Jump to content

Kayıp tanrılardan 2000 nazi askerine


FearTheFutuRe

Önerilen Mesajlar

Akakor un Unutulan Tarhiçesi:

 

Amazon nehri (Rio Amazonas) Rio Solimoesin (Amazon nehrinin kollarından biri) Rio Negronun siyah sularıyla karşılaştığı yerde başlar ve her iki güçlü akıntıyı birbirine bağlar. Buradan botla 20 dakika uzaklıkta Manaus bulunur. Manausun(1) sahille bağlantısı yoktur ve çevresi ormanlarla kaplıdır.

 

Alman yazarı Karl Brugger, Tatunca Narayı işte burada tanımıştı.

 

3 Mart 1972de Brezilya Orman Güvenlik Birliğinden bir subay Manausdaki bu buluşmayı ayarlamıştı. Alman yazar, karşısında beyaz tenli bir yerliyi görünce müthiş şaşırmıştı.

 

Tatunca Nara adlı yerli, bozuk bir Almanca ile, 15.000 yıl önce tanrılar tarafından seçilmiş olan Ugha Mongulala kabilesinden bahsetmeye başlamıştı. O, dünyayı çöle çeviren iki büyük felaketten, Lhasa dediği bir tanrı oğlunun Güney Amerika kıtasındaki hakimiyetinden ve onun eski Mısırlılarla ilişkisinden bahsediyordu. Anlattığı ilginç şeyler arasında Gotların gelişi ve 2000 Alman askeri ile yapılan ittifak vardı. Onun iddiasına göre, tanrısal ataları yeraltında devasa şehirler kurmuşlardı. İşte bütün bu olaylar, Akakor Kronikleri adlı bir kitapta toplanmıştı.

 

Tatunca Nara, hayatını kurtardığı 12 Brezilyalı subay vasıtasıyla, Brezilya Gizli Servisi ile temas kurmaya ve gerçek kimliğini açıklamaya çalışmıştı. Aynı zamanda yerlileri koruma servisi FUNAİye başvurarak, Brezilyadaki Federal Alman elçilik sekreterine II. Dünya Savaşı sırasında 2000 Alman askerinin Brezilyaya geldiğini ve onların halen başkent Akakorda yaşadığını söylemişti. Sekreter bu hikayeyi gerçek dışı bularak, Tatunca Naranin elçilik binasına girmesini yasaklamıştı.

 

1973 Nisanında FUNAI, Tatunca Naranın bir yıl önce bahsetmiş olduğu, beyaz bir yerli kabilesini Rio Xingu nehrinin yukarı kısmında keşfetti. Haziran 1973de yerlilerden arınmış sayılan Acre bölgesinde birçok yerli kabilesi görüldü. Akakor şehir orada mıydı?

 

Karl Bruggerin yazdıkları Brezilya ve Alman arşivlerinden derlenmişti. Kitabın ana bölümü Akakor Kronikleri, Tatunca Naranın anlattıklarına dayanmaktadır. (Y.N: Kitap 8 Mayıs 1975de Rio de Janeiroda yazılmıştır.) Akakor Kronikleri kitabından bazı ilginç mesajları özetleyerek veriyorum;

 

Shwertanın Yabancı Efendileri:

Ugha Mongulalanın ilk prensi Inanın geçmişleri ile ilgili her şeyi yazıya dökmeye karar vermesi ile Akakor Kronikleri ortaya çıktı.

 

Ataların efsanelerine göre, Sıfırıncı Saatten 3000 yıl önce, beyaz barbarların takvimine göre M.Ö. 13.000de göklerde altın gibi parlayan ve ışıklar saçan gemileri ile ortaya çıkan güçlü yabancılar, dünyaya inerek buraya yerleştiler. Onlar evrenin derinliklerindeki bir dünyadan, Shwertadan geliyorlardı. Ataları orada yaşıyorlardı. Onlar, oralardan diğer dünyalara bilgi getirmek için gelmişlerdi. Mongulala rahipleri, onların birçok gezegenden oluşmuş güçlü bir imparatorluk olduğunu söylüyorlardı. Rahiplerin söylediklerine göre, bizim dünyamızla onların dünyası her 6000 yılda bir karşılaşıyor ve o zaman tanrılar geri dönüyorlardı.

 

Yabancı ziyaretçilerin gelmesiyle dünyada Altın Çağ başladı. İnsanlığı karanlıktan kurtarmak için 130 uzaylı aile dünyaya geldi. Akakorun Unutulan Tarhiçesi:

 

 

 

 

 

 

 

 

En ünlü el sanatı ustaları onların resim ve kabartmalarını yaptıkları için, ilk efendilerin neye benzedikleri bugün bile bilinmektedir.

 

Schwertanın Yabancıları insanlardan ilk bakışta pek farklı görünmüyorlardı. Siyah saçlı, asil görünümlü, beyaz tenli, uzun boylu insanlardı. Eski ataları diğer insanlardan ayıran en önemli özellik, onların el ve ayak parmaklarının 6şar adet oluşu idi. Altı parmak onların tanrısal kökenini göstermekteydi.

 

Seçilmiş yerli aileleri ile evlenen tanrılar, yeni bir kabile oluşturdular ve buna Ugha Mongulala adını verdiler. Bu, beyaz barbarların lisanında Seçkin Soyun Müttefiki anlamına geliyordu. Bu sebepten Ugha Mongulala kabilesi üyeleri tanrısal atalarına benzerler. Onlar ataları gibi uzun boylu, beyaz tenli ve badem gözlüdürler. Tanrılarla tek farkları beş el ve ayak parmağına sahip olmalarıdır. İddialara göre, kıtadaki tek beyaz yerli kabilesi Ugha Mongulaladır.

 

Schwerta lı Yabancılar güçlü bir imparatorluk kurdular. Bilgileri, üstün bilgelikleri ve esrarengiz aletleri ile dünyayı kendi tasavvurlarına göre değiştirmeleri kolay oldu. Onlar insanların tanımadığı yeni bitkiler yerleştirdiler. Yerlilerin atalarına avlanmayı ve açlıktan korunmayı öğrettiler. Onlara doğanın sırlarını açıklayan yeni bilgiler verdiler. Bu bilgilerle donanan Ugha Mongulala kabilesi, korkunç felaketlere ve savaşlara rağmen binlerce yıl hayatta kalabildi.

 

U. Mongulala imparatorluğunun başkenti Akakor ilk efendilerin önderliğinde 14.000 yıl önce kurulmnuştu. Aka=Kale, Kor=İki, Akakor; İkinci Kale anlamına geliyordu. Akahim denilen 3. kalenin kroniklerde 7315 yılında kurulduğu belirtiliyordu. Bunun tarihi de Akakor ile bağlantılıydı. Başkent Akakor, Peru ve Brezilya arasındaki sınırda, dağların eteğindeki bir ovada yer şehir yüksek taş duvarlarla çevriliydi. Şehre bu duvarlardaki 13 kapıdan girilebiliyordu.

 

Akakorun merkezinde büyük bir güneş tapınağı ve yekpare bloktan bir taşı kapı bulunuyordu. Duvarda yalnız rahiplerin okuyabileceği yabancı lisanda yazılmış yazılar bulunmaktaydı. Bu yazılarda şehrin kuruluş tarihçesi anlatılmaktaydı.

 

Eski atalar başka yerlerde de tapınaklar inşa etmişlerdi. Bunlar; büyük nehrin yukarı kısmındaki Salazere, büyük göldeki Tihuanaco ve güneydeki yüksek yaylalardaki Manoa. Bu tapınaklar, U. Mongulala ve ilk efendilere bağlı olan dünya yüzeyindeki şehirlerdi. Bu şehirlerin merkezinde basamaklı devasa piramitler bulunuyordu.

 

Akakor un Unutulan Tarhiçesi:

 

Amazon nehri (Rio Amazonas) Rio Solimoes in (Amazon nehrinin kollarından biri) Rio Negro nun siyah sularıyla karşılaştığı yerde başlar ve her iki güçlü akıntıyı birbirine bağlar. Buradan botla 20 dakika uzaklıkta Manaus bulunur. Manaus un(1) sahille bağlantısı yoktur ve çevresi ormanlarla kaplıdır.

 

Alman yazarı Karl Brugger, Tatunca Nara yı işte burada tanımıştı.

 

3 Mart 1972 de Brezilya Orman Güvenlik Birliğinden bir subay Manaus daki bu buluşmayı ayarlamıştı. Alman yazar, karşısında beyaz tenli bir yerliyi görünce müthiş şaşırmıştı.

 

Tatunca Nara adlı yerli, bozuk bir Almanca ile, 15.000 yıl önce tanrılar tarafından seçilmiş olan Ugha Mongulala kabilesinden bahsetmeye başlamıştı. O, dünyayı çöle çeviren iki büyük felaketten, Lhasa dediği bir tanrı oğlunun Güney Amerika kıtasındaki hakimiyetinden ve onun eski Mısırlı larla ilişkisinden bahsediyordu. Anlattığı ilginç şeyler arasında Got ların gelişi ve 2000 Alman askeri ile yapılan ittifak vardı. Onun iddiasına göre, tanrısal ataları yeraltında devasa şehirler kurmuşlardı. İşte bütün bu olaylar, Akakor Kronikleri adlı bir kitapta toplanmıştı.

 

Tatunca Nara, hayatını kurtardığı 12 Brezilyalı subay vasıtasıyla, Brezilya Gizli Servisi ile temas kurmaya ve gerçek kimliğini açıklamaya çalışmıştı. Aynı zamanda yerlileri koruma servisi FUNAİ ye başvurarak, Brezilya daki Federal Alman elçilik sekreteri ne II. Dünya Savaşı sırasında 2000 Alman askerinin Brezilya ya geldiğini ve onların halen başkent Akakor da yaşadığını söylemişti. Sekreter bu hikayeyi gerçek dışı bularak, Tatunca Nara nin elçilik binasına girmesini yasaklamıştı.

 

1973 Nisan ında FUNAI, Tatunca Nara nın bir yıl önce bahsetmiş olduğu, beyaz bir yerli kabilesini Rio Xingu nehrinin yukarı kısmında keşfetti. Haziran 1973 de yerlilerden arınmış sayılan Acre bölgesinde birçok yerli kabilesi görüldü. Akakor şehir orada mıydı?

 

Karl Brugger in yazdıkları Brezilya ve Alman arşivlerinden derlenmişti. Kitabın ana bölümü Akakor Kronikleri , Tatunca Nara nın anlattıklarına dayanmaktadır. (Y.N: Kitap 8 Mayıs 1975 de Rio de Janeiro da yazılmıştır.) Akakor Kronikleri kitabından bazı ilginç mesajları özetleyerek veriyorum;

 

Shwerta nın Yabancı Efendileri:

 

Ugha Mongulala nın ilk prensi Ina nın geçmişleri ile ilgili her şeyi yazıya dökmeye karar vermesi ile Akakor Kronikleri ortaya çıktı.

 

Ataların efsanelerine göre, Sıfırıncı Saat ten 3000 yıl önce, beyaz barbarların takvimine göre M.Ö. 13.000 de göklerde altın gibi parlayan ve ışıklar saçan gemileri ile ortaya çıkan güçlü yabancılar, dünyaya inerek buraya yerleştiler. Onlar evrenin derinliklerindeki bir dünyadan, Shwerta dan geliyorlardı. Ataları orada yaşıyorlardı. Onlar, oralardan diğer dünyalara bilgi getirmek için gelmişlerdi. Mongulala rahipleri, onların birçok gezegenden oluşmuş güçlü bir imparatorluk olduğunu söylüyorlardı. Rahiplerin söylediklerine göre, bizim dünyamızla onların dünyası her 6000 yılda bir karşılaşıyor ve o zaman tanrılar geri dönüyorlardı.

 

Yabancı ziyaretçilerin gelmesiyle dünyada Altın Çağ başladı. İnsanlığı karanlıktan kurtarmak için 130 uzaylı aile dünyaya geldi.

 

En ünlü el sanatı ustaları onların resim ve kabartmalarını yaptıkları için, ilk efendilerin neye benzedikleri bugün bile bilinmektedir.

 

Schwertanın Yabancıları insanlardan ilk bakışta pek farklı görünmüyorlardı. Siyah saçlı, asil görünümlü, beyaz tenli, uzun boylu insanlardı. Eski ataları diğer insanlardan ayıran en önemli özellik, onların el ve ayak parmaklarının 6şar adet oluşu idi. Altı parmak onların tanrısal kökenini göstermekteydi.

 

Seçilmiş yerli aileleri ile evlenen tanrılar, yeni bir kabile oluşturdular ve buna Ugha Mongulala adını verdiler. Bu, beyaz barbarların lisanında Seçkin Soyun Müttefiki anlamına geliyordu. Bu sebepten Ugha Mongulala kabilesi üyeleri tanrısal atalarına benzerler. Onlar ataları gibi uzun boylu, beyaz tenli ve badem gözlüdürler. Tanrılarla tek farkları beş el ve ayak parmağına sahip olmalarıdır. İddialara göre, kıtadaki tek beyaz yerli kabilesi Ugha Mongulaladır.

 

Schwerta lı Yabancılar güçlü bir imparatorluk kurdular. Bilgileri, üstün bilgelikleri ve esrarengiz aletleri ile dünyayı kendi tasavvurlarına göre değiştirmeleri kolay oldu. Onlar insanların tanımadığı yeni bitkiler yerleştirdiler. Yerlilerin atalarına avlanmayı ve açlıktan korunmayı öğrettiler. Onlara doğanın sırlarını açıklayan yeni bilgiler verdiler. Bu bilgilerle donanan Ugha Mongulala kabilesi, korkunç felaketlere ve savaşlara rağmen binlerce yıl hayatta kalabildi.

 

U. Mongulala imparatorluğunun başkenti Akakor ilk efendilerin önderliğinde 14.000 yıl önce kurulmnuştu. Aka=Kale, Kor=İki, Akakor; İkinci Kale anlamına geliyordu. Akahim denilen 3. kalenin kroniklerde 7315 yılında kurulduğu belirtiliyordu. Bunun tarihi de Akakor ile bağlantılıydı. Başkent Akakor, Peru ve Brezilya arasındaki sınırda, dağların eteğindeki bir ovada yer şehir yüksek taş duvarlarla çevriliydi. Şehre bu duvarlardaki 13 kapıdan girilebiliyordu.

 

Akakor un merkezinde büyük bir güneş tapınağı ve yekpare bloktan bir taşı kapı bulunuyordu. Duvarda yalnız rahiplerin okuyabileceği yabancı lisanda yazılmış yazılar bulunmaktaydı. Bu yazılarda şehrin kuruluş tarihçesi anlatılmaktaydı.

 

Eski atalar başka yerlerde de tapınaklar inşa etmişlerdi. Bunlar; büyük nehrin yukarı kısmındaki Salazere, büyük göldeki Tihuanaco ve güneydeki yüksek yaylalardaki Manoa. Bu tapınaklar, U. Mongulala ve ilk efendilere bağlı olan dünya yüzeyindeki şehirlerdi. Bu şehirlerin merkezinde basamaklı devasa piramitler bulunuyordu.

 

Yeraltındaki şehirler:

 

Yerüstündeki şehirler zamanla yıkılınca, Mongulala halkı, efendilerin onlara hediye ettiği, And dağlarının altındaki yer altı şehirlerine çekildiler. Bu şehirler 13 adetti ve ataların yurdu Schwerta takım yıldızını sembolize ediyordu. Merkezi Aşağı Akakor du. Şehir, insan elinden çıkmış dev bir mağaranın içinde bulunuyordu.

 

Yeraltındaki 13 şehrin isimleri şöyleydi;

 

1- Akakor

2-s*kon

3- Tat

4- Arnan

5- Kos

6- Sanga

7- Mu

8- Tanu

9- Gudi

10- Boda

11- Rino

12- Kisch

13- Buda

 

unların 12 şehir yani, Akakor, Buda, Ksich, Boda, Gudi, Tanum, Sanga, Rino, Kos, Arnan, Tat ves*kon yapay bir ışıkla aydınlatılıyordu. Bu ışın güneşin hareketi ile değişiyordu. Gümüşten yapılmış dev bir ayna, güneş ışığını şehre yansıtıyordu. Bütün yer altı şehirlerine geniş kanallar vasıtası ile dağlardan su getiriliyordu.

 

Yer altı şehirlerine giriş, hareketli bir kaya-kapı vasıtasıyla oluyordu. Tehlike anında bu kapı kapatılıyordu.

 

Schwerta lı efendiler, yer altı şehirlerini yerlilerin çok yabancısı oldukları planlara ve yasalara göre inşa etmişlerdi. Nitekim yıllar sonra buraya gelen Alman askerleri bile tünel sisteminin ve havalandırmanın nasıl yapıldığını, çok araştırmalarına rağmen, anlayamamışlardı.

 

Efendilerin kurduğu imparatorluk, 362 milyon insana hükmediyordu. Onlar Akakor dan bütün dünyayı yönetiyorlardı. Kroniklerde onların kuşlardan daha hızlı uçan, dümensiz ve kanatsız gemilerle, gece veya gündüz hedeflerine ulaştıkları yazılıdır. Tanrılar Büyülü Taşları vasıtasıyla en uzak yerleri bile görebiliyorlardı. Bu taşlar, göklerde veya yerde olan biten her şeyi yansıtıyorlardı.

 

Sıfırıncı Saat (M.Ö. 10.481 M.Ö. 10.468)

Tanrılar dünyayı tekedecekleri gün Prens Ina yı çağırdılar ve ona kendi yurtlarına geri döneceklerini ama bir gün yine geleceklerini söylediler. Tanrılar görevlerini yapmışlar ve günleri dolmuştu. Ina ya gelecekteki felaketlerden korunması için seçilmiş kavmi yeraltındaki şehirlereg*türmesi söylendi. Ina yla vedalaşan tanrılar, ateşler ve şimşekler altında, gemileriyle göklere yükselerek Akakor dağlarının ardında kayboldular. Tanrılar gitmişlerdi ama bilgileri ve bilgeliklerini burada bırakmışlardı.

 

Beyaz barbarların takvimine göre Sıfırıncı Saat te yani M.Ö. 10.481 de- tanrılar altın gibi parlayan gemileriyle dünyayı terk etmişlerdi.

 

Efendilerin dünyadan gitmesinden 13 yıl sona, (M.Ö. 10.468 de) büyük bir doğal felaketler yaşandı. Bu felaket kroniklerde şu şekilde anlatılıyordu;

 

Seçkin hizmetkarlar, güneşi, ayı ve yıldızları göremiyorlardı. Koyu bir karanlık her yeri kaplamış, insanlar nafile yere yiyecek arıyorlardı. Tanrıların vasiyetini unutan insanlar birbirlerini öldürüyorlardı. Kanlı zamanlar başlamıştı.

 

Tanrıların aniden dünyayı terk etmesinden sonra ne olmuştu? Halkı 6000 yıl geriyeg*türen bu felaketten kim sorumluydu? Rahipler bu olayı şöyle yorumladılar:

 

Sıfırıncı saatten önce, ilk efendilere düşman olan başka bir tanrılar grubu vardı. Akakor daki güneş tapınağında bulunan tasvirlerden bunların insanlara yabancı yaratıklar olduğunu anlaşılıyordu. Bu yaratıklar çok tüylü ve Kızıl tenli idiler. İnsanlar gibi beş parmaklı olmalarına rağmen, omuzlarının üstünde yılan, kaplan, şahin gibi hayvan kafaları taşımaktaydılar. (Marduk lular mı?)

 

Rahipler bu tanrıların da güçlü bir imparatorluk kurduklarından bahseder. Onlar da insanlardan üstün bilgilere sahiptiler. Akakor daki güneş tapınağındaki tasvirlerden her iki tanrılar grubu arasında bir savaş olduğu anlaşılmaktaydı. Tanrılar, güneş sıcaklığındaki silahlarıyla dünyayı ateşe verdiler ve karşılıklı olarak birbirlerini yok etmeye çalıştılar. Yalnız dünyada değil, gezegenler arasında da süren korkunç bir savaş başlamıştı. Bunun üzerine Ina yeraltındaki şehirlere gidilmesi emrini vermişti.

 

İlk büyük felaketten sonra, dünya yüzeyinde büyük değişiklikler meydana gelmişti: Irmakların akışı, dağların yüksekliği değişmiş, birçok kıta sular altında kalmıştı.

 

Tanrıların öğretisine göre, her 6000 yılda bir devir kapanıp, yenisi başlıyordu. İlk efendilerin öğrettiği yasa bu idi.

 

II. Büyük doğal felaket

 

Tanrılar yasalarını dinlemeyen insanları cezalandırmak istemektedir. Bu sebepten insanları yok etmeye karar verdiler. Bu amaçla dünyaya, kızıl bir kuyruklu yıldız ve bin güneşten daha parlak bir alev yollarlar. 13 ay süreyle devamlı yağmur yağar. Denizlerin suyu yükselmeye başlar. İnsanlar korkunç su baskınlarında yok olurlar. Fakat yer altı şehirlerinde yaşayan Ugha Mongulala lılar bu her iki felaketten kurtulurlar. İlginçtir ki kroniklerde adı geçen Modus un yaptıkları tıpatıp Hz.Nuh için anlatılanlara uymaktadır. Bir farkla ki, gemisi Ağrı dağının değil, Akai nin tepesine uymuştu.

7315 yılında (Beyaz barbarların takvimine göre M.Ö. 3166 da) Ugha Mongulala halkı tarafından hasretle beklenen tanrılar uzay gemileriyle yeniden dünyaya döndüler. Seçkin kavmin ilk efendileri Akakor a döndüler ve iktidarı yeniden devraldılar. Burada 3 ay kalan tanrılar yeniden dünyayı terk ettiler. Yalnız Lhasa ve Samon kardeşler eski atalarının vatanına geri dönmediler. Lhasa, Akakor da kaldı. Samon doğuya doğru kendi imparatorluğunu kurdu. Tanrıların oğlu Lhasa tamamen yıkılmış imparatorlukta ele aldı. Altın çağda yaşayan 362 milyon insandan, iki büyük felaketten sonra, ancak 20 milyondan az insan hayatta kalabilmişti. Bugün Bolivya denen yerde Lhasa, Mano, Samoa ve Kin adlı üsler kurdu.

 

Lhasa, Akakor un güvenliğinden endişe ederek batı sınırında güçlü bir kale inşa edilmesini emretti. Bu amaçla And dağlarının yüksek tepelerinde Machu Picchu adlı yeni bir tapınak şehir kuruldu.

 

Machu Picchu nun kurulması, Ugha Mongulala halkının tarihindeki en önemli olaylardan biridir. Buranın inşası büyük sırlarla doludur. Machu Picchu(2) kutsal bir şehir olarak kabul ediliyordu.

 

Doğudaki İmparatorluk ve Samon:

 

Yıldızlardan gelen Prens Lhasa nın egemenliği 300 yıl sürdü. Lhasa sık sık uçandairesi ile yolculuğua çıkar ve kardeşi Samon u ziyaret etmek için doğudaki imparatorluğa uçardı.

 

Alakor Kronikleri Lhasa nın kardeşi Samon imparatorluğundan çok az bahseder.

 

Samon hakkında bilinen onun 7315 yılında tanrılarla birlikte dünyaya geldiğidir. Kroniklerde onun doğudaki denizin ötesindeki büyük nehrin(Nil nehri mi?) yanına indiği yazılıdır. O, bir kavmi(3) seçerek bilgi ve hikmetlerini onlara aktarmıştı.

 

Samon, Lhasa ya üzerinde atalarının yazısı olan çok değerli kağıt rulolar ve Yeşil taşlar hediye etmişti. U. Mongulala rahipleri bunları, Lhasa nın çok değerli uçandairesi ile birlikte Akakor un yeraltındaki tapınağında saklıyorlardı. Uçandaire parlak altın rengindeydi ve dünyada bilinmeyen bir metalden yapılmıştı.

 

Rahiplerin yüksek bilgileri:

 

Rahipler, eski atalarına ait gizli belgeleri yeraltındaki güneş tapınağında saklıyorlardı. Bu belgeler arasında esrarengiz resimler, haritalar ve işaretler vardı. Bunlar tanrılar tarafından yapılmıştı ve dünyanın bilinmeyen, karanlık tarih-öncesi geçmişinden bahsediyordu.

 

Bu haritaların birisi, dünyamızın uydusu olan ayın, tarihteki ilk ve tek uydu olmadığından bahsediyordu.(4) Bildiğimiz ay binlerce yıl önce dünyaya yaklaşmaya ve çevresinde dönmeye başlamıştı. O zamanlar dünyanın görünüşü bugünkünden çok farklıydı. Batıda, Beyaz barbarların haritasında yalnız deniz olarak gösterilen yerde, o zamanlar büyük bir ada vardı. Dünya denizlerinin kuzey kısmında ise büyük bir kıta bulunuyordu.

Rahiplerin açıklamalarına göre, ilk felaketten, yani her iki tanrısal ırk arasındaki savaştan sonra, bu topraklar dev dalgalar tarafından yutulmuştu. Rahipler, tanrılar arasındaki savaşın, yalnız dünyayı değil, Mars ve Venüs ü de çöle çevirdiğinden bahsediyorlardı.

 

1932 ile 1945 arasındaki dünya tarihine kısa bir bakış:

 

Birinci Dünya Savaşından mağlup çıkan Almanya ya müttefikler Versailles anlaşmasını zorla kabul ettirmek istemişlerdi. Müttefikler, ABD Başkanı Wilson un ilan ettiği prensiplere inanan Almanya yı aşağılamışlar, anlaşmanın uygulamasında görülen güçlükler karşısında maddelerini barış içinde değiştirmek yoluna gidecekleri yerde, Ruhr bölgesini işgal etmek, geniş Alman topraklarını süngü altına tutmak, silahlanmada eşit hak vermemek, Alman halkını aşağılamak gibi yolları tercih etmişlerdi.

Versailles Barış Anlaşması, Avrupa da büyük değişikliklere sebep oldu. Ekonomik çöküntünün yarattığı baskılar sonucunda yeni otoriter ideolojiler yükselişe geçti. 1933 yılında Hitler ve NSDAP Almanya da iktidara geçti. Latin Amerika ülkeleri Nasyonal Sosyalizme karşı bir bekleyişin içindeydiler. 1939 da II. Dünya Savaşının başlaması ile Hitler, Brezilya Başbakanı Vargas ı bir ittifaka zorlamak için, ülkesinde birçok çelik fabrikaları kurmayı önerdi. Fakat ABD nin yoğun baskıları altında bulunan Brezilya, 1942 yılında Almanya ya savaş ilan etti. Güney Amerika kıtasındaki çatışmalar, Alman kolonileri tarafından desteklenen, Alman Silahlı Kuvvetleri nin (Wehrmacht) gizli komandolarının sınırlı harekatlarını aşamadı.

Reich Almanlarının Akakor a gelişleri:

 

12.412 yılında (Beyaz barbarların takvimine göre 1936 da) beyaz bir rahip önderliğindeki bir keşif gezisi, Ugha Mongulala kabilesinin müttefiki olan Kara Kalp kabilesinin bulunduğu bölgeye karar ulaşmıştı. Beyaz adamlar köylülerin kulübelerini yakmışlar ve kutsal mezarlarını altın bulma ümidiyle talan etmişlerdi. Bu tanrıların vasiyetine karşı işlenmiş büyük bir suçtu ve cezalandırılması lazımdı.

 

Ugha Mongulala kabilesinin başında bulunan prens Sinkaia, Lima ya saldırı emri verdi.

 

Beyaz barbarların Santa Maria dedikleri yere saldıran yerlilerin başında bulunan prens, bütün erkeklerin öldürülmesini ve evlerin yakılmasını emretti. Bu saldırıdan kurtulabilen köyde yaşayan 4 kadın oldu. Bunlardan üçü, Akakor ag*türülürken kaçmak istediler ve kızıl nehirde boğuldular. Ancak dördüncü kadın U. Mongulala nın başkentine ulaşabildi. Onun gelişi ile, yani 12.413yılında halkın tarihinde yeni bir sayfa açıldı.

Esir kadının adı Reinha idi ve Almanya denilen bir ülkeden geliyordu. Beyaz rahipler onu yerleri Hıristiyan yapması için Brezilya ya yollamışlardı. Esareti sırasında, Reinha yerli halkın güvenini kazanmayı başardı. O, hastalara ve yaralı savaşcılara yardım etti. Prens Sinkaia, ona büyük bir ilgi duymaya başlamıştı. Nihayet ikisi evlendi ve Reinha U. Mongulala nın yeni prensesi oldu. Reinha ve Sinkaia nın evliliği halkın yaşamını değiştirdi. İlk defa olarak U. Mongulala halkı bir prens ve prenses tarafından yönetilmeye başlandı. Prenses Yüksek Konsey in bütün toplantılarına katılarak, önemli karaların alınmasına rehberlik etti.

12.416 yılında (Beyaz barbarların takvimine göre 1937 de) Reinha, Sinkaia ya bir erkek çocuk doğurdu. Sinkaia nın oğluna Tatunca Nara adı verildi. Böylece Lhasa soyundan gelen son prens dünyaya gelmiş oldu. Sinkaia ile evliliğinden 4 yıl sonra Reinha, Almanya ya U. Mongulala nın bir elçisi olarak geri döndü. Reinha gizlice beyaz barbarların doğudaki limanına getirildi ve buradan bir gemi ile vatanına döndü. Reinha 21 ay Almanya da kaldı. Daha sonra Akakor a dönen seçkin kabilenin prensesi nin yalnız olmadığı görüldü. Yanında halkının yüksek yöneticilerinden üç kişi daha vardı. Yüksek Konsey ve Alman yetkililer, Reinha nın yardımıyla birçok konuyu konuşma fırsatı buldular. Ortak bir gelecek için düşünce alışverişinde bulunuldu. U. Mongulala ya beyaz barbarların sahip oldukları güçlü silahların aynısını vermeyi taahhüt ettiler. Ayrıca Akakor a gelece k2000 asker bu savaş araç ve gereçlerinin nasıl kullanılacağını gösterecekti. Anlaşmanın en önemli bölümü 12.415 yılında (Beyaz barbarların takvimine göre 1944 de) planlanan savaştı. Almanlar bu savaşta Brezilya sahillerine çıkmak ve bütün büyük şehirleri işgal etmek istiyorlardı. U. Mongulala savaşcıları içerden beyaz barbarların yerleşim yerlerince hücum ederek, bu harekatı destekleyeceklerdi. Zaferden sonra Brezilya ın ikiye bölünmesi planlanıyordu. Alman askerleri sahildeki bölgeleri istiyorlardı. Un. Mongulala ise tanrıların onlara 12.000 yıl önce vermiş olduğu, büyük nehrin kenarındaki topraklarını geri almakla yetiniyorlardı. Anlaşma işte bunları kapsıyordu.

Almanya ile yapılan ittifak U. Mongulala nın kendine olan güvenini yeniden kazandırdı. Yokluk ve sefalet içinde bulunan Mongulala lılar bu sayede eski imparatorluklarını yeniden kurma fırsatını yakaladılar.

 

Akakor daki 2000 Alman Askeri:

 

Alman askerleri ilk defa 12.422 de (1941 de) gelmeye başladı. Takip eden yıllarda yeni gruplar, sayıları 2000 i buluncaya kadar gelmeye devam etti. 12.426 yılında (Beyaz barbarların takvimine göre 1945 de) son Alman askeri de U. Mongulala nın başkentine geldikten sonra anavatanları ile her türlü bağlantıları kesildi.

Alman askerlerinin Akakor a gelişleri şöyle olmuştu: Onlar Marsilya dan yola çıkmışlar ve kendilerine İngiltereye gidecekleri söylenmişti. Askerlere, gidecekleri gerçek yerin neresi olduğu gemi yola çıktıktan sonra söylenmişti. Alman askerlerinin Atlantik Okyanusunu aşarak, Amazonun ağız bölgesine gelmeleri 3 hafta sürmüştü. Burada kendilerini küçük bir gemi bekliyordu. Bu gemi onları Kara Nehirin yukarı kısmına taşımıştı. Yolculuklarının son kısmında onlara U. Mongulalalı savaşcı birlikler eşlik etmişti. Kanus tan Brezilya ve Peru sınırındaki büyük şelaleye geldiklerinde, Akakor a 20 saatlik bir yol kalmıştı. Alman Askerleri Akakor a gelinceye kadar 5 ay yolculuk yapmak mecburiyetinde kalmışlardı.

 

Alman askerlerinin Akakor a gelmesiyle hummalı bir faaliyet başladı. Yeni müttefikler, U. Mongulala lı savaşcılar eğitmeye ve yeni silahları(5) tanıtmaya başladılar.

 

Fakat planlanan savaş olmadı, çünkü Alman Führer i savaş kaybetmişti. Son gelenler askerler, ki aralarında çocuklar ve kadınlar da vardı, savaşın tamamen kaybedildiğini söylediler. Kaçan Alman askerleri esir olmaktan son anda kurtulabilmişlerdi. Artık bundan sonra Almanya dan bir yardım almak ümidi kalmamıştı.

Akakor daki 2000 Alman Askerinin Yaşamı:

 

12.426 yılında (1945 de) Almanyanın yenilmesi ile birlikte, U. Mongulala imparatorluğunu yeniden kurma hayalleri de suya düşmüştü. Beyaz barbarlara aynı anda saldırma planından müttefik Almanyanın yenilmesi üzerine vazgeçildi. Sinkaia doğu sınırında toplanan ordusunu geri çağırdı. Geçen zaman içinde 2000 Alman askerinin seçilmiş halkla bütünleşmesi başladı. Bu güç bir işti, müttefik askerler ne tanrıların vasiyetini, ne de yerlilerin dilini bilmiyorlardı.

 

Bunun üzerine rahipler toplanarak, ataların sembolik yazılarını basitleştirme kararı aldılar. Bu yeni işaretlerle Akakor Kroniklerini yeniden yazdılar.

 

Alman askerleri ve U. Mongulalalılar Almanca ve Chechuna lisanından oluşan melez bir lisan yarattılar ve bu sayede birbirleriyle anlaşma imkanı buldular.

 

Alman askerlerine, büyük askeri tecrübeleri olması sebebiyle, imparatorluk yönetiminde önemli görevler verildi.

 

Alman askerleri, zamanla yerli halkla evlenmeye ve karışmaya başladılar. Çocuklarına yerliler gibi, hayvan, çiçek, dağ, nehir isimleri vermeye başladılar.

 

Tatunca Naranın iddiasına göre, yeraltındaki gizli bir tapınakta tanrıların dördünün cesedi hiç çürümeden kalmıştı. Bunlar bir sıvının içinde, ilk günkü gibi hiç bozulmadan, adeta sonsuz bir uykudaymış gibi yatıyorlardı. Nara uyuyan tanrıların altı parmaklı olduğunu ve insanlara benzediğini söylüyordu.

 

Akakor Kroniklerindeki Kehanet

 

U. Mongulalalılar geçmişi Akakor Kroniklerine dayanarak bildikleri gibi, geleceği de bildiklerini iddia ediyorlardı. Rahiplerin kehanetlerine göre, 12.462 de (Beyaz barbarların takvimine göre 1981 de) üçüncü büyük bir felaket dünyayı mahvedecekti. Felaket, bir zamanlar Samon un büyük bir imparatorluk kurduğu yerde başlayacaktı. Bu ülkede başlayan savaş, yavaş bütün dünyayı saracaktı.(6) Binlerce güneşten daha parlak silahlarla (Y.N: Hiç şüphe yok ki nükleer silahlardan bahsediliyor) beyaz barbarlar karşılıklı olarak birbirlerini yok edeceklerdi. Alev fırtınasından çok az kurtulan olacak, bunlar arasında yeraltında şehirlerinde yaşayan U. Mongulala lı insanlar da bulunacaktı.

 

1) Manaus: Kauçuk ağacının beşiği olan Amazonya, I. Dünya Savaşına kadar, kauçuk sayesinde belirli bir refaha ulaşmıştı; nitekim Manaus, orman ortasında zengin ve modern bir kent haline gelmiş, bu kentte bir opera bile kurulmuştur. Nehir ağzından 1200 km. içerde bulunan Manaus nehir limanına açık deniz gemileri ulaşabilmektedir.

(2) Bilindiği gibi Machu Picchu, İspanyolların giremediği nadir İnka şehirlerinden biridir. Şehir Cusconun kuzeybatısındadır.

(3) Kitabın 103. sayfasında yer alan Yabancı Halkların Gelişi alt yazılı yazılı haritada, Samonun imparatorluk kurduğu yer, Nil nehri ile Sina yardımadası arasındaki alan olarak gösteriliyor. İlginçtir ki, Samon=Salomon=Süleyman adına çok benzemektedir. Samonun Seçkin kavmi israil miydi?

(4) Burada yeniden Hörbiger in teorisini destekleyen açıklamalara rastlıyoruz. Hörbiger çok eskiden Dünyanın 3 tane uydusu olduğunu iddia ediyordu. Bu konuda bakınız. Kozmik Buz Teorisi

(5) Bu silahlar arasında tüfekler, makinalı tabancalar, tabancalar, el bombalar, çift taraflı bıçak, gaz maskeleri, dürbünler ve yerlilerin hayatlarında ilk defa gördükleri esrarengiz araçlar yer alıyordu.

(6) Bugünlerde Ortadoğu da tohumları atılan III. Dünya Savaşından bahsediliyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...