Jump to content

Moliere/ Kibarlık budalası


masal perisi

Önerilen Mesajlar

Molière, “Kibarlık Budalası(Le Bourgeois Gentilhomme) adlı oyununu 1670’te sahneye koymuştur. Kral XIV. Louis’nin isteği üzerine bale-oyun olarak tasarlanan eser, beş perdelik bir komedidir. Oyunun orijinal adı, Le Bourgeois Gentilhomme’dur. Gentilhomme, “gentillesse” sözcüğünden gelir. Gentillesse sözcüğü, “doğuştan gelen soyluluk değil, seçerek, inanarak benimsenmiş bir soyluluk” demektir. Molière döneminde ise, “ince, kibar davranış, hareketlerdeki zarafet, zihnin ince, entelektüel yeteneklerini gösterme” anlamına gelir.

 

Kibarlık Budalası Oyununun Konusu

 

Molière, Kibarlık Budalasıadlı oyununda, kaderin bir cilvesiyle burjuva olarak dünyaya gelmiş olan bir adamın, kibarlığı öğrenerek soylular sınıfına geçmek hayaliyle tuhaf heveslere kapılmasını, bu uğurda müzik, dans, kılıç, felsefe dersleri almasını, kibarlık ve soyluluk merakı yüzünden gülünç durumlara düşmesini konu olarak işlemiştir.Oyunda işlenen en güçlü tema “kibarlık ve soyluluk düşkünlüğü”dür. Oyunun baş kahramanı olan Mösyö Jourdain, kumaş tüccarı olan bir babanın oğludur. Mösyö Jourdain, ait olduğu toplumsal sınıftan, yani bir burjuva olmaktan memnun değildir. Onun gözü, aristokrasidedir. Soylular sınıfından olanlara karşı aşırı bir hayranlık duymaktadır. Kendisinin bir burjuva olduğunu kabullenmek istemez, soylular sınıfından biriymiş gibi davranır. Bir soylu olabilmek için tuhaf heveslere kapılır. Fakat ne yapsa boşunadır. Kibarlıktan ve incelikten nasibini almamış, kaba bir adamdır Mösyö Jourdain. Kıyafetine gülen hizmetçisine ağza alınmayacak sözler eder, onu tokatlar; karısına karşı da hiç nazik değildir, sürekli bağırır, soğuk davranır. Burjuva olmakla yetindiği, bununla gurur duyduğu, soylulara özenmediği için karısını sevmez, sıradan bir kadın olarak görür, karısından nefret eder. Hatta soylular sınıfından bir kadını sever. Kibar bir insan olmak için kendisine çok sayıda hoca tutar. Zira, Mösyö Jourdain’e göre kibarlık, ders alınarak öğrenilecek bir şeydir. Mösyö Jourdain, kendisine müzik, dans, kılıç ve felsefe hocaları tutar. Hocaları, Mösyö Jourdain’in cahillik, küstahlık ve kabalıklarına sırf parası için katlanırlar, ses çıkarmazlar. Diğer yandan, kibarlığı öğretecek olan hocaların da ne derece kibar oldukları tartışılır. Çünkü çıkarcı insanlardır, Mösyö Jourdain’i sömürürler. Her bir hoca, kendi mesleğinin daha üstün olduğunu söyleyerek birbirleriyle kavga ederler. Birbirlerine ağza alınmayacak sözler, hakaretler, küfürler ederler. Sözde kibarlık hocasıdırlar; ancak kavgacı, küfürbaz, çıkarcı, ikiyüzlü, sahtekâr insanlardır. Soyluluk zaafı, babalık duygusunun da önüne geçer. Kızını gerçekten seven ve kendisinden isteyen gence tek şey sorar: “Soylu musunuz, değil misiniz?” Başka hiçbir şeyin önemi yoktur çünkü. Soylular sınıfından olmak, iyi bir insan olmak için yeterlidir. Kızının bu genci sevip sevmediğinin, aralarındaki güçlü aşkın, evlenip mutlu bir yuva kurmalarının hiç mi hiç önemi yoktur.Molière, toplumsal yaşamı çok iyi gözlemlemiş, insanların kusurlu yanlarını keskin bir gözle tespit etmiş, komedi sanatındaki eşsiz dehasıyla bunları sahneye taşıyarak bizlere doğruyu, güzeli göstermeye çalışmıştır. Yazar Kibarlık Budalası oyunuyla, kibarlığa ve aristokrasiye özenen, ait olduğu toplumsal sınıfı beğenmeyen, kendini olduğundan farklı, yükseklerde görmek isteyen bir insanın kendini ne kadar gülünç bir duruma düşürdüğünü gösterir.

 

Oyunda “ikiyüzlülük, sahtekârlık, çıkarcılık, bencillik” temaları da güçlü bir şekilde işlenmiştir. Oyunun baş kahramanı olan Mösyö Jourdain, kumaş tüccarı olan babasından yüklü bir miras kaldığı için para sıkıntısı çekmeyen zengin bir adamdır. Cahil ve kaba olan Mösyö Jourdain, aynı zamanda saf bir adamdır. Kibarlık ve soyluluk merakı, âdeta gözlerini kör etmiştir. Çevresindeki insanların hemen hepsi, ikiyüzlü, sahtekâr, para düşkünü ve bencildir. Mösyö Jourdain’i sürekli aldatırlar, ona yalan söylerler. İkiyüzlü insanların kuşattığı bir dünyada, kendisini soylu, kibar, şık bir insan olarak görür. Mösyö Jourdain, hayal âleminde yaşıyor gibidir. Kendisi dışındaki herkes, olan bitenin farkındadır.

Yazar bu oyununda ikiyüzlü, çıkarcı, para düşkünü insanları -tek derdi para kazanmak olan, para için her türlü kabalığa ses çıkarmayan hocalar (müzik, dans, kılıç, felsefe), diktiği uyduruk ve gülünç kıyafetleri bir şaheser olarak gösteren, müşterisine ait olan kumaştan kendisine de kıyafet diken terzi, sevdiği kadınla arasını yapıyor görünerek yüklü miktarda borç alan, her fırsatta “Borcuma düşkün biriyim.” demesine karşın hiçbir zaman borcunu ödemeyen, arkadaşının sevdiği kadına utanmadan kendisi kur yapan Dorante- çok sert bir biçimde eleştirir. Tiyatro öylesine güçlü bir silahtır ki Molière için, toplumsal yaşamı kirleten, çürüten insanları, olanca çirkinlikleriyle sahneye çıkarır.

Oyunda göze çarpan diğer bir tema ise “yalnızlık”tır. Oyunun baş kahramanı olan Mösyö Jourdain, evli, çocuk sahibi ve zengin bir adam olmasına rağmen yine de yalnız bir insandır. Yalnızdır, çünkü kendi yarattığı hayal dünyasında kimseye yer yoktur. Bu nedenle de mutsuzdur. Bir burjuvadır, babasından yüklü bir miras kaldığı için oldukça zengindir. Burjuva olduğunu kabullenmek istemez, burjuva olmaktan âdeta utanır. Mösyö Jourdain, sahip olduğu güzelliklerin farkında değildir. Evlidir, fakat karısını hiç sevmez, sebebi ise karısının soylular sınıfından olmamasıdır. Soylular sınıfından Dorimène adında dul bir kadına âşık olur. Ancak bunun adı aşk değildir. Mösyö Jourdain’in gözünde Dorimène’i eşsiz ve çekici bir kadın yapan, sadece ve sadece soylu olmasıdır. Yerinde bir ifadeyle, Mösyö Jourdain bu kadına değil, onun soyluluğuna âşıktır. Kızı Lucile, Cléonte adında bir genci sevmektedir. Kızını çok seven bir babanın sevgiye, aşka değer vermesi, kızının duygularını önemsemesi gerekir. Kızının sevdiği gençle evlenip mutlu bir yuva kurmasına yardımcı olması gerekirken, Mösyö Jourdain soylu olmadığı için bu gence kızını vermez. Soyluluk saplantısı yüzünden, yaşantısını güzelleştirecek pek çok şeyden mahrum kalır. Yazar, takıntılı insanların yaşamın kendilerine verdiği güzellikleri göremedikleri için yaşamlarını nasıl cehenneme çevirdiklerini, gözlerinin önündeki mutluluk kaynaklarını nasıl ellerinin tersiyle ittiklerini göstermiştir.

 

Kibarlık Budalası Oyununun Özeti

Birinci Perde

Zengin bir adam olan Mösyö Jourdain, kibarlığı öğrenip soylular sınıfına girebilmek için müzik, dans ve kılıç dersleri almaktadır. Müzik Hocası ile Dans Hocası kendi aralarında konuşurlar; Mösyö Jourdain’in soyluluk ve kibarlık merakı sayesinde iyi para kazandıklarından, sanatın inceliklerinden anlamayan, kaba, cahil, her şey hakkında yerli yersiz konuşan biri olduğundan bahsederler. Mösyö Jourdain’in tuhaflıklarına, parası için katlanırlar.

Mösyö Jourdain, garip bir kıyafetle gelir. Terzisi, kibar insanların sabahları bu şekilde giyindiğini söyleyerek Mösyö Jourdain’e gülünç bir kıyafet dikmiştir. Sabahlığın altında kırmızı kadifeden dar bir pantolon ve yeşil kadifeden gömlek vardır. Hocalar ile uşaklar, bu garip kıyafet nedeniyle gülmemek için kendilerini zor tutarlar. Mösyö Jourdain, kibar bir insan olma yolunda müzik, dans ve kılıç derslerinden sonra kendisine bir de Felsefe Hocası tutar. Müzisyenler, Mösyö Jourdain için bestelenen şarkıyı söylerler. Dansçılar da dans gösterilerini sunarlar.

 

İkinci Perde

Mösyö Jourdain Dans Hocası’ndan, Doriméne adında bir markizi evine davet ettiğini, kibar bir insan olarak bu kadını nasıl selamlaması gerektiğini kendisine öğretmesini ister. Dans Hocası, Mösyö Jourdain’e reverans yapmayı öğretir.

Kılıç Hocası gelir, Mösyö Jourdain’e bir eskrim kılıcı verir, kılıç kullanmanın inceliklerini öğretmeye başlar. Kılıç Hocası, kılıç kullanmayı bilen insanların devlet nazarında çok saygı gördüğünü, kılıç kullanma sanatının müzik ve dans gibi gereksiz uğraşlardan üstün olduğunu söyler. Bu sözler üzerine kıyamet kopar; Müzik Hocası ve Dans Hocası ile Silah Hocası arasında şiddetli bir tartışma başlar, daha sonra da kavgaya tutuşurlar.

Tam bu sırada Felsefe Hocası gelir. Mösyö Jourdain, her bir hocasının kendi mesleğinin daha üstün olduğunu savunduğunu, bu yüzden de kavgaya tutuştuklarını söyler. Hocalarını barıştırması için Felsefe Hocası’ndan yardım ister. Felsefe Hocası, insanların davranışlarına aklın ve mantığın hâkim olması gerektiğini, yapılan hakaretlere verilecek en güzel cevabın sabır olduğunu söyler. Bilgelik ve erdemin önemini vurgular. Müzik Hocası müziğin, Dans Hocası dansın, Kılıç Hocası da kılıç kullanmanın bilimlerin en güzeli ve en faydalısı olduğunu savunurlar. Felsefe Hocası kendini tutamaz; müziğin, dansın ve kılıç kullanmanın değersiz meslekler olduğunu, asıl değerli olan bilimin Felsefe olduğunu savunur. Ortalık yine fena halde karışır; küfürler, tokatlar, yumruklar, tekmeler havalarda uçuşur. Müzik Hocası, Dans Hocası ve Felsefe Hocası, filozofun üzerine atılırlar, onu bir güzel döverler.

Yediği dayaktan sonra bitkin bir halde olan Felsefe Hocası, dersine başlar. Mösyö Jourdain, öğrenebileceği ne varsa hepsini öğrenmek istediğini söyler. Felsefe Hocası mantık, ahlâk ve doğa bilimleri konularında ders vermek ister. Mösyö Jourdain, bunları sıkıcı bulur. Hocasına, çok asil bir hanımefendiye âşık olduğunu, ona küçük bir pusula yazıp bunu gizlice ayaklarının dibine düşürmek istediğini, sevdiği kadına karşı duygularını güzel bir şekilde dile getirebilmesi için kendisine imla (yazım, güzel konuşma) dersleri vermesini söyler.

Mösyö Jourdain’in sabırsızlıkla beklediği terzisi nihayet gelir. Mösyö Jourdain, çorapların çok dar olduğunu, ilmiklerin kaçmaya başladığını, ayakkabıların da ayağını çok kötü yara yaptığını söyleyerek memnuniyetsizliğini dile getirir. Terzi, Mösyö Jourdain’in beğenisini kazanabilmek için abartılı laflar eder. Yeni kıyafetini hazırlamak için yirmi çırağın uğraştığını, bir şaheser ortaya koyduğunu, en usta terzilerin bile böylesine güzel bir kıyafet dikemeyeceğini söyler. Kendisini ve terzilik mesleğindeki yeteneğini övdükçe över. Gerçekte ise, terzinin getirmiş olduğu kıyafet, özensizce dikilmiş, basit, uyduruk, bir o kadar da gülünç bir kıyafettir. Mösyö Jourdain, kıyafetinin üzerindeki çiçeklerin ters dikilmiş olduğunu fark eder. Terzi, kibar insanların çiçekleri böyle ters diktirdiklerini söyleyerek kusurunu örtbas eder.

Terzi, Mösyö Jourdain’in gözüne girebilmek ve ondan para koparabilmek amacıyla çıraklarını da getirmiştir. Kibar insanların, kıyafetlerini özel bir törenle giydiklerini söyler. Çıraklar, uyduruk ve gülünç kıyafeti, Mösyö Jourdain’e törenle giydirirler. Mösyö Jourdain’e prenslere özgü unvanlarla hitap ederler, ondan bol miktarda bahşiş koparırlar.

 

Üçüncü Perde

Hizmetçi Nicole, Mösyö Jourdain’i tuhaf kıyafetiyle görünce kahkahalar atmaya başlar. Mösyö Jourdain, hizmetçisini azarlar. Nicole, eve gelen hocaların etrafı dağıtmalarından, evi kirletmelerinden dert yanar. Madam Jourdain, gelir; kocasını gülünç bir kıyafetle görünce o da gülmeye başlar. Kocasının son günlerde garip davranışlar sergilemesinden, aldığı derslerin gereksizliğinden şikâyet eder. Mösyö Jourdain, kendisini anlamayan hizmetçisi ile karısını cahillikle suçlar. Kocasının soylularla görüşmeye başladıktan sonra kendisini böylesi tuhaf heveslere kaptırdığını söyler.

Sarayda itibarı olan, kralla konuşan Dorante adındaki bir kişi, Mösyö Jourdain’in soyluluk düşkünlüğünden faydalanır. Mösyö Jourdain’den sürekli olarak borç para alır, fakat bir türlü ödemez. Mösyö Jourdain, Doriméne adındaki dul bir kadına âşık olmuştur. Doriméne ile arasını yapması için kendisine Dorante aracı olmaktadır. Mösyö Jourdain, Dorante aracılığıyla bu güzel kadına hediyeler gönderir. Dorante, görünüşte Mösyö Jourdain’e bu gönül işinde yardımcı olmaktadır, fakat gerçekte bu güzel kadından kendisi hoşlanmaktadır. Mösyö Jourdain’in yolladığı hediyeleri, onun adına değil, kendi adına verir. Güzel bayana kendisi kur yapar. Mösyö Jourdain son olarak, sevdiği kadına hediye olarak oldukça değerli bir elmas yüzük göndermiş, fakat Dorante, bu elmas yüzüğü kendi adına vermiştir. Kurnaz bir adam olan Dorante, Mösyö Jourdain’e yapmacık bir saygı gösterir, onun soyluluk zaafından kendine çıkar sağlar.

Herkesin gülmekten kendini alamadığı kıyafet için Dorante, övgüler düzer, kıyafetin çok şık olduğunu, dünyada eşi benzerinin olmadığını, Mösyö Jourdain’in saraydaki gençlerden bile daha şık giyindiğini söyler.

Madam Jourdain, bu ikiyüzlü, sahtekâr adamın göstermelik iltifatlarına kanmaz. Bu adamın bir dolandırıcı olduğu konusunda kocasını uyarır. Dorante, Mösyö Jourdain’in gözlerini öylesine boyamıştır ki, Madam Jourdain ne dese boşunadır, kocası gerçeği göremez. Dorante, borcuna düşkün bir adam olduğunu söyleyerek söze başlar, ancak sözün bitiminde borcunu ödemek bir yana, Mösyö Jourdain’den yine borç para alır.

Mösyö Jourdain, akşam yemeğini ablasında yemesi için karısını ikna eder. Amacı, güzel Doriméne’le akşam yemeğinde baş başa kalabilmektir.

Madam Jourdain, kızı Lucile’in sevdiği genç ile evlenmesini ister. Hizmetçisine bu genci çağırmasını, kızını istemesi konusunda kendisine yardımcı olacağını söylemesini ister. Hizmetçi Nicole de, Cléonte adındaki bu gencin uşağını sevmektedir. Nicole, büyük bir sevinçle Cléonte’un yanına koşar.

Bu arada, sabahleyin Cléonte ile Lucile karşılaşmış, fakat Lucile sevdiği gence bir yabancı gibi davranmış, selam dahi vermemiştir. Cléonte, sevdiği kızın bu ilgisizliğinden dolayı fena halde alınmıştır. Lucile’in bu şekilde davranmasının sebebi, sabahki karşılaşma anında, halasının da yanlarında olmasındandır. Halası, Lucile’in erkeklerle konuşmasına karşı çıkmaktadır. İşin içi yüzünü bilmeyen Cléonte, Lucile ile tartışır. Lucile, sabahki tatsız olayın sebebini açıklayınca barışırlar.

Cléonte sevdiği kızı, Mösyö Jourdain’den ister. Mösyö Jourdain, kızını isteyen gence tek bir soru sorar: “Soylu musunuz, değil misiniz?” Cléonte, bazı insanların soyluluk unvanını haksız yere sahiplendiklerini, insanların kendilerini olduğundan başka göstermelerinin alçaklık olduğunu, önemli görevlerde bulunmuş bir ailenin çocuğu olduğunu, yeteri kadar serveti olduğunu, ancak soylu biri olmadığını söyler. Bunun üzerine Mösyö Jourdain kızının kendisine uygun olmadığını, kızını soylu bir damada vereceğini söyler. Madam Jourdain, soyluluk lafına kızar. Kendilerinin de burjuva olduklarını, babalarının tüccar olduğunu belirtir. Kızının, kendilerinden zengin bir aileye gelin gitmesini doğru bulmaz, kendi dengiyle evlenirse daha mutlu olacağını söyler. Mösyö Jourdain kararından vazgeçmez.

Uşak Covielle, düşüncelerini açıkça dile getirdiği için Cléonte’u eleştirir. Sevdiği kızı bu adamdan alabilmesi için kendisini soylu biriymiş gibi göstermesi gerektiğini söyler. Mösyö Jourdain’e küçük bir oyun oynamaya karar verirler.

Dorante ile Dorimène, akşam yemeği için Mösyö Jourdain’in evine gelirler. Mösyö Jourdain, Dorimène’i abartılı bir gösterişle selamlar. Dul kadın, Mösyö Jourdain’in şaşkın ve garip tavırlarına bir anlam veremez. Dorante, hediye ettiği elmas yüzükten kibarlık gereği söz etmemesini Mösyö Jourdain’e sıkı sıkıya tembihler. Aksi halde Dorante’in yalanı ortaya çıkacaktır.

Dördüncü Perde

Mösyö Jourdain, Dorante ve Dorimène özenle hazırlanmış yemek masasına otururlar. Mösyö Jourdain dul kadına iltifatlar eder. Müzisyenler şarkı söylerler. Mösyö Jourdain, güzel sözlerle Dorimène’in kalbini kazanmaya çalışır. Tam duygularını açmak üzereyken karısı gelir. Herkese bağırıp çağırmaya başlar. Kocasının kendisini gezmeye gönderip evde eğlenceler, ziyafetler düzenlediğini, kadınlarla gönül eğlendirdiğini, saçma hevesler uğruna paralarını çarçur ettiğini söyler. Kocasını kendisine âşık ettiği için Dorimène’e kızar. Hiçbir şeyin farkında olmayan Dorimène, olan biten karşısında şaşkına döner. Hemen dışarı çıkar. Mösyö Jourdain, soylu insanlara hakaret ettiği için karısını azarlar. Dorimène’in peşinden koşan Dorante’e, kendisi adına soylu bayandan özür dilemesini söyler. Mösyö Jourdain’in güzel ve soylu bir kadın olan Dorimène’e ilan-ı aşk planı bu şekilde suya düşer.

Uşak Covielle tanınmamak için kılık değiştirir, Mösyö Jourdain’in yanına gelir, kendisini soylu biri olarak tanıtır. Mösyö Jourdain’in babasını geçmişte tanıdığını, onun çok soylu bir adam olduğunu, Türk padişahının oğlunun bir süredir burada olduğunu ve kızı Lucile’e âşık olduğunu söyler. Bu güzel haberi vermek için kendisinin elçilik yaptığını belirtir. Türk padişahının oğlunun kız istemek için geleceğini, ülkesinde en büyük soyluluk unvanı olan “mamamuşi” unvanını vermek için bir tören yapılacağını, bu törenden sonra Mösyö Jourdain’in dünyanın en büyük asilzadeleriyle denk olacağını söyler.

Cléonte, kılık değiştirmiştir; Türk padişahının oğlu olarak gelir, uyduruk bir şiveyle konuşmaya başlar. Uşak Covielle, konuşmaları kendince çevirir. Cléonte, mamamuşi töreninden sonra hemen evlenmek istediğini söyler. Mösyö Jourdain’e sözde soyluluk unvanı vermek için mamamuşi töreni düzenlenir. Törende müftü, derviş, dansçı, çalgıcı kılığındaki kişiler, Mösyö Jourdain’e bir sopa çekerler. Soyluluk unvanı hatırına Mösyö Jourdain hiç sesini çıkarmaz.

Beşinci Perde

Madam Jourdain, kocasını yine tuhaf ve gülünç bir kıyafetle görür. Mösyö Jourdain, kendisinin bir “mamamuşi” olduğunu söyler, törenden aklında kalan, Türkçe olduğunu zannettiği uyduruk sözcüklerle konuşmaya başlar. Madam Jourdain, kocasının sözlerinden hiçbir şey anlamaz, kocasının aklını kaçırdığını düşünür.

Cléonte ile uşağı Covielle’in oynadıkları oyuna Dorante ile Dorimène de yardımcı olurlar. Dorante ile Dorimène, Mösyö Jourdain’e yapmacık bir saygı gösterirler. Mösyö Jourdain, iyice havaya girer; kendisini herkesin saygı gösterdiği, hayranlık duyduğu soylu bir insan olarak görür.

Mösyö Jourdain, kızı Lucile’e kendisini zengin ve soylu bir gence verdiğini söyler. Lucile, babasına oynanan oyundan haberi olmadığı için Cléonte’u çok sevdiğini, ondan başkasıyla evlenmeyeceğini söyler. Fakat Cléonte’u tanıyınca, bir şeyler çevrildiğini anlar. Babasının verdiği karara karşı gelmez. Sözde Türk padişahının oğlu olan Cléonte’la evlenmeyi kabul eder.

Kızının bir Türk’le evleneceğini duyan Madam Jourdain deliye döner, kocasına kızar. Kızının Türk padişahının oğluyla evlenmeyi kabul ettiğine inanmak istemez. Zira kızının Cléonte’u ne kadar çok sevdiğini bilmektedir. Bu nedenle de kızının bu davranışı, hayal kırıklığına uğratır Madam Jourdain’i. Şayet Cléonte’u bırakıp Türk padişahının oğluyla evlenecek olursa, kızını kendi elleriyle boğacağını söyler.

Uşak Covielle, öfkesinden kuduran, sağa sola sataşan Madam Jourdain’i bir kenara çekip kocasına oynadıkları oyunu anlatır. Türk padişahının oğlu kılığındaki gencin aslında Cléonte olduğunu söyler. İşin iç yüzünü öğrenen Madam Jourdain, sakinleşir, rahatlar. Kızının sevdiği gençle evlenecek olmasına sevinir. Yüksek sesle kocasına bu evliliği onayladığını söyler.

Evlilik işlemlerini yapmak üzere noter çağrılır. Dorante, Madam Jourdain’in kıskançlığını bitirmek için Dorimène ile evleneceğini söyler. Mösyö Jourdain, bu evliliğin karısının kıskançlığını önlemek için yapıldığını, bunun sözde bir evlilik olduğunu zanneder. Bu nedenle de deliler gibi âşık olduğu Dorimène’in Dorante ile evlenmesine ses çıkarmaz. Hizmetçi Nicole de Uşak Covielle ile evlenir. Mösyö Jourdain, “Karımı da kim isterse alabilir.” der.

Oyun küçük bir bale gösterisiyle sona erer.

 

 

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Güncelliğini asla kaybetmeyecek bir mizah anlayışı , muhteşem Kibarlık Budalası . Moliere filmini seyretmeyenlere tavsiye ederim , yazarın karakteri ile özdeşleşilebilecek güzel bir film . Dönemin ruhu (1650'ler) , mizah ve güzel bir oyunculuk . Moliere gibi renkli bir film .. .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...