Jump to content

Atlantis'in Bilimsel Kanıtları


mistik

Önerilen Mesajlar

11,000 sene önce büyük bir uygarlık var mıydı? Bu uygarlık hemen hemen hiç iz bırakmadan yok oldu mu? Böyle bir olay şüphesiz insan belleğinde derin bir iz bırakırdı. Felaketten kurtulanlar çocuklarına o korkunç günleri anımsatırdı, onlarda aynı şekilde çocuklarına anlatırlardı. Atlantis öyküsünün kalıntılarını dünyanın her tarafında görmekteyiz. Kimi yerlerde Avalon, Asgard, Aztlan, Aden gibi kayıp ülkeler öykülerde, efsanelerde yer alır, kimi yerlerde doğrudan doğruya tufan anlatılır. Ancak efsaneler kendi başlarına yeterli değildir. Bunları destekleyecek bilimsel kanıtlar da gereklidir. Gerçi bu yazıyı yaklaşık on yıl önce yazdık ve bu arada bu yazıda bulunmayan çok ilginç yeni kanıtlar ortaya çıkmıştır. Vakit bulursak ileride bunları da ilave ederek revizyona tabi tutarız.

 

Platon Atlantis'te sıcak ve soğuk suların yerden fışkırdığını yazmıştı. Bu olay volkanik bölgelerde olduğu gibi, Atlantis dağlarının su üstünde kalmış tepeleri olduğu varsayılan Azor adalarında da görülür. Platon, Atlantis'te kırmızı ve siyah taşlardan duvarlar inşa edildiğini yazmıştı, halen bu renklerde volkanik taşlar Azor kıyılarında görülür. Ayrıca insanların dünyanın yassı olduğunu ve denizin (Atlas Okyanus) dünyanın sonundan boşluğa aktığı inanıldığı bir devirde, Amerika kıtasının keşfinden 2000 bin yıl önce, Platon açıkça Amerikan kıtalarının varlığını dile getiriyordu.

 

Platon Atlantis'in atların yurdu olduğunu ifade etmişti. Binlerce sene evvel atların ilk soylarının Amerika'da bulunduğunu ve sonradan bu kıtadan yok olup Asya'da varlığını sürdürdüğü bilinir. Ayrıca, Atlantis de fillerin bulunduğunu da yazmıştı. Çeşitli kızılderili medeniyetlerin kalıntılarında fil kabartma motifleri halen açıklanamamıştır. Paleontologlar Amerika'da mamut kemikleri ilkel insanların yontma taş silahları ile birlikte bulmuşlardır. Ancak fillerin soyları, atlar gibi tufan sonrası bu kıtalardan silinmişti. Platon'un Atlantis öyküsünde tarif ettiği kabuğu sert meyve Hindistan cevizi olabilir, bu meyvede ancak adalarda yetişir.

 

Mısırlı rahip "Sonchis"in anlattığı gibi Greklerin atalarının Atlantis ile savaşmış olmaları belki de olanaksızdır. Greklerin Yunanistan'ı istila etmeleri M.Ö. 1900 yıllarına rastlar. Proto-Grek Pelasklar ise daha önceleri muhtemelen Kafkasya'dan Anadolu'ya ve Akdeniz kıyılarına göç etmişlerdi. Onlardan önceki yerliler konusunda fazla bir şey bilmiyoruz, ancak bunlar Sonchis'in anlattığı topluluklar olabilir. Ayrıca Sonchis'in anlattığı gibi Mısır'ın böyle bir felaketten sıyrılma olasılığı gözükmüyor. Tanrıça Athena'nın adı ise Neith'in anagramıdır (harflerin yer değiştirmesi ile çıkan farklı sözcük).

 

Platon'un öyküsü açısından diğer ilginç bir izlenim, Atlas Okyanus'un kıyılarında çok eski yerleşim ve uygarlık bölgeleri oluşudur. Kuzey Amerika'daki yapıtlara ve Peru'da Nazca yapıtlarına benzer esrarengiz yapıtları buralarda görmek mümkündür. Son zamanlarda yapılan bir araştırmaya göre, bu kıyılardaki megalit (büyük taş) yapıtlar, sanıldığından çok daha eskidir.

 

20-30 bin sene evvel oralarda yerleşmiş olan Aurignak adamı, taş devrin en güzel mağara resim örneklerini Fransa ve İspanya'da bırakmıştır. Kromanyon adam ölülerini yüzleri batıya çevrili gömerlerdi. Eski Mısırlıların "ölüler diyarı" Amenti, Batıda bulunmuyordu. Bu motif aynı şekilde bir çok Batı mitolojilerinde yerleşiktir. Batının ölüm diyarı olması güneşin battığı yer oluşundan mı? yoksa Atlantis felaketinin bir anısı mıdır?

 

Velikovsky'nin doğal felaketleri daha yakın bir tarihte saptaması, onun Eski Ahit'te İbrani peygamberlerin kitaplarını harfiyen doğrulaması çabasından kaynaklanıyor, bunun sebebi de, belki onun politik ilişkilerinden kaynaklanıyor (34). "Çarpışan Dünyalar" adlı kitabında (1950) Velikovsky Atlantis felaketinin aslında Girit adası yakınlarında Thera (Santorini) adasının, M.Ö. 1450 yıllarında bir volkanik patlamada havaya uçmasından kaynaklandığını iddia etmişti. Velikovsky'e göre Platon Atlantis tarihi için 9000 yıla bir sıfır fazla koymuştu, ve asıl zaman Solon'un Mısır ziyaretinden 900 yıl önceymiş. Thera adasında meydana gelen bu felaket beraberinde üzerinde yerleşmiş şehri yok etmişti. Bu patlama aşağıda anlatacağımız Krakatoa yanardağı patlamasından dört misli daha şiddetliydi. Onun meydana getirdiği felaket Minoan uygarlığının sonu olduğu düşünülüyor. Velikovsky "Ages in Chaos"(35) isminde kitabında Thera patlamasının Haz. Musa'nın İsrail oğullarını Mısır'dan çıkartmasıyla aynı zamanda rastladığını, ve Mısır'a gelen cezaların volkanik zincir patlamaların etkileri olduğunu inandırıcı bir şekilde kanıtlamaya çalışmıştı. Thera-Atlantis tezi 1960 yılında Yunan Sezmolojist, Angelos Galanopoulos tarafından yeniden ortaya atıldı ve Platon'un öyküsü ve Thera olayı arasında 19 ortak nokta olduğu ortaya atıldı(36). Ancak bu ortak noktaların çoğu başkaları tarafından çürütüldü. Her şeyden önce, Platon Atlantis'in yerini açıkça belirti, Atlas Okyanus'da yer aldığını ve Atlantis'in evrensel bir tufan'da batan kıta büyüklüğünde bir ada olduğunu belirtiyordu. Şüphesiz rahip Sonchis'in belirttiği gibi birçok felaketler olmuştur, ancak bir tufan farklı çapta bir olaydır.

 

Belki de, Velikovsky'nin yazdığı en önemli eser "Sarsılan Dünya"dır (48). Bu eserde Velikovsky birçok bilimsel araştırmalara dayanarak, kanıtları bir bir inceleyen bir detektif gibi dünya geçmişindeki akıl almaz felaketleri saptamaya çalışmıştı. Onun üzerinde durduğu felaketler M.Ö. 776 ve M.Ö. 687 arasında, M. Ö. 1500 civarlarında ve M.Ö. 3200 yıllarındakilerdi. Ancak M.Ö. 10.000 civarlarındaki tufan ve ondan önceki genel felaketler konusunda ilginç veriler de toplamıştır. Velikovky'e göre Kuzey Kutup ve Gronland civarında bulunan mercan kayalık kalıntıları, Güney Kutup ve Gronland'ın buzları altında bulunan sıcak iklim bitki örtüleri, o yerlerin bir zamanlar tropik bölge olduklarını gösteriyor. Aynı şekilde Afrika ve Güney Amerika kıtalarında görülen geniş buzul izleri, ancak Dünya ekseninin yer değiştirmesi ile açıklanabilir. Böyle bir olay ancak astronomik / meteorolojik bir dış etkiden kaynaklanabilir. Velikovsky'e göre hemen hemen bütün önemli sıra dağları nispeten yakın devirlerde aniden oluştu. Çoğunda acı içinde çırpınan balıkların kalıntıları ile serpilmiştir. Zaten fosilleri oluşturan nedenler ancak felaket şartlarında olabilir. Normal şartlarda canlı artıkları eriyip yok olur. Himalayalar ve Tibet bir zamanlar deniz altını oluştururken, aniden yükseldiği saptanmıştır. Aynı şekilde Amerika ve Afrika'da birçok yeni kara parçaları oluştu(37). Ayrıca Atlas Okyanus'un dibindeki sıra dağların üzerinde bulunan buzul izleri, bu dağların bir zaman deniz üstünde olduklarını işaret ediyor.

 

Dünyanın her tarafında bulunan toplu hayvan mezarlarına dikkat çeken Velikovsky. Bunların bir genel felakette sular tarafından sürüklenip, kayalar üzerinde parçalandıklarını, üzerlerine suların taşıdığı taşlar yığılıp, üst üstü gömüldüklerini kaydetmiştir. Binlerce parçalanmış hayvan cesetlerinin bir arada oluşunu başka türlü nasıl açıklarız? Bu tip toplu mezarlarda zaman zaman insan cesetlerinin de bulunması, bu felaketin oldukça yakın bir dönemde olduğunu gösterir. Peking yakınlarında Choukoutien'deki bir toplu hayvan mezarında yedi parçalanmış insan iskeleti bulunmuştur. Bunlar üç ayrı ırka aitti, Beyaz, Eskimo ve Melanesyalı. Bu toplu mezarlarda farkı coğrafi bölgelerin hayvanlarının bir arada oluşu, suların onları uzak bölgelerden sürüklediğini gösteriyor. Bu felakette sayısız hayvan türü yok olmuştur. Paleontolojik bulgulara göre felaketten önce hayvan nüfusu oldukça kabarıkmış ve son buzul çağın sonunda (M.Ö. 10.000 sene) 40 milyon hayvanın ani bir ölüm gördükleri ileri sürülmüştür.

 

Böyle bir felaket olabilir mi? Her şeyden önce bilmemiz gerekir ki bizim yeryüzünde hayatımız sanıldığı kadar güvenli değildir. Tarih boyunca doğal afetler, önemli toplu ölümlere sebep olmuştur. Bir sene içersinde dünyada hemen hemen her ay olan bu afetlerde ölenlerin sayısı akıl durdurucudur. 1883'de Sumatra ve Java arasında Krakatoa adında ıssız bir adada bir yanardağ patladı. Bu patlama 2 bin mil ötede Avustralya'da insanları uykularından uyandırdı. Şok dalgaları dünyanın etrafında 7 kez döndü. Dev dalgalar köyleri sildi, gemileri kibrit çöpü gibi karaya oturttu. Dalgaları 4.500 mil uzaklara kadar ulaştı. Havaya 13 kübik mil lav püskürtüldü. Bunlar dünyanın etrafını kuşatarak gökyüzünü kararttı, aylardır dünya iklimi soğumuştu, çünkü bu tür volkanik bulutlar güneşten gelen ısıyı keser. Felakette 62.000 kişi öldü.

 

526 yılında Antakya'da 250.000 kişi, 1042 yılında Tebriz, İran'da 40.000 kişi, 1556'da Çin'de 830.000 kişi, 1908'de Messina, Sicilya'da 200.000 kişi, 1923 Tokyo civarlarında 200.000 kişi ve 1976'da Çin'de 700.000 kişi şiddetli depremlerle hayatlarını kayıp ettiler. Sellere gelince Çin'de 1887'de Huang Ho nehrin taşıması en az iki milyon insanın ölümüne yol açtı. Aynı nehrin 1931'de taşıması 4 milyon insanın ölümüne yol açtı (38).

 

Atlantoloji açısından, nispeten yakın zamanlarda iki ilginç felaket kayda değer. 1692 yılında Jamaika adası, bir korsan merkeziydi. Ani bir zelzelede limanı Porto Prince'in büyük kısmı 1.600 kişi ile birlikte denizin dibini boyladı. Dev dalgalar karaya oturdu. Halen deniz altında eski şehrin kalıntılarını bulmak mümkün. 1755 yılında, 1 Ekim azizler günü dini törenlerin ortasında, Portekiz'in başkenti ve liman şehri Lizbon büyük bir depremle neredeyse yerle bir olmuştu. Binlerce bina tamamen yıkıldı ve felaketten kaçan halkın üzerine 15 metre yükseklikte deniz dalgaları indi. Lizbon 1531 yılında da çok büyük bir depremle yerle bir olmuştu. Deprem aynı anda Avrupa'da, Karaipler de ve Kuzey Afrika'da duyuldu. Şiddetli deniz dalgaları Amsterdam limanında gemilerin iplerini kopardı. Donnelly felaketi şöyle anlatıyor, "Yer altından bir şimşek sesi geldi, hemen ardından şiddetli bir deprem şehrin büyük kısmını yerle bir etti. Altı dakikada 60.000 kişi can verdi. Korunmak için bir alay insan yeni mermer rıhtımın üzerinde toplandı. Ancak, o birdenbire üzerinde bütün insanlarla birlikte sulara gömüldü ve bir tek ölü beden su yüzüne çıkmadı. Ona yakın demirlenmiş bir çok insan dolu gemiler ve tekneler bir su girdabının içinde yutuldular. Tek bir tekne veya gemi parçası geri dönmedi. Rıhtımın bulunduğu yer şu anda 600 fit (200 m) su altındadır. Depremin kapsadığı alan çok genişti. Humboldt derki Avrupa'dan dört misli büyük bir alan aynı anda sarsılmıştır. Baltik'ten Karaibler, Kanada'dan Cezayir'e kadar yer sarsılmıştır. Fas'ın bir kaç kilometre yakınlarında 10.000 kişilik bir köyü toprak açılarak yutmuştu. Büyük olasılıkla bu depremin kaynağı Atlas Okyanusunun ortasındaydı ve binlerce yıl önce Atlantis'in batmasına sebep olan felaketin yankısıydı." (39) (Bu dönemi incelerken, ister istemez Kuzey-Anadolu fay hattı ve devinimleri akla geliyor. 1752 yılında İzmit depremi olmuştur ve 1766 yılında büyük İstanbul depremi olmuştur. Unutmamak gerekir ki ondan 250 yıl önce 1509 yılında yeniden büyük bir İstanbul depremi olmuştur. Aynı şekilde 1531 de büyük Lizbon depremi olmuştu. Yukarıdaki yazıyı ele alırsak görürüz ki 250 yıl önce sadece Türkiye'de değil bütün dünyada büyük sarsıntılar olmuştur. Joseph Goodavage Astroloji Uzay Çağı Bilimi kitabında şöyle yazıyor: "...Isaac Newton, tuhaf konularda araştırma yapmıştır, Hermes'i inceledi ve simya üzerinde geniş bir kütüphanesi vardı. Grek mitolojisi ilgisini çekmişti ve Grek tanrılarının kayıp ve unutulmuş bir uygarlığın gerçek kişileri olabileceğini belirtmişti. Newton teoloji ve kadim gizemcilik konusunda bir milyon kelimeden fazla ve diğer ezoterik konularda 500 bin den fazla kelime yazmıştı. İnsan tarihinde büyük değişikliklere yol açan 250 yıllık güçlü devinimlerden söz etmişti. Bu devinimleri hesaplarken Arap astrolojisindeki Arap noktaları esas olarak almıştı. Esasın bize cebri de veren Arapların matematikleri Newton'un zamanındaki matematikten çok üstündü. Onların matematik sistemleri Arap noktalarını da içermekteydi, ki menşei meçhuldür. Gariptir ki Spengler Tarih ve Devimler eserinde, Pluto gezegenin 248 yıllık yörüngesinin önemi vurgulamaktadır. Pluto gezegenin perhelionu (güneşe en yakın dönüşü) devinimleri 250 yıllık aralıklarla oluşan psiko-kültürel değişiklikleri belirlemekte ve eş zamanlılık göstermektedir ... iki önemli araştırmacı Lamprecht ve Bradford, Sprengler'in fikirlerini desteklemektedir. Newton Pluto kadar uzak ve küçük bir gezegenin etkilerini önceden belirlemiş olabilir mi? (Pluto 1930 yıllında keşfedildi)." Kitabının ayrı bir bölümünde Goodavage şöyle yazıyor: "Felaketleri önceden tespit etmede bilimsel yöntemlerin araştırılmasında yüzde yüz güvenilir bir kurala göre: Büyük depremler her zaman güneş tutulmalarını takip eder ve çoğu zaman önemli gezegen kavuşumları ile birlikte olurlar.... Astrolojik kehanetlerin birinde Newton, İngiltere'den oluşan en ilginç doğal olaylar dizisini önceden bildirdi. Ölümünden 23 yıl sonra 1750'nin ilk üç ayında Aurora Borealis'in (Kuzey Işıkları) göklerde ani ve şaşırtıcı bir gösterisi ile başlayacaktı. Kehanetine göre Kuzey Işıkları yıkıcı rüzgarlarla birlikte gelen büyük fırtınalar takip edecekti... sonra büyük bir deprem dalgası Londra'da büyük hasar ve can kaybına yol açacak... Neredeyse çeyrek yüzyıl sonra ... Kuzey Işıkları İngiliz toprakları üzerinde parladılar. Ondan sonra saatte 100 millik öldürücü rüzgarlar geldi. Korkunç bir deprem salgını ... çığlık atan Londralıları canlı canlı evleri ve yataklarında gömdü.")

 

Okyanusya civarlarında 1780 yılında keşfedilen Falcon adası, 1894'de denizin dibine çökerek yok oldu. Tomas'a göre "Cook adaları arasında Tuanaki son asırın ikinci yarısında 13.000 yerlisi ile Büyük Okyanus'ta battı. Bir sabah balıkçılar sandalları ile denize açıldılar, döndükleri vakit adaları yoktu." 1819 yılında İndus nehrinin ağzında, depremler eşliğinde büyük bir yer parçası suların altına gömüldü. Suların üstünde sadece evlerin tepeleri, oranın bir zamanlar kara parçası olduğunu gösteriyordu.

 

Atlas Okyanus'u bir çok volkanik hareketlerin sık sık yer aldığı bir yerdir. 1957'de yanar dağlar eşliğinde yeni bir ada Azorların yakınlarında ortaya çıktı. Azor adalarının dağları volkaniktir. İslanda'da faaliyette yanardağlar hemen hemen eksiksizdir. Yeryüzünde toprağın aşağı veya yukarı hareket etmesi doğal ve hemen hemen her yerde görülür. Fransa her sene 3 milimetre batıyor, Hindistan da Ganj nehri ve Himalayalar arasında yer, her sene 18.1 milimetre yükseliyor, Güney Amerika'da Ant dağlarının Amerikan'nın keşfinden itibaren 60.100 metre yükseldiği saptandı (40). Türkiye'nin kıyılarında kaç tane su altı şehri vardır? Toprak, su seviyesinin altına indiğinde, hemen su örter. Ege Deniz'inde Thera-Santorini adası M.Ö. 1500 sene önce patladığı zaman yeraltında boşalan tonlarca magma yüzünden ada çökmüştü. Kısmen sulara gömüldü. Atlantis için aynı şey olduğunu düşünenler var.

 

Otto Muck'a göre büyük bir gök taşının Atlantis civarlarında düşmesi ile yüzlerce yanardağ patlamış ve ardından adanın altında oluşan boşluğun çökmesi adanın batmasına sebep olmuştu, çarpışmanın verdiği hareketle denizler karaya inmişti ve dünyanın dört bir yanında tufan olmuştu.(40a)

 

1988'de San Fransisco'da bir toplantıda bir araya gelen Amerikan Jeofizik Birliğinde Rochester Üniversitesi Jeolog'u Asish Basu, günümüzde bilim çevrelerce en çok konuşulan tezlerden birini ortaya attı. Bu teze göre 66 milyon sene önce bir asteroid Hint Okyanusuna düşmüştü, çarpışma neticesi zincirleme yanardağ patlamaları olmuştu. Yüz binlerce sene süren bu patlamaların ardından, yarattıkları bulut perdeleri dünya ısısını düşürmüştü ve bir buzul çağ başlamıştı. Neticede dinozorların nesli tükenmişti. Hindistan'da bulunan bir kuvars taşının yoğunluğu, ancak böyle bir çarpışmanın eseri olabilirdi. Newsweek'e göre, "Bazı paleontologlar halen hem asteroid tezini, hem de yanardağ tezini inkar ediyorlar, onlara göre yavaş iklim değişiklikleri dinozorların neslinin tükenmesine neden verebilir. Ancak yakın zamanlarda asteroid tezini savunanlar artmaya başladı. Onların iddiaları yeryüzünde bulunan bazı asteroid kraterleri ile güç kazanmıştır...gökbilimciler yörüngeleri dünyaya yakın kesişen 1000 asteroid olduğunu söylüyorlar (41).

 

Yukarda aktarılan olayın benzeri, Otto Muck tarafından yıllar önce Atlantis konusunda ortaya atılması oldukça anlamlıdır. Şimdi yaşlı Mısırlı rahibin Solon'a anlattıklarına dönelim. Kritias 22c'de Phaethon (fayton) öyküsünün aslında bir gök cisminin yeryüzüne düşerek büyük bir felakete sebep vermesi anlamında olduğunu belirtir. Bu da, kadimlerin ağzından bize, mitolojik öykülerinin nasıl mecazi anlamda tarihi ve bilimsel olayları örttüğünü gösterir. Rahip ayrıca yeryüzünde bir çok felaket olduğunu, insanların birçok kere yok olduklarını yazar. Kısacası Atlantis'i meydana getiren sel tufanından önce başka genel kıyametler ve tufanların olduğunu açıklıyor.

 

Yeryüzü sürekli bir göktaşı, meteor yağmuru altındadır. Bir günde ortalama 200 milyon göktaşı yağmaktadır. Bunlardan sadece bir milyonu bir yıldız kayması görüntüsü yaratabilecek büyüklükte. Hemen hemen hepsi atmosferde sürtünmeyle yanıp kül oluyor. Ancak, zaman zaman bir göktaşı yere düşmektedir, hatta insanların ve evlerin üzerine düştüğü olmuştur. Hitit Kralı 2. Mursilis kayıtlarında rakibi Efes kralının üzerine gök tanrısı Teşup'un bir göktaşı düşürtüp öldürdüğünü yazmıştı.

 

M.Ö. 467'de Efes'e düşen bir at arabası büyüklüğündeki göktaşı sonradan heykeltıraşçılar tarafından tanrıça Artemis'in şekline getirildi. Aztek mabetleri de göktaşların düştüğü yerler etrafında inşa edilirdi. Mekke'de Kabe'nin üzerindeki kara taşın bir göktaşı olduğuna inanılır. Bütün bunlara rağmen Aristoteles göktaşlarını inkar ediyordu. 1790'da Güney Batı Fransa'ya bir meteor yağmuru yağdı. Buna rağmen Fransız Akademisi göktaşları getirenleri küstahça kovuyordu ve bu olayı, "fiziksel olarak imkansız" olarak değerlendiriyordu. Ancak, 1820'de onların varlığı kesin olarak kanıtlandı (42). Ayrıca, Milattan önceki devirlerde dünyaya daha fazla meteor yağdığı tespit edildi. Güneş sisteminde serseri mayın gibi dolaşan bu parçacıklar düştükçe azaldığı sanılmaktadır.

 

Aya yapılan ilk teleskop gözlemleri, yüzeyinin binlerce kraterle delik deşik olduğunu gösterdi. Son bulgulara göre bütün yakın gezegenlerinde aynı izler görülüyor. Bu ışık altında şüphesiz dünyamızı farklı bir şekilde yorumlamamız gerekir. 1939 yıllında yapılan kazılar Arizona kraterinin sönmüş bir yanardağın ağzı değil, fakat dev bir meteor, daha doğrusu bir asteroid'un çarpışması ile meydana geldiğini kanıtladı. Varılan neticeye göre 20 bin sene önce kuzeyden saniyede birkaç kilometre hızla, bir ve iki milyon ton ağırlığı arasında bir gök cismi yerle çarpışarak 300 kilometre çapında bir alanda bütün canlıları yok etmişti ve yeri taşı delerek bir kilometreden fazla derinliğe gömülmüştü. Teksas’ta Odessa grup kraterlerin aynı zamanda meydana geldiği sanılıyor. O halde ya gök cismi atmosfere inerken parçalanarak bir kaç göktaşı oluşturdu, ya da grup halinde dünyanın yörüngesine indiler. Bunların yeryüzüne tesirleri felaket türünden olmaları gerekir (43).

 

Asteroidler, ilkin 1802'de keşfedilen, Mars ve Jüpiter arasında bir yörüngeye yerleşmiş olan milyonlarca taş ve metal parçalarıdır. Onların patlamış bir gezegenin parçaları olabileceği düşünülmektedir. Asteroidlerin bazıları oldukça büyük ve yörüngeleri eksantrik olduğundan dünya ile çarpışma olasılıkları zaman zaman oluyor. Aslında dünyanın geçmişinde asteroidlerle bir değil, birkaç kez çarpış olması güçlü bir olasılıktır. Hatta bu durumda, çarpmaması bir mucize olur. Yeryüzünde bütün asteroid kraterleri, Arizona krateri kadar belirgin değildir. Bazıları su ile dolup göl oldular, bazıların arazinin kumlu olmasından dolayı izleri silindi. Unutmamak gerekir ki yeryüzünün yüzde 70.8'I denizlerle kaplıdır. Deniz dibinde mutlaka kraterler vardır. Atlantolog Egerton Sykes'a göre Atlantis'i batıran meteor yağmuru Karaib taraflarında düşmüştü. Oralarda bazı meteor kraterleri bulmak mümkün. Belki yakında bu konudaki bulgular Atlantis öyküsünü aydınlatır.

 

11,000 sene önce böyle bir felaketin olduğuna konusunda izleri ve kanıtlar vardır. Bilindiği gibi, son buzul çağın sonu 10,000 sene önceydi. O zamanlardan önce bütün Kuzey Avrupa kalın bir buz örtüsü altındaydı. Dünya su miktarının büyük kısmı buz halinde kara üzerinde oturduğu için su seviyesi daha düşüktü. Deniz coğrafyası buluntularına göre Atlas okyanusuna boşalan nehirlerin izleri deniz diplerine kadar devam ediyor ve bir zamanlar su altında olan kıyıların şu anda deniz altında olduğunu gösteriyor. Amerikan Jeoloji Cemiyetinin 1936 yılında yayınladığı bir bildiriye göre Atlas Okyanusun'da deniz seviyesi tertiary çağından günümüze dek iki buçuk kilometre kadar inme ve yükselme göstermişti (44). Bazı jeologlar ve deniz coğrafyacıları bir zamanlar Atlas Okyanusun'da bir kıta olduğunu kabul ediyorlar, ancak onun Platon'un verdiği tarihten önceki bir devirde bulunduğu konusunda karar vermeyi tercih ediyorlar.

 

R. F. Walworth ve G. W. Sjostrom'e göre son buzul çağında su seviyesinin düşük olması Atlantis'in varlığı için yeterli bir sebeptir (45). Bu iki araştırmacıların geniş bir araştırmaya dayanan tezlerine göre periyodik gelen zincir volkanik patlamaları dünyanın geçmişinde uzun buzul çağlar yaratmıştır. Bazı jeolojik izlere göre buzlar bütün kıtaları kaplamıştır, su seviyeler inip yükselmiştir. Halen güncelliğini kazanan ve Donelly tarafından ortaya atılan bir teze göre, Atlantis'in batması ile daha önce onun yüksek dağları tarafından engellenen sıcak Gulf Stream akıntısı Kuzey Avrupa'ya ulaşarak buzların erimesine yol açmıştı. Halen yolunda devam eden bu sıcak hava akımı Avrupa'nın ısısını bulunduğu enleme rağmen ılımlı tutmaktadır. Oysa, aynı enlemde bulunan Rusya'daki şehirler çok daha soğuk iklimlere sahiptir.

 

Kuzey Sibirya'da buzlar altında on binlerce donmuş mamut cesetleri vardır. Geçen asır sonlarında bu mamutlar'dan en az 20.000 çok iyi durumda fil dişi çıkartılarak piyasaya sürüldüğü kaydedildi. Bu mamutların toplu bir felakete kurban oldukları ortadadır. Ani bir donmadan ölen bu mamutlardan bazıların ağızlarında halen yemekte oldukları otlar bulunduğu görülmüştür. Karbon 14 testler onlar yaklaşık 12,000 sene evvel öldüklerini gösteriyor. Profesör Frank C. Hibben'e göre son buz çağın sonuna gelen bu devrede sadece Kuzey Amerika'da 40 milyon hayvan ölmüştü. Amerika'da Niagara şelalelerin 12.500 yıl evvel meydana geldiği hesaplanmıştır. Cordilleras dağlar yaklaşık 10,000 sene evvel meydana geldiler. karbon 14 testlere göre şu anda Bermuda civarlarında deniz altında olan geniş bir bölgede 11,000 sene önce sedir ormanları vardı. Aynı şekilde İngiltere’ye yakın Kuzey Denizi, İrlanda ve Gronland yakınlarında deniz diplerinde binlerce sene önce denizin dibini boylamış ormanlar görülür. Unutmamalı ki karbon 14 testlerinde çıkan neticelerde biraz kayma olabiliyor, onun için bütün bu olaylar aynı anda meydana gelmiş olabilir, ancak olayların çoğu Atlantis'in batış tarihine uyuyor (46).

 

Tomas şöyle yazıyor, "And sıra dağlarının nispeten yakın, insanların gemiler kullandıkları bir dönemde aniden yükselmiş olması gerekir. Eğer bunu reddedersek, Büyük Okyanus'tan 300 kilometre uzaklıkta ve 3800 metre yükseklikte Titicaca gölünde bir deniz limanın bulunmasının açıklanması olanaksız olur. Rıhtımlarda gemi halatlarının halkaları o kadar büyük ki onlar sadece deniz aşırı gemiler için kullanılabilirdi. Bu Ant dağlarındaki limanda halen deniz yosunu kalıntıları bulmak mümkündür. Bir çok yükselmiş kumsal sahil şeridi de var. Titicaca gölünün güney kısmı halen tuzludur."

 

Atlas Okyanusunun ortalarında Platon'un işaret ettiği yerde deniz altında nispeten sığ olan geniş bir arazi vardır. Bunun adı Orta Atlantik Çıkıntısı (Mid-Atlantic Ridge) dir. Bazı Atlanatologlar, onu batmış kıtanın kalıntıları olarak kabul ederler. 1949 yılında Colombia Universiteden Professör M. Ewing bu düzeyde yaptığı araştırmalarda 4 ile 5.5 kilometre arasında deniz dibinde bir kumsal sahil şeridi bulundu. Kum ancak atmosfer şartlarında erozyonla meydana gelir, su altında oluşması mümkün olmadığına göre bu plajın battığı kaçınılmaz (47). Atlas Okyanusunun dibinde geniş alanların lavla kaplı olduğu görüldü. Fransız jeolog Pierre Termier'e göre su altından alınan lav örnekleri cam basalt lav türündedir ve ancak su dışındaki atmosferik basınç altında katılaşabilmektedir. Eğer su altında katılaşsaydı kristal halini alırdı. Ayrıca Termier bu lavların katılaşmalarından kısa süre sonra suya girdiğini tespit etti. Bu lavların 15,000 sene içinde suda çözülmeleri gerektiğini belirilerek, onların Platon'un öyküsüne kuvvetli bir kanıt olduğu kaydediliyor (48).

 

Edgar Cayce okumalarında Atlantis'in yakınlarda tekrar yükseleceğini söylemişti. İlkin 1968 Karaipler’de Bimini adası yakınlarında bir Atlantis mabedinin ortaya çıkacağını söylemişti. 1968 yılında, bu kehaneti incelemek üzere Edgar Cayce Vakıfı (A.R.E.) Bimini civarlarında bir uçakla keşif gezisi düzenledi. Neticede su altında bir megalit (büyük taş) duvar veya yol bulundu. O zamandan beri Bimini yolu arkeolojik incelemelere tabi tutuldu. Yakınlarında yivli mermer bir sütün parçası ve harç ile sıvanmış bir kiremit parçası bulundu. Bimini yolunun insan işi olduğu şüphesiz, bir gözlemcinin dediği gibi, "Doğa kare şeklinde taş yaratmaz, ve taşları da sıra halinde dizmez". Deniz seviyesinin son buzul çağında yükselmesini göze alarak burasının en az 8 bin yıl önce deniz seviyesinin üstünde olduğu hesaplanmıştır.

 

KAYNAKÇA

(34) The Velikovsky Affair, Alfred de Grazia, Abacus, London, 966, 1978

 

(35) Ages in Chaos, Immanuel Velikovsky, Doubleday & Co., New York, 1953

 

(36) The World Atlas of Mysteries, Francis Hitching, Pan, London, 1978, 1979

 

(37) Earth in Upheavel, Immanuel Velikovsky, Abacus, G.B., 1955, 1974

 

(38) Disaster! When Nature Strikes Back, Encyclopaedia Britannica, Bantom, New York, 1978.

 

(39) Donnelly, (13)

 

(40) Tomas, (23)

 

(41) Newsweek, "The Death of the Dinosaurs", 19, Aralık, 1988

 

(42) The World Atlas of Mysteries, Francis Hitching, Pan Books, London, 1978

 

(43) Atlantis, the New Evidence, Martin Ebon, Signet, 1977

 

(44) Berlitz (25)

 

(45) Subdue the Earth, Ralph Franklin Walworth and Geoffrey Sjostrom, Panther, London, 1077,1980

 

(46) Tomas (23)

 

(47) Tomas (23) (sayfa 15)

 

(48) Berlitz (25)

 

Alıntıdır..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

2012 de Atlantis ve Mu kitasinin tekrar ortaya cikacagi Amerikan kitasinin batacagi soyleniyor. Hatta Amerikanin Irak isgal etme nedeni ne petrol nede para oldugu asil amacinin Amerikan kitasi batarsa kendi insanlarini ortadoguya yerlestirme istegi diyorlar. Bakalim bu 2012 ciler hakli cikacak mi :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

2012 de Atlantis ve Mu kitasinin tekrar ortaya cikacagi Amerikan kitasinin batacagi soyleniyor. Hatta Amerikanin Irak isgal etme nedeni ne petrol nede para oldugu asil amacinin Amerikan kitasi batarsa kendi insanlarini ortadoguya yerlestirme istegi diyorlar. Bakalim bu 2012 ciler hakli cikacak mi :)

 

ancak şöyle birşey var..bu olay pat diye 2012de olmayacak. yanlızca 2012 de başlayacak ve 2100 yılına kadar devam edecek olan uzun bir süreç tüm bunları görmeye ömrümüz yetmeyebilir:D

 

bu arada çokk güzel bir yazı olmuş eline sağlık:thumbsup:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Marduktan bir tehlike gelmeyecek arkadaslar yorungesinde hafif oynama yapildi dunyanin her yerinde cok buyuk depremler tufanlar ve yanardag patlamalari beklemeyin mardukun verdigi zarar ile dunyanin kendisini yenilemesi sirasindaki verilen zarar arasinda daglar kadar fark var kutuplar erimeye devam ediyor 15 sene sonra filan kutuplarin yorungesi degisecek yer degistirecek kuresel isinma buzul cagini baslatacak uzun bir surec bu nasil olur demeyin bilim adamlari su dongusunun sirrini cozerse anlasilacak... 2012 de ilk irtibat bekliyoruz galaktik federasyon gemileriyle ama benim umudum giderek dusuyor nedeni ise dunya savasi patlak vermez insallah kutuplar eriyor kaynaklar gun yuzune cikiyor rusya okyanusun dibine bayragini dikmis amerika ussunden hic ayrilmiyo iskandinav ulkeleri anlasamiyor kanada ayri bir dert zaten kutuplasmalar basladi yani yorum yapmak guclesti diyebiliriz 2012 de bir baslangictir cok olagan disi birsey beklemeyelim benim goruslerim boyle...

--------------------

Verdigin bilgiler icin tessekkurler...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Marduktan bir tehlike gelmeyecek arkadaslar yorungesinde hafif oynama yapildi dunyanin her yerinde cok buyuk depremler tufanlar ve yanardag patlamalari beklemeyin mardukun verdigi zarar ile dunyanin kendisini yenilemesi sirasindaki verilen zarar arasinda daglar kadar fark var kutuplar erimeye devam ediyor 15 sene sonra filan kutuplarin yorungesi degisecek yer degistirecek kuresel isinma buzul cagini baslatacak uzun bir surec bu nasil olur demeyin bilim adamlari su dongusunun sirrini cozerse anlasilacak... 2012 de ilk irtibat bekliyoruz galaktik federasyon gemileriyle ama benim umudum giderek dusuyor nedeni ise dunya savasi patlak vermez insallah kutuplar eriyor kaynaklar gun yuzune cikiyor rusya okyanusun dibine bayragini dikmis amerika ussunden hic ayrilmiyo iskandinav ulkeleri anlasamiyor kanada ayri bir dert zaten kutuplasmalar basladi yani yorum yapmak guclesti diyebiliriz 2012 de bir baslangictir cok olagan disi birsey beklemeyelim benim goruslerim boyle...

--------------------

Verdigin bilgiler icin tessekkurler...

 

her son bı baslangıctır arkadslar ordan sora da bı surec olcaktır

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Atlatis ve Lumerya aynı dönemde farklı iki halk ve sosyal sınıf ve bu dönem teknolojinin son sınırı kullanıyolar. Şu anki teknoloji o zamankinin yanında taş devri gibi kalır. O dönemlerde dünya cok farklı atmosferin yapısı farklı örnegin okyanus yok okyanus suları atmosferde gök kubbede, iklimler yok ısı heryerde aynı atmosferin bu yapısından dolayı bilim o günlerden kalantıların yaş hesabını yanlış yapıyor bilim şu anki atmesfer ve güneş ışıgı gelişine göre hesaplıyor. Yakında olacak bir deprem sonucu acıga cıkan fay hattında o dönemden kalma cok daha bariz teknolojik kalıntılara rastlanılacak ve Atlantis dönemi Bilimsel olarakda kesinlik kazanacaktır

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ancak şöyle birşey var..bu olay pat diye 2012de olmayacak. yanlızca 2012 de başlayacak ve 2100 yılına kadar devam edecek olan uzun bir süreç tüm bunları görmeye ömrümüz yetmeyebilir:D

 

 

2100 yılına kadar deil (666)6*6*6=216 sonuna bir sıfır eklenip 2160 oluyor yani 2160 yılında sonlanacak diye biliyorum:)

--------------------

Atlatis ve Lumerya aynı dönemde farklı iki halk ve sosyal sınıf ve bu dönem teknolojinin son sınırı kullanıyolar. Şu anki teknoloji o zamankinin yanında taş devri gibi kalır. O dönemlerde dünya cok farklı atmosferin yapısı farklı örnegin okyanus yok okyanus suları atmosferde gök kubbede, iklimler yok ısı heryerde aynı atmosferin bu yapısından dolayı bilim o günlerden kalantıların yaş hesabını yanlış yapıyor bilim şu anki atmesfer ve güneş ışıgı gelişine göre hesaplıyor. Yakında olacak bir deprem sonucu acıga cıkan fay hattında o dönemden kalma cok daha bariz teknolojik kalıntılara rastlanılacak ve Atlantis dönemi Bilimsel olarakda kesinlik kazanacaktır

 

burda lumerya derken mu kitasındanmı bahsediorsun eğer mu kıtasındansa atlantis ve mu kıtasının içinde birçok ırk vardı mesela mu kıtasından Türk ırkı vardı Atam zaten bunu sölemiş.Bide o zamanlardaki teknolojiyi(sadece atlantis ve mu kıtası) bugün hayal bile edemeyiz ancak dünya bugünkünden pek farklı deildi(o zamanlar nekadar teknoloji ilerideysede herşey doğaldı ve doğa kirlenmemişti ) bu iki kıta dışında diğer yerlerde teknoloji neredeyse hiç gelişmemişti.

--------------------

emeğine sağlık mistik çok güsell tebrik ederimm

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

2100 yılına kadar deil (666)6*6*6=216 sonuna bir sıfır eklenip 2160 oluyor yani 2160 yılında sonlanacak diye biliyorum:)

--------------------

 

 

burda lumerya derken mu kitasındanmı bahsediorsun eğer mu kıtasındansa atlantis ve mu kıtasının içinde birçok ırk vardı mesela mu kıtasından Türk ırkı vardı Atam zaten bunu sölemiş.Bide o zamanlardaki teknolojiyi(sadece atlantis ve mu kıtası) bugün hayal bile edemeyiz ancak dünya bugünkünden pek farklı deildi(o zamanlar nekadar teknoloji ilerideysede herşey doğaldı ve doğa kirlenmemişti ) bu iki kıta dışında diğer yerlerde teknoloji neredeyse hiç gelişmemişti.

--------------------

emeğine sağlık mistik çok güsell tebrik ederimm

 

666 la bu işin bi alakası yok 666 cok farklı bir anlam afade eder konu dagılmasın onu acıklamıyayım ayrıca lumerya derken mu dan bahseymiyom lumerya halkı atlantiste aynı kıtada yaşayan ikinci sınıf bir halktır ayıca dünyanın atmasfer yapısı farklı bunu tartışmaya da gerekte yok.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

O dönemlerde dünya cok farklı atmosferin yapısı farklı örnegin okyanus yok okyanus suları atmosferde gök kubbede, iklimler yok ısı heryerde aynı atmosferin bu yapısından dolayı bilim o günlerden kalantıların yaş hesabını yanlış yapıyor bilim şu anki atmesfer ve güneş ışıgı gelişine göre hesaplıyor.

Sanırım burada hatanız var. Bilim bir parçanın nekadar zamanlık olduğunu anlamak için karbon değerlerini okur. Radyoaktivitesi yıllarca azalan karbonun nekadar zaman önce bir nesnenin içinde kaldığını araştırır. Daha değişik belirleme teknikleri olduğunuda varsayarsak, böyle bir genelleme yapmanızı yanlış buldum denilebilir. Tek bir yöntem ile bakılmadığından, bir nesnenin nekadar zaman önceye ait olduğu kesin bellidir. Yanılma ihtimali şuanki teknoloji ile 1.000.000 yıl önceki nesne için 10-20 yıldır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Marduktan bir tehlike gelmeyecek arkadaslar yorungesinde hafif oynama yapildi

 

 

Merhaba..

Ben Marduk yada gerçek adıyla Nibirru ile ilgili yakın ilgisi olan birisiyim. Bu cümlenin açılımını bana yaparsanız, bu bilginin size nerden, kimden, hangi kanalla ulaştığını bildirirseniz çok mutlu olurum. Teşekkür ve sevgiyle

--------------------

666 la bu işin bi alakası yok 666 cok farklı bir anlam afade eder konu dagılmasın onu acıklamıyayım ayrıca lumerya derken mu dan bahseymiyom lumerya halkı atlantiste aynı kıtada yaşayan ikinci sınıf bir halktır ayıca dünyanın atmasfer yapısı farklı bunu tartışmaya da gerekte yok.

 

 

Tanrı aşkına, lğütfen, ama lütfen.

Lemurya Mu değilmi???

Ve ana kıta olan Lemuryanın halkı, nasıl Lemuryanın kolonisi olan Atlantisin içinde yaşayan ikinci sınıf bir halk oldu. TANRI AŞKINA bu ne demek, bi cevap lütfen, ama boş cevap değil, bilginizin kaunağı nedir, böyle bir cevap lütfen, lütfen...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sanırım burada hatanız var. Bilim bir parçanın nekadar zamanlık olduğunu anlamak için karbon değerlerini okur. Radyoaktivitesi yıllarca azalan karbonun nekadar zaman önce bir nesnenin içinde kaldığını araştırır. Daha değişik belirleme teknikleri olduğunuda varsayarsak, böyle bir genelleme yapmanızı yanlış buldum denilebilir. Tek bir yöntem ile bakılmadığından, bir nesnenin nekadar zaman önceye ait olduğu kesin bellidir. Yanılma ihtimali şuanki teknoloji ile 1.000.000 yıl önceki nesne için 10-20 yıldır.

 

Degerli arkadaşım; Arkeologlar bulguların radyaaktivesine göre tarih belirler. Radyoaktiveyi veren ve karbon azalmasına yol acan güneş ışınları ve bu ışınların geliş açısıdır. Çok uzun zamanlar, Şu anki bilim adamlarının sandıgı gibi güneş ışınları dünyamıza direkt ulaşmadı. Milyonlarca yıl, bu gün okyanusları oluşturan su o zamanlar otmosferdeydi. Ve bu su ışıgı yaydıgı için her şey radyasyondan bu günkü gibi direkt etkilenmiyordu. Bilim adamları güneş ışıgının hep direkt olarak geldiğini düşünerek radyoaktiviteyi buna göre hesaplıyolar o yüzden zamanlamada hata yapıyolar. Atlantis dönemi bu dünyada yaklaşık 35.000 yıl önce yaşanmıştır. Bu yanlış hesaplamadan dolayı 10.000 yıl önce oldugu varsayılıyor. Şunuda bilmeliyiz ki dünyada bir damla su bile kayıp olmaz. Sadece yeri veya hali degişir. İşte Atlantis ve bir cok kıtayı sular altında bırakan bu su, o zamanki insanların yüksek ışın teknoloji ile catlattıkları gök kubbeden inen sudur ve bu su okyanusları oluşturmuştur. Tabi kendileride bu suların altında kalmışlardır. Ama tüm insanlık yok olmamıştır. Bu dehşeti yaşayan ve dağlara kaçan çok az insan kurtulmayı başarmış ama, o kadar büyük bir tramva ve dıram yaşanmış ki, bu kaçanlar adeta deli gibi olmuşlardır. Mağaralarda yaşamış ve hayatta kalmaya çalışmışlardır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Degerli arkadaşım; Arkeologlar bulguların radyaaktivesine göre tarih belirler. Radyoaktiveyi veren ve karbon azalmasına yol acan güneş ışınları ve bu ışınların geliş açısıdır.

 

Geliş açısının çok ta önemli bir rol oynadığını sanmıyorum nedeolsa bahsettiğimiz güneş ışığının içindeki radyoaktivite, ışığın kendisi değil. Ve biliyoruz ki su radyoaktiviteyi azaltmada veya yansıtmada etkili bir engel teşkil etmez.

 

Çok uzun zamanlar, Şu anki bilim adamlarının sandıgı gibi güneş ışınları dünyamıza direkt ulaşmadı. Milyonlarca yıl, bu gün okyanusları oluşturan su o zamanlar otmosferdeydi. Ve bu su ışıgı yaydıgı için her şey radyasyondan bu günkü gibi direkt etkilenmiyordu.

 

otmosferi atmosfer olarak algılayarak cevap veriyorum.

 

şuana kadar oluşan bütün sular atmosferde olsaydı eğer, büyük kanyonu nasıl oluşturdu 35.000 yıl içerisinde? size mümkün gözükmektemidir?

biliyorsunuz ki büyük kanyonu ortasından akan dere, en az yarım milyon yıl boyunca anca oluşturmuştur.

Dünyamızda radyasyonu engelleyen tek etken dünyanın manyetik alanıdır.

ki sadece yeryüzü lav kaplıyken değiştiği ispatlanmıştır.

o yüzden sizin sözleriniz pek tatmin edici gelmedi.

 

Bilim adamları güneş ışıgının hep direkt olarak geldiğini düşünerek radyoaktiviteyi buna göre hesaplıyolar o yüzden zamanlamada hata yapıyolar. Atlantis dönemi bu dünyada yaklaşık 35.000 yıl önce yaşanmıştır. Bu yanlış hesaplamadan dolayı 10.000 yıl önce oldugu varsayılıyor.

 

35.000 yıl önce yer yüzünde su yok, bütün su havada asılı duruyor ve milyon yıllık yeraltı su kanalları, mağraları oluşabiliyor.

değişik.

 

Şunuda bilmeliyiz ki dünyada bir damla su bile kayıp olmaz. Sadece yeri veya hali degişir. İşte Atlantis ve bir cok kıtayı sular altında bırakan bu su, o zamanki insanların yüksek ışın teknoloji ile catlattıkları gök kubbeden inen sudur ve bu su okyanusları oluşturmuştur. Tabi kendileride bu suların altında kalmışlardır.

 

sanırım suyun yapılış oluş ve dünyaya yayılışı hakkında pek bi bilginiz yok. Şuan milyonlarca küp su uzayın boşluğuna yayılmaktadır. ve biliyorsunuz ki yeraltı kaynakları sayesinde yeni su monekülleri yeryüzüne ulaşmaktadır. bu ise mağmadan soğuyan ve sıkışan su buharının kabuk yüzeye çıkmasından oluşur.

 

Ama tüm insanlık yok olmamıştır. Bu dehşeti yaşayan ve dağlara kaçan çok az insan kurtulmayı başarmış ama, o kadar büyük bir tramva ve dıram yaşanmış ki, bu kaçanlar adeta deli gibi olmuşlardır. Mağaralarda yaşamış ve hayatta kalmaya çalışmışlardır.

 

ve biliyoruz ki insanların bütün evrim teorisi, türlerin kökeni atlasları abartı yalanlardır sizin dediklerinize göre. Hatta bulunan fosiller bilimadamları tarafından alçıdan yapılmış, radyosyonla yıllandırılmıştır.

ne diye sırf atlantisin gerçek olmadığını ispatlamak için?

veya kanıtı olmayan bir medeniyeti zorla var ettirmeye çalışmanın çırpınışlarımıdır bunlar?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Degerli arkadaşım, aramızdaki fark, sen madeden yola çıkıyosun bense düşünceden.

Dogru, madesel olarak her şeyi ispatlamak veya algılamak zordur ama maddeden yola çıkarak düşünceyi, aklı, duyguyu, manyetik alanı, higgs parçacıgını, zamanı vs. ispatlayamazsın. Ancak etkilerini yada sonuçlarını inceleyebilirsin. Ancak birşeyin etkisi, onun tepkisinin yada başlangıcının delili degildir. Bilimsel yaklaşım her zaman mantıksal olmaz. Mantıksal yaklaşım da bizi her zaman dogru sonuca götürmeyebilir. Gerçekler zamana göre değişebilen görecedirler. Galille Dünya dönüyor dediğinde o zaman ki halkların mantığına gerçekliliğine ters gelmişti. İnsan oglu geliştikçe gerçeklikleride değişir.

Atmosferin yapısı katmanları ve içindeki su buharı ışıgı yaymanın yanı sıra radyasyonun da yayılmasını sağlar.Atmosfersiz bir ortamla, atmosferli bir ortamdaki direkt gelen ışık partikül yada dalgaları yayılmaları radyasyon ve yarılanma süreleri açısından da farklıdır.

Su konusuna gelince, ben atmosferdeki yapıdan bahsederken, o zamanda yeryüzünde su olmadıgını söylemiyorum. Ben sadece okyanusların olmadıgını ve bu suyun buhar yogunlugunlugunda atmosferde oldugunu söylüyorum. Elbetteki yer yüzünde ve yer altında tatlı sular vardı.

Suyun devir dayim yapması yada hal degiştirmesi yoktan su var edilmesi demek degildir. Gezegenimizdeki su miktarı şu an için sabittir.

Daha önceki yazımda ki farkında olmadan kullandıgım (Lumerya) İfadesini LEMURYA olarak düzeltiyorum.

Lemurya halkı sayısının cok olması yada anakıta olması onların sınıf farkını değiştirmez. Şu anda Afrika ana kıtadır ama halkın durumu ortadadır. Ya da Amerika kıtasının gerçek sahipleri olan Kızılderililerin durumu ortadadır. Bu sosyal sınıf o zamanki göreceli gerçektir. Benim degerlendirmem değildir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...