Jump to content

Aktif Meditasyon


nevermore

Önerilen Mesajlar

“Aktif” ve “Meditasyon” sözcüklerini yan yana koymak bile oldukça riskli görünüyor. Çünkü aktif olmak ve meditasyon kavramları, imgelemimizde yer etmiş Buda heykelcikleri yahut resimleri sayesinde birbiriyle asla uyuşmayacak şeyler olarak zihinlerimizin ayrı bölgelerinde sınıflanmışlardır.

 

Ancak bizzat bu koşullanmayla, modern hayatın aktif doğası yüzünden kendimizi meditasyondan bütünüyle soyutlama eğilimindeyizdir. Hasbelkader Buda gibi sessizce ve hareketsizce oturarak meditasyonu deneyenlerimiz olduysa, büyük bir huzursuzluk, can sıkıntısı ve boğulmuşluk hissiyle “bir daha asla” deme noktasına gelmiş olabiliriz. Elbette doğası gereği kimi insanlar ilk seferde dahi bir Buda edasıyla dingin ve kıpırtısızca dakikalarca oturabilmiş olabilir. Ancak sessiz ve hareketsiz meditasyonları yapabilenlerimiz ile yapamayanlarımız arasında yapamayanlar lehine —maalesef— oldukça büyük bir fark mevcuttur.

 

Peki, ne yapmalı? Meditasyondan uzak durup kendimizi doğa sporlarına mı vermeliyiz? Yahut her gün 15 km. koşup bu “fazla” enerjiden kurtulmaya mı çalışmalıyız? Belki de daha çok seks ile bu enerjiyi “harcamak” mümkün olabilir? Yahut bir maça gidip 90 dakika boyunca çocuklar gibi bağırıp-çağırıp zıplayarak tüm sıkıntılarımızdan kurtulmaya gayret edebiliriz?

 

Bunlar pek çoğumuzun denemekte olduğu ve belirli oranlarda enerjimizi “harcamakta” işe yarayabilen etkinliklerdir. Ancak bu “fazla” enerjiyi “tüketme” çabasının bizim farkındalığımıza ne gibi bir katkısı olabilir? Daha doğrusu herhangi bir eylemden daha fazla bir katkısı olabilir mi?

 

Elbette her eylemimizi farkındalığımızı artırmak amacıyla gerçekleştirmek gibi bir meselemiz yahut zorunluluğumuz yok. Kimi şeyleri eğlence olarak yapabiliriz ve yapıyoruz. Bunda asla yanlış bir şey yoktur.

Fakat meditasyon yapmanın alternatifi olarak herhangi bir eylemi, etkinliği koymaya kalktığımızda olan şey sadece eylemin kendisidir. Aslında yapılan eylem basitçe bedensel bir egzersizdir. Enerjimizi bilince, farkındalığa dönüştürmektense, onu tüketmek ve ondan kurtulmaya çalışmaktır yaptığımız.

 

Peki “kurtulmaya” çalıştığımız şey aslında nedir?

 

Bunu çoğu insanın düşündüğünü sanmıyorum. Hayat o kadar hızlı bir ritimle akmakta ki bu akışın içerisine kendimizi bir kibrit çöpünün nehirde sürüklendiği gibi bırakmış durumdayız. Hayat ve eylemlerimiz bizi ve enerjimizi tüketerek akıp gitmekte. Hayatımızı oluşturan sınırlı sayıda günler geçip giderken eylemlerimizden oluşma motorlar yaşam enerjimizi tüketerek bizi harekete sevk ediyor.

 

Oysa bu enerjileri hayatın ve zamanın yatay eksenindeki “ilerlemelerdense”, düşey ve yükseğe doğru çıkmak için de kullanmak mümkündür.

 

Yakıt aynı yakıttır. Sadece yakıtı kullandığımız araç artık bir otomobil değil, bir füzedir.

 

Bu benzetmelerin nelere karşılık geldiğini açıklamaya gerek var mıdır bilmiyorum ama sözcüklere bağlı iletişimin sınırlamalarına güvenmektense işin tadını kaçırma pahasına ne anlama geldiklerine değinmenin yararını görebiliriz.

 

Bizler yaşam enerjimizi eylemlerimizle tüketmeye çalışırız. Bunun ardında yatan sebep şudur: Biz sadece enerjimiz tamamen ya da neredeyse tükendiğinde kendimizi rahatlığın ve gevşemenin kollarına bırakırız. Ancak sorun şudur ki o aşamadan sonra artık en kısa sürede uykuya dalıp uyanana kadar dış dünyaya bilincimizi kapatırız. Bu bir doldur-boşalttır. Tıpkı pilin tükenmesi ve yeniden şarj aletine takılması gibidir. Kendimizi enerjiyle doldurur ve sabah olunca da eylemin içerisinde girerek enerjimizi tüketene kadar kullanırız.

 

Bu doldur-boşalt döngüsü enerjinin en alt düzeyde kullanımına denk düşer. Çünkü biz onu sadece hayat denen çizgi üzerinde ilerlerken yakıt olarak tüketmekteyizdir. Bu enerji kullanımı elbette sorunlu vs. değildir. İnsan, hayatının sonuna gelene kadar enerjisini bu döngü içerisinde yaşamını sürdürmek için kullanabilir.

 

Oysa aynı enerji bilince dönüştürülebilir. O zaman enerjimizi, bilincimizi dikey eksende, yukarı doğru yükseltmek için kullanmış oluruz. Ve yatay olarak bizi içine hapsetmiş olan doldur-boşalt döngüleri (dualite) onların üzerine doğru bilincin yükselmesiyle anlamını yitirir ve biz o döngülerden özgürleşmeye başlarız.

 

Bir labirentin içinde olduğumuzu hayal edelim. Bu labirentin herhangi bir koridorundayken görebildiğimiz şey sadece o koridorun sona erdiği yerdir. O koridorun döndüğü yer hakkında da, o yerin nereye gitti konusunda da herhangi bir fikrimiz olamaz.

Hayatımızı da böylesi bir labirent olarak düşünecek olursak karşımıza çıkan pek çok meselenin ve anlam veremediğimiz pek çok olayın, olgunun bizi nereye götürdüğünü bilemeyiz.

 

Bahsettiğim doldur-boşalt döngüleri bu labirentlerin bir koridoru olarak düşünülebilir. Bir koridor biter ve diğeri çıkar karşımıza. Eylemler bizi sadece bir sonraki eyleme götürür bu düzlemde. Ve labirentin bittiği yer hayatımızın da sonlandığı yerdir.

Oysa labirent kendisini de içine alan daha büyük bir alanın içerisindedir. Bizim labirentlerimiz varoluşun kendisi değildir. Eylemlerimiz sayesinde hayatımızı, labirentin içerisinde yolumuzu bulmaya çalışarak yahut hiçbir çıkış olabileceğini hayal bile edemeden, labirentin kendisini varoluşu sanarak da geçirebiliriz.

 

Bir de şunu hayal edelim şimdi: Labirentin içerisindeyken, ilerlememize ve doldur-boşalt stratejimize hizmet eden enerjimizi yahut yakıtımızı labirentin üstüne yükseleceğimiz bir füzenin motorunda kullanmaya karar veriyoruz.

 

Bunun için bir füze inşa ediyoruz. Yaşam enerjimizi labirentte ilerlemek değil, o enerjiyi labirentin üzerinde yükselmek için kullanmaya karar veriyoruz. Aynı yakıtla labirentin üzerinde yükseldiğimizde yaşadığımız her şeyin, her olayın ve her döngünün aslında bizi nereye götürdüğünü görmek ve neyin ne olduğunu bilmek artık mümkündür.

 

Bilinç, hayat denen labirentin dehlizlerinde kaybolmaktansa, onun üzerinde yükselmektir.

 

Ancak biz bunu sadece yaşam enerjimizi kullanarak gerçekleştirebiliriz.

 

Esas sorun bu noktada şu şekilde ortaya çıkıyor: Nasıl olacak da bizi oradan oraya sürükleyen enerjimizi yükselmek için kullanacağız?

 

Buda gibi oturup dingin hale geçmek için nasıl olur da bizi sürekli dürten bu enerjiyi kullanacağız?

 

Bu soru modern hayatın en derin ve yanıtı en önemli sorularından birisidir.

 

Meseleyi şu şekilde örneğimize uygulayabiliriz: Yatay olarak bizi ilerleten otomobil teknolojisinden, füze teknolojisine geçiştir bu sorunun yanıtı!

 

Nasıl ki artık kağnılarla, atlarla vs. ulaşım yapmıyorsak, niçin 2500 yıllık teknolojilerle kendimizi tanımaya çalışalım? Yaşamın ritmi bu kadar hızlanmışken, içimiz kıpır kıpır iken nasıl olacak da oturarak zihnimizi izleyeceğiz? Yahut kiliseye gidip rahibin okuduğu dualara amin diyerek nasıl ruhlarımız huzur bulabilecek?

 

Bu elbette mümkün değildir. Hayatın getirdiklerine baktığımızda bize binlerce yıllık bu farkındalık ve bilinç oluşturma yöntemlerinin neler getirmiş olduğunu görebiliyoruz: Ya içine kapanık Doğru toplumlarının sefaleti yahut bu sefil hayatları sömüren Batı saldırganlığı… Eril ve dişi enerjinin sonsuz savaşı! Pasif meditasyon tekniklerinin Doğu’yu getirdiği nokta hayatın gereklerinden kaçınmak, uzak durmak iken, Batı’nın meditasyonsuz ve eylem odaklı yaşam biçimi hayatın sunduklarına aşırı ve obsesif, takıntılı bir haldir. Ve modern yaşam o kadar güçlü bir şekilde hayatın her alanını —ve elbette Doğu’yu da— kaplamaktadır ki tüm gezegen neredeyse yok olmanın eşiğine gelmiş durumdadır. Çünkü Doğru ülkeleri (Çin ve Hindistan) de giderek aynı ritme ve maddeye takıntılı hale gelmeye başlamıştır.

 

Bu durumdan şikâyet etmenin bir anlamı yoktur.

 

Olması gereken şey “ne o ne de budur.” Bu paradigmanın tamamen dışına çıkmak ve yeni hayata yepyeni metotlar sunmak lazımdır. Aksi taktirde hepimiz bu labirentin içerisinde kaybolabiliriz.

 

Bu yeni metot, bu yeni yaklaşım, bu yeni bilinç eylemle —yakıtla— kavga etmektense onu kullanmaktır. Onu labirentin sınırlarının dışına çıkmak ve özgürleşmek için kullanmaktır.

 

Aktif meditasyon demek yakıtı yükselmek için kullanmaktır. Eylemin içerisinden geçerek eylemden özgürleşmektir. Aktif meditasyon kömürü elmasa dönüştürmektir. Aynı kömür sadece ısınmak için kullanılabileceği gibi ehil ellerde onu elmas yapmak da mümkündür.

Çünkü her ikisi de sadece karbondur. Biri ham haliyken ötekisi ise nihai potansiyelin hayat bulmasıdır.

 

Aktif meditasyon artık modern hayatlar için mümkün olan yegâne meditasyondur.

 

Alıntıdır

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...