Jump to content

Perilerin Gerçek Dünyası


sirius

Önerilen Mesajlar

Periler Var Mı?

 

http://4.bp.blogspot.com/-OXDPCZRjOsU/TZcoVMRnjZI/AAAAAAAAATk/jWNdTnuzM0o/s400/cottingley-fairies.jpg

 

1907-1910 da, Stanford Üniversitesinden W. Y. Evans-Wentz in çarpıcı çalışması Kelt Ülkelerinde Peri İnancı /The Fairy Faith in Celtic Countries için Britanya, İskoçya, İrlanda, Galler ve Bretanya da yaptığı yolculuklarda perilere inancın ve perilerle karşılaşmanın hala yaşayan bir gelenek olduğunu öğrendi. Perilerle ilgili bu gelenek halen Kelt topraklarında insanların günlük deneyimlerinin bir parçasını oluşturur. Onlar Orta Çağ dan daha eskilere, Kelt geçmişlerine uzanan köklü bir peri geleneğinin günümüzdeki temsilcileridir. Bu geleneğin ilk ağızdan birebir aktarımlarını veren belgeler sayıca az fakat tutarlıdır. Önce perileri görmenin kişilerin ruhsal eğilimleriyle fazla bir ilgisi olmadığını ortaya koymaları bakımından, ruhban sınıfın biri Katolik biri Protestan iki üyesinin içinde yer aldığı böyle iki örneğe göz atalım.

 

On üçüncü yüzyıl tarihçisi Gerald of Wales in kayda geçirdiği bir ileti, perili tepelere giden Elidyr isminde Galli bir oğlanı anlatır. Elidyr perilerin yeraltındaki ülkelerini bulmuştu ve burası büyük bir güzelliğe sahip güneşsiz bir ülkeydi. Ona göre periler sözlerinin eriydi ve geçici ihtirasları ve yalanı müthiş kınıyorlardı. Elidyr bir parça Yunanca ya benzeyen peri dilini öğrenmişti. Yetişkin yaşa geldiğinde altın bulma sevdasına kapılmış ve bu onu yeniden bu ülkeye dönmeye itmiş, fakat ölümlü açgözlülüğüne bağlı olarak giriş yolunu bulamamış, hiçbir zaman da oraya bir daha geri dönememişti. Elidyr bunları gözyaşları içinde anlatır.

 

On yedinci yüzyıl yazarlarından Rahip Robert Kirk in perilerle ilgili araştırmaları, perilerin adetleri ve törelerine dair yarı-antropolojik çalışmaların ilki olarak yerini korumaktadır. Üstelik, bizzat Kirk in de Aberfoyle deki mezarında olmayıp bugüne kadar periler diyarında yaşadığına inanılmaktadır. Kirk perilerle karşılaşan ve onların yaşamlarını bilen kişilerle söyleşiler yapmıştı. Kayda geçirdiği çeşitli noktalar; ölümlülerin uzak durma eğiliminde olduğu yeraltı barınaklarında yaşadıkları, hazinelerine bekçilik ettikleri, insanlara yararlı dostlar olabildikleri tüm Kelt geleneğinde görülür.

 

Periler kuşkusuz dünyanın pek çok geleneğinde farklı isimler altında başgösterirler ve söz konusu ülkenin modernlik derecesine bağlı olarak güçlü bir hayret ve hayranlık, tedirginlik veya inançsızlık kaynağı olmayı sürdürürler. Fakat bu yüzyılda bir şey radikal olarak değişmiştir. Sözünü ettiğimiz süreç Grimm kardeşler gibi folkloristlerin ve öykü koleksiyoncularının on dokuzuncu yüzyıl başlarında öyküleri araştırmasıyla başlamıştı. Köylü halk -ki büyük kısmı yetişkin yaştaydı- perileri savunma amaçlı savaşçılar, gönül çelen aşıklar, hazine ve bilgelik muhafızları olarak gören öykü ve şarkılar nakletmişlerdi. Oysa öykü koleksiyoncuları, daha geniş bir okuyucu kitlesini göz önüne alarak, bazı şeyleri değiştirmeye başladılar. Perilere ait malumatın daha şiddetli unsurları öykülerden temizlendi, ta ki peri masalı terimi çocuklara uygun hafif bir halk hikayesi anlamını kazanana dek.

 

Gözle görülmeyen herhangi bir şeyin yok sayıldığı Akılcılık Çağı nın ardından on dokuzuncu yüzyılda doğaüstü olana ve ezoterizme ilgi arttı. Bu alanla yakından ilgilenen araştırmacıların kendi toplumlarında yaşayan peri gelenekleri ve majik geleneklerle bağları kopuktu ve etraflarını kuşatan hazineyi ihmal ederek esin için gözlerini gizemli Doğu ya çevirmişlerdi.

 

Peri geleneklerinde önde gelen otoritelerden R. J. Stewart dünyada halen yaşatılan perilere dair halk gelenekleri ile çağdaş kültürün kapsamındaki perilere bakış açısı arasında dünya kadar fark olduğunu belirtir. Çiçeklerin üzerinde uçuşan küçük kanatlı varlıklar olarak resmedilen peri tasvirini atalarımızın benimsediği görüşlerden ziyade Bir Yaz Gecesi Rüyası nın yirminci yüzyıl prodüksiyonlarıyla popülerleşen devalar ya da doğa ruhları, fikrine borçluyuzdur.

 

On dokuzuncu yüzyılın sonunda psişik fenomenlere ilgi daha bilimsel ve açıklayıcı bir dönemece girdi. Yeni teknoloji ektoplazmik temasların, hayalet ve hortlakların tespitine yol açtı. Kameralar yalan söyleyemezdi -yoksa söyler miydi? 1917 de iki küçük kızın çektiği Cottingley peri fotoğrafları Teozofik çevrelerde epey heyecan yarattı. Bu, Sir Arthur Conan Doyle un bilmeden karıştığı bir hileydi. 1983 te, fotoğrafı çeken iki küçük kızdan birisi olan ve artık seksenli yaşlarında bulunan Elsie Wright, kanıtları kartondan keserek kendilerinin yaptıklarını itiraf etti. Cottingley peri vakası yakın zamanda çekilen ve peri fenomeninin doğasını farklı biçimlerde ele alan iki filme, Photographing Fairies / Perileri Fotoğraflama (1997) ve Fairy Tale / Peri Masalı na ilham kaynağı olmuştur.

 

Paganizmin yeniden canlanmasıyla bağlantılı olarak, günümüzde peri geleneklerine giderek büyüyen bir ilgi vardır. Bu hareket bazen saçma sapanlık ve fantastiklik gibi sapmalar göstermekle beraber tarihi bir kökenden yoksun değildir. On altıncı ve on yedinci yüzyıllarda Britanya nın kırsal kesiminde cadı olmakla suçlanan ve mahkum edilen kişiler Şeytan la değil Peri Kraliçesiyle görüştüklerinden söz etmişlerdir. Charles de Lint gibi modern fantazi yazarlarının romanları da perileri dost, mücadeleci ve sevgili olarak kabul eden geleneksel peri yaklaşımlarını desteklemekte ve geliştirmektedir.

 

Bir zamanlar güçlü bir kabul gören geleneksel peri inançlarının bazıları son yirmi yılda farklı bir yöne çekilmiştir. Eskiden perilerin işi olarak görülen mısır tarlalarındaki dairesel şekiller ve insanların peri ülkelerine kaçırılma olayları, popüler inancın gezegensel boyuttan gezegenler arasına kayması sonucunda, şimdilerde dünya dışı varlıkların marifeti sayılmaktadır. Taşralı halkın yüzyıllar boyunca süt ve benzeri armağanlar bıraktıkları dünyalı komşularımız perileri hakettikleri gibi dikkate almak yerine postmodern kültürümüz, dünya dışı açıklamalar arayışıyla, dünyadan iyice kopma noktasına gelmiştir.

 

Perileri saygıyla hitap edilmesi ve davranılması gereken ruhlar olarak kabul eden geleneksel bakış günümüzde yerini kötü adam rolüne uygun görülen dünya dışı oyunculara devrederken, perilere de meleklere yakın, bütünüyle iyi ve insanlara yardımcı varlıklar gözüyle bakılmaktadır. Ruhlarla ilgili görüşlerimizde dikkatli olmak zorundayız. Melekleri gerçekten de farkında olmaksızın konuk edebileceğimiz olasılığına açık olmamız gerekiyorsa da, diğer yandan aşırı derecede naif olmaktan ve karşımıza çıkan her ruhu kabul etmekten kaçınmalıyız. Ruhsal varlıklar, tıpkı insanlar gibi, türlü şekil ve boydadır. Bazıları bize karşı iyi niyet içindedirler; bazıları bize kayıtsızdır; diğer bazıları ise iyi davranış sınırlarını çiğnediğimiz anda güçlü bir tepki verirler.

 

Perilere bakışımız radikal biçimde değişmiştir, fakat merak ediyorum, acaba perilerin kendileri hiç değişmiş midir?

 

Dora Kunz yirminci yüzyılda perilerle karşılaşma konusunun önemli bir yorumcusu olarak ayrı bir yere sahiptir. Söz konusu dünyadan neşeli ve hayat dolu bir yer tarzında bilgisi olan bir durugörür olarak, şekillendirici, ancak bozulmamış algının görüşüyle perileri doğanın elemental formları olarak deneyimler.

 

http://www.ruhsalsifa.org/resimler/dora_image002.jpg

Dora Kunz (1904-1999)

 

Dora Kunz un perilerle karşılaşma deneyimlerindeki insanca aktarımlarının, deneyimi yaşayan bireye göre ne kadar değişebildiğinin farkındayım. Karşılaştırmalı bir yol izlemek gerekirse, elimde karşılaştırabileceğim kendi yaşadığım bir örneğim var. Çocukken en büyük dileğim bir peri görmekti. Yatağımda yatarken büyük bir içtenlikle bunun için dua ederdim. Büyükler bana perilerin bahçenin dibinde olduğunu söylerdi ve hevesle gider ve ısırganların ve devedikenlerinin arasında dikilip peri arardım. Fakat tuttuğum bu nöbetler hayal kırıklığıyla sonuçlanmaya mahkumdu, çünkü periler kendilerini takıntılı seyircilere göstermezler ve o zamanlar ben de onlardan birisiydim.

 

Aslında, benim anlayamadığım şey, birçok periyle çoktan karşılaştığım ve dost olduğumdu. Ancak, literatür benim kafamı karıştırmıştı. Çocukluğumun kitaplarında peri resimleri bulunurdu: küçük, kelebekler gibi ince kanatları olan, minik boyutlarda insansı varlıklar. Bu kitaplarda periler meşe palamutlarının içinde oturur ve mantar masalarda yemek yerlerdi. Her zaman köylü çocukları gibi mutlu, kırmızı yanaklı ve iyi huylu olarak tasvir edilirlerdi. Benim görmeyi beklediğim şey de buydu.

 

Meğer perilerle deneyimim bir süredir devam etmekteymiş, fakat ben onları öyle bilmiyordum. Onları teşhis etmeyi öğrenmem boşa giden birçok yılımı aldı. Küçükken en sevdiğim oyun annemin benim için ördüğü rengarenk, yün bir battaniyenin altına girip yerde yatmaktı. Arkadaşlarımın, Şekilciler in ortaya çıkması için başımı ve bedenimi bütünüyle örtecek şekilde battaniyeye iyice sarınırdım.

 

Şekilciler battaniyenin yarı karanlığında geliyorlardı. Tıpkı bir kaleidoskopta görebileceğinize benzer şekilleri ve renkleri vardı. Türlü çeşit modellerle döner ve akarlardı. Bunun yanısıra koku, tat, hareket ve müzik olarak da gelirlerdi. Onları tüm kalbimle seviyordum, çünkü hareketleri, çizdikleri şekiller ve sesleri vasıtasıyla beni eğitir ve konuşurlardı. Konuşurlardı derken ne dille konuşurlardı ne de onları kulaklarımla duyardım. Şekillerle iletişim kurar, bilginin asal formlarını öğreten kompleks danslarda ezeli modelleri sıralarlardı.

 

Bu deneyimimi yetişkin gözüyle hatırlayınca, Şekilciler in en çok mikroskop altındaki atom çekirdeğinin karmaşık çizgilerine benzetilebileceğini düşünüyorum. Yine de geometrik ve soyut görünümlerine rağmen, Şekilciler boş yere arayıp durduğum perilerdi.

 

Onları resimli kitaplarımdaki perilerle ilişkilendirmeyi başaramamamda şaşılacak bir şey yoktu. Bırakın kanatlı çocuklara benzer bir yanlarının olmadığını, Şekilciler bana müzik ve sesle ilgili, yaratılış ve neden ve sonuç ilişkisi hakkında, benzetme ve semboller hakkında sarsıcı derin bilgiler öğretmişlerdi. Bu deneyim sözlü konuşmadan daha derin, zaman ve uzayı aşan bir dil eğitimi almak gibiydi.

 

Şekilcilerin doğada, her hafta tek başına keşif gezilerine çıktığım ormanlarda bulunabildiğini öğrendim ve yanlarında, onların gözetiminde daima emniyette oldum. Kireçtaşı kayalıklarda, yağmur birikintilerinde, oyun arkadaşlarım olan devrik ağaçlarda, tahıl tarlalarında ve doğanın gizli, saklı köşelerinde olduklarını biliyordum. Şekilciler in çocukluğumda bana gösterdikleri yolları bugün takdir edebiliyorum. Kişileri neyin iyileştireceğini anlamak ve yararlı ruhları için işimde şifa verici bir etken olarak frekans, ses ve müziği kullandıkça öğretilerindeki modelleri, frekansları ve müziği idrak ettim.

 

Perilerin ruhsal armağanlarına yalnızca dua ederek ve çok nazik bir dille yanıt isteyerek ulaşılabilir. Peri dostlarım beni sık sık beden ve ruhun örselenmelerini iyileştirmeye yardımcı olan ot, bitki ve ağaçların ruhlarıyla temasa geçirirler. Perilerle iyi komşuluk ilişkilerimi sürdürmek için her gün bir teşekkür şarkısı eşliğinde onlara yiyecek sunmayı adet edinmişimdir.

 

Belki benim gibi, her zaman bir periyle karşılaşmayı istemiş olan birçok kişi vardır. Öğrencilerimin çoğu kendi peri dostlarını bulmaya yoğun bir ilgi göstermektedirler. Periler her zaman farkedilmeyi sevmezler; tıpkı insanlar gibi kendi mekanlarına ve sessizliğe ihtiyaç duyarlar. Çoğu zaman bize yardım etmekten memnun olmakla beraber, aynı zamanda gizliliği ve yalnız kalmayı severler. Kendilerini bize tanıtmalarının öncesinde genellikle bizim kendimizde değişiklik yapmamız gerekir.

 

Perilerden dostlar edinmek için içten duygulara, ben merkezci olmamaya, terbiyeli olmaya, başkalarına saygılı olmaya ve keskin bir algıya ihtiyaç vardır. Dostluklar karşılıklı çekim, ruh benzerliği ve karşılıklı ilişkiye istekli olma sayesinde meydana gelir. Bir tüketme anlayışıyla, perilerin onlar için neler yapabileceğini bulma amacıyla yola çıkanlar maalesef hayal kırıklığına uğrayacaklardır.

 

Dora Kunz niçin daha çok sayıda insanın perileri görmediği sorusuna da değinmiştir. Görünen odur ki yetişkinlerin büyük çoğunluğu gerçekliğin fiziksel tarafına öyle dalmışlardır ki onun görünmeyen -ama eşit derecede gerçek- tarafında, etraflarında olup bitenleri fark edememektedirler. Modern kültür görünmeyen gerçekliğe prim vermediği için neden ve sonuca da fazla bir saygısı yoktur.

 

Ben kendimi bir fenomen görücüsü değil, daha çok duyma ve dokunma duyularını birleştirerek çeşitli titreşimleri algılayan bir kişi olarak görürüm. Bununla beraber birkaç yıl önce kısa bir ikinci görüş ya da Gal dilindeki ruhsal görücülük terimiyle bir an dha Shealladh deneyimi yaşadım. Yurt dışından çok yorucu bir geziden eve döndüğüm ve açlıktan öldüğüm bir sırada kelimenin tam anlamıyla fiziksel gözlerimle perileri görmeye başladım. Ağaçlarda, bitkilerde ve derelerde yaşayan peri halkı her yönden önüme çıkıyorlardı. Şekilcilerle hiçbir benzerlikleri yoktu. Güçlü kuvvetli, uzun boyluydular, çoğu pembe yanaklı ve neşeli değildi ve kesinlikle hiçbirisinin küçük kanatları yoktu. Çok rahatsız edici bir deneyimdi. Estonya da ulusal ormanın ıssız bir bölgesinde gayet yoğun biçimde perilerin varlığından haberdar olmuştum. Evimde, Oxford da ise hep istediğim gibi en sonunda perileri fiilen görmeye başlamıştım.

 

Cesaretimi toplayarak onlara sordum, Nasıl oluyor da sizi bu şekilde görebiliyorum? Katı taş [beton yollar] ve sert ışıktan [sokaklardaki elektrik lambalarından] dolayı bizi normal yoldan görmüyorsun. Fakat biz hala ıssız yerlerde oturuyoruz. diye yanıtladılar. Onlarla konuşurken bunun uzun süre kalınmaması gereken tehlikeli bir bilinç durumu olduğunu fark ettim. Çok kolaylıkla peri diyarına kayabilirdim. Bilincimi normal haline döndürdüm ve ardarda üç kere yemek yedim, sonra da uyudum. Uyandığım zaman zaten ikinci görüşüm gitmişti ve rahatlayarak kalktım.

 

Perilerle ilgili birçok geleneksel ve atalardan kalma öğretide dikkat tavsiye edilir: İncinme ihtimali olan kişiler perilerin ardına düşmemeli ya da onların mekanlarına girmemelidir. Bebeklerin, çocukların, aşk acısı çekenlerin ve başıboş dolaşan evcil hayvanların nasıl bir daha dönmemek üzere Peri diyarlarına sürüklendiğini anlayabiliyorum. Öteki dünyanın diyarları gerçekten güzeldir, fakat perilerin tarzları insanlarınkiyle aynı değildir ve ikisini karıştırmamalıyız.

 

İrlanda da peri topluluklarının geleneksel uğrak yerlerini tahrip etmek hala büyük bir saygısızlıktır ve kırsal kesimdeki pek çok kişi böyle yerlerden uzak durmaya çok özen gösterir. Perili bir alıç ağacını bırakın kesmeyi, bir dal koparmak bile korkunç bir şey olarak kabul edilir.

 

Bunu bana, yakın zamanda geçen bir vaka şok edici bir şekilde öğretmiştir. Danışmanım Micheal birkaç yıl önce ölen kızkardeşiyle ilintili olarak kendisine ruhsal şifa talep etmişti. Ruh dostlarıma doğru ruhsal bir yolculuğa başladığım sırada aniden çok öfkeli bir peri adam yolumu kesti. Bana Micheal ın ailesinin kendi ailesine zarar verdiğini, Micheal ın bunu onarmak için bir alıç ağacı dikmeye hazır olmadıkça o noktadan öteye geçemeyeceğimi ve onun için yardım alamayacağımı söyledi. Bir yandan da kendi dostlarım Micheal ın iyiliği adına bu anlaşmayı kabul etmem için beni sıkıştırıyorlardı.

 

Micheal a peri adamın kızgınlığını ve onun bir alıç ağacı dikilmesi talebini aktardığımda yüzü bembeyaz oldu. Sözümü keserek büyükbabasının sorumsuzca kadim bir alıç ağacını kestiğini söyledi. Ve o günden sonra ailesinin her dalından bir çocuğun öldüğünü anlattı. Micheal toprağına yalnızca bir alıç ağacı dikmekle kalmayıp, ağaca kimsenin dokunmamasını, hatta budanmamasını garantileyeceğine söz verdi! Sözünü tutacağından kuşku duymuyorum.

 

Bu tür hikayeler, neden ve sonuç arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Hiç kimse kendi iradesiyle hareket edip sonra da bunun sonuçlarıyla karşılaşmamayı bekleyemez. Perilerle ilgili toplumsal bilincimiz değiştiği için, görünmeyen gerçekliğe dikkat etmediğimiz için ve yeryüzünün kendisine çok az saygımız olduğu için, kendimizi davranışlarımızı önemsemeye alıştırmamız bir zorunluluktur. Dora Kunz un işaret ettiği gibi, çevre kirliliği dünyayı daha soğuk, daha haşin, daha cansız bir yer yapmıştır.

 

Ayrıca yine onun ifade ettiği gibi, elementlerle yakından çalışanların gerçeklikler arasındaki hassas ilişkiye karşı diğer insanlardan daha keskin bir saygıları vardır. Denizcileri ve madencileri doğanın ruhlarına karşı doğal bir saygı besleyen kişiler olarak belirtmektedir. Ofislere tıkılmış, on dördüncü katta topraktan sürgüne yollanmış gibi yaşayan birçoklarımız mevsimlerin değişimini, doğanın döngülerine aidiyetimizi duyumsayamamaktadır. Bu temassızlık bizden hayatiyetimizi, besinimizi ve ruhsal sağlığımızı çalmaktadır. Sayısız küçük rahatsızlıklar ve hoşnutsuzluklar doğayla temel temasımızı ihmal edişimizin belirtileridir. Yine de pek çokları artık çareyi doğanın iyileştirici kuvvetinde aramaktadır.

 

Günümüzde, sağlık ve çevrenin yükselen değeriyle birlikte, giderek daha çok kişi bitkisel ilaçlara ve bitki özlerine dönmeye başlamıştır. Sağlık arayışlarında çiçeklerin ve ağaçların ruhlarıyla temas edenler şifalı bitkilerin salgıladığı ahenkli çözümü keşfetmişlerdir. Bu tür ilaçlarla dünyanın iyileşmesinin anahtarını birkaç manada elimizde tutarken, ilaçları aldığımız zaman kendimizi Peri ruhuyla aynı çizgiye getiririz.

 

Yeryüzü ve kaynaklarının bizim malımız olmadığı, türümüzün yetişme ortamı olduğu anlayışını giderek daha çok kişi benimsemektedir. Bu ortamı çağlar boyu peri komşularımızla sorumluluk hissetmeden paylaştık, fakat biz yeryüzünün sevinçlerini düşüncesiz davranışlarımızla baltalarken, gezegenimizi muhafaza edenlerin doğanın perileri ve ruhları olduğunu idrak etmekte geç kaldık. Topraktaki kökenlerimizden uzaklara doğru serpildikçe kutsal hayat ağını daha az önemser olduk, bedenlerimize sentetik gıda ve ilaçları aldıkça peri komşularımızdan uzak düştük.

 

Dora Kunz un dikkat çektiği gibi, çocuklar perilerin eğlenceli ve işbirliğine dönük yönlerini hissederler. Acemi yetişkinler ise çoğu zaman otantik benliklerinden aksi-yöne sapmışlardır ve dolayısıyla karşılaşmaları çok mutlu değildir. Türümüz yeryüzüne ve onun gizli sakinlerine öyle saygısızlık göstermiştir ki yazarın deneyimlediği kadar kolay karşılaşmalar ummamalıyız.

 

Peri dünyasıyla kurabileceğimiz dostluk ve işbirlikleri hepimizin yeryüzünün çocukları olduğumuza ve tüm canlı varlıkların saygıyı hak ettiğine dair bir farkındalıkla başlar. Dünya politikalarındaki deneyimlerimizden gördüğümüz gibi, çatışmanın olduğu herhangi bir yerde uzlaştırıcılar da vardır. Bizim vazifemiz şudur: Kendi türümüzün iyi niyet elçileri olmak ve başka varlıklara zarar vermek yerine değişimi kendi içimizde yapmaya gönüllü olmak. İnsanlar bunu ne kadar çok idrak ederse, barış içinde ortaklaşa yerleşim şansı da o kadar artacaktır.

 

Yeryüzünün neresine gidersek gidelim, o toprakların perilerini ve ruhlarını tanımalıyız. Bir ev inşa etmek veya bahçeye dikim yapmak için yeri hazırlamaya başladığımız zamanlarda bu özellikle önemlidir. O yerde sessizce oturabilir ve dikkatle perileri dinleyebiliriz. O yerin niteliğine uyumlanın. Kendinizle ilgili kaygıları bir tarafa bırakın. Araziyle, otla, ağaçlarla, kuşlarla bir olun. Sanki bir parçasıymış gibi o araziyi hissedin. Sizin gerçekte evrenin bir çocuğu olduğunuzu hatırlayın, tıpkı hayvanların, çiçeklerin, tepelerin ve kayaların oldukları gibi.

 

Belki, uzun süre doğru biçimde dinleyerek oturursanız, o yerin perilerinden haberdar olabilirsiniz. O zaman peri halkının doğanın yabani ve derin yerlerinin özel muhafızları olduğunu öğrenme ayrıcalığına sahip olursunuz.

 

İnsanlarda, perilerin hiç de hoşlanmadığı bir kibir vardır. Yalnızca kibrimizi, bizim yaratılışın zirvesi olduğumuz fikrini bir tarafa attığımız zaman perileri görebilir ve onlarla çalışabiliriz. Bu kitap okumakla veya bir hafta sonu kursuna devam etmekle elde edilmez. Bu yıllar alan uzun, organik bir öğrenimdir. Fakat eğer sabırlı ve nazik olursak, doğanın yabani köşelerinde, rüyalarımızın gizli yollarında, ülkemizin kadim ve atalardan gelen geleneklerinin derin bilgeliğinde, Dora Kunz un gösterdiği gibi bizler de kendi peri dostlarımızla karşılaşırız.

 

Bu dua, peri halkıyla temasa geçmenin yolunu arayanlar içindir:

 

Dünyalar arasındaki perdelerin ortasında kadim yerleri bekleyen peri halkını hatırlıyorum. Birlikte yeryüzünde tasasızca ve nezaketle yürüyelim, hiçbir varlık ilerlemelerini önlemesin ya da yollarını kesmesin ki yeryüzünün gizli ailesi huzur içinde olsun.

 

Bizlerle periler arasındaki kopukluğun azalması ve gerçek bir işbirliğinin gelişmesi Dora Kunz un en büyük arzusudur.

 

"Perilerin Gerçek Dünyası" isimli kitaptan alıntıdır.

Başka bir siteden alıntı olarak aktarıyorum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

''Perilerin Gerçek Dünyası''

Dora Van Gelder

 

 

 

İçimizdeki çocuğu harekete geçiriyor, yaratıcı enerjimizi ateşliyor

ve doğayla bağlantı hissimizi derinleştiriyor.

 

Perilerin Gerçek Dünyası,

bizlere görmediğimiz neşeli ve canlı bir aleme göz atma ayrıcalığını sunuyor.

Dora Kunz'un perilere ait büyüleyici vizyonları, perilerin sihirli ve gizemli alemlerini canlı, hoş ve samimi bir dünyaya dönüştürüyor.Onun tatlı dilinden dökülen zarif öyküler içimizdeki çocuğu harekete geçiriyor, yaratıcı enerjimizi ateşliyor

ve doğayla bağlantı hissimizi derinleştiriyor.

 

Kelk folklörü konusunda uzman olan Caitlin Matthews, kendi kişisel deneyimleri

ve periler hakkındaki derin bilgisiyle bu birinci elden tanıklığa ayrı

bir perspektif kazandırıyor.

 

Dora Kunz 1904 yılında doğmuş ve küçük yaştan itibaren durugörü yeteneği ile dikkat çekmiştir.Gençlik yıllarında ünlü Teozof Dr.C.W Leadbeaterile birlikte çalışan Dora Kunz şifacılıkla da ilgilenmiş ve Dr.Dolores Krieger ile birlikte Terapötik temas adını verdikleri bir tekniğin geliştirilmesine öncülük etmiştir. Bir dönem Amerika'daki

Teozofi Derneğinin başkanlığınıydı.

 

 

Aşağıda özet başlıklarla ejklemeye çalışacağım bilgileri ancak bu kitabı mutlaka edinmeli okumalısınız..

 

Peri Dünyalarına Giriş

 

Birçok kişi perilerin varlığına inanmak ister ve hatta onların özlemini çeker. Küçük Kişiler çocukluk çağının mutlu anılarıyla öyle içiçe girmişlerdir ki daha az materyalist bir dünyanın parçası olarak keyifle anımsanırlar. Fakat, çoğumuz için artık kaybolmuş bir illüzyondurlar. Şans eseri, herkes için öyle değildir. Örneğin ben, daha başkaları gibi, kendimi bildim bileli her çeşit periyi görmüşümdür ve hala da görürüm. Görmek derken onların ağaçlar kadar dışımda olduğunu ve bir o kadar da objektif biçimde görüldüğünü söylemek istiyorum.

Önümüzdeki sayfalarda elimden geldiği kadar bu şirin varlıkların sizin için bir gerçeklik olmasına çalışacağım. Başlamadan önce niçin bu tip bir uyanıklık için bazı özel avantajlara sahip olduğumu açıklamak isterim. Her şeyden önce, Doğu' da doğmuş bir kişi olarak perilerle ilgili gözlemlerimde asla cesaret kırıcı bir tavırla karşılaşmadım, çünkü orada perileri gören pek çok kişi vardır ve inananların sayısı daha da fazladır. Bundan ve daha başka nedenlerden dolayı, çocuklar arasında hiç de olağan dışı olmayan bu görme gücü bende ileriki yıllarda da sürdü. Ayrıca, benzer hassasiyetleri olan bazı kişileri içeren bir aile ve dostların arasına düşme gibi bir şansım vardı ve yolculuklar bu kişilerin listesini genişletti. Dolayısıyla burada yazıya geçirdiklerim yalnız bir çocuğun imajinasyonları değildir. Dünyanın her tarafındaki perilerle tamamen doğal, ama sıra dışı koşullarda yapılan temas ve söyleşilerden elde edilen bir bilgi birikimidir. Birey bu varlıklarla tıpkı biz insanların birbirimizle konuşmamız gibi gayet açık bir tarzda -hatta daha da fazlasıyla- iletişim kurabilir, çünkü bunun (kısaca tanımlayacağım) yöntemi epey farklı olmakla beraber ko­nuşmaktan daha hızlıdır ve en azından bazı bakımlardan daha kesin bir iletişimidir.

Bu şeyleri belirtmek önemlidir, çünkü bir kere dünyayı perilerin bakış açısıyla gördük mü, yeni bir evrene göz atmış oluruz. Bizler için mesele olan birçok şeyin onlar için öyle olmadığı görülür. İnsanlar sık olarak hayattan çekinir ve ölüm­den korkarlar. Perilerse hayatın tüm şeylerdeki akışını anında ve bir gerçeklik olarak görürler. Bizler bir form dünyasında formların ardındaki hayat gücünü anlamadan yaşarız. Bizim için formun kaybı hayatın sonu demektir, fakat periler için bu tarz bir aldanma asla söz konusu olmaz. Bize verebilecekleri içinize kazınan ve güçlü bir dersleri vardır.

Niçin çoğu kişi perileri görmez? Onlar da bizimle aynı dünyada yaşarlar, fakat bedenleri bizimkinden daha az yo­ğundur ama yoğun olmayan bir gazdan sadece biraz daha hafif bir yoğunluktadır. Onlarla bizim aramızdaki perdenin son derece ince olduğunu duyumsamamda hiçbir şüphem yoktur ve öyle incedir ki bence, hemen herkes doğru yöntemle ve az bir çabayla onu delip geçebilir. Zorluk bu yöntemi kullanmada ve özellikle başkalarının onu kavramasını sağlamadadır. Hiç kuşkusuz onları göremeyişimizin güçlü bir nedeni bakış açısındaki farklılıktan kaynaklanır. Dolayısıyla burada yazdıklarım, insanların peri dünyasına bakış açılarını değiştirebilirse, birçok kişinin onları görebilir hale gelmesine yardımcı olacaktır,

 

Elbette hepsi bu kadar değildir. Periler görülecekse, kişilerde özel bir hissin uyandırılması gerekmektedir. Perilerin içinde yaşadığı dünya bizim duyularımızı doğrudan etkilemez. Dokunulamazlar ya da elle hissedilemezler ama hiç kuş­kusuz görülebilirler. Aslında, olağan görüşümüz onları görmemize yardımcıdır, fakat bu duyumuz onların yaydığı ışığı kendi başına yakalayacak kadar incelmiş değildir. Bununla beraber, herkesin içinde saklı ve görme duyusundan daha hassas bir duyu vardır ve bir takım kişiler -ki sayıları şaşırtacak kadar çoktur- onu harekete geçirmişlerdir. Peri dünyasının acaipliklerini seyrederken iş gören, bu daha yüksek duyusal yetimizdir. Sonuçta herkes geniş bir yelpazede duyu ekipmanıyla donanmıştır. Dokunmak katıları bildirir, tat bize sıvılar hakkında bilgi verir ve koku duyusu gazları rapor eder. Görme duyusu daha süptildir ve dizilimler orada sona ermez.

 

Durugörü (clairvoyance) denilen özel bir görme yetisi daha vardır. İşin aslı duru görü için gerçek bir fiziksel temel dayanak vardır ve bu aslında gizemli bir meleke değildir. Söz konusu yetenek beyindeki hipofiz bezi denilen minik organda toplanmıştır. İlgili vibrasyonlar öyle süptildir ki hipofiz merkezine iletilmeleri için deride hiçbir fiziksel deliğe ihtiyaç yoktur, buna karşılık burun kemiğinin hemen üstünde, gözlerin arasında içerideki salgı bezi için dışa açılan bir delik gibi, hareket eden ve özel bir duyarlılığa sahip bir nokta vardır. Tıpkı sıra­dan görüşte hepimiz gözlerimiz aracılığıyla baktığımızı bildiğimiz halde gözümüzle baktığımız duygusunu taşıdığımız gibi, alnımızdaki o noktadan bakıyor gibi hissederiz. Bu hassas noktayla algılamanın duyu organları vasıtasıyla algılamaktan farklı bir yönü vardır: İç tarafta olağan fiziksel tipte bir sinir yapısı yoktur. Fakat söz konusu algı buna rağmen aynı söylediğim gibi işlev yapar.

 

Perilerin ve benzer cinste canlı varlıkların içinde yaşadığı bu daha ince dünyaya bakmak gerektiği zaman, o görüş hattında yalnızca bir an için konsantre olmak gerekir ve bu duyu tıpkı gözlerinizi (söz konusu durumda tek bir gözü) açmışsınız gibi tepki verir. Biyoloji konusunda çok bilgili olduğumu iddia edememekle birlikte, bir zamanlar insanlık soyunun uzak geçmişinde ilkel hayvanlarda hipofiz bezi ile deri arasında bir bağlantı ve deride ona özgü bir delik var olduğunu söyleyebilirim. Halihazırdaki hipofiz kitlesinin o günlerin körelmiş kalıntısı olduğu düşünülmektedir. Fakat her iki yanından kanımızın görünmeyen kısmını oluşturan ve büyüme ve daha başka işlevler üzerinde güçlü bir etkisi bulunan cisimcikler salgılaması nedeniyle doktorlar onun yararsız bir kalıntı olmaktan uzak olduğunu biliyorlar. Yani hipofiz bezinin insanlarda da son derece faal ve önemli olduğuna kuşku yoktur. Ve bildiğimiz herhangi bir şeyden daha süptil yapıdaki bir dünyanın çok ince vibrasyonlarını almaya yaradığına da kuşku yoktur.

 

Her şeyi biraz daha netleştirmeyi isterdim ama sanırım daha fazlası olmuyor. Belki bir bakıma da bu duyu herkesin onu işlemeye zorlayabileceği kadar emre amade değildir. Çünkü doğayı kendi zamanının önüne geçirmek için gösterilen herhangi bir şiddetli çaba çoğu durumda tehlike yüklüdür, Kişiler bazen iradelerini kullanarak, uyuşturucu madde alarak veya başka pratiklere başvurarak bir duru görü durumuna girmek için kendilerine baskı yapmaktadırlar. Bununla beraber doğal bir gelişim izlemediği takdirde duru görü genellikle güvenli değildir. Ne var ki bu onu bu gücün bütünüyle normal yoldan oluştuğu durumlardan daha az gerçek yapmaz.

 

Niçin daha çok sayıda kişinin perileri göremediği sorusu sorulacaktır. Bana göre cevap; genelde hiç kimsenin büyüdükten sonra, hatta çocukken bile bunu denememesi ve ayrıca perilerin var olduğunu bilen birkaç kişinin de onları görmek için her zaman doğru çabayı göstermemeleridir. Bu konuda söylemek istediğim birkaç şeyi kitabın sonuna ayırdım ve dolayısıyla şimdilik bunu geçebiliriz.

Kendimi bildim bileli perileri görebilmekteyim. Onları gözlerim kapalı görebilmeme rağmen genellikle gözlerimi kapamam, çünkü hem buna gerek yoktur hem de duru görü perileri görüş alanınıza getirdiği zaman, normal görüş bazı ayrıntıları gözlemlemeye çok yardımcı olur. Ve birçok peri normal bir görüşle algılanabildiği için onları bu şekilde irdeleme çok daha kolaydır (parlak olmalarına bağlı olarak). Hangi türde ışık yaydıklarını veya yansıttıklarını bilmiyorum, çünkü bir fizik bilimci değilim ve olsaydım bile bu kadar süptil bir şeyi inceleyecek aletleri nereden bulurdum? Bilimsel birikimi olan bir dostum işin içindeki ışık cinsiyle ilgili bir çeşit test yapmamı ve perilere gözlükle ve gözlüksüz bakmamı önermişti. Dediğini yaptım ve perilerin gözlükle daha farklı göründüğünü bulguladım, ama aynı şey ağaçlar için de geçerlidir. Fakat belki bu bozulmuş görüntü sıradan görüş üzerindeki etkiye bağlı olabilir. Yine, periler adi pencere camının ardından bakıldığında pek görülmezler, fakat burada da aynı sıkıntı ortaya çık­maktadır: Etkinin nedeni normal göze giden ışığın donuklaşması mıdır? Bu tip deneyler için belirli sayıda görebilen kişiye ihtiyaç vardır ve yararlı olabilmeleri için uzun bir süreye yayılmaları gerekir. En iyisi şimdilik böyle gerçekleri önemli bir not olarak alalım ve perilerin neye benzediği sorusuna geçelim, çünkü şu anda asıl amacımız bunun açıklanmasıdır.

 

Her şeyden önce konumuzu oluşturan bu gözükmeyen dünyada periler dışında başka birçok türde varlıklar ve aktiviteler vardır. Kitabımızın onların da üzerinde durmak gibi bir amacı olmamakla beraber, bazıları perilerin hayatı ve işleriyle öyle yakından bağlantılıdır ki zaman zaman yeri geldikçe onlardan söz edeceğim.

Dolayısıyla perilerle ilişkisi olan ve doğa aleminin bir parçası olarak iki önemli hayat formu olduğunu açıklamalıyım. Gerçekte periler insanınkiyle paralellik çizen büyük bir evrim hattının bir parçasıdırlar. Tıpkı insanlık çizgisi gibi son derece ilkel formlarla başlar, (çeşitli evrim aşamalarında bulunan) perilere doğru yükselir, en yüksekteki varlıkları ise geleneksel adlarıyla "melekler" veya "devalar" dır. Perilerin meleklerle ilişkisi hayvanların insanlarla ilişkisi kadardır. İleride tanımlayacağım üzere neredeyse bütün perilerin, meleklerin de benimsediği gibi doğanın süreçleriyle ilgisi vardır. Bu kita­bın konusu melekler değildir ve ancak perilerle bağlantılı konumlarıyla ele alınmışlardır, bununla beraber genel olarak onlarla ilgili geleneksel fikirlerin gerçeği yansıtmaktan uzak olduğunu söylemek isterim. Meleklerin kendileri, gerçekten var olmaları ve yaşamlarının ötesinde, sıradan inançların onlara yakıştırıldığından daha ilginçtir. Kitabımızın bazı yerlerinde bu konuya değindik. Melekler hakkındaki geleneksel fikir bana hiçbir zaman hitap etmemiştir, çünkü onları her çeşit erdeme sahip fakat karakterden yoksun şekilde tasvir ederler, oysa gerçekte meleklerin bireysellikleri çok kuvvetli ve büyüleyicidir. Güçlü varlıklardır ve hiçbir şekilde negatif veya zayıf değildirler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tipik Bir Peri

 

Perilerin neye benzediği ya da bedenlerinin nasıl bir maddeden yapıldığı hakkmda ayrıntılı bir tanım vermek kolay değildir. Her şeyden önce, birçok farklı çeşitleri vardır. Sanırım hepsinin paylaştığı görülen özellikleri belirterek, az çok tipik bir periyi tarif edersek, bu problemi çözebiliriz. İkinci engel çoğumuzun fiziksel maddeden yapılmamış bedenleri tasavvur etmede zorlanmamızdır. Bununla beraber bilim sayesinde fiziksel maddenin enerji örüntüleri ve dalgalarından başka bir şey olmadığını anlıyoruz; dolayısıyla, perilerin bedenlerinin bir cins ince, en az" yoğunluktaki bir gazdan daha süptil bir maddeden oluştuğunu düşünmek o kadar zor olmasa gerek. Dünyamızda ağırlığa ve kazaya ve basınca karşı direnmek için az çok katı bir bedene ihtiyacımız vardır ve bu da kemikle ve iskeletimiz, kas ve sinir sistemimiz gibi ortam için gerekli yapılarla sonuçlanır. Fakat perilerin içinde yaşadığı ortam bu katılığı gerektirmez. Yer çekimi, yoğunluk ve basınç burada gayet farklıdır ve komplike ve direnç özellikli bir forma ihtiyaçları yoktur. Bu yapı onların evrensel yapısıdır ve biz hangi tür periyi seçersek seçelim perilerin evreni değişmeyecektir.

Tanım için yerin yüzeyinde yaşayan, hepsinin arasında en tipik olarak düşünebileceğimiz sıradan bir orman veya bahçe perisini örnek aldım, Bu türün peri evrim çizgisinin ortalarında olduğu söylenebilir; insanlık türüyle sürekli temastadırlar, yeryüzünün her tarafında çeşitli renk ve boyutlarda bulunurlar ve pek çok kişi tarafından görülmüşlerdir. Bu periler aslında çok yaygın olduğundan analiz için içlerinden herhangi birisini seçmek kolaydır. Bizim örneğimiz New England ormanlarının yeşil perilerinden birisidir.

Yaklaşık yetmiş cm uzunluğundadır, ince bir bedeni vardır ve sıradan yetişkin insana kıyasla başının bedenine oranı daha büyüktür. Bedeni dünyada bildiğimiz şeyler arasında en çok buhara benzeyen bir durumdaki maddeden yapılmıştır, fakat formu oldukça kesin hatlı ve kalıcıdır. Bedeninin mater­yali kaynayan bir çaydanlığın ağzından çıkan buhar gibi gevşek dokuludur ve bir bakıma renkli bir gaz kümesinin doğasına sahiptir. Aslında tam anlamıyla böyledir, yalnız bu gaz bildiğimiz bütün gazlardan daha incedir ve saptanması helyum ve hidrojenden bile zordur. Fakat bu onu bir form içinde bütünlüğünü korumaktan alıkoymaz, çünkü bir kimyasal değil, hayat dolu ve hayatı kendinde tutan canlı bir varlıktır. Gerçekte, canlı bir varlık olarak bu madde üzerindeki hakimiyeti bedeninin iki ayrı yoğunlukta materyalden oluşma özelliğiyle gösterilir. Asıl beden tamamen zümrüt yeşilidir ve oluştuğu maddeye göre hafifçe yoğundur. Bunun çevresinde ise onu her yandan, hem önden hem arkadan saran ve içinde o kadar hayat dolu bir şekilde canlı olmadığı, aynı maddenin daha ince bir kümesi vardır. Asıl bedeninin etrafına yayılan bu daha ince kısım daha açık yeşil renktedir.

Tüm bu materyal gerçekte hislerinin oluşturduğu maddedir. Onun canlı maddesidir. Dostumuz hareketlerini bir yerde olma veya bir şey yapma arzusuna borçludur. Oluşturduğu madde, canlı duygunun doğasını paylaştığından, damar, kas ve sinirler gibi komplike bir sistem yerine, bir duygu hissettiği anda bedeni hemen ve doğrudan cevap verir.

Bedeninin daha ince dış kısmının içini görmeme ve daha sık dokulu kısmı kişinin onun içini gördüğünü düşündürtecek kadar seyrek olmasına rağmen, bunun bir hayvanın fiziksel bedeninden çok daha basit olduğunu açıklamalıyım. Başlıca iç organ bizim ancak kalp diye adlandırabileceğimiz, bir insan kalbinin yaklaşık bulunabileceği bir yerde duran pırıltılı ve nabız gibi atan bir merkezdir. Açık altın rengidir. Atması insan kalbine çok benzer fakat sadece içeri ve dışarı atma tarzındadır. Aktif olduğunda hızlı, sakin olduğunda yavaştır. Bu organ onun canlılık merkezidir ve her tarafındaki hayat akımlarını sirkülasyonunun kaynağı gibi görünür, dolayısıyla bir cins kombine bir kan ve sinir sistemi gibi olan ilkel bir dolaşım sistemi vardır. Baş özel bir yapıdadır, fakat peri başına çok fazla odaklanmaz çünkü birinci derecedeki deneyimi duyguları ve yaşamın kendisidir. Ender durumlarda, meraklıyken veya düşünmeye çalışırken, başı içinden gelen altın ışık benzeri bir ışıkla bir miktar parlar. Hiç bir şey yemediğinden sindirim sis­temi gibi bir şeyi yoktur, fakat bir ağzı ve yüzünün diğer organları vardır. Tanıma devam etmeden önce bu kalp merkezinin bir özelliği olduğunu belirtmeliyim. Peri bunu kontrol edebilmektedir ve çevresindeki şeylerle, özellikle canlı varlıklarla bu sayede temasa geçmektedir. Bir bitkiyi yanıtlamak istediğinde kalbinin bitkinin nabzıyla aynı oranda atmasını sağlar. Bu senkronizasyon .onları birleşik hale getirir. Peri yaşamının sırrı ritmdir. Her cins peri (hava, su, toprak, ateş perileri) türüne ve kendi kişisel doğasına bağlı olarak, bu ritmik kuvvetin sınırlı ve belirli bir aralığında dünyaya gelir. Söz konusu ara­lıkta hayatiyetinin ritmini arzuları ve hisleriyle kontrol eder.

 

Bu kalp ritmi vasıtasıyla çevresindeki şeylerle canlısal bir temas halindedir. Fakat dışarıdan gelen bir etkiyi algılaması ve buna tepki vermesi için 0 varlıkla bir kimlik senkronizasyonu içinde olması gerekmez. Yani onda bizim duyu mekanizmamıza karşılık . gelen bir şey vardır. Baştan aşağı duyularla örülüdür ve dolayısıyla duyusal izlenimleri göz veya kulak gibi belirgin organlar vasıtasıyla değil, her tarafından genel fakat keskin bir tarzda alır. Ona duyum veren şeyleri adeta emer. Bununla beraber bedeninin belli yerleri buna özgüdür ve oralarda daha şiddetlidir. Örneğin, bir cins gözü vardır ve bir şeyi iyi görebilmek için döner gibi görünür, fa­kat arkasındaki görünür bir şeyi de algılayabilir çünkü tüm bedeni o şeyin ışınımını hisseder. Güzel kokan çiçeklerin parfümünü içine çeker yani koku alma duyusu vardır, üstelik her yönden. Örneğin bize hiçbir kokusu yokmuş gibi gelen çiçeklerin de kokusunu algılar, Yani bu duyuları bizimkinden daha hassastır. Fizik bir bedeni olmadığı için tat alma duyusu yoktur ve yemek yemez. Fakat seslere ve müziğe karşı tüm bedeniyle tepki verir. Bazen kulak çıkıntılarına benzer sivri görünümlü bir organı vardır. Fakat sesi bedenlerinin her yönünden alırlar. Bu kulakların, sesi yorumlamaya hizmet ettiği düşüncesindeyim.

Ortalama peride yüz hatları bizlerle kıyaslandığında eksiktir. Özel bir organda yerelleşmiş gibi görünen tek duyu gör­me duyusudur. Çünkü peri kişinin yakınına gelip göz atmaz. Göz hatları belirgin değildir ve çoğunda göz kapakları, kaş veya kirpik yoktur, çünkü böyle şeylere ihtiyacı yoktur. Sık olarak burun benzeri bir çıkıntı ve bir prensip olarak kulak imajı vardır. Ağzı çizgi şeklindedir, hiç kırışıksızdır ve keyif ve hoş­nutluk hislerini ifade etmek için az bir şey kıvrılır (ki aslında tüm formu bu hisleri çok daha canlı biçimde ifade eder), ancak ağzını nadiren açar ve göründüğü kadarıyla dişleride yoktur. Gülümsediği zaman ağzı yanlara doğru çekilir ve eğlendirici bir şekilde uzar, fakat ağız ve gözlerin etrafında hiçbir kırışıklık meydana gelmez. Yüzü hafif güneş yanığı tondadır ve bir çeşit kürke benzer yeşil bir yosunsuyla çevrilidir.

Yapısal bir özelliği de, önden ve arkadan bakıldığında başının neredeyse bedeniyle aynı kalınlıkta oluşu ve boyun denebilecek bir girintiye sahip olmayışıdır. Bu genel orman perileriyle ilgili bir diğer şey ya uzun bacaklara ve kısa bir gövdeye ya da kısa bacaklara ve uzun bir gövdeye sahip olmalarıdır. Bize tanıdık vücut orantıları sergilemeleri enderdir. Yeşil dostumuz bir yerden bir yere yürümez, sürüklenir tarzda hareket eder. Arzusu ya da herhangi bir noktada olma ihtiyacı onu çeker götürür. Kuşkusuz, canı istediği zaman, canlı bir tarzda hoplayabilir ve aşağı yukarı sıçrayabilir. Parmak ve topuk gibi ayrıntıları olmayan kol ve bacakları vardır ve çoğu zaman el ya da ayak onun için yeterlidir. Hayvan bedenlerinde gördüğümüz bombeli kas ve eklemler onlarda yoktur. İnce ve düzgündür, zariftir ve çeviktir.

Küçük Yurttaşlardan bir tanesinin tanımı için verebileceğimiz ayrıntılar bundan ibarettir. Gerisi ancak anlattıklarımın daha uzun boylu açılımları olacaktır. Çünkü, göstereceğim gibi, bir kaç santimetrelik cinslerden dev yapılılara kadar değişen birçok çeşitleri vardır. Periler, henüz tanımladığım küçük yoldaş da dahil, övgüye değer bir tarzda şeklini ve boyutlarını değiştirme gücüne sahiptir. Bedeni tamamen his ve hayatiyettir ve hissederken ve yaşarken şekli ve boyutları değişir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Perilerin Hayatı

 

İnsanın bakış açısıyla bir peri ya da melekler aleminin herhangi bir üyesi arasındaki temel farklılıklardan birisi, bizim bir form dünyasında, onların ise bir can dünyasında yaşamalarıdır. Bizim düşüncelerimiz öncelikle şeylerin sahip olduğu formla ilgilidir ve nadiren bunun ötesine geçeriz. Fakat periler öncelikle formun çevresinde ve içinde akan enerjilerle ve hayatla -her yerde olan hayatla- ilgilenirler. Örneğin, eğer biz bir ağaca bakarsak onun boyutlarına, şekline, rengine, yapraklarına ve meyvelerine tepki veririz. Bu şeyler bir araya gelerek onun bizim için güzelliğini yaratırlar. Fakat düşünülecek olursa, bu durum içinde yaşadığımız dünyayı görmenin oldukça sınırlı bir şeklidir. Buna karşılık periler önce ağacın ruhunu müşahade eder ve onun hayat enerjisine tepki verirler. Bir peri için bir ağaç kendisini bizim gördüğümüz formun içinde ifade eden canlı, nefes alan bir kişiliktir .Dolayısıyla peri ve ağaç arasında bir duygu alışverişi, karşılıklı bir etkileşme vaki olur. Bu bakımdan periler bizimkinden çok daha az sınırlı ve çok daha ilginç bir hayat yaşarlar. Biz insanlar duyularımızdan ötürü öyle çok engelleniriz ki statik dünyamızın katıksız can sıkıntısı ve bunaltıcı monotonluğu yüzünden genellikle çok çabuk yaşlanırız. Kedi ve köpeklerimiz gibi sevdiğimiz ev hayvanlarıyla duygu ilişkimiz vardır ve istisnai birkaç insan ağaçlara ve çiçeklere kişisel dostluk benzeri hisler besleyebilir ler. Fakat perilerle çevrelerinde yaşayan varlıklar arasındaki ilişki yeni bir varoluş düzeni olacak kadar farklıdır. Bu önem­li bir nokta olduğundan, biraz daha açıklamak istiyorum.

Dünyamızın büyük bölümü cansız nesnelerden ya da cansız görünen şeylerden oluşmuştur. Hayvanların, bitkilerin ve kayaların gerçek hayatından habersiz olmamızın yanı sıra, etrafımız ve yaşamımız şeylerle, koltuk, masa, yiyecek, araba ve televizyon gibi eşyalarla doludur. Bizimki bir nesneler dünyasıdır. Fakat bir peri hiçbir şeyi bu tarzda deneyimlemez. O her ot parçasının ve her yaprağın canlı oluşunu hissetmekten etkilendiği bir dünyada yaşar. Onun dünyasında hemen her şey kendisini bir ritm şeklinde ifade eder. Otun belli bir nabızsal yaşamı vardır, her ağaç bireysel bir arkadaşdır ve çiçekler, kuşlar, böcekler ve balıklar bir peri için çocukları gibidir. Bu­nun da ötesinde o fiziksel bir formu olmayan binlerce mahlu­ğun barındığı bir dostluk dünyasında yaşar. Her şey, kelebeklerden rüzgarın savurduğu yapraklara kadar gürültülü, sevinçli bir hayatla doludur ve bunu hisseder ve sırf canlı olduğundan kendini onların yakını olarak hisseder. Onun dünyası hayat, hareket ve hisle atar, bunlar onun en temel karakteristikleridir.

Perilerin içinde yaşadığı dünyaya bir kere iyice bakmak bile bu özgün niteliği aktarmaya yeterlidir. Orası bir yüzler dünyası, deri, kabuk ve zarlarıyla her şeyin ayrı ayrı kenar hatları ve kimliklere sahip olduğu bir dünya değil, her şeyin her şeye şaşırtıcı biçimde karıştığı bir durum olup burada hiç­bir şey statik değil, her şey dinamiktir. Perinin kendisiyle başlayalım. Ona baktığınız zaman, derisi olmadığını görürsünüz. Az ya da çok bulutsu bir formdadır. Ona dokunmak isteseydiniz, "bu onun dış yüzeyidir" diyebileceğiniz bir nokta bulamazdınız, çünkü içine doğru sokulurken artarak yoğunlaştığı halde, bu dereceli bir artıştır; onun sınırlarını çizen bir derisi ya da kürkü yoktur. Aynı şekilde, ağaçlar, otlar ve dün­yadaki diğer her şey onun için eriyen ve karışan ve çevreye doğru solan pırıltılı renkli bir ışık sütunu veya noktasıdır. Burası, içindeki varlıkların algılanabilecek yeterli belirginlikte şekle sahip oldukları, fakat daima ışıltılı, transparan, değişken nitelikli ve birbirine geçebilen nesnelerle dolu akışkan bir dünyaya benzer.

Canla titreşen bir dünyada yaşadığı için, peri şeylere onların hepsi kendisininmiş gözüyle bakar. Bakış açıları bize kıyasla çok daha basittir. Periler bizden çok daha fazla gerçekçidirler. Bizimki gibi kompleks ve grifit duyguları ve fikirleri yoktur, çünkü mülkiyet ve korku veya kıskançlık duyguları yoktur. Bu yüzden illüzyonları olmayıp, net bir görüşe ve doğrudan konuya girme gücüne sahiptirler. Kılık değiştirrne ve inandırıcılıkla vakit geçirdikleri doğrudur, fakat yaptıklarının mükemmelen bilincindedirler. Bu onlar için, bunaltıcı gerçeklikten bir kaçış vasıtası değil yalnızca eğlencedir. Bu gerçekçilik onlara şaşırtıcı bir doğrudanlık verir. Saklayacak ve saklanacak bir şeyleri yoktur. Eğer bir ormanda yangın çıkmışsa kendilerini kandırmazlar; bunu kabullenirler. Çok daha fazla sayıdaki keyifli deneyimlerin yanısıra güzel olmayan (nispeten az sayıdaki) durumları da kabul ederler.

Bunun da ötesinde, perilerle insanlar arasında dikkate değer bir diğer tezat daha vardır. Bizler farkındalıklı yaşantımızı oldukça yoğun fiziksel bir dünyada yaşarız, ayrıca burada hayal gücümüzün ve duygularımızın da yapılandırılmış ve kısıtlanmış bir payı olduğu doğrudur. Buna karşılık yoğun madde perileri engellemez. Bedenlerindeki madde en kaba formunda bile bizim en seyrek yapılı gazlarımızdan daha ince ve seyrektir. Gerçekte yapıları duygulara çok açıktır, öyle ki bir şey hissettikleri zaman o duygu baştan aşağı içlerinden geçer ve tüm bedenlerine nüfuz eder. Aslında onlar duyguları ve canlı olma duygusunu hissetmekten başka bir şey yapmazlar. Birkaç ileri düzeydeki tip dışında, perilerin büyük çapta zihinsel güçleri yoktur. Onların akılsız olduklarını kastetmi­yorum, sadece var olmak hatta ayrıcalıklı biçimde mutlu olmak için çabalamak zorunda değildirler. Fakirlik, açlık, susuzluk ve barınma ihtiyacı gibi fiziksel hayatın zorluklarını oluşturan şeyler için kaygılanmaları gerekmez. Paraya ihtiyaçları yoktur, dolayısıyla ona muhtaç kimse de yoktur.

Sonuç olarak, hayat gerçeklikleri bizimkinden çok farklıdır. Meleklere özenmelerinin hayvanların insanlığa özenmesine benzediği doğrudur ve hayvanların basit ihtiyaçları olduğu ve bizim kadar motive olmadıkları da doğrudur. Fakat hayvanlar bir bakıma bizim doğal düşmanlar dediğimiz şey­lerle kuşatılmış halde yaşarken periler doğal dostlarla çevrili halde yaşarlar. Dolayısıyla onlar günü gününe, ilginç meşgu­liyetleriyle ilgilenerek neşeli ve mutlu bir şekilde yaşarlar ve gerçeklikleri günden güne bu hayatın giderek daha fazla tadını çıkarmaktır.

Bununla beraber büyük bir işbirliği düzeninin bir parçası olduklarının son derece bilincindedirler ve bundan dolayı bir kesinlikle emin olma duygusuna sahiptirler. Melek ise her zaman onlara rehberlik vermek ve onları daha yüksek gelişime doğru uyarmak için hazırdır. Yaşamlarından ve işlerin­den sorumlu meleğe, içerisinde asla bir korku barındırmayan bir huşu ve hürmet duyguları vardır. Bir keresinde peri dost­larımdan birisine üstünün ve bölgesinin sorumlusunun kim olduğunu sormuştum ve tepkisini eğlenerek izlemiştim. Kendisinin çok üstünde ve çok dostça duygular beslediği varlığın düşüncesiyle hoşnutluğunu ifade etmek için fişek gibi birkaç metre havaya fırlamıştı. Fakat büyük saygısı olduğu izlenimi almam için birkaç kere esaslı biçimde eğilmiş, başını ayaklarına değdirerek ve iki büklüm olarak onun ne kadar önemli birisi olduğunu anlamamı sağlamaya çalışmıştı.

Bu sahne manevi saygıda bile perilerin hislerini istila eden hafiflik ve mutluluğu gösterir. İnsanların hayata karşı çok ciddi bir tavırla şekillenen, kurallara dayanan ve ceza içeren bir yasaya sahip manevi sistemleri vardır. Kuşkusuz perilerin bütün bunların ne manaya geldiği hakkında en ufak bir fikirleri yoktur. Onlar İsa'nın şu sevgi dolu sözlerinin en hakiki örnekleridir: "Zambakların nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, tüm görkemine rağmen Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi." [Matta, 6: 28-29]. Bizlerin doğru ve yanlış standartları bu küçük yurttaşlar için geçerli değildir. Onların dünyasında iyilik ve kötülük kavramı yoktur, sadece büyük bir güzellik ve tamlık sevgisi vardır. Her birinin uğruna çalıştığı şey, tüm görkemi ve tamlığı ile ideal bir güzelliktir.Üstlendikleri her şeyde buna gayret ederler. Fakat bu güzelliğin peşinde koşma onlar için bir çabalama veya mücadele değil, sürekli bir uyarılış ve muazzam bir sevinçtir. Bu varlıklara etrafa yayılan sevinç duygusunu, kısmen güzelliğe durulan sürekli içsel özlemin verdiğini düşünüyorum. Onlar tam ve mükemmel olarak düşünülmemelidir. Bir anlık öfkeye kapılabilirler, fakat çabucak geçer, kıskançlığı ise hiç bilmezler. Bizde negatif bir duygu zehir içmişiz gibi içimizi yakabilir, fakat perilerde hayatlarını bulandıracak duygu tortuları bulunmaz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Toprak Perileri

 

Genel hatlarıyla tanımlanan toprak perileri öyle büyük ve komplike bir gruptur ki konuyu tek bir bölümde ele almada zorlandım. Buna rağmen, eğer çeşitli temel prensipler belirtiler ve birkaç türü ayrıntılarıyla tanımlanırsa, okur en azından genel bir izlenim alabilecektir.

Ônce toprakla bağlantılı dört ana peri tipi olduğunu açıklamalıyım. Esasta yer üstü ve yer altı varlıklarıdır. Bunların her biri yine iki sınıfa ayrılır, Yerin üstünde fiziksel bedeni olan periler ve fiziksel bedeni olmayan periler bulunur; bunların ilkinin en iyi örneği ağaçların ruhları, ikincisinin en iyi örneği ise yaygın bahçe veya orman perileridir. Yerin yüzeyinin hemen altında da fiziksel bedene sahip varlıklar vardır. Bunlar büyük müstakil kayalara aittir ve ağaçların ruhlarına karşılık gelir, ancak zekaları çok daha azdır. Kayalarla bağlantılı fiziksel bedeni olmayan periler de vardır ki bunlara gnomlar denilir. Şu dört büyük kategori oldukça belirgindir ağaçlar, her cinsten orman perileri, kayalıklar ve gnomlar. Fakat yer kabuğunun altı ve üstü, alt tipler ve bireyler bakımından öyle zengindir ki bir grup fark edilmeyecek şekilde bir diğeriyle karışmıştır ve hem yüzeyin ve hem yüzey altının karakterini taşıyan pek çok ara tipler vardır. Kayaların ruhlarını ve ayrıca yer altında yaşayan ve gnom diye adlandırılabilecek bazı varlıkları ayrıntılarıyla tartışacağız. Sonra da biri bahçe, diğeri orman üzerine iki bölümde ağaçların ruhlarını ve karaların yüzeyine eşlik eden orman perilerini tanımlayacağım.

Fakat toprak perilerinin büyük bir çeşitlilik gösterdiğini, öyle ki onları bir katalog halinde sunma girişiminin başarısız­lığa uğruyacağını yinelemek zorundayım. Örneğin, bazen toprakta ve farklı zamanlardaki aktivitelerine bağlı olarak çoğu zaman yüzeyde yaşayan, geleneksel gnoma benzeyen, ama daha bodur, küçük kahverengi ve kahve-sarı tonlarda varlıklar vardır. Yüzleri yaşlıdır ve siyah gözleri boncuk gibidir. Bunlar tam tamına gnom olmayıp her taraflarını kaplayan ipeksi, bir fokunki kadar pürüzsüz bir kürke sahiptirler ve uzun çeneleri sivri bir sakal izlenimi verir. Başlarını kaplayan . yünsü materyal de tepede sivrileşir ve böylece başın tamamı iki taraftan da üçgen etkisi yapar. Hareketlerinin köşeli olduğunu söyleyebilirim, yani çoğu perinin zarafetine sahip değildirler. Kırsal kesimde, yalnızca toprağın kısa otlarla kaplı olmadığı yerlerde görülürler. Çoğunlukla grup halinde yaşarlar ve bir bakıma tavşanlara benzerler, çünkü toprağın titreşimlerini severler. Kısmen ürün kümelerinin can veren varlıklarıdır, kısmen de perilerin genel olarak yetişmekte olan şeylere yaptıkları tarzda etkinlik gösterir ve dönüştürdükleri ve özellikle aşağıdan köklere yönelttikleri hayat enerjisiyle hayatı desteklerler. Ayrıca böceklerin, karınca, arı ve solucanların hayatına ilgi gösterirler.

Bu periler toplumsal bir yaşam sürerler ve birbirleriyle yakın iletişim içerisinde, işlerini, kendilerini ve kendi küçük arazilerinin dışındaki peri dünyasından haberleri tartışırlar. Genelde iyi zaman geçirirler ve ayrıca "kılık değiştirme" bağımlısıdırlar; birbirlerinin önünden komik tavırlarla geçer, dizlerine sarılarak ve neşeyle hoplayarak birbirlerine olduğu kadar kendilerine de çok gülerler. Çok çalışkandırlar ve bazen sizi eğlendiren bir biçimde bir iş adamının veya kadının ciddi havasıyla işlerine bakarlar. Epey kendi halindedirler ve geri kalan perilerle karışmazlar. Adeta ayrı bir dal gibidirler, çünkü ellerinden geldiği kadar yardım ettikleri karınca ve diğer küçük yaratıkların aktiviteleriyle çok ilgilidirler. Son derece kadim bir peri örgütüne aittirler ve yaşlı görünümleri belki de bu yüzdendir. Uzak duruşlarının ve kabile ruhlarının kökeninde de aynı nedenin yatması olasıdır. İnsanlara ürkek bir merakla bakarlar ve alışkanlıklarına anlamaksızın dikkat ederler, fakat insan türü için özel bir duyguları veya beğenileri yoktur.

Ayrıca çok daha koyu renkli, hemen hemen siyah, toprağın epey derinlerinde yaşayan, altmış ya da yetmiş santimetre boyunda varlıklar vardır. Seyretmesi anlatılamayacak kadar tuhaf, sürüngene benzeyen bir görüntüye sahiptirler. Zekaları düşüktür ve hep birlikte, pek bir düşüncesi olmayan hayvan­lar gibi yaşarlar. Görünümleri gizemlidir, fakat bir güç anlayışları vardır ve tüm perilerle tükenmez bir aktiviteyi paylaşırlar. İnsanlarla ilgilenmektense kendi etkinliklerine dalmış gibi durduklarından, pratikte onlarla iletişim kurmak mümkün değildir.

Büyük Kanyon'la bağları olan iki peri cinsinden ilerideki bir bölümde yine söz edeceğim: İlki mor ve ateş renginde, altmış ile doksan cm yüksekliğindedir; ikincisi kahverengi üzerine kırmızı çizgilidir ve otuz cm boyundadır. Daha büyüğünü hiçbir yerde görmedim. Büyük bir sevinç ve yükselme duygusu iletirler, fakat aynı zamanda olağanüstü zekidirler ve çoğu periden daha üstün bir konsantrasyon gücüne sahiptirler. Tek fikirli ve takdir edilecek kadar kararlıdırlar. Onların şekilleride tekildir, daha çok balık gibi düzdür ve önden bakıldığında hemen hemen iki boyutludur, fakat yandan orantılı bir dol­gunluk görülür. Çoğu peri her iki durumda da zayıftır, fakat bunlar önden bakıldığında gözleri küçük ve birbirine yakın ve omuzları dar ve genel anatomileri çok ince olduğu için sıska görünürler. Fakat yandan bakıldığında ölçüleri normaldir, yalnızca kırmızımsı kahve tonundaki yüzleri uzun ve incedir. İşleri' özgündür. Kanyonun manyetik akımlarının içindeki merkezlerdir ve içlerine dökülen hayat gücünün dağıtımını yaparlar.

Kanyonun kızılkahve perileri gerek görünüm ve gerek hayat tarzı bakımından daha hakikiye yakın gnomlardır. Bu belirli yerdeki hayatın oraya özgü yani her ne ise onunla meşgul olurlar. İşlerinin ne olduğu hakkında şahsen emin değilim. Bir cins büyüme ile bağlantılıdır, fakat yerin altında ne tip bir büyüme olup bitebilir, bilmiyorum. Kayaların basınç altında karakterleri değişmekteyse, bir şekilde söz konusu süreçle ilişkileri olduğu söyleme eğilimindeyim. Her şekilde, katkı koydukları değişimler yavaştır. Ve kendileri de büyük çapta düşünüp taşınarak yol alırlar. Yaşlı ve ağırdırlar ve işleri büyük sabır gerektirir. Tüm bu gnoma benzeyen kaya, taş ve yerin derinlikleriyle işi olan periler, son derece kadim bir düzenin parçası oldukları hissini iletirler. Gnomların bir diğer ortak niteliği de grup veya sürü halinde ilerlemeleridir; bir diğeri ise sıcağı sevmeleri ve yerin üstünde yağmur ve soğukla karşılaş­tıkları zaman, çok geçmeden yine yeraltına doğru gözden kaybolmalarıdır.

Hemen hemen evrensel bir toprak perisi cinsi vardır ki otuz, otuz beş cm büyüklüğündedir ve koyu kahverengi ya da koyu yeşil renklidir. Oldukça uzun kulakları ve genelde seke seke yürümeleri yüzünden insanlara fareyi hatırlatabilir. Bu çeşidin bir dalı küçük tüylü ayılara benzer; genelde üst kısmı açık kahve, belden aşağısı koyu kahvedir. Neşeli, şen, düşük zekalı varlıklardır. İki bacakları üzerinde yürür, fakat farelerin yaptığı gibi hızlı, titrek hareketlerle yol alır. Toplumsaldır, bü­yük topluluklar halinde yaşar ve (onlar için) çok önemli meselelerle olağanüstü meşguldür. Yeryüzünde kara yosunu aramak maksadıyla ormanlık alanlarda barınır ve ağaç kökleri veya uzun otların arasında yaşamayı sever.

 

Bu tip, canlı varlık kümelerinin hayat güçlerine göz kulak oluyor gibi görünmektedir. Çekici, eğlenceli, küçük şeylerdir. Fakat düşüncelerini açıkça nesnelleştiremediği ve bizim düşüncelerimizi algılamada çok yavaş oldukları için onlarla konuşmak oldukça zordur. İnsanlarla uğraşmak zorunda oldukları zaman sabırsızca etrafta koşuştururlar. Aslında bu perilerde yazın alanındaki popüler bir figürü bulduğumuz söylenebilir, çünkü İrlandalı lepresona çok benzerler (Ç.N. lepreson: İrlanda hikayelerinde sözü edilen büyük hazineye sahip kısa boylu ayakkabıcı peri).

 

Şimdiye kadar tanımlanan perilerden hiçbiri asıl gnom değildir, fakat tanımları yeryüzündeki peri hayatının müthiş kompleksliği ve zenginliği hakkında bir fikir vermektedir. Üstelik daha yer kabuğunun iç kısmında olup biteni tanımlamaya başlamadım. Orası büyüleyici ve karmaşık bir yerdir ve kuşkusuz benim söz ettiklerimin dışında daha pek çok görülmemiş varlıkların yaşam alanıdır. Bizim için çoğu acaip ve hatta nahoştur, zaten insan hayatıyla pek az ilişkileri olduğu ve normalde onlarla temasa geçemeyeceğimiz için onları tartışmayı gereksiz gördüm. Kişinin bilinci değişik katmanlara gömüldükçe ve onlardan geçtikçe, yeryüzünün gerçeği görülür: Sayısız milyonlarca varlığın doğum yeri ve kaynağı Toprak Ana.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bahçe Perileri

 

Karaların yüzeyinde yaşayan periler arasında en önernli cinslerden birisi orrnanlarla ve bahçelerde birliktelik kuranlardır ve ağaçların ruhlarını da kapsar. Sanırırn bu perilerin özel niteliklerini aktarrnanın en iyi yolu her doğal bölümün üyelerini bahçe perileri ve orman perileri olarak ayırarak tanıtmak olacak.

Bahçe perilerinin çeşitli tipleri vardır. En küçükleri mum boyutlarındadır ve daha çok dişil görünümdedir. Yirmi cm'den otuz cm'ye kadar değişir, başı birkaç cm uzunluğundadır ve mum alevinin olması gereken yerde bir insan yüzü yer alır, fakat renk bakımından bedeni parlak elma yeşili ya da sarıdır ve yüzü hafif yanık ten rengidir. Kendi ölçülerine uygun kol ve elleri ve kısa bacak ve ayakları telkin eden görüntüleri vardır. Bu özgün perinin kenarlarda büyüyen frengi otu (lobelia), deli otu (alyssum) ve küme halindeki küçük bitkilerle çalıştığı görülür. Halihazırdaki dünyalarının dışındaki varlıklara veya olaylara fazla tepki vermezler: reaksiyonları ilkeldir, diğer yandan bitkilerini ve birbirlerini ilgilendiren meselelerde şefkat ve kıskançlık hissine sahiptirler. Yeni duyumlara heveslidirler, çünkü bu yolla öğrenirler. Üçlü ve dörtlü gruplar halinde herhangi bir güzel bahçenin çevresinde dolaşırken görülebilirler. Lale ve benzeri çiçeklerin arasında görülen, yirmi cm bo­yunda "mum" perilerinden daha fazla insan görünümünde, fakat dış hatları zayıf mor ışıklı ve madde formundan yoksun olduğu için daha çok insanın gölgesine benzeyen bir tipi vardır. Bazılarının narin uzun yüzleri faunun kine benzer faun yarısı keçi, yarısı insan görünümünde mitolojik varlık). Işıltılı figürlerinin yanısıra yabancı çizgilerinden ve şeffaf gibi görünmelerinden dolayı onları kesinlikle insanla özdeşleştiremezsiniz. Uzantıları yeterince bize benzer, fakat sık sık el ve ayakların tam olmadığı görülür, Parmak ve parmak uçları çeşitlidir ve elleri daha çok bir kedinin pençesini andırır. Çevrelerinde fosforlu gibi görünen, gül rengi ve açık morun güzel tonlarında yarı şeffaf bir cins madde bulunur.

Tanımlamakta olduğum bir bahçede güzel bir hercai menekşe tarhları vardı. Etraflarında kelebekleri anımsatan eşit derecede güzel ve narin kısa ömürlü varlıklar uçuşuyordu. Bu minik şeylerin yüzleri hercai menekşeye çok benzer. Bedenleri de aynı bir kelebeğin veya yusufçuğunki gibi, torpil şeklindedir ve yüzden çok daha ensizdir. Beden ve baş birlikte yaklaşık on-on iki cm uzunluktadır ve yüzü de iki üç cm uzunluğundadır. Boyundan çıkan, bedenle aynı uzunlukta iki ince kanat benzeri yapı, bu benzerliğe rağmen, kanat işlevi görmeyip bu güne kadar gözlendiği kadarıyla yalnızca dekoratif unsurlardır. Yüz ve beden ten rengidir ve pembeye bakan leylak rengi, eflatun ve mor gölgeler taşır; kanatlar da benzeri tonlardadır fakat daha renkli ve parlaktır. Seyrettiğim birkaç dakika içinde cam kutular için­deki hercai menekşelerin etrafında bunlardan dört tane görmüştüm. Sonuçta görünmeyen dünya, tıpkı görünen dünyada olduğu gibi, bir sürü canlıyla doludur ve nerede bir çiçek yatağı varsa orada kelebek şekilli perilerden bulunması çok olasıdır.

 

Sıra geldi genel bahçe perisine, pek çok bakımdan asıl, merkezi peri tipine. Aslında, perilerin hayatından söz eden pek çok kişinin periyle kastettikleri şeye karşılık gelir. Üçüncü bölümde "tipik" bir peri olarak ayrıntılarıyla tanımlanan odur. Bu belirli bahçe perisinin oldukça büyük, elli ile altrnış ern uzunluğunda ve birçok bakımdan insan görünümü veren birkaç türü bulunur. Bir burunları, iki gözleri, bir ağızları ve hatta kulakları ve yüne benzeyen, genellikle ağaç kabuğu to­nunda koyu kahverengi saçları vardır. Yüzleri, diğer bütün periler için geçerli olduğu gibi, insan yüzüyle aynı orantılara sahip değildir, çünkü burunla gözler arasındaki mesafe epey daha fazladır. Bu onlara sürekli şaşkın ve meraklı bir ifade ve­rir. Zaten gerçekte de bütün bu periler son derece meraklıdırlar. Göz kapaklarının ve kirpiklerin olmayışı da ilk görüldüğünde onlara bir parça garip ltir görünüm verir. Yüzleri bronz rengidir ve bedenleri, "kılık değiştirmedikleri" ve dinlendik­leri sıralarda zümrüt yeşilidir ve bahar aylarında görülen kü­çük, yeşil böceklerin rengini anımsatır. Bizimkine benzer el ve ayakları vardır, fakat ayaklar bir bakıma daha üçgendir. Bütün olarak etkisi hoştur. Bu periler ben gözlem yaptığım sırada bahçedeki leylakların aralarında oynuyorlardı. Bahçedeki tüm yurttaşlarının en yüksek zekaya sahip olanları oldukları gibi, oradaki daha alt perilerin bazılarına bir çeşit deneticilik de yaparlar.

Bahçedeki küçük gölün daha iyi bir terim bulamadığım için "ilkbahar perisi" diyeceğim belirli bir perisi vardı. Söz konusu göl birkaç kaynaktan beslenmekteydi ve suyun yerden fışkırdığı belli yerlerde balık görünümlü garip, uzun varlıklar vardı. En belirgin tarafları mavimsi bir bedenle bütünleşen, arada boyuna benzer bir şeyin bulunmadığı mavimsi, hatları az vurgulu başlarıydı. Beden sarmaşık veya filiz benzeri uzantıların içinde eriyor ve az sonra yerin içine doğru giriyordu. Her ne kadar suyla kesin bir bağlantıları varsa da, bu varlıklar yerin içinden hayat çeker gibi görünmektedir. Pınar suyunun hayatlarının kaynağı olan bir cins can veren bir diriliğe sahip olduğu bellidir. Bu tuhaf ilkbahar perileri genellikle suyun yerden açığa çıktığı yerde dolaşıp dururlar, başları suyun he­men üstünde yavaşça bir aşağı bir yukarı salınırlar.

Küçük bir cam serada kelebek cinsinden, kendi tiplerin­den bir iki cm daha uzun ve insansı, fakat diğer bakımlardan aynı olan birkaç peri buldum. Belli ki kelebek tipi, bir dönem sera deneyiminden sonra, insanların bitkileri kuvvetlendirme işiyle bu özel temas için uzmanlaşmıştı. Narin ve sevimli varlıklardı. Bahçedeki hayatın ayrılmaz bir parçasını oluşturan başka cins varlıklardan biride ağaçlardır, Örneğin, bahçenin tam ortasında büyük, cömert, tek başına duran bir ceviz ağacı vardı. Ağacın içindeki bütün canlı hücrelerin canlılığının toplamı birleşerek "ağacın ruhu" diyebileceğimiz varlığın hayatını oluşturur. Böylece orada bedeni ağaç olan veya onunla kaynaşmış yaşayan bir varlık vardır. Ağacın ayrılmaz bir parçasıdır ve periler ağaçların arasında gezinebilirken o ağaçtan uzağa gidemez. Ağaç ruhu bulunmayan hiçbir ağaç yoktur.

 

Bu ruh her zaman gözükmez, çünkü ancak istediği zaman görünür. Bununla beraber ağacın bilinci gerekirse kendini dışsal olarak gösterebilir ve şekil alabilir. Bu genellikle bir insan şek­lidir, fakat daha çok bir insanın, çok uzun ve çok ince bir insa­nın uzamış bir gölgesine benzer. Bu ağaç ruhlarının bazıları güçlü bir bireyselliğe sahiptir fakat tabii ki çoğunluğunda böyle bir sivrilme yoktur. Bu yaşlı ceviz ağacı çekici ve hoştu ve şekil aldığı zamanlarda kahverengi kabuğa benzer cildi, kemerli burnu, karanlık saçları ve göz olarak iki siyah noktayla daha çok uzun boylu, koyu tenli bir kızıl deriliyi andırırdı. Tam olarak yakışıklı denilemese de çok karizmatikti ve son derece neşeli ve dostçaydı. Bazı bakımlardan mizahı seven bir kişiliğe sahip, neşeli, bilge bir yaşlı adam hissi verirdi.

Şafak zamanı bahçede yoğun bir iş zamandır, çünkü günün bu zamanında yeryüzünün üstüne özel bir rahmet yağar. Enerjide uyanış olur ve periler bunu alıp dağıtmakla meşgul­dürler. Ayrıca günlük aktivitelerinin de başlangıcıdır. Şafakta oyundan gelip işbaşı yaparlar. Periler besinlerini bir kaynağı olan, can verici müthiş bir ışık küresi olarak düşünürler. Güneşin ışınlarını bedenlerinin içine çektikleri görülür. Yemek veya besin fikrine en çok yaklaştıkları nokta budur. Enerjiyi kendi bedenlerini ayakta tutmak için almaktan başka, güneşten gelen enerjiyi bitkilerin böyümesi için amaçlı bir yönlendirmeye de yardım ederler.

Perilerle, kendileri kadar yüksek düzeyde evrimleşmemiş olsada güvenli maddi yoldaşlar gözüyle baktıkları ağaçlar arasında keyifli bir ilişki vardır. Ağaçlardan hoşlanırlar ve onları saygın, değerli ve güzel görürler, fakat aynı zamanda ağaçlar hareket edemedikleri için kendilerini onlardan üstün hissederler.

Periler bütün hayvanlarla dostça ilgilenirler ve sözünü ettiğimiz bahçede bazı ördek ve kuğular bulunmaktadır. Periler sık sık ördeklerin maskaralıklarını seyrederek eğlenmek için yukarıdaki yamaçlardan suyun yanına iner veya bulundukları yerden izlerler. Bu kuşlarla onların çevresinde rahatça dolaşan periler arasında bizim köpeklerimizle ilişkimizin benzeri yakın bir bağ vardır, şu farkla ki onlar kendilerini biraz daha eşit görürler. Bu kuşlara ellerinden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışırlar ve ördekler de onlara karşılık verir çünkü, çoğu hayvan gibi onlar da perileri görürler.

Evin Airedale cinsi büyük köpeğinin adetlerinden birisi, kemik biriktirme ve bahçeyi kazmayla ilgili belirsiz memnuniyet duyguları yayarak yarı kapanık gözlerle bahçede uzanmaktır. Belirsiz mutluluk hislerinin göstergesi soluk gül rengi iken, zaman zaman heyecanlanması kırmızı tonlarda, evin kedisine duyduğu kıskançlık yeşil ve sahiplerine yanıt verdiğinde bağlılığı mavi parlamalarla dışa vurulur. Özel ruh halleri faun yüzlere belli bir ilgiyi tetikler. Onlar genellikle onu pek dikkate almazlar, fakat köpeğin hepsini değilse bile bazılarını gördüğünden eminim. Onları gerçek addeder. Bazen havlayarak gürültü çıkarırsa veya özgün tuhaflıklar yaparsa, ondan ürkebilirler. Fakat olasılıkla perilerin bir köpeğe çok belirsiz, ona çok uzak bir şeyler olarak göründüğünü düşünüyorum. Eğer hayvanlar olağan dışı büyük bir sevinç veya mutsuzluk durumundalarsa periler onlara epey empati veya acıma duyarlar ve özellikle de kendi doğuştan gelen nitelikleri olduğu için yaşama sevinci kökenli mutluluk onları etkiler. Gölün ördeklerinin kuluçkaya yatması ertesinde sahneye çıkan küçük yavrularla da çok ilgilenirler. Böyle özel durumlarda hayvanların günlük hayatına gösterdiklerinden daha fazla ilgilenirler. Bir diğer ifadeyle, her zaman aktif bir rol oynadıkları doğadaki yaratıcı süreçte ilgili herhangi bir şeye tepki verirler. Bu nedenden ötürü, bahçe perilerinin hayatı ilkbaharda diğer mevsimlerde olduğundan daha farklıdır.

Periler insanlara ilgiyle bakarlar. Örneğin, anlattığımız bu bahçenin sahipleri ördekleri beslemek için dışarı çıkınca, onları üstün varlıklar olarak değerendirerek seyre koyulurlar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ağaç Ruhları

 

Çok bitkili daha tanıdık ev bahçelerini bırakıp ormanlara yönelirken, ağaçların onlar hakkındaki genel düşüncelerimizdekinden çok farklı olduğunu bir kere daha not edelim. Onlar da tıpkı bizler gibi canlı varlıklardır, yalnız bizden farkları bilinç derecelerinin daha düşük olması ve algılarına bizim kadar hızlı ve şiddetli biçimde cevap vermemeleridir. Önce de belirtildiği gibi, ağacın içinde hayat gücünü aldığı bir ağaç ruhu bulunur. Ne kadar küçük olursa olsun, ağaç ruhsuz hiçbir ağaç yoktur. Ağaç ruhu ağaçla beraber gelişir ve onun ölümüyle birlikte ortadan kaybolur. Bu kişilik, arzu ettiği takdirde, ağaca yakın bir mesafede kendini açığa vurabilir ve genellikle az çok insana benzeyen bir forma bürünür. Ağacın içindeyken formu çok daha belirsiz ve pratikte görünmezdir ve zaten sadece kendisini dışa yansıttığı zaman kendisi için bir tanım getirmektedir. Çoğu ağaç ruhunun uzun, kahverengine çalan, çocukların resme yeni başlarken çizdiği insan figürüne benzer bir forma sahip olduğu görülür. Dikdörtgen biçimindedir, siması kızılderili çocukları andırır, tam olarak bir çocuğun çizimlerindeki gibi küçük gözleri ve burnu vardır ve yine çocukların kaba hatlarıyla çizdiği gibi saçlar siyah ve tel teldir. Tabii bu, ağaç ruhlarının çok genel bir tasviridir. Meşe, çam, huş ağacı gibi farklı çeşitlerin türe özel biraz değişik hatları vardır ve bazı ağaçların, tıpkı insanlarda olduğu gibi, daha kişilikli olduğu görülür. Belli ağaçlar kendine özel bireylerken, diğerlerinde özellikle ayırt edilmelerini sağlayan bir şey yoktur.

Ağacın gövdesinin içinde oldukları sürede, ağaca baktıkları ve onun enerjilerini kontrol ettikleri için ağaç ruhları daha çok iş yaparlar. Bu, bir insanın varlığını sürdürmesi için gereken çabaya benzer: Ağaç kimyasal besinlerini topraktan, sudan ve havadan çeker ve bunlar olması gerektiği gibiyse ve bolsa, ağacın içindeki süreçler iyi gider ve ağacın ruhu mutlu olur. Bu mutluluk sonucu ağacın içindeki kimyasal reaksiyonlar tepkir ve daha da etkinleşir. Tıpkı bir kişinin akşam yemeğini huzur içinde yemesi ve onu bir esenlik duygusu eşliğinde sindirmesinin sindirime katkıda bulunması, diğer yandan endişenin sindirimi zorlaştırması gibidir. Tabii, şunu unutma­mak gerekir ki ağaçlar asla endişelenmezler. Bazı zaman aralıklarında ruh ağaçtan çıktığı zaman, bu genellikle ilgisini

uyandıran birkaç nedene bağlıdır. Örneğin beğendiği bir kişiyi görebilir ve ona daha yakından bakmak ve beğenisini ifade etmek için yerinden çıkar. Ancak bu her benzer olayda aynısı olur anlamına gelmez. Bazen bir ağaçın altına oturduğumda, onun ruhu sevgisini ifade etmek için dışarı çıkar. Hatta ağaçın ruhu bazen bir kişinin ardından bir kaç metre gidebilir. Gece saatlerinde bu varlıklar daha boş zamana ve sosyal yaşam fırsatına sahipmiş gibi görünürler. Hepsi kabuklarından dışarı çıkar ve eğer sevgi gösterdikleri kişi bir evde oturuyorsa ve ağaçlar çok uzakta değilse, ağaç ruhları çıkıp onu aramaya koyulabilirler.

 

Pek çok kişinin geceleyin ormanda bulunmaktan korkma nedenlerinden birisinin bütün bu varlıkların kendilerini ortaya çıkarmaları ve dolayısıyla kişilerin onların görünmeyen varlıklarıyla çevrili olduklarını hissetmeleri olduğunu düşünüyorum. Birçok kişi sanki üzerlerinde binlerce göz varmış gibi hisseder ki aslına bakarsanız oldukça doğrudur! Ağaç ruhlarının ormandaki kişilere zarar vereceğini düşünmüyorum, ancak titreşimleri ve hisleri bizimkinden öyle farklıdır ki çoğu zaman bel kemiğimiz boyunca ürpermemize yol açarlar.

Elbette bir ağacın bir kişiden hoşlanmaması ve ona tatsız duygular hissetmesi de mümkündür. Küçüklüğümde böyle bir olayın gerçekleştiğini hatırlıyorum. Öykünün ayrıntılarını tam toparlayamamakla beraber, öykünün kahramanı olan ağaç ruhunu gözlemlemiştim. Java'daki bir evin bahçesinde dalları evin içine doğru giren çok yaşlı bir ağaç vardı ve bunun çözümü ağacı budayacak bazı Javalılara havale edilmişti. Ne zaman adamlardan birisi bu amaçla ağaca tırmansa veya evin çatısına çıksa o kişiye birşeyler oluyordu, ya düşüp bacağını kırıyor ya kolu omuzundan çıkıyor vb. Bu kazalar yaşlı ceviz ağacının olumsuz etkisine bağlanmıştı. Çocukken aynı ağacın altında oynamaktan hiç hoşlanmadığım bir gerçekti ve bunu doğrulayabilirim, ama aynı zamanda yaşlı ağaç ruhunun güçlü kuvvetli görüntüsü beni büyülerdi. İnsanlardan hiç bir şekilde hoşlanmıyordu, çünkü evlerle değil ağaçlarla çevrili olduğu bir zamanı hatırlıyor ve yalıtılmışlığından ve yalnızlığından ötürü insanları suçluyordu. Kendisini insanlara gösterdiği zaman, dev boyutlarda, belki beş metre boyunda, zayıf, ince yüzlü bir maymuna benzerdi. Ağacın içindeyken çok daha uzundu, çünkü görünen oydu ki bedenini ağacın dışında yoğunlaştırma işlemi esnasında süptil maddesi daha küçük bir hacmi kaplayabilmektedir.

Bununla beraber bir bütün olarak bakıldığında, ağaçlar insanlara karşı genellikle oldukça sevecen hisler beslerler. Aslında, bu konuda bahçe perilerinden ayrıldıkları bir yönleri vardır. Köpeklere benzer şekilde sadakat duygusuna sahiptirler, fakat daha vakurdurlar ve köpeklerin yaptığı gibi etrafta sıçrayıp oynamazlar. Bu sadık sevecenlik muhtemelen kök salma koşulundan kaynaklanır. Bu cins sevecen tepkinin bir örneğine benden başka bir kişi daha tanık olmuş, bunun ötesinde ne anlama geldiğini pek anlamaksızın onlarca kişi tarafından deneyimlenmişti.

Kaliforniya' daki bir okulda, son sınıf öğrencilerinin mezuniyet töreninde ağaçların sevecen tepkilerini izlemiştim. Törende çocuklar perilerle ilgili bir oyun hazırlamışlardı. Okulda çok mutlu günler geçiren bir kıza güzel, canlı bir meşe ağacının ruhu rolü düşmüştü. Belli bir anda sanki içinden çıkıyormuş gibi ağacın arkasından çıkıyor ve ağaca sevgi sözcükleriyle ve yuva terimiyle hitap ediyordu, Sıra "sevgili eski ağacım" sözcüklerine geldiği zaman, onları çok içten seslendirdi, çünkü oradan ayrılaçağı için hisleri özellikle yoğundu. Oyun perilerle ilgili olduğu ve çocuklar tarafından oynandığı için ve seyirciler de sempati içinde ve çocuklara uyumlanmış oldukları için, kız bu sözleri söylediği zaman, bu ağacın gerçek ruhunu okşamıştı. Öyle güçlü bir sevgi tepkisiyle dışarı çıktı ki tüm izleyiciler heyecana kapıldı ve hatta nedenini bilmemelerine rağmen birçoklarının gözleri yaşlarla doldu. Ona seslenen kız da çok etkilenmişti. Bu, insanlar onlara karşı doğru zihin durumunda oldukları takdirde ağaçların insanlık için doğal hislerini gösteren açık bir vakadır. Bu örnekte ağacın ruhu uzun boylu, iyi niyet yayan şefkatli bir varlık görüntüsüne bürünmüştü. Keşmirli ceviz ağacının ruhundan ne kadar farklı!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dağ Perileri

 

Rocky Dağlarının gökyüzünde uzanan granit tepeleri karla kaplı zirveleriyle nefis bir manzaradır. Benim gibi buralara ilk kez gelen birisi için Rocky Dağlarına doğu kenarından yaklaşmak unutulmaz bir deneyimdi. Deniz seviyesinin binlerce metre yukarısına yavaş yavaş tırmanırken, çok aşağıda kalmış ağaç tepelerine baktıkça dünyanın çatısına çıktığımız hissine kapılmıştık ve buna rağmen karla kaplı zirveler kule gibi tepemizde dikiliyordu. Bu görkemli manzarayı gördüğümde hissettiğim ilk duygu, o dünyada saltanat süren güçlü kralların huzuruna çıktığımdı.

Rocky Dağlarında bazı erk sahibi melekler vardır ve iktidara yakışır bir güç duygusu iletirler. Bu güçte açıklık, netlik, yükseklik ve sarsılmaz bir bakış vardır. Uzun ve heybetlidirler ve belli başlı tepelerde yaşarlarken bir ortaklık oluşturmuşlardır ve birbirlerine benzerler. Binlerce yıldan beri oradadırlar, fakat taptaze bir canlılık, şevk, coşku ve güzelliğin nihai zafe­ri hakkında harika bir kesinlik iletirler. Güçlüdürler, sakindirler ve dingin bir şekilde neşelidirler. Genel renkleri karı hatırlatır ve çoğu zaman görebileceğiniz üzere koyu pembe bir ışıkla gölgelenmiştir. Grek özelliği taşıyan bir güzellikleri vardır. Çevrelerindeki perilerin çizgileri son derece ilginçtir, çünkü zirvelerin melekleri hava perileri, kar perileri, ateş hariç tüm peri cinsleriyle meşgul olurlar ve aslına bakarsanız ateşlede büyük bir derinlikte iş gördüklerini söyleme cüretinde bulunacağım.

"Elementaller" de denilebilecek sayısız minik peri karlı alanları canlandırırlar, fakat burada kar çok uzun süre kaldığı için perilerin çizgilerinin bir bölümünü almışlardır. On beş ile otuz cm arasında değişirler ve bedenleri tüylü bir görünümde olmayıp kar dokusundadır. Yüzleri, birbirine ilmiklenmiş üçgenlere benzer ve dolayısıyla yüzleri bir altıgen görünümündedir. Altıgen yıldızın uçları yanlara doğru çekildiğinden kulak imajı yaratır. Bir bütün olarak şekil daha çok kardan bir kozaya benzemektedir. Yapılarında havanın bazı unsurları ve aynı zamanda bazı su unsurları vardır. Zekaları çok değildir, ancak meleklerin görkemli saflığına uygun parlak, temiz bir duygu verirler.

Tepelerin meleklerinin çevresinde zaman zaman bulut kümeleri toplanır. Bu bulutlarda ikamet eden varlıklar zaman zaman dağların üstüne gelip dinlenirler ve meleklerin atmosferinde temizlenirler. Tepelerin melekleri, güçleri ve bilgelikleriyle her çeşit varlığı aydınlatan meşaleler gibidir. Gelen ziyaretçiler arasında genellikle açıkça hava topluluğuna ait bu bulut perileri de bulunur.

Bu sıradağlara adını veren kayalıklar geniş kitleler halinde kristalize ve metalik bir formasyona sahiptir. Bu metallerle .dostluk kuran küçük bir gnom tipi burada şaşırtıcı bir renk çeşitliliği -parlak sarı, kırmızı ve hemen hemen siyah- gösterir ve yüzleri geometriktir. Çok yaşlı oldukları hissi verirler ve sert bakışlı, parlak, kuş gözü gibi metalik, anlaşılmaz ve gizemli gözleri vardır. Kim olursa olsun insanlara ilgi göstermezler ve gerçekte onları görmezler de, çünkü dağların içinde kapalı olarak yaşarlar ve atandıkları işlerini yaparken meleğin korumasında olduklarını hissederler. Dorukların yanlarında, karla kaplı bölgelerin aşağısında az çok daha sıradan, canlı renklerde minik kelebek tipleri ve pastel tonlarda güzel yüzlü, narin, yamaçlarda uçuşan perilerle karşılaşılır. Bunlar yereldirler, çünkü dağların daha yüksek yerlerinde yaşayanların karakteri olan saydamlık ve berraklık niteliğine onlarda sahiptir. Kuşkusuz daha aşağılarda, ekili alanlarda da kişi buraların yerlisi olan perileri görür. Fakat meleklerin özel karakterinin, daha yüksek seviyelerin varlıkları üzerinde özellikle baskın olduğu bellidir ve hepsinin arasında sevinçli bir uyum vardır.

Orta Roeky Dağları'nın zirveleri özel ruhsal güç merkezleridir. Melekler onların muhafızlarıdır ve etraflarındaki dün­yaya bu rahmeti yayıp dururlar. Ayrıca kayaların yüksek metal içeriği onlara kalıcı ve özel bir kaynak, ancak ruhsal manyetizma diyebileceğimiz bir kuvvet sağlar gibi görünmektedir. Melekler deneyimleri ve geleceğe yönelik planları paylaştıkları, kendilerine özel bir yaşam sürerler. Birbirlerini şahsen ziyaret ederler ve zaman zaman hepsi bir araya gelir. Daha büyük planlarına ek olarak, güneşle başlayan, doğuya döndükleri, enerjiyi içlerine çektikleri ve yenilenmiş kuvveti dağların dört bir yanına yolladıkları bir çeşit günlük programları vardır. Etkinlikleri öğleye kadar çoğalarak sürer, öğle vakti bir anlık mola verirler. Bu noktada günlük yaşamın ve çalışmanın yavaşlamaya geçme aşaması başlamıştır, güneşin batışıyla birlikte daha sakin, yumuşak bir yüksek bir iyilik durumuna girerler. Geceleri perilere ve dağlarına karşı görevleri hafiflemiştir ve birbirlerini ziyaret ve görüş alış verişi için zamanları vardır. Kıtasal Deva'nın (melek) rehberliği altında Amerika'nın biçimlendirilmesinde oynadıkları rolün bilincindedirler. Bu kapsamda çok önemli bir faktördürler ve çoğu zaman aynı şekilde bilinçli olarak bireylere de yardım ederler. Avusturalya'nın ünlü Mavi Dağları da oldukça özeldir.

Burası çok yaşlı bir ülkedir ve gözle görülmeyen yaşantısı da tıpkı hayvanları, bitkileri ve fiziksel özellikleri kadar benzersizdir. Bu noktada kitap boyunca, melekleri değil perileri anlatan bir kitap olmasına çalışmam nedeniyle zorlandığımı söylemeden geçemeyeceğim, diğer yandan hayatları öylesine içiçedir ki onları birbirinden ayırmak gerçekten mümkün olmuyor. Yine de peri öğesini daha çok vurgulamaya gayret edeceğim.

Her bir zirvede bir melek oturur. Belirli bir yamacın tabanında o arazinin yerlisi olan perilerin hayatı sürer. Mavi Dağları'nın durumu biraz değişiklik gösterir, çünkü orada her yer tek tip ağaçla -okaliptüsle- kaplıdır ve kendi içinde o kadar ilginç olmasaydı bu yere bağlanmış perilerin hayatı gerçekten tekdüze olurdu. Tabandaki genel çeşitlerin kahverengi yüzleri ve dolgun, dörtgenimsi, mavi bedenleri vardır ve altmış ile doksan cm uzunluğundadırlar ve dünyanın her tarafındaki bu cins periler gibi ince uzundurlar.

İnsana bir canlılık duygusu verirler ama aynı zamanda bir süregeliş, hayatta çoğu periden daha çok şey görmüşlük ve devam etmeyi daha çok öğrenmişlik izlenimi uyandırırlar. Zekaları çok yüksek değildir, bir bakıma ağırdır, fakat belli bir eylem yolu tutturmaya karar verdiklerinde epey azimli tiplerdendir. Bu mavi varlıklar yaşadıkları garip ülkeye çok iyi uymuşlardır. Burası kişide huşu uyandıracak kadar eskiden kalmışlık hissi verir ve dağların atmosferi öyle garip ve uzaktır ki sizi yalnızlık duygusuna sevkeder

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Su Perileri

 

Oğumuzun rüzgarın hareketlendirdiği mavi dalgalar ve balık sürülerini barındıran derinlikler olarak düşündüğü denizler türlü ve çeşitli binlerce deniz perisiyle doludur. Onlar da balıklar kadar denize aittirler. Su yaratıklarıdır ve kalıcı olarak ancak suyla bağlantıları kesilmediği takdirde var olabilirler. Farklı sularda birçok çeşitleri vardır ve ayrıca şekil ve renkleri de çok farklılık gösterir, fakat genel anlamda, benim bildiğim üç ana cins vardır.

İlki, okyanusların yüzeyinde boğaz ve limanlarda kıyıya yakın yaşayan perilerdir. Bunlara kendimce "su bebekleri" adını takmışımdır çünkü tombul, yuvarlak insan bebeklerine benzerler ve hayal edebileceğiniz en sevimli şeylerdir. Gözünüzün önüne fincan tabağı kadar yuvarlak bir yüz getirin; hemen hemen boyun diye bir şey yoktur, beden neredeyse çapı elli cm genişliğinde bir top gibidir, ayak namına pek bir şey olmayıp belirsiz elleri palete benzer ve parmakları perdelidir, dokusu yumuşak parlak mavidir ve beyazımsı yüzünde cıvıl cıvıl neşeli gözler vardır, saç hiç yoktur, fakat bebek tüylerini ima eden bir şeyler ve belirsiz kulak çıkıntıları görülür. İşte bu sevimli su bebeklerinin yaklaşık görünümü budur.

 

Değişik okyanus ve denizlerde renklerde ve boyutlarda biraz farklılıklar görülür ama en genel tanım böyledir. Birbirlerinin üstünden yuvarlanır, takla atar ve dalgalarda en mutlu zamanlarını geçirirler. Her zaman üçlü, dörtlü veya daha fazla sayıda gruplar halinde, bazende büyük topluluklar halinde kıyı boyunca yuvarlanır ve sürüklenirler. Gördüğüm tüm perilerin en mutlularıdır, çok ciddi ve ağırbaşlı oldukları için biraz acıdıkları insanlara karşı çok dostça, iyi hisler beslerler. Bir diğer özellikleri aşırı derecede sahip oldukları hayat enerjilerini bize verebilmeleri ve boşalan depolarımızı doldurabilmeleridir. Eğer çok yorgun olduğumuz zaman deniz kenarına gider, maksatlı olarak bu varlıkların bazılarını kendimize çekmeye çalışır ve canlılıklarının bir kısmını kendimiz için rica edersek, birkaç dakika içinde yepyeni kişiler olduğumuzu hisse­debiliriz diye düşünüyorum. Sidney' deyken, kendimi yorgun hissettiğimde limandaki rıhtıma gider ve birkaç dakika içinde tazelenirdim çünkü tüm kıyılar ve tuzlu su limanları su bebeklerinin barınak yerleridir; ayrıca Kaliforniya ve Florida sahillerinde özellikle boldurlar. Bu noktaya tekrar döneceğim.

Kişi kıyılardan ayrılıp açıklara doğru yol aldığında su bebeklerini geride bırakır ve onların yerini gerek görünümleri gerekse karakterleri oldukça farklı orta derinlikte suların perileri alır. Bunlar uzundur, l.50 m. ile iki metre boyundadır ve daha ayrı bir insan görünümüne sahiptirler. Öyle zayıftırlar ki sanki canlı iskelettirler, ancak hiçbir şekilde çirkin değildirler. Bir bakıma vahşi bir güzellikleri vardır, sıska ama çekicidirler ve tavırlar ve bir ölçüde uzun yüzleri, insan görünümlerine rağmen, uzun burunları ve dar ve düz ağızlarıyla soylu Rus kurt köpeklerini andırır. Koyu mavi iri gözleri ve deniz yosunumsu, gece mavisi saçları vardır. Yüzleri solgun ten rengi veya bejdir, fakat bedenleri şifona benzer, etraflarında uçuşan ve dalgalanan çivit mavisi bir maddeyle kılıflanmıştır. Kollarının perdeli uzantıları yoktur ve bacakları genellikle belirsizdir. Sisli, uçucu etkilerini tanımlamak zordur ve kendimi onlara haksızlık etmiş gibi hissediyorum, çünkü gerçekten kendileri­ne özgü bir güzellikleri vardır.

Onların niteliği de mutluluktur, fakat denizin sakin olduğu zamanlarda bile (tercihleri olan) deniz fırtınasının şiddetli, yabani, çingene ruhunu da paylaşırlar ve bedenlerini denizin hareketlerinin ritmine uygun şekilde öne arkaya savururlar. İnsanlara ilgisizdirler. Her zaman yüzeyde kalmayıp ara sıra on kulaç veya daha derinden yüzeyin deneyimlerini seyret­mek için dışarı çıkarlar.

Üçüncü ana çeşit okyanusların büyük derinliklerinde bulunur. Onlar da büyüktür, fakat hayvana daha çok büyük gorillere benzedikleri için görünümleri hoş değildir. Koyu mavi kürkle kaplı oldukları izlenimini verseler bile elbette bu fizik ötesi bir maddedir.Bildiğim kadarıyla, suda yaşayan perilerin evrim çizgisinde en alt kademede olanlarıdır. Pratikte zekaları olmayıp yalnızca ilkel duyguları vardır. Ne güzel ne de hoşturlar. Yoğun maddeden yapılmalarına, öyle ki neredeyse fiziksel göz için görülebilir olmalarına rağmen, hemen hemen asla yüzeye çıkmadıkları için görülmeleri enderdir. Bununla beraber bazen kendi merakları yüzünden, bazen tıpkı yeni yerleri gezmeye götürülen turist kafileleri gibi sürü halinde üstlerinin rehberliğinde dışarı çıkarlar, çünkü yüzey onlar için yabancıdır. Genellikle gece ve ay ışığında ortaya çıkarlar, çünkü parlak güneş ışığı onları rahatsız eder. Avusturalya' da bir plajın meleğine onların ne olduğunu sormuştum ve oda bilgilendirmişti. Varlıklarından huzursuz olmuştum ve beni düş­manca süzüyorlardı. Genel prensip olarak insanları düşman gördükleri bellidir.

 

Su perileri kara perileri kadar akıllı değildir, fakat onların da tarifi son derece zor olmasına rağmen açıklamaya çalışacağım meşguliyetleri vardır. Genel olarak öncelikle diyebilirim ki, deniz perileri suya baktıkları zaman, geniş çaplı bir ritmik hareketin parçası olduklarını duyumsarlar. Tabii onlar da ba­lıklardan, bitkilerden ve denizdeki tüm diğer canlılıktan, gerçekte, hayat gücünün tüm akımlarından haberdar olmayı isterlerdi. Dolayısıyla, bu da onların genel veya soyut bir şekilde süregelen hayatın büyük bölümüyle bir yakınlık hissetmeleri anlamına gelirdi. Ancak, bir deniz perisinin hayattaki en büyük amacı işini yapmaktır ki bu da enerjiyi geliştirme diye adlandırılabilir. Bir deniz perisinin bedeni bir toprak perisi­ninkinden daha akışkandır ve farklı yapıdadır. Öyle görünmektedir ki kalp merkezi organdır ve onun atışını ya da bir nabız gibi atma hissini üretip değişken ritmini -ona her ne isim veriyorsak- kontrol edebilir, Deniz perilerinin işi bedenlerinin küçük yüzey organlarıyla güneşten çektikleri enerjiyi geliştirme ya da özellik kazandırma ve onu denize akıtmaktır. Diğer periler gibi onun da sayısız oyunları vardır, fakat zamanın çoğunda neşeyle takla atarlar. Her peri meleğine derin bir takdirle bağlıdır ve meleklerinin toplantılarını dört gözle bekler, çünkü deniz meleklerinin dolunayda büyük toplantıları olur. Bu hayatlarının önemli olaylarından olmalıdır, çünkü ev­rim seviyeleri çok yüksek değildir.

Bununla beraber bu periler bilincinde olmaksızın suyun kendisiyle ilgili önemli bir fonksiyonu yerine getirirler. Öyle görünmektedir ki bu varlıklar, tıpkı bazı kara perilerinin bitkiler için yaptığı gibi, deniz suyuna hayatla ilgili bir etkide bulunmaktadırlar. Kara perileri bitkilerde canlılığı birey bazında ayarlarlar, fakat deniz perileri su üzerinde bir bütün olarak işlem yaparlar ve bu şekilde orada yaşayan fiziksel canlı varlıkları dolaylı olarak etkilerler. Bedenleri bu görevi görmek üzere özel biçimde inşa edilmiştir. Söylediğim gibi, diğer periler gibi bir kalp merkezleri vardır, fakat ek olarak, bedenlerinin yüzeyi kalple bağlantılı ikinci merkezler olan birçok ışıklı noktayla kaplıdır. Periler hareket ettikleri zaman bu ışık noktalarında bir cins emiş başlar; böylelikle hayatiyet bedenlerine çekilir. İşin içinde en az iki cins enerji vardır; biri güneş ışığından gelir, diğeri sudan. Perinin kalp merkezi bu iki cins hayat enerjisi için bir karışım yeri olma tabiatındadır. Denizde birbirine orantılı az çok sabit konumlarda girdaba benzer fizik üstü manyetik merkezler vardır. Peri bu karıştırılmış enerjiyi ihtiyacından çok daha fazla emdiği zaman, onu yüzeydeki merkezlerden dışarı akıtır ve bu enerji fazlası en yakındaki girdaba sürüklenir. Orada girdabın etrafında döner ve şarjın eşitlenmesi yoluyla bir girdaptan diğerine dağıtılır. Periler bütün gün bunu bilmeden yaparlar ve bu yolla denizin manyetizmayla yüklenmesi sayesinde içinde yaşayan tüm yaratıklara yardım ederler. Girdapların ayrıca daha ileride açıklamaya çalışacağım denizlerdeki fırtınalarla da bir ilgisi vardır. Bu merkezleri şarj etmek su bebeklerinin ana işidir. Derin denizlerdeki yüzey perilerinin görevi de aynıdır, ama sorumlulukları daha fazladır, çünkü belli bir alandaki derin deniz türünün sayısı daha azdır. Esas olarak daha alçak derinliklerde bir çeşit yoğun enerji çıktısı sağlamak için yararlanılan goril benzeri türüne nezaret etmekle yükümlüdürler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ateş Perileri

 

Ateş perileri iki cinstir. Küçük olanları yedi ile altmış cm arası yüksekliktedir ve dumansı dış hatlardan ibaret olduklarından insan şeklinde değildirler. Küçükler daha çok mum alevine benzerler; elernental sınıfına aittirler ve gerçekte peri değildirler. Bazıları böceğe veya kertenkeleye veya hamam böceğine benzer. Küçük orman ateşlerinde ortaya çıkar ve ateşin ritrniyle, ateş sesinin yarattığı son derece güçlü titreşimle varoluşa davet olunurlar. Bu ritm harmonik bir dua gibidir ve ateş söndüğü zaman o da biter. Bu tanım yalnızca ocak ateşleri ya da açık hava ateşleri gibi küçük ateşlerde var olan en alt tipte ateş perileri için geçerlidir. Büyük türler l.5 ile dört metre uzunluğundadır; bunlara "semender" de denilebilir İng.: salamander).

En büyük semenderler yanardağlarda yaşar ve uzatılmış, zayıf insan şeklindeki bedenleri çoğu zaman alt tarafta ufalıp kaybolur. Bu büyük olanları orman yangınlarında da mevcutturlar; yangın ne kadar büyükse peri de o kadar biüyüktür. Bunlar orada vücuda gelmeyip uzak mesafeden oraya çekilirler, çünkü bu ateş ruhları için merkez olan fiili yerler vardır ve bir yangın çıktığı zaman çağrı almış olurlar. Dolayısıyla ateş perileri diğer perilerden daha çok yolculuk yaparlar, bunun özel bir nedeni de sayılarının diğer türler kadar çok olmayışıdır. Ateş perileri bahçe perilerinden çok daha zekidir, fakat varoluş düzenleri insanlığa toprak perilerinden çok da­ha uzaktır. Aslında, pratik hayatta insanlıkla hiçbir ilişkileri yoktur. İnsanlıkla yegane gerçek bağlantıları müzik sevgileri sayesindedir. Özellikle Wagner'in Ring adlı eserindeki "Fire Music" (Ateş Müziği) gibi pasajlara gelirler.

Geçmişte olasılıkla kişilerin sıradan olaylarda semenderler üzerinde yaptırımları vardı ve dolayısıyla ilişkileri çok da­ha fazlaydı, ancak insan varlıklarına karşı hisleri her zaman kayıtsızlık olagelmiştir, Çoğu periler hiç olmazsa meraklıdırlar, ama semenderler öyle değildir; insanlık onları ilgilendirmez. Bizden farklıdırlar ve birçok durumda bizim için fiilen tehlikelidirler. Aklımızda tutmamız gereken şey, her şeyden önce, güçlü duygusal akımları uyandırma gücüne sahip olduklarıdır. Bunlar kendi başına veya semenderin doğası gereği kötücül duygular değildir, fakat erkek ve kadınlar için teh­likelidir çünkü olağanüstü uyarıcı duygulardır. Kişilerin bu perileri hakimiyetleri altına almaları mümkündür, fakat onların bize hakim olmaları kötü oturdu ve kişi ne yaptığını bilmedikçe, en iyisi onlarla iletişim kurmaya çalışmamaktır.

Ateş perileri veya semenderler doğanın geri kalanı tarafından tam anlamıyla korkulan varlıklar değildir, ancak ürkerek bakılırlar. Doğada ateş yıkıcı bir rol oynamasına rağmen, yıkım asla çoğu kişinin düşündüğü gibi tesadüfi değildir. Ak­sine, zekice yönetilir. Ateş perilerinin oynadıkları rol doğanın kapsamındadır, fakat kendileri ortalama perilerden çok daha akıllıdırlar çünkü melek alemiyle daha yakından ilişkilidirler. Yerkürenin derinliklerinde bulunurlar, fakat bulundukları yerde sabit kalmazlar. Sürekli yerkürenin derinliklerinden yüzeye doğru ilerlerler. Bu şekilde, kendi bilinçlerinde ve varlıklarında ateş elementini temsil ettiklerinden dolayı, bir bakıma bir ateş sembolüdürler. Doğada ateş elementinin canlandırıcılığı anlatılacak gibi değildir. Yıkıcıdır ve aynı zamanda yaratışın sembolüdür. Ateş hepimiz için birçok yönleriyle gizemlidir ve bu elementin perileri bizim anladığımız manada kelimenin tam anlamıyla olağanüstü zekidirler. Bütünde, semenderleri gözlemlemek için doğru dürüst bir fırsatı ancak büyük ateşlerde elde ederiz; en iyisi bunlardan bazılarını basitçe tanımlayalım.

Bir volkan yalnızca fiziksel dünyada değil, fizik ötesinde de kuşkusuz muhteşem bir manzara sunar. Volkanlar büyük çaplı enerji ve aktivite yerleridir. Buralarda boyları iki metreden, üç buçuk dört metreye kadar değişen ateş perilerini bulabiliriz. Yüz şekilleri insan şeklinde olmakla beraber geleneksel Mephistopheles resimlerini anımsatır, ancak kötücül bir izlenim uyandırmazlar Mephistopheles Goethe'nin Faust eserindeki şeytan karakterinin adıdır). Aslına bakarsanız oldukça yakışıklıdırlar. Bu varlıkların alevlerin arasından gözüken yüzleri vardır ve kararsız bedenleri volkanın içine gömülüp volkanın genel cevherine karışarak gözden kaybolur. Ayrıca volkanlarda birkaç büyük ateş meleği bulunur, bunlar güzel insan yüzüne sahiptir ve yüz ifadeleri sert ve uzaktır. Hep hareket halinde, duyulmayan bir ritme göre dans ederler, çünkü bu varlıklar hareketleriyle sürekli müzik üretirler.

Bir volkan yerkürede depolanmış muazzam enerjiler -bizim için çok net olmayan bir şekilde doğanın yaratıcı hedefleri için gerekli ham enerjiler- için bir çıkış kapısıdır. Doğu Hint Adalarında gördüğüm volkanlar aktifti. Birkaç yıllık bir dönemde bunlardan bir tanesine çeşitli kereler baktım ve orayı yöneten dev cüsseli, güzel yüz hatlarına sahip meleği tanıdım. Yanardağ püskürmelerinin kudretli fiziksel güçlerine eşlik eden eşit derecede kudretli, süptil güçleri kontrol eden bir melekti ve yönetirken soyluluğu etkileyiciydi. Yeryüzünde yalnızca yerkürenin kabuğu hayatı taşır ve bu kabuk incedir. Yüzlerce kilometre aşağıda sıradan fiziksel hayat yoktur ve dolayısıyla bu muazzam elemental enerji depoları yeryüzüne boşaldığı zaman, rehberlik gerekir. Büyük melek, yoldaşları ve yardımcıları bununla ilgilenirler. Elemental enerji kompleks degildir; daha alttaki semenderler daha kaba elementleri kullanır ve melekler daha incelerini dönüştürür. Akımları kendi bedenlerinden geçirmeleri gerekir, bu yüzden işleri konsantrasyon ister. Bu yüzden yönetici meleğin kudreti ve soyluluğu yeterince doğaldır, çünkü elindeki iş büyük ve zordur. Tabii bu aynı zamanda büyük bir keyiftir ve hepsi de hareketten, müzikten ve sıçrayan ateşten öyle yoğun biçimde tat alırlar ki seyretmesi de güzeldir. Bir keresinde [ava'da çöl kumlarına oturan daha küçük bir yanardağın yakınında bulunmuştum. Bir zamanlar burada insan kurban edilirmiş ve dolayısıyla buradaki semenderler başka yanardağ perilerine nazaran insanlarla daha ilgiliydiler. Grubumuza baktılar ve insanlarda onları da kendileri kadar hayat dolu hissettirecek bir cins tepki uyandırmaya çalıştılar.

 

Bu bazen kötü sonuçlar doğurabilir, çünkü sonuçta bizim hislerimiz onlarınkinden çok farklıdır ve dolayısıyla biz insanlar hiçbir şekilde hoş olmayan bir tarzda reaksiyon gösterebiliriz,

 

Bir orman yangınında ilk başlangıçlar doğal olarak küçük çaplıdır ve başlangıçta, diğer bütün benzeri ateşlerde olduğu gibi, sadece sürüngen benzeri, geçici ateş varlıkları vardır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Perilerin İsim Listesi

 

 

ATEŞ PERİLERİ'ne semenderler de denilir.

 

BAHÇE PERİLERİ genel bir toprak perisi cinsidir.

DOĞA RUHLARI devalar aleminin varlıklarıdır, hava ve rüzgar, büyüyen bitkiler, arazi şekilleri, su ve ateş gibi doğadaki farklı kategorilerle ilgilenirler.

ELEMANTELLER, isimlerinin işaret ettiği gibi, element varlıklarıdır. Bu varlıklar Kabalistler' e göre dört element dünyasında evrilirler: hava, toprak, ateş ve su. Gnomlar (topraktan), silfler (havadan), semenderler (ateşten) ve su perileri/undine (sudan) olarak isimlendirilmişlerdir. Blavatsky The Theosophical Glossary / Teozofi Sözlüğü adlı kitabında dünyevi atmosferimizin beşinci, altıncı ve yedinci düzeylerinde vücuda gelmiş bütün daha alt görünmeyen varlıkların "elemantaller" denildiğini ve perilerin, devala­rın, cinlerin, silvanların, satirlerin, faunların, elflerin, lepreşonların, cücelerin (dwarf), trollerin, koboldların, gizlice ev işlerine yardımcı olan iyi huylu perilerin (brownieler), dişi su perilerinin, gülyabanilerin (goblin), yosunlarda yaşayanların, ufak adamların (manikinler) ve buna benzer diğerlerinin bu sınıftan olduğunu açıklar.

GNOMLAR kayalarda yaşayan bir başka toprak perisi cinsidir.

 

HAVA PERİLERİ'nin üç genel tipi bulunur. Birinci tip bulutları işgal eden ve onlarla iş gören silf benzeri varlıklardır. Bunlar periler dünyasının yontu ustalarıdır. İkincisi rüzgar ve fırtınalarla bağlantısı olan perilerdir. Bu hava perileri genellikle l20 ile l50 cm boyundadırlar, çok biçimli ve güzeldirler. Ve sonuncusu çok büyük yüksekliklerde yaşayan, büyük başları, enlemesine uzun bedenleri ve uzun kuyruklarıyla büyük ejderhalara benzeyen devasa hava ruhlarıdır. Bunlar bir çeşit enerji ve kuvvet merkezleridir. Bu tiplerin hepsi ll. Bölümde tanımlanmıştır.

KAYA PERİLERİ'ne bazen gnom da denir. Bu periler yerin hem üstünde hem altında bulunurlar. Grand Kanyon' daki büyük kaya perilerinden l0. Bölümde ve kitabın diğer bazı yerlerinde söz edilmiştir.

MELEKLER veya DEVALAR yüksek akıl sahibi, İlahi Plana vakıf oluşlarıyla doğaya önderlik etmede yardımcı olan ışık yayan varlıklardır. Doğanın enerjilerini yönetirler ve gözetimlerindeki ağaç ruhları ve rüzgar ve bulutlardan sorumlu olanlar gibi daha alt kademedeki perilere nezaret ederler.

PERİLER dört büyük bölüme ayrılmıştır: hava, toprak, ateş ve su. Boyutları bakımından minik kelebek boyutundan, otuz cm'Iik ve altmış cm'lik türlere ve büyük silflere ve ağaç ruhlarına kadar çeşitlilik gösterirler ..

SEMENDERLER ateş perileri olarak da bilinir. l0. Bölüm yeraltındaki volkanik bölgelerde yerleşik tek tür hakkında bilgi sunmanın yanısıra yer üstündeki yıldırım ve ateşlerle ilgili cinsleri konu alır.

SİLF bir hava perisi formudur. Boyutları büyüktür, ancak diğer büyük varlıklar olan devalar kadar gelişmiş değildirler.Bulut silfleri ll. Bölümde ve bir parça da l2. Kasırga Bölümünde tanımlanmıştır.

SU BEBEKLERİ kıyılara yakın yerlerde ve kıyalara çarpan köpüklü dalgalarda bulunurlar. Bir su perisi türüdürler, fakat hem okyanusun derinliklerinde hem de akarsu, göl veya göletlerin yakınlarında yaşayanlardan farklıdırlar.

TOPRAK PERİLERİ'nin başlıca dört tipi vardır ve bunların ikisi yerin yüzeyinde, ikisi yerin altında yaşar. Yüzeydekiler fiziksel olarak vücut bulmuş ağaç ruhlarından en küçük bahçe veya orman perilerine kadar geniş bir yelpazede yer alır. Kaya perileri ya da gnomlar ise yeraltı tiplerindendir. Bu konuda daha özel bilgiyi 5. Bölüm' de bulabilirsiniz.

UNDİNELER'e su perileri veya su ruhları da denir. Undine bunların klasik veya Kabalistik adıdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

öncelikle emegine saglık sabırla okudum çünkü senin ve bi kac arkadaşın yazdıklarına önemle okuyorum bilgi anlamında güzel konular paylasıyorsunuz fakat konuyu okudukca soracagım sorular daha da cogaldı ben bir kacını sorayım:)öncelikle herkez peri görmek hatta onunla konusmak ister sahsen bu konuyu okduktan sonra bende görmek istiyorum diyebilirim su perisi gibi sevimli olanından tabi:)bunun için tam olarak ne yapmam gerek?birde ablamın cocugu olmuyor 8 yıllık evlı nereye giderse gitsin hoca tabir ettiğimiz sübyen perisi var demiş yanı cocuk olmasını engelliyormus böyle bişey varmıdır halk arasında da duymustum ben bunu hamile kalınsada sübyen perisi öldürüyormus bunlar birer hurafemi yoksa gercek mi?aydınlatırsanız sevinirim periler insanlara zara verir mi?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Birçok kişi perilerin varlığına inanmak ister ve hatta onların özlemini çeker. Küçük Kişiler çocukluk çağının mutlu anılarıyla öyle içiçe girmişlerdir ki daha az materyalist bir dünyanın parçası olarak keyifle anımsanırlar. Fakat, çoğumuz için artık kaybolmuş bir illüzyondurlar. Şans eseri, herkes için öyle değildir. Örneğin ben, daha başkaları gibi, kendimi bildim bileli her çeşit periyi görmüşümdür ve hala da görürüm.

Görmek derken onların ağaçlar kadar dışımda olduğunu ve bir o kadar da objektif biçimde görüldüğünü söylemek istiyorum.

Önümüzdeki sayfalarda elimden geldiği kadar bu şirin varlıkların sizin için bir gerçeklik olmasına çalışacağım. Başlamadan önce niçin bu tip bir uyanıklık için bazı özel avantajlara sahip olduğumu açıklamak isterim. Her şeyden önce, Doğu' da doğmuş bir kişi olarak perilerle ilgili gözlemlerimde asla cesaret kırıcı bir tavırla karşılaşmadım, çünkü orada perileri gören pek çok kişi vardır ve inananların sayısı daha da fazladır. Bundan ve daha başka nedenlerden dolayı, çocuklar arasında hiç de olağan dışı olmayan bu görme gücü bende ileriki yıllarda da sürdü. Ayrıca, benzer hassasiyetleri olan bazı kişileri içeren bir aile ve dostların arasına düşme gibi bir şansım vardı ve yolculuklar bu kişilerin listesini genişletti. Dolayısıyla burada yazıya geçirdiklerim yalnız bir çocuğun imajinasyonları değildir. Dünyanın her tarafındaki perilerle tamamen doğal, ama sıra dışı koşullarda yapılan temas ve söyleşilerden elde edilen bir bilgi birikimidir. Birey bu varlıklarla tıpkı biz insanların birbirimizle konuşmamız gibi gayet açık bir tarzda -hatta daha da fazlasıyla- iletişim kurabilir, çünkü bunun (kısaca tanımlayacağım) yöntemi epey farklı olmakla beraber konuşmaktan daha hızlıdır ve en azından bazı bakımlardan daha kesin bir iletişimidir.

Bu şeyleri belirtmek önemlidir, çünkü bir kere dünyayı perilerin bakış açısıyla gördük mü, yeni bir evrene göz atmış oluruz. Bizler için mesele olan birçok şeyin onlar için öyle olmadığı görülür. İnsanlar sık olarak hayattan çekinir ve ölümden korkarlar. Perilerse hayatın tüm şeylerdeki akışını anında ve bir gerçeklik olarak görürler. Bizler bir form dünyasında formların ardındaki hayat gücünü anlamadan yaşarız. Bizim için formun kaybı hayatın sonu demektir, fakat periler için bu tarz bir aldanma asla söz konusu olmaz. Bize verebilecekleri içinize kazınan ve güçlü bir dersleri vardır.

Niçin çoğu kişi perileri görmez? Onlar da bizimle aynı dünyada yaşarlar, fakat bedenleri bizimkinden daha az yoğundur ama yoğun olmayan bir gazdan sadece biraz daha hafif bir yoğunluktadır. Onlarla bizim aramızdaki perdenin son derece ince olduğunu duyumsamamda hiçbir şüphem yoktur ve öyle incedir ki bence, hemen herkes doğru yöntemle ve az bir çabayla onu delip geçebilir. Zorluk bu yöntemi kullanmada ve özellikle başkalarının onu kavramasını sağlamadadır. Hiç kuşkusuz onları göremeyişimizin güçlü bir nedeni bakış açısındaki farklılıktan kaynaklanır. Dolayısıyla burada yazdıklarım, insanların peri dünyasına bakış açılarını değiştirebilirse, birçok kişinin onları görebilir hale gelmesine yardımcı olacaktır,

Elbette hepsi bu kadar değildir. Periler görülecekse, kişilerde özel bir hissin uyandırılması gerekmektedir. Perilerin içinde yaşadığı dünya bizim duyularımızı doğrudan etkilemez. Dokunulamazlar ya da elle hissedilemezler ama hiç kuşkusuz görülebilirler. Aslında, olağan görüşümüz onları görmemize yardımcıdır, fakat bu duyumuz onların yaydığı ışığı kendi başına yakalayacak kadar incelmiş değildir. Bununla beraber, herkesin içinde saklı ve görme duyusundan daha hassas bir duyu vardır ve bir takım kişiler -ki sayıları şaşırtacak kadar çoktur- onu harekete geçirmişlerdir. Peri dünyasının acaipliklerini seyrederken iş gören, bu daha yüksek duyusal yetimizdir. Sonuçta herkes geniş bir yelpazede duyu ekipmanıyla donanmıştır. Dokunmak katıları bildirir, tat bize sıvılar hakkında bilgi verir ve koku duyusu gazları rapor eder. Görme duyusu daha süptildir ve dizilimler orada sona ermez.

Durugörü (clairvoyance) denilen özel bir görme yetisi daha vardır. İşin aslı duru görü için gerçek bir fiziksel temel dayanak vardır ve bu aslında gizemli bir meleke değildir. Söz konusu yetenek beyindeki hipofiz bezi denilen minik organda toplanmıştır. İlgili vibrasyonlar öyle süptildir ki hipofiz merkezine iletilmeleri için deride hiçbir fiziksel deliğe ihtiyaç yoktur, buna karşılık burun kemiğinin hemen üstünde, gözlerin arasında içerideki salgı bezi için dışa açılan bir delik gibi, hareket eden ve özel bir duyarlılığa sahip bir nokta vardır. Tıpkı sıradan görüşte hepimiz gözlerimiz aracılığıyla baktığımızı bildiğimiz halde gözümüzle baktığımız duygusunu taşıdığımız gibi, alnımızdaki o noktadan bakıyor gibi hissederiz. Bu hassas noktayla algılamanın duyu organları vasıtasıyla algılamaktan farklı bir yönü vardır: İç tarafta olağan fiziksel tipte bir sinir yapısı yoktur. Fakat söz konusu algı buna rağmen aynı söylediğim gibi işlev yapar.

Perilerin ve benzer cinste canlı varlıkların içinde yaşadığı bu daha ince dünyaya bakmak gerektiği zaman, o görüş hattında yalnızca bir an için konsantre olmak gerekir ve bu duyu tıpkı gözlerinizi (söz konusu durumda tek bir gözü) açmışsınız gibi tepki verir. Biyoloji konusunda çok bilgili olduğumu iddia edememekle birlikte, bir zamanlar insanlık soyunun uzak geçmişinde ilkel hayvanlarda hipofiz bezi ile deri arasında bir bağlantı ve deride ona özgü bir delik var olduğunu söyleyebilirim. Halihazırdaki hipofiz kitlesinin o günlerin körelmiş kalıntısı olduğu düşünülmektedir. Fakat her iki yanından kanımızın görünmeyen kısmını oluşturan ve büyüme ve daha başka işlevler üzerinde güçlü bir etkisi bulunan cisimcikler salgılaması nedeniyle doktorlar onun yararsız bir kalıntı olmaktan uzak olduğunu biliyorlar. Yani hipofiz bezinin insanlarda da son derece faal ve önemli olduğuna kuşku yoktur. Ve bildiğimiz herhangi bir şeyden daha süptil yapıdaki bir dünyanın çok ince vibrasyonlarını almaya yaradığına da kuşku yoktur.

Her şeyi biraz daha netleştirmeyi isterdim ama sanırım daha fazlası olmuyor. Belki bir bakıma da bu duyu herkesin onu işlemeye zorlayabileceği kadar emre amade değildir. Çünkü doğayı kendi zamanının önüne geçirmek için gösterilen herhangi bir şiddetli çaba çoğu durumda tehlike yüklüdür, Kişiler bazen iradelerini kullanarak, uyuşturucu madde alarak veya başka pratiklere başvurarak bir duru görü durumuna girmek için kendilerine baskı yapmaktadırlar. Bununla beraber doğal bir gelişim izlemediği takdirde duru görü genellikle güvenli değildir. Ne var ki bu onu bu gücün bütünüyle normal yoldan oluştuğu durumlardan daha az gerçek yapmaz.

Niçin daha çok sayıda kişinin perileri göremediği sorusu sorulacaktır. Bana göre cevap; genelde hiç kimsenin büyüdükten sonra, hatta çocukken bile bunu denememesi ve ayrıca perilerin var olduğunu bilen birkaç kişinin de onları görmek için her zaman doğru çabayı göstermemeleridir. Bu konuda söylemek istediğim birkaç şeyi kitabın sonuna ayırdım ve dolayısıyla şimdilik bunu geçebiliriz.

Kendimi bildim bileli perileri görebilmekteyim. Onları gözlerim kapalı görebilmeme rağmen genellikle gözlerimi kapamam, çünkü hem buna gerek yoktur hem de duru görü perileri görüş alanınıza getirdiği zaman, normal görüş bazı ayrıntıları gözlemlemeye çok yardımcı olur. Ve birçok peri normal bir görüşle algılanabildiği için onları bu şekilde irdeleme çok daha kolaydır (parlak olmalarına bağlı olarak). Hangi türde ışık yaydıklarını veya yansıttıklarını bilmiyorum, çünkü bir fizik bilimci değilim ve olsaydım bile bu kadar süptil bir şeyi inceleyecek aletleri nereden bulurdum? Bilimsel birikimi olan bir dostum işin içindeki ışık cinsiyle ilgili bir çeşit test yapmamı ve perilere gözlükle ve gözlüksüz bakmamı önermişti. Dediğini yaptım ve perilerin gözlükle daha farklı göründüğünü bulguladım, ama aynı şey ağaçlar için de geçerlidir. Fakat belki bu bozulmuş görüntü sıradan görüş üzerindeki etkiye bağlı olabilir.

Yine, periler adi pencere camının ardından bakıldığında pek görülmezler, fakat burada da aynı sıkıntı ortaya çıkmaktadır: Etkinin nedeni normal göze giden ışığın donuklaşması mıdır? Bu tip deneyler için belirli sayıda görebilen kişiye ihtiyaç vardır ve yararlı olabilmeleri için uzun bir süreye yayılmaları gerekir. En iyisi şimdilik böyle gerçekleri önemli bir not olarak alalım ve perilerin neye benzediği sorusuna geçelim, çünkü şu anda asıl amacımız bunun açıklanmasıdır.

Her şeyden önce konumuzu oluşturan bu gözükmeyen dünyada periler dışında başka birçok türde varlıklar ve aktiviteler vardır. Kitabımızın onların da üzerinde durmak gibi bir amacı olmamakla beraber, bazıları perilerin hayatı ve işleriyle öyle yakından bağlantılıdır ki zaman zaman yeri geldikçe onlardan söz edeceğim.

Dolayısıyla perilerle ilişkisi olan ve doğa aleminin bir parçası olarak iki önemli hayat formu olduğunu açıklamalıyım. Gerçekte periler insanınkiyle paralellik çizen büyük bir evrim hattının bir parçasıdırlar. Tıpkı insanlık çizgisi gibi son derece ilkel formlarla başlar, (çeşitli evrim aşamalarında bulunan) perilere doğru yükselir, en yüksekteki varlıkları ise geleneksel adlarıyla "melekler" veya "devalar" dır. Perilerin meleklerle ilişkisi hayvanların insanlarla ilişkisi kadardır. İleride tanımlayacağım üzere neredeyse bütün perilerin, meleklerin de benimsediği gibi doğanın süreçleriyle ilgisi vardır.

Bu kitabın konusu melekler değildir ve ancak perilerle bağlantılı konumlarıyla ele alınmışlardır, bununla beraber genel olarak onlarla ilgili geleneksel fikirlerin gerçeği yansıtmaktan uzak olduğunu söylemek isterim. Meleklerin kendileri, gerçekten var olmaları ve yaşamlarının ötesinde, sıradan inançların onlara yakıştırıldığından daha ilginçtir. Kitabımızın bazı yerlerinde bu konuya değindik. Melekler hakkındaki geleneksel fikir bana hiçbir zaman hitap etmemiştir, çünkü onları her çeşit erdeme sahip fakat karakterden yoksun şekilde tasvir ederler, oysa gerçekte meleklerin bireysellikleri çok kuvvetli ve büyüleyicidir. Güçlü varlıklardır ve hiçbir şekilde negatif veya zayıf değildirler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bununla beraber bilim sayesinde fiziksel maddenin enerji örüntüleri ve dalgalarından başka bir şey olmadığını anlıyoruz; dolayısıyla, perilerin bedenlerinin bir cins ince, en az yoğunluktaki bir gazdan daha süptil bir maddeden oluştuğunu düşünmek o kadar zor olmasa gerek.

Perilerin neye benzediği ya da bedenlerinin nasıl bir maddeden yapıldığı hakkında ayrıntılı bir tanım vermek kolay değildir. Her şeyden önce, birçok farklı çeşitleri vardır. Sanırım hepsinin paylaştığı görülen özellikleri belirterek, az çok tipik bir periyi tarif edersek, bu problemi çözebiliriz. İkinci engel çoğumuzun fiziksel maddeden yapılmamış bedenleri tasavvur etmede zorlanmamızdır. Bununla beraber bilim sayesinde fiziksel maddenin enerji örüntüleri ve dalgalarından başka bir şey olmadığını anlıyoruz; dolayısıyla, perilerin bedenlerinin bir cins ince, en az" yoğunluktaki bir gazdan daha süptil bir maddeden oluştuğunu düşünmek o kadar zor olmasa gerek. Dünyamızda ağırlığa ve kazaya ve basınca karşı direnmek için az çok katı bir bedene ihtiyacımız vardır ve bu da kemikle ve iskeletimiz, kas ve sinir sistemimiz gibi ortam için gerekli yapılarla sonuçlanır. Fakat perilerin içinde yaşadığı ortam bu katılığı gerektirmez. Yer çekimi, yoğunluk ve basınç burada gayet farklıdır ve komplike ve direnç özellikli bir forma ihtiyaçları yoktur. Bu yapı onların evrensel yapısıdır ve biz hangi tür periyi seçersek seçelim perilerin evreni değişmeyecektir.

Tanım için yerin yüzeyinde yaşayan, hepsinin arasında en tipik olarak düşünebileceğimiz sıradan bir orman veya bahçe perisini örnek aldım, Bu türün peri evrim çizgisinin ortalarında olduğu söylenebilir; insanlık türüyle sürekli temastadırlar, yeryüzünün her tarafında çeşitli renk ve boyutlarda bulunurlar ve pek çok kişi tarafından görülmüşlerdir. Bu periler aslında çok yaygın olduğundan analiz için içlerinden herhangi birisini seçmek kolaydır. Bizim örneğimiz New England ormanlarının yeşil perilerinden birisidir.

Yaklaşık yetmiş cm uzunluğundadır, ince bir bedeni vardır ve sıradan yetişkin insana kıyasla başının bedenine oranı daha büyüktür. Bedeni dünyada bildiğimiz şeyler arasında en çok buhara benzeyen bir durumdaki maddeden yapılmıştır, fakat formu oldukça kesin hatlı ve kalıcıdır. Bedeninin materyali kaynayan bir çaydanlığın ağzından çıkan buhar gibi gevşek dokuludur ve bir bakıma renkli bir gaz kümesinin doğasına sahiptir. Aslında tam anlamıyla böyledir, yalnız bu gaz bildiğimiz bütün gazlardan daha incedir ve saptanması helyum ve hidrojenden bile zordur. Fakat bu onu bir form içinde bütünlüğünü korumaktan alıkoymaz, çünkü bir kimyasal değil, hayat dolu ve hayatı kendinde tutan canlı bir varlıktır.

Gerçekte, canlı bir varlık olarak bu madde üzerindeki hakimiyeti bedeninin iki ayrı yoğunlukta materyalden oluşma özelliğiyle gösterilir. Asıl beden tamamen zümrüt yeşilidir ve oluştuğu maddeye göre hafifçe yoğundur. Bunun çevresinde ise onu her yandan, hem önden hem arkadan saran ve içinde o kadar hayat dolu bir şekilde canlı olmadığı, aynı maddenin daha ince bir kümesi vardır. Asıl bedeninin etrafına yayılan bu daha ince kısım daha açık yeşil renktedir.

Tüm bu materyal gerçekte hislerinin oluşturduğu maddedir. Onun canlı maddesidir. Dostumuz hareketlerini bir yerde olma veya bir şey yapma arzusuna borçludur. Oluşturduğu madde, canlı duygunun doğasını paylaştığından, damar, kas ve sinirler gibi komplike bir sistem yerine, bir duygu hissettiği anda bedeni hemen ve doğrudan cevap verir.

Bedeninin daha ince dış kısmının içini görmeme ve daha sık dokulu kısmı kişinin onun içini gördüğünü düşündürtecek kadar seyrek olmasına rağmen, bunun bir hayvanın fiziksel bedeninden çok daha basit olduğunu açıklamalıyım. Başlıca iç organ bizim ancak kalp diye adlandırabileceğimiz, bir insan kalbinin yaklaşık bulunabileceği bir yerde duran pırıltılı ve nabız gibi atan bir merkezdir. Açık altın rengidir. Atması insan kalbine çok benzer fakat sadece içeri ve dışarı atma tarzındadır. Aktif olduğunda hızlı, sakin olduğunda yavaştır. Bu organ onun canlılık merkezidir ve her tarafındaki hayat akımlarını sirkülasyonunun kaynağı gibi görünür, dolayısıyla bir cins kombine bir kan ve sinir sistemi gibi olan ilkel bir dolaşım sistemi vardır. Baş özel bir yapıdadır, fakat peri başına çok fazla odaklanmaz çünkü birinci derecedeki deneyimi duyguları ve yaşamın kendisidir. Ender durumlarda, meraklıyken veya düşünmeye çalışırken, başı içinden gelen altın ışık benzeri bir ışıkla bir miktar parlar.

Hiç bir şey yemediğinden sindirim sistemi gibi bir şeyi yoktur, fakat bir ağzı ve yüzünün diğer organları vardır. Tanıma devam etmeden önce bu kalp merkezinin bir özelliği olduğunu belirtmeliyim. Peri bunu kontrol edebilmektedir ve çevresindeki şeylerle, özellikle canlı varlıklarla bu sayede temasa geçmektedir. Bir bitkiyi yanıtlamak istediğinde kalbinin bitkinin nabzıyla aynı oranda atmasını sağlar. Bu senkronizasyon .onları birleşik hale getirir. Peri yaşamının sırrı ritmdir. Her cins peri (hava, su, toprak, ateş perileri) türüne ve kendi kişisel doğasına bağlı olarak, bu ritmik kuvvetin sınırlı ve belirli bir aralığında dünyaya gelir. Söz konusu ara­lıkta hayatiyetinin ritmini arzuları ve hisleriyle kontrol eder.

Bu kalp ritmi vasıtasıyla çevresindeki şeylerle canlısal bir temas halindedir. Fakat dışarıdan gelen bir etkiyi algılaması ve buna tepki vermesi için O varlıkla bir kimlik senkronizasyonu içinde olması gerekmez. Yani onda bizim duyu mekanizmamıza karşılık . gelen bir şey vardır. Baştan aşağı duyularla örülüdür ve dolayısıyla duyusal izlenimleri göz veya kulak gibi belirgin organlar vasıtasıyla değil, her tarafından genel fakat keskin bir tarzda alır. Ona duyum veren şeyleri adeta emer. Bununla beraber bedeninin belli yerleri buna özgüdür ve oralarda daha şiddetlidir. Örneğin, bir cins gözü vardır ve bir şeyi iyi görebilmek için döner gibi görünür, fakat arkasındaki görünür bir şeyi de algılayabilir çünkü tüm bedeni o şeyin ışınımını hisseder. Güzel kokan çiçeklerin parfümünü içine çeker yani koku alma duyusu vardır, üstelik her yönden. Örneğin bize hiçbir kokusu yokmuş gibi gelen çiçeklerin de kokusunu algılar, Yani bu duyuları bizimkinden daha hassastır. Fizik bir bedeni olmadığı için tat alma duyusu yoktur ve yemek yemez. Fakat seslere ve müziğe karşı tüm bedeniyle tepki verir. Bazen kulak çıkıntılarına benzer sivri görünümlü bir organı vardır. Fakat sesi bedenlerinin her yönünden alırlar. Bu kulakların, sesi yorumlamaya hizmet ettiği düşüncesindeyim.

Ortalama peride yüz hatları bizlerle kıyaslandığında eksiktir. Özel bir organda yerelleşmiş gibi görünen tek duyu görme duyusudur. Çünkü peri kişinin yakınına gelip göz atmaz. Göz hatları belirgin değildir ve çoğunda göz kapakları, kaş veya kirpik yoktur, çünkü böyle şeylere ihtiyacı yoktur. Sık olarak burun benzeri bir çıkıntı ve bir prensip olarak kulak imajı vardır. Ağzı çizgi şeklindedir, hiç kırışıksızdır ve keyif ve hoşnutluk hislerini ifade etmek için az bir şey kıvrılır (ki aslında tüm formu bu hisleri çok daha canlı biçimde ifade eder), ancak ağzını nadiren açar ve göründüğü kadarıyla dişleride yoktur. Gülümsediği zaman ağzı yanlara doğru çekilir ve eğlendirici bir şekilde uzar, fakat ağız ve gözlerin etrafında hiçbir kırışıklık meydana gelmez. Yüzü hafif güneş yanığı tondadır ve bir çeşit kürke benzer yeşil bir yosunsuyla çevrilidir.

Yapısal bir özelliği de, önden ve arkadan bakıldığında başının neredeyse bedeniyle aynı kalınlıkta oluşu ve boyun denebilecek bir girintiye sahip olmayışıdır. Bu genel orman perileriyle ilgili bir diğer şey ya uzun bacaklara ve kısa bir gövdeye ya da kısa bacaklara ve uzun bir gövdeye sahip olmalarıdır. Bize tanıdık vücut orantıları sergilemeleri enderdir. Yeşil dostumuz bir yerden bir yere yürümez, sürüklenir tarzda hareket eder. Arzusu ya da herhangi bir noktada olma ihtiyacı onu çeker götürür. Kuşkusuz, canı istediği zaman, canlı bir tarzda hoplayabilir ve aşağı yukarı sıçrayabilir. Parmak ve topuk gibi ayrıntıları olmayan kol ve bacakları vardır ve çoğu zaman el ya da ayak onun için yeterlidir. Hayvan bedenlerinde gördüğümüz bombeli kas ve eklemler onlarda yoktur. İnce ve düzgündür, zariftir ve çeviktir.

Küçük Yurttaşlardan bir tanesinin tanımı için verebileceğimiz ayrıntılar bundan ibarettir. Gerisi ancak anlattıklarımın daha uzun boylu açılımları olacaktır. Çünkü, göstereceğim gibi, bir kaç santimetrelik cinslerden dev yapılılara kadar değişen birçok çeşitleri vardır. Periler, henüz tanımladığım küçük yoldaş da dahil, övgüye değer bir tarzda şeklini ve boyutlarını değiştirme gücüne sahiptir. Bedeni tamamen his ve hayatiyettir ve hissederken ve yaşarken şekli ve boyutları değişir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İnsanın bakış açısıyla bir peri ya da melekler aleminin herhangi bir üyesi arasındaki temel farklılıklardan birisi, bizim bir form dünyasında, onların ise bir can dünyasında yaşamalarıdır.Bizim düşüncelerimiz öncelikle şeylerin sahip olduğu formla ilgilidir ve nadiren bunun ötesine geçeriz. Fakat periler öncelikle formun çevresinde ve içinde akan enerji1erle ve hayatla -her yerde olan hayatla- ilgilenirler. Örneğin, eğer biz bir ağaca bakarsak onun boyutlarına, şekline, rengine, yapraklarına ve meyvelerine tepki veririz. Bu şeyler bir araya gelerek onun bizim için güzelliğini yaratırlar.Fakat düşünülecek olursa, bu durum içinde yaşadığımız dünyayı görmenin oldukça sınırlı bir şeklidir. Buna karşı1ık peri1er önce ağacın ruhunu müşahade eder ve onun hayat enerjisine tepki verirler. Bir peri için bir ağaç kendisini bizim gördüğümüz formun içinde ifade eden canlı, nefes alan bir kişiliktir .Dolayısıyla peri ve ağaç arasında bir duygu alışverişi, karşılıklı bir etkileşme vaki olur. Bu bakımdan periler bizimkinden çok daha az sınırlı ve çok daha ilginç bir hayat yaşarlar. Biz insanlar duyularımızdan ötürü öyle çok engelleniriz ki statik dünyamızın katıksız can sıkıntısı ve bunaltıcı monotonluğu yüzünden genellikle çok çabuk yaşlanırız. Kedi ve köpeklerimiz gibi sevdiğimiz ev hayvanlarıyla duygu ilişkimiz vardır ve istisnai birkaç insan ağaçlara ve çiçeklere kişisel dostluk benzeri hisler besleyebilir ler. Fakat perilerle çevrelerinde yaşayan varlıklar arasındaki ilişki yeni bir varoluş düzeni olacak kadar farklıdır. Bu önemli bir nokta olduğundan, biraz daha açıklamak istiyorum.

Dünyamızın büyük bölümü cansız nesnelerden ya da cansız görünen şeylerden oluşmuştur. Hayvanların, bitkilerin ve kayaların gerçek hayatından habersiz olmamızın yanı sıra, etrafımız ve yaşamımız şeylerle, koltuk, masa, yiyecek, araba ve televizyon gibi eşyalarla doludur. Bizimki bir nesnelerdünyasıdır. Fakat bir peri hiçbir şeyi bu tarzda deneyimlemez. O her ot parçasının ve her yaprağın canlı oluşunu hissetmekten etkilendiği bir dünyada yaşar. Onun dünyasında hemen her şey kendisini bir ritm şeklinde ifade eder. Otun belli bir nabızsal yaşamı vardır, her ağaç bireysel bir arkadaşdır ve çiçekler, kuşlar, böcekler ve balıklar bir peri için çocukları gibidir. Bunun da ötesinde o fiziksel bir formu olmayan binlerce mahluğun barındığı bir dostluk dünyasında yaşar. Her şey, kelebeklerden rüzgarın savurduğu yapraklara kadar gürültülü, sevinçli bir hayatla doludur ve bunu hisseder ve sırf canlı olduğundan kendini onların yakını olarak hisseder. Onun dünyası hayat, hareket ve hisle atar, bunlar onun en temel karakteristikleridir.

Perilerin içinde yaşadığı dünyaya bir kere iyice bakmak bile bu özgün niteliği aktarmaya yeterlidir. Orası bir yüzler dünyası, deri, kabuk ve zarlarıyla her şeyin ayrı ayrı kenar hatları ve kimliklere sahip olduğu bir dünya değil, her şeyin her şeye şaşırtıcı biçimde karıştığı bir durum olup burada hiç­bir şey statik değil, her şey dinamiktir. Perinin kendisiyle başlayalım. Ona baktığınız zaman, derisi olmadığını görürsünüz. Az ya da çok bulutsu bir formdadır. Ona dokunmak isteseydiniz, "bu onun dış yüzeyidir" diyebileceğiniz bir nokta bulamazdınız, çünkü içine doğru sokulurken artarak yoğunlaştığı halde, bu dereceli bir artıştır; onun sınırlarını çizen bir derisi ya da kürkü yoktur.Aynı şekilde, ağaçlar, otlar ve dünyadaki diğer her şey onun için eriyen ve karışan ve çevreye doğru solan pırıltılı renkli bir ışık sütunu veya noktasıdır. Burası, içindeki varlıkların algılanabilecek yeterli belirginlikte şekle sahip oldukları, fakat daima ışıltılı, transparan, değişken nitelikli ve birbirine geçebilen nesnelerle dolu akışkan bir dünyaya benzer.

Canla titreşen bir dünyada yaşadığı için, peri şeylere onların hepsi kendisininmiş gözüyle bakar. Bakış açıları bize kıyasla çok daha basittir. Periler bizden çok daha fazla gerçekçidirler. Bizimki gibi kompleks ve grifit duyguları ve fikirleri yoktur, çünkü mülkiyet ve korku veya kıskançlık duyguları yoktur. Bu yüzden illüzyonları olmayıp, net bir görüşe ve doğrudan konuya girme gücüne sahiptirler. Kılık değiştirrne ve inandırıcılıkla vakit geçirdikleri doğrudur, fakat yaptıklarının mükemmelen bilincindedirler. Bu onlar için, bunaltıcı gerçeklikten bir kaçış vasıtası değil yalnızca eğlencedir. Bu gerçekçilik onlara şaşırtıcı bir doğrudanlık verir. Saklayacak ve saklanacak bir şeyleri yoktur. Eğer bir ormanda yangın çıkmışsa kendilerini kandırmazlar; bunu kabullenirler. Çok daha fazla sayıdaki keyifli deneyimlerin yanısıra güzel olmayan (nispeten az sayıdaki) durumları da kabul ederler.

Bunun da ötesinde, perilerle insanlar arasında dikkate değer bir diğer tezat daha vardır. Bizler farkındalıklı yaşantımızı oldukça yoğun fiziksel bir dünyada yaşarız, ayrıca burada hayal gücümüzün ve duygularımızın da yapılandırılmış ve kısıtlanmış bir payı olduğu doğrudur. Buna karşılık yoğun madde perileri engellemez. Bedenlerindeki madde en kaba formunda bi1e bizim en seyrek yapılı gaz1arımızdan daha ince ve seyrektir. Gerçekte yapı1arı duygu1ara çok açıktır, öyle ki bir şey hissettikleri zaman o duygu baştan aşağı içlerinden geçer ve tüm bedenlerine nüfuz eder. Aslında on1ar duygu1arı ve canlı olma duygusunu hissetmekten başka bir şey yapmazlar. Birkaç ileri düzeydeki tip dışında, perilerin büyük çapta zihinsel güçleri yoktur. Onların akılsız olduklarını kastetmiyorum, sadece var olmak hatta ayrıcalıklı biçimde mutlu olmak için çabalamak zorunda değildirler. Fakirlik, açlık, susuzluk ve barınma ihtiyacı gibi fiziksel hayatın zorluklarını oluşturan şeyler için kaygı1anmaları gerekmez. Paraya ihtiyaçları yoktur, dolayısıy1a ona muhtaç kimse de yoktur.

Sonuç olarak, hayat gerçeklikleri bizimkinden çok farklıdır. Me1eklere özenmelerinin hayvan1arın insanlığa özenmesine benzediği doğrudur ve hayvanların basit ihtiyaçları olduğu ve bizim kadar motive olmadıkları da doğrudur. Fakat hayvanlar bir bakıma bizim doğal düşmanlar dediğimiz şeylerle kuşatılmış halde yaşarken periler doğal dostlarla çevrili halde yaşarlar. Dolayısıyla onlar günü gününe, ilginç meşguliyetleriyle ilgilenerek neşeli ve mutlu bir şekilde yaşarlar ve gerçeklikleri günden güne bu hayatın giderek daha fazla tadını çıkarmaktır.

Bununla beraber büyük bir işbirliği düzeninin bir parçası olduklarının son derece bilincindedirler ve bundan dolayı bir kesinlikle emin olma duygusuna sahiptirler. Melek ise her zaman onlara rehberlik vermek ve onları daha yüksek gelişime doğru uyarmak için hazırdır. Yaşamlarından ve işlerinden sorumlu meleğe, içerisinde asla bir korku barındırmayan bir huşu ve hürmet duyguları vardır.Bir keresinde peri dostlarımdan birisine üstünün ve bölgesinin sorumlusunun kim olduğunu sormuştum ve tepkisini eğlenerek izlemiştim. Kendisinin çok üstünde ve çok dostça duygular beslediği varlığın düşüncesiyle hoşnutluğunu ifade etmek için fişek gibi birkaç metre havaya fırlamıştı. Fakat büyük saygısı olduğu izlenimi almam için birkaç kere esaslı biçimde eğilmiş, başını ayaklarına değdirerek ve iki büklüm olarak onun ne kadar önemli birisi olduğunu anlamamı sağlamaya çalışmıştı.

Bu sahne manevi saygıda bile perilerin hislerini istila eden hafiflik ve mutluluğu gösterir. İnsanların hayata karşı çok ciddi bir tavırla şekillenen, kurallara dayanan ve ceza içeren bir yasaya sahip manevi sistemleri vardır. Kuşkusuz perilerin bütün bunların ne manaya geldiği hakkında en ufak bir fikirleri yoktur.Onlar İsa'nın şu sevgi dolu sözlerinin en hakiki örnekleridir:"Zambakların nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, tüm görkemine rağmen Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi." [Matta, 6: 28-29].Bizlerin doğru ve yanlış standartları bu küçük yurttaşlar için geçerli değildir. Onların dünyasında iyilik ve kötülük kavramı yoktur, sadece büyük bir güzellik ve tamlık sevgisi vardır. Her birinin uğruna çalıştığı şey, tüm görkemi ve tamlığı ile ideal bir güzelliktir.Üstlendikleri her şeyde buna gayret ederler. Fakat bu güzelliğin peşinde koşma onlar için bir çabalama veya mücadele değil, sürekli bir uyarılış ve muazzam bir sevinçtir. Bu varlıklara etrafa yayılan sevinç duygusunu, kısmen güzelliğe durulan sürekli içsel özlemin verdiğini düşünüyorum.Onlar tam ve mükemmel olarak düşünülmemelidir. Bir anlık öfkeye kapılabilirler, fakat çabucak geçer, kıskançlığı ise hiç bilmezler. Bizde negatif bir duygu zehir içmişiz gibi içimizi yakabilir, fakat perilerde hayatlarını bulandıracak duygu tortuları bulunmaz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Toprak Perileri

 

Ônce toprakla bağlantılı dört ana peri tipi olduğunu açıklamalıyım. Esasta yer üstü ve yer altı varlıklarıdır. Bunların her biri yine iki sınıfa ayrılır, Yerin üstünde fiziksel bedeni olan periler ve fiziksel bedeni olmayan periler bulunur; bunların ilkinin en iyi örneği ağaçların ruhları, ikincisinin en iyi örneği ise yaygın bahçe veya orman perileridir.Genel hatlarıyla tanımlanan toprak perileri öyle büyük ve komplike bir gruptur ki konuyu tek bir bölümde ele almada zorlandım. Buna rağmen, eğer çeşitli temel prensipler belirtiler ve birkaç türü ayrıntılarıyla tanımlanırsa, okur en azından genel bir izlenim alabilecektir.

Ônce toprakla bağlantılı dört ana peri tipi olduğunu açıklamalıyım. Esasta yer üstü ve yer altı varlıklarıdır. Bunların her biri yine iki sınıfa ayrılır, Yerin üstünde fiziksel bedeni olan periler ve fiziksel bedeni olmayan periler bulunur; bunların ilkinin en iyi örneği ağaçların ruhları, ikincisinin en iyi örneği ise yaygın bahçe veya orman perileridir. Yerin yüzeyinin hemen altında da fiziksel bedene sahip varlıklar vardır. Bunlar büyük müstakil kayalara aittir ve ağaçların ruhlarına karşılık gelir, ancak zekaları çok daha azdır. Kayalarla bağlantılı fiziksel bedeni olmayan periler de vardır ki bunlara gnomlar denilir.Şu dört büyük kategori oldukça belirgindir ağaçlar, her cinsten orman perileri, kayalıklar ve gnomlar. Fakat yer kabuğunun altı ve üstü, alt tipler ve bireyler bakımından öyle zengindir ki bir grup fark edilmeyecek şekilde bir diğeriyle karışmıştır ve hem yüzeyin ve hem yüzey altının karakterini taşıyan pek çok ara tipler vardır. Kayaların ruhlarını ve ayrıca yer altında yaşayan ve gnom diye adlandırılabilecek bazı varlıkları ayrıntılarıyla tartışacağız. Sonra da biri bahçe, diğeri orman üzerine iki bölümde ağaçların ruhlarını ve karaların yüzeyine eşlik eden orman perilerini tanım1ayacağım.

Fakat toprak perilerinin büyük bir çeşitlilik gösterdiğini, öyle ki onları bir katalog halinde sunma girişiminin başarısız­lığa uğruyacağını yinelemek zorundayım. Örneğin, bazen toprakta ve farklı zaman1ardaki aktivite1erine bağlı olarak çoğu zaman yüzeyde yaşayan, geleneksel gnoma benzeyen, ama daha bodur, küçük kahverengi ve kahve-sarı ton1arda varlıklar vardır. Yüz1eri yaşlıdır ve siyah gözleri boncuk gibidir. Bun1ar tam tamına gnom olmayıp her taraflarını kap1ayan ipeksi, bir fokunki kadar pürüzsüz bir kürke sahiptirler ve uzun çeneleri sivri bir sakal izlenimi verir. Başlarını kaplayan yünsü materyal de tepede sivrileşir ve böylece başın tamamı iki taraftan da üçgen etkisi yapar. Hareketlerinin köşeli olduğunu söyleyebilirim, yani çoğu perinin zarafetine sahip değildirler. Kırsal kesimde, yalnızca toprağın kısa otlarla kaplı olmadığı yerlerde görülürler.Çoğunlukla grup halinde yaşarlar ve bir bakıma tavşan1ara benzerler, çünkü toprağın titreşimlerini severler. Kısmen ürün kümelerinin can veren varlıklarıdır, kısmen de perilerin genel olarak yetişmekte olan şeylere yaptık1arı tarzda etkinlik gösterir ve dönüştürdükleri ve özellikle aşağıdan köklere yönelttikleri hayat enerjisiy1e hayatı desteklerler. Ayrıca böceklerin, karınca, arı ve solucanların hayatına ilgi gösterirler.

Bu periler toplumsal bir yaşam sürerler ve birbirleriyle yakın iletişim içerisinde, iş1erini, kendi1erini ve kendi küçük arazilerinin dışındaki peri dünyasından haberleri tartışırlar. Genelde iyi zaman geçirirler ve ayrıca "kılık değiştirme" bağımlısıdır1ar; birbirlerinin önünden komik tavırlarla geçer, dizlerine sarılarak ve neşey1e hop1ayarak birbir1erine olduğu kadar kendilerine de çok gülerler. Çok çalışkandırlar ve bazen sizi eğlendiren bir biçimde bir iş adamının veya kadının ciddi havasıyla işlerine bakarlar. Epey kendi halindedirler ve geri kalan perilerle karışmazlar. Adeta ayrı bir dal gibidirler, çünkü ellerinden geldiği kadar yardım ettikleri karınca ve diğer küçük yaratıkların aktiviteleriyle çok ilgilidirler. Son derece kadim bir peri örgütüne aittirler ve yaşlı görünümleri belki de bu yüzdendir. Uzak duruşlarının ve kabile ruhlarının kökeninde de aynı nedenin yatması olasıdır. İnsanlara ürkek bir merakla bakarlar ve alışkanlıklarına anlamaksızın dikkat ederler, fakat insan türü için özel bir duyguları veya beğenileri yoktur.

Ayrıca çok daha koyu renkli, hemen hemen siyah, toprağın epey derinlerinde yaşayan, altmış ya da yetmiş santimetre boyunda varlıklar vardır. Seyretmesi anlatılamayacak kadar tuhaf, sürüngene benzeyen bir görüntüye sahiptirler. Zekaları düşüktür ve hep birlikte, pek bir düşüncesi olmayan hayvanlar gibi yaşarlar. Görünümleri gizemlidir, fakat bir güç anlayışları vardır ve tüm perilerle tükenmez bir aktiviteyi paylaşırlar. İnsanlarla ilgilenmektense kendi etkinliklerine dalmış gibi durduklarından, pratikte onlarla iletişim kurmak mümkün değildir.

Büyük Kanyon'la bağları olan iki peri cinsinden ilerideki bir bölümde yine söz edeceğim: İlki mor ve ateş renginde, altmış ile doksan cm yüksekliğindedir; ikincisi kahverengi üzerine kırmızı çizgilidir ve otuz cm boyundadır. Daha büyüğünü hiçbir yerde görmedim. Büyük bir sevinç ve yükselme duygusu iletirler, fakat aynı zamanda olağanüstü zekidirler ve çoğu periden daha üstün bir konsantrasyon gücüne sahiptirler. Tek fikirli ve takdir edilecek kadar kararlıdırlar. Onların şekilleride tekildir, daha çok balık gibi düzdür ve önden bakıldığında hemen hemen iki boyutludur, fakat yandan orantılı bir dolgunluk görülür.Çoğu peri her iki durumda da zayıftır, fakat bunlar önden bakıldığında gözleri küçük ve birbirine yakın ve omuzları dar ve genel anatomileri çok ince olduğu için sıska görünürler. Fakat yandan bakıldığında ölçüleri normaldir, yalnızca kırmızımsı kahve tonundaki yüzleri uzun ve incedir. İşleri' özgündür. Kanyonun manyetik akımlarının içindeki merkezlerdir ve içlerine dökülen hayat gücünün dağıtımını yaparlar.

Kanyonun kızılkahve perileri gerek görünüm ve gerek hayat tarzı bakımından daha hakikiye yakın gnomlardır. Bu belirli yerdeki hayatın oraya özgü yani her ne ise onunla meşgul olurlar. İşlerinin ne olduğu hakkında şahsen emin değilim. Bir cins büyüme ile bağlantılıdır, fakat yerin altında ne tip bir büyüme olup bitebilir, bilmiyorum. Kayaların basınç altında karakterleri değişmekteyse, bir şekilde söz konusu süreçle ilişkileri olduğu söyleme eğilimindeyim. Her şekilde, katkı koydukları değişimler yavaştır. Ve kendileri de büyük çapta düşünüp taşınarak yol alırlar. Yaşlı ve ağırdırlar ve işleri büyük sabır gerektirir. Tüm bu gnoma benzeyen kaya, taş ve yerin derinlikleriyle işi olan periler, son derece kadim bir düzenin parçası oldukları hissini iletirler. Gnomların bir diğer ortak niteliği de grup veya sürü halinde ilerlemeleridir; bir diğeri ise sıcağı sevmeleri ve yerin üstünde yağmur ve soğukla karşılaş­tıkları zaman, çok geçmeden yine yeraltına doğru gözden kaybolmalarıdır.

Hemen hemen evrensel bir toprak perisi cinsi vardır ki otuz, otuz beş cm büyüklüğündedir ve koyu kahverengi ya da koyu yeşil renklidir. Oldukça uzun kulakları ve genelde seke seke yürümeleri yüzünden insanlara fareyi hatırlatabilir. Bu çeşidin bir dalı küçük tüylü ayılara benzer; genelde üst kısmı açık kahve, belden aşağısı koyu kahvedir. Neşeli, şen, düşük zekalı varlıklardır. İki bacakları üzerinde yürür, fakat farelerin yaptığı gibi hızlı, titrek hareketlerle yol alır. Toplumsaldır, büyük topluluklar halinde yaşar ve (onlar için) çok önemli meselelerle olağanüstü meşguldür. Yeryüzünde kara yosunu aramak maksadıyla ormanlık alanlarda barınır ve ağaç kökleri veya uzun otların arasında yaşamayı sever.Bu tip, canlı varlık kümelerinin hayat güçlerine göz kulak oluyor gibi görünmektedir. Çekici, eğlenceli, küçük şeylerdir. Fakat düşüncelerini açıkça nesnelleştiremediği ve bizim düşüncelerimizi algılamada çok yavaş oldukları için onlarla konuşmak oldukça zordur. İnsanlarla uğraşmak zorunda oldukları zaman sabırsızca etrafta koşuştururlar. Aslında bu perilerde yazın alanındaki popüler bir figürü bulduğumuz söylenebilir, çünkü İrlandalı lepresona çok benzerler. (Ç.N. lepreson: İrlanda hikayelerinde sözü edilen büyük hazineye sahip kısa boylu ayakkabıcı peri).

Şimdiye kadar tanımlanan perilerden hiçbiri asıl gnom değildir, fakat tanımları yeryüzündeki peri hayatının müthiş kompleksliği ve zenginliği hakkında bir fikir vermektedir. Üstelik daha yer kabuğunun iç kısmında olup biteni tanımlamaya başlamadım. Orası büyüleyici ve karmaşık bir yerdir ve kuşkusuz benim söz ettiklerimin dışında daha pek çok görülmemiş varlıkların yaşam alanıdır. Bizim için çoğu acaip ve hatta nahoştur, zaten insan hayatıyla pek az ilişkileri olduğu ve normalde onlarla temasa geçemeyeceğimiz için onları tartışmayı gereksiz gördüm.Kişinin bilinci değişik katmanlara gömüldükçe ve onlardan geçtikçe, yeryüzünün gerçeği görülür: Sayısız milyonlarca varlığın doğum yeri ve kaynağı Toprak Ana.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bahçe Perileri

Karaların yüzeyinde yaşayan periler arasında en önemli cinslerden birisi orrnanlarla ve bahçelerde birliktelik kuranlardır ve ağaçların ruhlarını da kapsar.Sanırım bu perilerin özel niteliklerini aktarmanın en iyi yolu her doğal bölümün üyelerini bahçe perileri ve orman perileri olarak ayırarak tanıtmak olacak.

Bahçe perilerinin çeşitli tipleri vardır. En küçükleri mum boyut1arındadır ve daha çok dişil görünümdedir. Yirmi cm'den otuz cm'ye kadar değişir, başı birkaç cm uzunluğundadır ve mum alevinin olması gereken yerde bir insan yüzü yer alır, fakat renk bakımından bedeni parlak elma yeşili ya da sarıdır ve yüzü hafif yanık ten rengidir. Kendi ölçülerine uygun kol ve elleri ve kısa bacak ve ayakları telkin eden görüntüleri vardır. Bu özgün perinin kenarlarda büyüyen frengi otu (lobelia), deli otu (alyssum) ve küme halindeki küçük bitkilerle çalıştığı görülür. Halihazırdaki dünyalarının dışındaki varlıklara veya olaylara fazla tepki vermezler: reaksiyonları ilkeldir, diğer yandan bitkilerini ve birbirlerini ilgilendiren meselelerde şefkat ve kıskançlık hissine sahiptirler. Yeni duyumlara heveslidirler, çünkü bu yolla öğrenirler. Üçlü ve dörtlü gruplar halinde herhangi bir güzel bahçenin çevresinde dolaşırken görülebilirler. Lale ve benzeri çiçeklerin arasında görülen, yirmi cm bo­yunda"mum" perilerinden daha fazla insan görünümünde, fakat dış hatları zayıf mor ışıklı ve madde formundan yoksun olduğu için daha çok insanın gölgesine benzeyen bir tipi vardır. Bazılarının narin uzun yüzleri faunun kine benzer faun yarısı keçi, yarısı insan görünümünde mitolojik varlık). Işıltılı figürlerinin yanısıra yabancı çizgilerinden ve şeffaf gibi görünmelerinden dolayı onları kesinlikle insanla özdeşleştiremezsiniz. Uzantıları yeterince bize benzer, fakat sık sık el ve ayakların tam olmadığı görülür, Parmak ve parmak uçları çeşit1idir ve elleri daha çok bir kedinin pençesini andırır. Çevrelerinde fosforlu gibi görünen, gül rengi ve açık morun güzel tonlarında yarı şeffaf bir cins madde bulunur.

Tanımlamakta olduğum bir bahçede güzel bir hercai menekşe tarhları vardı. Etraflarında kelebekleri anımsatan eşit derecede güzel ve narin kısa ömürlü varlıklar uçuşuyordu. Bu minik şeylerin yüzleri hercai menekşeye çok benzer. Bedenleri de aynı bir kelebeğin veya yusufçuğunki gibi, torpil şeklindedir ve yüzden çok daha ensizdir. Beden ve baş birlikte yaklaşık on-on iki cm uzunluktadır ve yüzü de iki üç cm uzunluğundadır. Boyundan çıkan, bedenle aynı uzunlukta iki ince kanat benzeri yapı, bu benzerliğe rağmen, kanat işlevi görmeyip bu güne kadar gözlendiği kadarıyla yalnızca dekoratif unsurlardır. Yüz ve beden ten rengidir ve pembeye bakan leylak rengi, eflatun ve mor gölgeler taşır; kanat1ar da benzeri tonlardadır fakat daha renkli ve parlaktır. Seyrettiğim birkaç dakika içinde cam kutular için­deki hercai menekşelerin etrafında bunlardan dört tane görmüştüm. Sonuçta görünmeyen dünya, tıpkı görünen dünyada olduğu gibi, bir sürü canlıyla doludur ve nerede bir çiçek yatağı varsa orada kelebek şekilli perilerden bulunması çok olasıdır.Sıra geldi genel bahçe perisine, pek çok bakımdan asıl, merkezi peri tipine. Aslında, perilerin hayatından söz eden pek çok kişinin periyle kastettikleri şeye karşılık gelir. Üçüncü bölümde "tipik" bir peri olarak ayrıntılarıyla tanımlanan odur. Bu belirli bahçe perisinin oldukça büyük, elli ile altrnış ern uzunluğunda ve birçok bakımdan insan görünümü veren birkaç türü bulunur. Bir burunları, iki gözleri, bir ağızları ve hatta kulakları ve yüne benzeyen, genellikle ağaç kabuğu to­nunda koyu kahverengi saçları vardır. Yüzleri, diğer bütün periler için geçerli olduğu gibi, insan yüzüyle aynı orantılara sahip değildir, çünkü burunla gözler arasındaki mesafe epey daha fazladır. Bu onlara sürekli şaşkın ve meraklı bir ifade ve­rir. Zaten gerçekte de bütün bu periler son derece meraklıdırlar. Göz kapaklarının ve kirpiklerin olmayışı da ilk görüldüğünde onlara bir parça garip 1tir görünüm verir. Yüzleri bronz rengidir ve bedenleri, "kılık değiştirmedikleri" ve dinlendik­leri sıralarda zümrüt yeşilidir ve bahar aylarında görülen kü­çük, yeşil böceklerin rengini anımsatır. Bizimkine benzer el ve ayakları vardır, fakat ayaklar bir bakıma daha üçgendir. Bütün olarak etkisi hoştur. Bu periler ben gözlem yaptığım sırada bahçedeki leylakların aralarında oynuyorlardı. Bahçedeki tüm yurttaşlarının en yüksek zekaya sahip olanları oldukları gibi, oradaki daha alt perilerin bazılarına bir çeşit deneticilik de yaparlar.

Bahçedeki küçük gölün daha iyi bir terim bulamadığım için "ilkbahar perisi" diyeceğim belirli bir perisi vardı. Söz konusu göl birkaç kaynaktan beslenmekteydi ve suyun yerden fışkırdığı belli yerlerde balık görünümlü garip, uzun varlıklar vardı. En belirgin tarafları mavimsi bir bedenle bütünleşen, arada boyuna benzer bir şeyin bulunmadığı mavimsi, hatları az vurgulu başlarıydı. Beden sarmaşık veya filiz benzeri uzantıların içinde eriyor ve az sonra yerin içine doğru giriyordu. Her ne kadar suyla kesin bir bağlantıları varsa da, bu varlıklar yerin içinden hayat çeker gibi görünmektedir. Pınar suyunun hayatlarının kaynağı olan bir cins can veren bir diriliğe sahip olduğu bellidir. Bu tuhaf ilkbahar perileri genellikle suyun yerden açığa çıktığı yerde dolaşıp dururlar, başları suyun he­men üstünde yavaşça bir aşağı bir yukarı salınırlar.

Küçük bir cam serada kelebek cinsinden, kendi tiplerin­den bir iki cm daha uzun ve insansı, fakat diğer bakımlardan aynı olan birkaç peri buldum. Belli ki kelebek tipi, bir dönem sera deneyiminden sonra, insanların bitkileri kuvvetlendirme işiyle bu özel temas için uzmanlaşmıştı. Narin ve sevimli varlıklardı. Bahçedeki hayatın ayrılmaz bir parçasını oluşturan başka cins varlıklardan biride ağaçlardır, Örneğin, bahçenin tam ortasında büyük, cömert, tek başına duran bir ceviz ağacı vardı. Ağacın içindeki bütün canlı hücrelerin canlılığının toplamı birleşerek "ağacın ruhu" diyebileceğimiz varlığın hayatını oluşturur. Böylece orada bedeni ağaç olan veya onunla kaynaşmış yaşayan bir varlık vardır. Ağacın ayrılmaz bir parçasıdır ve periler ağaçların arasında gezinebilirken o ağaçtan uzağa gidemez. Ağaç ruhu bulunmayan hiçbir ağaç yoktur.Bu ruh her zaman gözükmez, çünkü ancak istediği zaman görünür. Bununla beraber ağacın bilinci gerekirse kendini dışsal olarak gösterebilir ve şekil alabilir. Bu genellikle bir insan şek­lidir, fakat daha çok bir insanın, çok uzun ve çok ince bir insa­nın uzamış bir gölgesine benzer. Bu ağaç ruhlarının bazıları güçlü bir bireyselliğe sahiptir fakat tabii ki çoğunluğunda böyle bir sivrilme yoktur. Bu yaşlı ceviz ağacı çekici ve hoştu ve şekil aldığı zamanlarda kahverengi kabuğa benzer cildi, kemerli burnu, karanlık saçları ve göz olarak iki siyah noktayla daha çok uzun boylu, koyu tenli bir kızıl deriliyi andırırdı. Tam olarak yakışıklı denilemese de çok karizmatikti ve son derece neşeli ve dostçaydı. Bazı bakımlardan mizahı seven bir kişiliğe sahip, neşeli, bilge bir yaşlı adam hissi verirdi.

Şafak zamanı bahçede yoğun bir iş zamandır, çünkü günün bu zamanında yeryüzünün üstüne özel bir rahmet yağar. Enerjide uyanış olur ve periler bunu alıp dağıtmakla meşgul­dürler. Ayrıca günlük aktivitelerinin de başlangıcıdır. Şafakta oyundan gelip işbaşı yaparlar. Periler besinlerini bir kaynağı olan, can verici müthiş bir ışık küresi olarak düşünürler. Güneşin ışınlarını bedenlerinin içine çektikleri görülür. Yemek veya besin fikrine en çok yaklaştıkları nokta budur. Enerjiyi kendi bedenlerini ayakta tutmak için almaktan başka, güneşten gelen enerjiyi bitkilerin böyümesi için amaçlı bir yönlendirmeye de yardım ederler.

Perilerle, kendileri kadar yüksek düzeyde evrimleşmemiş olsada güvenli maddi yoldaşlar gözüyle baktıkları ağaçlar arasında keyifli bir ilişki vardır. Ağaçlardan hoşlanırlar ve onları saygın, değerli ve güzel görürler, fakat aynı zamanda ağaçlar hareket edemedikleri için kendilerini onlardan üstün hissederler.

Periler bütün hayvanlarla dostça ilgilenirler ve sözünü ettiğimiz bahçede bazı ördek ve kuğular bulunmaktadır. Periler sık sık ördeklerin maskaralıklarını seyrederek eğlenmek için yukarıdaki yamaçlardan suyun yanına iner veya bulundukları yerden izlerler. Bu kuşlarla onların çevresinde rahatça dolaşan periler arasında bizim köpeklerimizle ilişkimizin benzeri yakın bir bağ vardır, şu farkla ki onlar kendilerini biraz daha eşit görür1er. Bu kuşlara ellerinden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışırlar ve ördekler de onlara karşılık verir çünkü, çoğu hayvan gibi onlar da perileri görürler.

Evin Airedale cinsi büyük köpeğinin adetlerinden birisi, kemik biriktirme ve bahçeyi kazmayla ilgili belirsiz memnuniyet duyguları yayarak yarı kapanık gözlerle bahçede uzanmaktır. Belirsiz mutluluk hislerinin göstergesi soluk gül rengi iken, zaman zaman heyecanlanması kırmızı tonlarda, evin kedisine duyduğu kıskançlık yeşil ve sahiplerine yanıt verdiğinde bağlılığı mavi parlamalarla dışa vurulur. Özel ruh halleri faun yüzlere belli bir ilgiyi tetikler. Onlar genellikle onu pek dikkate almazlar, fakat köpeğin hepsini değilse bile bazılarını gördüğünden eminim. Onları gerçek addeder. Bazen havlayarak gürültü çıkarırsa veya özgün tuhaflıklar yaparsa, ondan ürkebilirler. Fakat olasılıkla perilerin bir köpeğe çok belirsiz, ona çok uzak bir şeyler olarak göründüğünü düşünüyorum. Eğer hayvanlar olağan dışı büyük bir sevinç veya mutsuzluk durumundalarsa periler onlara epey empati veya acıma duyarlar ve özellikle de kendi doğuştan gelen nitelikleri olduğu için yaşama sevinci kökenli mutluluk onları etkiler. Gölün ördeklerinin kuluçkaya yatması ertesinde sahneye çıkan küçük yavrularla da çok ilgilenirler. Böyle özel durumlarda hayvanların günlük hayatına gösterdiklerinden daha fazla ilgilenirler. Bir diğer ifadeyle, her zaman aktif bir rol oynadıkları doğadaki yaratıcı süreçte ilgili herhangi bir şeye tepki verirler. Bu nedenden ötürü, bahçe perilerinin hayatı ilkbaharda diğer mevsimlerde olduğundan daha farklıdır.

Periler insanlara ilgiyle bakarlar. Örneğin, anlattığımız bu bahçenin sahipleri ördekleri beslemek için dışarı çıkınca, onları üstün varlıklar olarak değerendirerek seyre koyulurlar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ağaç Ruhları

 

Çok bitkili daha tanıdık ev bahçelerini bırakıp ormanlara yönelirken, ağaçların onlar hakkındaki genel düşüncelerimizdekinden çok farklı olduğunu bir kere daha not edelim. Onlar da tıpkı bizler gibi canlı varlıklardır, yalnız bizden farkları bilinç derecelerinin daha düşük olması ve algılarına bizim kadar hızlı ve şiddetli biçimde cevap vermemeleridir.Önce de belirtildiği gibi, ağacın içinde hayat gücünü aldığı bir ağaç ruhu bulunur. Ne kadar küçük olursa olsun, ağaç ruhsuz hiçbir ağaç yoktur. Ağaç ruhu ağaçla beraber gelişir ve onun ölümüyle birlikte ortadan kaybolur. Bu kişilik, arzu ettiği takdirde, ağaca yakın bir mesafede kendini açığa vurabilir ve genellikle az çok insana benzeyen bir forma bürünür. Ağacın içindeyken formu çok daha belirsiz ve pratikte görünmezdir ve zaten sadece kendisini dışa yansıttığı zaman kendisi için bir tanım getirmektedir.Çoğu ağaç ruhunun uzun, kahverengine çalan, çocukların resme yeni başlarken çizdiği insan figürüne benzer bir forma sahip olduğu görülür. Dikdörtgen biçimindedir, siması kızılderili çocukları andırır, tam olarak bir çocuğun çizimlerindeki gibi küçük gözleri ve burnu vardır ve yine çocukların kaba hatlarıyla çizdiği gibi saçlar siyah ve tel teldir. Tabii bu, ağaç ruhlarının çok genel bir tasviridir. Meşe, çam, huş ağacı gibi farklı çeşitlerin türe özel biraz değişik hatları vardır ve bazı ağaçların, tıpkı insanlarda olduğu gibi, daha kişilikli olduğu görülür. Belli ağaçlar kendine özel bireylerken, diğerlerinde özellikle ayırt edilmelerini sağlayan bir şey yoktur.

Ağacın gövdesinin içinde oldukları sürede, ağaca baktıkları ve onun enerjilerini kontrol ettikleri için ağaç ruhları daha çok iş yaparlar. Bu, bir insanın varlığını sürdürmesi için gereken çabaya benzer: Ağaç kimyasal besinlerini topraktan, sudan ve havadan çeker ve bunlar olması gerektiği gibiyse ve bolsa, ağacın içindeki süreçler iyi gider ve ağacın ruhu mutlu olur. Bu mutluluk sonucu ağacın içindeki kimyasal reaksiyonlar tepkir ve daha da etkinleşir. Tıpkı bir kişinin akşam yemeğini huzur içinde yemesi ve onu bir esenlik duygusu eşliğinde sindirmesinin sindirime katkıda bulunması, diğer yandan endişenin sindirimi zorlaştırması gibidir. Tabii, şunu unutmamak gerekir ki ağaçlar asla endişelenmezler.Bazı zaman aralıklarında ruh ağaçtan çıktığı zaman, bu genellikle ilgisini uyandıran birkaç nedene bağlıdır. Örneğin beğendiği bir kişiyi görebilir ve ona daha yakından bakmak ve beğenisini ifade etmek için yerinden çıkar. Ancak bu her benzer olayda aynısı olur anlamına gelmez. Bazen bir ağaçın altına oturduğumda, onun ruhu sevgisini ifade etmek için dışarı çıkar. Hatta ağaçın ruhu bazen bir kişinin ardından bir kaç metre gidebilir. Gece saatlerinde bu varlıklar daha boş zamana ve sosyal yaşam fırsatına sahipmiş gibi görünürler. Hepsi kabuklarından dışarı çıkar ve eğer sevgi gösterdikleri kişi bir evde oturuyorsa ve ağaçlar çok uzakta değilse, ağaç ruhları çıkıp onu aramaya koyulabilirler.Pek çok kişinin geceleyin ormanda bulunmaktan korkma nedenlerinden birisinin bütün bu varlıkların kendilerini ortaya çıkarmaları ve dolayısıyla kişilerin onların görünmeyen varlıklarıyla çevrili olduklarını hissetmeleri olduğunu düşünüyorum. Birçok kişi sanki üzerlerinde binlerce göz varmış gibi hisseder ki aslına bakarsanız oldukça doğrudur! Ağaç ruhlarının ormandaki kişilere zarar vereceğini düşünmüyorum, ancak titreşimleri ve hisleri bizimkinden öyle farklıdır ki çoğu zaman bel kemiğimiz boyunca ürpermemize yol açarlar.

Elbette bir ağacın bir kişiden hoşlanmaması ve ona tatsız duygular hissetmesi de mümkündür. Küçüklüğümde böyle bir olayın gerçekleştiğini hatırlıyorum. Öykünün ayrıntılarını tam toparlayamamakla beraber, öykünün kahramanı olan ağaç ruhunu gözlemlemiştim. Java'daki bir evin bahçesinde dalları evin içine doğru giren çok yaşlı bir ağaç vardı ve bunun çözümü ağacı budayacak bazı Javalılara havale edilmişti. Ne zaman adamlardan birisi bu amaçla ağaca tırmansa veya evin çatısına çıksa o kişiye birşeyler oluyordu, ya düşüp bacağını kırıyor ya kolu omuzundan çıkıyor vb. Bu kazalar yaşlı ceviz ağacının olumsuz etkisine bağlanmıştı.Çocukken aynı ağacın altında oynamaktan hiç hoşlanmadığım bir gerçekti ve bunu doğrulayabilirim, ama aynı zamanda yaşlı ağaç ruhunun güçlü kuvvetli görüntüsü beni büyülerdi. İnsanlardan hiç bir şekilde hoşlanmıyordu, çünkü evlerle değil ağaçlarla çevrili olduğu bir zamanı hatırlıyor ve yalıtılmışlığından ve yalnızlığından ötürü insanları suçluyordu. Kendisini insanlara gösterdiği zaman, dev boyutlarda, belki beş metre boyunda, zayıf, ince yüzlü bir maymuna benzerdi. Ağacın içindeyken çok daha uzundu, çünkü görünen oydu ki bedenini ağacın dışında yoğunlaştırma işlemi esnasında süptil maddesi daha küçük bir hacmi kaplayabilmektedir.

Bununla beraber bir bütün olarak bakıldığında, ağaçlar insanlara karşı genellikle oldukça sevecen hisler beslerler. Aslında, bu konuda bahçe perilerinden ayrıldıkları bir yönleri vardır. Köpeklere benzer şekilde sadakat duygusuna sahiptirler, fakat daha vakurdurlar ve köpeklerin yaptığı gibi etrafta sıçrayıp oynamazlar. Bu sadık sevecenlik muhtemelen kök salma koşulundan kaynaklanır. Bu cins sevecen tepkinin bir örneğine benden başka bir kişi daha tanık olmuş, bunun ötesinde ne anlama geldiğini pek anlamaksızın onlarca kişi tarafından deneyimlenmişti.

Kaliforniya' daki bir okulda, son sınıf öğrencilerinin mezuniyet töreninde ağaçların sevecen tepkilerini izlemiştim. Törende çocuklar perilerle ilgili bir oyun hazırlamışlardı. Okulda çok mut1u günler geçiren bir kıza güzel, canlı bir meşe ağacının ruhu rolü düşmüştü. Belli bir anda sanki içinden çıkıyormuş gibi ağacın arkasından çıkıyor ve ağaca sevgi sözcükleriyle ve yuva terimiyle hitap ediyordu, Sıra "sevgili eski ağacım" sözcüklerine geldiği zaman, onları çok içten seslendirdi, çünkü oradan ayrılaçağı için hisleri özel1ikle yoğundu.Oyun perilerle ilgili olduğu ve çocuklar tarafından oynandığı için ve seyirciler de sempati içinde ve çocuklara uyumlanmış oldukları için, kız bu sözleri söylediği zaman, bu ağacın gerçek ruhunu okşamıştı. Öyle güçlü bir sevgi tepkisiyle dışarı çıktı ki tüm izleyiciler heyecana kapıldı ve hatta nedenini bilmemelerine rağmen birçoklarının gözleri yaşlarla doldu. Ona seslenen kız da çok etkilenmişti. Bu, insanlar onlara karşı doğru zihin durumunda oldukları takdirde ağaçların insanlık için doğal hislerini gösteren açık bir vakadır. Bu örnekte ağacın ruhu uzun boylu, iyi niyet yayan şefkatli bir varlık görüntüsüne bürünmüştü. Keşmirli ceviz ağacının ruhundan ne kadar farklı!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dağ Perileri

 

Rocky Dağlarının gökyüzünde uzanan granit tepeleri karla kaplı zirveleriyle nefis bir manzaradır. Benim gibi buralara ilk kez gelen birisi için Rocky Dağlarına doğu kenarından yaklaşmak unutulmaz bir deneyimdi. Deniz seviyesinin binlerce metre yukarısına yavaş yavaş tırmanırken, çok aşağıda kalmış ağaç tepelerine baktıkça dünyanın çatısına çıktığımız hissine kapılmıştık ve buna rağmen karla kaplı zirveler kule gibi tepemizde dikiliyordu. Bu görkemli manzarayı gördüğümde hissettiğim ilk duygu, o dünyada saltanat süren güçlü kralların huzuruna çıktığımdı.

Rocky Dağlarında bazı erk sahibi melekler vardır ve iktidara yakışır bir güç duygusu iletirler. Bu güçte açıklık, netlik, yükseklik ve sarsılmaz bir bakış vardır. Uzun ve heybetlidirler ve belli başlı tepelerde yaşarlarken bir ortaklık oluşturmuşlardır ve birbirlerine benzerler. Binlerce yıldan beri oradadırlar, fakat taptaze bir canlılık, şevk, coşku ve güzelliğin nihai zafe­ri hakkında harika bir kesinlik iletirler. Güçlüdürler, sakindirler ve dingin bir şekilde neşelidirler. Genel renkleri karı hatırlatır ve çoğu zaman görebileceğiniz üzere koyu pembe bir ışıkla gölgelenmiştir. Grek özelliği taşıyan bir güzellikleri vardır. Çevrelerindeki perilerin çizgileri son derece ilginçtir, çünkü zirvelerin melekleri hava perileri, kar perileri, ateş hariç tüm peri cinsleriyle meşgul olurlar ve aslına bakarsanız ateşlede büyük bir derinlikte iş gördüklerini söyleme cüretinde bulunacağım.

"Elementaller" de denilebilecek sayısız minik peri karlı alanları canlandırırlar, fakat burada kar çok uzun süre kaldığı için perilerin çizgilerinin bir bölümünü almışlardır. On beş ile otuz cm arasında değişirler ve bedenleri tüylü bir görünümde olmayıp kar dokusundadır. Yüzleri, birbirine ilmiklenmiş üçgenlere benzer ve dolayısıyla yüzleri bir altıgen görünümündedir. Altıgen yıldızın uçları yanlara doğru çekildiğinden kulak imajı yaratır. Bir bütün olarak şekil daha çok kardan bir kozaya benzemektedir. Yapılarında havanın bazı unsurları ve aynı zamanda bazı su unsurları vardır. Zekaları çok değildir, ancak meleklerin görkemli saflığına uygun parlak, temiz bir duygu verirler.

Tepelerin meleklerinin çevresinde zaman zaman bulut kümeleri toplanır. Bu bulutlarda ikamet eden varlıklar zaman zaman dağların üstüne gelip dinlenirler ve meleklerin atmosferinde temizlenirler. Tepelerin melekleri, güçleri ve bilgelikleriyle her çeşit varlığı aydınlatan meşaleler gibidir. Gelen ziyaretçiler arasında genellikle açıkça hava topluluğuna ait bu bulut perileri de bulunur.

Bu sıradağlara adını veren kayalıklar geniş kitleler halinde kristalize ve metalik bir formasyona sahiptir. Bu metallerle .dost1uk kuran küçük bir gnom tipi burada şaşırtıcı bir renk çeşitliliği -parlak sarı, kırmızı ve hemen hemen siyah- gösterir ve yüzleri geometriktir. Çok yaşlı oldukları hissi verirler ve sert bakışlı, parlak, kuş gözü gibi metalik, anlaşılmaz ve gizemli gözleri vardır. Kim olursa olsun insanlara ilgi göstermezler ve gerçekte onları görmezler de, çünkü dağların içinde kapalı olarak yaşarlar ve atandıkları işlerini yaparken meleğin korumasında olduklarını hissederler. Dorukların yanlarında, karla kaplı bölgelerin aşağısında az çok daha sıradan, canlı renklerde minik kelebek tipleri ve pastel tonlarda güzel yüzlü, narin, yamaçlarda uçuşan perilerle karşılaşılır. Bunlar yereldirler, çünkü dağların daha yüksek yerlerinde yaşayanların karakteri olan saydamlık ve berraklık niteliğine onlarda sahiptir. Kuşkusuz daha aşağılarda, ekili alanlarda da kişi buraların yerlisi olan perileri görür. Fakat meleklerin özel karakterinin, daha yüksek seviyelerin varlıkları üzerinde özellikle baskın olduğu bellidir ve hepsinin arasında sevinçli bir uyum vardır.

Orta Roeky Dağları'nın zirveleri özel ruhsal güç merkezleridir. Melekler onların muhafızlarıdır ve etraflarındaki dünyaya bu rahmeti yayıp dururlar. Ayrıca kayaların yüksek metal içeriği onlara kalıcı ve özel bir kaynak, ancak ruhsal manyetizma diyebileceğimiz bir kuvvet sağlar gibi görünmektedir. Melekler deneyimleri ve geleceğe yönelik planları paylaştıkları, kendilerine özel bir yaşam sürerler. Birbirlerini şahsen ziyaret ederler ve zaman zaman hepsi bir araya gelir. Daha büyük planlarına ek olarak, güneşle başlayan, doğuya döndükleri, enerjiyi içlerine çektikleri ve yenilenmiş kuvveti dağların dört bir yanına yolladıkları bir çeşit günlük programları vardır. Etkinlikleri öğleye kadar çoğalarak sürer, öğle vakti bir anlık mola verirler. Bu noktada günlük yaşamın ve çalışmanın yavaşlamaya geçme aşaması başlamıştır, güneşin batışıyla birlikte daha sakin, yumuşak bir yüksek bir iyilik durumuna girerler. Geceleri perilere ve dağlarına karşı görevleri hafiflemiştir ve birbirlerini ziyaret ve görüş alış verişi için zamanları vardır. Kıtasal Deva'nın (melek) rehberliği altında Amerika'nın biçimlendirilmesinde oynadıkları rolün bilincindedirler. Bu kapsamda çok önemli bir faktördürler ve çoğu zaman aynı şekilde bilinçli olarak bireylere de yardım ederler. Avusturalya'nın ünlü Mavi Dağları da oldukça özeldir.

Burası çok yaşlı bir ülkedir ve gözle görülmeyen yaşantısı da tıpkı hayvanları, bitkileri ve fiziksel özellikleri kadar benzersizdir. Bu noktada kitap boyunca, melekleri değil perileri anlatan bir kitap olmasına çalışmam nedeniyle zorlandığımı söylemeden geçemeyeceğim, diğer yandan hayatları öylesine içiçedir ki onları birbirinden ayırmak gerçekten mümkün olmuyor. Yine de peri öğesini daha çok vurgulamaya gayret edeceğim.

Her bir zirvede bir melek oturur. Belirli bir yamacın tabanında o arazinin yerlisi olan perilerin hayatı sürer. Mavi Dağları'nın durumu biraz değişiklik gösterir, çünkü orada her yer tek tip ağaçla -okaliptüsle- kaplıdır ve kendi içinde o kadar ilginç olmasaydı bu yere bağlanmış perilerin hayatı gerçekten tekdüze olurdu. Tabandaki genel çeşitlerin kahverengi yüzleri ve dolgun, dörtgenimsi, mavi bedenleri vardır ve altmış ile doksan cm uzunluğundadırlar ve dünyanın her tarafındaki bu cins periler gibi ince uzundurlar.

İnsana bir canlılık duygusu verirler ama aynı zamanda bir süregeliş, hayatta çoğu periden daha çok şey görmüşlük ve devam etmeyi daha çok öğrenmişlik izlenimi uyandırırlar. Zekaları çok yüksek değildir, bir bakıma ağırdır, fakat belli bir eylem yolu tutturmaya karar verdiklerinde epey azimli tiplerdendir. Bu mavi varlıklar yaşadıkları garip ülkeye çok iyi uymuşlardır. Burası kişide huşu uyandıracak kadar eskiden kalmışlık hissi verir ve dağların atmosferi öyle garip ve uzaktır ki sizi yalnızlık duygusuna sevkeder.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Su Perileri

 

Çoğumuzun rüzgarın hareketlendirdiği mavi dalgalar ve balık sürülerini barındıran derinlikler olarak düşündüğü denizler türlü ve çeşitli binlerce deniz perisiyle doludur. Onlar da balıklar kadar denize aittirler. Su yaratıklarıdır ve kalıcı olarak ancak suyla bağlantıları kesilmediği takdirde var olabilirler.Farklı sularda birçok çeşitleri vardır ve ayrıca şekil ve renkleri de çok farklılık gösterir, fakat genel anlamda, benim bildiğim üç ana cins vardır.

İlki, okyanusların yüzeyinde boğaz ve limanlarda kıyıya yakın yaşayan perilerdir. Bunlara kendimce "su bebekleri" adını takmışımdır çünkü tombul, yuvarlak insan bebeklerine benzerler ve hayal edebileceğiniz en sevimli şeylerdir. Gözünüzün önüne fincan tabağı kadar yuvarlak bir yüz getirin; hemen hemen boyun diye bir şey yoktur, beden neredeyse çapı elli cm genişliğinde bir top gibidir, ayak namına pek bir şey olmayıp be1irsiz elleri palete benzer ve parmakları perdelidir, dokusu yumuşak parlak mavidir ve beyazımsı yüzünde cıvıl cıvıl neşeli gözler vardır, saç hiç yoktur, fakat bebek tüylerini ima eden bir şeyler ve belirsiz kulak çıkıntı1arı görülür. İşte bu sevimli su bebeklerinin yak1aşık görünümü budur.Değişik okyanus ve denizlerde renklerde ve boyutlarda biraz farklılıklar görülür ama en genel tanım böyledir. Birbirlerinin üstünden yuvarlanır, tak1a atar ve dalgalarda en mutlu zamanlarını geçirirler. Her zaman üçlü, dörtlü veya daha fazla sayıda gruplar halinde, bazende büyük topluluklar halinde kıyı boyunca yuvarlanır ve sürüklenirler. Gördüğüm tüm perilerin en mutlularıdır, çok ciddi ve ağırbaşlı oldukları için biraz acıdıkları insanlara karşı çok dostça, iyi hisler beslerler. Bir diğer özellikleri aşırı derecede sahip oldukları hayat enerjilerini bize verebilmeleri ve boşalan depolarımızı doldurabilmeleridir. Eğer çok yorgun olduğumuz zaman deniz kenarına gider, maksatlı olarak bu varlıkların bazılarını kendimize çekmeye çalışır ve canlılıklarının bir kısmını kendimiz için rica edersek, birkaç dakika içinde yepyeni kişiler olduğumuzu hissedebiliriz diye düşünüyorum. Sidney' deyken, kendimi yorgun hissettiğimde limandaki rıhtıma gider ve birkaç dakika içinde tazelenirdim çünkü tüm kıyılar ve tuzlu su limanları su bebeklerinin barınak yerleridir; ayrıca Kaliforniya ve Florida sahillerinde özellikle boldurlar. Bu noktaya tekrar döneceğim.

Kişi kıyılardan ayrılıp açıklara doğru yol aldığında su bebeklerini geride bırakır ve onların yerini gerek görünümleri gerekse karakterleri oldukça farklı orta derinlikte suların perileri alır. Bunlar uzundur, 1.50 m. ile iki metre boyundadır ve daha ayrı bir insan görünümüne sahiptirler. Öyle zayıftırlar ki sanki canlı iskelettirler, ancak hiçbir şekilde çirkin değildirler. Bir bakıma vahşi bir güzellikleri vardır, sıska ama çekicidirler ve tavırlar ve bir ölçüde uzun yüzleri, insan görünümlerine rağmen, uzun burunları ve dar ve düz ağızlarıyla soylu Rus kurt köpeklerini andırır. Koyu mavi iri gözleri ve deniz yosunumsu, gece mavisi saçları vardır. Yüzleri solgun ten rengi veya bejdir, fakat bedenleri şifona benzer, etraflarında uçuşan ve dalgalanan çivit mavisi bir maddeyle kılıflanmıştır. Kollarının perdeli uzantıları yoktur ve bacakları genellikle belirsizdir. Sisli, uçucu etkilerini tanımlamak zordur ve kendimi onlara haksızlık etmiş gibi hissediyorum, çünkü gerçekten kendilerine özgü bir güzellikleri vardır.

Onların niteliği de mutluluktur, fakat denizin sakin olduğu zamanlarda bile (tercihleri olan) deniz fırtınasının şiddetli, yabani, çingene ruhunu da paylaşırlar ve bedenlerini denizin hareketlerinin ritmine uygun şekilde öne arkaya savururlar. İnsanlara ilgisizdirler. Her zaman yüzeyde kalmayıp ara sıra on kulaç veya daha derinden yüzeyin deneyimlerini seyretmek için dışarı çıkarlar.

Üçüncü ana çeşit okyanusların büyük derinliklerinde bulunur. Onlar da büyüktür, fakat hayvana daha çok büyük gorillere benzedikleri için görünümleri hoş değildir. Koyu mavi kürkle kaplı oldukları izlenimini verseler bile elbette bu fizik ötesi bir maddedir.Bildiğim kadarıyla, suda yaşayan perilerin evrim çizgisinde en alt kademede olanlarıdır. Pratikte zekaları olmayıp yalnızca ilkel duyguları vardır. Ne güzel ne de hoşturlar. Yoğun maddeden yapılmalarına, öyle ki neredeyse fiziksel göz için görülebilir olmalarına rağmen, hemen hemen asla yüzeye çıkmadıkları için görülmeleri enderdir. Bununla beraber bazen kendi merakları yüzünden, bazen tıpkı yeni yerleri gezmeye götürülen turist kafileleri gibi sürü halinde üstlerinin rehberliğinde dışarı çıkarlar, çünkü yüzey onlar için yabancıdır. Genellikle gece ve ay ışığında ortaya çıkarlar, çünkü parlak güneş ışığı onları rahatsız eder. Avusturalya' da bir plajın meleğine onların ne olduğunu sormuştum ve oda bilgilendirmişti. Varlıklarından huzursuz olmuştum ve beni düşmanca süzüyorlardı. Genel prensip olarak insanları düşman gördükleri bellidir.Su perileri kara perileri kadar akıllı değildir, fakat onların da tarifi son derece zor olmasına rağmen açıklamaya çalışacağım meşguliyetleri vardır. Genel olarak öncelikle diyebilirim ki, deniz perileri suya baktıkları zaman, geniş çaplı bir ritmik hareketin parçası olduklarını duyumsarlar. Tabii onlar da ba­lıklardan, bitkilerden ve denizdeki tüm diğer canlılıktan, gerçekte, hayat gücünün tüm akımlarından haberdar olmayı isterlerdi. Dolayısıyla, bu da onların genel veya soyut bir şekilde süregelen hayatın büyük bölümüyle bir yakınlık hissetmeleri anlamına gelirdi. Ancak, bir deniz perisinin hayattaki en büyük amacı işini yapmaktır ki bu da enerjiyi geliştirme diye adlandırılabilir.Bir deniz perisinin bedeni bir toprak perisininkinden daha akışkandır ve farklı yapıdadır. Öyle görünmektedir ki kalp merkezi organdır ve onun atışını ya da bir nabız gibi atma hissini üretip değişken ritmini -ona her ne isim veriyorsak- kontrol edebilir, Deniz perilerinin işi bedenlerinin küçük yüzey organlarıyla güneşten çektikleri enerjiyi geliştirme ya da özellik kazandırma ve onu denize akıtmaktır. Diğer periler gibi onun da sayısız oyunları vardır, fakat zamanın çoğunda neşeyle takla atarlar. Her peri meleğine derin bir takdirle bağlıdır ve meleklerinin toplantılarını dört gözle bekler, çünkü deniz meleklerinin dolunayda büyük toplantıları olur. Bu hayatlarının önemli olaylarından olmalıdır, çünkü evrim seviyeleri çok yüksek değildir.

Bununla beraber bu periler bilincinde olmaksızın suyun kendisiyle ilgili önemli bir fonksiyonu yerine getirirler. Öyle görünmektedir ki bu varlıklar, tıpkı bazı kara perilerinin bitkiler için yaptığı gibi, deniz suyuna hayatla ilgili bir etkide bulunmaktadırlar. Kara perileri bitkilerde canlılığı birey bazında ayarlarlar, fakat deniz perileri su üzerinde bir bütün olarak işlem yaparlar ve bu şekilde orada yaşayan fiziksel canlı varlıkları dolaylı olarak etkilerler. Bedenleri bu görevi görmek üzere özel biçimde inşa edilmiştir.Söylediğim gibi, diğer periler gibi bir kalp merkezleri vardır, fakat ek olarak, bedenlerinin yüzeyi kalple bağlantılı ikinci merkezler olan birçok ışıklı noktayla kaplıdır. Periler hareket ettikleri zaman bu ışık noktalarında bir cins emiş başlar; böylelikle hayatiyet bedenlerine çekilir. İşin içinde en az iki cins enerji vardır; biri güneş ışığından gelir, diğeri sudan. Perinin kalp merkezi bu iki cins hayat enerjisi için bir karışım yeri olma tabiatındadır. Denizde birbirine orantılı az çok sabit konumlarda girdaba benzer fizik üstü manyetik merkezler vardır.Peri bu karıştırılmış enerjiyi ihtiyacından çok daha fazla emdiği zaman, onu yüzeydeki merkezlerden dışarı akıtır ve bu enerji fazlası en yakındaki girdaba sürüklenir. Orada girdabın etrafında döner ve şarjın eşitlenmesi yoluyla bir girdaptan diğerine dağıtılır. Periler bütün gün bunu bilmeden yaparlar ve bu yolla denizin manyetizmayla yüklenmesi sayesinde içinde yaşayan tüm yaratıklara yardım ederler. Girdapların ayrıca daha ileride açıklamaya çalışacağım denizlerdeki fırtınalarla da bir ilgisi vardır. Bu merkezleri şarj etmek su bebeklerinin ana işidir.Derin denizlerdeki yüzey perilerinin görevi de aynıdır, ama sorumlulukları daha fazladır, çünkü belli bir alandaki derin deniz türünün sayısı daha azdır. Esas olarak daha alçak derinliklerde bir çeşit yoğun enerji çıktısı sağlamak için yararlanılan goril benzeri türüne nezaret etmekle yükümlüdürler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ateş Perileri

Ateş perileri iki cinstir. Küçük olanları yedi ile altmış cm arası yüksekliktedir ve dumansı dış hatlardan ibaret olduklarından insan şeklinde değildirler. Küçükler daha çok mum alevine benzerler; elemental sınıfına aittirler ve gerçekte peri değildirler. Bazıları böceğe veya kertenkeleye veya hamam böceğine benzer. Küçük orman ateşlerinde ortaya çıkar ve ateşin ritmiyle, ateş sesinin yarattığı son derece güçlü titreşimle varoluşa davet olunurlar.

Bu ritm harmonik bir dua gibidir ve ateş söndüğü zaman o da biter. Bu tanım yalnızca ocak ateşleri ya da açık hava ateşleri gibi küçük ateşlerde var olan en alt tipte ateş perileri için geçerlidir. Büyük türler l.5 ile dört metre uzunluğundadır; bunlara "semender" de denilebilir ( İng.: salamander. )

En büyük semenderler yanardağlarda yaşar ve uzatılmış, zayıf insan şeklindeki bedenleri çoğu zaman alt tarafta ufalıp kaybolur. Bu büyük olanları orman yangınlarında da mevcutturlar; yangın ne kadar büyükse peri de o kadar biüyüktür. Bunlar orada vücuda gelmeyip uzak mesafeden oraya çekilirler, çünkü bu ateş ruhları için merkez olan fiili yerler vardır ve bir yangın çıktığı zaman çağrı almış olurlar. Dolayısıyla ateş perileri diğer perilerden daha çok yolculuk yaparlar, bunun özel bir nedeni de sayılarının diğer türler kadar çok olmayışıdır.

Ateş perileri bahçe perilerinden çok daha zekidir, fakat varoluş düzenleri insanlığa toprak perilerinden çok daha uzaktır. Aslında, pratik hayatta insanlıkla hiçbir ilişkileri yoktur. İnsanlıkla yegane gerçek bağlantıları müzik sevgileri sayesindedir. Özellikle Wagner'in Ring adlı eserindeki "Fire Music" (Ateş Müziği) gibi pasajlara gelirler.

Geçmişte olasılıkla kişilerin sıradan olaylarda semenderler üzerinde yaptırımları vardı ve dolayısıyla ilişkileri çok daha fazlaydı, ancak insan varlıklarına karşı hisleri her zaman kayıtsızlık olagelmiştir, Çoğu periler hiç olmazsa meraklıdırlar, ama semenderler öyle değildir; insanlık onları ilgilendirmez. Bizden farklıdırlar ve birçok durumda bizim için fiilen tehlikelidirler. Aklımızda tutmamız gereken şey, her şeyden önce, güçlü duygusal akımları uyandırma gücüne sahip olduklarıdır. Bunlar kendi başına veya semenderin doğası gereği kötücül duygular değildir, fakat erkek ve kadınlar için tehlikelidir çünkü olağanüstü uyarıcı duygulardır. Kişilerin bu perileri hakimiyetleri altına almaları mümkündür, fakat onların bize hakim olmaları kötü oturdu ve kişi ne yaptığını bilmedikçe, en iyisi onlarla iletişim kurmaya çalışmamaktır.

Ateş perileri veya semenderler doğanın geri kalanı tarafından tam anlamıyla korkulan varlıklar değildir, ancak ürkerek bakılırlar. Doğada ateş yıkıcı bir rol oynamasına rağmen, yıkım asla çoğu kişinin düşündüğü gibi tesadüfi değildir. Aksine, zekice yönetilir. Ateş perilerinin oynadıkları rol doğanın kapsamındadır, fakat kendileri ortalama perilerden çok daha akıllıdırlar çünkü melek alemiyle daha yakından ilişkilidirler. Yerkürenin derinliklerinde bulunurlar, fakat bulundukları yerde sabit kalmazlar. Sürekli yerkürenin derinliklerinden yüzeye doğru ilerlerler. Bu şekilde, kendi bilinçlerinde ve varlıklarında ateş elementini temsil ettiklerinden dolayı, bir bakıma bir ateş sembolüdürler. Doğada ateş elementinin canlandırıcılığı anlatılacak gibi değildir. Yıkıcıdır ve aynı zamanda yaratışın sembolüdür. Ateş hepimiz için birçok yönleriyle gizemlidir ve bu elementin perileri bizim anladığımız manada kelimenin tam anlamıyla olağanüstü zekidirler. Bütünde, semenderleri gözlemlemek için doğru dürüst bir fırsatı ancak büyük ateşlerde elde ederiz; en iyisi bunlardan bazılarını basitçe tanımlayalım.

Bir volkan yalnızca fiziksel dünyada değil, fizik ötesinde de kuşkusuz muhteşem bir manzara sunar. Volkanlar büyük çaplı enerji ve aktivite yerleridir. Buralarda boyları iki metreden, üç buçuk dört metreye kadar değişen ateş perilerini bulabiliriz. Yüz şekilleri insan şeklinde olmakla beraber geleneksel Mephistopheles resimlerini anımsatır, ancak kötücül bir izlenim uyandırmazlar Mephistopheles Goethe'nin Faust eserindeki şeytan karakterinin adıdır). Aslına bakarsanız oldukça yakışıklıdırlar. Bu varlıkların alevlerin arasından gözüken yüzleri vardır ve kararsız bedenleri volkanın içine gömülüp volkanın genel cevherine karışarak gözden kaybolur. Ayrıca volkanlarda birkaç büyük ateş meleği bulunur, bunlar güzel insan yüzüne sahiptir ve yüz ifadeleri sert ve uzaktır. Hep hareket halinde, duyulmayan bir ritme göre dans ederler, çünkü bu varlıklar hareketleriyle sürekli müzik üretirler.

Bir volkan yerkürede depolanmış muazzam enerjiler -bizim için çok net olmayan bir şekilde doğanın yaratıcı hedefleri için gerekli ham enerjiler- için bir çıkış kapısıdır. Doğu Hint Adalarında gördüğüm volkanlar aktifti. Birkaç yıllık bir dönemde bunlardan bir tanesine çeşitli kereler baktım ve orayı yöneten dev cüsseli, güzel yüz hatlarına sahip meleği tanıdım. Yanardağ püskürmelerinin kudretli fiziksel güçlerine eşlik eden eşit derecede kudretli, süptil güçleri kontrol eden bir melekti ve yönetirken soyluluğu etkileyiciydi. Yeryüzünde yalnızca yerkürenin kabuğu hayatı taşır ve bu kabuk incedir. Yüzlerce kilometre aşağıda sıradan fiziksel hayat yoktur ve dolayısıyla bu muazzam elemental enerji depoları yeryüzüne boşaldığı zaman, rehberlik gerekir. Büyük melek, yoldaşları ve yardımcıları bununla ilgilenirler.

Elemental enerji kompleks degildir; daha alttaki semenderler daha kaba elementleri kullanır ve melekler daha incelerini dönüştürür. Akımları kendi bedenlerinden geçirmeleri gerekir, bu yüzden işleri konsantrasyon ister. Bu yüzden yönetici meleğin kudreti ve soyluluğu yeterince doğaldır, çünkü elindeki iş büyük ve zordur. Tabii bu aynı zamanda büyük bir keyiftir ve hepsi de hareketten, müzikten ve sıçrayan ateşten öyle yoğun biçimde tat alırlar ki seyretmesi de güzeldir. Bir keresinde Nava'da çöl kumlarına oturan daha küçük bir yanardağın yakınında bulunmuştum. Bir zamanlar burada insan kurban edilirmiş ve dolayısıyla buradaki semenderler başka yanardağ perilerine nazaran insanlarla daha ilgiliydiler. Grubumuza baktılar ve insanlarda onları da kendileri kadar hayat dolu hissettirecek bir cins tepki uyandırmaya çalıştılar.

Bu bazen kötü sonuçlar doğurabilir, çünkü sonuçta bizim hislerimiz onlarınkinden çok farklıdır ve dolayısıyla biz insanlar hiçbir şekilde hoş olmayan bir tarzda reaksiyon gösterebiliriz,

Bir orman yangınında ilk başlangıçlar doğal olarak küçük çaplıdır ve başlangıçta, diğer bütün benzeri ateşlerde olduğu gibi, sadece sürüngen benzeri, geçici ateş varlıkları vardır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ateş PerileriAteş Perileri'ne semenderler de denilir.

Bahçe PerileriBahçe Perileri genel bir toprak perisi cinsidir.

Doğa RuhlarıDoğa Ruhları devalar aleminin varlıklarıdır, hava ve rüzgar, büyüyen bitkiler, arazi şekilleri, su ve ateş gibi doğadaki farklı kategorilerle ilgilenirler.

ElemantellerElemanteller , isimlerinin işaret ettiği gibi, element varlıklarıdır. Bu varlıklar Kabalistler' e göre dört element dünyasında evrilirler: hava, toprak, ateş ve su. Gnomlar (topraktan), silfler (havadan), semenderler (ateşten) ve su perileri/undine (sudan) olarak isimlendirilmişlerdir. Blavatsky The Theosophical Glossary / Teozofi Sözlüğü adlı kitabında dünyevi atmosferimizin beşinci, altıncı ve yedinci düzeylerinde vücuda gelmiş bütün daha alt görünmeyen varlıkların "elemantaller" denildiğini ve perilerin, devaların, cinlerin, silvanların, satirlerin, faunların, elflerin, lepreşonların, cücelerin (dwarf), trollerin, koboldların, gizlice ev işlerine yardımcı olan iyi huylu perilerin (brownieler), dişi su perilerinin, gülyabanilerin (goblin), yosunlarda yaşayanların, ufak adamların (manikinler) ve buna benzer diğerlerinin bu sınıftan olduğunu açıklar.

GnomlarKayalarda yaşayan bir başka toprak perisi cinsidir.

Hava PerileriHava Perileri'nin üç genel tipi bulunur. Birinci tip bulutları işgal eden ve onlarla iş gören silf benzeri varlıklardır. Bunlar periler dünyasının yontu ustalarıdır. İkincisi rüzgar ve fırtınalarla bağlantısı olan perilerdir. Bu hava perileri genellikle 120 ile 150 cm boyundadırlar, çok biçimli ve güzeldirler. Ve sonuncusu çok büyük yüksekliklerde yaşayan, büyük başları, enlemesine uzun bedenleri ve uzun kuyruklarıyla büyük ejderhalara benzeyen devasa hava ruhlarıdır. Bunlar bir çeşit enerji ve kuvvet merkezleridir.

Kaya PerileriKaya Perileri 'ne bazen gnom da denir. Bu periler yerin hem üstünde hem altında bulunurlar. Grand Kanyon' daki büyük kaya perilerinden 10. Bölümde ve kitabın diğer bazı yer1erinde söz edilmiştir.

Melekler veya DevalarMelekler veya Devalar yüksek akıl sahibi, İlahi Plana vakıf oluşlarıyla doğaya önderlik etmede yardımcı olan ışık yayan varlıklardır. Doğanın enerjilerini yönetirler ve gözetimlerindeki ağaç ruhları ve rüzgar ve bulutlardan sorumlu olanlar gibi daha alt kademedeki perilere nezaret ederler.

PerilerPeriler dört büyük bölüme ayrılmıştır: hava, toprak, ateş ve su. Boyutları bakımından minik kelebek boyutundan, otuz cm'Iik ve altmış cm'lik türlere ve büyük silflere ve ağaç ruhlarına kadar çeşitlilik gösterirler ..

SemenderlerSemenderler ateş perileri olarak da bilinir. 10. Bölüm yeraltındaki volkanik bölgelerde yerleşik tek tür hakkında bilgi sunmanın yanısıra yer üstündeki yıldırım ve ateşlerle ilgili cinsleri konu alır.

SilfSilf bir hava perisi formudur. Boyutları büyüktür, ancak diğer büyük varlıklar olan devalar kadar gelişmiş değildirler.Bulut silfleri 11. Bölümde ve bir parça da 12. Kasırga Bölümünde tanımlanmıştır.

Su BebekleriSu Bebekleri kıyılara yakın yerlerde ve kıyalara çarpan köpüklü dalgalarda bulunurlar. Bir su perisi türüdürler, fakat hem okyanusun derin1iklerinde hem de akarsu, göl veya göletlerin yakınlarında yaşayanlardan farklıdırlar.

Toprak PerileriToprak Perileri'nin başlıca dört tipi vardır ve bunların ikisi yerin yüzeyinde, ikisi yerin altında yaşar. Yüzeydekiler fiziksel olarak vücut bulmuş ağaç ruhlarından en küçük bahçe veya orman perilerine kadar geniş bir yelpazede yer alır. Kaya perileri ya da gnomlar ise yeraltı tiplerindendir.

UndinelerUndineler'e su perileri veya su ruhları da denir. Undine bunların klasik veya Kabalistik adıdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...