Jump to content

Atilla İlhan - Kendi Sesinden


Adramelech

Önerilen Mesajlar

 

Aysel git başımdan ben sana göre değilim

Ölümüm birden olacak seziyorum.

Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

Aysel git başımdan istemiyorum.

 

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün

Dağıtır gecelerim sarışınlığını

Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,

hiçbir dakikamı yaşayamazsın.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim.

Benim için kirletme aydınlığını,

hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

 

Islığımı denesen hemen düşürürsün,

gözlerim hızlandırır tenhalığını

Yanlış şehirlere götürür trenlerim.

Ya ölmek ustalığını kazanırsın,

ya korku biriktirmek yetisini.

Acılarım iyice bol gelir sana,

sevincim bir türlü tutmaz sevincini.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim.

Ümitsizliğimi olsun anlasana

hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

 

Sevindiğim anda sen üzülürsün.

Sonbahar uğultusu duymamışsın ki

içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,

uzak yalnızlık limanlarına.

Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,

Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.

Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.

Sakın başka bir şey getirme aklına.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim,

ölümüm birden olacak seziyorum,

hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

Aysel git başımdan seni seviyorum...

 

http://video.mynet.com/pinkangelena/ucuncu-sahsin-siiri-kendi-sesinden-atilla-ilhan/182366/

 

Gözlerin gözlerime değince

Felaketim olurdu, ağlardım

Beni sevmiyordun, bilirdim

Bir sevdiğin vardı, duyardım

Çöp gibi bir oğlan, ipince

Hayırsızın biriydi fikrimce

Ne vakit karşımda görsem

Öldüreceğimden korkardım

Felaketim olurdu, ağlardım

Ne vakit Maçka'dan geçsem

Limanda hep gemiler olurdu

Ağaçlar kuş gibi gülerdi

Sessizce bir cigara yakardın

Parmaklarımın ucunu yakardın

Kirpiklerini eğerdin, bakardın

Üşürdüm, içim ürperirdi

Felaketim olurdu, ağlardım

Akşamlar bir roman gibi biterdi

Jezabel kan içinde yatardı

Limandan bir gemi giderdi

Sen kalkıp ona giderdin

Benzin mum gibi giderdin

Sabaha kadar kalırdın

Hayırsızın biriydi fikrimce

Güldü mü cenazeye benzerdi

Hele seni kollarına aldı mı

Felaketim olurdu, ağlardım

 

 

Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum

 

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur?

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun

 

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Birkaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

 

Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor

Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun

 

Belki Haziranda mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin

Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

Sen benim hiçbir şeyimsin

Yazdıklarımdan çok daha az

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Lüzumundan fazla beyaz

Sen benim hiçbir şeyimsin

Varlığın yokluğun anlaşılmaz

 

Galiba eski liman üzerindesin

Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak

Dudaklarınla cama çizdiğin

En fazla sonbahar otellerinde

Üniversiteli bir kız uykusu bulmak

Yalnızlığı öldüresiye çirkin

Sabaha karşı öldüresiye korkak

Kulağı çabucak telefon zillerinde

 

Sen benim hiçbir şeyimsin

Hiçbir sevişmek yaşamışlığım

Henüz boş bir roman sahifesinde

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Ne çok çığlıkların silemediği

Zaten yok bir tren penceresinde

 

Sen benim hiçbir şeyimsin

Yabancı bir şarkı gibi yarım

Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak

Hiç kimse misin bilmem ki nesin

Uykumun arasında çağırdığım

Çocukluk sesimle ağlayarak

 

Sen benim hiçbir şeyimsin

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ben bunları nasıl görmemişim. attila ilhanın şiirlerini çok severim, kendi ağzından dinlemekse ayrı güzel. teşekkürler :)

 

 

Sisler Bulvarı

 

elinin arkasında güneş duruyordu

aylardan kasımdı üşüyorduk

ağacın biri bulvarda ölüyordu

şehrin camları kaygısız gülüyordu

her köşe başında öpüşüyorduk

 

sisler bulvarı'na akşam çökmüştü

omuzlarımıza çoktan çökmüştü

kesik birer kol gibi yalnızdık

dağlarda ateşler yanmıyordu

deniz fenerleri sönmüştü

birbirimizin gözlerini arıyorduk

 

sisler bulvarı'nda seni kaybettim

sokak lambaları öksürüyordu

yukarda bulutlar yürüyordu

terkedilmiş bir çocuk gibiydim

dokunsanız ağlayacaktım

yenikapı'da bir tren vardı

 

sisler bulvarı'nda öleceğim

sol kasığımdan vuracaklar

bulvar durağında düşeceğim

gözlüklerim kırılacaklar

sen rüyasını göreceksin

çığlık çığlığa uyanacaksın

sabah kapını çalacaklar

elinden tutup getirecekler

beni görünce taş kesileceksin

ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

 

sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı

ıslak kaldırımlar parlıyordu

durup dururken gözlerim dalıyordu

bir bardak şarapta kayboluyordum

gece bekçilerine saati soruyordum

evime gitmekten korkuyordum

sisler boğazıma sarılmışlardı

 

bir gemi beni afrika'ya götürecek

ismi bilmiyorum ne olacak

kazablanka'da bir gün kalacağım

sisler bulvarı'nı hatırlayacağım

kırmızı melek şarkısından bir satır

lodos'tan bir satır yağmur'dan iki

senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım

seni hatırlatanın çenesini kıracağım

limanda vapurlar uğuldayacak

 

sisler bulvarı bir gece haykırmıştı

ağaçları yatıyordu yoksuldu

bütün yaprakları sararmıştı

bütün bir sonbahar ağlamıştı

ağlayan sanki istanbul'du

öl desen belki ölecektim

içimde biber gibi bir kahır

bütün şiirlerimi yakacaktım

yalnızlik bana dokunuyordu

 

eğer sisler bulvarı olmasa

eğer bu şehirde bu bulvar olmasa

sabah ezanında yağmur yağmasa

şüphesiz bir delilik yapardım

hiç kimse beni anlıyamazdı

on beş sene hüküm giyerdim

dördüncü yılında kaçardım

belki kaçarken vururlardı

 

sisler bulvarı'ndan geçmediğin gün

sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm

yağmurun altında yalnızım

ağzım elim yüzüm ıslanıyor

tren düdükleri iç içe giriyorlar

aklımı fikrimi çeliyorlar

aksaray'da ışıklar yanıyor

sisler bulvarı ayaklanıyor

artık kalbimi susturamıyorum

 

 

http://www.youtube.com/watch?v=00DqdIzdBqM&feature=related

 

Emperyal Oteli

 

Ben hiç böylesini görmemiştim

vurdun kanıma girdin itirazım var

sımsıcak bir merhaba diyecektim

başımı usulca dizine koyacaktım

dört gün dört gece susacaktım

yağmur sönecekti yanacaktı

sameland seferden dönecekti

duvardaki saat duracaktı

kalbim kendiliğinden duracaktı

ben hiç böylesini görmemiştim

vurdun kanıma girdin itirazım var

 

emperyal oteli'nde bu sonbahar

bu camların nokta nokta hüznü

bu bizim berhava olmuşluğumuz

bir nokta bir hat kalmışlığımız

bu rezil bu çarsamba günü

intihar etmiş kötümser yapraklar

öksürüklü aksırıklı bu takvim

ben hiç böylesini görmemiştim

vurdun kanıma girdin itirazım var

 

sesleri liman sislerinde boğulur

gemiler yorgun ve uykuludur

sabahtır saat beş buçuktur

sen kollarımın arasındasın

onlar gibi değilsin sen başkasın

bu senin gözlerin gibisi yoktur

adamın rüyasına rüyasına sokulur

aklının içinde siyah bir vapur

kıvranır insaf nedir bilmez

 

otelin penceresinde duracaktın

şehri karanlıkta görecektin

karanlıkta yağmuru görecektin

saçların ıslanacak ıslanacaktı

kış geceleri gibi uzun uzun

tek damla gözyaşı dökmeksizin

maria dolores ağlayacaktı

istanbul'u yağmur tutacaktı

bütün bir gün iş arayacaktım

sana bir türkü getirecektim

kulaklarımız çınlayacaktı

 

emperyal oteli'nin resmini çektim

akşam saçaklarından damlıyordu

kapısında durmanı söylemiştim

yüzün zambaklara benziyordu

cumhuriyet bahçesi'nde insanlar geziyordu

tepebaşı'ndaki küçük yahudiler

asmalımescit'teki rum kemancı

böyle rüzgarsız kalmışlığımız

bu bizim çektiğimiz sancı

el ele tutuşmuş geziyordu

gazeteler cinayeti yazıyordu

haliç'e bir avuç kan dökülmüştü

 

emperyal oteli'nde üç gece kaldık

fazlasına paramız yetmiyordu

gözlerin gözlerimden gitmiyordu

dördüncü gece sokakta kaldık

karanlık bir türlü bitmiyordu

sirkeci garı'nda sabahladık

bilen bilmeyen bizi ayıpladı

halbu ki kimlere kimlere başvurmadık

hiçbiri yüzümüze bakmıyordu

hiç kimse elimizden tutmuyordu

ben hiç böylesini görmemiştim

vurdun kanıma girdin kabulümsün

 

 

 

 

İstanbul Ağrısı

 

kanatları parça parça bu ağustos geceleri

yıldızlar kaynarken

şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen

sen

eğer yine İstanbul'san

yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim

 

pancak pancak şiirler tüküreceğim

demek yine ben

limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor

kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler

yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları

mavi asfaltlara çökmüş

diz bağlıyor

eğer sen yine İstanbul'san

kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan

sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp

intihar dumanları içindeki haydarpaşa'dan

anadolu üstlerine bakıp bakıp

ağlayan

sen eğer yine İstanbul'san

aldanmıyorsam

yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa

kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar

yine senin emrindeyim

utanmasam

gozlerimi damla damla kadehime damlatarak

kendimi yani şu bildigim attilâ ilhan'ı

zehirleyebilirim

 

sonbahar karanlıkları tuttu tutacak

tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor

imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den

tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş

direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler

uykusuz dalgalanıyor

 

ulan İstanbul sen misin

senin ellerin mi bu eller

ulan bu gemiler senin gemilerin mi

minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında

liman liman götüren

ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi

akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar

neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor

antenlerinden

neden

peki İstanbul ya ben

ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy

gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas

ya benim kahrım

ya senin ağrın

ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın

çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi

burgu burgu içime boşalttığın

o senin ağrın

o senin

 

eğer sen yine İstanbul'san

yanılmıyorsam

koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim

sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine

satır satır okumak istediğim

sen

eğer yine İstanbul'san

eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim

 

ulan yine sen kazandın İstanbul

sen kazandın ben yenildim

kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar

yine emrindeyim

ölsem, yalnız kalsam, cüzdanım kaybolsa

parasız kalsam, tenhalarda kalsam, çarpılsam

hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa

yanılmıyorsam

sen eğer yine İstanbul'san

senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar

gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan

bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir

 

ulan bunu sen de bilirsin İstanbul

kaç kere yazdım kimbilir

kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken

1949 eylül'ünde birader mirc ve ben

sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık

sana taptık ulan

unuttun mu

sana taptık...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://www.youtube.com/watch?v=GtNRzQCnXvM&feature=related

 

gözlerin gözlerime değince

felaketim olurdu ağlardım

beni sevmiyordun bilirdim

bir sevdiğin vardı duyardım

çöp gibi bir oğlan ipince

hayırsızın biriydi fikrimce

ne vakit karşımda görsem

öldüreceğimden korkardım

felaketim olurdu ağlardım

 

ne vakit maçka'dan geçsem

limanda hep gemiler olurdu

ağaçlar kuş gibi gülerdi

bir rüzgar aklımı alırdı

sessizce bir cigara yakardın

parmaklarımın ucunu yakardın

kirpiklerini eğerdin bakardın

üşürdüm içim ürperirdi

felaketim olurdu ağlardım

 

akşamlar bir roman gibi biterdi

jezabel kan içinde yatardı

limandan bir gemi giderdi

sen kalkıp ona giderdin

benzin mum gibi giderdin

sabaha kadar kalırdın

hayırsızın biriydi fikrimce

güldü mü cenazeye benzerdi

hele seni kollarına aldı mı

felaketim olurdu ağlardım

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...