Jump to content

Dr.Bedri Ruhselman'ın Son Gizemli Eseri: Bilgi Kitabı


sirius

Önerilen Mesajlar

Bedri Ruhselman'ın Son Çalışması

 

31 Ocak 1957: Annesi öldü. 5 Mart 1957: Cemiyetten istifa etti. 17 Ekim 1957: R. Kayserilioğlu medyum, Meşale planı. 1 Eylül 1958: Attila Güyer medyum, Önder planı. Haziran/Temmuz 1958: Kalp krizi, Cenova hastahanesi. Mart 1959: R. Kayserilioğlu çalışması bitti. 1 Temmuz 1959: A.Güyer çalışması bitti, metnin daktilosu. 10 Ağustos 1959: Kitabın daktilosu bitti. 18 Kasım 1959: Üç aylık hasta raporu. Aralık 1959: İzmir'e gidiş. Ocak 1960: İstanbul'a dönüş. 16 Şubat 1960: Kalp krizi ve ölüm. 18 Şubat 1960: Defin töreni.

 

Medyumlarla çalışma yaptığı devrede tesbit edilen isimler: Rafet Kayserilioğlu, Mehmet Fahri Öğretici, Hikmet Omay, Attila Güyer, Doğan Tuğcu.

 

Aşağıdaki bölümler son çalışmasıyla ilgili olup, Feridun Tepeköy'ün hazırlamış olduğu “Büyük Vazifeli Dr. Bedri Ruhselman” ismindeki yayınlanmamış kitabın 608 sahifelik müsvetteleri arasından çıkartılmıştır:

 

(III:6-d) “Kitap”:

 

Ölümüne tekaddüm eden çalışma devresinde, yüksek ruh âleminden aldığı bilgileri derleyerek meydana getirdiği ve henüz neşredilmemiş, noterde mahfuz bulunan kitap.

 

Doktor Bedri Ruhselman, 5.3.1957 tarihinde cemiyetten istifa etti. Bu tarihten sonra Harbiye Çimen sokaktaki apartmanın kira ile tuttuğu ufak bir dairesinde çalışmalarına başladı ve bu çalışmaları ölümüne kadar gittikçe artan hummalı bir tempo içinde sürdü. Gerçi burada ölümüne kadar demek pek doğru olmayacak. Zira, 16 Şubat 1960 perşembe günü akşamı bu dünyadan ayrılmasından altı ay kadar önce, derlediği kitap üzerindeki yoğun çalışmalarını bitirmiş, kitabı vazifelendirilen üç mesai arkadaşının mesuliyetine teslim ettikten sonra da bir nevi istirahat (daha doğrusu ölümü bekleyiş) hali içinde günlerini doldurmaya çalışmıştır.

 

Kendisine, vazifesinin bu dünyada son derlediği eser ile bitmiş olduğunu ve esasen bu hayatını bu işi tamamlamak için yaşamış olduğunu, bu güne kadar yaptığı bütün çalışmalarının ve yayınladığı eserlerinin sadece birer hazırlık mahiyetinde oldukları açıkça tebliğ olarak bildirilmişti. Bu bekleyiş devresi içinde, bir ara bir İzmir seyahati yaptı. Kızkardeşi (Hidayet), yeğeni ve çocuklarını ziyaret etti. Bir ara da vakit doldurmak için lisan çalışmaları yaptı, müzik dinledi, vs.. Mütevekkil ve belki de memnun, dünyadan ayrılacağı saatin gelmesini sükûnet ve vekar içinde bekledi.

 

İşte, 1958 ile 1959 yılları onun en kesif çalışmalarına sahne olmuş en verimli yılları olarak kabul edilebilir. Zira, bu çalışmaların neticesinde “Kitap” ortaya çıkmış ve İstanbul Karaköy semtindeki 5. Noter'e hıfzedilmek üzere emanet edilmiştir. Kitabın noterde muhafazası konusunda, yılların meydana getireceği yıpranma ve tahribatın önüne geçilmesi için herhangi bir tedbirin alınıp alınmadığı hususunda, sayın Attila Güyer, “böyle bir tedbire lüzum hissetmediklerini, verilmiş talimata uygun olarak hareket ettiklerini” beyan etmektedir. Bu talimatın dışında, bütün mesuliyetin plana ait olduğu bildirilmiştir.

 

Kitabın üç nüshası ayrı ayrı zarflara konarak, üzerlerine üç vazifelinin isimleri yazılmış ve üç nüshası da ayrıca ağzı açık bir zarfa konmuştur. Her biri ayrı ayrı kitabı alabilecektir. Kitap, daktilo ile üç nüsha olarak teksir edilmiş ve Hüsrev Bilgioğlu, Metin Sakik ve Attila Güyer'in ayrı ayrı tasarruf ve mesuliyetlerine emanet edilmiştir. Sayın Metin Sakik, bu çalışmanın sonunda kitabın tapaj görevini üzerine alarak yerine getirmiş ve kitabı bir asıl iki kopya olarak daktilo etmiştir. Kitabın bu üç şahsın mesuliyetlerine tevdi edilişi bizzat “Önder” planının “sizler bu iş için seçildiniz” demesi üzerine olmuştur. Bu, planın son celsesinde söylenmiş ve üç şahıs böylece seçilmişlerdir.

 

Bu vazifeli üç arkadaştan her hangi biri veya ikisi daha önceden bu dünyadan ayrılacak olursa - ki bu ihtimal de hesaba katılmıştır - geri kalan, üzerine aldığı vazifesini tek başına ifaya yetkili kılınmıştır. Telif hakkı, bu üç vazifeliye ayrı ayrı verilmiştir. Muhafaza edilmek üzere İstanbul 5. Noterliğine emanet edilen söz konusu kitabın, noterliğin kasasında saklandığı ve her yıl bu görev için noterliğe bir ücret ödendiğini de zikredebiliriz. Kitabın ne zaman neşredileceği, ne zaman dünya dillerine tercümesinin yapılacağı ve hangi emare ve ikazlarla harekete geçileceği gizli tutulmuştur. Zemin ve zaman müsait olduğu anda, beklenen işaret ve ikazların değerlendirilmesinden sonra faaliyet başlayacak ve kitap insanlığın malı olacaktır.

 

Üç vazifeli şahıstan her biri hayatta iken, ilk önce Attila Güyer faaliyeti başlatmakla görevlendirilmiştir. Kimseye danışmadan, kitabın noterden alınmasıyla faaliyet başlatılmış olacaktır. Eğer Attila Güyer ölmüş ise bu takdirde Metin Sakik bu görevi üslenmiş olacaktır. Şayet Metin Sakik de ölecek olursa bu takdirde hiç beklemeksizin (derhal) Hüsrev Bilgioğlu noterden kitabı alacak ve hemen faaliyeti başlatacaktır. Bu hususları Bedri Ruhselman bir talimatname ile açıkça tesbit etmiş ve üç vazifeliye vermiştir.

Kitap hakkında yeterli bir bilgiye sahip değilim. Mesuliyetini almış sayın vazifeli dostlarımdan müsaade almadan bildiklerimin hepsini açıklamaya da hiç bir suretle mezun değilim. Ancak, bilinen bazı hususları burada kaydetmekle iktifa ediyorum.

 

Kitap, insanlığın mukadderatı ve tekamül hamlesi sağlamasını temine yarayan çok kıymetli açık bilgileri ihtiva etmektedir. Bu bilgiler, doğrudan doğruya ilahi yüksek ruhi planın (Önder planı) insanlığa tebliğ ettiği bilgiler olup, medyum (Attila Güyer) vasıtasıyla ve Bedri beyin derleyişiyle ortaya çıkarılmış ve insanlığın istifadesine sunulmuştur.

 

Kitap, - hacım itibarıyla orta boyda bir kitap olarak düşünülecek olursa - takriben 350 sahifelik bir hacmi işgal edeceği tahmin edilmektedir.

 

Kitabın derlenişi konusunda yaptığı açıklamalarla bu noktayı aydınlığa kavuşturan sayın dostum Attila Güyer, bu konuda ezcümle şunları söylemektedir:

 

“Kitaptaki bilgiler, benim aracılığım ile ‘Önder’ ismi verilen yüksek idareci bir plan tarafından verildi. Bu verilen tebliğlerin Bedri bey tarafından önce anlaşılmasına yardım edildi. Sualler sorulmasına izin verildi. Yapılan açıklamalarla konular vuzuha eriştirildi. Konunun planı verildi ve bu plan gereğince Bedri beyin konuyu kaleme alması sağlandı. Kaleme alınan bölümler plana okundu ve tasvibi alındı. Böylece derleme faaliyeti tamamlandı.”

 

Sayın Attila Güyer'in yaptığı bu açıklama, “derleme” kelimesinin manasını gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kitabın derlenmesini ancak Bedri bey muvaffakiyetle başarabilirdi. Verilmiş bilgilerin eski bilgilerle telif ve sentezini ancak Bedri bey selahiyetle tamamlayabilirdi. Ancak onun kapasitesi, vazife şuuru ve azmi böyle bir çalışmanın altından kalkabilirdi. Dikte ettirme yerine derlenme yolundan kitabın hazırlanışının elbette ki bir sebebi olacaktır. İcabetseydi, öyle yapılırdı elbet! Nitekim, idareci ruhsal planlar daha evvelden bu yoldan faydalanmışlar ve dikte ettirmişlerdir. (Kuran'ın dikte ettirilişi buna bir misaldir.)

 

Kitabın nasıl hazırlandığı hususu üzerinde, sayın genç dostum Attila Güyer ile yaptığım konuşmanın bir bölümünü ve özellikle kitabın derlenişine, tebligatın aktarılışına vazifelik etmiş bir vazifeli medyum sıfatıyla bana yaptığı açıklamaların bir kısmını, önemine binaen aşağıda tetkiklerinize arzetmek istiyorum. Önemli bir noktanın aydınlığa çıkmasına hizmet edeceğinden fayda umduğum bu açıklamaların alakalı kısımlarını takdim ediyorum:

 

“Bedri bey, ruhi bir irtibatın olup olmadığını, ayrıca hangi seviyeden bir irtibatın mevcud bulunduğunu derhal anlayabilecek bir bilgi ve liyakat sahibi bir insandı. Kendine mahsus bir takım metodları da vardı. Ama, teşhis gücü sadece tecrübe ve bilgisine dayanıyordu da denemez. Ben, kitabın derlenişi sırasında ondokuz yaşındaydım. Medyumluğum öylesine süratli gelişmişti ki hepimiz şaşırmış ve korkmuştuk da.”

 

“Bedri bey o sıralarda Adana civarındaki sel hadisesi ile ilgili kehanetle meşguldü. Kendisine açıkça ikazda bulunuldu: ‘Senin fonksiyonun budur, halbuki sen nelerle uğraşmaktasın. Bu mu senin işin!’ Bedri bey o sıralarda çalışıyordu ama huzursuzdu. Asıl yolunu bulamamıştı. İnsanlara hizmetle ilgili yapacağı bir iş hakkında bir idraki vardı. Bir noktaya kadar gelmişti, fakat ne yapması lazım geldiğini kesinlikle tayin edemiyordu. İşte böyle bir durumda planın ikazı onu şaşırttı. Toparlandı ve derhal mevzuua girdi. Kitabın derlenişi faaliyeti başladı. Böylece Bedri bey hayatının gayesini bulmuş oldu.”

 

Sual: Kitap, Bedri beyin ne çeşit bir çalışmasıyla meydana gelmiştir? Yani, tebliğler bir sıraya göre olduğu gibi mi yazılmıştır, yoksa açıklayıcı pasajlarla birlikte mi tertiplenmiştir?

 

Bu sualime Attila Güyer şu cevabı verdi:

 

“İkisi de değil. Yukarısı evvela bir plan verdi. Bölüm bölüm bu planın konularını anlattı. Bedri bey ‘şunu koyalım’, dedi. Plan ‘hayır, bunu koymayacaksın’, dedi. ‘Biz direkt bilgi veriyoruz, bunları yazacaksın’, dendi. Bedri bey de yukarının ağzı ile bunları derleyerek yazdı. Aslında, kitapta direkt alınmış tebliğler de yoktur. Bedri beyin kendi görüş ve tefsiri de yoktur. Verilmiş genel bilgiler Bedri bey tarafından derlenmiştir.”

 

Sual: Derlenme fiilinin daha iyi anlaşılması için biraz daha açıklamada bulunur musunuz?

 

“Tam, motamot dikte ettirme yoktur. Mesela bir fikir veriliyor; kainatın kuruluşu, maddenin yapısı hakkında bir plan veriliyor. Bu plana göre verilen bilgiler derlenecek, deniyor. Anlayamadığı noktalar izah ediliyor. Yani, fikirler, bilgiler yukardan veriliyor. Fakat, motamot yazdırılmıyor. Bedri bey bunları kaleme alıyor, derliyor.”

 

“Tekrarlayayım: Konu ve plan veriliyor. Konu hakkındaki bütün bilgiler anlatılıyor, işleniyor, izahlar yapılıyor, misaller veriliyor. Sonra, ‘bunları yazacaksın’ deniyor ‘Şu şu şekilde yazacaksın, verdiğimiz misallerin ışığı altında şu, şu şekilde yazacaksın’ deniliyor ve bırakılıyor. Burada Bedri beyin fonksiyonu şöyle: Gelen bilgileri evvela anlıyor, hazmediyor ve kendisi yeniden kaleme alıyor. Yukarısı, ‘tebliği aynen koyacaksın’ demedi. Bunu istemedi hiçbir vakit. Müteakib celselerde, Bedri beyin kaleme aldığı kısımlar plana okundu ve tasvibi alındı.”

 

“Şunu da söyleyeyim ki, hiçbir vakit Bedri beyin kaleme aldıkları (derledikleri) parçalar ‘plan’ tarafından ‘olmamıştır’ diye geri çevrilmedi. Bu vazifesini Bedri bey pek mükemmel bir şekilde yapıyordu. İyice idrakine varmadan hiçbir vakit kalemi eline alıp yazmaya başladığını görmedim. Bazen üç ay bir konu üzerinde münakaşa edildiği olmuştu. Anlayamadıklarını anlayabilmek için sualler sormaktaydı.”

 

Sual: Yani, bu izahata göre celselerde verilen tebligat kitaba motamot konmuyor.

 

“Hayır, konmuyordu.”

 

Sual: Yani, Bedri bey tarafından, gelen fikirler evvela hazmediliyor, sonra kompoze ediliyor.

 

“Tamam. Mevzu iyice anlaşılıncaya kadar misaller veriliyor, çeşitli yönleri gösteriliyor. Mevzu iyice anlaşıldıktan sonra bırakılıyor, ‘bunları şimdi derleyin’ deniyordu. Kendisine, bu derleme çalışmalarında hiçbir vakit ‘burada hata yaptın’ denmedi.”

 

Sual: Öyle sanıyorum ki, kitabın derlenme yoluyla verilmiş olması, şöyle bir maksadı gütmüş olabilir: Bir insan olarak, Bedri bey verilen bilgileri hazmetmekle, bu bilgilerin insanlar tarafından anlaşılabilir bilgiler olduğunu tatbiki olarak göstermiştir.

 

“Evet. Bu hususu hiç düşünmemiştim. Gerçi, Bedri bey büyük bir fonksiyonerdi ama yukarının karşısında son derece zayıf bir kimseydi. Bu öyle bir plandı ki, orada belki de Bedri bey gibi onbinlerce varlığın idraki ve şumulü vardı. Onun için ‘Önder’ diyoruz. Kendisi de zaten ‘Kainatın vazife planı’ olduğunu bize ihsas ettirdi.”

 

Sual: Kitap, tamamıyla değişik bir bilgi temeline dayalı yeni bir açıdan bir kainat görüşü ve bu görüşe uygun yürünmesi gerekli yolları mı açıklamaktadır, yoksa bu güne kadar verilegelmiş olan bilgilerin mânâlarını mı vuzuha kavuşturmakta ve sembolleri, dogmaları mı kaldırmaktadır?

 

“İkinci dediğiniz daha doğrudur. Aslında, belki yepyeni bir görüş koyuyor ortaya. Ama, bu koyduğu eskileri yıkmıyor. Eski realiteleri olduğu gibi kabul ediyor. Bunların, madde kainatı içinde gerekli kademeler olduğunu belirtiyor.”

 

“Bir dağın eteklerindeki görüş ile zirvesindeki görüş elbette ki birbirinden farklıdır. Evet, kitabın bir bilgi kitabı olduğu söylenebilir. Ama detaylı bilgiler veren bir ders kitabı şeklinde değil. Bir matematik veya bir fizik kitabı gibi konuları incelemez. Genel kanunları açıklar. Mesela madde kainatı hakkındaki Einstein'ın genel ifadesi gibi bir görüş, bir prensip getirmektedir. Yani, genel bilgiyi göstermektedir. Dinler muayyen realitelerin icaplarına göre yukarıdan - vazife planından - verilmiş bilgileri yayarlar. Kitaptaki bilgilerse dinlerin öğrettiklerini toplayacak ve onların manasını açıklayacaktır. Dolayısıyla nakz ve reddetmek asla bahis konusu değildir. Sadece ufku daha genişletecek. Faraza bir insan Müslüman olsun, Hıristiyan olsun, bu kitap karşısında kendi dininin esaslarını daha iyi anlayabilecektir. Böylece insanlar birbirlerini daha iyi anlayabilecek ve anlaşabileceklerdir.”

 

Kitabın derlenişi, daktilo edilişi ve notere tesliminden sonra Bedri bey memleket dışında bulunan seçilmiş beşyüz kadar adrese (ki bu adresler cemiyetler ve şahıslardan seçilmiştir) gönderilmek üzere bir bildiri kaleme almıştır. Bu açıklamasında, derlediği kitap hakkında bazı ön sezgileri verdirecek ipuçları vermiştir. Nitekim, bu bildirisine gelen cevaplar arasında 8-10 kadarının, Bedri beyin kapalı olarak sezdirmeğe çalıştığı düşüncelerini iyi bir şekilde değerlendirmiş olduğu anlaşılmıştır.

 

Kitabın neşri, şüphesizdir ki vazifeli üç şahsın inisiyatifine bırakılmış değildir. Hüsrev Bilgioğlu'nun yaptığı açıklamaya göre, kitabın insanlığa sunuluşu, medyum Attila Güyer'in zamanı geldiğinde kitabı tebliğ eden plandan (“Önder” planı) direkt olarak bir ikaz ve tebliğ almasıyla başlayacaktır. Bu hususta sayın Attila Güyer şu açıklamayı yapmaktadır:

 

“Biz, verilen talimatla birlikte bu kitaba bağlıyız. Bunun dışında, bizim hiçbir fonksiyonumuz yoktur. Telif hakkı her üçümüze bırakılmıştır. Bu da talimat gereğince yapılmıştır. Yukarının talimatını bizler aynen tatbik ediyoruz. Elimizde talimat var. Onun dışında bir şey yapamayız. Talimat dışında, şahsi olarak idraklerimizin yapacağı her şey büyük hata olacaktır. Talimat yukarıdan verilmişti. Bedri bey de bizlerin bu talimata göre aynen hareket etmemizi söyledi.”

 

(III:l-30) Attila Güyer'in şahitliği:

 

“Bedri beyi ilk defa Hüsrev ağabey vasıtasıyla tanıdım. Bende bazı anormallikler vardı. Anlatmıştım. Çocukluğumdan beri bazı anormalliklerim vardı. Mesela geceleri uykuda gezerdim, gece uykumda konuşurdum. Çok enteresan bulmuştu. ‘Gel, seni Bedri beyle tanıştırayım’, demişti. Benim bu sahada tecrübi çalışmalar yapmak hususunda arzu ve niyetim yoktu o zamanlar. Mevzu ile kendime göre alakadardım. Bazı tetkiklerim vardı, ama hepsi o kadar. Konuların içine gömülmüş değildim. Buna rağmen Bedri beyle tanışmayı istedim.”

 

“1958 senesinin sanırım Kasım ayındaydı. Bir gün Hüsrev ağabeyle önce cemiyete uğradık. Oradan da doğru Bedri beyin Harbiye, Çimen sokağında oturmakta olduğu evine gittik. O zamanlar cemiyetten ayrılmış, yalnız başına çalışmakta, celseler yapmaktaymış. Ben o sıralarda, Edebiyat Fakültesi talebesi on dokuz yaşında bir gençtim. Rafet Kayserilioğlu, M. Fahri Öğretici, Doğan Tuğcu ile ruhi irtibat celseleri çalışmaları yapılmaktaymış. Adana'daki sel felaketiyle ilgili kehanet tebliğleri ve bunun değerlendirilişi gibi çalışmalar yapılmaktaymış. Sonradan daha iyi idrakine vardım ki, o zamanlar Bedri bey huzursuzdu. Çalışmalarından tatmin olmuyordu. Bu çalışmaların adamı değildi Bedri bey. Bu intibaı o zaman almıştım.”

 

“Bedri beyin havası bambaşkaydı. Çok değişik ve enteresan bir hava ve intiba bırakmıştı bende. Sanki normal bir insan değildi de, acaip bir dünyanın varlığıydı. Çalışma odasına girdiğimde, tavana dört ucundan iple gerilmiş beyaz bir bez dikkatimi çekmişti. Bunu soba kurumunun başına dökülmemesi için germiş. İşte bu müşahedem, bende ilk nazarda Bedri bey hakkındaki intibalarıma bambaşka bir yön vermişti.”

 

“Bedri beyle hemen ilk tecrübe çalışmalarına başladık. Temasa geçtiğim ilk bedensiz varlıktan bir türlü ayrılmak istemiyordum. Hissi bir yakınlık beni cezbediyordu. Varlık, ‘benim işim burada bitti, bu vazifedeki işimiz sona erdi, muhakkak ki organizasyon içinde beraberiz ama bu işimiz burada artık bitti.’ diyordu. Fakat ben gene de ondan ayrılmak istemiyordum. Bu varlık, tek bir varlıktı. Beni hazırlamakla görevliydi. Beni bir noktaya kadar alıp getirdi. Sonra üçlü bir gruba verdiler beni. Daha sonra da kitabın tebliğlerini veren ‘Önder’ planıyla temasa geçtim.”

 

“Bu planla irtibatın sağlanması için, evvelkiler bir nevi hazırlık safhasıydı. Size bunun hakkında bir misal vermek üzere şunları söyleyebilirim: Başlangıçta tahammül edemiyordum. O kadar parlak ve keskin geliyordu ki, yaklaşamıyor, temasa geçemiyordum. Alıştırma safhalarından birini anlatayım: Üzerime tıpkı füze gibi ışık demetleri geliyordu. Gözlerim kamaşıyor, sağa sola kaçıyor, kurtulmaya çalışıyordum. Bunları bayağı görüyor ve hissediyordum. Büyük bir ışık kütlesinin üzerime geldiğini hissediyordum. İşte, asıl planın kademesine yaklaşıncaya kadar, bu şekilde egzersizlerle alıştırmalar yaptım. Işıktan bir bulut gibiydi o yer. Üçlü varlık, hem bilgi yönünden beni yetiştirdi hem de o plana hazırlamış oldu.”

 

“Celse adabına aykırı hareket ettiğim zamanlarda bana kızardı: ‘Kardeşim, buraya yorgun geliyorsunuz, olmaz böyle şey!’, diyordu. Haklıydı, kırk senelik bilgilerinin tamamen aksine bilgiler alıyorduk. ‘Olmaz’ diyor, kızıyordu. Bunun üzerine, ‘plan’ celseyi kesiyordu. Ama öyle enteresandı ki, ben ‘plan’ın sanki gülümsediğini hissediyordum: ‘Peki’, diyordu. Haftaya tekrar celseye başladığımızda (haftada bir, bazen de iki veya üç celse yapılıyordu), Bedri bey o bir hafta içinde verilen bilgileri hazmetmiş, yerine oturtmuş olarak karşımıza çıkıyordu.”

 

Sual: Bedri bey düşüncelerine tamamen zıt olan bu fikirleri nasıl hazmediyordu?

 

“Üzerinde düşünüyordu, idrakine varıyordu. Eskileri atıp yerine yeni bilgileri koyabiliyordu. Bu kabiliyet vardı onda.”

 

Sual: Zıt gelen fikirler temel bilgilere mi, yoksa teferruata mı taalluk ediyordu?

 

“Temellere! Ama, nüans farkları şeklinde. İlk bakışta tamamen tersine imiş gibi görünüyorlar.”

 

Sual: Tersine gibi mi görünüyorlar, yoksa gerçekten tersine miydiler?

 

“Gibi görünüyorlar. Mesela, biz vahdet-i vücûd felsefesini kabul etmiyoruz. Bu düşünceye zıt gibi görünen bazı fikirler karşısında, Bedri bey kızar ve ‘kardeşim, burada keselim’ derdi: ‘Yanılıyorsunuz, iyi nakledemiyorsunuz!’ Fakat, sonradan, söylenmiş olanlar üzerinde düşünüyor ve yerine oturtuyordu.”

 

“Bedri beyle birlikte geçirdiğim günler pek kısa olmuştur. Aşağı yukarı, münasebetlerimiz bir yıl sürdü. Sonra ben ayrıldım ve askere gittim. 1960 senesi Ocak ayında gitmiştim. Fakat, münasebetlerimiz bu kadar kısa sürmüş olmasına rağmen, aramızda çok derin ruhi bir bağın mevcud olduğunu söyleyebilirim. Nitekim, ölümüne rastlayan saatlerde başımdan geçen bir olay bunu teyit eder: Bedri beyin öldüğü gün, ben yedek subay okulundaydım. O gece koğuşta yatıyorduk. Ben feryad etmeye başlamışım. Bağırıyorum. Uyandırıyorlar. Ama uyandığımın farkında değilim. ‘Ne oldu’, diye soruyorlar. Tekrar yatıyoruz. Bu defa canhıraş feryatlar atıyorum. Çocuklar yine uyandırıyorlar. Bir ara canavar düdüğü gibi acaip sesler çıkarıyorum.”

 

“Bedri beyi ben ancak celseler esnasında tanıdım. Münasebetlerimiz bu sınırlar içinde kaldı. Celseler bitince, ‘Allahaısmarladık efendim’ der­dim. O da ‘Gülegüle kardeşim’ der ve bizi yolcu ederdi, o kadar.”

 

“Bizim öyle bir dostluğumuz yoktu. Sadece celseler dolayısıyla müna­sebetlerimiz oluyordu. Pek tabiidir ki birbirimizi severdik. Hürmet ederdim. Ama, bazen kızdığım da oluyordu. Onun idrakine ulaşamamış oluşum, onun bazı davranışları karşısında kızmaklığıma sebep olmaktaydı. Sonradan üzerinde düşündükçe, haklı olduğunu, kızmamın yersizliğini anlamışımdır. Celseler esnasında ters bilgiler verildiği zamanlarda da kızardı. Huzursuz olurdu. Medyumlara çatar, vazifelerini müdrik olmadan, medyumluğun gerektirdiği şekilde hareket etmediklerini söyler, tenkid ederdi.”

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

(III:l-29) Metin Sakik'in şahitliği:

 

Bedri bey hakkında herhangi bir düşünce ve kanaatin - prensip olarak - açıklanmasına pek taraftar değildi. Bu düşüncesini bana şu cümlelerle açık­lamıştı:

 

“Bedri beyin dünya üzerindeki beşeri şahsiyetinin bilinmesi bence lüzumsuzdur. Zira, onun beşeri şahsiyeti çok önemsizdir. Sadece bir vazife adamı olarak kıymetlidir, o kadar.”

 

“Bedri beyi ilk defa cemiyette gördüm ve tanıdım. 1953 Temmuzuydu. Askerlik görevimin verdiği fasıla hariç, ölümüne kadar Bedri beyle beraber oldum.”

 

Sual: Bedri beyin insanlığa yaptığı hizmet?

 

“Bıraktığı kitaptır. Bittabi o da, bu vazifesiyle sadece yukarıya va­sıtalık etmekten başka ve ileri bir iş görmemiştir.”

 

“Bedri bey, neşredilmiş eserlerinin yeniden basılmasına taraftar de­ğildi. Son çalışmalarında ortaya çıkan tebligat kanalıyla verilmiş bilgiler muvacehesinde; tamamlanmamış bilgiler, noksanlıklar ve hatta yanlış tefsir­lerin eski kitaplarında bulunabileceğini düşünmüştür. Bu sebeple yeniden basılmasının büyük bir fayda sağlayacağı kanaatinde değildi. Son çalışma­larıyla, “derleyen” sıfatıyla hazırladığı kitap bütün bilgileri ihtiva et­mekteydi. Bu sebeple, kendi eserlerinin yeniden basılmasını istememiştir. Bu kitapta hepsi mevcud. Seviye diye bir şey mevzuubahis değil. Anlayan anlayacak bu kitabı. Herşey apaçık yazılmıştır burada. Görecek olan göre­cektir bunu! Kitap gayet açıktır. Yeter ki, insanların idrakleri gelişmiş olsun. İnsanları bu kitabı anlamaları için yetiştirmeye lüzum yoktur.”

 

Sual: Kitabın derlenişiyle ilgili son devre çalışmalarının karakteri nedir?

 

“Bedri bey bu devrede de bir bilgi çalışması yapmıştır. Birçok med­yumlarla çalışmıştır. Ama esas medyumu bir taneydi: Attila Güyer. Bu devre çalışmaları, tam hatırlayamayacağım ama, sanırım 6-7 ay kadar sürmüştür. Netice itibarıyla, bu çalışmalarında Bedri bey sentezciydi. Esas bilgileri o tek medyumdan almış ve sentezini yapmıştır. Yani, Bedri beyin esas fonk­siyonu bu bilgileri derleyip toparlama, değerlendirip sentezini yapmaktı.”

 

Sual: Bedri beyin biyografisinde mutlaka zikredilmesi lazım geldiğine inan­dığınız bir hususiyeti var mıdır?

 

“Vazife idraki mutlaka belirtilmesi lazım gelen bir husustur. Bedri bey vazifeli bir varlıktı. Ama, gerçek vazifeli bir varlık. İnsanlığa birşeyler verebilmek için üst kademelerden gelmiş bir vazifelidir. Bedri bey, derlediği son kitaba isminin konmasına taraftar değildi. Koymamak kararın­daydı. Ancak, planın direktifiyle ismini koymuştur. Esas olarak söylediği şuydu: ‘Bu büyük vazife içinde benim yaptığım bir hiç mesabesindedir. Benim yaptığım şu çok cüzi bir işe karşılık kitaba ismimi koymam lüzumsuzdur.’ demişti. Ancak planın, insanların durumu yönünden bir isim konması lazım geldiğini açıklaması üzerine ve ‘siz isminizi derleyen sıfatıyla zikre­diniz’ denmesi üzerine ‘Derleyen Bedri Ruhselman’ denmiştir.”

 

Sual: Kitap insanlığın hangi cephesine hitabetmektedir?

 

“İnsanlığın idrakine hitabedecek. İdrakini genişletecek. Ne olduğunu, ne yapması lazım geldiğini insanlara gösterecek.”

 

Sual: Bilgi temeline dayalı bir idrak ve moral yücelişi mi sağlayacak?

 

“Moral yüceliği de sağlayacaktır pek tabii. Bir istikametleniş verecektir insanlığa. Değer ölçüleri verecektir.”

 

Sual: Yüzyıllar boyunca insanlığın uyarılması, eğitilmesi ve istikametlenmesi için idareci ruhsal planların çalışmaları mevcuttur. Bunların arasında en önemlileri semavi dinlerdir. Din kanalıyla yapılmış irşadlarla, kitabın yapacağı fonksiyon arasında bir paralellik var mıdır? Yok, eğer bir fark varsa, bunun vasıfları nelerdir?

 

“Bunu ben de ifade edemiyeceğim. Ama, aykırılık diye bir husus mevzubahis olamaz bir kere.”

 

Sual: Dinlerin vazettikleri prensipler yetersiz miydi ki bu kitap insanlığın istifadesi için tertiplenmiştir?

 

“Bilgiler, bugünkü insanlığa hitap edecek şekilde sunulmuştur. Mühim olan budur. Bugünkü insanlığın idrakine, seviyesine hitabedecek şekilde derlenmiştir. Din devri kapanmıştır. Ama verilen bilgiler onların dışında değildir. Ancak, bugünün insanlığı ne şekilde bu bilgileri alabilecekse o şekilde verilmiştir.”

 

Sual: İnsanlığın tekamül yolundaki yücelişinde, insanlığı eğitip yöneten aynı idareci planların yeni bir hizmeti ve yardımı olarak kabul edilebilir mi?

 

“Bunu bilemem tabii. Ama muhtemelen öyledir. Bunun tefrikini elbetteki yapamayız. Muhtemelen öyledir. Ancak, kitabı - her türlü yanlış tefsirlere mani olmak düşüncesiyle - mukaddes dini kitaplar (semavi dinler) arasında bir dördüncü kitap olarak mütalaa edemeyiz. Söylediğim gibi, din devri kapanmıştır. Her insan kendi kendisine, kendi cehit ve arzusu ile yürüyecektir. Kendi kendisine anlayıp idrak edecek seviyeye ulaşacaktır. İdraki açılmış olanlara, bu kitap ihtiyacını duydukları bilgileri apaçık verecektir. Biz vazifeli üç arkadaşın vazifeleri ise, sadece kitabın en iyi bir şekilde insanlığa sunulmasını sağlamaktan ibarettir. Bizlerin durumumuz budur. Bu vazifenin ifası için plan bizleri seçmiştir. Kitabın çıkış zamanı ile ilgili birşey bilmiyoruz. Ne zaman çıkacak, nasıl talimat verilecek, ne olacak, bir şey bilmiyoruz. Tamamen serbest bırakılmış gibiyiz, ama hiç de değiliz. Vazifemizi iyi bir şekilde yapabilirsek, ne mutlu bize.”

 

Sual: Kitabın yayınlanmasıyla ilgili vazifenin ifasında, bu işle ilgili üç vazifelinin mutlaka bir fonksiyon göreceğini düşünebilir miyiz?

 

“O hususda da bir garanti yok. Ama, her halde bu üç şahıstan en az biri kitabın neşri faaliyetinde bulunacaktır. Belki üçü, belki ikisi, ama biri mutlaka bulunacak. O şekilde teslim edilmiştir. Ama ne var ki, o tek şahsın vazife ve fonksiyonu sadece kitabı bırakıp gitmek şeklinde de olabilir. Neşredildi deyip bırakabilir. Bu hususda hiçbir şey bilmiyoruz. İşte, Bedri bey böylesine devasa bir vazifenin vazifeli bir fonksiyoneri olarak dünyada yaşamıştır.”

 

(III:1-3l) Hüsrev Bilgioğlu'nun şahitliği:

 

Geçirmekte olduğu ruhi bir bunalımın sarsıntıları içindeyken, tanışmak ve dertlerini dökmek ihtiyacı içinde, 1950 yılında ilk defa karşılaştığı Bedri beyden bundan sonra bir daha ayrılmamış ve onun adeta dert ortağı olmuştur. Bedri bey hakkında yaptığı açıklamaları banda aldım. Ertesi günü bana bir mektup gönderdi. Telefonla, kendisinden izahat rica ettim: “Bedri bey hakkında konuştuklarımı kaale almayınız. Sadece bunu belirtmeniz kifayet eder.” dedi. Mektupda şöyle deniyordu:

 

“Bedri Bey İnsanlığın ihtiyacı olan Müteal bilgiyi vermek üzere dünyamıza enmiş böyük vazifeli bir varlık idi. Bedri Bey tarafından kitabın yazılmağa başlandığı tarih. 1-9.1958. biddıgi tarih ise 10-8.1959.” (Not: H.Bilgioğlu - daha önce H.Nurlu ismini kullanmış - ermeni ve ilkokuldan ayrılma bir vatandaştır. Orijinal el yazısının aynısını kopya ettim. M.H.A.)

 

Değerli dostumun biraz da haklı bulduğum arzusuna uyarak, açıklamalarını aynen değil de sadece bir özetini aşağıda tetkiklerinize arzediyorum:

 

Sual: Bedri beyin karakteri hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

“Bedri beyin karakteri anlatılamaz. Ona aslında karakter de dememek lazımdır. O bir idrakti! Bundan başka bir şey söylenemez.”

 

Sual: Bedri beyin beşeri yönden tanıtılmasını nasıl yaparsınız?

 

“Beşeri açıdan nesini anlatabilirim ki?”

 

Sual: Yani, bedenli olarak, bir insan olarak nasıl tanıyorsunuz?

 

“Bedri bey tarife sığmaz ki! Tevazuun da ötesinde, tevazuu üzerinde bir bedenliydi. Bundan başka birşey söyleyemem ki.”

 

Sual: İnsanlığa yaptığı hizmet hakkında ne söylenebilir?

 

“Kısaca şöyle denebilir: Bedri bey bütün bir beşeriyet üzerinde - enkarne olacaklar da buna dahildir - büyük bir vazifeliydi. Buna ikinci bir misal verilemez.”

 

Sual: Ne yönden vazifeliydi?

 

“Bilgi yönünden.”

 

Sual: Son devre çalışmalarının karakteri nasıldı?

 

“Ayırmak doğru değil. Cemiyetteki faaliyetleri nasıl idiyse, aynı faaliyetlerine dışarda da devam etti. Bedri bey için cemiyet içi ve dışı diye bir mevzuu yoktu. Kitap çalışması da aynen olmuştur. Kitabın derlenişi kutsal bir vazifeydi. Kalbinden rahatsız olmasına rağmen gecesini gündüzüne katarak çalıştı. Bu faaliyeti dokuz ay devam etti. 1.9.1958'den 10.8.1959'a kadar.” (Not: Verilen tarihe bakılırsa, yaklaşık 11.3 ay devam etmiş olmalı. M.H.A.)

 

Sual: Bedri beyin biyografisinde mutlaka zikredilmesi lazım gelen sizce hangi husustur?

 

“Bedri bey, dünyaya inmiş büyük vazifeli bir bedenli idi. Bunun dışında bir şey söyleyemem. Bundan başka birşey düşünemem. Söyleyemem!"

 

Sual: Kendisinin bir vazifeli olarak dünyada bulunduğunu biliyor muydu?

 

“Kitap tebliğ olunduğu andan itibaren verildi, tamamen açıklandı.”

 

Sual: Kitabı, kitabî dinler kademesinde bir dördüncü kitap olarak vasıflandırabilir miyiz?

 

“Hayır.”

 

Sual: Ne bakımdan hayır denebilir buna?

 

“Çünkü, bilgidir kitap! Diğer kitaplarda tarihler, izahlar, semboller var. Halbuki bu kitapda bilgiden başka bir şey yok. Tamamiyle saf bilgi! İşte bu sebeple o kategoriden mütalaa edilemez.”

 

“Ölümü 16.2.1960 perşembe günüdür. 18.2.1960 cumartesi günü defnedildi. Derlediği kitap, ölümünden altı ay evvel tamamlandı. Kitabın medyum (Attila Güyer) aracılığıyla tebliğine 1.9.1958'de başlandı. 10.8.1959'da tamamlanarak vazifeli üç arkadaşa teslim edildi. Kitap, tek medyum ile verilmiştir. Evvelki çalışmalarında iştirak eden medyumlar ve alınan tebliğlerin kitapla hiçbir ilgisi yoktur. Bedri bey kitabın derlenişinde anlaşılamayan noktaları celsede sualler tarzında vazeder ve açıklamalara göre hareket ederdi.”

 

“Bir defasında ‘Allah’ kelimesinin mutlaka kelime olarak zikredilmesi zaruretini hissetmiş ve bu kelimeyi kullanıp kullanmamakta tereddüde düşmüştü. Celsede bu hususdaki düşüncelerini açıkladı. Aldığı cevab mealen şöyleydi: ‘O kelimeyi tam o yerde, sadece bir defaya mahsus olmak üzere kullanabilirsiniz. Böylece onun tekliği de tek yerde kelime olarak zikredilmiş olmasıyla anlatılmış olacaktır.’ Gerçekten de, kitapda sadece bir tek yerde ‘Allah’ kelimesi geçmektedir. Kitabın tebliği esnasında sual sormak ihtiyacı doğduğunda, tebliğe o noktada ara verilmekte, sual izah edildikten sonra bırakılmış olan noktadan devam edilmekteydi.”

 

“Bedri beye kürre üzerinde kıyamet tatbikatı yaptırıldı. Yedi celse sürdü. Bazı tashihler yapıldı. Kıyamet, dünya mihverinin 23.5 derecelik meyli değişmeden, eksenin istikameti değişmekle vuku bulacak ve dört günde sular her yeri kaplayacak. Bu arada, üç-beş kişi maya olarak kalacak. Keza, nebat ve hayvanlardan da birer çift. Tıpkı Nuh tufanı gibi. Kalan insanlarda şuur kalmayacak. Saç-sakal uzamış, örtünme bilmeyen bir iptidailikten başlayacaklar. Dünya nüfusu yedi milyar olunca bu işler olacak ve bu işi bizzat Bedri bey yapacak. Zira, onun mensubu bulunduğu 'Biz' planı mensupları bu işi teker teker yapmak mecburiyetindedirler. Bittabi, kitap bu olaydan çok çok evvel çıkmış olacak. Ancak üç-dört enkarnasyon sonra bu kıyametin vukuu muhtemeldir. ‘Biz’ planı, kainatları idare eden, dünyayı var eden bir plandır.”

 

“Bedri bey, kitabın derleme çalışmasında, celse esnasında sualler de sormuştur. Tebliğe o noktada ara verilmekte, izah edildikten sonra bırakılan noktadan devam edilmekteydi. Bir yerinde, Bedri bey Allah kelimesini kullanıp kullanmamakta tereddüd ediyordu. Plana bunu sordu: ‘Kalemimi yürütemiyorum’, dedi. Plan da, ‘tam o yere bir defaya mahsus olmak üzere o kelimeyi koyabilirsiniz. Böylece, tek oluşu da anlaşılmış olacaktır’, dedi. Gerçekten de, kitapda bir yerde bir tek defa Allah kelimesi geçmektedir.”

 

(III:1-28,32) Dr. Rafet Kayserilioğlu'nun şahitliği:

 

Bedri beyi 1949'da tanımış, 1954'den sonra birlikte çalışmışlar.

 

“Fiilen çalışmalara iştirakim ise 1954'e rastlar. O sıralarda cemiyette dersler veriliyordu. Hipnotizma denemeleri de yapılıyordu. Süjelerden birisi Metin Sakik’di. Sonraları bu çalışmalar cazibesini kaybetti, monoton olmaya başladı, takip edenlere birşeyler vermez oldu. Sonra, Bedri bey bu çalışmaları kısıtladı. Daha sonraları da cemiyet çalışmalarıyla ilgisini azalttı. Nihayet, istifa etti. Sonra, benim medyumluğum başladı. ‘Meşale’ isimli bir varlıkla temas kuruldu. O sıralarda Bedri bey bir ümitsizlik devresindeydi. Bedri bey bu devre esnasında bizlere bilgi vermiyordu. Meşale’nin celseleri, haftada bir yapılmak üzere, iki yıl kadar sürdü ve yüz küsur celse teşkil etti. Sonra, Mehmet Fahri Öğretici’nin celseleri başladı. Bir süre Hikmet Omay’la çalışmalar yaptı. En sonunda da Attila Güyer’in medyumluğu ile ‘Önder’ planının celseleri yapıldı. Ve malum kitabı tamamladı.”

 

(III:1-2) Hikmet Omay'ın şahitliği:

 

Bedri beyi ilk defa 1946-47 senesinde tanımış.

 

“Ben bazen, bu adam bana nasıl inanıyor, diye çok düşünmüşümdür. Yazıyorum, ama bütün bu yazıp söylediklerim hakikaten ruh aleminden mi geliyor, yoksa ben de birşeyler katıyor veya hepsi benden mi çıkıyor, diye düşünmüşümdür.”

 

(III:1-21) Hidayet Ruhselman'ın şahitliği:

 

Bedri beyin kızkardeşidir.

 

“Medyumlar vasıtasıyla alınan bazı tebliğlerde, ‘senin vazifen bittikten sonra bu âlemde artık işin kalmayacak, ondan sonra geleceksin’ denmişti.”

 

Alıntıdır: HALUK AKÇAM

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

[ Bilgi Kitabı hakkındaki öğrendiklerim şunlardır: Bana söylenmiş fazla bir bilgi yok. Fakat sezgilerim vardır, içeriği hakkında sezgilerim vardır. … İçeriği hakkında epey güçlü sezgilerim olduğunu sanıyorum.]

(İlke, Hakikat ve Vazife Adamı-Ergün Arıkdal-Sh.34)

 

[ Dünya’daki bütün fikirler, eylemler, inançlar, doktrinler ve maddesel hareketler bütünüyle, Büyük Sıçrayış’a hazırlıktan ibarettir. ..... Hedefe ulaşma ise, Bütün İnsanlık için Büyük Sıçrayışı gerçekleştirecek olan Yüce Bilgi Kitabı’nın saf Işıktan alanı içine girmektir. İlk ve Son hedef budur.] (Devre Sonu-Ergün Arıkdal-Sh.312-313)

 

[ Büyük Sıçrayış tamamen yüce Bilgi Kitabı’nın Işığı sayesinde olabilecek bir yüce imkandır. Bu imkanı İnsanlığa hazırlayan Büyük Yüce Plan’ın bu dönemin başlangıcından beri ilk kez doğrudan doğruya beşeriyete bir uzantı halinde yaklaşarak kendi Işığını Dünya yüzeyine yayacağını artık anlamak gerekmektedir.]

(İlke, Hakikat ve Vazife Adamı-Ergün Arıkdal-Sh.81)

 

[ Bu Kitabın en büyük işlevi, Dinleri birleştirmektir. Bu Bilgi ile tekamül edilecektir.](İlke, Hakikat ve Vazife Adamı-Ergün Arıkdal-Sh.83)

 

[ Bilgi Kitabı'nın, ki bu ismi biz kendimiz koyduk, yoksa onun ismi gerçekte Bilgi Kitabı’ mıdır, yoksa başka bir şey midir, bilmiyoruz. Ama biz bunu genellikle O'nun içerisinde bütün İnsanlığa yol gösterecek olan bir kademeli, çok yönlü, her şeyi bir şeyle anlatabilecek bir kudrette bilgilerin mevcut olduğunu kuvvetle sezdiğimiz için Bilgi Kitabı ismini verdik. Başka da pek bir şey bilmiyorum. Yani söyleyemem, haddim değil. Şöyledir, böyledir demek, ancak mevcut olan bir takım bilgilere istinaden bir şeyler söylemek olur ki, o doğru değil. Mevcut olan bir şeye benzediğini zannetmiyorum. Yani mevcutların hiç birine benzemeyen bir şey, bir yapıt. Yeryüzünde şimdiye kadar indirilmiş ne kadar kitap varsa, bilgi varsa, onların hiç birine benzemeyen, başta da söylediğim gibi, her şeyi bir şeyle anlatabilecek güçte olandır.] (İlke, Hakikat ve Vazife Adamı-Ergün Arıkdal-Sh.35-36)

 

[ Kitabın içerisinde kendi kendini tasdik edecek, kendi kendini ispat edecek şekilde geleceğe yönelik, çok güçlü kehanetler vardır. Yani bunlar, öyle herhangi bir Meleğin, herhangi bir Varlığın bilip, anlayıp, ifade edeceği şeyler değildir. Çok kapsamlı, çok şumüllü kehanetlerdir, çok detaylı kehanetlerdir tahmin ediyorum. Bunlar her din kitabında olduğu gibi, tabii Kutsal Kitap olmakla beraber bir din kitabı olmayan Bilgi Kitabı’nda da kendi kendini tasdik eden, kendi kendini güçlendiren, kendinden menkul delilleri vardır.] (İlke, Hakikat ve Vazife Adamı-Ergün Arıkdal-Sh.35)

 

[ Birleştirici Özellikteki Bilgi Kitabı'nda, Yöre gözetmeden, İnsan gözetmeden bütün dünya insanlığı için yeni bir bilgi akışı vardır. "Yaradan'ın karşısında bütün varlıklar eşittir." ilkesine uygun olarak bir bilgi akışıdır bu. ………İnsanlığın, aşağı yukarı 2040-2050 yılındaki tekâmül düzeyini ele alarak, oraya ulaşmış bir insanın da ihtiyacını karşılayacak bir biçimde, şimdiden o Bilgi'nin adaptasyonu olmaktadır. Bu Bilgi bütün dinsel kitapların bütün doğrularını ele almaktadır. Ayrıca, dinsel kitaplarda bildirilmemiş olan, insanların henüz ihtiyacı olmadığı, kavrayamayacağı, anlayışları henüz o düzeyde olmadığı, büyük bir teşevvüşe girmelerini önlemek için verilmemiş olan bilgileri de içermektedir.] (İlke, Hakikat ve Vazife Adamı-Ergün Arıkdal-Sh.36)

 

[ Anadolu yüzyıllar boyunca kendi yapısında her türlü yüksek değeri barındırabilmiştir. Ayrıca bu yüksek değerlerle çeşitli çevreler kurarak gerekli ortamı hazırlamıştır. Bu ortam Yüce Vazifesinin hedefi olan Yüce Bilgi Kitabı’nın ışığını her yana göndereceği ortamdır.] (İlke, Hakikat ve Vazife Adamı-Ergün Arıkdal-Sh.68)

 

[ Hüküm Bilgisi Türkiye'den Yayılacaktır. …… Böyle bir bilgiyi tüm insanlara verecek, kendi benliğini onlara tanıtacak Bilgi, Türkiye'de mevcuttur. Bu yüzden Türkiyemiz' in ta baştan beri belirlenmiş bir görevi vardır.]

(İlke, Hakikat ve Vazife Adamı-Ergün Arıkdal-Sh.37)

 

[ Yüce BİLGİ bu ülkeden doğacak-yayılacak ve bu Ülke tarafından tüm İnsanlığa duyurulacaktır. ……Yeni BİLGİ’ ye kavuştuktan sonra birlik, beraberlik ve eşitlik ruhunu sevgi, yardım ve dayanışma ile pekiştiren İnsanlık, içinde bulunduğu derin çıkmaz ve bozgundan kendi kendin kurtarabilecektir.]

(İlke, Hakikat ve Vazife Adamı-Ergün Arıkdal-Sh.86)

 

Ergün Arıkdal, Üstat Dr. Bedri Ruhselman ile olan anılarını anlatırken -muhtemelen 1959 yılıdır- Eminönü Öğrenci Lokalinde, Halka açık olarak yapılan bir toplantı sırasında Üstat Dr. Bedri Ruhselman’ ın da kürsüye gelerek [....Türkiye üzerinde büyük bir Işığın, büyük bir güneşin doğacağını, doğmakta olduğunu, büyük bir heyecanla ifade ettiğini" anlatarak devam etmektedir. "O gün hemen hemen Derneğin bütün eski ve yeni arkadaşlarımız, bilhassa yeni arkadaşlarımız çok etkilenmiştik bu konuşmalardan. Hala -öyle zannediyorum- Biz meseleyi kavrayamamıştık. Yani neye atıfta bulunmak üzere bunlar yapılıyor? Biz sadece ruhsal bir kudreti, kehanet kudretini ve bir ruhsal idare mekanizmasının bu derece insanlara yakın bir şekilde kendini tanıtma meselesini ele alıyorduk. Halbuki bütün bu işler, Büyük Bilgi Kitabı'nın başlangıcı olarak ortaya çıkmış oluyordu. ] demektedir. Yani Üstat Dr.Bedri Ruhselman' ın da mezkur konuşmasıyla aslında Bilgi Kitabı'nın Türkiye verileceği müjdesini verdiğini nakletmektedir.

(İlke, Hakikat ve Vazife Adamı-Ergün Arıkdal-Sh.26)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sayın sirius;

 

Dr. Bedri RUHSELMAN'ın kitabı ve çalışmalarını buraya aktardığını için, Teşekküer erderim size!..

 

Öğrencisi: Ergun ARIKDAL ve Arıkdal'ın öğrencisi; Ergun CANDAN'dır.

 

Anlatılanlar sonderece önemli bilgilerdir...

 

Saygılarımla

 

Dedikleriniz çok doğru lakin ERgun Candan, bedri ruhselman'ın öğretisinden ve ekolünden sapmıştır, daha çok ticari amaç güttüğünü seziyorum ve genelde ezoterizm üzerinden bir yol izler. BUna nazaran Dr. Bedri Ruhselman ezoterik geleneği araştırmakla ve yaymakla beraber tamamen celseler üzerinden spiritüel akımını oluşturmuştur. Haliyle Dr.Bedri ruhselam bir vazifeli, Ergun Arıkdal bir üstat (çünkü sabit bilgilerin yanı sıra bu bilgileri sentezleme ve geliştirmede ustadır), Ergun candan ise sadece bir araştırmacıdır (bilgileri yorumlamamakta, sadece kitaplardan derlemeler toparlamalar yaparak direk derleme eser çıkarmaktadır) =)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Merhaba Sirius,

Bu konuyla ilgili bilgilendirme yazısını paylaştığınız için teşekkürler.

Fakat Ergun Candan ile ilgili fikrinize istinaden birşeyler söylemek istedim.Benim hayatım Ergun Candan ın ezoterizm serisi kitaplarının ilkini (GSÖ) okuduktan sonra değişti.Ergun Bey in diğer ezoterizm le ilgili kitaplarını da okudum ve okumaya devam ediyorum.Herkese de tavsiye ederim.Beni mazur görün,belki ben daha başka kaynaklara ulaşamadığımdan ve Ergun Bey in anlatımının samimiyetini kendime yakın bulduğumdan böyle bir yorum yapmıyorum. Ama şu bence kesin ki, halkın içinden bir insanın okuyabileceği , yaratıcının bizim için olan planlarını bu şekilde açıklayan bir seridir Ergun Bey in bu kitapları.Dr Bedri Ruhselman ı ve daha birçok görevli insanı da Ergun Bey in kitaplarını okurken ulaştım.

En azından bütün bu araştırmaları yaptığı ve bunları bizimle paylaştığı için taktiri hakettiğini düşünüyorum nacizane.Paylaşımınız için tekrar çok teşekkürler.Saygılarımla ..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Merhaba Sirius,

Bu konuyla ilgili bilgilendirme yazısını paylaştığınız için teşekkürler.

Fakat Ergun Candan ile ilgili fikrinize istinaden birşeyler söylemek istedim.Benim hayatım Ergun Candan ın ezoterizm serisi kitaplarının ilkini (GSÖ) okuduktan sonra değişti.Ergun Bey in diğer ezoterizm le ilgili kitaplarını da okudum ve okumaya devam ediyorum.Herkese de tavsiye ederim.Beni mazur görün,belki ben daha başka kaynaklara ulaşamadığımdan ve Ergun Bey in anlatımının samimiyetini kendime yakın bulduğumdan böyle bir yorum yapmıyorum. Ama şu bence kesin ki, halkın içinden bir insanın okuyabileceği , yaratıcının bizim için olan planlarını bu şekilde açıklayan bir seridir Ergun Bey in bu kitapları.Dr Bedri Ruhselman ı ve daha birçok görevli insanı da Ergun Bey in kitaplarını okurken ulaştım.

En azından bütün bu araştırmaları yaptığı ve bunları bizimle paylaştığı için taktiri hakettiğini düşünüyorum nacizane.Paylaşımınız için tekrar çok teşekkürler.Saygılarımla ..

 

dediklerinizi çok iyi anlıyorum çünkü bundan 6-7 yıl önce bende sizin dediklerinizin aynısını diyordum Ergun Bey ile ilgili. Daha sonra Dr.Bedri Ruhselman'ın ekolünü ve Ergun Candan'ın eserlerinden önce yazılmış olan ruh ve madde dergilerini keşfedip, ardından farklı ezoterik kaynakları inceleyip daha "saf bilgilere" ulaşınca, en önemli manevi dünyayı deneyimlemeye başlayınca bazı şeyleri fark ettim. Benimde ezoterizme girişim ERgun Candan'ın kitaplarıyla olmuştu, birçok bilgiyi derlemesi ve basit açıdan herkesin anlayacağı dilden akıcı yazması gerçekten güzel bir kaynak olmasını sağlıyor buna bir sözüm yok =) Ama Ergun Candan'ın kitaplarının olumsuz yönü doğru yanlış birçok bilgiyi içerisinde barındırmasıdır. Mesela birçok kitabında meleklerin siriusyen kültürüne ait varlıklar olduğu söyleneniyor veya ima ediliyor. Halbu ki melekler ile siriusyen kültürü varlıkları farklıdır. Ya da tanrı ve tanrıçaları kendi açısından ele almış ama orada sembol dedikleri gerçekten ruhsal hiyerarşide var olan görevliler. Yani kitaptaki bilgileri dhaa sonra kendinizin oturup cımbızla ayıklayarak öz bilgileri çıkarmanız gerekmektedir. Evet bir sistem var ama kitapta yazıldığı kadarıyla değil. Bende Ergun Candan'ın hemen hemen bütün kitaplarını okudum ve sizde farketmişsinizdir ki hep aynı şeylerin etrafında dönüyor, sembolizm-kurt-sirius-ben,biz,o-inisiyasyon vb... Yani belli bir süre sonra farklı birşeyleri göremiyorsunuz kitaplarında sadece Antik Mısır Sırları'nda farklı bilgileri bulabilmeniz mümkün onda da bazı noktalarında eksik var. Dediğim gibi Ergun Candan bir araştırmacıdır, araştırma üzerine dayalı kitaplar yazdığı ve aynı bilgileri biraz genişletip sunarak ticari amaç güttüğü için bunları söylüyorum. Mesela bana sorsanız gizli sırlar öğretisini, antik mısır sırlarını ve ruhsal güçleri geliştirme tekniklerini tavsiye ederim o kadar. =) Bana da ezoterizm ile ilgili bilgi istiyorum diyenlere bende doğal olarak gizli sırlar öğretisini öneriyorum. Kesinlikle takdiri hak ediyor hakkını yemem mümkün değil, bu konuda haklısınız. sadece demek istediğim farklı kaynakları ve bakış açılarını gördükçe, en önemlisi birşeyler deneyimledikçe yani bilginiz derinleştikçe kitapların içerisinde boş yere kafanızı kurcalayan noktalar olduğunu göreceksinizdir =) Yorumunuz için teşekkürler =)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Üstat Bedri Ruhselman'a 1958 Eylülünde, üç medyum arkadaşı vasıtası ile çok yüksek bilgiler verildiği, Üstat'ın bu bilgileri derlediği, sentez ettiği ve bir kitap haline getirdiği kesin. Bu kitaba sonradan "Bilgi Kitabı" adının konulduğu da kesin. Ancak bu bilgilere kendisinin mi yoksa 20 yıl sonra MTİA'daki arkadaşlarının mı "Bilgi Kitabı" adını verdiği belli değil. 1960-1970'lerde "bilgi kitabı" adı geçmiyor: ne Sadıklar Planında ne de Dostlar Planında . Plan'a soru soran celse katılımcıları bile bilgi kitabı kelimesini kullanmıyorlar. Bu da kesin.

1979 yılına geldiğimizde, Bilim Araştırma Merkezi, bastığı kitaplarda "Yeni Çağın kitabı Bilgi Kitabıdır" diyor. Hatta " Tek bir Kitap'tır" diyor. Ve 1981 yılında Sayın Bülent Çorak, " Bu Kitabın Metni tüm Kutsal Kitapları içermektedir" cümlesiyle başlayan ve kendi kendisine "Bilgi Kitabı" diyen kitabı yazmağa başlıyor. 1984 yılından itibaren düzenli olarak her ay bir "fasikül" halinde bilgileri alıyor ve kitap, 1993 yılında 939 sayfa olarak tamamlanıyor.

 

1980'li yıllar Sayın Bülent Çorak tarafından kaleme alınan Bilgi Kitabının asıl bilgi kitabı olmadığı, asıl kitabın Noterde açılmayı beklediği, zaten Sayın Çorak'ın kendi kitabını Noterden çaldığı gibi dedikodularla, söylentilerle geçiyor.

 

Maalesef aynı durum 2000'li yıllarda da devam etmektedir..

 

Tam 48 yıl önce derlenmiş bir kitap, Türkiyenin bilinç evrimine damgasını vurmuştur. Kendisinden sonra sayısız kaynak tarafından "hazırlık aşamasındasınız", "gelecek, bilginin üzerinize hücum etmesiyle doludur", "gelecek kitap'ta vicdan ayrıntısıyla anlatılmıştır" gibi gayet açık ipuçları verilmesine rağmen, bu gezegenin belki de en ileri bilinçleri, noterdeki kitabı beklemektedir.

 

Tabii ki bu kişisel bir tercihtir, seçimdir. Beklersiniz: saygı ile kabul edilir. Ancak siz, kişisel kararınızın ötesine geçip, toplantılarda, seminerlerde, dergilerde yada kitaplarda "bilgi kitabı, Bedri Ruhselman tarafından 1958'de yazılmıştır, zamanı gelince açılacaktır" fikrini beyan ettiğiniz zaman, yayılan bilgi enerjisinden ötürü vebal altına girersiniz, karma yaratırsınız. Hele sizden etkilenip, kendilerini beklemeye alan gençlerin tekamülleri düşünülecek olursa , durum çok daha vahim bir hal alır. Sonuçlarına da hem birey olarak hem de toplu olarak, dernek olarak katlanırsınız.

 

İster beğenelim, ister beğenmeyelim, ortada, 9 yılda yazılan, 939 sayfalık bir Bilgi Kitabı gerçeği vardır. Bu kitap size uymayabilir, ters gelebilir. DKB'nin çalışma şekli, düzeni size yanlış gelebilir ki bana da öyle gelmiştir. Benimsememeniz son derece doğaldır.. Bunlar saygı ile karşılanması gereken tutumlardır.

 

Ancak siz beğenmediniz diye, size uymuyor diye kitabı karalamaya çalışmak, efsane üretmek, dedikodu yapmak, iftira atmak, "asıl kitap başka , onu bekleyin" demek ne temel insani erdemlere ne de bireysel tekamül yolculuğuna uymaz, uymuyor. Kısaca, artık ayıp oluyor.

KRYON TÜRKİYEDEN ALINTIDIR

SİZCE NEDEN BU TÜR KONULAR HALA TARTIŞILIYOR DERSİNİZ BEN İŞİN İÇİNDEN ÇIKAMADIM

Görüşlerim ise şu konuda idrakimce kanal bilgilerinin geneli birbirnden etkilenmektedir ve bir tek bir vardır egoyu devre dışı bırakırsak her kanal aynıdır farkı yoktur.

Yani açıkcası geneli dogrudur ancak kanal olan varlıkların kanal bilgilerini aktarırken işin içine egolarınıda kattıklarından dogruluk yüzde hesabına dönüyor diye düşünüyorum...

Atilla TUNALI

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

1959 yılında ruhsal irtibat celseleri yoluyla almış olduğu ruhsal tebliğleri düzenleyerek yazdığı eseri ilahi nizam ve kainat vasiyeti üzerine 54 senedir bir bankanın kasasında tek nüsha saklanmış..kitap nisan'ın 2 sinde MTİAD1950 yayımevi tarafından piyasaya sürülmüş. dün temin ettim bu kitabı içeriği konusunda meraklar içerisindeyim.. sağlam bir haleti ruhaniyet vaktimde bölmeden keşfetmeyi düşünüyorum.

 

kitabın görüntüsü;

 

http://eski.dr.com.tr/Kitap/Ilahi-Nizam-ve-Kainat/Bedri-Ruhselman/Hobi/Parapsikoloji/urunno=0000000439308

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Screenshot_2014-01-16-12-54-23.jpg

 

Screenshot_2014-01-16-12-54-43.jpg

 

Screenshot_2014-01-16-12-55-08.jpg

 

Kitabın ilk 3 sayfası. İnternetten indirebiliyorsunuz kitabı. Ben ilk 11 sayfasını okudum.Uzaylılar tarafından yazdırıldığını iddia eden bir kitap. İnternetten araştırdığımda da Atatürk'e bile uzaylı demişler eğer yanlış bir haber değilse. Yalancı peygamber falan gibi manşetler atılmış. Ama kitap 'ben' değil 'biz' olarak yazılmış ve bana karalama amaçlı haberler gibi geldi. Doğruluk payı ne kadar bilemiyorum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

[ATTACH]11725[/ATTACH]

 

[ATTACH]11726[/ATTACH]

 

[ATTACH]11727[/ATTACH]

 

Kitabın ilk 3 sayfası. İnternetten indirebiliyorsunuz kitabı. Ben ilk 11 sayfasını okudum.Uzaylılar tarafından yazdırıldığını iddia eden bir kitap. İnternetten araştırdığımda da Atatürk'e bile uzaylı demişler eğer yanlış bir haber değilse. Yalancı peygamber falan gibi manşetler atılmış. Ama kitap 'ben' değil 'biz' olarak yazılmış ve bana karalama amaçlı haberler gibi geldi. Doğruluk payı ne kadar bilemiyorum.

 

 

Bu kitabın bedri ruhselman ile alakası yok .

 

Bilgi kitabı diye piyasaya sürdüler ve bülent çorak denilen hanfendinin kitabı bu . milyondolarları hortumlasınlar ,mürid toplasınlar anca onlar. mevlana yüce vakfıymış. kendini de elçi ilan etmiş ya .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hönk o.O teşekkür ederim bilgi için. O zaman devamını okumama gerek yok.. yazılanlar doğru demek ki..

 

yazılanların doğru olup olmadığını bilemem. devamını oku yani , okumaktan zarar gelmez, aksine çeşitliliğin olması algıyı açar, daha farklı yönlerde düşünmeye başlayabilirsin, ama körü körüne inanmak zarar verir. o dernektekilere bir şey bilmiyorlar demem aptallık olur , herkesin yolu farklı onlar farklı düşünüyor ben farklı düşünüyorum . bedri ruhselmanın son kitabı ilahi nizam ve kainat kitabıdır. onu alabilirsin. günümüz türkçesiyle ve orijinal yazılanla birlikte 2 farklı kitap piyasada var. ikisini de almanı tavsiye ederim .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bedri Ruhselman'ın kitabıyla, Bülent Çorak'ın kitabının yakından uzaktan alakası yok CodZombinin dediği gibi... İkisini karıştırmayın. Bedri Ruhselman vefat etmeden bir kitap daha yazmış ve uygun tarih (Ya da bıraktığı kişiler ölene kadar) basılmamasını tembih etmişti. Spiritüel ekolde bu kitaba Bİlgi kitabı deniyordu. BÜlent Çorak bilgi kitabı diye sözde bir vahiy kitabı çıkartarak bu ismin üzerine kondu... Zaten Bedri Ruhselman'ın öngördüğü kitabın ismi "ilahi nizam ve kainat" olduğunu basılınca öğrendik.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...