Jump to content

Çeşitli Kültürlerde Düşüncenin Yaratıcı Gücü


nevermore

Önerilen Mesajlar

“Havvai'li yerliler, Kahunalar varlığın görünmeyen yanına aumakua ya da “yüksek benlik” adını verirler. Bu, kişinin, kristalize ya da “düzenlenmiş” durumdaki geleceğinin parçalarını görebilen, şuurdışı bir bölümüdür. Bu aynı zamanda, kaderimizin yaratılmasından sorumlu bir parçamızdır, ancak bu süreç içinde o tek başına değildir. Kahunalar, düşüncelerin nesnelerolduğuna ve “kino mea” ya da “gölge beden maddesi” adını verdikleri süptil bir enerjetik cevherden oluştuğuna inanmaktadırlar. Bu nedenle, umutlarımız, korkularımız, planlarımız, endişelerimiz, suçluluklarımız, rüyalarımız ve imgelemelerimiz bizim zihnimizden ayrıldıktan sonra eriyip gitmezler, düşünce şekilleri haline gelir ve yüksek benliğimizin geleceğimizi doku­makta kullandığı kaba ipliklerden bazılarını oluş­tururlar.

İnsanların çoğu düşüncelerine ege­men değildir, diyor kahunalar ve sürekli olarak yüksek benliklerini; denetimsiz ve birbiriyle çelişen planlar, istekler ve korkularla bombardımana tutarlar. Bu, yüksek benliği şaşırtır; işte çoğu kimsenin yaşamlarının aynı biçimde gelişigüzel ve denetimsiz bir akış içinde seyretmesi bu yüzdendir. Yüksek benlikleriyle açık bir iletişim içinde bulunan güçlü kahunaların, kişinin geleceğini yeniden oluşturmasına yardım edebildiği söylenir. Aynı şekilde, kişilerin sık sık yaşamları üzerinde düşünmeleri ve nelerle karşılaşmak istediklerini somut bir biçimde imgelemelerinin son derece önemli olduğuna inanılır. Kahunalar, kişilerin bunu yapmak suretiyle önlerine çıkacak olayları daha şuurlu olarak denetleyebileceklerini ve kendi geleceklerini oluşturacaklarını öne sürmektedirler.

Kahunalar, süptil bir ara beden (astral) kavramını anımsatan bir düşünceyle bu gölge beden maddesinin aynı zamanda, fiziksel bedeni biçimlendiren bir kalıp oluşturduğuna inanmaktadırlar. Yine söylendiğine göre, yüksek benlikleriyle olağan dışı bir uyum içinde bulu­nan kahunalar bir kimsenin gölge beden maddesini ve giderek fiziksel bedenini biçimlendirip yenileyebilmektedirler; mucize gibi iyileşmeler de işte böyle olabilmektedir.

Bu görüş aynı zamanda, düşüncelerin ve imgelerin sağlık üzerinde güçlü bir etkisi olduğu sonucuyla da paralellik içindedir. Tibet'in tantrik mistikleri düşüncelerin süptil maddesine tsal adını vermekte ve her zihinsel eylemin bu gizemli enerjinin dalgalarını üretmekte olduğunu ileri sürmektedirler. Onlar, tüm evrenin zihnin bir ürünü olduğuna ve tüm varlıkların kolektif tsal'ları tarafından yara­tılıp canlandırıldığına inanmaktadırlar. İnsanların çoğu bu güce sahip olduğunu bilmemektedir, diyor Tantristler, çünkü sıradan insan zihni, “büyük okyanustan ayrılmış ufak bir gölcük gibidir”.

On ikinci yüzyıl İran Sufileri, imgelemenin kişinin kaderini değiştirip yeniden biçimlendirme açısından taşıdığı önem üzerinde ısrarla durmuşlar ve düşüncenin süptil yapısına alam almithal adını vermişlerdir.

Edgar Cayce de düşüncelerden somut nesneler ya da maddenin daha ince bir biçimi olarak söz etmektedir. Transa girdiği zamanlarda, hastalarına sürekli olarak kendi düşüncelerinin kendi kaderlerini yaratmakta olduğunu anlatı­yor, onlara düşüncenin yaratıcı, inşa edici özelliğinden söz ediyordu. Ona göre, düşünme süreci bir örümcek gibi ağını örmekte ve sürekli eklemeler yapmaktaydı. Yaşamlarımızın her anında gelecekteki enerjimizi ve biçimimizi oluşturan imgeler ve kalıplar yaratıyoruz, diyordu Cayce.

Paramahansa Yogananda insanlara, kendileri için diledikleri geleceği gözlerinde canlandırmalarını ve onu “yoğunlaşmış enerji” ile yüklemelerini öğütlüyordu. Onun söylediği gibi, “Konsantrasyon egzersizleri ve irade gücüyle uygulanan bir vizüalizasyon düşüncelerimizi materyalize edebilmemizi sağlar ve bunlar karşımıza yalnızca zihinsel alandaki rüyalar ya da vizyonlar değil, maddesel alemdeki deneyimler olarak da çıkar.”

Gerçekten de bu gibi düşünceler geniş bir yelpaze içinde dağılmış bir dizi farklı kaynakta yer almaktadır. Buda, “Biz ne düşünüyorsak, oyuz,” demiştir. “Düşüncelerimizle yarattığımız her şeyiz. Biz, düşüncelerimizle dünyayı oluşturuyoruz.”

Hinduların, Hıristiyanlık öncesi Brihadaranyaka Upanişad'larında, “İnsan eylemleriyle kendisini yaratır. İnsanın arzuları ne ise kaderi de odur.” diye yazar.

Dördüncü yüzyıl Grek filozoflarından lamblikus da şöyle demiştir: “Doğadaki her şey Kader tarafından kontrol edilmez, çünkü ruhun kendine özgü bir ilkesi vardır,”

“İsteyin, size verilecektir... Eğer imanınız varsa sizin için hiçbir şey olanaksız değildir.” der Hz. İsa.

Ve kabalistik bir kitap olan On Üç Yapraklı Gülde Rabbi Steinsaitz, “Kişinin kaderi, kendisinin yarattığı ve yaptığı şeylerle ilişkili­dir.” diye yazar.

Tüm bu ifadelerde de gördüğümüz gibi, gerek birey, gerekse toplum olarak kendi düşünce ve eylemlerimizle gelecekte önümüze çıkacakları kendimiz belirliyoruz. Kısacası düşünce tarlasına ne ekersek fizik dünyada da onları biçiyoruz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...