Jump to content

İlyada Destanı/Homeros


nickmickyok

Önerilen Mesajlar

İlyada Destanı'nı ve hakkında yazılanları okuduktan sonra değerlendirme amaçlı yazdığım bir yazı... tamamen benim cümlelerim ve biraz da aceleye gelmişti... Bu yüzden hatalar olabilir şimdiden özür dilerim...

 

HOMEROS hakkında;

 

Homeros ile ilgili kesin olarak verilebilecek neredeyse tek bir bilgi bile yoktur. Homeros İlyada ve Odessa destanlarını yazdığı düşünülen –ki kimilerine göre bu da yanlıştır- ve bu destanlarla beraber yine kimilerine göre -buna Heredot dahil olmak üzere- tanrılara bakışıyla ve her gereksinimi karşılayacak nitelikte farklı tanrılardan söz etmesiyle Yunan dininin temellerini oluşturmuştur.

Homeros’un İÖ. 800 lü yıllarda yaşadığı düşünülmektedir. Buna bağlı olarak destanın Homeros tarafından mı yazıya alındığı yoksa sözlü olarak söylenip ilerleyen zamanlarda başka bir ozan tarafından mı yazıya geçirildiği de başka bir şüphe konusudur.

Yapıtlar incelendiğinde Homeros’un Yunanlı değil İonyalı olduğu Ege de doğup büyüdüğü görülmüştür. Kendi soyundan gelen Homerosoğulları Sakız Adasın’da yaşamaya devam etmişlerdir. Ancak İlyada’nın Ege den Atina’ya Yunan topraklarına nasıl kim tarafından ve ne zaman getirildiği de başka bir tartışma konusudur.

Bir başka fikir ayrılığı da tek bir ozanın hayatı boyunca 30.000 i aşkın dizeyi yazamayacak oluşudur. Bazıları Homeros un hayal ürünü olduğunu ve bu destanların farklı ozanların dizeleri birleştirilerel oluşturulduğunu iddia eder. Ancak destanın tümüne baktığımızda bir olay örgüsü, süreklilik ve tek bir ağzın hakim olduğunu görürüz. Bu da destanın tek bir kişi tarafından yazıldığının göstergesidir. Belki düzenlenirken ufak tefek değişiklikler yapılmış olabilir ama bunlar destanın tümünü etkileyebilecek nitelikte değildirler. İki destanında günümüze tamamıyla kalışı mümkün olamayacağından kim bilir daha başka ne dizeler vardı? Ya bunlar doğal olarak kayboldu ya da biri tarafından elendi ki bununla da ilgili farklı görüşler mevcuttur.

Tabii tüm bu fikir ayrılıkları bilimin ortaya çıkmasıyla beraber kendini gösterdi. Daha öncesine yani İlkçağ Homeros’una bakacak olursak görürüz ki 400-500 yıl kadar Homeros’un yapıtları eğitim sisteminin temeli kabul edilmiş, din inancı için temel alınmış, bunun dışında da hayatın bir çok alanında örnek alınmıştır. Ve dönemde herkes Homeron’un dizelerini ezbere bilirmiş. Bu körü körüne bir kabullenmeydi. Olayı açıklığa kavuşturmak isteyen bilim adamları yıllardır bu konu üzerinde yazıp çizmişlerdir ve ortaya milyonlarca sayfalık eserler çıkmıştır. Tüm görüşler ayrı ayrı ele alınıp incelense bile bu görüşler arasında çok az ortak nokta olduğu için kesin bir doğruya varmak mümkün olmayacaktır. Çünkü her olayda olduğu gibi arkeolojik bulgular Homeros içinde bize yeterli bilgiyi sağlamıyor. Bu açıdan bakılırsa İlyada’yı kim yazı diye değil nasıl yazdı diye ele almanın daha doğru olduğu birçok arkeolog ve ozan tarafından kabul edilmiş bir görüştür.

 

 

İLYADA DESTANI hakkında;

 

İlyada Destanı, İlyon ya da Troya olarak anılankentin destanıdır. Konusuna ise Troya Savaşı denilebilir ancak bu uzun süren bir savaştır ve İlyada sadece bu savaşın 51 günlük kısmını anlatır. Bununla beraber genel olarak savaş değil de tanrısal Akhilleus’un destanıdır bu destan. 24 bölüm ve 16.000 i aşkın dizeden oluşur.

Destan Akhalardan Akhilleus’un öfkesiyle başlayıp Troyalı Hektor’un ölümüyle son bulur. Aradan geçen zamanda yaşanan ve eserde yer verilen olayları kısaca anlatacak olursak genel manzara şudur:

Tanrı Apollon, Akha orduları başkomutanı Agamemnon’un elinde tutsak olarak bulunan kızı Khryses’i ister. Geri alamayıncada Akha ordularına veba salgını gönderir ve bu orduyu zayıflatır. Kız vermeyi kabul ederler ancak Khyrses i değil Akhilleus un tutsağı Briseis’i vereceklerdir ve bu Akhilleus un gururuna dokunur. Agamemnon la kavgaya tutuşurlar tanrıların isteği üzerine öfkesini bastıran Akhilleus kavgaya son vererek savaştan çekilir ve barakasına döner, tutsağını da alıp götürürler.

Annesi Tanrısal Thetis’i çağırır ve ondan yardım ister. Thetis oğlunun isteği üzerine Zeus a yalvarmaya gider ve O’ndan söz alır: Akhilleus’un Akha ordusunda olmadığı dönem boyunca tanrı Akhalara zaferi göstermeyecektir. Böylece Akhilleus’un intikamı alınacaktır. Daha sonra Zeus Agamemnon’a yalancı bir düşle zaferi müjdeler buna dayanarak

Akhalar savaşa devam ederler. İki ordu da saflarını alır önce bir teke tek dövüş gerçekleşir. Akhaların işteği üzerine olan bu dövüşte kazanan Helene’yi alacaktır. Zaten Truva Savaşı güzeller güzeli Helene yüzünden başlamıştır. Menelaos eski karısı olan Helene’yi alıp yurduna dönmek ister, Paris ile dövüşmeye başlar tam onu alt edecekken Aphrodite gelip Paris i kaçırır karısı Helene’yi de yanına getirir. Bu sırada Truvalılardan biride Menelaos u yaralar. Bu anlaşmanın bozulması demektir ve savaş devam eder.

Bu sırada Akha yiğitleri birçok Truvalıyı öldürür. Akha yiğidi Diomedes tanrılardan Ares ve Aphrodite i yaralar. Bu durum Olypos Dağı’nda tanrılar arasında karışıklığa yol açar. Bu arada Troyalı yiğit Hektor kente döner, ailesiyle görüşür, karısı savaşmasından yana değildir ama Hektor bir korkak olarak anılmaktan korkar üstelik bir oğlu vardır ve ona örnek olacaktır, onunda babası gibi bir yiğit olmasını istemektedir.

Savaşta olmak yetmez ön safhalarda savaşmak ister ve Akhalara onunla teke tek savaşacak birini çıkarmalarını söyler. Akhalar kabul eder ve Hektor ile Akhalardan Aias teke tek dövüşürler. İkisi de yenilgiyi kabul edecek durumda değildir. Bu yüzden aralarında çok çekişmeli bir dövüş olur, saatler birbirini takip eder ama bir sonuç yoktur sonunda akşam olur ve iki tarafında isteğiyle ölülerin toplanması için bu dövüşe ara verilir.

Bu arada Akhalar zaferin Troyalılara müjdelendiğini anlarlar ve kendi ordugahlarını savunma amacıyla sur ve hendeklerle çevirirler. Tüm bunlar olurken Zeus diğer tanrılara hiçbir şekilde Akhalara yardım göndermemelerini bildirir, bu da Akha tarafında bulunan tanrılar tarafından kötü karşılanır, ancak Zeus onlara hepsinden güçlü olduğunu istediğinde hepsini bir daha huzuruna çıkamamak üzere saf dışı bırakabileceğini hatırlatarak göz dağı verir.

Zeus, savaşı yakından takip edebilmek için –bugünkü Kaz Dağı etekleri- İda Dağı’na yerleşir ve kontrolü eline alır. Üstünlük Troyalıların elindedir ve Akhalar çok kötü durumdadır sürekli bpzguna uğrmaktadırlar. Hektor’un gemilerini, mallarını yakacağını, diri Akhalı bırakmayacaklarını anlayınca kazdıkları hendeklere kadar çekilirler.

Çözüm olarak Akhilleus’un gönlünü kazanmayı, ona armağanlar verip savaşa geri çağırmayı ve ordularını güçlendirmeyi düşünürler. Hatırı sayılır yiğit Odysseus ve içlerinde Akhilleus un samimi arkadaşı olan Patroklas’ın da bulunduğu bir heyet Akhilleus a yalvarmaya ve armağanları bildirmeye giderler. Akhilleus onları sevdiğini bildirerek iyi ağırlar ancak bunun yanında da karısının elinden alınarak gururunun kırıldığını bir daha savaşa dönemeyeceğini bildirir. Armağan olarak verilecek yedi kadın, altınlar, ün, şan, kıyıda ve içerde olmak üzere üçer kent O’nun ilgisini çekmemektedir. “Bir ün alınacaksa Zeus bana başka zamanda bunu sağlar savaşa dönmem!” diyerek onları yollar. Patroklas O’nunla beraber kalır, heyet geri dönüp durumu bildirir Akhalar’da herkes şaşkınlık içersindedir. Akhilleus’un öfkesini dindiremeyeceklerini anlamışlardır.

Başka bir çözüm yolu ararlar ve Troyalıların arasına gözcü olarak Odyssesus ile Diomedes gider. Troyalıların gözcüsü ile karşılaşır onun ağzından önemli bilgileri alırlar. Bu sırada Hektor ile Agamennon savaş meydanında karşılaşır. Agamemnon, Diomedes gibi Akha yiğitleri yaralanır. Akhaların durumu kötüleşmektedir. Bu durumu Patroklas’ın kulağına gelir ve Akhilleus a bildirir. O’nunla görüşür ve savaşa gitmeyecekse dahi kendinin gidip savaşmak istediğini bildirir. Akhilleus arkadaşının isteği üzerine ona silahlarını verir.

Bu sırada Zeus’un karısı Hera kocasına bir oyun oynar ve o sırada Akhalara yardım götürür. Zeus uyandığında Hera ile büyük tartışmalar yaşanır. Zeus tekrar idareyi eline alarak Hektor’un Akhalara saldırmasını sağlar. Akhalar gemilerine kadar çekilir. Troyalılar oraya kadar ulaşmışlardır.

Patroklas’ın savaşa katılmasıyla Troyalılar önce yenilgilere uğrar. Bu arada Patroklas Zeus’un oğlu Sarpedon’u da öldürür. Bu ölü etrafında çağrışmalar olur Hektor önce kaçar sonra Apollon’un kışkırtmasıyla Patroklas’ı öldürür. Bunu duyan Akhilleus çok üzülür annesinden yeni silahlar ister. Annesi Thetis de demirci tanrı Hephaistos’dan yardım ister, oğluna yeni silahlar yaptırır. Akhilleus, Agamennon ile barışır ve savaşa katılır.

Akhilleus savaşa girince Zeus diğer tanrıların savaşa karışmasına izin verir ve tanrılar ikiye ayrılarak savaşa girerler. Akhilleus intikam için Hektor’u öldürmeye kararlıdır ancak bunu başardıktan sonra kendi ölümünün yakın olacağını da anlamıştır. Troyalıları püskürtür bütün ordu bir yerlere saklanır ancak Hektor’un kader tartısında ölüm kefesi ağır bastığı için tanrılar onu aldatır Akhilleus’un karşısına çıkartır. Bu çarpışmada Hektor ölür. Troya surlarının etrafında ölüsünü sürüklerler ancak en sonunda Akhilleus acıyıp ölülerini Troyalılara verir. En son olarak da Hektor için yapılan tören ile destan sona erer…..

 

İlyada da tanrılar her an olayların içindedir. İsimleri geçmese dahi sürekli müdahale ederler. Olympos Dağı’nda otururlar ve şölenler düzenlerler. Tanrılar arasındaki bu şölenlerde neşe eksik tutulmamaya gayret gösterir. İnsanlardan farklı olarak tanrısal şarap içip, tanrısal yemekler yerler. Yaralanır, yorulur, kaygılanır, üzülürler ama bunlar insandakiler gibi değildir, tanrısal ilaçlarla hemen geçiverir.

Savaşta iki cepheye ayrılmaları ve bu cephelerin nasıl belirlendiği, bir tanrının niçin o cephede yer aldığı gibi sorulara cevap bulmak güçtür. Aslında hepsi Zeus’un kontrolündedir ama neden Zeus onları bu şekilde yönetir de başka türlü yönetmez? Bu da cevabı bulunamayan sorulardan biridir. Tanrıların savaşa bu kadar karışması ile beraber, onların iradeleriyle olayların biçimlenmesi, zaman zaman farklı yönlere kayarak sonra tekrar asıl konuya dönülerek, olaylara değişik bakış açılarıyla bakılarak uzun olan bu destanın merak uyandıracak şekilde olay örgüsünün kurulması sağlanmıştır. Tanrıların kendi aralarındaki ilişkiler, kavgalar, insanlarla olan ilişkileri, onları yönlendirmeleri, zaman zaman yanıltmaları, bazen de yol göstermelerinin sebebi budur. Homeros bu kurguyla başarılı olmuştur zira tanrıları her an olayların içerisinde tutmak da kolay bir iş değildir ama bahsettiğimiz amaçları yerine getirmek için izlenmesi gereken iyi bir yoldur.

 

İlyada da savaş birçok yerde kötü sıfatlarla anılmıştır. Tanrılarda, insanlarda onu sevmezler bunu aralarında geçen konuşmalardan anlayabiliriz. Savaşın en çarpıcı anlarında dahi, insanlar yiğitliklerini gösterirken yine de savaşın iyi bir yol olmadığını bilirler. Zaten insanların savaş dışında yapmaları gereken işlerde vardır. Avlanmak, denize çıkmak, koyun gütmek, evlerine bakmak, yemek yapmak vs. Homeros’un kralları da hayalimizdeki krallardan değildir. Onlarda zaman zaman hayvanlarını otlatır, yemek yapar, evlerinde çalışırlar. Yan gelip yatan, sadece savaşan ya da emirler veren kimselerden değildirler.

 

İlyada da sık tekrar eden kalıplar da mevcuttur. Bu kalıplar çok az değişiklik gösterir eser içerisinde. Bunlara örnek olarak;

*Kalktı yaşlı sürücü ….. ona dediki,

*Çok kızdı ona bulutları devşiren Zeus,

*İnek gözlü Here, verilebilir.

İlyada genel olarak zaten ikili konuşmalardan oluşur. Çok kısa konuşmalar olduğu gibi yüz dizeyi geçen konuşmalarda mevcuttur. Homeros kendi ağzını değil olayları anlatırken kahramanların ağzını kullanmıştır. Homeros’un “ben” ifadesini kullandığı tek yer ilk bölümde mevcuttur ki bunun da esere sonradan yapılan bir ekleme olduğu düşünülmektedir.

Yineleme, olayları farklı ağızlardan tekrar anlatma Homeros’un dilinde yaygındır.

 

Olaylar yaşanırken o olayın nereden çıktığına, neden o güne yansıdığına dair ya da iki kişi konuşurken konuşmacıların aileleri ile ilgili soylarıy ile ilgili bilgiler sürekli verilir. Homeros tüm anlattıklarını kaynaklar vererek doğrulama çabasındadır.

 

İlyada’ya olayların bir sırayı takip ederek meydana gelmesi açısından yani kuşbakışı olarak bakarsak düz bir anlatım olduğunu görürüz. Ancak sırayla bu olaylar yaşanırken geçmişe dair açıklamalar yapma, anılarla beraber geçmişe gitme gibi sahnelerde anlatılmıştır. Kuşbakışı değil de derinlemesine baktığımızda da düz akışlı bir anlatım olmadığını görürüz. Troya destanı bu iki unsuru da içinde barındırır. O kadar net bir sıra vardır ki 51 günlük bir süreyi anlattığı açıkça ortadadır. Ama savaşın geçmişinden ve geleceğinden de izler taşır. Bu böyle olmasaydı 51 gün için 16.000 dize yazılmış olsaydı bu eser günümüze kadar korunmaz ve bu kadar değer görmezdi.

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İLYADA

 

Birinci bölüm

 

Söyle, tanrıça, Peleusoğlu Akhilleus'un öfkesini söyle.

Acı üstüne acıyı Akhalara o kahreden öfke getirdi,

ulu canlarını Hades'e attı nice yiğitlerin,

gövdelerini yem yaptı kurda kuşa.

Buyruğu yerine geliyordu Zeus'un,

ilk açıldığı günden beri araları

erlerin başbuğu Atreusoğluyla tanrısal Akhilleus'un.

 

Onları birbirine düşüren hangi tanrı?

Apollon Leto ile Zeus'un oğlu.

Krala kızıp orduya kıran salan o;

Atreusoğlu, tanrının duacısı Khryses'i saymadı diye

insanlar kırılıp gidiyordu birbiri ardısıra.

Khryses kurtarmak için Akhaların elinden kızını

bir yığın kurtulmalıkla gelmişti tezgiden gemilerine.

Elinde okçu tanrı Apollon'un şeritleri sarılı altın değneği.

Bir bir yalvarıyor tekmil Akhalara,

daha çok, orduları dizen Atreusoğluna yakarıyordu:

"Güzel dizlikli Akhalar, Atreus oğulları,

Olympos'taki yüce tanrılardan dilerim,

Priamos'un ilini yerle bir edesiniz,

sonra sağ salim dönesiniz evinize.

Alın bu kurtulmalıkları, kızımı verin bana,

korkun Zeus'un oğlu Apollon'dan sayın onu."

 

Tekmil Akhalar bağırdılar bir ağızdan:

Alınsın bu değerli kurtulmalıklar, duacıya saygı gerek.

Ama Atreusoğlu Agamemnon'un gönlünce değildi bu;

tersleyip kovdu mu onu, şöyle buyurdu:

"Bir daha sakın görmeyim, ihtiyar,

şu koca karınlı gemilerin yanında seni,

haydi kır boynunu, düşmesin buralara yolun,

yoksa ne değneğinden hayır görürsün,

ne de şeritlerinden tanrının

şurdan şuraya bırakmam kızını,

orda, Argos'ta, yurdundan uzak,

tezgahına gide gele, yatağıma gire çıka,

benim yuvamda kocayacak.

Kızdırma kafamı, kendi canını düşün dön evine."

 

 

Böyle deyince o, ihtiyarın korku düştü içine,

sesini çıkarmadı, eğdi boynunu,

yürüdü uğulduyan denizin kıyıları boyunca.

Gitti uzakta bir yerde ykrdı durdu

yüce Apollon'a güzel saçlı Leto'nun doğurduğu:

"Ey Khryse'yi, kutsal Killa'yı koruyan, gümüş yaylı,

Tenedos'un güçlü kralı, Smintheus, dinle beni,

bir gün sana yaraşır bir tapınak yaptıysam senin uğruna,

şu dileğimi tezelden yerine getiriver:

Gözyaşlarımın öcünü al Danaolardan, oklarınla."

 

Böyle yakardı O, Phoibos Apollon'da dinledi onu,

indi Olympos'un doruklarından, köpürmüş öfkeli.

omuzlarında yayı, iki ucu kapalı okluğu.

Kımıladadı mı, oklar omuzlarında çangırdıyordu.

Kızgın Tanrı köpürüyordu gece gibi.

Yerleşti gemilerin ardına, saldı okunu,

bir vınlama çıktı gümüş yaydan, korkunç acı.

Önce katırların, köpeklerin düştü peşine.

Sonra saldı bir sivri ok insanların üstüne.

Kavruluyordu birbiri peşisıra bir yığın ölü

Ordu içine tanrının okları yağdı tam dokuz gün.

Akhilleus çağırdı meydana halkı onuncu günü;

Bunu Ak kollu tanrıça Here koydu kafasına,

ölüp giden Akhalara içi yanıyordu.

Halk Toplanıp gelince bir araya

ayağıtez Akhilleus kalktı dedi ki:

"Atreusoğlu, birazdan geri döneceğiz, herhal,

yurdumuza gideceğiz, kurtarırsak ölümden canımızı;

bak yiyor Akhaları, bir olmuş savaşla salgın.

Gel bir duacıya, bir biliciye başvuralım,

ya da bir düş yorumcusuna, bilirsin Zeus getirir düşü.

O söylesin, Phoibos Apollon'un bu büyük öfkesi neden?

Adak mı adamadık yüzlük kubanlarmı kesmedik?

Uzaklaştırması için başımızdan bu salgını

koyunların, lekesiz keçilerin razı mı yağ dumanlarına?"

 

Bunalrı söyleyip oturdu o kalktı Kalkhas,

Thestor'un oğlu, düş yorumcularının en büyüğü,

biliyordu her şeyi, geçmekte olanı, geçmişi, geleceği.

Phoibos Apolllon verdiydi ona bu hüneri,

bu hünerle gelmişti ta İlyon'a Akhaların gemileri,

Kalkhas söz aldı, düşüne taşına dedi ki:

"Ey Akhilleus, Zeus'un canı ciğeri,

Apollon'un öfkesini açıklamamı buyurdun bana,

anlatayım,ama sende iyi dinle beni,

yardım et canla başla, ant ver,

benden yana ol hem sözünle hem işinle.

Kızdıracağım biliyorum Akhaların saydığı adamı,

o adamın bütün Argoslulara her yerde sözü geçer.

Kral azgın olur kızınca ayak takımından birine,

bir zaman öfkesini yenerse de, unutmaz kinini,

dışarı vurana dek taşır yüreğinde onu.

Öyle bir günde korurmusun beni nasıl?"

 

Ayağıtez Akhilleus karşılık verdi, dedi ki:

"Korkma söyle bakalım şu tanrı buyruğu ne?

Danaolara tanrı buyruklarını bildirmen için

sığındığın Apolllon adına and olsun, Kalkhas,

başbuğlukla övünen Agamemnon bile olsa lafını edeceğin,

ben ayakta sağ salim gördükçe gün ışığını,

şu koca karınlı gemilerin yanında sana

yumruk indirmez sana bir tek Argoslu."

 

Rahatladı usta yorumcu dediki :

"Yok yok, ne adak için kızdı o,

ne de yüz sığırlık kurbana.

Saygısızlık etti duacıya da ondan.

Kurtulmalıkları istemedi, salmadı kızını.

Çok acılar çektirdi okçu tanrı bu yüzden size,

bundan böyle de çektireceği var.

Vermezse kurtulmalık almadan, pazarlıksız,

oynak kızo sevgili babsına Agamemnon,

kurban etmezse birde yüz kutsal sığı Khryse'ye,

bu kötü salgından Danoaları kurtaramaz o,

bunlar olursa tanrı yola gelir, yatışır,"

 

Böyle konuşup oturdu o, kalktı hırsla

gücü yaygın Agamemnon, yiğit Atreusoğlu,

kapkara bir öfkeyle doluydu yüreği,

yanıyordu iki gözü yalım yalım.

Dik dik baktı Kalkhas'a dedi ki:

"İyi bir söz duymadım senden, yomsuz haberci,

hep kara haber verir gönül eğlersin.

Ne tatlı bir sözün var, ne hayırlı bir işin.

Tutmuş yorumlarsın tanrı buyruğunu Danolara.

Değerli kurtulmalıklarını almadım diye Khryseis'in,

ne yapıp edip evime götürmek istiyorum diye kızı

başlarına bela getirdi diyorsun okçu tanrı.

Doğrusunu isterseniz,

asıl karım Klytaimestre'den üstün o kız,

ondan aşağı değil yapısı, boyu posu,

aklı fikri yerinde, üstelik ev kadını

Geri vermeye razıyım yine de,

ne yapayım, yok derseniz başka çaresi,

yeter kji armağan verin bana, şimdi hemen,

bir ben kalmayayım armağansız komutan,

benim için yakışık alır birşey değil bu.

İşte bakın, benim armağan gidiyor başka yere."

 

Ayağıtez tanrısal Akhilleus karşılık verdi, dedi ki:

"Ünlü Atreusoğlu, ey doymak bilmeyen adam!

Ulu canlı Akhalar armağanı nerden bulsun versin sana,

elimizde yedeğe alınmış mal mı var ki.

İllerden ne yağma ettiysek hep bölüşüldü

doğru olur mu toplamak bu malları yeniden?

Haydi Durma, sun tanrıya sen şu kızı,

biz Akhalar veririz sana üç dört katını;

İş ki güzel surlarla çevrili Troya ilini

talan etmeyi buyursun Zeus bize."

 

Kral Agamemnon karşılık verdi dedi ki:

"tanrıya benzer Akhilleus, yiğitliğinen yiğitsşn ama

beni kandıramazsın boş yere saklama fikrini,

niyetin ne, seni armağanın olsun benim olmasın, öyle mi?

Onu geri vermemi istemen bunun için demek.

Ulu canlı Akhalar tam istediğim gibi, ona denk

bir armağan verişlerse başım üstünde yeri var,

yok vermezlerse kendim alacağım gidip onu,

ya seninkini alacağım, ya Aias'ın, ya Odysseus'unkini.

Biliyorum, kime gitsem o kızacak bu kez de.

Neyse, durmayalaım bunun üstünde, sırası değil.

tanrısal deniza kara bir gemi sürelim,

kaç kürekçi gerekse arayıp bulalım,

yüzlük kurbanları koyalım içine,

güzel yanaklı Khryseis'i de gemiye bindirelim,

sözü geçen biri olsun geminin kaptanı,

ya Aias, ya İdomenus, ya Tanrısal Odysseus,

ya da sen Peleusoğlu, erlerin en korkuncu, ya da sen,

kessin kurbanları, koruyucu Apollon'u yatıştırsın, öylesine biri."

 

Şöyle bir yan baktı ayağıtez Akhilleus dedi ki:

"Sen gidi edepsiz, çıkarına düşkün yürek!

Senin sözlerini bir Akhanın nasıl kaldırır içi,

savaşa nasıl gider o, nasıl dövüşür erkekçe?

Kargı salan Troyalılara savaşa gelmiş değilim ben,

hiçbir şey yapmadılar dokunmadılar bana onlar;

ne sığırlarımı çaldılar, ne atlarımı götürdüler,

ne de bereketli Pthie'de ekinlerimi çiğnediler.

Gölge veren dağlar var aramızda, uğuldayan deniz var.

geldik buraya utanmaz herif senin ardından,

tek gönlün olsun diye senin, köpek suratlı,

tek Menelaos'la sen, Troyalı'ların sırtında ün alasınız diye,

Ama hiçde umrumda değil bu.

Gelmiş gözdağı veriyorsun, alasın diye payımı,

bana Akha oğulları verdiydi onu, bunca sıkıntıya karşı.

bakımlı zengin bir ilini Troyalıların

talan ettiklerinde Akhalar

Senin payın kadar bir pay almadım ben.

Oysa kıyasıya savaşta benim kollarım görür en büyük işi,

ama bölüşmede payın en okkalısı sana gider,

benimse savaşta canım çıkar,

küçük bir şeyle gene de hoşnut dönerim gemilerime.

şimdi artık benim için en iyisi,

kıvrık burunlu gemilerimle Phthi'ye eve geri dönmek.

Hem onur payımdan olayım, hem burada kalayım, ha,

mal mülk sahibi edeyim diye seni?"

 

Erlerin kralı Agamemnon karşılık verdi dedi ki:

"Canın öyle istiyorsa, yalvarmam buyur git,

çok adam var benim yanımda beni sayan,

akıllı Zeus işte en başta.

Hep kavga dövüş, savaş işin gücün,

en iğrendiğim sensin Zeus'un beslediği krallar içinde.

Çok güçlüsün, ama bil ki tanrı verdi sana bu gücü.

Durma, gemilerinle, yoldaşlarınla evine git,

var git Mrymidon'ların başına geç.

Ne sen umrumdasın ne de öfken umrumda.

Ama şunu da kafana sok iyice:

Phoibos Apollon istiyorsa Khryseis'i ille de,

şu gemimle yoldaşlarımla göndereceğim onu.

Ama barakandan alacağım kendim gelip

senin onur payını güzel yanaklı Briseis'i.

Senden ne güçlü olduğumu o zaman anla gör.

Korksun boy ölçüşmekten ibret alsın

kim benimle eşit görmek isterse kendini."

 

Böyle dedi o, Peleusoğlunu bir kaygı aldı.

kıllı göğsü içerisinde yüreği bir o yana aktı, bir bu yana:

Sivri kılıcını baldırı boyunca kınından çeksinmiydi?

herkesi ayağa kaldırıp onu öldürsün müydü?

Yoksa öfkesini yatıştırsın mıydı, dişini sıkıp?

Canında bu iki şey bir orda bir burda kaynadı durdu.

Kocaman kılıcını kınından çıkaracekken tam

iniverdi Athena gökten aşağı

onu ak kollu tanrıça here göndermişti;

iki yiğidi de bir tutuyor seviyor, koruyordu.

Durdu Peleusoğlunun arkasında, ayakta,

görmedi onu oradakilerden hiç biri,

göründü yanlız Peleusoğluna, kavradı sarı saçlarından.

Sarsıldı Akhilleus, döndü baktı arkasına,

Pallas Athene'yi tanır tanımaz parladı gözleri.

Kanatlı sözler söyledi ona, dedi ki:

"ne diye geldin gene, kalkanlı Zeus'un kızı?

atreusoğlu Agamemnon'un taşkınlığını görmeye mi?

Birazdan ne olacak ben söyleyim sana:

Canıyla ödeyecek böyle caka satmayı o."

 

Gök gözlü tanrıça Athene akrşılık verdi, dedi ki:

"ben seni yatıştırmak için indim gökten,

ak kollu tanrıça Here gönderdi beni,

ikinizi de bir tutar o, sever korur, ikinizi de.

beni dinlersen kavgayı bırak, kılıçtan çek elini,

anlat ona başına geleceği, söv say yeter.

Dinle, bak bu dediğim gerçekten olacak:

Bir gün gelecek, onun bu cakasına karşılık

üç kat değerli armağanlar verilecek sana.

Tut kendini, güven bize."

 

Ayağıtez Akhilleus karşılık verdi, dedi ki:

"Öfkeden içim içime sığmıyor, ama

neyleyim ki sözünüzden çıkamam.

Benim için böylesi daha iyi, tanrıçam;

tanrılar dinlerler tanrıları dinleyeni."

 

Böyle dedi, ağır elini gümüş kabza üzerinde tuttu.

Soktu koca kınına dinledi Athene'yi.

Athene de Olympos'a doğru yola çıktı,

kalkanlı Zeus'un evine öbür tanrıların arasına.

Peleus oğlu tutamadı öfkesini yinede,

köpürdü Atreusoğluna yağdırdı küfürleri:

"Seni şarap Fıçısı seni it gözlü, seni geyik yürekli seni.

erlerinle bir olup savaşa gitmek için sen

silah kuşanmadın tek bir gün

en seçkin Akhalarla bile yatmadın pusuya,

gücün kurudu, getirdin aklına ölümü.

Akhaların ordusunda sana böyle kafa tutanın

onur payını almak herhal daha iyi.

Halkını kemiren bir kralsın sen,

buyruğundaki insanlar aşağılık olmasaydılar

bu küfürler son küfürlerin olurdu senin.

Bak sana diyeyim and içeyim bu değnek üzerine ki,

dağlarda gövdesinden kesildi alındı bu değnek,

üstünde bundan böyle ne bir dal, ne bir yaprak bitecek,

ne de bir tek çiçek açacak bundan böyle;

bir bıçak aldı götürdü yaprağını, kabuğunu.

Şimdiyse Zeus adına hak koruyanlar,

Akhaoğulları taşırlar ellerinde onu.

İşte bir büyük and sana bu değnek üzerine:

Bir gün gelecek Akhaoğulları tekmil

dövünüp duracaklar Akhilleus gitti diye.

İster kız, ister kızma, geçmiş ola

swnin onlara yardımın dokunamaz,

kırılıpn gidecekler Hektor'un karşısında dalga dalga,

neden saymadın diye Akhaların en iyisini

yırtın dur bakalım, kendini ye."

 

Peleusoğlu böyle dedi oturdu,

attı yere altın kakmalı değneğini.

Atreusoğlu da öte yandan köpürmüştü.

kalktı ayağa güzel konuşan Nestor,

Pylos'un gür sesli sözcüsü.

Dilinden sözler akardı baldan tatlı,

ölüğmlü iki insan kuşağının yaşayıp göçtüğünü görmüştü,

tanrısal Pylos'ta büyümüşlerdi birlikte.

Şimdi üçüncü kuşağın başındaydı o.

Düşüne taşına başladı söze dedi ki:

"Amanın! büyük bir yas kaplayacak Akha toprağını,

Priamos'la oğullarını bir sevinç alacak,

sizin bu kavgalarınızı duyar duymaz,

tekmil Troyalılara da gün doğacak.

Oysa sizsiniz kurultayda, savaşta Danoaların en üstünü.

Dinleyin beni gençsiniz benden ikiniz de,

ben eskiden öyle adamlarla birlikteydim ki, bizden çok yiğittiler,

gende küçümsemediler beni, hor görmediler.

Ne gördüm ne göreceğim bundan böyle onlar gibisini,

ne Peirithoos gibisini,

ne erelerin güdücüsü Dryas, ne Kaineus, ne Eksadios gibisini,

ne tanrısal Polyphemos gibisini,

ölümsüzlere benzeyen Aigeusoğlu Theseus gibisini ne de.

En güçlü insanlardı onlar yeryüzünde,

savaşırlardı en güçlülere karşı.

Kapıştılar dağ azmanlarıyla, öldürdüler böğürte böğürte,

çağırdılardı beni, ben de ta uzaktan,

Pylos'tan, yurdumdan gelip, katıldıydım onlara,

dövüştüydüm kendi çıkarım için.

Baş edemez onlar gibilerle bir tek kişi.

hep bana danışırlardı, çıkmazlardı sözümden.

Siz de dinleyin beni en hayırlısı bu.

 

Sen Agamemnon çok soylu da olsan bırak o kızı,

Akhaoğullarının Akhilleus'a verdiği ilk onur payı o.

Bir Krala kafa tutmaya kalkma sen de, Peleusoğlu,

değnek taşıyana kralla bir değil onurun senin;

Zeus verdi değnek taşıyan krala o onuru.

Güçlüsün gerçi; tanrıça bir anadan doğdun, ama

senden de güçlü o buyruğunda çok adam var.

yatıştır öfkeni Atreusoğlu, haydi,

Akhilleus'a karşı tut öfkeni, yalvarırım,

uğursuz savaşata tekmil Akhalara sağlam bir kale o."

 

Kral Agamemnon karşılık verdi, dedi ki:

"Doğru ihtiyar, hakkın var yerden göğe.

Ama bu adam herkesten üstün olmayı koymuş aklına,

herkese sözünü geçirmeyi, buyurmayı,

herkesin kralı olmayı komuş.

Ona boyun eğmeyecek elbet biri var,

ölümsüz tanrılar onu neden ölümsüz yarattılar,

hep sövsün saysın bğırsın diyemi?"

 

Tanrısal Akhilleus kesti onun sözünü dedi ki:

"hep sana uysam, sözünden hiç çıkmasam,

alçak derlerdi bana, ciğeri beş para etmez derlerdi.

Git başkalarına buyur, sözünü geçiremezsin bana,

sanmam bundan böyle sana boyun eğeceğimi.

Sana şunu da diyeyim iyice kafana ko:

madem hem verir, hem geri alırsınız,

şu ellerimle dövüşmeyeceğim ben o kız için

ne sana karşı ne başkalarına karşı.

Ama tezgiden kara gemi yanında başka nem varsa

ben vermeden alamazsın hiçbirini.

istersen hadi bir dende de gör:

Kargının iki yanından kanın nasıl fışkırır."

 

İşte böylece düşmanca dalaşıp, kalktılar,

dağıttılar gemilerin yanındaki toplantıyı.

Peleusoğlu gitti barakalarına gemilerine doğru,

yanında Menetios'un oğulları ve yoldaşları.

Atreusoğlu tezgiden bir gemiyi sürdürdü denize,

seçti yerleştirdi yirmi kürekçiyi,

tanrı için yüzlük kurban koydu içine,

sonra bindirdi güzel yanaklı Khryseis'i.

Çok akıllı Odysseus da geçti başlarına.

Hep bindikten sonra gittiler suyun üstünde.

Ordunun arınmasını buyurdu Atreusoğlu,

ordular arındı attı denize kirlerini,

kurbanlar kesildi Apollon'a en iyi boğalardan, keçilerden,

ekin vermeyen denizin kıyıları boyunca.

kızaran yağlar dumanlarla dolana dolana göklere ağdı.

 

İşte bu işler görülüyordu orduda,

ama Agamemnon'un Akhilleus'a inadı inattı.

Döndü Tatlthybios'la Eurybates'e,

hamarat iki adamına habercilerine, dedi ki:

"Gidin barakasına Atreusoğlu Akhilleus'un,

güzel yanaklı Briseis'i elinden tutun getirin,

vermezse daha çok adamla alırım kendim gider,

karışmam çok kötü olur sonu."

 

Ağır sözlerle buyurdu, yolladı onları.

isteksiz yürüdüler ekin vermeyen denizin kıyıları boyunca.

Vardılar Mrymidon'ların barakalarına, gemilerine.

Baraksıyla kara gemisi yanında oturur buldular Akhilleus'u.

Onları görünce Akhilleus'un sıkıldı canı.

haberciler ne birşey sordular ne birşey söylediler,

kralın karşısında saygıyla durdular öylece.

 

Ama o, yüreğinde anladı her şeyi, dedi ki:

"Selam haberciler, Zeus'un insanların sözcüleri.

Beri gelin, sizin bir şeyiniz yok, suçlu Agamemnon asıl,

Briesis kızı alasınız diye gönderdi o sizi.

haydi tanrısal Patroklos, getir ve götürsünler,

ama ordudan uzaklaştırmak için kötü salgını

bir gün gene iş düşerse benim ellerime,

mutlu tanrılar, ölümlü insanlar, o inatçı kral önünde

şu iki adam tanığım olsun benim.

Baksana, onun kara yüreği hep öfkeli,

ne ilerisini görür, ne gerisini,

gemilerin yanında Akhalar sağ salim

nasıl dövüşecekler, b undan haberi yok."

 

Böyle dedi, dinledi sevgili arkadaşını Patroklos,

çıkardı güzel yanaklı Briesis'i barakadan,

götürsünler diye verdi onlara.

haberciler Akhaların gemileri boyunca gittiler.

kadın da gitti arkalarından istemeye istemeye.

 

Çekildi Akhilleus, Kırçıl denizin kıyısına oturdu.

Mor engine dikip gözlerini, boşandı birden,

uzattı anacığına ellerini, yalvardı biteviye:

"Anam! Kısacık bir ömür sürmek için doğurdunsa beni,

bari göklerde gürleyen Olympos'lu Zeus

ün bağışlasaydı bana, ne olurdu.

oysa zıcık bir değer bile verdiği yo.

Gücü yaygın Agamemnon densizlik etti bana."

 

Akhilleus böyle dedi boşana boşana,

ulu ana, ta dipte, babasının yanında, onu duydu,

fırladı kırçıl denizin üstüne bir duman gibi,

oturdu gözyaşı döken oğlunun önüne,

eliyle okşadı onu, konuştu, diller döktü:

"Ne diye ağlarsın, oğul, yüreğine giren acı ne?"

derdini anlat ban ben de bileyim."

 

Ayağıtez Akhilleus içini çeke çeke dedi ki:

"Biliyorsun ya, ne diye baştan anlatayım bildiğin şeyi:

Gittik Thebai'ya, Eetion'un kusal iline,

yağma ettik ne varsa aldık getirdik buraya.

Akhaoğulları hepsini aralarında bölüştüler,

ayırdılar Atreusoğlu'na güzel yanaklı Briseis'i.

Ama Khryses, okçu tanrı Apollon'un duacısı, hemencecik

geldi bir yığın kurtulmalıkla kurtarmaya kızını,

geldi tunç zırhlı Akkaların tezgiden gemileri yanına.

Elinde Apollon'un şeritleri sarılı altın değneği.

Bir bir yalvardı Akhalara tekmil

daha çok; yakardı orduları dizen iki Atreusoğluna

Tekmil Akhalar bağrıştılar bir ağızdan:

Alınsın değerli kurtulmalıklar, duacıya saygı gerek.

Atreusoğlu Agamemnon'un gönlünce değildi bu;

tersledi kovdu onu, ağır konuştu.

İhtiyar da kaygılandı geri döndü.

Dinledi yakarmalarını Apollon çok severdi onu,

attı Argoslular üstüne uğursuz bir ok.

İnsanlar ölüyor, yığılıyordu üst üste.

Akhaların tanrının okları yağdı durdu.

Açıkladı bize tanrının buyruğunu Usta yorumcu.

Tanrıyı yatıştıralım dedim ben önce.

Derken bir öfke aldı Atreusoğlunu,

kalktı, verdi dözdağı, isteği getirildi yerine.

Khryses'e götürüyorlar kızı şu sıra

gözleri dört dönen Akhalar, tezgiden bir gemiyle,

yanalarında tanrı için armağanlar var.

Çıktı işte haberciler benim barakamdan demin,

bana Akhaların verdiği Briesis kızla.

Gücün varsa durma, yiğit oğluna uzat elini,

Olympos'a git Zeus'a yalvar yakar,

bir gün sen hem sözünle hem işinle,

onun gönlünü hoş ettiysen durma hadi.

Babamın evinde övündüğünü çok duymuştum,

bir amansız yıkımdan karabulutlu Kronosoğlunu

ölümsüzler arasında sen kurtrmışsın bir başına.

Öbür Olymposlu'lar zincire vurmak istemişler onu,

bir yandan here, bir yandan Posedion, bir yandan Pallas Athene.

Sen gelmişsin, tanrıça çözdürmüşsün zincirlerini,

çağırmışsın koca Olympos'a çarçabuk,

tanrıların, Briareus, tekmil insanların Aigaion dedikleri

tam yüz tane eli olan devi

(o dev ki babasından da üstündür güçte),

gelmiş oturmuş Kronosoğlunun yanına

göz kamaştıran çalımıyla,

bağlamaktan vazgeçmiş mutlu tanrılar, korkmuşlar ondan.

Git sötle bunları, yanına otur, sarıl dizlerine,

istemez mi yardım etmek Troyalılara, sor bakalaım,

gemilerinin ardına sürmek istemez mi Akhaları,

onları körfez çevresinde yok etmek istemez mi?

Bilirler krallarının kadrini Akhalar işte o zaman asıl,

anlar ne delilik yaptığını işte o zaman

Akhaların en iyisini saymayan gücü yaygın Agamemnon."

 

Thetis ağlaya karşılık verdi, dedi ki:

"Ah oğul! Bu kara gün için mi doğurdum büyüttüm seni!

Uzun değil, kısacık bir ömür verdi kader sana,

ağlamadan, hep tasasız, gemilerin yanında kalaydın, ne olurdu.

Hem ömrün kısa, hem de acınacak bir halin var.

Seni ben bu kara günler için doğurmuşum demek,

Yıldırıseven Zeus'a söyleyeyim dileğini,

gideyim karlı Olympos'a, bakalım beni dinleyecek mi?

Sen şimdi Akhaların tez giden gemilerinin yanında kal,

öfkeni açığa vur, ama savaştan da büsbütün çek elini.

Zeus Okeanos'un kıyılarına gitti dün,

kusursuz yüzuyanıkların yanına, şölene,

onunla birlikteydi tanrılar tekmil.

On iki gün sonra gelecek gene Olympos'a,

tunç eşikli sarayına gideceğim o zaman,

sarılacağım dizlerine, herhal yola getireceğim onu."

 

Böyle dedi gitti, Akhilleus'u bıraktı orda tek başına

zorla götürülen kadını düşüne öfkelene.

Odyseus, kutsal kurbanlarla Khryse'ye vardı tam bu sıra.

Körfeze girince dürdüler yelkeneleri, kodular kara gemiye,

gevşettiler ön halatları çarçabuk,

indirdiler direği çatalın içine,

küreklere yapışıp yanaştırdılar kıyıya gemiyi,

denize delikli taşlar indirdiler,

gemiyi halatlarla bağladılar,

çıktılar sonra deniz kıyısına,

okçu Apollon'un kurbanlarını çıkardılar karaya,

Khryseis de indi denizler aşan gemiden.

Çok akıllı Odysseus götürdü sunağa doğru onu,

verdi sevgili babasını eline dedi ki:

"Ey Khryses, erlerin başbuğu Agamemnon gönderdi beni,

kızını sana getireyim diye,

Phoibos'a kutsal kurbanlar keseyim diye, Danaolar adıan;

yatıştırmak isteriz hepimiz

Argoslulara hıçkırıklı acılar getiren tanrıyı."

 

Böyle dedi, verdi sevgili kızını,

o da aldı sevine sevine.

Değerli kurbanları dizdiler sunağın çevresine,

ellerini yudular, aldılar avuçlarına arpa taneleri,

kaldırıd khryses ellerini, yüksek sesle yakardı:

"Ey Khryse'yi kutsal Killa'yı koruyan, ümüş yaylı,

Tenedos'un güçlü kralı, dinle beni!

yakarmalarımı nasıl dinledisen bundan önce,

Akhaların ordusuna yumruğunu nasıl indirdiysen, beni sayıp,

şimdi de tezelden yerine getir şu dileğimi:

uzaklaştır amansız salgını Danoalardan."

 

Böyle yakardı, Phoibos Apollon da dinledi onu,

Hepsi yakardılar, arpa taneleri serptiler yere,

başlarını arkaya kaldırıp kurbanları kestiler,

derilerini yüzdüler, butlarını ayırdılar,

yağlı gömlekle sardılar butları iki kat,

sonra etler kodular üstüne çiğ çiğ.

odunların üstünde kızarttı ihtiyar onşları

şarap döktü üzerlerine, ateş gibi pırı pırıl.

Beş dilli çatal tutuyordu yanında delikanlılar.

Butlar kızartıldı, ciğerler yürekler yenildi,

kalan etler parçalandı, şişlere geçirildi,

kızartıldı iyiden iyi, çekildi hepsi ateşten.

İşler bitti, şölen hazır oldu, yenildi içildi.

Şölende eş pay aldı her insan,

yakınmadı bir tek kişi.

Yenilip içilince doyasıya,

delikanlılar şarapla doldurdular sağrakları,

taslarla dağıttılar, tanrılara sunmak için,

korolarla yatıştırdılar tanrıyı, gün boyunca.

Koruyucu tanrıya şükürler edip

güzel bir övgü söyledi Akha delikanlıları.

O da duydu bunu, ferahladı, hoşnut oldu.

gün battı, bastırdı gece.

Geminin halatları boyunca yerlere serildiler.

Gül parmaklı Şafak görününce sabahleyin erkenden,

Akhaların büyük ordusuna doğru yol aldılar.

Gönderdi koruyucu Apollon onlara güzel bir yel.

Diktiler direği, ak yelkenleri açtılar.

Şişirdi yel alabildiğine yelkenleri.

Yol alan geminin teknenin gemisinde şakladı bir dalga,

dalgaları biçe biçe koştu gemi.

Akhaların büyük ordusuna varır varmaz

çektiler kara gemiyi kıyıya, kumlar üstüne, ta yükseğe,

destekler kodular altına,

dağıldılar barakalara, gemileri boyunca hep birden.

 

Ayağıtez Akjilleus, Peleus'un tanrısal oğlu, o sıra

tezgiden gemilerin yanına oturmuş köpürüp duruyordu.

Ne ün veren toplantılara gidiyordu, ne savaşa,

olduğu yerde öylece, yiyordu içi içini,

savaş naralarını, özleye özleye.

 

Tanyeri ağarınca gene on ikinci günü

hep var olan tanrılar, başlarında Zeus, döndüler Olympos'a.

Thetis unutmamıştı oğlunun isteğini,

fırladı denizin üstüne,

yükseldi şafakla Olympos'a, yüce göklere.

En yüksek yerinde çok doruklu Olympos'un,

öbür tanrılardan uzakta,

oturur buldu iri gözlü Kronosoğlunu.

Çöktü önünde, tuttu dizlerini sol eliyle,

okşadı sağ eliyle de çenesini,

yakardı Kronosoğlu Tanrılar Kralı Zeus'a dedi ki:

"Zeus baba! Bir ya sözümle, ya işimle,

ölümsüzler arasında yararlı olduysam sana,

şimdi yerine getir şu dileğimi:

Kısa ömürlü oğluma deper ver.

Saygısızlık etti Agamemnon, erlerin başbuğu,

aldı onur payını yoksun bıraktı onu.

Olympos'lu yüce Zeus, bari onu sen say,

gücü troyalılar tarafına koy ne olur,

Akhalar saysınlar oğlumu, ününü yüce kılsınlar."

 

Böyle dedi o, bulutları devşiren Zeus karşılık vermedi,

öylece sessiz soluksuz durdu bir hayli.

Bırakmadı onu Thetis, yapıştı dizlerine, yakardı yeniden:

"tam söz ver bana, başınla ya olur de de, ya olmaz de.

olmaz de de, tekmil ölümsüzler arasında

bileyim ne değersiz tanrıçayım.

Senin bende korkacak sanki nen var."

 

Bulutları devşiren Zeus çok kızdı, dedi ki:

"Amma da belaya çattık,

bu iş aramı bozacak here'yle benim,

konuşacak kötü kötü, çıkartacak çileden beni,

ölümsüzler arasında benimle hiç yoktan hır çıkarır,

söyler durur savaşta Troyalılardan yana olduğumu.

Hadi geri dön, sakın görmesin seni Here,

ne yapmak gerekirse bulurum bir yolunu.

başıı eğip bir işmar edeyim de rahat et,

benden gelme en büyük işmardır ölümsüzler arasında;

geri alınmaz, aldatmaz adamı, gerçekleşmeden olmaz."

Kronosoğlu böyle dedi çattı kapkara kaşlarını,

dalgalandı saçları tanrılar kralının ölümsüz başında,

tir tir titretti koca Olympos'u.

 

Bir karara varıp ayrıldılar böylece.

Thetis, ışıltılı Olympos'tan atladı denize.

Zeus da girdi evine, tanrılar kalktılar ayağa

eşikte karşıladılar babalarını.

O da geldi oturdu tahtına.

Ama anlamıştı Here görür görmez onu,

denizler babasının kızı gümüş ayaklı Thetis'in

kendisiyle bir şeyler konuştuğunu.

Kronosoğlu Zeus'a hemencecik batırdı iğneyi, dedi ki:

"hangi tanrıyla neler alıp verdin ey düzenbaz?

Hep bensiz gizli işler düşünür, karar verir, hoşlanırsın.

Şöyle candan söylemeye yanaşmazsın düşündüğünü."

 

Karşılık verdi insanların, tanrıların babası, dedi ki:,

"Here, benim her kararımı bileceğini sanma,

karım olsan bile ağır gelir sana onlar,

duyman gereken şeyleri ne senden önce duymaz bir tanrı, ne de bir insan.

Öbbür tanrılardan ayrı, düşünmek istediğim şeyler üstüne

sakın bana bir şey sorayım deme."

 

inek gözlü ulu Here karşılık verdi, dedi ki:

"Korkunç Kronosoğlu, ne diyorsun böyle,

sordum araştırdım mı bu güne dek?

Sen canının istediğini yaparsın her zaman.

Gümüş ayaklı Thetis, denizler babasının kızı,

korkarım, kandırmış olmasın seni;

sabahtan geldi yanıan, sarıldı dizlerine,

sen de eğdin başını herhal, verdin sözü,

dedin öldüreceğim Akhaları Akhilleus'un hatırı için."

 

Bulutları devşiren Zeus karşılık verdi, dedi ki:

"Kur bakalım, alık kadın,

gizli kalmasın senden hiçbir şeyim,

tek kazancın benden uzaklaşmak olacak sonunda.

Kötü birşey olurmu senin için bu.

Sus otur yerine, buyruğuma boyun eğ.

Üzerine yürür, indirirsem korkunç ellerimi,

Olympos'taki tanrıların hiçbiri yaramaz işine."

 

Zeus böyle dedi, inek gözlü Here ürktü,

oturdu ses çıkarmadan, tuttu kendini.

Zeus'un evinde gök tanrıları üzüldüler.

Çıktı sevgili anası ak kollu Here'den yana

ünlü usta Hephaistos, konuştu, dedi ki:

"Ölümlüler yüzünden böyle dövüşürseniz,

böyle gürültü patırtı yaparsanız tanrılar arasında,

ortaya, dayanaılmaz, belalı işer çıkar.

İşin sonu varırsa daha da kötüye

canım şölenin kalmaz tadı tuzu.

Aklı başındadır ben bilirim anamı,

ona öğüt vermeden edemem gene de:

Sevgili babam Zeus'u hoş tutsun, ne olur,

bir daha da böyle azarlamasın babam onu,

berbat etmesin şölenimizi.

Olymposlu ya atmak isterse onu bu ocaktan,

olur a, hepimizden güçlü o.

Tatlı konuş, onun gönlünü alamaya bak, ana,

Olymposlu hemen yumuşar, yar olur bize."

 

İki kulplu tası kaldırıp verdi anasına, dedi ki:

"Aldırma anacığım, sık dişini bağrına taş bas,

Seni çok severim, görmek istemem dayak yediğini.

Tepem atsa bile koşamam yardımına;

ne yapayım, Olymposlu'ya karşı gelmek çok zor.

Bir günsana yardım etmek istedimdi hani,

yakalıdıydı beni bacağımdan,

atttıydı tanrısal eşikten aşağı,

yuvarlandıydım gittiydim tam bir gün.

Düştüydüm Lemnos adasına, batan günle,

birazcık canım kalmıştı, ha çıktı ha çıkacak.

Sintiler yerden kaldırdı orda beni.

 

"Hephaistos böyle dedi, ak kollu Here gülümsedi,

oğlunun elinden aldı tası,

hephaistos boşalttı tanrı balını bir sağraktan

sundu tanrıların hepsine,

Koştu oradan oraya, soluya soluya,

tanrılarda gürül gürül bir kahkaha koptu.

 

Şölen böylece sürdü gün batıncaya dek.

ne eşit paylı şölenden yakındı bir tek kişi,

ne Apollon'un elindeki güzel çalgıdan,

Musa'ların karşıklıklı söledikleri şarkılardan ne de,

 

güneşin parlak ışınları söndü,

hepsi birer birer yatmaya gitti,

ünlü topal Hephaistos'un elleriyle yaptığı evlere.

Şimşek vuran Zeus da doğruca

tatlı uykusu gelince girdiği yatağına çıktı uyudu.

Altın tahtlı here de geldi uzandı yanına..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...