Jump to content

Ezoterik İnisiyasyon


ArchangeL

Önerilen Mesajlar

Ezoterizm (esotérisme) sözcüğü, eski Yunancada "içeri almak" anlamına gelen "eisotheo" sözcüğünden türetilmiştir. Bu terimin anlamı çok açıktır: içeri almak demek, bir kapı açmak, dışardaki insanlara içeri girme fırsatını vermek demektir. Simgesel olarak bu, saklı bir gerçeği, gizli bir anlamı açıklamaktır. Bütün bunlar, ezoterizm sözcüğünün, bir "kapalı" öğreti ifade ettiğini ortaya koyar. Dışarıdan ve kalabalıktan soyutlanmış bir topluluğa, belirli bilgilerin aktarılması söz konusudur.

Bu durumda, ezoterik düşünce temelinde, bu kapsama giren tüm örgütlerin ortak noktalarını yakalamak olasıdır.

 

A) İnisiyasyon kendi kendine bilgiye ulaşmak değildir. İnisiyasyonu oluşturan çeşitli "gizler" belirli bir öğretinin dogmatik açıklamaları olmaktan çok, inisiye olan kişide bir diriliş, bir yeniden doğuşla taçlanan bir ölüm duygusu yaratmaya yönelik törenler, ritüeller ve teknikler dizisinden oluşmuştur.

 

Tüm uygulanan tören, ritüel, ayin, allegorik öykü ve efsanelerin simgesel özü, birbirine oldukça benzeyen bir ana tema etrafında şekillenir: tüm ezoterik örgütlerde, inisiyasyon süreci, "karanlıklar" (ölüm) içine yapılan bir girişle başlar. Bu aşama boyunca, inisiyasyonya aday kişi, kendisinde öldüğü duygusunu yaratmayı hedefleyen, bir takım korkutucu olaylar ve mekânlar içine sokulur, çeşitli "sınav" lara tutulur. Bu aşama, bir tür "cehenneme iniş" tir (Orpheus, Isis, Persephone, Tammuz gibi).

 

İniş ya da ölüm aşamasını izleyen aşama, genellikle tüm ezoterik inisiyasyon törenlerinde, belirli duygulanımlarla yüklü olmasına özen gösterilen, yine de bir takım simgesel sınavların uygulandığı, bir çıkış, yükseliş aşamasıdır. Bu noktada, genellikle, dar bir geçitten geçişle simgelenen, tipik bir doğum olgusu da yer alır. İnisiye olan kişinin gözleri daima bağlıdır, ve bu da, henüz karanlıktan kurtulamadığını vurgulamaktadır. Son aşamayı, göz bağlarının çözümü ve ani bir ışıklandırmayla (Aydınlanma, Nurlanma) ile başlayan, çeşitli güzellikte sahnelerle süslü, neredeyse kendinden geçişi andıran, bir doruklanma oluşturur.

Alabildiğince çeşitlendirilmiş, ama hemen tüm ezoterik örgütlerde birbirini andıran, simgelerle canlandırılan ve inisiyasyon töreninin iskeletini oluşturan, bu "iniş-yükseliş" ya da "ölüm-doğum" temasının aktarmak istediği öz nedir?

 

İnisiyasyon süreci, bir yandan, "evrendoğum" (kozmogoni) sürecinin aşamalarını, Kaos' un Işık tarafından düzenlenmesini simgesel olarak canlandırmakta, temsil etmektedir; diğer yandan, kişinin, Adem'in İlk Günahıyla yitirilen ayrıcalıklara fiktif bir şekilde yeniden kavuşması, Eksiksiz Bilgi'ye ermek için gerekli mistik koşulların içine yeniden doğmasıdır.

 

Evrendoğum (Kozmogoni), evrenin oluşumu, yaradılışı ile ilgili ilksel ve inançsal tasarımlardır. Genel olarak evrenin yoktan, hiçlikten, kaostan varedildiği inancı, yani Yaradılış kavramı evrendoğumu ifade eder.

Adem'in İlk Günahı, Tevrat'ın Tekvin bölümündeki Cennet'ten elma çalma öyküsüdür. İnsan soyunun bu nedenle her zaman günahkar olarak yaşayacağı dogmasının temellendiği ve Aziz Paul ve Aziz Augustinus tarafından oluşturulan bu dogma, İsa'nın bu yüzden cisimleşerek, günahkar insan soyunu bağışlatmak için kendini feda ettiğini ileri sürer. Bu ilk günah insan soyunun mutsuzluğunun nedeni sayılır.

Özetle, inisiyasyon;

 

Bir arınma' dır. İnsan böylece, eksiksiz, yetkin bir varlık olabilmek için, dış yaşamdan getirdiği tutku ve yanlışlarından sıyrılır.

 

 

Bir nurlanma' dır. İnsan böylece, yitirilmiş bilgi'ye erme, "Yitik Kelâm"ı yeniden bulma umuduna kavuşur.

 

 

Bir bütünlenme' dir. İnsan böylece, Günah'tan önceki ayrıcalıklı durumuna yeniden doğar ve evrenin özündeki "Büyük Varlık" la birleşir.

 

 

Yitik Kelâm, Yitirilmiş Bilgelik, insanoğlu'nun yaradılış sırasında sahip bulunduğu, ama sonradan yitirdiği, sonsuz özgürlük ve mutluluk veren eksiksiz bilgiyi simgeler. Tanrı bu bilgiyi insanlara vermiş, ancak haketmediklerini görünce geri almıştır. Bu "bilgi"ye yeniden ulaşabilmek için, haketmek yani çileli bir çaba göstermek şarttır. Bu nedenle, gelişigüzel her insan bu bilgiye ulaşamaz, sadece seçkin kişiler, belirli sınav ve aşamalardan geçerek bilgiyi elde edebilirler.

 

 

B) Ta başlangıçtan beri, insanoğlu, nereden gelip nereye gittiğini, varoluşunun amacını, ölümden sonraki yazgısını öğrenmek arzusuyla yanmış; buna koşut olarak da, bütün çağlar boyunca, bir takım ezoterik örgütler, evreni yöneten yasaları kavramış olduklarını, temel soruları çözen "Dile Getirilmez Giz" e ulaştıklarını ileri sürmüşlerdir. "Nereden Geliyoruz? Kimiz? Nereye Gidiyoruz?". İnsanoğlu, sınırsız kudrete ve Tanrıya ulaşmaya duyduğu susuzlukla, hep bu üç soruyu soragelmiştir kendine. Bu kesin ve eksiksiz bilgiye açlıktır. İster dini, ister felsefi, ister mistik ya da isterse Gizlici (Occult) olsun, tüm ezoterik örgütleri besleyen ana kaynak bu açlıktır.

 

 

Gizlicilik (Occultisme), evrenin gizli gerçeğine ancak doğaüstü ve büyüsel işlem ve yöntemlerle varılabileceği inancıdır. Teosofik inançlar ve Hermetik Bilimler (Astroloji, Simya, Teürji, Fal, Kehanet, Büyü ve Sihir gibi işlemler) bu kapsamdadır.

 

 

Tarihsel olarak değerlendirildiğinde, ezoterik örgütlerle dinlerin eski çağlarda hemen hemen tümüyle (örneğin Mısır'da Hermetizm, Yunan'da Eleusis, Dionysos Misterleri ve Orfizm, Yahudilerde Kabalacılık ve Essen'liler, Ortadoğu ve Akdeniz çevresinde Mithracılık, Manicilik, Hristiyanlık'ta Gnostikler, Katarlar, Şovalye Tarikatları, İslam'da Batıni Tarikatlar), yakın çağlara kadar da kısmen içiçe oluşup geliştiklerini görebiliriz. Bu gün bile, ezoterik örgütlerden bazısı belirli bir din çerçevesi içinde kendini sürdürme çabasındadır.

 

Yapısal açıdan değerlendirildiğinde, ezoterik örgütlerle dinler arasındaki benzeşim ve ayrımlar kolayca ortaya çıkar. Her iki kurumda da, inançlar ve/veya öğretiler, belirli ayin, tören, ritüeller aracılığıyla pekiştirilmekte; ve bunlar belirli bir hiyerarşinin gözetim ve denetiminde gerçekleştirilmektedir. Gene her iki kurum da, çeşitli simgeler, mitler, efsane ve allegorilerden geniş boyutlarda yararlanmakta; "olumlu bilimlere" ancak kendi ilkelerinin koyduğu sınırlar içinde göz yummaktadır.

 

Ayrımlara gelince, tek bir temel ayrım bulunur: Dinler, inançlarını yayma çabası içinde olduklarından, herkese açık kurumlardır. Diğer bir ifade ile, ekzoterik (exotérique)'dirler. Oysa, ezoterik kurumlar, ilkesel olarak, özel nitelikler ve eğilimler taşıyan kişilere açıktırlar.

 

Yapılan bilimsel araştırmalar, tüm ilkel topluluklarda, zaman ya da mekân farkı olmaksızın tümünde, bilimsel adı "Geçiş Ayinleri" (Rites de Passage) olan, bir tür inisiyasyon töreninin varlığını ortaya koymuştur.

Genel olarak, ilkel toplulukların sosyal yapılarında, dört temel gruba ayrılma ilkesi geçerlidir. Bunlar; çocuklar, gençler, yetişkinler ve evlileri de kapsayan yaşlılar (ya da eskiler) grupları olarak belirlenmektedir.

Bir toplumsal gruptan, bir diğerine yükselme her zaman bir "geçiş ayini" vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Bu tür ayinler, ilkel topluluğun tüm üyelerine açık (ekzoterik) törenlerdir. Kuşkusuz en önemli ve en yetkin geçiş ayini, yeni yetmenin yetişkinler topluluğuna katılması sırasında yapılır. Bu geçişe "erginlenme" adı verilir.

Erginlenme, tüm ilkel topluluklarda görülmüş, örneğin Fiji'liler ve Avustralya'lılar gibi en geri kültür aşamalarında bile yaygın olduğu saptanmıştır.

Erginlenme, düzenli olarak, üç aşamada gerçekleştirilmektedir; adayın toplumdan yalıtılması, bekletme ve eğitim, yeni duruma geçiş. Bu aşamaların tamamlanmasıyla kişi, artık yetişkinler arasına kabul edilmekte, hem varoluşsal rejiminde, hem de toplumsal konumunda kökten bir değişim olmaktadır.

 

Törenin amacı, bireyi bir önceki toplumsal statüsündeki kurallar ve davranışlar sisteminden tümüyle kurtarmaktır. Ama bu kurtuluş sırasında, adayın oynadığı rol bütünüyle edilgendir. Adaya, neredeyse kirli bir nesne gibi davranılmakta, arıtılması gereken bir eşya olarak bakılmaktadır.

 

Sonuçta, erginlenen kişi, eski toplumsal etkinliği ile ilgili nesne ve teknikleri artık tanımıyormuş, kullanamazmış durumuna zorla itilir. Tümüyle eski benliğini yitirmiş, eski yaşamından kopmuş olduğu varsayılır. Bu kopuş, bu yapay bellek yitimi yanlızca kuramsal düzeyde kalmamakta, çeşitli aşağılamalar, işkenceler, ağır sınavlar aracılığı ile somut şekilde yaşanmaktadır. Örneğin: Masai'lerde (Kenya) ayinle sünnet edilen erkekler, yaraları kapanıncaya kadar kadın giysileri ile dolaşmak ve küpe takmak zorundadırlar. Kimi topluluklarda, diş sökmek (Afrika), göğüs adalelerinden bağlanıp asılmak (K.Amerika), parmak kesmek (Okyanusya) gibi daha gaddarca uygulamalar da vardır.

 

Hemen tüm erginlenmelerde rastlanan bu zorlamalı bellek yitimi, anılardan arınma yoluyla, kişinin bilincinde bir tür bekaret sağlamakta, kişiyi artık geçersiz ve yetersiz duruma gelmiş eski bağlarından kurtarıp, kendi kendinden sıyırmaktadır.

 

Böylece, kültürün en ilkel düzeylerinden başlayarak, "erginlenme"nin, kişinin oluşumunda önemli bir rol oynadığını ve özellikle de gençlerin varoluşlarında esaslı bir sıçramayı ifade ettiğini görüyoruz.

 

En ilkel toplum insanı bile, kendini doğal durumuyla "eksik" görmekte, doğa tarafından yaratılmış, verilmiş haliyle "tamamlanmamış" olarak kabul etmektedir. Asıl anlamıyla insan olabilmesi için, bu ilk eksikli durumunda ölmesi, hem kültürel, hem tinsel ve hem de sosyal olarak daha üst bir yaşama doğması gerekmektedir.

 

Erginlenme eylemi, sonuçta, paradoksal ve doğa-üstü bir ölüm ve yeniden diriliş/ikinci doğuş deneyine indirgenebilir. Erginlenme insanın "başka" olmak istediğini, doğal düzeyinde kalmak istemediğini, ideal bir imgeye göre kendini yeniden yaratmaya çabaladığını gösterir. İlkel insan, insanlığın tinsel ülküsüne ulaşmaya böylece adım atmaktadır.

 

Tören, her ilkel toplulukta, adayın ailesinden uzaklaştırılması ile başlar. Uzakta, çayırın ortasında ya da ormanın içinde bir kulübede, bazen bir mağarada bekletilir aday. Daha bu ilk adımda ölüm simgesi vardır. Yanlızlık, orman, karanlıklar ölümü vurgular. Bazı ilkellerde bir kaplanın gelip adayı ormanın içlerine götüreceği inancı vardır. Banda kabilesinde adayın bir canavar tarafından yutulmuş olduğu varsayılır. Aslında kulübe ana rahmini simgelemektedir. Burada adayın ölümü ve cenin durumuna geri dönüşü söz konusudur. Genç adaylar sınavlarının bir kısmını burada vermekte, kabilenin sırlarını burada öğrenmektedirler. Bu aşamada ölüm simgeciliği alabildiğine abartılır. Bazı toplumlarda, adaylar yeni açılmış mezarlara gömülürler, ölü gibi hareketsiz kalırlar, ölüye benzemek için vücutlarına beyaz toz sürerler. Diş sökme, parmak kesme gibi işlemlerin yanı sıra sünnet, dövme yapma, deride iz açma bu aşamada uygulanır.

 

Ölüm simgeciliği, her zaman, yeniden doğuş simgeleriyle içiçedir. Adaylar, erginlenmeden sonra başka adlar almakta (Dede Korkut Masallarında ad kazanmaya çalışan gençler), önceki yaşamlarına ait herşeyi unutmuş sayılmakta, ayinin peşisıra bebekler gibi başkalarınca beslenmekte, kollarına girilerek yürütülmektedirler. Örneğin; Bantu' larda adayın yatağa yatıp bebek gibi ağlaması zorunludur.

 

Erginlenen kişi, yanlızca ölüp, yeniden doğan olmayıp, aynı zamanda, metafizik düzeyde açıklamalar edinen, bilgilenen, sırları öğrenen kişidir. Kabilenin tanrılarını, onların gerçek adlarını, dünyanın oluşumuna ait efsaneleri öğrenmiştir. Erginlenen kişi, bilen kişidir. Bu nedenle, erginlenme, bilinc körlüğü veren doğal durumun aşılması anlamına gelir. Adayın varoluşunun gerçek boyutlarını keşfe, insan sorumluluğunu üstlenmeye çağrıdır.

 

İlkellerdeki erginlenmelerde rastlanan bazı uygulamaların simgesel anlamları aşağıda açılanmaya çalışılmıştır:

 

A)Katılma Kulübesi:

Simgesel olarak, mezar ya da ana rahmini belirtir. Doğum, yaşam, ölüm ve yeniden doğum çevriminde bağlantı noktasını oluşturur.

 

B)Dar Kapıdan Geçiş:

Bir varlık durumundan diğerine, bir varoluş sürecinden başkasına dönüşümü, yani doğum olayını simgeler. Kapı ya da sıkça görüldüğü üzere "tehlikeli geçit, köprü" olgusu, dışarı ile içeri arasındaki sınırlamayı olduğu kadar, bir durumdan ötekine geçişi de simgelemektedir. Bu geçiş olayı aslında varoluşsal bir şıçramadır. Bir kopuşu ve bir aşkınlığı vurgular. Çeşitli mitler ve dinsel geleneklerde yeralmaktadır. Örneğin: Yunan mitolojisinde Hades'in kapısı, kapıda duran Kerberos, geçilmesi gereken Styx ırmağı, İran mitolojisinde Cinvat köprüsü, İslam inancında Sırat köprüsü, Ortaçağ efsanelerinde Kutsal Kâse Graal'i arayan Lancelot'nun geçtiği sularla örtülü köprü ve şato kapısı, İskandinav mitolojisinde cehennemin üzerinden geçen köprü.

Kutsal Kâse Graal, İsa'nın son yemekte kullandığı ve sonradan içine kanının toplandığına inanılan kutsal tasa verilen addır. İnanışa göre bu kase, Batı Avrupa'ya Arimethea'lı Joseph tarafından getirilmiş, fakat kaybolmuştur. Bir çok Breton efsanesinin konusu ve özellikle Kral Arthur Efsanelerinin eksenini Graal'in aranışı oluşturur. Graal bu efsanelerde, insanlığın evrensel mutluluğunu ya da gerçek bilgiyi simgeler. Yitirilmiş Bilgelik kavramına denk düşer.

 

C)Yardım Gerektiren Yolculuklar

Yürümeyi yeni öğrenen bebek simgesi, bir önceki yaşamdan herşeyin silinmesini simgeler. Yolculuk eski yaşamdan kopuş ve yeni yaşama ulaşma anlamındadır. Yolculuğun hedefi Gerçek Bilgi' ye ulaşmaktır. Graal'in aranışında olduğu gibi zorlu sınavlar ve tehlikeler içerir.

 

D) Sıvı Simgeciliği

İlkel topluluklarda, erginlenme sırasında adayın su, yağ, sidik ya da kan ile yıkanması, vücudunun ovulması en sık görülen uygulamalardandır. Özellikle tüm vücudun suya batırılması dikkat çeker. Bu uygulama bir yandan Hristiyanların vaftiz işlemini anımsatırken, diğer yandan bir çok ezoterik örgütte yapılan su ritüellerine denk düşer. Sıvı simgeciliği hem adayın sıvı içinde bulunan cenin durumuna dönerek yeniden doğuşunu vurgularken, hem de suyun arıtıcı niteliği sayesinde önceki yaşamın pisliklerinden kurtuluşu amaçlar.

 

E) Ateş ile Arınma

İlkellerin erginlenme törenlerinde, yine sıkça görülen bir uygulama da, ateşin kullanımıdır. Ateş sayesinde adayın cesareti ve özverisi sınanır. Ateş üzerinden atlama, korlar üzerinde yürüme, vücudun bir bölümünün dağlanması gibi zorlu uygulamalar yapılır. Burada, ateşin hem arıtıcı, hem de dönüştürücü-değiştirici niteliği ön plana çıkar. Zaten ateş tapımı bilinen en eski dinsel inançlardan biridir. Ateş tapımına Mısır'da, Slavlar'da, Germen'lerde, Kelt'lerde eski Yunan ve Roma'da, İran'da, Hindistan'da, Kuzey Amerika yerlilerinde, Meksika'da, Çin'de, Afrika'da ve Polinezya'da rastlanmıştır. Ancak en yetkin uygulaması Mazdeizm'de bulunur, Zerdüşt dininde ateş, Ahura Mazda'yı simgeler ve hiç söndürülmeden korunur. Günümüzde Hindistan'da Parsi'lerde ateş tapımı sürmektedir.

 

F) Toprak Simgeciliği

Toprak Ana (Terra Mater) en ilkel toplumlarda bile rastlanan, temel imgelerden önde gelenidir. Bu imge tüm kültürlerde, sayılamayacak kadar çok biçim altında görülmüştür. İnsanların toprak tarafından doğurulması evrensel yaygınlığa sahip bir inançtır (Adem'in topraktan yaratılması inancı). En genel anlamıyla, toprak insanoğlunun kozmik anası olarak değerlendirilir. Ana ve doğum kavramlarında olduğu gibi, Ölüm ve mezar kavramları da, toprakla bütünleşmektedir. Bu nedenle, ölüm ve ikinci doğum simgeciliğinde baş rolü toprak oynamaktadır.

 

Evrensel düzeyde, her ilkel kültürde rastlanan herkese açık, ekzoterik "Erginlenme" olgusu, nasıl olmuş da, ezoterik bir yapıya evrimlenmiştir?

 

Bu değişimin temelde iki ayrı nedeni gözlemlenmiştir. İlki; tektanrılı dinlerin gelişmesi ile bağdaştırılabilir. Bu dinler, bir yandan panteistik inançları törpülerken, diğer yandan insan iradesini hor gören bir niteliktedirler. Doğaya açık, doğanın içinde onurlu bir konum sahibi olan ilkel insanı, bu durumundan uzaklaştırıp, kul düzeyine indirgemişler, "kader" olgusu ile özgürlüğünü yoketmişlerdir. Üstelik, pagan inançlarla kıyasıya savaşım vermişler, insanoğlunu "tanrılaştıracak" her türlü yaklaşım ve düşünceyi sapkınlıkla suçlamışlardır.

 

Diğer neden, ezoterik örgütlerin, sömürge oluş koşullarının zorlamasıyla, "ilkel" anlayışın "uygar" anlayışa karşı kendini savunma güdüsü gereği, siyasal nitelik kazanmalarına bağlıdır. Amaç, uygarlığın karşısında sarsılan eski gelenek, örf ve inançları pekiştirmektir. Afrika'da Ngui-Goril adamlar, Nkee-Pars adamlar, Bwiti ve Poro, Malenezya'da Duk-duk ve İniet, Orta Amerika'da Kakçek, Kuzey Amerika'da Didewiwin, Hamatsa ve Kaçina bu tür ezoterik örgütlerdir.

 

Ezoterik yaklaşım çerçevesinde, inisiyasyon olgusu bir süreçtir. İster en ilkel uygarlık düzeyinde, isterse en gelişmiş teknoloji toplumlarında olsun, yapılan törenler, bu sürecin simgesel olarak başlangıcını temsil ederler. Hangi uygarlık düzeyinde olursa olsun, inisiyasyon süreci, mevcut kültür ve üretim biçimlerinde, belirli bir rasyonalizm (akılsallık) gereğini öngörür. Burada söz konusu olan rasyonalizm, temel olarak, insanın doğa ve toplum içinde kendi özgünlüğünün ayrımına varması demektir. Bu farkındalık kavramı, ezoterik anlayışa göre "bilinçlenme" anlamına gelir.

 

Özetle, ezoterik örgütlerde inisiyasyon; insanın kendi özgünlüğünün bilincine varması sürecidir. Bu da, temel kültür kavramlarının yorum ve kıyas yoluyla, enine boyuna irdelenmesini gerektirir. Bu nedenle, kültür kavramlarının özümsenmesi doğrudan bilinçlenme, inisiyasyon sürecinin kendisini oluşturur. Simgeler ise, kavramların billurlaşmış hali, somutlanmasıdır. Somut olarak yaşananların soyutlanması kavramları, soyut kavramların yeniden somutlanması da simgeleri oluşturur. Fakat, inisiyasyon çabası içindeki her birey için, somut simgeler o bireyin kendi soyut yorumunu yaratacak, soyut yorum da, bireyin yaşamında somutlaşacaktır. İşte, toplumun kültür yapısından bireyin yaşamına uzanan inisiyasyon süreci budur. Her simge ve temsil ettikleri her kavram, uzun bir tarihsel sürecin ürünüdür. Ne simgeler, ne kavramlar, ne de bilinçlenme-inisiyasyon, insanlığın kültür tarihinden bağımsız olamaz.

 

Alıntıdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Özetle, inisiyasyon; Bir arınma' dır. İnsan böylece, eksiksiz, yetkin bir varlık olabilmek için, dış yaşamdan getirdiği tutku ve yanlışlarından sıyrılır. Bir nurlanma' dır. İnsan böylece, yitirilmiş bilgi'ye erme, "Yitik Kelâm"ı yeniden bulma umuduna kavuşur.Bir bütünlenme' dir. İnsan böylece, Günah'tan önceki ayrıcalıklı durumuna yeniden doğar ve evrenin özündeki "Büyük Varlık" la birleşir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

"İnsan böylece, Günah'tan önceki ayrıcalıklı durumuna yeniden doğar ve evrenin özündeki "Büyük Varlık" la birleşir."

"Günah'tan öncesi" ifadesi hristiyan bakış açısını yansıtıyor never.Ezoterizmi ve pop okültizmi bir yana bırakarak kadim ezoterizmin temelini oluşturan insiyasyon sistemini bu bakış açısıyla sınırlamak doğru bir yaklaşım olmaz bence;)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

nefesin nefs ile birleşmesidir sayın maverick

erginlenme surecini yaşamayan her insan / canlı kendi özünde günah işler...

Günahtan kasıt yeni dinlerdeki haramın karşılığı değildir burada..

sprituel anlamda eğer farkındalığınızı yaşamıyor erginlenme sürecinden bi haberseniz beden öz ile birleşmez. İşte asıl günah budur

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Üçbinyıl cehennem ateşinden yanan nefs tanrısını tanımamış, üç gün aç kalınca beni rabbime götürün demiş...

 

Spritüelliği vurgulamak için diğer dinlere "tü kaka" diyen "çakma" satanistleri ayrı tutarak bütün dinlerin içinde aradığımız kutsal ışıktan bir ışın taşıdığını bilenler için bu konudaki yorumumu islam tasavvufu üzerinden yapacağım,zira yukarıda bahsettiğim hikayenin de kaynağı budur.Ayrıca tekrar belirtmek isterim ki, bilindiği üzre tasavvuf en gelişken ezoterik okullardan olan mısır ekolüne temellenmiş bir öğretidir.

 

Nefs kuşkusuz ki "kötü" yanlarımızı kışkırtan ve "günah"a teşvik eden bir zuhurdur. Lakin başlı başına kötü olan nefs insan için spritüel anlamda bir günah değildir, sizin tabirinizle günah olan şey nefsle mücadele azminden kopmaktır. Zira nefs yaradılışta ruhun emrine verilir bunu kontrol etmek ya da etmemek kişinin iradesiyle alakalıdır ve nefs taşıması insanın "günahı" değildir.

 

"Nefsin terbiyesinden amaç; nefsi ilk yaratıldığı gibi saf ve temiz bir duruma getirmektedir. Cenâbı Hakk, insanlardan ilk yaratılışta ki özellikte kalbinin lekesiz yani kötülüklerden arınmış olmasını istemektedir. Şuara 26/89: " Allah'a ancak temiz bir kalp ile gelen ler kurtulur. " Bilindiği gibi benliğin iki parçası nefs ve ruhtur. İşte yaratılışın negatif kuvveti ve kötülüklerle yüklü olan nefsi, pozitif olan ruhun emrine vermektir. Böylece kul ilâhî sıfatlara bürünerek; Cenâbı Allah'ın istediği özelliklere sahip olacak, hayat macerasında da ilk geldiği gibi temiz bir ahlâk ile Yüce Yaratıcı'sına geri dönecektir."kaynak

 

Yani uzun lafın kısası "Nefsini zelil eden, dinini aziz etmiş, nefsini aziz eden de dinini aşağılamış olur." hadisinden de anlaşılacağı üzre nefs bir "günah" değil insanın iyiye ya da kötüye erişmekte kullanacağı bir araçtır. Kişi nefsiyle mücadele etmekle ve onu terbiye etmekle görevlidir.

 

Tabii diğer taraftan nefsin bütün isteklerine boyun eğmeyi ve mutluluğa yalnız ve ancak bu şekilde ulaşılabilineceğini savunan ekollerin de olduğunu unutmamak gerekir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ezoterist her şeyden önce Tanrı’nın varlığına inanır . Evren’in ondan oluştuğu ve her varlıkta kendinden bir töz olan bir Tanrı’ya . Bu bağlamda ezoterizmin yaradancı dinlerle yolu ayrılır. yani ezoterizm = panteizm demek değildir .Ezoteristin kişisel ödevi kendi tekamülünü sağlamak , kolektif ödev ise başkalarınınkini sağlamaktır. Bu iki ayrı ödev birbirlerinden soyutlanamaz.Batı ezoterizminin onemli oluşumu Templier Tarikatı bile Haçlı seferleri sırasında Müslümanlarla etkileşimleri sonucunda öğretilerini geliştirmişler , tasavvufdan etkilenmişlerdir.sanırım bu konuda hem fikiriz sayın maverick??

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bazı noktalar hariç.Konu dışına çıktık aslında ama bence bu başlık altında tartışılması faydalı olacak. Ezoterizmin yaradancı dinlerden ayrılması konusundaki görüş bence sığ bir yaklaşım. Eğer ki phytagorasçı sayılar öğretisine aşinaysanız batı ezoterizmi üzerinde büyük etkileri olan bu ekolde de "yaradancılık" olduğunu görürsünüz. Tabii olay biraz da yaradılışı hangi açıdan irdelediğimize bağlı sanırım öncelikle buna açıklık getirsek iyi olacak.

 

Başlangıçta yani yaradılıştan önce herşey mutlak özün içinde birlik halindeydi.Bütün olasılıklar mevcut olduğu halde herşey tek ve aynı olduğu için olasılıkların tezahür edebilmesi adına o öz mutlak tekliğini inkar ederek varlık yokluk ikiliğine yönelmiştir.Yaradılıştan kast edilen budur. Gerek kuran gerek tevrat gerekse incil olsun alegorik kitaplardır ve yaradılışın bu ayrıntısını açıkça vermezler, sadece "gören gözlerin okuyabileceği detaylar"dır bunlar. bkz. hurufilik bkz. kabala vs. Nasıl önceki dönemlerde arketipler olarak varolagelmiş sembolik heykeller kültürel deformasyon sonucu zamanla tanrı sayılmışsa bu gün de "gönderilen" "semavi" dinlerde bir korozyon söz konusudur, bunu unutmamak gerek ;)

--------------------

Ayrıca herşeyden önce konuşulması gerektiğini düşündüğüm bir nokta var bu başlıkta.İnsiyasyon gerekli midir? New Age çılgınlığı doğrultusunda bu gün ezoterizmle ilgilenen insanların çok büyük bir çoğunluğunun çağdışı olarak gördükleri bu katı sistem artık miadını doldurmuş mudur?

 

Kendimce bazı noktalara açıklık getirmek istiyorum. Never'ın değindiği nefs ile mücadele olayı islam dininde olduğu gibi hemen her dinde önemli yer tutan bir emirdir. Ezoterik insiyasyonda amaç nefsle mücadele etmek değildir arkadaşlar(nefs konusunu sadece olayı anlatabilmek için örnek olarak aldım) İnsiyasyonun ilk adımının ardında yatan temel düşünce itaati rızadan kaynaklanır hale getirmektir.Bu yönüyle ele aldığımızda bu süreç bireyin psikolojik anlamda bir değişim geçirmesini hedefler. İşte bu değişim de bir ezoterist olabilmenin en önemli basamağıdır. Eğer bu uyumlanmayı başaramazsanız edineceğiniz bilgilerin, yapacağınız çalışmaların sizin dünyevi hırslarınızı beslemekten öteye bir değeri olmayacağı kanaatindeyim. Kim ne derse desin "bende tarifi var evde yaptım oldu" diyen bir insana inanmıyorum işin açığı.Çünkü gerçekten de bir insanın kendi kendini bu şekilde değiştirebilmesi neredeyse imkansızdır.

 

İnsiyasyon sistemiyle alakalı diğer bir noktaysa "kardeşlik" kavramıdır. Ezoterik çalışmalar yapan cemiyetlerde çok önemli bazı değerler vardır.Bunların başında kardeşlerin birbirine güvenmesi, insiyelerin adeptlerine kayıtsız şartsız itaat etmesi ve üyeler arasında oluşan dayanışma bilinci gelir.Kendiniz için çalışırken kardeşlerinize, kardeşleriniz için çalışırken kendinize yardım edersiniz ve bu gerçekten de insana değer vermeyi ve günümüz dünyasında görmenin hemen hemen mümkün olmadığı karşılıklı sevgi ve saygı ilişkisini pekiştiren bir deneyimdir... Kendi coğrafyamıza göz attığımızda henüz tekkeler bozulmamışken yetişen insalara bir bakın. Onlar ezoterizmin kitlelere yayılmasını sağlayan kişilerdir.İyi ahlaklı, sosyal hayatta saygı duyulan ve örnek alınan insanlar.Bu da nevermore'un sözünü ettiği "ezoteristin kolektif ödevi" denilen şeydir. Yani ezoterik çalışmlarda gerek kişisel anlamda gerekse öğretiye hizmet etmek anlamında insiyasyonun ve geleneksel yöntemlerin son derece önemli olduğunu düşünüyorum kendi adıma.

Rimmon tarafından düzenlendi
Ardarda Atılan Mesajlar Birleştirildi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ezoterik yaklaşım çerçevesinde, inisiyasyon olgusu bir süreçtir. İster en ilkel uygarlık düzeyinde, isterse en gelişmiş teknoloji toplumlarında olsun, yapılan törenler, bu sürecin simgesel olarak başlangıcını temsil ederler. Hangi uygarlık düzeyinde olursa olsun, inisiyasyon süreci, mevcut kültür ve üretim biçimlerinde, belirli bir rasyonalizm (akılsallık) gereğini öngörür. Burada söz konusu olan rasyonalizm, temel olarak, insanın doğa ve toplum içinde kendi özgünlüğünün ayrımına varması demektir. Bu farkındalık kavramı, ezoterik anlayışa göre "bilinçlenme" anlamına gelir.

 

Özetle, ezoterik örgütlerde inisiyasyon; insanın kendi özgünlüğünün bilincine varması sürecidir. Bu da, temel kültür kavramlarının yorum ve kıyas yoluyla, enine boyuna irdelenmesini gerektirir. Bu nedenle, kültür kavramlarının özümsenmesi doğrudan bilinçlenme, inisiyasyon sürecinin kendisini oluşturur. Simgeler ise, kavramların billurlaşmış hali, somutlanmasıdır. Somut olarak yaşananların soyutlanması kavramları, soyut kavramların yeniden somutlanması da simgeleri oluşturur. Fakat, inisiyasyon çabası içindeki her birey için, somut simgeler o bireyin kendi soyut yorumunu yaratacak, soyut yorum da, bireyin yaşamında somutlaşacaktır. İşte, toplumun kültür yapısından bireyin yaşamına uzanan inisiyasyon süreci budur. Her simge ve temsil ettikleri her kavram, uzun bir tarihsel sürecin ürünüdür. Ne simgeler, ne kavramlar, ne de bilinçlenme-inisiyasyon, insanlığın kültür tarihinden bağımsız olamaz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...