Jump to content

İlkel Toplumlarda Şifacılık


nevermore

Önerilen Mesajlar

İlkel insanın acılarını ve rahatsızlıklarını yenme mücadelesinin bilgisi iki kaynaktan gelir: Bunlardan biri, iskelet fosillerinin keşfidir ki, bunların üzerinde kemik cerrahisinin oldukça başarılı bir şekilde (hem de Neolitik zamanlarda) uygulandığının belirtileri bulunmaktadır. İkinci kaynağa gelince; bu, günümüzdeki kabile tıbbında hala uygulanan geleneksel yöntemlerdir. Günümüzde hala Taş Devri'ni yaşayan böyle kabileler bulunmaktadır. Dinsel ritüellerin eşliğinde hastalara uygulanan bu tedaviler bir bakıma okült ve ruhsal güçlerin kullanımını da içermektedir.İlkel insanın en önemli gereksinimi hayatta kalma becerisiydi. Haşin ve acımasız doğa koşulları altında, sadece soğuktan ve açlıktan değil; her yerde yaygın olarak dolaşan vahşi hayvan tehlikesine ve tüm olumsuz hava koşullarına rağmen canlı ve sağlıklı kalabilmek büyük beceri işiydi. Bu koşullarda canlı ve sağlıklı kalabilmek, sadece onlarla mücadele edebilecek kadar güçlü olmayı değil; avlanıp, karnını doyuracak kadar da becerikli olmayı gerektiriyordu. İşte tüm bunlardan dolayı, ilkel insan için sağlıklı olmak çok önemli olduğu kadar, hastalanmamak/yaralanamamak, ya da yaralanıp hastalandığı zamanlarda kısa sürede iyileşememek çok korkulan bir şeydi. Çünkü hastalandığı zaman, kendini koruma performansı çok yetersiz düzeye düşüyordu.

İlkel insanın, hastalıkları savuşturma yöntemleri çokluk ve çeşitlilik arz ederse de, bunların hepsinin temelinde onlann "doğa ötesi" olarak kabul ettikleri güçlerin sakinleştirilmesi vardır. Bu güçler ilkel insanın kontrolünün ötesindedir ve onun en korkulu rüyasıdır: Gök gürlemesi, şimşek, doğanlbatan güneş, aydınlık/karanlık, yazın kavurucu sıcağı, kışın dondurucu soğuğu vb. gibi doğa olayları ve hava/iklim koşullarının hepsinin müsebbibi (neden olanı) ya Tannlar, ya da ruhlardan başkası değildi. Hastalıklar ve rahatsızlıklar ise bu güçlerin (ilkel insanın günahlarından dolayı onu) cezalandırmasıydı.Bu nedenle şifa, tüm ilkel dinlerde önemli bir etmen olma özelliğini hep korumuş ve özel ritüeller eşliğinde sergilenmiştir. Bu ritüelde baş roloyuncuları, ilkel toplumun/kabilenin şifacı lan ya da büyücü doktorları olmuştur. Bu ilk şifacılar özel güçlere sahipti ve kendilerine tapınılan tanrılar ile doğal güçleri kontrol eden ruhlarla görüşebiliyorlardı. Pirene Dağları'ndaki 20.000 yıllık mağara duvarlarında bu adamlar, hayvan derilerinden giysiler ile, geyik boynuzlarından başlıklar içinde görülmektedirler.Bu büyücü doktorların zaman içinde, sadece ünleri artmakla kalmamış, kendilerinden korkulur hale de gelmişlerdir. Bu "doktorlar" dan sadece hastalıkları iyileştirmeleri beklenmez, gelecekten haber vermeleri, hatta düşmanları yok etmeleri bile beklenir olmuştu. Bunun için; şifa uygulamalarında kullandığı özel bitkilerin yetiştirilmesi de dahil, (bu büyücü doktorlar) kendi işlerini kendileri görürdü. Tüm bunlara ek olarak, onların belkide kabile içinde daha da önemli işlevleri, hasta ile kutsal varlık, ya da ruh arasında aracılık yapmaktı.Bu nedenle, tedavi/iyileşme, doğal güçlerini kontrol eden ruhların (ya da hastayı cezalandırmış olan ruhun) sakinleşmesi/sakinleştirilmesiyle gelirdi. Bu durum, zaman içinde tabularla ilgili inançların doğmasına neden oldu ve yüzyıllar boyunca sürerek günümüze kadar geldi (Afrika, Avustralya ve Güney Amerika'daki ilkel toplumlarda hala geçerlidir). İlkel toplumlarda tabular arasında en önemlisi, kadınların aybaşı (adet) kanamaları ve çocuk dünyaya getirmeleridir (Bu kritik günlerinde kabile kadınları "kirli" kabul edilirdi). Örneğin, Güney Amerika yerlileri arasında bu durumdaki kadınlar/kızlar gözden uzak tutulur ve hayvan eti yemeleri yasaklanırdı; çünkü böyle yapmalarının avcılara uğursuzluk getireceğine inanılırdı,

Bir kadının erken doğum yapması da çok büyük bir tepkiyle kınanır; Avustralya Aborjinleri tarafından bu, kadının büyük bir günahının kanıtı olarak kabul edilirdi. Afrika Bantuları'nda ise, erken doğum yapan kadının kanı tüm kabile için enfeksiyon kaynağı bir pislik olarak kabul edilirdi. Aborjinler kendi büyücü doktorlarına "zeki yoldaş" anlamına gelen bir ad takmışlardır ve onun şifa sanatında usta olduğu kabul edilirdi. Bu kabilelerde, eskisinin yerini alacak büyücü doktor adayı ise çok sıkı bir inisiyasyondan geçmek zorundaydı. Uzun ve meşakkatli inisiyasyon boyunca kendisinden spiritüel bir iç seziye sahip olması beklenir; gerek bunun gerekse bazı öteki melekelerinin belirginleşmesi için de ölümü sembolik olarak deneyimleyebilmek için mezar üzerinde uyumak. trans halinde ruhlar alemini dolaşmak, kendi kendine ipnoza girip çıkmayı başarmak zorundadır. Bunlarda ustalaşmadıkça ve kendini bu şekilde kanıtlamadıkça, büyücü doktor adayının ritüelleri yönetmesi, hastalıkları tedavi etmesi söz konusu 'olamazdı.Aborjinler'de "Mungada", hastalara şifa dağıtan biridir; kara büyü yapmaz ve korkulan biri değildir. Resmedilmiş bir görüntüsü, geceleri ortaya çıkan korkutucu "Gurumuka" ya benzemektedir. Aralarındaki fark, süslemelerdedir: Kollarındaki, bacaklarındaki ve yüzündeki şeritler. Ayrıca, Gurumuka'nın, kurbanlarını ısırdığı kocaman bir dişi vardır.(Bu konuda kaynak kitap: Signs, Symbols & Omens – Liwellyn Worlwide)Aborjin büyücü doktorlan hastalıkları iyileştirinede sadece bazı şifalı bitkileri ve çamur maskesi türlerini (ve onların şifalı etkilerini) bilmekle kalmaz; aynı zamanda hastalığa neden olan objeleri de bulup çıkarırlardı. Böyle bir obje; hastanın yakın çevresindeki bir taş olabileceği gibi, ince bir dal parçası ya da bir kirpi dikeni bile olabilmektedir, (Kaynak Eser: Psychic Healing Through Ages, Joyce Cooper.)Aborjinler'in inancına göre, herkesin iki canı vardır; bunlardan gerçek olanı, yine onların ifadesiyle "Ebedi Rüya Aleminnde bulunur ki o, tüm zamanlar boyunca ölümsüzdür. Öteki can ise dünyada dolaşır, ıstıraplarla ve talihsizliklerle iç içedir. Brezilya'daki yerliler ise, tüm rahatsızlıklar ruhsal güçlerle, cinlerle ve şeytanlarla ilgilidir. Onlara göre, şeytani bir obsesyon yanlış ve olmaması gereken bir davranışın sonucudur. Büyücü doktor, obsesyona neden olan varlığın doğasını önce anlamak durumundadır; ancak ondan sonra şeytan çıkartma (exorcism), ameliyat ya da herhangi bir bitkisel tedavi uygulamaya girişebilir.Güney Amerika'nın balta girmemiş ormanlarındaki yerliler için sağlık ve kabilenin genel anlamda iyiliği büyücü doktorun (ya da şamanın) doğa üstü güçleri kontrolünde tutmasına bağlıdır. Bu kabilede de (Aborjinler'de olduğu gibi) hastalığa neden olan objenin bulunması büyük öneme sahiptir. Bu objenin hastanın yakın çevresine, düşmanı tarafından kara büyü yapılarak bırakılmış olma olasılığı da vardır. Güney Amerika yerlilerinde, büyücü doktorlarından; duman ya da tütsü ile dezenfektasyon, emme (soğurma), üfleme gibi tedavi yöntemleri beklenir.Guarini kabileleri, Aborjinler ile hemen hemen aynı inançlara sahiptir: Onlar da insanın iki canı olduğuna; bunlardan birinin bedensel işlevlere ve içgüdüsel tepkilerle ilgili olduğuna, ötekisinin ise daha üst bir planda olmak üzere, Büyük Ruh tarafından gönderildiğine, kişinin pozitif düşünceleriyle ve erdemleriyle ilgili olduğuna inanmaktadırlar. Ölüm anında bu ikincisi tanrılarla birlikte yaşamak üzere onların yanına döner. Birincisi ise dünyaya yakın kalarak yaşamı tehdit eder, yaşam ve yaşayanlar için tehlike oluşturur. Guarini Kabilesi'nde büyücü doktordan. yaşayanlar ile tüm doğayı ve evreni yöneten güçler arasında uyumlu bir ilişkinin olması için ritüeller yapması ve bu ilişkiyi oluşturması beklenir. Büyücü doktor söz konusu çalışmalarıyla olumsuz tesirleri kontrol altında tutmalı, şeytani düşüncelerin yönünü değiştirmeli ve böylece kabilenin huzurlu bir yaşam içinde sağlıklı çocuklara sahip olmasını sağlamalıdır.

İlkel insanın, hastalıkların nedeninin; kötü ruhların bireye musaHat olması olduğu yönündeki kanısı, sanki 1960'larda Ermenistan'da ortaya çıkarılan kafataslarıyla doğrulanmıştı. Kafatasının (o zamanlara göre) düzgün bir şekilde yer yer kesilişini içeren bu bulguların, ilkel insanın söz konusu kafasını doğruladığı düşünülmüştür. Buna göre, sanki ilkel insan böyle bir kafa cerrahisi sergileyerek, bireyin beynini işgal etmiş olan kötü ruhların / düşüncelerin salıverilmesini hedeflemiştir.Evrian Tıp Enstitüsü'nde antrapolog cerrah olan Prof. Dr. Andronik Jagharian'a, Ishtikunuy'da bulunan bu kafataslarını inceleme görevi verilmişti. Seven Gölü yakınlarındaki bu kazı alanı aslında M.Ö. 2000 ile 4000 arasında burada yaşamış olan bir ilkel kabilenin yerleşim merkeziydi. Jagharian, söz konusu kafatasıarının profesyonel düzeyde bir cerrah becerisiyle açıldığını hayretler içinde görmüş ve bu gerçeği raporuna da yansımıştı. Prafesörün incelediği kafataslarından bir tanesi 30-35 yaşlarında bir kadına aitti ve yaşarken başından fena halde yaralanmıştı. Görünüşe göre bu kadının kafatasına ameliyatla müdahale edilmiş ve açılan kısma hayvan kemiğinden bir parça monte edilmiş. Bu operasyondan sonra kadın yaşamını sürdürmüş ve bu arada boyun kemiği ile kendi kemiği kaynaşmıştı.Aynı yerdeki kazılarda çıkarılan ve 30-40 yaşlarındaki bir kadına ait olduğu tahmin edilen başka bir kafatasında ise kadın başından yaralanmış ve 2-3 cm kadar bir delik oluşarak kafatası beyine doğru çökmüştü. Kabilede bu ameliyatı her kim yaptıysa, kafatasındaki deliği biraz daha büyük olarak açmış, beyine doğru yönelen kemik parçalarını temizlemiş görünüyordu. Bunun son derece tehlikeli bir operasyon olduğunu söylemeye gerek yok ama ele geçen kalıntılar açıkça gösteriyor ki, ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve hasta 15 yıl kadar da yaşayabilıniştir.

1959 Kasımında Sovyet Bilimler Akademisi'nden bir grup bilim adamı Orta Asya'da bulunan kafataslarını incelemişti: Bu kafatasları da başarılı baş ameliyatları izlerini taşıyordu. Hatta bu bölgede daha başarılı kalp ameliyatlarının izlerini taşıyan iskeletler de bulunmuştu. Bu iskeletlerde kaburgalar; günümüzde yapılan kalp ameliyatlarını aratmayacak şekilde son derece ustalıkla kesilmişti. Kesik kaburgalardaki kemik kalıntıları; hastanın, ameliyattan sonra 3 ila 5 yıl kadar daha yaşadığını göstermiştir.Binlerce yıl önce bu ilkel insanların bu bilgilere nasıl / nereden sahip oldukları ayrı bir spekülasyon konusu ama eğer o insanlar bu ameliyatları şeytan çıkarma amacıyla yapmışlarsa, kullandıkları teknikler, bildiğimiz Taş Devri Kültürünün ve hatta kendilerinden daha sonraki kültürlerin de (Mısır, Yunan) ötesinde görünüyordu. Bu kadim-gizeme akıl erdirmek bizim için hemen hemen olanaksız ama şunu burada belirtmek belki ilginç olur ki, söz konusu baş (kafatası) ameliyatları günümüzde de Güney Pasifik Adaları'nda, Cezayir'de. Kafkaslar'da uygulanmaktadır. ABD'nin kuzey doğu topraklarında ise o, uzun yaşama bir katkı olarak kabul edilir.( Dünden Bugüne Şifacılık ve Ruhsal Şifa - Selman Gerçeksever )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...