğumuz sonuçlara ve gerek bu işte gerçekten yetki ve bilgiyle çalışmış büyük araştırıcıların ortaya koydukları deney ve gözlemlere dayanarak, burada sunacağımız hükümlere varmış bulunuyoruz. Ruhun bedenle doğrudan doğruya ilişkide bulunmadığını ve arada perispri gibi daha seyyal maddi bir vasıtanın var olduğunu daha önce söylemiştik. Ve gene önceden konu ettiğimiz gibi, perisprinin de doğrudan doğruya bedene yapışmış olmadığını biliyoruz. Buradaki irtibat, üç boyutlu dünyamızın bir takım seyyal maddelerinden asabi, ısısal, mıknatısi ve daha bilmediğimiz bir takım suptil seyyalelerin ve bilhassa asabi seyyalelerin yardımıyla mümkün olmaktadır. Öyle ki, gerek ısının ve gerek asabi seyyalenin azalmasıyla veya çoğalmasıyla perisprinin bedenle ilişkileri gevşemeye yüz tutar. Hatta bu unsurlar, gerek aşağıdan, gerek yukarıdan hududa biraz daha yaklaştıkları zaman, vücudun adeta bir ölüm halini aldığını görürüz. Bu hal, hayati seyyalelerin dağılımında meydana gelen münasebetsizlikler yüzünden, perispiri ile beden arasındaki irtibatın gevşemesi ile meydana gelir. Eğer, bu aracı seyyalelerin azalıp çoğalması aşağıdan veya yukarıdan hududu aşarsa perispiri, tamamiyle ve kesin olarak bedenden ayrılır ki, buna ölüm deriz.

Bedenle perispirinin ilişkilerine yarayan ve asabi sistemden ayrılmayan en önemli hayat unsuru asabi seyyale ile, aynı hayati amaçlara yöneltilmiş diğer aracı etmenler, ruhi etkinliğin tesiri altında birbirine intikal edebilir. Mesela; manyetik seyyaleler asabi seyyalelere, ısısal seyyaleler asabi veya manyetik seyyalelere geçebilir. Bu işi idare eden ruh, kendi plan ve amaçlarına göre, bu seyyal maddeler arasındaki dengeyi düzgün tutarak, perispirinin bedenle irtibatını mümkün olduğu kadar sürdürmeye çalışır.

Bu noktayı iyice düşünüp kavradıktan sonra, hipnoz halinin mekanizmasını anlamak kolaylaşır. Çünkü, bizim manyetik ve hipnotik vetirelerle yaptığımız iş, perispiri ile beden arasında denge halinde bulunan bu aracı seyyaleleri azaltıp çoğaltarak veya vücudun bir kısmından diğer kısmına aktarma ederek, bu dengeyi bozmaktan ve böylece perispirinin bedenle ilişkilerini gevşetmekten ibarettir.

Şimdiye kadar, hipnoz olayının açıklamasına dair ileri sürülmüş yorumlar arasında bu fikir, zanımca, hipnoz halinin diğer teorilerden daha akla yakın bir şekilde açıklamasına yarayabilir. Bu teori, ileride okuyucularımıza takdim etmeye çalışacağımız diğer bir eserde, örnekleriyle uzun uzadıya müdafaa edilecektir .Şu halde, hipnoz, perispirinin bedenden az çok ayrılmış, daha doğrusu bedenle ilişkilerini az çok gevşetmiş bir halidir, yani bir degajman halidir .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...