Jump to content

Halide Edip Adıvar


Dolunay

Önerilen Mesajlar

http://www.halide-edip-adivar.nl/naamloos3.bmp

 

Romancı ve yazar.Öğrenimini Üsküdar Amerikan Koleji'nde tamamlayan yazar öğrenim gördüğü dönemde şair Rıza Tevfik'ten edebiyat dersi, matematikçi Salih Zeki Bey'den özel matematik dersi almış koleji bitirdiği yıl Salih Zeki Bey'le evlenmiştir.Bu evliliğinden iki oğlu olmuştur.1917'de ikinci evliliğini Dr.Adnan ile yapan romancı İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Batı Edebiyatı öğretmenliği yapmıştır.Yunanlıların İzmir'e girmeleri üzerine Fatih ve Sultanahmet meydanlarında düzenlenen mitinglere katılmış ve heyecanlı konuşmalar yapmıştır.İstanbul işgal edildiğinde kocası Dr. Adnan Bey ile birlikte Anadolu'ya geçerek Kurtuluş Savaşı süresince orduda onbaşı,çavuş,başçavuş olarak hizmet görmüş Cumhuriyetin ilanından sonra eşiyle birlikte Avrupa'ya gitmiştir.(1950-1954)Son çalıştığı yer yine fakültede ki hocalığı olmuştur.

 

http://www.uaa.k12.tr/eng/library/halide%20edip.jpg

 

Halide Edip Adıvar, Türk kadınının hem çalışma hem de düşünce hayatı yönünden başarılı örneklerinden biri olmuştur.Batılı düşünce altında Türk'ün yaşattığı değerlere bilinçle bağlı kalmış,gerek düşünce eserlerinde gerekse roman ve yazılarında bir doğu-batı sentezini gerçekleştirme düşünce ve çabasında olmuş kadın haklarına değer vermiş,kadınlara çalışma hayatında topluma yararlı olma olanaklarının verilmesini istemiştir.

 

Roman,hikaye ve anı türlerinde eser veren Halide Edip Adıvar'ın en belirgin yanı romancılığı olmuştur.İlk romanlarında kadın ruhunun ürpertilerini aşk konuları eşliğinde ustaca dile getirmiştir.

Kurtuluş Savaşımızı konu alan romanlarında toplumsal bilincin yurt sevgisiyle kaynaşıp şahlanan ulusal heyecanını yaşatmıştır.1936'dan sonra ise toplumsal temalara yönelmiş;konularını;geleneklerin,göreneklerin üzerine kuran ve sosyal yaşantımızdan canlı çizgiler yansıtan töre romanlları yazmıştır.Sinekli Bakkal adlı romanı CHP roman yarışmasında birincilik kazanmış ve en çok basılan roman olmuştur.

Kısa ve fiilsiz cümlelerle örülü,süsten arınmış bir dili vardır.Yer yer tutukluklar yapan, ama duygulu anlatımıyla en çok okunan yazarlarımızdan biridir.Geniş kültürü ve görgüsü ile Türk kadınının başarı simgesi olmuştur.

 

151.jpg

 

BAŞLICA ESERLERİ

 

Romanları:

 

Seviye Talip/1910-1924

Raik'in Annesi/1910-1924

Handan/1912-1943

Son Eseri/1912-1965

Ateşten Gömlek/1922-1968

Kalp Ağrısı/1924-1962

Vurun Kahpeye/1926-1962

Zeyno'nun Oğlu/1928-1967

Sinekli Bakkal/1936-1969

Tatarbık/1939-1968

Sonsuz Panayır/1964

Döner Ayna/1954-1964

 

Hikayeleri:

 

Harap Mabetler/1977-1967

Dağa Çıkan Kurt/1922-1963

 

Anı:

 

Mor Salkımlı Ev/1963-1967

Türk'ün Ateşle İmtihanı/1956

 

Oyun:

 

Kenan Çobanları/1918-1968

Maske Ve Ruh/1945-1968

 

Kaynak: Arif Hikmet Par-Şairler ve Yazarlar kitabı

--------------------

Ateşten gömlek

 

Roman Özeti:

 

http://dukkan.dharma.com.tr/img/books/a/9754470790.jpg

 

Peyami, dışişleri mesleğini seçen bir gençtir. Bacaklarını kaybetmiştir. Hatıralarını yazdığı sıralarda, kafası da açılacak, içeride kaldığı sanılan bir kurşun aranacaktır.

 

Peyami'nin uzak akrabası olan Ayşe, İzmir'den, onunla evlendirmek üzere İstanbul'a davet edilmiş, ama Peyami istememiştir. Bunu üzerine, onuruna çok düşkün olan Ayşe, bir daha hiç bir zaman Peyami'yle evlenmemeyi aklına koymuştur. Dolayısıyla bir başkasıyla evlenir. Ayşe'nin kardeşi Cemal de subay olan akrabadır. Harbiye Nezaretindeki Binbaşı İhsan ile Mütareke'nin ilk zamanlarından beri çok iyi anlaşmaktadırlar. O sırada hepsi İstanbul'da bulunmaktadırlar. Peyami'nin annesi, Şişli'deki salonuyla o günlerin kibar kadını, tanınmış kadını, söz geçiren bir kadınıdır. Kadınlar arasındaki propagandayı o idare eder. İstanbul'da, çeşit çeşit inanç, türlü türlü çalışma vardır. Özellikle manda taraftarları, ülkeyi bir başka yabancı devletin boyunduruğu altına koymak isteyenler çok çalışmaktadırlar. Bir gün, İzmir'e Yunanlıların çıktığı haberi gelir. Ayşe'nin kocasını, küçük oğlunu, birçok suçsuz insanla birlikte süngülemişler, delik deşik etmişlerdir. Ayşe, İstanbul'a Peyamilere gelir.

 

Günün birinde, Sultanahmet meydanında büyük bir miting yapılır. Mitinge kadın erkek, çoluk çocuk katılmıştır. Asıl gelenler İstanbul'un arka mahalle insanlarıdır. Minarelerin arasında çok büyük, siyah bayraklar asılmıştır. Orada halk, ülke kurtuluncaya kadar dövüşmeye, sanki and içmeye gelmiştir.

 

İşte bu büyük toplantıdan sonra İhsan ile Cemal, Anadolu'ya geçerler. Şiddetli bir tifo geçirdikten sonra Peyami ile Ayşe de, bir kağnıya atlayıp Kandıra köylerinde İhsan'a kavuşurlar. Bir çete kurmuşlardır. Ulusal harekete karşı koymak isteyen köylüleri yola getirirler. Peyami'yi, dilbilgisinden yararlanmak üzere, mütercim olarak Milli Müdafaa'ya verirler. Ankara'ya gelir.

 

Ayşe hemşire olmuş, Eskişehir'e gitmiştir. İhsan, sessiz ve çelikten bir insan gibi, yorulmak bilmeden didinir, çalışır. Hepsi Ayşe'nin, İzmir kızının peşinde, İzmir yolunda ölmeye söz vermişlerdir. Bu sıtmayla, sanki sırtlarına ateşten bir gömlek giymişlerdir. Peyami, büyük bir uğraştan sonra kendini İhsan'ın komutası altındaki birliğe verdirir. İhsan, bir akşam Peyami'ye, Ayşe'yi ne kadar çok sevdiğini anlatır. İkinci İnönü Savaşı'nda, alayının başında, başını kurşunlara uzatarak ölümü beklemiştir. Metristepe'de göğsünden bir kurşun yiyerek bayıldığı an her şeyin bittiğini düşünmüştür. Çok kan kaybetmiştir. Hastanede yer olmadığı için İhsan'ı bir otelde, küçük bir odaya yatırırlar. Ayşe sabahları gelir, yarasını gözden geçirir, çarşaflarını değiştirir, derecesini alır. İhsan, öğleye kadar hep bununla vakit geçirir. Bir akşam, Ayşe ile, İzmir'e inecekleri günü konuşurlar. İzmir'e ilk giren kendisi olmak şartıyla Ayşe'den kendisiyle evlenmesini ister. Ayşe bu sözü vermeden, mantosunu kapar, kaçmaya çalışır. İhsan, yarasını açarak intihara teşebbüs eder. Ayşe de ister istemez geri dönmek zorunda kalır.

 

Rastlantılar İhsan'a fena bir oyun oynar. Hava değişimi için Ankara'ya gönderilir. Orada, İhsan'ın isteğine aykırı olarak, bir amca kızını onunla evlendirmeye kalkarlar. İhsan bunu kabul etmez, ama dönüşte, trene binerken amcasının kızına, onu öperek veda eder. İşte kötü rastlantı burada olur; Ayşe, bu olayı görmüştür. İzmir'in kızı, o günden sonra İzmir'den başka hiçbir şey düşünmez olur. İhsan'da yırtıcı bir savaş başlamıştır; dışından düşmanlarla içinden kendi kendisiyle savaşmaktadır. İhsan, bir saldırı sırasında, tırmandığı tepenin en yüksek noktasında bir makineli ateşiyle vurulur, Peyami'nin kolları arasında hayatını kaybeder. Hemşire Ayşe de bu saldırıda vurulanlar arasındadır. Peyami, bir sedye içinde, bir asker kaputu altında onu bulur. Hemşire gömleği kana bulanmıştır. Sol kaşın üstünden iri bir yara almıştır. Ayşe'nin şehit oluşu üzücüdür: Sıhhiye Bölüğünde çalışırken komutanın şehit düştüğü haberi gelir. Bunu duyar duymaz fırlar, en ileri hatta kadar koşar, yakalayamazlar. Bir top mermisi parçasının isabetiyle, işte bu sırada vurulur.

 

Peyami, Ayşe'yi de, İhsan'ı da Gökçepınar'da yan yana gömdürür. Niyeti İzmir'e en önce girip, bunu Gökçepınar'da yatan Ayşe'ye anlatmaktır. Çünkü, Peyami'ye göre Ayşe hiç kimseyi sevmemiştir. Onun seveceği insan, İzmir'e ilk gelecek olan insandır.

 

Peyami'nin hatıra defteri böyle biter. Ameliyattan sonra, Cebeci hastanesinin iki doktoru bu konuda konuşurlar. Yedek asteğmen Peyami Efendi'nin kağıtları incelenmiştir. Ne İhsan isminde bir alay komutanı bulunmuştur, ne de Ayşe adında bir hemşire. Peyami'nin akrabası da bulunmamıştır. Bunun üzerine iki doktor, hatıra defterindeki olayların, kafasına kurşun girmesinden ileri gelme hayaller olduğuna karar verirler.

 

Çağresaz

 

Roman özeti:

 

Çaresaz Erenköy civarlarında bir İlkokul öğretmenidir. Küçük yaşta, annesi ölmüş sarayda iyi bir konumda olan babasıyla beraber yaşamıştır fakat daha sonra babası ölür ve babasının çok yakın arkadaşı olan Nikolati Efendi onu yatılı okula gönderir aradan uzun yıllar geçtikten sonra öğretmen olur. Herkese yaptığı iyiliklerle tanınır. Mahallesindeki herkes onu çok sever. Mahallesindeki bi adam Çaresaz'a yani Medihaya aşık olur. Münir'in anneside Çaresazı çok sever biR gün Münir büyük bir hastalığa yakalanır Çaresaz'da evine gidip ona yardım eder fakat bu hastalık 2 yılıda geçer Çaresaz iyice Münir'in evine yerleşir annesiylede çok iyi anlaşır daha sonra Münirle evlenir fakat Münir duygularından emin diildir bu yüzden resmi nikah istemez yani bi başkasına aşık olursa Çaresaz'dan ayrılmak güç olur diye resmi nikah yapmaz. Çaresaza gün geçtikçe aşık olur, Çaresaz evin hakimiyekini üstüne alır. Aradan zaman geçer ve münir bi kadına aşık olur, onunla evlenmek ister çaresaz hiç bişey demez çaresazın. Münir bu kadınla evlendikten sonra 1 çocukları olur.şehnaz çaresazı evde istemeyince ve artık münirin annesi öldüğünden çaresaz evden ayrılır ve evin tüm düzeni bozulur. Münir Çaresaz gidince onu çok özler ve artık iyice şehnazdan soğur. Münir şehnazdan ayrılır ve Çaresazla hayatına devam eder.

 

Sinekli Bakkal

 

http://dukkan.dharma.com.tr/img/books/s/9754471142.jpg

 

Roman hakkında önbilgi:

 

Sinekli Bakkal, Halide Edip Adıvar'ın 1936 tarihli ünlü romanıdır. Aslında ilk olarak The Clown and His Daughter, (Soytarı ile Kızı) adıyla 1935 yılında Londra'da yayımlanmıştır. 2006 itibariyle 37. basımı yapılmıştır. Birçok yabancı dile çevrilen roman, 1942'de CHP Roman Armağanı'nı kazanmıştır.

 

II. Abdülhamid dönemi Osmanlısında geçen hikayede, doğu-batı çekişmesi anlatılır.

 

Roman özeti:

 

Sinekli Bakkal, Abdulhamit devri İstanbul’unun kenar mahallelerinden

birisidir. Mahallenin imamının kızı Emin, aynı mahallede bakkallık eden

karagözcü ve ortaoyuncu Tevfik ile , babası istemediği halde evlenir.

Tevfik, ortaoyununda “zenne” (kadın) rolüne çıktığı için “Kız Tevfik” diye

anılmaktadır. İmam çok bağnaz bir adamdır. Onun eğitimi ile yetişmiş olan

Emine kocasıyla geçinemeyerek yine baba evine döner. Tevfik İstanbul’un ünlü bir sanatçısı olur. Bir gün oyunda karısının taklidini yaptığı için

İstanbul’dan sürülür. Emine’nin Tevfik’ten bir kızı olur, adını Rabia

koyarlar. İmam Rabia’yı da din eğitimi ile yetiştirir, hafız yapar.

Abdülhamit’in Zaptiye Nazırı Selim Paşa da Sinekli Bakkalda oturmaktadır.

Rabia, Selim Paşa ile karısı Sabiha hanım tarfından korunmaktadır.

Olağanüstü güzel bir sesi olan kıza aynı konağa gidip gelmekte olan Mevlevi

şeyhi Vehbi Dede, alaturka musiki dersi verir. Paşanın oğlu Hilmi’ye piyano

dersi vermek için konağa gelip giden İtalyan piyanist Peregrini, kızın

sesine hayran olur. Ünü bütün İstanbul’a yayılan Rabia, Kuran ve Mevlüt

okumak için cami cami dolaşmakta ve bütün kazancını imama vermektedir. Günün birinde kızın babası Tevfik sürgünden döner , Sinekli Bakkal’daki eski bakkal dükkanını yeniden açar. Rabia da dedesinden ayrılır, babasıyla

oturmaya başlar. Kızın sanatına hayran olan Vehbi Dede ve Peregrini

Tevfik’in evine gidip gelmaya başlarlar. Rabia Kuran’ı hele Mevlüt’ü o kadar üstün bir sanatla okumaktadır ki Doğu musikisinde adeta bir çığır açmıştır. Bu yıllarda Türkiye’de “Genç Türkler” Abdülhamit’in baskısını kaldırmak için gizli gizli çalışmaktadırlar. Selim Paşa’nın oğlu Hilmi de bunlardandır. Ortaoyununa “zenne” rolüne çıkan Tevfik, Hilmi’nin isteği üzerine bir gün kadın kılığına girip, Türkler’in Avrupa’dan gelen ihtilalci gazetelerini Fransız pastahanesinden alırken yakalanır. İş meydana çıkınca Hilmi ile Tevfik Şam’a ötekiler de Yemen’e ve Fizan’a sürülür. Babasının arkadaşı bir cüce ile yalnız kalan Rabia, bakkallık ve hafızlıkla geçinmektedir. Rabia’yı sevmeye başlayan Peregrini o günlerde annesinden kalan serveti alarak İstanbul’a yerleşir., Müslüman olup Osman adini alir ve Rabia’yla evlenir. Bu yıllarda imam ölür; Rabia kendi çevresinden ayrılmak istemez böylece imamdan kalan eve yerleşirler. Abdülhamit’e tam bir görev duygusuyla bağlı bulunan ve padişah aleyhinde çalışanlara türlü işkenceler ettirmekten çekinmeyen Selim Paşa, kendi oğlunu da sürdükten sonra, yavaş yavaş değişmeye başlar. Babalık ve insan duyguları uyanır, görevinden ayrılır 1908’de Meşrutiyet ilan edilince Tevfik sürgünden döner, Rabia’nın bir çocuğu olmuştur, Sinekli Bakkal’da yine eski mutlu hayat başlar.

Dağa Çıkan kurt

 

152.jpg

 

Kitap hakkında ön bilgi:

 

Dağa Çıkan Kurt, Halide Edip Adıvar'ın nesir yazılarını ve hikâyelerini toplayan, 1922 yılında yazdığı kitabı.

 

Kitaba adını veren ilk yazı, Birinci Dünya Savaşı sonunda işgale uğrayan Türkiye'nin durumunu, Türk efsanelerini bozkurt motiflerine dayanarak anlatır. Kitapta en çok dikkati çeken hikâyeler, mütareke devri ile Yunan işgalinin yarattığı olayları konu edinenlerdir: Zeynebim, Zeynebim, Tanıdığım Çocuklardan, Efenin Hikâyesi, Çakır Beyz Ayşe, Himmet Çocuk, Azizin Karısı. Kitapta gezi notları da yer alır.

 

Kitap özeti:

 

Olay bir şairin yazar bir Fransız kurt masalını anlatması ile başlar.Şair yazara söz vermesine rağmen kurt hakkındaki şiirini bir türlü yazara gönderemez. Yazar beklemekten bıkar ve kendini kurt hülyaları içinde bulur.

Karacaaahmet mezarlığı civarında fakir ve yoksul olan küçük bir evin çocuğudur.Babasını savaşta kaybetmiştir. Annesi her akşam eve geşmesini beklemekte ve getireceği ekmeği yiyerek karnını doyurur.Fakat o akşam annesi biraz gecikir. Sonunda annesi karşıda görünür.Fakat elinde ekmek yoktur.Aç kalacağını anlar. Vakit artık geç olmuştur ve yatarlar.Çocuk yatakta annesi ise yarı tahta yarı hasır bir yatakta yatmaktadır.Gece çocuk yatağının üstünde bir şeylerin kıpırdadığını hisseder fakat bunun annesine anlatmaz.Hafifçe gözlerini açar.Karşısında savaştan çıktığı her halinden belli olan, her yanı yara bere içinde ve ağzından kan damlayan bir kurt durmaktadır.Bu durum babasının anlattığı bir kurtmasalını anımsatır.

Bir gün ormanda bütün hayvanlar birbirine girer.Bozulmadık yuva,ezilmedik çalı, çiğnenmedik ot kalmaz.Kısacası taş taş üstünde kalmaz. Uzun süre bu böyle devam eder. Hayvanlar birbiri ile konuşmazlar ve birbirine düşmanca hareket etmeye devam ederler.Bunun böyle gitmeyeceğini anlayan ormanın en yaşlısı olan fil bir toplantı yapmak ister ve bütün hayvanların bir araya gelmesini ister. Toplantı yapılır ve toplantıda artık düşmanca tavırların bırakılacağıve dostluk içinde yaşanması gerektiği kararına varılır.Bu kararda şu sonuç çıkıyordu.Her hayvan kendi bölgesindehür ve serbest olarak gezebilecekti.Etçil hayvanlar bu duruma pek rıza göstermedi ama yine de boyun eğdiler.Otçul hayvanlar bu duruma çoktan razı idiler.Yine de hayvanlar arasında bir takım huzursuzluk olduğu meydandaydı.Sonunda bu huzursuzluğunun sebebinin kurt oldduğu ortaya çıktı.Topluca kurt diyarına saldırdılar.Yıkılmadık yer bırakmadılar.Kurt bu bozgun karşısında öcünü almak için dağa çıktı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...