Jump to content

Apor (Aporlar Hakkında Genel Bilgi)


nevermore

Önerilen Mesajlar

Apor fenomeni bir nesnenin bir anda belirmesi ya da bir anda yok olmasıdır. Bazı bedensiz varlık fenomenlerinde sıkça rastlanan bu olgu insanlar tarafından hep merak edilmiştir. Bazı kişiler apor yapabildiklerini iddia etse de tam olarak kanıtlanmamıştır. Eski kadim bilgeler ve şamanlar tarafından çok yapılmış aynı zamanda ermişlerin kerametleri ve peygamberlerin mucizeleri arasında apor olayı çok geçmektedir.

 

Fiziksel medyomluk deneylerinde, deney yapılan yerde var olmayan eşyanın birden peydah olmasıdır. Medyomların apor olayı ile iradi ve şuurlu olarak bir ilgileri yoktur. Kendiliğinden meydana gelirler. Medyomun rehber varlığı böyle bir imkanı yaratabilir. Eşyanın başka biryerde geldiği tam olarak açıklanamamıştır. Muhtemelen eşyanın yüksek bir enerji altında atomize olması, üç boyutun dışına çıkarak manjalardan kolayca geçebilmesi ve tekrar yoğunlaşıp eski şeklini alması tarzında oluşmaktadır.

 

Medyomlarda, mistiklerde, yogi ve fakirlerde , sihirbaz ve şamanlarda tarih boyunca görülmüştür.

 

 

Apor olayları tarih boyunca insanlığın evrimsel ilerleyişine katkıda bulunan peygamberlik kurumu ve diğer mistik ekoller tarafından bir vasıta olarak kullanılmış bulunan kendine özgü bir ışınlama biçimidir. Bu olayların çok çeşitli oluş teknikleri ve yapıcıları varsa da genel olarak belirli bir astral plana bağlı enerji ve o planın yasaları iler tezahür bulan fenomenlerdir. Bu söz konusu astral plan enerjilerini ve yasalarını kullanan bedenli ve bendesiz varlıklar çok çeşitli hallerde ve niteliklerde apor olayları gerçekleştirebilirler. (aşağıdaki yazı boyunca örnekler var)

 

Apor gerçeği her şeyden önce varlığa bir yüksek enerji mekânını ve onun bu alt mekândaki olağanüstü tezahürleri göstermek bakımından bir ispattır. Daha sonra beşer varlığın neler yapabileceğinin ve ne durumda olduğunun bir göstergesidir apor olayları. Öte yandan peygamberlik kurumunun yüksek varlıklarının mucizeleri olan apor olaylarının günümüzde çeşitli ünsüz kişilerce de gerçekleştirilmeleri peygamberlere ve onların göksel mesajlarına artık onları mucizelerden soyutlayarak bakmak gerektiğini de vurgular çağdaş apor olayları.

 

Bir insan bedeni ki halen daha bilinmezidir ve neresine bakılırsa bir bilinmezlik taşımaktadır ve araştırıldıkça derinleşmekte ve Evrenselleşmektedir işte evren organizması içinde bir hücre olan bu dünya planeti de öylesine bir derinlik genişlik ve görkem içinde incelendikçe daha nice gizlerini açığa vuran bir organizmadır. Ve bu evrensel organizmanın organlarından birinin tezahürü de apor olaylarıdır.

Apor fizik yetenekli medyumların celselerinde evvelce mevcut bulunmayan eşyanın meydana çıkışıdır. Deney sırasında elde edilebildiği gibi farkında olmadan da görülebilen olaylardandır. Ancak bu şekil psişik olaylar günlük hayatta sık görünmediğinden tabiatüstü hadiseler olarak yorumlanmaktadır. Bu olaylar ne tabiatüstü ne de saçmadır. Kanlara uygun ve üstün sebeplerle ilgilidir. Üstün bir mekanizmanın insanoğluna kalıpçı dar bir mantık sisteminden kurtarabilmek için meydana getirdiği tertiplerdir.

Fransızca “apporter” (getirmek) kelimesinden türetilmiştir. Apor bir medyumluk fenomeni olup celse odasına sanki duvarlardan kapalı kapı ve pencerelerden geçerek giren objelerin maddeye nüfuz etmesi şeklinde tezahür eder.

Bazen binlerce kilometre ötedeki bir yer taşınan bu objelerin bulundukları yerden kaybolarak aradaki tüm fizik engelleri aşıp aktarıldıkları yerde tekrar ortaya çıktıkları görülür.

Sherwood Eddy “ölümden sonra Yaşayacaksınız” adlı kitabında 1941 yılında kendisinin de bulunduğu bir celse sırasında dökme demirden yapılma ağır bir kül tablasının Chicago’daki bir apartman katında ortadan kaybolarak hemen hemen aynı anda New York’daki celse odasında belirdiğini anlatmaktadır.

Apor ise ters yönde tezahür eden bir apor olayıdır. Celse odasında kaybolan bir obje başka bir yerde tekrar ortaya çıkar. Diğer ruhi olaylarda olduğu gibi aporların meydana getirilişinde muhtemelen birkaç metot kullanılmaktadır. Cisimlerin çoğu kez ılık hatta sıcak vaziyette gelmeleri bunların ya atomlar ya da moleküller halinde taşındığı ihtimalini akla getirmektedir. Bazı kereler alınan cisimler tamamen soğuk olmaktadır ki, bu da olayda başka bir metodun kullanıldığını göstermektedir.

Spritualistler apor fenomenini ruhsal varlıkların objeleri bulundukları yerden demateryalize etmeleri de celse odasında tekrar bir araya getirmeleri şeklinde açıklarlar. Maurice Barbanell, “Bu spritualizmdir” adlı kitabında White Howk ismiyle anılan bir ruhsal varlığın celse odasında tezahür eden taşlarla ilgili bir apor olayı hakkında şu tebliği verdiğinden bahsetmektedir:

“Bu olayı ancak şu şekilde açıklayabilirim ki taşlar entegre olana kadar atomik vibrasyonlarını hızlandırırım. Sonra buraya taşır ve tekrara katı cisim haline gelene kadar vibrasyonlarını yavaşlatırım.”

Objeleri kapalı odaların içerisine ya da dışarısına taşımaları psikokinezi ile ilgili olduğu sanılan bazı “tekinsiz ev” olaylarında da görülen bir fenomendir.

Apor olaylarına konu olan objeler yerine bir celse sırasında odada bir insanın tezahür ettiği de görülmüştür. S. Edmund’un “Spritualizm: Çözümsel bir Bakış” adlı kitabında anlattığına göre apordan ziyade mükemmel bir ışınlanma olayı olarak değerlendirilmesi gereken bu olay 19. Yüzyılın tanınmış ünlü apor medyumu Bn. Samuel Guppy’in başından geçmiştir. Guppy kendi celseleri sırasında odada adeta boşluktan çıkarmışçasına canlı ıstakozlar yılan balıkları ve taze çiçekler meyve ve sebzeler tezahür ettirmekle tanınmıştı. Londra Highbury’deki evinde hesap işlerine dalmışken birden kendisini Lambs Conduit Street, 69 Numara’ya taşıyan ruhsal varlıklar tarafından ve tavaların içerisinden geçirilip celse odasındaki masanın üzerine bırakılmıştı. Kalemi hala daha elinde duruyor ve üzerindeki mürekkep ıslaklığını koruyordu.

 

“Fakat bana saf bir ruh birliği ile ibadet edenlere, daima uyum içerisinde olanlara, ellerinde olanı arttırırım ve ellerinde olmayanı onlara veririm.”

 

Bhavagavad Gita 9/22

 

 

“Medyum Louisa Bolt’un bir celsesi sırasında arkadaşım bir apor almıştı. Rehber varlık herkesin görmesi için arkadaşımın elini yukarı kaldırmasını ve sonra kapatmasını istedi. Arkadaşımın eli yakıcı bir hisle birlikte rahatsız edici bir şekilde hızla ısıtılmıştı. Rehber varlık “elini açmamalısın bu çok önemli” dedi bir iki dakika sonra da ekledi: “Şimdi açabilirsin”. Arkadaşımın avucunda zincirden bileziklere takılan türden gümüş bir kaşık duruyordu….”

 

Northage, Ivy. The mechanics of Mediumship

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hindistan'daki Ünlü Apor Olayları

 

 

 

a - Medyum Dr. Vinod ve Dokuzların Apor Gücü

 

Andrija Puharich Aralık 1951 de New York’ta karşılaştığı Poona’dan gelen Hindu bilim adamı ve ermişi Dr. D.G. Vinod ile 31 Aralık 1952 de üçüncü kez beraber olma fırsatını bulmuştu. Puharich’in Vinod ile birlikte yürüttüğü celselerde insanın Tanrı kavramıyla doğrudan ilgili olan Dokuzlardan önemli bilgiler alınmış ve bu celselerin birinde dokuzlar tarafından bir apor olayı meydana getirilmişti.

“Vinod ile dokuzlar üzerinde yürüttüğümüz çalışlarda eksik olan söylenenlerin gerçekliğini gösteren bir tür dışsal kanıttı. Böyle bir kanıtta yakında gelecekti.

“27 Haziran 1953 de Maine’deki yuvarlak masa vakfında Dokuz kişi Vinod ile buluştu. Bunlar Henry Jackson, Georgia Jackson, Alice Bouverice, Marceila Dupont, Carl Betz, Vonnie Beck, Arthur Young, Ruh Young ve bendim.

“Vinod Lotus postürüne girerek yere oturdu. Elinde rakshas denilen kutsal bir tespih kucağında 23cm çapında basit bakırdan bir levha ve yerde bir yanında Hindu Tanrısı Hanoum’un ufacık bir heykeli vardı. Böylece yukarıdaki listede adı geçen dokuz kişinin oluşturduğu halkanın merkezinde Vinod yer alıyordu. Saat 12.15 de transa giren Vinod on beş dakika kadar konuştu ve sonra Dokuzlardan biri R onun aracılığı ile seslenerek şöyle dedi:

 

Bu gece bu dünyada Brahminler yaratmak istiyoruz. Brahmin kendini brahmana vakfetmiş bir kişi demektir.

 

“bu anda aydınlatılmış odadaki dokuz gözlemcinin hepsi de Vinod’dan bir metre kadar çetede pamuk ipliği yığını gibi görünen bir şeylerin bir anda belirdiğini gördüler. Bana sanki iplik yığını ahşap döşemeden çıtı gibi geldi. Hala daha trans halinde olan Vinod iplikleri toplamak üzere eğildi. Yığını çözerek ortaya çok ince sicimden örülmüş ilmekler çıkardı. Herkese birere tane uzattı ve her birimiz için tamı tamına bir ilmek mevcuttu. Hepimizden ilmekleri sağ omzumuzun üzerinden ve sol kolun altından geçirmemizi istedi.

“ bir maddenin yoktan var olduğuna tanık oluştuk. Orada bulunan herkes büyük pamuklu yumağın döşemeden geldiğine ve başka bir yerden geçemeyeceğine emindiler”

 

 

 

b - Ünlü Hint Ermişi Sai Baba ve Aporları

 

Günümüzün Hintli ermişlerinden Sathya Sai Baba 1918 yılında fizik dünyadan ayrılan ünlü Hintli ermiş Şirdili Sai Babanın 1926 yılında tekrar fizik dünyaya gelen son enkarnasyonudur. Sai Baba Şirdili Sai babanın eski müritlerini görür görmez tanımakta onlara geçmiş konuşmalarını anlatmakta ve en ilginci de Şirdili Sai Baba gibi sayısız “mucizeler” yapmaktadır.

Cinsi cins çiçeklerin materyalize olması ve havadan yağması bugün dünyanın her yanında tanınan Sathya Sai Babanın gerçekleştirdiği birçok apor mucizelerinden sadece biridir.

Daha küçük bir çocukken oyun arkadaşlarını hoşnut kılmak için yemeyi arzuladıkları değişik meyvelerin hepsini birden aynı ağacın üzerinde materyalize edebilen Sai baba, bugün de mucizelere ihtiyaçları olan binlerce insan için sadece eliyle havada bir daire çizerek oluşturduğu anında yaratma mucizesi ile maddenin elementleri ve atomik yapısı üzerinde hâkimiyetini her an gözler önüne sermektedir.

Yaşadığı iki merkezden biri olan Nilamya’da binlerce kişinin sırf huzurunda bulunmak ve ışıl ışıl olan aurasıyla birlikte olmak için çevresinde toplandıkları zamanlar çoğu kez bu ziyaretçileri teker teker dolaşmakta ve önünde durduğu herhangi bir kişi için gizlice özlem duyduğu ve sadece onun düşüncelerine ait olabilecek bir objeyi elini şöyle bir sallamak suretiyle materyalize etmektedir.

Sai baba istediği anda tün gayri saflıkları sönüp gitmiş olan ruhun saflığını sembolize eden kutsal külü parmak uçlarından saçmakla ün yapmıştır. Ziyaretçileri uzun bir üzere bekledikleri zaman da gülümseyerek şekerlemeler materyalize der. Bu şekerlemeleri yiyenler artık uzun bir zaman için acıkmazlar. Ayrıca Sai Babanın deniz aşırı ülkelerdeki müritlerinin evlerinde yer alan fotoğraflarında gene “vibhuti” ya da “bal” materyalize olmaktadır.

Deniz aşırı müritlerinden Londra’da oturan nükleer fizikçi Vemu Muunda’nın anlattığına göre Sai Baba kendisi için altından yuvası ve zinciri olan beş fesatlı bir mücevher materyalize etmiş ve kendi elleriyle boynuna asmıştı. Sai Baba Mukundaya bugüne kadar gerçekleştirdiği binlerce apor mucizesinin somut bir kanıtı olan bu mücevheri hiç çıkarmamsını bu tılsımın sayesinde sadece iş hayatında değil spritüel gelişiminde de büyük başarılar kazanacağını söylemişti.

Howart Murphet “Sai Babanın mucizeleri” adlı kitabında Sai babanın gerçekleştirdiği bir bolluk mucizesinde de bahsetmektedir. Poona yakınında bay ve Bayan Ramaçandran’ın evinde düzenlenen dini bir törenden sonra verilen bir yemek sırasında yüz kadar ziyaretçi için hazırlık yapılmış olmasına rağmen yaklaşık bin kişi geldiği anlaşılmıştı. Orada bulunan Sai Baba yemeği servis sırasında mucizevi bir şekilde tam on misli çoğaltarak herkesin yeterince doymasını sağlamış ve ev sahiplerini de büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştı. Murphet ayrıca Sai Babanın daha başka zamanlarda da anında ortaya çıkardığı tatlıların fırından yeni çıkmış gibi sıcaklıklarını koruduklarından söz etmektedir.

 

 

 

c - Guru Lahiri Mahasaya ve Görkemli Aporlar

 

Ünlü yogi Pramahansa Yogananda “bir yoginin özyaşam öyküsü” adlı kitabında çeşitli apor vakalarından bahsetmiştir. Bunların arasında yer alan ve yoganandanın Gurusunun gurusu olan Lahiri mahasayanın gurusu mahavatar Babaji tarafından Himalayalarda inisiye edilirken tanık olduğu muhteşem apor olayları gene Lahiri mahasayanın kendi ağzından aşağıda anlatılmaktadır:

“yaklaşmakta olan ayak seslerini duyunca düşüncelerime son verdim. Karanlıkta bir el beni yavaşça ayağa kaldırdı ve giysiler verdi.

“gel kardeşim” dedi “üstat seni bekliyor”

“ormanda ilerlerken bana yok gösteriyordu. Patikadaki bir dönemeçte uzakta hiç sönmeyen bir pırıltı gördüm.

“güneş mi doğuyor diye sordum. gece daha bitmedi ki..

“kılavuzum henüz gece yarısı oldu diyerek hafifçe güldü. O ışık bu gece eşsiz Babaji tarafından materyalize edilen altından bir sarayın parıltısıdır. Geçmişte bir kez bir sarayın güzelliklerine varma arzusunu ifade etmiştim. Üstat şimdi senin bu arzunu tatmin ederek seni en son karmik bağından da kurtarmış olacaktır. Bu muhteşem saray bu gece senin Kriya Yoga’ya inisiye oluşuna sahne olacaktır. Buradaki bütün kardeşlerin sürgünden dönüşüne sevindiklerinden sana hoş geldin demek üzere bir şükran şarkısı söylüyorlar. Bak!

“önümüzde parıldayan altınlar içerisinde muazzam bir saray duruyordu. Sayısız mücevherle süslenmiş düzenlenmiş bahçeler içine oturtulmuş durgun havuzlardan yansıyan eşi emsali olmayan muhteşem bir manzara. Göğe yükselen kemerler gayet karmaşık bir şekilde iri elmaslar safirler ve zümrütlerle bezenmişti. Yakutların kırmızı bir parlaklık verdiği kapılarda melek yüzlü insanlar duruyordu.

“önden giden yol arkadaşımı izleyerek geniş bir bekleme holüne girdim. Havada hafif günlük ve gük kuruları süzülüyor. Loş ışıklı lambalardan çok renkli bir parıltı neşroluyordu. Bazısı sarışın bazısı esmer olan müritlerden oluşan küçük guruplar iç huzuru ile dolu bir halde yavaşça şarkı söylüyor ya da meditasyon yapıyorlardı. Ortalığı coşkun bir sevinç havası kaplamıştı.

“ben hayretimi ifade ederken kılavuzum da hislerimi anladığını belirten bir gülümsemeyle “gözlerine ziyafet çek” dedi. “bu sarayın sanat harikalarının tadını çıkar, çünkü sırf senin için var edildi.”

“ Kardeşim dedim bu yapının güzelliği beşeri tahayyülün sınırlarını aşıyor. Lütfen bana bu sarayın kökeninin esrarını açıklar mısın?

“ ‘Seni memnuniyetle aydınlatırım’ yol arkadaşımın koyu renkli gözleri bilgelikle parıldıyordu. ‘bu materyalizasyonun açıklamaz hiç bir yanı yok. Tüm kosmoz yaratıcının projekte edilmiş bir düşüncesidir. Uzayda yüzen adına dünya dediğimiz bu yoğun toprak parçası Tanrının bir rüyasıdır. O her şeyi kendi zihninde yaratmıştır. Aynı bir insanın rüyadaki bilinciyle kendi yaratıkları olan bir yaratıyı yeninden oluşturması ve canlandırması gibi.

“ ’Rab yeryüzünü ince bir fikir olarak şekillendirdi. Onu hızlandırdı. Önce atom enerjisi ve sonra medde var oldu. Dünya atomlarını birbirileriyle uyumlu olarak katı bir küre halinde bir araya getirdi. Yeryüzünün tüm molekülleri tanrının iradesi ile bir arada durur. Tanrı iradesini çektiğinde tüm dünya atomları enerjiye dönüşecektir. Atom enerjisi de kaynağına yani bilince dönecektir. Yeryüzü fikri objektifliğini yitirecektir.

“ ’Bir rüyanın konusu rüyayı görenin bilinçaltı düşüncesi tarafından materyalizasyon halinde tutulur. O birleştirici düşünce uyanık haldeyken geriye çekildiğinde rüya ve öğeleri çözülüp gider. Bir insan gözlerini kapayıp bir rüya-yaratı inşa eder ve uyandığı zaman da bunu hiçbir çaba sarf etmeksizin demateryalize der. Bu insan ilahi Arşetipik Model’i izlemektedir. Aynı şekilde kozmik bilinç içinde uyandığında bir kozmik-riya evreninin hayalini de hiçbir çaba sarf etmeksizin demateryalize eder.

“ ’Babaji de her şeyi yaratan sonsuz irada ile uyumlu olarak elemental atomlara herhangi bir biçimde bir araya gelmelerini ve kendilerini tezahür ettirmelerini emredebilir. Bir anda var edilen bu altın saray gerçektir. Aynı yeryüzünün gerçek olması gibi. Tanrının düşüncesi dünyayı nasıl yaratıysa ve iradesi onu nasıl ayakta tutuyorsa Babaji de bu güzelim Kâşaneyi zihninden yarattı ve atomlarını da iradesinin gücü ile bir arada tutuyor.

“ ‘bu yapı işlevini görünce Babaji onu demateryalize edecek’ diye ekledi.

“Huşu içinde sesimi çıkarımdan dururken eliyle çevreyi gösteren bir hareket yapan kılavuzum ‘mücevherler ile muhteşem bir şekilde bezenmiş parıltılar içindeki bu muhteşem saray beşeri bir çaba ile inşa edilmemiş altınları ve değerli taşları emek sarf edilerek çıkarılmamıştır. Beşeriyete yerinin ne olduğunu hatırlatan bir abide olarak mücessem bir şekilde ayakta durmaktadır. Babajinin gerçekleştirdiği gibi her kim ki kendini tanrının bir oğlu olarak idrak ederse, kendisinde saklı olan sonsuz güçler ile herhangi bir amaca ulaşabilir. Adi bir taş gizli ve muazzam atomik enerjiler ihtiva eder. Aynı şekilde en düşük seviden bir beşer dahi ilahi bir enerji santralidir.’

“Bu ermiş kişi yakınındaki bir masadan kulpu elmaslarla parıldayan zarif bir vazoyu alarak ‘yüce Gurumuz bu sarayı sayıdaki serbest kozmik ışınları mücessem bir hale getirerek yaratı’ diye devam etti. ‘ bu vazoya bu elamsılarına dokun; tüm duyusal deneyim sınavlarını geçeceklerdir’

“Vazoyu inceledim mücevherleri bir kralın koleksiyonuna girecek değerde idi. Elimi parıldayan altınların kapladığı kalın duvarda gezdirdi. Zihnime derin bir tatmin hissi yayıldı. Geçmiş yaşamlarındaki bilinçaltlarımda saklı olan derinlerde gömülü olan bir arzu da aynı anda tatmin olmuş ve sönüp gitmişti.

“Heybetli bir görünüşü olan yol arkadaşım beni süslü kemerlerden ve koridorlardan geçirerek imparatorlara mahsus bir saray stilinde zengince döşenmiş bir dizi odaya götürdü. Muazzam bir hole girdik. Ortada görkemli bir renk cümbüşü yaratan mücevherlerle bezenmiş bir altın taht duruyordu. Tahtta “lotus” biçimini almış olan Babaji oturuyordu. Ayakları dibindeki parıldayan döşemenin üzerinde diz çöktüm.

“ ‘Lahiri altından bir sarayla ilgili rüya arzularının tadını hala daha çıkarıyor musun? Gurumun gözleri, çevresindeki safirler gibi parıldıyordu. ‘ uyan! Tüm dünyasal susuzlukların ebediyen giderilmek üzeredir.’ Birtakım mistik takdis kelimeleri mırıldandı. ‘oğlum ayağa kalk Kriya Yoga sayesinde Tanrının melekûtuna inisiye ol!’

“babaji elini uzattı; meyveler ve çiçeklerle çevrili bir “homa” ateşi belirdi. Bu alevden sunağın önünde kurtarıcı yoga tekniğini öğrendim.

“gün ağarırken ayinler de tamamlanmıştı. Vecit hali içerisindeyken uykuya ihtiyaç duymuyordum. Sarayın hazinelerle ve sanat harikalarıyla dolu olan odalarını dolaştım ve bahçelerini gezdim. Sarayın yakınında dün gördüğüm mağaraları ve kıraç yamaçları fark ettim. Fakat dün büyük bir binanın ve çiçeklerle bezenmiş setlerin bitişiğinde değillerdi.

“himalayaların soğuk güneş ışığında görkemli bir şekilde parıldayan saraya tekrar girerek gurumun yanına gittim. Birçok sessiz müritle çevrili bir halde tahtında oturuyordu.

“babaji ‘Lahiri sen açsın’ dedi. ‘kapa gözlerini’

“gözlerimi tekrar açtığımda o büyüleyici saray ve bahçeleri ortadan kaybolmuştu. Kendi bedenim ve babaji ile müritlerinin bedenleri artık kaybolan sarayın bulunmuş olduğu yerdeki çıplak toprak üzerinde oturuyordu. Kayalık mağaraların güneş ışığı ile aydınlanmış girişlerinden pek uzakta değildik. Sarayın demateryalize olacağını tutsak edilen atomlarının içinden çıktıkları düşünce özlerine dönmek üzere serbest bırakılacaklarını söylemiş olan kılavuzumun sözlerini hatırladım. Şaşkınlık içinde olmama rağmen Guruma güvenle aktım. Bu mucizeler gününde daha neler olacağını kestiremiyordum.

“babaji ‘sarayın yaratılma amacı hedefine ulaşmış bulunmaktadır’ diye açıkladı. Yerden bir toprak kap alarak ‘elini buraya uzat ve arzu ettiğin herhangi bir yiyeceği al’ dedi.

“geniş boş çanağa dokundum. Sıcak tereyağlı çörekler, baharatlı pilav ve şekerlemeler belirdi. Bunları yerken çanağın sürekli dolu kaldığını fark ettim. Yemeğin sonunda su aradım. Gurum önümdeki çanağı işaret etti. Yiyecekler kaybolmuş yerini su almıştı.

“babaji, ‘tanrının melekûtunun dünyevi doygunlarını melekûtunu da kapsadığını pek az beşer bilir’ diye belirtti. ‘ilahi alem dünyevi olana da uzanır; fakat hayali mahiyette olan ikincisi gerçekliğin özünü içermez.’”

 

 

 

d - Guru Sri Yukteswar Ve Apor Astral Planı

 

Bu kez Yogananda Gurusu Sri Yukteswar’ın kendisine anlattığı bir apor olayını nakletmektedir:

“yıllar önce şimdi içinde bulunduğun bu odada, Müslüman bir keramet sahibi gözlerimin önünde tam dört ayrı mucize gerçekleştirdi.”

Guru Sri Yukteswar Serampora Kolejine girdikten hemen sonra yakındaki bir pansiyonda tuttuğum odayı ilk kez ziyaret ettiğinde yukarıdaki sözleri söylemişti. Panthi adındaki bu pansiyon Ganj nehrine bakan eski tarzda inşa edilmiş tuğla bir binaydı.

“üstat bu ilginç bir rastlantı. Bu yeni dekore edilmiş duvarlar gerçekten eski anılar mı taşıyor? Diye sordum. Basit şekilde döşenmiş odama yeni uyanan bir ilgiyle bakıyordum.

Gurum söz konusu olayı hatırladığını belirten bir gülümsemeyle “bu uzun bir öyküdür” dedi. “bu fakirin adı Afzal Handı. Olağanüstü güçlerini bir Hintli Yogiyle tesadüfen karşılaşması sayesinde edinmişti:

Hintli yogi: - oğlum susadım bana biraz su getirir misin?

“afsal çocukken bir gün doğu Bengalde ki küçük bir köyde toz toprak içindeki bir sannyasi kendisinden böyle bir ricada bulunmuştu.

Afzal han: - üstat ben bir Müslüman’ım. Bir Hindu olan siz benim ellerimden nasıl olur da su içebilir siniz?

Hintli Yogi: - oğlum seni doğruluğun hoşuma gidiyor. Tanrısız mezhepçiliğin aforoz edici kurallarını dinlemem ben. Git bana hemen su getir.

“Afsalın saygılı bir şekilde itaat etmesi yoginin sevgi dolu bakışları ile ödüllendirilmişti.”

“ ‘önceki yaşamlarında iyi karma yüklenmişsiz.’ Diyen yogi sözlerini şöyle sürdürdü: ‘ sana görünmeyen âlemlerden birine hükmetmeni sağlayacak belirli bir yoga metodu öğreteceğim. Sahibi olacağın büyük güçler hayırlı amaçlar uğruna kullanılmalıdır; onları hiçbir zaman çıkarların için kullanma! Maalesef geçmişten bazı negatif eğilim tohumları getirmişsin. Yeni yen kötü eylemlerle sulayarak bunların yeşermesine izin verme. Önce karmanın karmaşıklığından ötürü bu yaşamı yoga yoluyla edineceğin başarılarını en yüksek insancıl amaçlarla uzlaştırmak üzere kullanmalısın.’

“şaşkınlık içerisindeki Afzala karmaşık bir teknik öğrettikten sonra üstat ortadan kaybolur.

“afzal yirmi yıl süreyle yoga talimini sadakatle yerine getirdi. Mucizevî başarıları yaygın bir kitlenin dikkatini çekmeye başlamıştı. Anlaşıldığı kadarıyla hazret adıyla çağrıldığı bedensiz bir varlık kendisine sürekli refakat ediyordu. Bu görünmeyen varlık Afzalın en ufak arzusunu dahi yerine getirebiliyordu.

“üstadın uyarısını unutmuş gibi görünen Afzal söz konusu güçlerini suiistimal etmeye başlamıştı. Şöyle bir eline alıp da hemen iade ettiği herhangi bir obje bir süre sonra hiçbir iz bırakmaksızın ortadan kayboluyordu. Bu can sıkıcı bir durum Afzalı çoğu kez istenmeyen bir ziyaretçi haline getiriyordu.

“zaman zaman Kalküta’daki büyük kuyumcuları ziyaret eden Afzal kendisini muhtemel bir alıcı gibi gösteriyordu. Eline alıp baktığı herhangi bir mücevher dükkândan çıktıktan kısa bir süre sonra ortadan kayboluyordu.

“Afzalı çoğu kez sırlarını öğrenme ümidiyle gelen yüzlerce mürit çevreliyordu. Afzal da ara sıra kendisiyle birlikte dolaşmalarına izin veriyordu. Tren istasyonuna aldığı biletleri ‘ fikrimi değiştim şimdilik almıyorum diyerek memura geri iade ediyor ve maiyetiyle birlikte trene biner binmez de gerekli biletler hemen elinde oluyordu.

“bu maceralar hiddetli tepkilere hedef oluyor Bengalli kuyumcular ile gişe memurları sinir bozuklukları geçiriyorlardı. Afzalı tutuklamak için harekete geçen polis d çaresiz kalmıştı. Afzal sadece ‘hazret al bunu götür’ demekle aleyhindeki tüm kanıtları ortadan kaldırabiliyordu.”

Oturduğu yerden kalkan Sri Yukteswar odamın Ganj’a bakan balkonuna doğru ürüdü. Afzalın insanı şaşırtan maceralarının devamını işitmek arzusuyla kendisini izledim.

“bu Panthi pansiyonu, eskiden bir arkadaşıma aitti. Afzalla tanışan bu arkadaşım kendisini buraya davet etmiş ayrıca yirmi kadar komşusu ile birlikte beni de çağırmıştı. O zamanlar çok gençtim ve bu ünlü fakirin neler yapabileceğini çok merak ediyordum” Sri Yukteswar gülerek sözlerine devam etti. “üzerimde değerli hiç bir şey bulundurmayarak tedbirimi almıştım. Beni dikkatle süzen Afzal senin güçlü ellerin var dedi. ‘aşağıya inerek bahçeye çık pürüzsüz bir taş bul ve üzerine tebeşirle ismini yaz. Taşı elinden geldiğince uzağa fırlatarak Ganj nehrine at’

“söylediklerini yaptım taş uzaktaki dalgaların arasında kaybolur kaybolmaz Afzal balkondan seslendi:

“bir kabı Ganj suyuyla doldur”

“su dolu bir kapla döndükten sonra afzal ‘hazret diye bağırdı ‘taşı kaba koy’

“taş bir anda ortaya çıktı. Elimi uzatarak taşı elime aldım ve aynı yazdığım zamanki gibi okunabilir bir halde taşın üzerinde duran imzamı gördüm.

“odadaki arkadaşlarımdan Babunun altın bir cep saati vardı. Afzal saati ve zincirini kötü bakışlarla elinden lıp inceledikten sonra ikisi de kaybolmuştu.

“babu ‘ Afzal babamdan kalan o değerli saati lütfen bana iade eder misin’ derken neredeyse ağlayacaktı.

“bir süre hiç ses çıkarmadan duran afzal daha sonra ‘demirden bir kasada beş yüz rupin var. Onları bana getirirsen saatini nerede bulacağını sana söylerim’ dedi.

“aklı başından giden Babu hemen evine gitti. Az sonra gelerek istediği miktarı Afzala ödedi.

“afzal Babuya ‘evinin yakınındaki ufak köprüye git’ diye talimat verdi. ‘sana saati ve zincirini vermesi için Hazrete çağrıda bulun’

“ babu koşara gitti. Döndüğünde yanında hiçbir değerli eşya görünmüyordu ama gülümsüyordu.

“talimat üzere Hazrete emrettiğimde saatim gökten yuvarlanıp gelerek avucuma düştü buraya dönmezden önce değerli eşyalarını kasaya kilitlediğimden emin olabilirsiniz”

“bir saat için alınan fidyenin komedi-trajedisine tanık olan Babunun arkadaşları Afzala nefretle bakıyorlardı. Afzal artık çevresindekileri yatıştırıcı bir şekilde konuşmaya başladı.

“lütfen istediğiniz herhangi bir içkiyi söyleyin; Hazret getirecektir.

“bazıları süt diğerleri de meyve suları istemişlerdi. Güveni sarsılan Babu viski isteyince doğrusu pek şaşırmadım. Afzal emir verdi ve hizmet etmeye hazır olan Hazret havadan süzülerek patır kütür döşemeye çarpan konserve kutuları gönderdi. Herkes arzu ettiği içkiyi bulmuştu.

“günün görülmeye değer dördüncü mucizesi ise kuşkusuz ev sahibimizi hoşnut kılmıştı. Afzal hemen bir öğle yemeği getirtmeyi öneriyordu.

“Babu canı sıkkın bir şekilde en pahalı yiyecekleri ısmarlayalım dedi. Beş rupimin karşılığında nefis bir yemek istiyorum. Her şey altın tabaklar içinde sunulmalı.”

“herkes ayrı ayrı kendi tercihini belirtir belirtmez, Afzal kaynakları bir türlü tükenmek bilmeyen Hazrete seslendi. Büyük bir patırtı koptu. Özenle hazırlanmış baharatlı pilavlar, sıcak çörekler ve o mevsimde bulunmayan çeşit çeşit meyvelerle dolu altın tabaklar boşluktan çıkarak ayaklarımızın dibine indi. Yiyeceklerin hepsi de son derece lezzetliydi. Bir saat kadar süren bu ziyafetten sonra artık orada ayrılmaya başlıyorduk ki sanki tabaklar birbiri üstüne yığılıyormuşçasına muazzam bir gürültü koptu dönüp baktığımızda be gördük dersin? Hayret o ne parıldayan tabaklardan ne de yemek artıklarından hiçbir eser kalmamıştı.”

Guruji diyerek Sri Yukteswar sözünü kestim ‘ eğer Afzal altın tabaklar gibi şeyler kolaylıkla ele geçirebiliyordu ise neden başkalarının mallarına da göz dikiyordu?

Sri Yukteswar bu sorumu şu açıklamayla yanıtladı:

“afsal spritüel olarak ek gelişmemiş bir fakirdi. Belirli bir yoga tekniğine sahip olması sayesinde herhangi bir arzunun anında materyalize olduğu bir astral planla temas kurabilirdi. Bir astral varlığın yani Hazretin vasıtasıyla güçlü bir iradi fiil ile herhangi bir objenin atomlarını eterik enerjiden Celp edebiliyordu. fakat astral maddeden oluşturulan bu tür objeler yapısal olarak dayanıksız olurlar ve uzun bir süre için fizik dünyada alıkonulamazlar. Afzal hala daha dünyasal zenginliklere özlem duyduğu için daha güç bir şekilde edinilmelerine rağmen daha günlenilir bir dayanıklılığa sahip olan fizik objeleri tercih ediyordu.”

Gülerek fizik objeler de bazen haber vermeksizin ortadan kaybolurlar dedim.

Üstat, “Afzal tanrı bilincine ulaşmış bir kimse değildi.” Diyerek devam etti, “kalıcı ve hayırlı mahiyetteki mucizeler her şeye kadir yaratıcıya kendilerini uyumlu kıldıkları için ancak gerçek aziziler tarafından gerçekleştirilebilir. Afzal sadece beşerlerin çoğu kez ancak öldüklerinde girdikleri suptil bir âleme nüfuz etmesini sağlayan olağanüstü bir kudreti eline geçirmiş bulunan olağan bir beşerdi.”

‘şimdi anlıyorum Guruji. Ölüm ötesi âleminin bazı çekici özellikleri var gibi görünüyor.’

“ evet öyledir. o günden sonra Afzalı bir daha görmedim. Fakat birkaç yıl sonra bir gün Babu bana Afzalı halka açık itirafını içeren bir gazete kupürü gösterdi. Bir Hintli gurunun Afzalı insiye etmesine ilişkin olarak az önce sana anlattıklarımı da o kupürde okumuştum.”

Yukteswar’ın hatırladığı kadarıyla Afzalın kendi ağzından yayınlanan bu itirafının geriye kalan kısmı da özet olarak şöyle devam ediyordu:

“ben Afzal Han, bu satırları yaptıklarımın kefaretini ödemek üzere ve mucizevî güçlere sahip olmak isteyenlere bir uyarı olsun diye yazıyorum. Tanrının rahmeti sayesinde ve gurumun vasıtası ile bana bahşedilen harikulade yetenekleri yıllarca suiistimal ettim. Nefsaniyetten sarhoş bir hale gelerek herkes için geçerli olan ahlak tasalarının ötesinde olduğumu sandım. En sonunda hesap verme günüm geldi çattı.

“geçenlerde Kalküta dışındaki bir yolda yaşlı bir şahsa rastladım. Istırap içerisinde topallıyor ve yanında altına benzeyen parlak bir obje taşıyordu. Yüreğimdeki açıkgözlülükle kendisine seslendim:

Ben büyük fakir Afzal Hanım. Ne taşıyorsun öyle?

“bu altın küre benim tek maddi zenginliğimdir bu fakirin ilgileneceği bir şey değil. Topallığımı iyileştirmenizi sizden istirham ederim, efendim”

“küreye dokundum ve hiçbir yanıt vermeden oradan uzaklaştım. Yaşlı şahıs topallaya topallamaya arkamdan geliyordu. Az sonra ‘altının gitti’ diye bağırmaya başladı.

“hiç aldırmadım. Birden o cılız bedeninden hiç beklenmeyen çıkan bir gür sesle ‘beni tanıdın mı’ diye sordu.

“bu kendi halindeki yaşlı ve sakat şahsın yıllar önce beni yogaya inisiye eden o yüce aziz olduğunu anladığımda nutkum tutulmuş ağzım açık kalmıştı. Şöyle bir doğrulmasıyla birlikte bedeni de güçlü ve heybetli bir görünüm aldı.

“demek öyle. Gurumun bakışları alev alevdi. ‘elindeki kudreti ıstırap içindeki beşeriyete yardım etmek için değil de adi bir hırsız gibi beşeriyetten faydalanmak için kullandığını kendi gözlerimle görüyorum. Okilt melekelerini geri alıyorum; Hazret artık senden azat edilmiştir. Artık Bengalde senden korkulmayacak.”

“ıstırap içinde kıvranan bir ses tonuyla Hazreti çağırdım ama bu kez bana görünmedi. Birden karanlık bir perde açılmış gibi oldu. Ve yaşamımın günahkârlığını açıkça gördüm.

“gurum uzun süren bu aldanışımı yok etmeye geldiğiniz için size şükran borçluyum. Ayaklarına kapanmış ağlıyorum. Dünyasal ihtiraslarımı terk edeceğime söz veriyorum. Dedi. İlk yıllardaki kesin itaatinden ve şimdiki pişmanlığından ötürü sana yinede bir lütufta bulunacağım. Öteki güçlerin artık elinden alındı ama yiyeceğe ve giyeceğe ne zaman ihtiyacın olursa tedarik etmesi için Hazreti çağırabilirsin. Dağlardaki ıssız yerlerde kendini tam bir samimiyetle ilahi idrake vakfet.

“ondan sonra guru ortadan kayboldu. Gözyaşlarım ve düşüncelerimle baş başa kalmıştım. Allaha ısmarladık dünya kozmik sevgilinin affını aramaya gidiyorum”

 

 

 

e - Guru Pramahansa Yogananda ve Apor Tılsım Objesi

 

Yogananda kitabının ikinci bölümünde annesinin ölümünden önce kendisine bıraktığı bir apor olayından bahseden vasiyetini aktarmaktadır.

Bn. Yogananda: - Lahor’da yaşadığımız yıllarda bir sabah hizmetçimiz odama girdi. Ve ‘hanımefendi kapıda tuhaf bir sadhu var’ dedi. Israrla mukundanın annesini görmek istiyor. Bu basit sözler bende derin bir his uyandırdı. Hemen ziyaretçiyi karşılamaya gittim. Önünde eğildiğimde gerçek bir tanrı adamı ile karşı karşıya olduğumu hissetmiştim.

Sadhu:-anne yüze üstatlar yeryüzünde uzun süre kalmayacağınızı bilmenizi istiyor. Bundan sonraki hastalığınız sonuncusu olacak.

Yogananda:- bu sözleri izleyen sessizlik sonrasında hiç telaşa kapılmadım. Aksine son derece huzur verici bir titreşim hissettim. En nihayet bana tekrar seslendi.

Sadhu:- belirli bir gümüş tılsım sana emanet edilecektir. Onu sana bugün vermeyeceğim. Sözlerimin gerçekliğinin kanıtlanması için bu tılsım yarın meditasyon yaparken avucunda materyalize olacaktır. Ölüm döşeğindeyken bu tılsımı bir yıl süreyle koruması ve sonra küçük oğluna teslim etmesi için büyük oğlun Anantaya talimat vermelisin. Mukunda ululardan gelen bu tılsımın anlamını anlayacaktır. Tüm dünyasal umutları terk etmeye ve tanrıya yönelik hayati arayışlarına başlamaya hazır olduğu sırada eline geçmelidir. Birkaç yıl süreyle tılsımı elinde bulundurduktan sonra ortadan kaybolacaktır. En gizli yerde saklansa dahi geldi yere dönecektir.

Yogananda:- bu ermiş kişiye sadaka vermeyi teklif ettim ve huşu içinde önünde eğildim. Teklifimi kabul etmedi ve hayır duada bulunarak ayrıldı. Ertesi akşam meditasyon yaparken aynı Sadhunun söylediği şekilde avuçlarının arasında bir gümüş tılsım materyalize oldu. Soğuk pürüzsüz bir temasla kendini belli etti. İki yıldan uzun bir süreyle bu tılsımı büyük bir kıskançlıkla korudum ve şimdi onu Anantaya emanet ediyorum. Benim içi üzülmeyin çünkü yüce guru tarafından sonsuzluğun kollarına atılacağım. Allahaısmarladık oğlum. Kozmik anne seni koruyacaktır.

“tılsımın eline geçmesiyle birlikte beni bir aydınlanma parlaklığı sardı. Uyuyan anılarımın çoğu uyanmıştı. Yuvarlak biçimli bir antika tılsım Sanskrit dilinin karakterleri ile kaplıydı. Geçmiş yaşamların görünmeden bana rehberlik eden öğretmenlerinden geldiğini anlamıştım. Aslında bir anlamı daha vardı ama bir tılsımın aslı tümüyle açıklanamaz.

“bu tılsım astral maddeden oluşturulmuş bir ojeydi. Yapısal olarak dayanıksız olan bu tür objeler, sonunda ortadan kaybolmak suretiyle fizik dünyadan ayrılmalıdırlar.

Yılar sonra liseyi bitiren Yogananda Kalküta’dan ayrılarak spritüel disiplin edinmek üzere Benaesdeki bir Mahamnadal Ashramına katılır. Tılsımın astral âleme geri dönüşüne de işte burada tanık olur:

“Kalküta’dan beri bana arkadaşlık eden tek hazinem bana annem tarafından bırakılan gümüş tılsımdı. Yıllarca koruduğum bu tılsım şimdi Ashramdaki odamda titizlikle saklıyordum. Bir sabah tılsımı görmeyi arzu ederek kilitli kutuyu açtım. Kutuya hiç dokunulmamıştı ama tılsım yerinde yoktu. Sadhunun önceden söylediği gibi, tılsım geldiği yere geri dönmüş ve ortadan kaybolmuştu.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ünlü Medyomlar ve Apor Olayları

 

 

 

a - Medyum E. Roberts Ve Apor Deneyimleri

 

Ünlü İngiliz medyumu Estelle Roberts’in “elli yıl süren medyumluk” adlı özyaşam öyküsünde rehber varlık Red Cloud’un celseler sırasında oluşturduğu apor olaylarına da ayrıntılı olarak yer verilmiştir.

Roberts kitabının “materyalizasyon ve aporlar” başlıklı bölümünde şunları anlatmaktadır:

“red Cloudun sesi tekrar duyuldu. ‘hepinize bir şeyler vereceğim’ bu sözleri izleyen iki dakikalık bir üzere içinde celsede bulunan herkese ufacık pırlantalardan altıgen biçiminde yontulmuş üç santimetre boyundaki akik ve kara kehribar parçalarına kadar çeşitli botlarda olan mücevherler sunmuştu. Bu tür hediyeler apor olarak bilinir. Bu objeler onları almak talihine erişen kişilerce son derece değerli olarak kabul edilir. Ve yukarıda anlatılan celseden sonra da özellikle unutulmaz olan bir akşamın anıları olarak büyük bir hoşnutlukla karşılanmışlardı.”,

Birkaç yıl sonra gene bir celse sırasında Redin materyalize ettiği objeler bu kez Two worlds ve Psychic News dergilerinin editörü olan ve celsede bulunan Maurice Barbanell’in ağzından anlatılmaktadır:

“daha sonsa sıra aporlara gelmişti. Trompetin hareket ettiğini üzerine fosforlu boyayla yapılmış olan iki parlak noktadan anladık. Hafifçe yere vuruyordu. Az sonra trompetin içinden bir tıkırtı işitildi.

“constance Treolar’a seslenen Red ‘bu John için; Rachel, elini uzat’ dedi. Rachel Redin Constanceye verdiğini aldı.

“obje elini uzatana Constancenin avucuna düşmüştü. Objeyi bana verdiğinde bunun bir tür mücevher olduğunu anlamıştım.

“bu işlem celse odasındaki herkes Red’den bir hediye alana kadar defaatla tekrarlandı. Her seferinde de aynı prosedür izleniyordu. Trompet yere vuruyor arkasından tıkırtı sesi geliyor ve sonra apor Rachelin eline düşüyordu.

“red’e bunlar nereden geliyor diye sordum. Gülerek herhangi bir yer ülkesinden diye yanıtladı.

“red aporları oluştururken tabiat ruhlarının kendisine yardım ettiklerini söylemektedir. Ancak tabiat ruhları bir kez bu objelere sahip oldular mı artık bırakmak istememekle ve razı edilmeleri gerekmektedir.

“bu aporların oluşturulduğu süre boyunca red kendine özgü tarz da gülüyor espri yapıyor ve bütün bunları büyük bir şaka olarak görüyordu.

“ışıklar andıktan sonra hepimiz hediyelerimizi inceledik. Benimki çok güzel bir biçimde yontulmuş bir ametisti. Bir iki kişiye gök yakut daha başkalarına da akumarin gelmişti. Bir iki kişi sterlin gümüşünden ufak bir haç bir başkası ise paskalya muskası almıştı.

“öte âlemdeki bir varlık tarafından getirilen bir apor aldığınız zaman inci’de geçen mucizeler size artık hiç inanılmaz olaylarmış gibi gelmez.”

Etselle Roberts aynı bölümde celselerde materyalize olan objelerin üzerinde durarak bunların nereden gelmiş olabileceklerini sorusunu yanıtlamakta ve daha başka apor celselerinden bahsetmektedir:

Psişik fenomenlerin en hoşa giden türlerinden biri de ruhlar dünyasının fizik dünya üzerindeki bizlere sunduğu hediyeler olan aporlardır. Yukarıda anlatılan vakalarda görüldüğü gibi bunlar çoğu kez ikinci derece kıymete haiz olan taşlardan oluşmakta ve zaman zaman yakut ve zümrüt gibi küçük kıymetli taşlar da kapsamaktadır. Genellikle büyük bir maddi değerleri yoktur ama bu hediyeleri alanlar tarafından çok değerli kabul edilirler. Bu taşlar materyalize olduklarında hiçbir zaman doğadaki gibi pürüzlü ve işlenmemiş halleriyle ortaya çıkmadıklarına göre nereden gelmiş olabilecekleri soru zihinleri sürekli meşgul eder. İnsanlar tarafından işlenmiş ve cilalanmış olduklarından ötürü muhtemelen bir zamanlar belirli bir şahsın bu objelere sahip olduğu ileri sürülmektedir. Peki, daha sonra aporlar şeklinde verilmek üzere ruhsal rehberlerce nasıl elde edilmiş olabilirler ki?

“Red in bu konuda söyledikleri oldukça açıktır. Muhakkak ki bu objelerin ilk sahiplerinden çalınmış olmaları hiçbir şekilde söz konusu değildir. Böyle bir şey eksinlikle olamaz. Bunun izahı şudur: bunlar sahipleri tarafından şu ya da bu şekilde kaybedilen ve tekrar bulunamayan objelerdir. Çoğu da denizden toplanır.

“Red birkaç benimle celsede bulunanlara bu türden hediyeler sunmuş ve çoğunlukla da bu nazikane niyeti hakkında bizi önceden haberdar etmişti.

Bir keresinde kızım İris eşi Kenneth ve ikinci kocam Charles Tilson-Chowne’ye apor sunulacağı üzerine, Kenneth kendine verilen hediyesinin Kadım Mısır’dan kutsal bir obje örneğin bir kutsal hamam böceği olmasını dilemişti. Red cloudun hediyelerini almak üzere toplandığımızda elli kişi kadardık ve karartılan celse odasının ortasındaki yerimi aldığımda güçlü bir bekleyiş atmosferinin mevcudiyetini fark ettim. Red Cloud beni trans haline soktuktan sonra trompet vasıtası ile topluluğa hitaben bir konuşma yaptı.

“Daha sonra uçmaya başlayan trompet odanın içinde parıltılı bir ateş böceği gibi döndü durdu. Bir dakika sonra trompetin içinde yüksek sesli bir tıkırtı koptu ve o anda durulayan trompetten çıkan bir obje İrisin bazı bekleyen avucuna düştü. Obje düşerken Red Cloudun sesi de hediyeyi alacak kişinin adını veriyordu.

“Aporlar birbiri ardına tıkırdayarak trompetin içinden gemlete devam etti. Bazen İrisin avucuna bazen de kime aitse doğrudan o kişinin avucuna düşüyordu. Bunlar taştan yapılmış küçük ve zarif Bussha heykelleri ile kıymetli ya da ikinci dereceden kıymetli taşlardan oluşuyordu. Celsenin sonunda açıkça anlaşılmıştı ki hediyelerin çoğu trompetin küçücük boynundan geçemeyecek kadar iriydi. Oysaki hepsi de hiçbir müdahalede bulunulmaksızın trompetten gelmiş bulunuyorlardı. Yaklaşık otuz kadar obje dağıtıldıktan sonra Red Cloud Kennethin hediyesini alması için İrise seslendi söz konusu apor tıkırtıları çıkararak trompetin içinden doğru gelirken Red Cloud Kennethe dikkatli ol dedi. ‘nazik ve kolayca kırılan bir objedir. Oğlum arzunun bahşedilmesi bakımından talihlisin. Sana Mısırdan bir kutsal hamam böceği veriliyor’

“Maurice Barbanell ‘Mısırın neresinden geliyor ‘ diye sordu.

“akabinde verilen harfleri teker teker belirten yanıt ‘Abydos’tu

“böylece Kennethe Mısırdan gelen kutsal hamam böceğini almış oluyordu. Bu parlak yeşil renkte kenarları altın kaplı çok güzel bir numuneydi. İçi boş bir kabuk biçiminde ve son derece narin yapıda olmasına rağmen en ufal ayrıntısına kadar kusursuzca işlenmişti. Son derece etkilenen Kenneth hakkında daha fazla bilgi edinmek istediği objeyi British Moseum’a götürdü. Orada kendisine hamam böceğinin gerçekten Kadım Mısırdan geldiğini ve muhtemel kaynağının da Abydos olduğu söylenmişti.

“kocam Charles ise birkaç kez Red Cloud’dan hediyeler almıştı. Bunların hepsini birden ufak bir deri çantada saklıyordu. Aynı celse sırasında hediye alma sorası Charlese geldiğinde Red Cloud Charlesin ödül koleksiyonunu bir araya getirmesini mümkün kılan iyi talihinden söz etti. Bu kez Charlesin deri çantasından alınan iki aporu yeniden sunacağını söyledi. Bu sözleri izleyen bir tıkırtı ile birlikte trompetten bir akik parçası ile bir kara kehribar parçası düştü. Charles bu objeleri hemen tanımıştı. Emin olmak için Charlesin ödül çantasının içindekileri incelediğimizde sadece bu iki objenin kayıp olduğunu gördük.

“apor celsesi aynı musluktan akan su gibi trompetten dökülen daha bir düzine kadar apordan sonra sona erdi. Celsede bulunan herkes çağrılmış ve bir aporla ödüllendirilmişlerdi. Fakat en harikulade apor olayı toplantımızda bulunmayı arzu eden ancak son anda engellenen bir bayanın komodininin üzerinde bir lal taşının materyalize olmasıydı.

“bir başka celse sırasında ise Red Cloud bir bayan doktora bir apor getirmek için değişik bir teknik kullandı. Üstelik celsenin gün ışığında toplanmış olmasından ötürü bu teknik daha da ilginçleşiyordu. Bu celsede söz konusu bayanın dışında Charles ve ben vardık. Derin transa girdiğimde her zamanki beni kontrolüne alan Red cloud bir süre için ziyaretçime hitap ettikten sonra ’medyumun ellerini eline al’ dedi.

“bayan doktor kendisine söyleneni yaptı. Cloud bu kez ‘medyumun ellerinin içinde ne görüyorsun?’diye sordu.

“ellerimi çevirerek dikkatle inceleyen ziyaretçin ‘hiçbir şey’ dedi. ‘hiçbir şey görmüyorum’

“’medyumun sol elini sıkı bir yumruk haline getirecek şekilde sık. Şimdi sağ elini getirip onun üzerine kapat’”

“bayan doktor kendisine verilen talimatı aynen uygulamıştı.

“’medyumun ellerini kendi ellerinle sarıp sarmala be bekle’

“bir yandan Charles nelerin olup biteceğini merakla bekleyerek bakarken ziyaretçim de ellerimi kavramış bir halde oturuyordu.

“birden heyecanlanarak ‘avucumda sert bir şey var giderek büyüyor’

“Cloud, rahat dr diyerek kendisini uyardı.’ Avucunu açma’

“Charlesin sonradan anlattığına göre Cloud tekrar konuşana kadar muhtemelen bir dakika geçmişti. Cloud aç ellerini dedi.

“ziyaretçim Cloudun dediğini yaptı. Sağ avucunda bir “Halfpenny” büyüklüğünde ve daire biçiminde bir siyah akik vardı.

“ciddi araştırmacılar ile zeki şüphecilerin celselerime her zaman kabul etmişimdir. Bu celselerden kafaları üzerine düşünülecek birçok soru ile dolmadan ayrıldıkları da pek görülmemiştir. Tek bir kişinin yararına deney şartları altında tutulduğu için özellikle bir celseyi gayet iyi hatırlarım. Bu kişi bana bir alık hastalıkları uzmanı olarak tanıtılmıştı ama hakkında bundan başka hiçbir şey bilmiyordum.

“toplananlar on kişi kadardık. Ben trans haline girer girmez Red odada bulunanlara bir konferans verdi. Konferansın muğlâk ve çapraşık olan konusu maddenin madde içerisinden geçişiydi. Ama daha sonra bazılarının da itiraf ettikleri gibi pek anlaşılmamıştı. Kuşkusuz Red bunun hemen farkına varmıştı ki, ‘söylediğim sözlerin anlamını gözlerinizin önüne sereceğim’ dedi. Burada dört duvar arasında içeriye hiç ışık girmeyecek şekilde pencereleri panjurlarla örtülmüş olan yukarı kattaki bir odada oturuyoruz. Ötede ise medyumun bahçesi var. Bahçede buraya getirmemi isteyeceğiniz bir şey var mı?

“Charles’n daha sonradan söylediğine göre aklına bahçe silindiri gelmişti ama celsedekilerden bazılarının kendisini münasebetsizlikle suçlamalarından çekinerek bunu talep etmekten vazgeçmişti. Red’in sorusunu yanıtlayan Show Desmond oldu. bu Redin kullandığı tipik bir lakaptı. Bir muhabbet kuşu talep etti. İstediği gibi olacak dedi.

“Red sözlerini bitirirken döşemedeki iki parlak plakadan biri havalandı ve hızla odanın içerisinde dolandı. Sonra oluşturduğumuz halkanın merkezine dönerek havada öylece asılı kaldı. Plakanın parlayan fosforlu fonu önünde bir muhabbet kuşunun açık bir seçik silueti görülüyordu.

“Red ‘her biriniz yaklaşın ve kuşa dokunun’ dedi, ‘transa sokulduğu için kuşun korkması söz konusu olmaz.’

“celsedekilerin hepsi teker teker yaklaşarak kuşa temas etti. Kuşun sıcaklığını hissetmeleri ve aynı zamanda uçup gitmemesi hepsini şaşırtmıştı. Kuşa yaklaşan son kişi Bn. Treloar idi. Kuşa dokunak üzere elini uzattığında Red’ göğsünden bir tüy kopart, hiçbir acı hissetmeyecektir, bunu yapın ki küçük doktor benim sizi bu kuşu gördüğünüze inanmanız için hipnotize ettiğim sanmasın. Tüyü koparın ve bu kuşun bu akşam buradaki mevcudiyetinin kanıtı olarak ona verin’

“kendisine verilen talimatı uygulayan Treloar iskemlesine döndüğünde parmaklarının arasında üç küçük tüy tutuyordu. Yerine otururken muhabbet kuşu da gözden kayboldu.

“şüpheci doktor doğal olarak celsenin sonunda tüylerle ilgilenmiş ve büyün bir dikkatle incelemişti. Gözlerini odanın her yanında gezdirerek her bir ayrıntıya ayrı ayrı bakarken ben de kendisini seyrediyordum. Fakat az önce tanık olduğu fenomeni açıklamaya başlayacak mahiyette dahi bir şey bulamamıştı. Hiçbir açıklamada bulunmadı. Nasıl yapabilirdi ki, ancak Red’in felsefesini daha bir öğrenebilmek için birçok kereler gelerek aramıza katıldı.”

 

 

 

b - Medyum C. Mirabelli ve Apor Deneyimleri

 

Yazar Guy Lyon Playfair, Brezilya’daki paranormal fenomenlerle ilgili araştırmaları içeren “Bilinmeyen Güç” adlı kitabında ünlü Brezilyalı medyum Carmine Mirabelli’den ayrıntılı olarak bahsetmekte ve Mirabbeli çevresinde Tezahür eden çeşitli apor olayların da yer vermektedir:

“Bay Besterman, Ağustos 1934 de hazır bulunduğu beş celse sırasında çeşitli tezahürlerin yanı sıra çiçeklerin materyalize oluşuna da tanık olmuştu.

“1933 yılında sabahleyin saat 9 da yapılan özel bir celse sırasında Mirabelli’nin elleri kelepçelenmiş ayakları bağlanmış ve kendisinden daha önce yapay ışık altında yürütülmüş olan bir celsede oluşturduğu fenomenleri tekrarlaması rica edilmişti. Bu arzuyu hemen yerine getirmiş kilitli ve mühürlü bir pencereden içeriye havada yüzerek henüz yeni koparılmış çiçekler girmiş arkalarından da kiloluk bir dini heykel gelmiş, odada dönüp dolaştıktan sonra tekrar dışarıya çıkmıştı. En nihayet bir önceki celsenin tutanaklarını okuma zamanı geldiğinde gurubun alam asıllı sekreteri gözlüklerini evde bıraktığını fark etti. Mirabelli kanalıyla konuşan almanca bir ses ‘Belker oğlum gözlüklerini odada bıraktığın yerden hemen getireceğim’ dedi ve ‘ben senin babam ve koruyucunum’ diye ekledi. Gözlükler o ansa sekreterin avuçlarında belirmişti.

“Mirabelli sanki arkadaşları için bir tür kayıp eşya bürosu çalıştırıyordu. Eurico De Goes bir gün Mirabelli ile arabayla Sao Paolo’dan Sontos’a giderken şemsiyesini evde unuttuğunu fark etmişti. Sontos’a varıp ta Mirabelli’nin evine girdikleri sırada şemsiyesinin tavandan düşüşüne tanık oldu. Mirabelli’nin apor yoluyla ortaya çıkarttığı kayıp objeler arasında çalınmış bir altın haç otobüste unutulmuş bir kürk atkı ve bazı çalınmış dokümanlar da bulunuyordu.

“Mirabelli bazen bu tr fenomenlerin gerçekliğini kanıtlamak için zararsız şakalar da yapıyordu. İngiliz şair ve diplomatı Sir Douglas Ainslie 1928 yılında bir Mirabelli celsesinde hazır bulunmak üzere Sao Poula’da ki bir eve gelmişti. Hole girer girmez ortadaki masanın üzerinde gördüğü ilk şey otel odasındaki bavulunda bıraktığı çalar saati idi. Aynı akşam evin bayanı gözlüğünü bulamamış bu da daha sonra ziyaretçilerden birinin evinde ortaya çıkmıştı.

“Mirabelli’nin en küçük oğlu Cesar Augustos Mirabelli’nin anlattığına göre bir akşam annesi ve babası ile birlikte arkadaş ziyaretinden dönerlerken evlerine girmeleriyle birlikte tam kapının nünde başlarına gül yaprakları yağmıştı.”

Playfair Mirabelli’nin arkadaşlarından Fenelon Alves Feitosa’nın ağzından 1943 yılında bir gün Mirabelli ile birlikte İbira’daki Joaquim Seixas’ı ziyaretleri sırasında Seixas’ın evinde olup bitenleri anlatmaktadır:

“sabahleyin tam banyo yapıyordum ki Mirabelli’nin çağırdığını işittim.”

“Fenelon Fenelon çabuk buraya gel!”

“aceleyle kurulanarak giyindim. Oturma odasına geldiğimde Mirabelli’nin Seixas ailesinin bireyleri ile bir halka oluşturmuş olduğunu gördüm. Mirabelli ‘Fenelon, lütfen düşüncelerini Hz. İsa üzerinde topla!’ diye bağırdı.

“daha sonra yüksek sesle ‘gel’ diye seslendiğini ve arkasından odadaki bir çini vazoya çarpıp yere düşen bir objenin çıkardığı tiz sesi işittik. Az sonra gördük ki bu bir tabaca kurşunu idi. Mirabelli beş kez daha ‘gel’ diye bağırmış ve her seferinde de havadan yeni bir kurşun düşmüştü. Taki yere altı kurşun birden birikene kadar.

“Mirabelli söz konusu kurşunların kime ait olduğunu sorduğunda kurşunları yerden alıp inceleyen bay Seixas ‘benim tabancamdaki kurşunlara benziyorlar, fakat benimkiler olmaları imkansız, çünkü tabancan bir çekmecede kilitli’ dedi.

“sözlerini henüz tamamlamıştı ki gözlerimizin önünde büyük bir gürültüyle döşemenin üzerine bir tabaca düştü. Bay Seixas bunun anlaşılmaz bir şekilde kilitli çekmecesinden çıkarak gelen kendi tabancası olduğunu hemen anlamıştı. Tabancayı eline aldığında şaşkınlık içerisinde gördü ki altı kurşun bulunması gereken fişek yatağında hiçbir kurşun yoktu.

“daha sonra trans haline giren Mirabelli sanki bir dış gücün cazibesine kapılmış gibi ayağa kalktı ve dikkatini başımızın üzerinden geçerek yatak odasına doğru süzülen bir objeye çekti. Hemen yatak odasına koştuk kapıyı açar açmaz Seixas ağlamaya ve ‘bakın St. Anthony geri gelmiş işte burada’ diye bağırmaya başladı

“yatağın başucundaki komodinin üzerinde gerçekten de St. Anthony’nin bir heykeli duruyordu. Seixas bu heykelin sekiz yılı aşkın bir süredir kayıp olduğunu anlattı. Eskiden bulunduğu yere doğru süzülürken başlarımızın üzerinden geçen obje işte buydu.

“oturma odasına döndükten birkaç dakika sonra Mirabelli ‘Schmidt uzun namlu siyah kabza!’ diye bağırdı. Tekrar el ele tutuştular ve Mirabelli kendilerini gene yatak odasına götürdü. Bir eliyle Seixas’ın elini kavramış olan öteki eliyle de oradaki çekmecelerden birini açarak uzun namlulu ve siyah bakalit kabzalı Schmidt marka bir tabaca çıkardı. Tabancayı Seixas’a vererek saklamasını söyledi.”

Sabahleyin bütün bu olaylara tanık lan grup öğle vakit Seixasın damadı olan Jose Maria’nın çiftliğine gitmişti. Mirabelli mucizelerini orada da sürdürüyordu:

“ yemek yemekle meşguldük ki, kafamızın üzerinden muazzam bir süratle geçen bir objenin yandaki odaya girdiğini fark ettik. O anda sağır edici bir gürültü koptu. Hemen ayağa fırlayan Mirabelli’nin arkasından yandaki odaya seğirttik. Odadaki masanın üzerinde bir su soğutucusunun yalpalanmakta olan kapağını gördük. Soğutucu içindeki suyu olduğu gibi masanın üzerine saçtıktan sonra bin bir parçaya bölünmüştü. Biz hala daha bu fenomeni takdir etmekle meşgulken birden Mirabelli’nin ayakları dibine ağır bir şey düştü.

“düşen objeye bakan Jose Maria ‘fakat bu benim tabancam’ diye bağırdı. ‘ nasıl olur ki kılıfının içinde öylece duruyordu.’ Eline aldığı tabancayı inceledi ve gerçekten kendisinin olduğunu onayladı. Tam o anda profesörün sırtına çarpan bir ey yere düştü. Yerdeki bu obje jose Maria’nın tabancasının kılıfıydı.

“öğle yemeğinden sonra hep birlikte İbira’nın merkezine dönerek kasabanın ana meydanına çıktık. Bulduğumuz boş sıralara oturduk. Fakat henüz Mirabelli’nin o günkü mucizeleri son bulmuş değildi.

“birden havadan birbiri arkasına tüfek kurşunları yağmaya başladı. Kurşunları inceleyen Maria bunların çiftliğinden gelmiş olmaları gerektiğini belirtti. Söylediğine göre aynı kalibreden kurşunların depolandığı bir yer vardı. Arkasından havada ortaya çıkan ve süzülerek ayaklarımızın dibine konan bir obje gördük. Bu gene Maria’nın kendisinin olarak teşhis ettiği bir dolma kalemdi.

“Mirabelli ‘evet bu kalem buraya bu akşam tutanakları imzalayabilelim diye getirildi!’ dedi.”

 

 

 

c - Medyum K. Barkel ve Apor Deneyimleri

 

Two Worlds dergisinin editörlüğünü yapan Maurice Barbanell derginin Şubat 1962 sayısında medyum K. Barkel’in celselerinde rehber varlık White Hawk’ın oluşturduğu apor olayların ayrıntılı olarak yer vermiştir:

“fizik celselerde elde ettiğim tecrübeleri benimle paylaşmamış olan dostlarına her biri ruhlar aleminin birer hediyesi olan apor koleksiyonumu gösterdiğim zaman onların hissettiği şüphecilik karşısında hayrete düşmüyorum. Zira apor denen şey öylesine şaşırtıcı bir ruh olaydır ki, ona şahit olmadıkça anlatılanlar size hayal alemine ait olaylarmış gibi gelir.

“ruhların verdiği bu tür aporları almamış bir kimse olsaydım cisimlerin normal zaman ve mekan mefhumlarını hiçe sayarcasına böylesine ucun mesafelerden taşınabileceğine inanmakta ben de güçlük çekerdim. Bir defasında K. Barkel isimli medyumla yapılan bir celsede ruhların hediyesi gerçekten ellerimde meydana geldi.

“medyumun apor olaylarını oluşturmak görevli ruhsal varlık White Hawk tarafından celse sırasında hepimize apor yoluyla bir hediye veriliyordu.

“Barlek’de bir apor olayının meydana geleceğine dair gözlemlenen tek fizik belirti olaydan günlerse evvel yüzünün şişip büyümesiydi. Celsenin sonunda yüzü tekrar normal büyüklüğüne dönüyordu. Beklide bunun sebebi medyumun belirli bir atomik yapıya sahip olan objelerin yeniden materyalizasyonu için gerekli olan ektoplazmayı bir yolunu bulup vücudunda depo etmesiydi. Şüphesiz uzaktan taşınıp getirilen objeler duvarların tuğlaların ve harcın bu taşınma sırasında birer engel olmaktan çıkabilmesi için demateryalize edilmek sorundaydı.

Apor olaylarını oluşturan ruhsal rehberler bu objelerin çalınmış olmadığını ısrarla belirtmişlerdi. Bazen rehberler bunların kaybolmuş veyahut sahipleri öldüğü için artık aramasına imkan kalmamış eşyalar olduğunu söylemişlerdir. Bu objeler yıllar hatta asırlar önce toprağa gömülmüş veya denizde kaybolmuş eşyalar da olabilirler.

“apor celselerinden aldığım ve başkalarına d verilirken gördüğüm cisimler değişik özellikler taşımaktadır. Yarı kıymetli taşlar gibi bazı cisimlerin hakiki değeri fazla değildi. Fakat başka defalar altın bir madalyonun altın bir yüzüğün yeşim taşından bir küpenin opallerin elmasların ve diğer kıymetli taşların meydana getirildiğine tanık oldum. Meydan geldiği sırada celsede hazır bulunmamış olmama rağmen herkesçe gayet iyi gözlemlenmiş olduğuna emin olduğum olağanüstü bir olay da ruhlar tarafından başka mevsimlere ait çiçeklerin celseye getirilişi olmuştur.

“Cisimler bazen küçüktü bazen ise büyük cisimler mesela bir akşam çeşitli tespihler ve gerdanlıklar meydana getirilmiştir. Celsede hazır bulunanların sayısı sonuca tesir eder görülmemektedir. Bir defanda on iki başka bir defa da elli kişilik bir celseye katıldım.

“beyaz ışık aporlar için her zaman zararlı olmamaktadır. Buna rağmen hediyeler verilirken ışıktan korunmak zorundadır. Bir temmuz akşamında yapılan bir celseyi hatırlarım. Panjurlar kapatılmış olmakla beraber gene de pencerelerden ışık giriyordu; meydana gelen olayı hepimiz net bir şekilde gördük. Bir başka defa kırmızı bir lambanın verdiği ışık tutuğum notları okumama imkan verecek kadar kuvvetliydi.

“Daima neşeli ve esprili olan rehber varlık Hawk bu aporları bilimsel bir deney olarak veya şüphecileri mahcup etmek için değil, sadece dostlarını eğlendirmek amacıyla gerçekleştirdiğini ısrarla belirtiyordu. Olayı seyrederken insan hayranlık duyuyordu.

“trans halinde bulundan mefhum ayağa kalkıyor ve sağ elini ileriye uzatmış vaziyette yürüyordu.

“Sonra bir veya iki kişiden yardım etmek için yerlerinden kalkıp gelmelerini istiyordu. Yardımcı bir elini medyumun eline diğerini kolu üzerine koyuyordu. Diğer ellerini ise altına koymaları isteniyordu. Rehber varlık Hawk’a göre bu objenin orijinal haliyle yeninden meydana getirilmesini sağlıyordu. Hediye alma sırası bana gelince ellerimi çekmem fakat kenetli vaziyette tutmam söylendi. Biraz sonra Hawk’ın ‘hediyeni aldın mı’ diye sorması üzerine ‘bir şey hissetmiyorum ‘ diye cevap verdim.

“birkaç saniye sonra avuçlarımın arasında bir sıcaklık hissettim. Bana orada bir cisim katılaşıyormuş gibi geldi. Hawk, ‘ sıkı tutu sakın ellerini açma’ dedi. Ellerimi kenetlenmiş vaziyete tutarak yerime döndüm, avuçlarımdaki cisim tedricen katılaşıyor ve katılaştıkça da soğuyordu. Hediyesini alan herkese aynı muamele uygulandı.

“aldığım bu aporun bana Deniz Bradley tarafından gönderildiğini söyledi. Sağlığındayken bu şahsın ölümünde sonra hayatın var olduğuna dair Spritizma vasıtasıyla elde ettiği kanaati açıklamak üzere yazdığı iki kitap büyük sansasyon yaratmıştı. Aldığım apor dokuz kıratlık sade ve küçük bir altın yüzüktü. Muhtemelen kraliyet hava kuvvetlerine mensup bir şahsın hanımına ait bulunuyordu. İç tarafında hava kuvvetlerine ait bir ‘per ardua ad astre’ ibaresi takiben de ‘B’ harf yazılmıştı.

“Bu apor ruhsal varlıklar tarafından güdülen yüce bir amacın mevcudiyetini kanıtlıyordu. Yüzüğün içindeki yazı ‘güçlükler arasından yıldızlara doğru’ diye tercüme edilebilirdi. Bradley’in yazdığı ilk spritualist eserin adı ‘Yıldızlara Doğru’ idi. gerek kendi soyadı gerek benim soy adım yüzüğe yazılmış bulunan ‘B’ harfi ile başlıyordu.

“bir defasında Hawk’a ‘bu cisimleri buraya nasıl getiriyorsunuz’ diye sordum

“bu sorumu şöyle cevaplandırdı:’ bunu size ancak şu şekilde açıklayabilirim. Atomların vibrasyonlarını bunlar birbirinden ayrılıncaya kadar hızlandırıyorum. Sonra onları buraya getiriyor ve cisimle tekrar katılaşıncaya kadar vibrasyonları yavaşlatıyorum’

“vibrasyonların nasıl hızlandırıldığı ve yavaşlatıldığı konusunda ayrıntı verilmesi için ısrar ettiğinde yanıt alamadım. Rehber varlık medyumun eliyle yaptığı yakalama hareketlerini apor olaylarında kendisine küçük Tabiat Ruhlarının yardım ettiğini ve bu varlıklar cisim meydana getirdikten sonra onu bırakmak istemedikleri için medyumun cismi kapmak zorunda kaldığını söylemek suretiyle izah etti:

“ ‘onların dikkatini başka noktaya çekmek ve cismi kapmak gerekiyor. Medyumu kontrol altına aldığım zaman dört boyutlu alemi terk ediyor ve üç boyutlu aleme iniyorum. O zaman küçük tabiat ruhları beni bir kafesteymişim gibi görüyorlar ve bende onları öylece aldatıyorum.’

“Hawk apor objelerinin meydana gelişi sırasında dört unsurdan, toprak, hava, ateş, ve su bazılarının kontrol altına almak zorunda kaldığını söyleyerek sözlerine son verdi.”

 

 

 

d - Medyum Bn. Guppy ve Apor Celseleri

 

Spritizma ile yakından ilgilenen ve deneyler yapan Kont Tomasso Passerini 1868 yılında Firenze’yi ziyarete gelen ünlü İngiliz medyumu Guppy’den kendi ailesiyle de bir deney yapmasını rica etmişti.

İlk deney 23 Aralık 1868 de on beş davetli önünde yapıldı. Misafirler büyük yuvarlak bir masanın etrafında oturmuşlardı. Medyum Guppy hazır bulunanların birbirilerinin ellerini tutmasını ve böylece halka teşkil etmelerini istemişti. Bu arada kontes medyumun ellerini kendi avuçları arasında kont da medyumun eşinin elerini kendi avuçları içinde tutarak kontrolü sağlıyorlardı.

Bir süre ışıkların söndürülmesiyle masaya vurulan bazı darbelerden varlıkla irtibata geçildi anlaşılıyordu. Operatör olan medyumun eşi “tiptoloji” yolu ile konuşuyordu. Oturuma yardımcı medyumluk yapmakta olan Bulli “çok miktarda çiçek görüyorum bunların arasında üç yapraklı kırmızı kocaman bir de gül görüyorum” dedi. B arada celsede hazır bulunanlar nefis çiçek kokuları duyarak masanın üzerine yağmur gibi bir şeylerin yapmakta olduğunu fark ettiler. Işıkların yakılmasıyla masanın üstünün taptaze çiçeklerle dolu olduğu görüldü. Tropik çiçeklerden herksin tanıdığı sardunyalar, karanfiller vanilya çiçekleri ve bir de kocaman üç yapraklı kırmızı kamelya özellikle dikkati çekiyordu ki yardımcı medyum kamelyanın güle olan benzerliğinden ötürü onu gül sanmıştı.

Medyum Guppy ile 26 aralık 1868 de yapılan diğer bir deneyde aynı görüntüler iki kez tekrarlandı. Misafirlerden bir bayan bedensiz varlıktan bir kuş veya bir tavlan gibi canlı hayvan aporu meydana gelmesi için ricada bulunmuştu ki, aniden masanın üzeri irili ufaklı birçok böceklerle doldu. Böcekler masanın üzerinde gezip duruyorlardı. Sonra hepsi birden uçarak kayboldular. Varlık bunda sonra birkaç elma limon ve portakal aporları meydana getirdi. Ve celsedekilere hediye etti.

Bütün bu tezahürler sırasında medyum ve eşi ciddi bir kontrol altında tutuluyorlardı. Elleri diğer misafirlerin elleri arasında sıkıca tutulmuştu.

Guppyler Firenze’de iken pek çok aile kendileri ile deney teklifinde bulundular. Onlar her teklifi nezaketle kabul ettiler. Kontroller çok sıkı oluyor, üzerleri dahi sıkı bir aramaya tabi tutuluyordu.

Guppy çifti Firenze’deki “psişik araştırmalar Cemiyeti”ni de ziyaret ettiler. Bir celse tertip dildi üyelerden biri ‘aklım bir türlü almıyor ruhlar renkleri karanlıkta nasıl ayarlayabiliyorlar’ dedi. Celse başladığı zaman ışıklar söndürüldü bedensiz varlık tiptoloji yoluyla ‘burada biri ruhların karanlıkta nasıl görebildiklerine şaşıyor’ dedi. Darbeler durunca bir hışıltı başladı. Asmanın üzerine sanki kuru yapraklar yapmaktaydı. Işıklar yakıldığında masanın üzerinin beyaz kırmızı yeşil konfetilerle dolu olduğu görüldü. Varlık bütün bu konfetilerin karıştırılarak ortaya yığılmasını ve ışığın da söndürülmesini istedi. Işıklar derhal söndürüldü birkaç saniye sonra da tekrar yakılması istendi.

Işıklar yakılınca karmakarışık olan konfetilerin yeşil beyaz ve kırmızı renkli olanları bir araya toplanarak üç ayrı renkte guruplar teşkil edilmiş olduğu görüldü. Ruhsal rehber bu örnekle ışığın ancak bedenli varlıklara gerekli olduğunu belirtmek istemiştir.

Guppyler ile Firenze derneğinde olağanüstü önlemler altında yapılan bir baka celsede ışıklar sönünce masanın üzerine tap taze çiçekler yağdırılmıştı. Hazır bulunanlardan hepsi bu çiçeklerden kendilerine buketler yapmışlardı.

 

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

e - Medyum K. M. Rhinehart ve Apor Deneyimleri

 

Londra’da Caxton Hall’da yapılan iki celsede ünlü Amerikalı medyum Keith Milton Rhinehart tarafında gün ışığında aporlar meydana getirilmiştir.

Medyum Psychic News mecmuası tarafından hazırlanan bir kabine oturularak celseye başlandı. Celseden önce Rhinehart ağzına su doldurdu ve iki araştırıcı tarafından ağzı bir bant ile kapatıldı. Bu bant celsede bulunanlarca imzalanarak mühürlendi. Çakı veya maskın kesemeyeceği plastik kaplı bir telle medyum oturduğu iskemleye bağlandı. Kabinin perdeleri kapatılıp dışına mikrofon ve içine de iki direkt ses trompeti yerleştirildi.

Dört değişik ses işitildikten sonra döşemeye düşen aporların sesleri duyuldu. Perdelerin açılmasıyla bu aporlardan 30-40 tanesinin yerde bulunduğu görüldü. Araştırıcılardan bandın ve tellerin kontrol edilip başlangıçtaki gibi olup olmadıklarının incelenmesi istendi.

Medyumun bağlarının çözülmesinde büyük güçlüklerle karşılaşıldı çünkü plastik kaplı tel adeta medyumun etine gömülmüştü. Bant medyumun ağzından alındı ve medyum ağzındaki suyu püskürttü.

Platformda yarı tras halinde duan medyum parmaklarıyla boğazını ovalayarak ağzından çıkan objeleri önündeki masaya fırlattı. Bu sırada rehber varlık Kensington’ın konuşmasıyla Rhinehartın avurtlarına dolan taşlar masaya atıldılar.

Rehber varlık Kensington celsede bulunanlara elde etmek istedikleri bir objeyi kuvvetle imaje etmelerini söyledi. Ve birden “kim bir denizatı düşünüyor” dedi. İşte o an medyumun ağzından bir denizatı fırladı

İzleyiciler arasında bulunan Sussexli Ralph Walton, kızı için bir obje düşündüğünü söyledi. Platforma davet edilerek elini medyumun çıplak göğsünün herhangi bir noktasına koyması istendi. Tam bu noktada ufak bir katı cisim hisseden Walton’dan buna basması istendi. Objeyi bastırarak deri altına iten Walton’un elinde ufak bir elmas belirdi. Tekrar başka bir noktaya parmağını basması istenince burada önce bir şey hissetmedi fakat daha sonra kanlı bir taşa temas ederek onu parmaklarının arasından çıkardı.

Medyumun boğazından çıkan aporlar arasında Victoria zamanından kalma bir broş ile bir evlenme yüzüğü yarı kıymetli taşlar yontulmuş ve yontulmamış ziynet taşları ve keskin kenarlı taşlar vardı.

Güney Afrika dergilerinden “The Voice Universal”da Rhinehartın medyumluğuyla ilgili olarak ayrıntılı bir makale yayımlandı. Derginin başyazarı Josephy Busby tarafından kaleme alınmış bulunan on sayfalık uzun yazıda Amerikalı medyumun güney Afrika’da yaptığı ziyaret ayrıntılarıyla ele alınmıştı.

Busby’nin belirttiğine göre celselerden bazıları sırasında Rhinehartın kulaklarından burnundan ve ağzından gayet güzel kalp biçimli küçük kristaller dökülmüştür. Celsede hazır bulunan bayanlardan biri ölmüş kocasının kendisine bir hediyesi olduğuna inandığı bir kolyeyi kucağında bulmuştu. Diğer celseler sırasında apor edilen bir kolyenin bir Tibetli Lamaya ait olduğu tahmin dilmektedir. Johannesburg’da yapılan celselerden birinde 15 - 10cm. Boyunda bir rahibe ait olduğu anlaşılan bir portre de apor edilmişti. Bu rahip celsede hazır bulunanlardan birinin babasıydı.

Busby tarafından organize edilen celselerin hepsine bir doktor bir bilim adamı ve bir ruhsal araştırıcı davet edilmiş celselerin mümkün olduğu kadar test şartları altında yapılmasına özen gösterilmiştir. Rhinehartın ağzı gözleri ve ayakları celselerin birçoğunda bağlanmıştı. Celse başlamadan ve bittikten sonra medyum ve kabinin için yukarıda belirtilen bilirkişi heyetince incelenmişti. Söz konusu dergide belirtildiğine göre her defasında şüphe çekecek bir durumun bulunmadığına karar verilmiştir. Celselerden birinde yeşil renkli bir akuamarin taşının piyanonun üzerinde aniden ortaya çıkışı gözlemcilerin aklından çıkmayacak tezahürlerden biri olmuştur.

The Voice Universal dergisinde belirtildiğine göre apor edilen mücevherin bir kısmı spritualist Ben Blore’a verilmiş bir kısmı da Johannesburg’daki Troyeville Spritualist Kilisesinin onarımında kullanılmak üzere ilgililere teslim edilmiştir. Ayrıca bir miktar mücevher de Umkomaas’da bulunan yetim çocukların bakımında harcanmak üzere celselere katılan Bn. Elfrida Rippon’a teslim edilmiştir.

Rhinehartın Güney Afrika’daki celselerini izlemiş olan bilim adamlarından biri de tanınmış antropolog Dr. Peter Becker’dir. Becker bir celseyi raporunda özetle şöyle anlatmaktadır: “kabini içinde bulunan eşyaları dikkatlice inceledim. Herhangi birisini ve benim şüphemi çeken bir şeyin bulunmadığına iyice inandım. Hafifçe aydınlatılmış celse odasında bulunanların gözleri önünde Rhinehart kabine girdi ve taransa geçtikten sonra kabinin dışından gelen bir sesin rehberlerin birine ait olduğunu söyledi. Rehber varlık kabinin perdelerini biraz yukarı kaldırmamızı çünkü herkese bir tane düşecek şekilde kıymetli taşlar apor edileceğini bildirdi. Ve söylediği gibi oldu. Kabinin içinden doğru gelen katı objeler herkesin memnuniyetle ellerine aldığı gerçek mücevher taşlarıydı.”

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İslam ve Hristiyan Ermişlerinde Apor Olaylar

ı

 

 

 

a - Hıristiyan Ermişleri Ve Bolluk Mucizesi Aporları

Apor sayesinde çoğaltılan yiyecekle kitlelerin doyurulmasına teolojide “bolluk mucizesi” denir. Papa XIV. Benedict’in mistik fenomenlerle ilgili olarak yazdığı “de Servorum dei Beatificatione et Canomizatione” adlı yapıtında bu konuyu işleyen bir bölüm de yer almaktadır. Peder Herbert Thurston, söz konusu bölümdeki bazı apor vakalarını “mistizmin fizik fenomenleri” adlı kitabında tekrar inceler ve çoğalma fenomeninin efsane olarak değerlendirip bir kenara bırakılamayacağı sonucuna varır.

Bolluk mucizeleri ile ün yapan azizlerden St. Angiolo Paolo Romanın fakirlerine dağıtmak üzere az miktardaki yiyecekleri çoğaltmaya bayılır ve gerçek ricaları hiç geriye çevirmezdi. cacciari’nin 1756 yılında yazdığı ve bu azizin hayatını anlatan bir kitapta bu tür apor olaylarını içerene bölümlere rastlamaktayız. Örneğin bazı Carmelite misyonlarının hamilerince düzenlenen pikniklere sık sık katılan St. Angiolo sıcak bir haziran günü gene böyle bir piknik için toplanıldığı bir sırda yanlarında bulunmayan bazı yiyecekleri apor yoluyla sağlamayı yeğlemişti. Salata içim marul ve turp, bir turta veya meyve olarak bir sepet çilek materyalize etmişti. Hâlbuki o tarihlerdeki kuraklıktan ötürü bunların hepsi de nadir ulunur yiyeceklerdi. Cacciari kitabında bazı buna benzer olaylar daha anlatmaktadır.

Çoğalma vakalarının en güvenilir olanlarından biri de fakirleri eğitmek için Poitou, La Puye’de Les Filles dela Croix adında bir dinsel örgüt kuran St. Andrew Fournet’in azizlik mertebesine çıkmasına neden olmuştur. 1824 yılında bir gün La Puye’deki rahibeler tahıl ambarında çok az mısır kaldığı ve daha fazlasını alacak paraları olmadığı için telaş içindeydiler. Önce Hz. İsa’nın çoğaltma mucizesi hakkında verdiği vaizde rahibelerin imanlarının zayıf olduğunu belirten Andrew bulabildikleri mısırın hepsini iki yığın halinde toplamalarını söylemiş ve dua ederek bu yığınların çevresini dolanmıştı. Tahıl ambarının sorumlusu olan rahibe her gün 200 rahibeyi besleyecek kadar mısır çıkartmaya başlamış ve iki buçuk ay süreyle yığınlarda herhangi bir azalma olmamıştır. Azizlik mertebesinin kabulüne dair kayıtlarda Andrew’in bu mucizeyi birkaç kez tekrarladığı ve les Filles de la Croix’yi Haziran ayından aralığa kadar mısır unundan toksun bırakmadığı yazılıdır.

Auffray’ın “kutlu John Bosco'nun yaşamı” adlı kitabında bu azizin bolluk mucizesini kanıtlayan azizlik onay kayıtlarından alıntılar yer almaktadır. 1860 yılında bir gün turin’deki “Salesian” yurdunda kalmakta olan Don bosco’ya kahvaltı için yiyecek kalmadığı haber verilmişti. Bosco bulunabilecek bütün ekmek ufaklarının kendinse getirilmesini söylediğinde 300 kadar çocuğun aç bakışları da kendisini izliyordu. Bosco aralarında yürürken elindeki sepetin içinde sadece 15-20 kadar ekmek parçasının bulunduğunu herkes görmüş ama yine de ekmeksiz kalan olmamıştı.

Bazı vakalarda ise çoğalma mucizesinin ekmek yapılırken hamurda meydana geldiğini görüyoruz. Örneğin, 1845 yılının şiddetli geçen kış aylarında Bourges’deki Bon PAsteur Manastırının rahibeleri 116 kişinin günlük ihtiyacını boşalan tahıl ambarından karşılamak sorunu ile karşı karşıya kamışlardı. Kutlu başrahibe Pelletier elerindeki azıcık miktardaki unun çoğalacağından emin olarak rahibelere 1601 yılında ölmüş olan azize St. Germaine Cousizn’in şefaati için dua etmelerini salık vermişti. Mutfaktaki rahibelere de her zamanki miktarın üçte biri kadar un kullanmalarını ve sonucu izlemeleri söylenmişti. Hamur bir kap dakika içinde hamur teknesinden taşacak kadar kabarmış ve bu hamurdan her zaman hazırlanan ekmek adedinin iki misli kadar ekmek yapılmıştı. Aynı olay Kasım 1845 ile Şubat 1846 arsında birçok kez yinelenince bu süre boyunca rahibelerin u almasına da gerek kalmamıştı. Bu apor olayının kayıtları daha sonra St. Germaine’nin hem de başrahibe Pelletier’in azizelik mertebelerine yükselmelerinde kanıt olarak kullanıldı.

“bolluk mucizesi” denilen bu tür apor olaylarına dünyanın her aynındaki “sihirli kazan” ya da “peri keseleri ve kapıları” na ait efsanelerde rastlarız. Bu kazan ve kaplar hiçbir zaman boşalmazlar ve herkes istediği yiyeceği ya da içeceği bunlar sayesinde elde edebilir. Örneğin Sir Thomas Malory’in “Arthur’un Ölümü” adıyla kaleme aldığı Kral Arthur Efsanesinde geçen kutsal kap da bu özeliklere haizdir. Kutsal kap materyalize olduğu zaman şövalyeye en sevdiği yiyecek ve içecekten bol bol getirmişti.

Perilerin hep dolu olan kaplarının benzerlerine azizlerin yaşamlarında da rastlıyoruz. Aziz Dominic’in kutsadığı şarap dolu bir kâseden tam 26 kişi içmişti. Daha sonra bir manastıra götürülen bu kaseden 104 rahibe daha ağız dolusu şarap içmiş ve Dominic’e iade edildiğinde kaseden hiç şarap eksilmediği görülmüştü.

Aziz ve azizlerde tanık olunan bir diğer tür apor olayı da “okunmuş ekmeğin” ağızda materyalize olması şeklinde tezahür eder. Bu türün kayıtlara geçirilmiş ilginç bir örneği de Azize St. Catherina os Siena’nın yaşamında rastlıyoruz.

Yakında zamanlarda meydana gelen ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde kanıtlanan modern bir okunmuş ekmek mucizesi de ispanya’nın San Sebastian de Carabandal köyünde 13 yaşındaki bir genç kız olan Conchita’nın başından geçmiştir.

18 Temmuz 1962 gecesi saat 02.00 civarında Conchita’nın bazı akrabalarıyla birlikte kaldığı odasında baş melek Michael belirmişti. Kayıtlarda anlatıldığına göre Conchita birden yüzü trans figüre olmuş bir halde merdivenlerden aşağı fırlayarak sokakta koşmaya başlamış ve kendini yere atmıştı. Yerde kaskatı kesilmiş halde dururken dilini de olduğu gibi ağzından dışarı çıkarmıştı. O gece kendisini izleyen tanıklar birden Conchitanın dilinde oldukça kalın kar beyazı bir okunmuş ekmeğin belirdiğini ve iki dakika kadar öylece durduğunu belirtmektedirler. Conchita daha sonra da okunmuş ekmeği yutmuştu.

Bu son derece ilginç apor olayı o geceki tanıklardan biri tarafından filme alınmıştı. Filmin yaklaşık 40 karesinde gerçekten de bir okunmuş ekmeği andıran yuvarlak beyaz bir obje görülmektedir. Tanıklar Conchitanın ellerini hiç hareket ettirmediğine ya da eliyle diline dokunmadığına dair yemin etmektedirler. Olay sırasında dilini ne ağzının içine ne de dişetlerinin altına sokmuştu. Ayrıca ağzında öyle bir beyaz şeyi saklamış olması da mümkün değildi. Filmi çeken ve Barcelona’da banyo ettiren Bay Daminas’ın bu başarısı da aslında başlı naşına bir mucizedir. Olayı filme aldığı sırada tek ışık kaynağı bazı el fenerlerinden ibareti!

 

 

 

b - Yunus Emre ve Üç Bilgenin Aporları

Yunus Emre yedi yıl ayrı kaldığı Taptuk Dergahına dönerken konakladığı bir handa üç genç adamla tanışır ve yola hep birlik devam ederler. Sabah serinliğinde yolculuk zevki olmaktadır. Yol boyu gençler konuşur Yunus dinler. Böylece hiç birinin aklına Yunus Emre’ye kimsin nesin nereden gelip nereye gidiyorsun demek gelmez. Bu da Yunus’un hoşuna gider.

Bir süre sonra hepsinin karnı acıkır. Ama hiç birinin yol hazırlığı yoktur. Bir gölgeye otururlar üç gençten biri elini açar ve “Hu” diyerek duaya başlar. Diğerleri de ona katılırlar. Yunus Emre ne oluyor diye şaşarak bakmaktadır.

Bir anda ortada üç türlü yemek ve taze ekmek beliriverir. Gençler bir şey olmamış gibi davranırlar yemekleri yiyip Allah’a şükrederler ve beraberce yine yola devam ederler.

Akşam olunca gençlerden bir başkası duaya başlar ve önceki olay aynen tekrarlanır. Sonunda bir yemek vakti dua sırasının kendisine geldiğini gençlerden biri söyleyince Yunus şaşırır. İçlerinden biri “Derviş ağa artık misafirlik bitti. Sen de bir Hu çek de Allah nafakamızı göndersin, karnımızı doyursun” der.

Yunus emre, gözlerini yumarak “Allahım bu üç delikanlıya hangi sevdiğinin yüzü suyu hürmetine istediklerini lütfettinse benimde o sevdiğin şanına yüzümü kara etme. Nafakamızı gönder, karnımızı doyuralım” diye dua eder.

Yunus duasından sonra aniden beliren yemekler karşısında yol arkadaşları “yabancımız değilmişsin, şimdi söyle bakalım sen kimin namına dua ettin?” diye sorarlar.

Yunus her şeyi olduğu gibi anlatıp aynı soruyu onlara yöneltince, gençlerden biri şöyle cevap verir:

“ Allah’ın bir sevgili kulu varmış, adı Yunus imiş. Yüzünü görmedik ama şanını duyduk. İşte biz Cenabı Hakka onu adını yalvarır sevgili Yunus kulunun hatırı için bizi doyur deriz. Allah da bizi boş çevirmez.”

 

 

 

c - Hz Mevlana Ve Apor Olayları

Bir gün Hz. Mevlana bir hamamın kapısından geçerken hamamın Ocakçısı Hz. Mevlana’nın arkasına düşüp “çok fakir ve çoluk çocuk sahibiyim. Dünyalıktan da hiçbir şeyin yoktur. Mevlana’nın bana bir şey vermesini istiyorum” diye yalvarıp yakarır. Hz. Mevlana “ağzını aç” der. O ağzını açınca hz. Mevlana avucu ile onun ağzını kapar. Ocakçının ağzından az sonra kucağına bir şey dökülür. Baktığından kucağından daha sıcaklığı üzerinde yeni basılmış ve yeni damgalanmış yirmi altın dinar olduğunu görür.….

Ünlü bestekâr olan Kemal-i Kavval bir dostun tertip ettiği semada içinden “acaba bu semada benim tefime ne kadar para atılacak” diye düşünür. Hz Mevlana yerden bir avuç toprak alır ve onun tefine atar ve “al da gözüne sok” der. Kemal-i Kavval o anda tefinin altınla dolduğunu görür.…

Hz Mevlana bir gün Emir Bahaddin’i ziyarete gitmişti. Bir zaman sonra Hz. Mevlana’nın yemek istemesi üzerine Emir Bahaddin hizmetçisine yiyecek ne olduğunu sorar. Fakat hizmetçi yemeğin yendiğini ve kapları yıkamak için tencereye su koyduğunu söyler. Bunun üzerine Hz. Mevlana hizmetçiden, o tencereyi ve bir sahan ile bir kâse ister. Kendi elleriyle kâseye biraz su koyar. Bu koyduğunun kızartılmış etli pilav olduğunu orada bulunanlar hayretle görürler.…

Arif çelebi bir çocuğun elinde yemek kasesi ile yürüdüğünü görünce ona “gel” diye seslenir. Çocuk gelince yemek kasesini onun elinden alır ve içindekileri yemeye başlar. Yemek bitince kaseyi çocuğun eline verir. Ve “kaseyi kapat git” der. Çocuk bir süre ilerledikten sonra kaseyi açar ve için eskisi gibi yemekle dolu olduğunu görür.…

Arif Çelebi bir gün Emir Necmeddin Dizdar’ın yeni düzenleyip fideler diktiği sebze bahçesine ziyarete gider.uzun bir sohbetten sonra Arif Çelebi Necmeddin Dizdarın yakınlarından olan Şeyh Kerimeddin-i Kal’a dönerek “ Kerimeddin bu bostandan dostlar için uğur sayarak bir kaç salatalık getirmez misin” der. Bu istek üzerine Şeyh Kerimeddin “Hüdavendigar emriniz başımın gözümün üstüne fakat daha dün dikilmiştir. Taze salatalık ancak bir ay sonra çıkar.” Diye cevap verir. Bunun üzerine Arif Çelebi “ çok söyleme de git getir” der. Şeyh Kerimeddin yavaşça dışarı çıkıp bostana girer ve bir fidanda dört zarif salatalığın olduğunu görür. Derhal secdeye kapanır ve dördünü de kesip çelebiye götürür. Orada buluna ulu kişiler bu olaya hayret ederler. Arif Çelebi “ bu kadar küçükleri değil o tohuma kaçmış sarı salatalıkları getir; çünkü onların tohumları bana lazımdır” der. Şeyh Kerimeddin tekrar bahçeye dönünce iki tane tohuma kaçmış salatalık bulur. Koparıp Arif Çelebiye getirir. Çelebi gülümseyerek “bı salatalıklar bizim Kerimeddi’nin himmetiyle bitti, yoksa bu zamanda salatalık nerede? Çünkü yüce Allah görünmeyen âleminden hayırlı kulları için binlerce salatalık ve nar yaratmaya kadirdir. Fakat Allahın asasına göre kullar bunu istemeli tam bir inanç göstermeli ve ona duada bulunmalıdırlar ki, maksatları ve aradıkları şey elde edilsin.” Der.…

Şiddetli bir kış günü Şems-i Tebrizi dostlarıyla oturmuş sohbet ederken topluktaki erenlerden biri bir deste gül arzu eder. Şems-i Tebrizi kalkıp dışarı çıkar. Tekrar içeri girdiğinde elinde tuttuğu bir deste gülü erenlerin önüne bırakır ve “bu keramet değildir. Bu dostların dileğiyle oldu. Yüce Allah arzunuzu yerine getirmek için görünmeyen âleminden bir hediye gönderdi.” Der.…

Bir gün sultan Veled, Hüsameddin Çelebinin bağına ziyarete gider. Sohbet sırasında misafirlerin canı bal ister. Fakat bundan hiç bahsetmezler. Çelebi bahçıvanına “ kovandan taze bal çıkarıp getir” diye emreder. Bahçıvan kovanı açar birkaç petek beyaz bal çıkarıp huzura getirir. Çelebi yine “ bal getir” diye emreder. Aynı kovandan beş altı petek bal daha getirilir. Çelebi “yine getir” der. Bunun üzerine bahçıvan “bu sondur artık çıkarılmaz” der. Hüsameddin çelebi “ getirdiğin bal Hüdavendigarın oğlu için tükenmeyen bir denizdendir. Sen ondan kıyamete kadar getirsen de yine tükenmeyecektir” der. Nihayet bahçıvan on yedi saf petek getirdiği halde yine kovan dopdoludur. Misafirlerin giderlerken çelebi o kovanı Sultan Veled’e hediye eder. Bir süre sonra o kovandan birçok kovanlar meydana gelir.

 

 

 

d - Hacı Bektaş Veli ve Apor Deneyimleri

1242 senesinde dünyaya gelen Hacı Bektaş Veli dört yaşına geldiği zaman babası Musa Sanioğlu Seyid Mehmet tarafından eğitim için devrin büyük üstadı Lokman Perende’ye teslim edilir.

Bir gün ders yatıkları medresede Lokman Perende abdest almak için su ister. Çeşme medreseye oldukça uzaktır ve nedense su getirmek Hacı Bektaş Veliye güç gelmiştir. “ hocam dua etsen de su bizim bahçemize aksa” der. Lokman Perende kendi duasının böyle bir keramet için yeterli olmadığını söyler. Hacı Bektaş veli bu cevap karşısında “ öyleyse beraber dua edelim” der.

Hoca ve öğrencisi el açıp Hak divanına duaya dururlar. Bir süre sonra medresenin bahçesinde bilek kalınlığında bir su meydana çıkar.…

Hacı Bektaş Açıksaray köyünde bir köylü adına “köyünüzde bir dervişe vereceğiniz bir yiyecek var mı? Varsa getir” der. Köylü kadın ne varsa getirivereceğini söyleyerek evine gider ve kaynanasına bir dervişin Allah rızası için yiyecek istediğini söyleyerek “biraz ekmekle yağ vereyim mi” diye sorar. Kaynanasını yağın az kaldığını ve dokunmamasını söyler. Fakat gelin kararını vermiştir. Derviş Allah rızası için yemek istiyor evimizde eksileni Allah yerine verir; diye düşünerek bir ekmek içine biraz yağ koyar ve götürüp Hacı Bektaş’a verir. O da “ artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin” diye dua eder.

Gelin eve dönünce dibinde çok az yağ kalmış olan küpün ağzına kadar yağ ile dolmuş olduğunu görür.…

Hünkâr hacı Bektaş veli çok zaman Hızır Aleyhisselam ile buluşurdu. Bir ilk bahar günü kayserinin yukarı taraflarında Saklan kalesi yakınlarında buluşurlar. Ve beraberce bir bostana girerler. Gezinirken ilerde duran bostancıyı görürler. Hacı Bektaş veli bostancıya “kardeş bize bir kavun getir de yiyelim” der. Bostancı “Allah izin verirse olsun beraber yiyelim” diye cevap verir. Bunun üzerine hacı Bektaş “ kavun diktiğin yeri hele bir dolaş belki yetişmiştir” der.

Bostancı kavun ekmiş olduğu yeri bildiğini bu mevsimde kavunun yetişmeyeceğini söyler. Bunun üzerine Hızır Aleyhisselam bostancıya “öyle konuşup erenlerin gönlünü kırma” der

Bu söz ve konuşmalar bostancının gönlüne bir inanç vermiştir. Kavunları diktiği yere gider. Yerde üç tane olmuş kavun görür.…

Kayseri’de bulunan bir ermiş, hacı Bektaşi tekkesine davet etmiştir. Sohbet ederlerken ermiş elini koynuna sokar bir salkım taze üzün çıkararak ortaya koyar. Bu olay üzerine hacı Bektaş “sizin Erenlerden olduğunuz bizce malumdur. Sizden keramet isteyen de yoktu. Böylece yapmaya ne gerek vardı.” Der.

Bir müddet sonra hacı Bektaş gitmek üzere ayağa kalkınca eteğinin arasından bir tane Hindistan cevizi düşer. Ermiş “böyle yapmaya ne gerek vardı dediniz. Ya bu sizin yaptığınız nedir” diye sorunca hacı Bektaş “Hakka giden Hak uğrum Hakkı için benim bundan haberim yoktur fakat siz o kerameti gösterinde Horasan erenleri de bunu getirdiler” diye cevap verdi.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Peygamberler ve Apor Mucizeleri

 

 

“Hiç bir peygamberin Allah’ın izni olmaksızın bir mucize meydana getirmeye salahiyeti yoktur” (Kur’an: 40/78)

 

Bu ayet ile açıklandığı üzere bu bölümde, peygamberlerin meydan getirdikleri apor olaylarının onların kendi inisiyatifleri ile olmayıp Allah'ın izniyle ve yüksel ruhsal organizasyonlar vasıtası ile gerçekleştirildiği belirtilmektedir. O zamanın insanlarını imana ve anlayışa getirmek için oluşturulan bu mucizelerin günümüzde de çok belirgin beksin örnekleri ortaya konulduğu halde nefsaniyete doymak durumunda olan çoğunluk insanlığın bunlardan pek etkilenmediği görülmektedir.

 

 

 

a - Hz. İlya ve Apor Mucizesi

 

Eski ahit/ I.Krallar:17/14-16

“Çünkü İsraillin Allah’ı Yehova böyle diyor: Rab Toprak üzerine yağmur vereceği güne kadar küpte u tükenmeyecek ve tulumla yağ eksilmeyecek. Ve kadın gidip İlya’nın sözüne göre yaptı ve İlya ile kadın ve onun ev halkı çok günler yemek yediler. İlya vasıtası ile Rabbin söylediği söze göre küpte un tükenmedi ve tulumda yağ eksilmedi.

 

 

 

b - Hz. Elişa ve Apor Mucizesi

 

Eski ahit/II. Krallar:4/2-6

“Ve Elişa ona dedi: sana ne yapayım? Bana anlat; evde nen var? Ve kadın dedi: bir sürümlük zeytinyağımdan başka bu cariyenin ev de bir şeyi yoktur. Ve dedi: git dışarıdan bütün komşulardan kendin için iğreti kaplar al; az alma ve içeri girersin ve kendi üzerine ve oğullarının üzerine kapıyı kaparsın. Ve bütün o kaplara dökersin ve dolanı bir kenara koyarsın. Ve kadın onun yanından gitti ve kapıyı kendi üzerine ve oğullarının üzerine kapadı ve kendisine kapları getirdiler ve o doldurdu. Ve vaki oldu ki kaplar dolunca oğluna dedi: bana bir kap daha getir. Ve oğlu ona dedi: artık kap kalmadı ve zeytinyağı kesildi.”

 

 

 

c - Hz. Musa ve Apor Mucizeleri

 

Tih çölünde bulunan israiloğulları, bu çölden kurtulmak için her sabah büyük bir ümitle ve azimle yola çıkıyor, fakat akşama kadar yürüdükleri halde dönüp dolaşıp tekrar aynı noktaya geliyorlardı.

Nihayet Hz. Musa’ya başvurup “karnımızı nasıl doyuracağız? Yiyeceklerimizi nerden saklayacağız? Yoksa Rabbin bizi açlıktan helak mi edecek ?” diye sordular.

Bunun üzerine Allah gökten onlar için kudret helvası ve bıldırcın kuşları indirdi. Bıldırcınlar o kadar boldu ki israiloğulları bunların sadece semizlerini yer diğerine el sürmezlerdi.

Sonra gene Hz. Musa’ya başvurarak, “bu çölde su da yok. Suyu nereden bulacağız? Yoksa Rabbin bizi susuzluktan mı helak edecek” dediler

Allah'ın emri ile hzç Musa asasını yere vurdu ve her kabile için yerden bir pınar fışkırdı. İsrailoğulları bu sudan içerek susuzluklarını giderdiler. Ancak bir müddet sonra “ye Musa ya elbiselerimizi nasıl bulacağız?” diye sordular. Bunun üzerine Allah onlara eskimeyen elbiseler verdi. İçlerinden boyu uzayan olursa elbiselerde birlikte uzamakta ve daima vücutlarına uygun gelmekteydi.

Eski ahit/çıkış:16/4,5

“ve rab Musa’ya dedi: işte ben sizin için gökten ekmek yağdıracağım; ve benim şeraitimde yürüyecekler mi yoksa değil mi onları imtihan edeyim diye kavm her gün çıkıp bir günlük devşirecekler. Ve vaki olacak ki altıncı günde getirdiklerini hazırlayacaklar ve her gün devşirdiklerinin iki katı olacak.”

 

Eski ahit /çıkış: 16/13-15(…)31-36

“ve vaki oldu ki akşamleyin bıldırcınlar çıkıp ordugâhı kapladılar ve sabahleyin ordugahın etrafına çiğ düşmüştü. Ve düşmüş olan çiğ kalkınca işte çölün yüzünde toprağın üstünde kırağı gibi küçük yuvarlak bir şey vardı. Ve israiloğulları görüp birbirine dediler: bu nedir* çünkü o nedir bilmediler. Ve Musa onlara dedi: bu Rabbin yemek için size verdiği ekmektir.(..)

“ve İsrail evi onu adını man koydular ve o kişniş tohumu gibi beyaz, v lezzetli ballı yufka gibi idi. Ve Musa dedi: rabbin emrettiği şey budur. Mısır diyarından sizi çıkardığım zaman çölde size yedirdiğim ekmeği görsünler diye nesiller için onlardan bir omer dolusu saklanılsın. Ve Musa Harun’a dedi: bir testi al ve içine bir omer dolusu Man koy ve nesilleriniz için saklanılmak üzere onu rabbin huzuruna koy. Ve rabbin Musa’ya emrettiği gibi saklanılmak üzere Harun onu Şahadetin önüne koydu. Ve israiloğulları ahalisi olan bir diyara gelinceye kadar kırk sene Man yediler. Kenan diyarı hududuna gelinceye kadar man yediler.”

 

 

 

d - Hz. İsa ve Apor Mucizeleri

 

İncil/Matta: 14/17-21

“şakirtler de İsa’ya dediler: burada beş ekmek ve iki balıktan başka bir şeyimiz yok. İsa: onları buraya bana getirin dedi. Ve çayır zerine otursunlar diye hakla emretti. Ve beş ekmekle iki balığı aldı ve göğe bakıp şükran duası etti. Ve ekmekleri kırıp şakirtlere verdi. Şakirtler de halka verdiler. Hepsi de yiyip doydular ve parçalardan artanı on iki küfe dolusu olarak kaldırdılar. Yiyenler kadınlar ve çocuklardan başka beş bin erkek kadar idiler.”

 

İncil/Matta:15/32-38

“ve İsa şakirtlerini yanına çağırıp dedi: halka acıyorum çünkü şimdi üç gündür benimle beraber bulunuyorlar ve yiyecek bir şeyleri yok, yolda bayılmasınlar diye ben onları aç salıvermek istemem. Ve şakirtler ona dediler: ıssız yerde bu kadar büyük kalabalığı doyuracak kadar ekmeği nereden bulalım. İsa da onlara: kaç ekmeğiniz var? Dedi. Ve onlar: yedi ekmek ve birkaç küçük balığımız var dediler. İsa yere otursunlar diye halka emretti. Ve yedi ekmeği ve balıkları aldı. Ve şükrederek kırıp şakirtlere verdi, şakirtler de halka verdiler. Hepsi de yediler ve doydular. Ve parçalardan artanı yedi sepet dlusu olarak kaldırdılar. Yiyenler de kadınlar ve çocuklardan başka dört bin erkek idiler.”

İncil/Markos:6/36-44

“onları salıver de çevrede olan çiftliklere ve köylere gidip kendilerine yiyecek satın alsınlar. Fakat o kendilerine cevap verip: onlara siz yiyecek verin dedi. Ve ona dediler: gidip iki yüz dinarlık ekmek mi alıp da onlara yedirelim? O da onlara dedi: kaç ekmeğiniz var gidin bakın. Onlar da öğrenip: beş ekmek ve iki balığımız var dediler. Onlara hepsinin bölük bölük yeşil otların üzerine oturmalarını emretti. Onlar da yüzer ellişer küme küme oturdular. Beş ekmeği be iki balığı alıp göğe bakarak şükran duası etti ve önlerine koymak için ekmeleri kırıp şakirtlerine verdi iki balığı da hepsine pay etti. Hepsi yiyip doydular. Parçalardan ve balıklardan on iki tane küfe dolusu kaldırdılar. O ekmeklerden yiyenler beş bin erkek idiler.”

 

 

 

e - Hz. Muhammed ve Apor Mucizeleri

 

Medine’nin Pazar yeri olan Zevra’da ikindi namazı yaklaştığı halde halk abdest alacak su bulamaz. Hz. Muhammed’e bir kap içinde bir kişinin abdestine yetecek kadar su getirirler. Hz. Muhammed önce parmaklarını suyun içinde yılar, bir süre sonra su kaynağından nasıl fışkırırsa parmakları arasından öyle fışkırmaya başlar.

Kalabalık bir halk topluluğu nünde meydana gelmiş olan o su aporundan o gün yaklaşık 300 kişi abdest alır.…

Bir yolculuk sırasında Hz. Muhammed, Cabir’e biraz su bulmasını söyler. Cabir yolculara abdest suyu var mı diye üç kez sorduktan sonra Hz. Muhammed’e kafilede bir damla suyun olmadığı söyler.

Ensardan biri devesinin semerinde asılı tulumlardan birinde Hz. Muhammed için su soğuturdu. Hz. Muhammed Cabir’e gidip o tulumlara bakmasını söyler. Cabir tulumlardan birinde çok az su bulur ve tulumu alıp getirir. Hz. Muhammed tulumu eline alıp dua eder ve “Cabir büyük bir çanak getirmeleri için seslen” der.

Hz. Muhammed ellerini getirilen çanağın çerisine koyarak parmaklarını ayırır ve Cabir’e bismillah diyerek az suyu ellerine dökmesini söyler. Cabir söyleneni yaptığı zaman Hz. Muhammed’in parmaklarının arasından suların fışkırdığını görür ve büyün bir çanak suyla dolar.. Hz. Muhammed “suya ihtiyacı olanları çağırın” der.

Bütün yolcular gelip doyasıya su içerler. Hz. Muhammed ellerini çanaktan çıkardığı zaman çanağın ağzına kadar sula dolu olduğu görülür.…

Ebu Talha eve girerek eşi Ümmü Süleym’e Hz. Muhammed’in karının aç olduğunu yiyecek bir şeyler olup olmadığını sorar. Eşi evde bulunan bir parça arpa ekmeğini bir beze sararak Hz. Muhammed’e gönderir. Ekmek kendisine ulaştırılınca hemen yağa kalkan Hz. Muhammed yanındakilere “kalkın Ebu Talha’nın evine gidiyoruz, bize gönderdiği yemeği orada yiyelim” der...

Hz. Muhammed yanındakilerle Ebu Talha’nın evin egelince “Ümmü Süleym! Gel bakalım yiyecek neyiniz var” diye sorar. O da gönderdiği ekmeği getirir. Hz. Muhammed ekmeği doğramasını ve üzerine biraz yağ döküp tirit gibi bir yemek hazırlamasını söyler.

Yemek hazırlanınca Hz. Muhammed on kişinin gelmesini söyler. Gelen on kişi yemekten yerler. Ve giderler. On kişi daha gelir onlar da yiyip doyarlar. Böylece 70-80 kişi karınlarını doyurduktan sonra artan yemek komşulara ikram edilir.…

Ebu Eyyub-el Ensari, Hz. Muhammed ve Ebu Bekir için yemek hazırlamıştı. Hz. Muhammed Eyyub el Ensari’dan 30 kişi çağırmasını istedi. Çağırılan 30 kişi yemekten yerler ve giderler. Hz. Muhammed önce 60, daha sonra da 70 kişi daha çağrılmasını söyler. Yeni gelenler de karınlarını doyurdukları halde emek olduğu gibi durmaktadır. Eyyub-el Ensari “o gün iki kişi için hazırlamış olduğum yemekten 180 kişi yedi ve karınlarını doyurdular” demiştir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Apor ve Tekinsiz Ev Olayları

 

 

a - Johann Zoellner ve Apor Deneyimleri

 

1877 yılının 17 Aralık günü saat 11 de Alman fizikçisi ve astronomu Johann Zoellner daha önceden uçları birleştirilip mühürlenen bir p parçası üzerinde tam dört düğümün kendi kendine atıldığına tanık oluyordu. Zoellner bu ve buna benzer daha birçok gözlemden şu sonuca varmıştı: bizim dünya boyutumuza müdahale eden zeki varlıkların mevcudiyeti söz konusudur. Bu varlıklar aramızda bulunmadıklarına gör başka bir yer ya da başka bir mekân boyutunda yer alıyor olmalıdırlar.

Amerikalı medyum Henry Slade ile gerçekleştirdiği otuz kadar celsede elde ettiği doneler sonucunda Zoellner William Crookes’un birkaç yıl önce onaylamış bulunduğu spritolojik fenomenlerin hemen hemen tümünün gerçekleştiğini tespit ettiğini ileri sürmüştü. Zoellner Leipzig Üniversitesinde yürüttüğü bu deneyler sırasında aralarında G.T. Fechner ile W.P. Weber’in de bulunduğu meslektaşlarıyla birlikte 4,5 kiloluk bir masanın demateryalize olarak az sonra tekrar ortaya çıkmasına tanık olmuştu. Beş dakika süreyle ortadan yok olan masa aniden baş aşağı bir şekilde tavanda belirerek bütün ağırlığıyla yere düşmüş ve bu anda Zoellner ile Slade’in de başına çarpmıştı.

Zoellner bu celseler sırasında örneğin öylece havadan boşalan sular kendi kendine yanan mumlar mühürlü bir kutunun içinde kaybolup masanın altında beliren madeni aparlar aynı mühürlü kutu içinde ortaya çıkan kurşun kalem parçaları görmüştü. İşte bu tür apor olayları Zoellner’in maddenin madde içinden geçebileceği ve bunun üç boyutlu bir dünya dahilinde imkansız olmasından ötürü de mekanın dördüncü bir boyutu bulunması gerektiği düşüncelerini uyandırmıştı.

Bu teorisini kontrol etmek için bir dizi deney düzenleyen Zoellner değişik araçlardan yaptırdığı iki tahta halkayı kurutulmuş bir bağırsağa geçirerek bağırsağı iki ucunu birkaç defa düğümleyip mühürledi. 9 Mayıs 1978 tarihinde yapılan bir celse sırasında söz konusu tahtaların bağırsaktan ilmeği terk ederek odadaki bir masanın orta ayağına geçmiş bir halde ortaya çıktıklarına tanık oldu. Masanın ayağı yerde üçe ayrıldığından normal şartlar altında böyle bir şeyin gerçekleşmesi imkansızdı. Bu arada bağırsaktan oluşturulan ilmeğin üzerinde iki düğüm belirmişti düğümlerin içinden de deriden oluşan bir başka üst üste düğümler örgüsü geçiyordu.

 

 

 

b - Tekinsiz Evdeki Apor Olayları

Aralık 1894 de Lord Partman’ın Dorset(İngiltere) Durweston’daki arazisi üzerindeki bir ev açıklanamayan bazı olaylara sahne oluyordu. Evde oturanlar havaya yükselen ve eve doğru fırlatılan objelerden bahsediyorlardı. Koru bekçisi Newman, olup bitenleri görmeye kara vererek bir akşam evin içinde beklemeye başladı. Tanık olduğu olayı daha sonra Psişik araştırma Derneği’ne anlatan Newman’ın öyküsü derneğin Proceedıngs dergisinin 1897 tarihli 91. Sayısında yayımlanmıştı:

“Oturup bahçeye açılan kapıya bakmaya başladım. Kapı iç duvarla arasında 40cm. Açık kalacak şekilde açık duruyordu ki kapının arkasından bazı ufak kabukların geldiğini gördüm. Yerden yaklaşık 1,50 cm. kadar yukarıdan seyrederek yarım dakika ile bir dakika arasında değişen zaman aralığında teker teker ortaya çıkıyorlardı. Çok yavaş yaklaşıyorlardı vebana çarptıkları zaman ancak hissedebiliyordum. Kabuklarla birlikte iki de yüksüğün geldiğini gördüm. Bunlar öylesine yavaş seyrediyorlardı ki, normal şartlar altında hemen yere düşmeleri gerekirdi. Her iki yüksük de şapkama çarptı. Bazı kabuklar başımın yanından geçerek meyilli bir şekilde yere düştüler. Bana çarpanlar ise doğrudan yere düşmüştü.”

Bu anlatılanlar parapsikolojinin tekinsiz ev denilen türden paranormal olaylar kategorisine girmektedir. Ancak bu olayda apor konusunu doğrudan ilgilendiren bir gözlem söz konusudur. Newman objelerin materyalizasyonlarına tanık olmuştur. Nitekim çoğu tekinsiz ev olayında e-objelerin havada uçmasının ve benzeri tezahürlerin yanı sıra apor olarak tanımlayabileceğimiz türden tezahürlere de tanık olunmaktadır.

 

 

c - Apor Olayları Yüzünden Oturulamayan Ev

H.H.C. Thurston’un “hayaletler ve tekinsiz evler” adlı kitabında eski bir alman broşüründen 1713 tarihli bir tekinsiz ev vakası aktarılmakta ve bu olay sırasında bir doktorun evinin bir şeye çarpmazdan sadece birkaç saniye önce bir evin içinde ortaya çıkarak nesnelleşen ve görünür bir hale gelen bir takım objelerin sürekli bombardımanı sonucunda nasıl oturulamaz hale geldiğinden bahsedilmektedir.

SPR’nin Journal dergisinin 1905-1906 tarihli 12. Cildinde Sumatra’daki bir vakadan bahsedilmektedir. Eylül 1903 de Sumatra’da yaşayan Hollandalı W.G. Grottendieck’in rapor ettiğine göre olup bitenler yanında çalışan bir yerli çocukla yakından ilgiliydi. Yatak odasının tavanından doğru taşlar geliyor yatağın yakınına iniyorlardı. “havadan gelerek bana doğru düşerlerken bu taşları yakalamaya çalışıyor fakat bunu hiçbir zaman başaramıyordum. Bana sanki onları yakalamak için çabalamaya başlar başlamaz yönlerini değiştiriyorlar gibi geliyordu.” Söz konusu taşlar son derece yavaş bir şekilde düşüyorlardı.

Grottendieck, incelemek üzere çatıya çıkmıştı: “doğrudan kadjang’ın içinden geçerek 60*90cm ebadında olan basit yassı bir yapraktır. Bu yapraklar öyledir ki içinde bir delik açılmaksızın nüfuz etmek imkânsızdır. Çok serttir ve nüfuz edilmeye karşı güçlü bir direnç gösterir.” Oysaki taşlar hiçbir delik açmamışlardır.

Taşlar 90cm. yi aşmayan bir yarıçap dahilinde düşüyorlardı. Hepsi de aynı kadjang yaprağının içinden geçerek geliyor ve hepsi döşemedeki aynı yarıçap dahilinde düşüyorlardı.” Çok yavaş düşmelerine rağmen döşemeye çarptıklarında muazzam bir ses çıkarıyorlardı. Bu taşlara dokunulduğunda ele ılık geliyorlardı.

 

 

 

d - Medyum Kız Kardeşlerin Neden Oldukları Aporlar

 

Poona’da (Hindistan) Temmuz 1928 tarihinde iki erkek kardeşin çevresinde başlayan ve tam bir yıl kadar süren bir dizi tekinsiz ev olayını ise Harry Price ile Bn. H. Kohn’un birlikte yazdıkları ve “Hindistan’da bir Tekinsiz Ev Vakası” başlığı altında yayımlanmış olan bir yazıdan öğreniyoruz. Almanca öğretmeni olan Kohn Poona’da kız kardeşi ve eniştesi ile birlikte oturuyordu. Eniştesi Dr. Ketkar, olaylarla ilişkisi görülen iki kardeşten küçüğün evlat edinince tekinsiz ev fenomeni bu kez Ketkar ailesini bırakmaz olmuştu.

Bir gün Kohn ve Ketkar ilerine yumurta koydukları birkaç sepeti henüz bir dolaba yerleştirmişlerdi ki dolaptan doğru gelip yanlarından geçen bir yumurta yere düşerek kırılır. Dolaba baktıklarında yumurtalardan birinin eksilmiş olduğunu görürler. Yeri temizlerken bu kez yanı başlarında bir yumurta daha kırılır ve sepetlerden bir yumurtanın daha kaybolmuş olduğunu tespit ederler. Üç yumurta daha aynı akıbete uğradıktan sonra kırk iki adet yumurtanın bulunduğu bir sepet olduğu gibi kaybolur ve bir daha hiç ortaya çıkmaz.

İki kız kardeş daha baka zamanlarda da havadan düşen madeni paralara tanık olmuşlardı: “önceleri paraları havadayken pek göremiyor paranın döşemeye çarpmasından ötürü irkilerek düşmüş olduğunu fark ediyorduk. Ancak kısa bir süre sonra bu olay çok daha yakından gözlemlemeyi başardık ve madeni paraların havadan ortaya çıkışını gerçekten gördük.”

Kohn, bir keresinde bir deney yapmıştı: “saat 15.30 da dışarı çıktığımda masanın üzerinde içinde sıvan marka bir şişe mürekkep bulunan ve yivli kapağı sıkıca kapatılmış bir alüminyum kutu bırakmıştım. Bu emniyetli kutu vasıtasıyla bizimle oyun oynayan ruhlardan daha kurnaz olduğumu göstermek istiyordum.”

Saat 17.00 de eve döndüğünde odanın her yanına mürekkep saçılmış olduğunu ve kırılan şişe parçalarının etrafa yayılmış olduğunu gördü. Ancak alüminyum kuru ortadan kaybolmuştu: “objelerin çoğu tavandan doğru geldikleri için olacak hiç düşünmeden başımı tavana doğru kaldırdım. “ümit ederim ki ruhlar kutuyu iade ederler. Bana bir rupi sekiz anaya mal oldu” diye seslendim. Sözlerimi bitirir bitirmez kayıp kutunun havada odamın tavanından yaklaşık 15cm. Kadar aşağıda ortaya çıkışına tanık oldum. Yatağın üzerine düştü. Hemen elime alarak inceledim. Aynı evden çıkmadan önce bıraktığım şekilde sıkı sıkıya kapatılmış bir halde duruyordu.”

 

 

 

e - Ruhsal Varlıkların Apor Faaliyetleri

 

1948 yılında Almayanın Bavaria eyaletindeki vachendrf dağ köyünde Bohema’dan gelen bir göçmen ailesi 14 yaşındaki kız çocukları ile birlikte eski bir konaktaki bir odaya geçici olarak yerleşmişlerdi. Bu odada birçok tekinsiz ev olayına tanık olan aile bir keresinde odadaki iki yatağın taşlar aletler ve daha başka objelerle bombardıman edildiğini görmüştü. Ailenin hanımı aletleri toplayarak kutularına koymuş ve sonra kutuyu kapatıp üzerine oturmuştu. Az sonra aletler esrarengiz bir şekilde odanın değişik yerlerinde birer birer ortaya çıkışlardı. Bir keresinde de tavam arasında duran çarşafların havada belirerek döşemeye düştüklerini görmüştü.

 

 

 

f - Prof H. Bender’in İncelediği Aporlar

 

Yakın zamanlarda tanık olunan bir tekinsiz ev vakası da Batı Almanya’daki Freiburg Üniversitesinin psikoloji profesörlerinden Dr. Hans Bender’in bu üniversitede kurduğu parapsikoloji araştırma grubunun incelediği bir olaydır. Rosenheim yakınlarındaki Nickheim’de meydana gelen söz konusu olaylar Kasım 1968 de başlamış ve dört ay kadar sürmüştür. Dr. Bender’in “tekinsiz ev araştırmalarında yeni gelişmeler” başlıklı bir yazısında anlatılan bu vakada bir işçi hanımı ve 13 yaşındaki kız çocuklarından oluşan bir aile tekinsiz ev türünden çeşitli tezahürlerin yanı sıra ayrıca kapalı odalarda atılan taşlarla da taciz ediliyorlardı. Bir keresinde evi vaftize gelen bir rahip mutfağa girdiği sırada tavandan bir taş düşmüştü. Hâlbuki tüm kapı ve pencereler kapalıydı. Rahip taşı eline aldığında ılık olduğunu fark etmişti.

Rosenheim’de oturan ve kendi bürosu da daha önce tekinsiz ev olaylarına sahne olan avukat Bay Adam olup bitenleri görmek üzere Nickheim ailesini ziyarete gitti. Kendisine evden kaybolan bazı objeleri daha sonra dışarıda yere düşerken gördüklerinden bahsettiler. Bunu denemek isteyen Adam içlerine parfüm ve haplar doldurduğu şişeleri mutfak masasının üzerine yerleştirerek herkesin dışarı çıkmasını söyledi. Tüm pencere ve kapıları kapayarak oda diğerlerinin yanına katıldı. Kısa bir süre önce havada bir parfüm şişesi ve daha sonra da hap dolu diğer şişe belirdi. Tam çatı seviyesinde iken görülen bu şişe zigzaglar çizerek yere doğru inmişti.

Görünüşe göre “tele-apor” denilen yani apor yoluyla mekân değiştiren objelerden biri de olayları incelemek için söz konusu evde bulunan Bender’e ait olan ve mutfağın bitişiğinde yer aln elbise dolabında bulunan paltoydu. Bender aile ile birlikte mutfakta otururken ev hanımı kedilerini içeriye almak için ön kapıya gitmişti. Koşarak mutfağa giren Bayan Bender’in paltosunun dışarıda basamakların hemen yanında karlar üzerinde durduğunu söyledi. Hava soğuktu ve dı kapı sürekli olarak kapalı duruyordu. Bayanın mutfağın dışında bulunduğu sekiz buçuk saniyelik süre dahilinde de paltoyu asılı bulunduğu yerden alıp karlar üzerine atarak tekrara mutfağa dönmesi imkansızdı. Söz konusu süre Bender’in sürekli olarak çalıştırdığı teybin kayıtlarından çıkarılmıştır. Tek ihtimali paltonun tekinsiz ev olaylarına neden olan güçlerle dolaptan demateryalize edilerek dışarıda materyalize olmasıydı.

Objelerin duvarlardan ya da kapalı kapılardan geçerek tele-apor dildikleri bu tür vakalar üzerinde özellikle duran Bender söz konusu olayların gerçekliği karşısında yüksek bir mekânın mevcudiyetini bir önerme olarak ifade etmek zorunda kalabileceğimizi öne sürmektedir. Bu da hareketin “dört katlı özgürlüğünü” mümkün kılacak ve görünüşteki şekliyle maddenin maddeye nüfuz edişini açıklayacaktır.

Bender’in belirttiğine göre Avusturyalı fizikçi Ernst Mach daha yüzyılın başlarında “yüksek mekan” ihtimalini soyut bir matematik kavram olarak ortaya koymuş ve ayrıca objelerin ortaya çıkış ve kayboluşlarının mekanın bu tür bir yüksek boyutluluğu için ampirik kanıt oluşturacağından bahsetmiştir.

 

 

 

g - Apor ile Bitmeyen Yiyecek Manna

 

Batı Afrika’daki merkezi Angola kabileleri için açlık hiç de yabancı olmadıkları bir sorundur. Seles adıyla bilinen bir kabile yüzyıllardır doğanın kaprislerine boyun eğerek yaşamıştır. Yağmur mevsiminde yağış olursa seles kabilesi de iyi ürüne ve bol yiyeceğe kavuşuyor, çoğu kez olduğu gibi kuraklık geldiğinde ise topraklarının yakıcı güneş ışığı altında çatladığını görüyor kabilece ıstırap çekiyorlardı.

1939 yılında gene kuraklık olmuş aylarca tek damla dahi yağmamıştı. Akarsu yatakları tozlu hendekler haline gelmiş, av hayvanları ya kaçmış ya da ölmüşlerdi. Kuşlar ortadan kaybolmuşlardı. Ekinler çekirgelerin bile ilgisini çekmeyecek kadar kurumuş kavrulmuşlardı. Çocuklarla ihtiyarlardan yüz kişi kadar öldükten sonra Seles kabilesinin geriye kalan 4yüz üyesi de açlıkla karşı karşıya kamışlardı.

Kabilenin toprakları üzerinde bir de carlos Sequesque’nin yönettiği bir Hıristiyan misyonu bulunuyordu. Carlos ve ailesi d Seles’in yerlileri ile birlikte kuraklık bölgesinde mahsur kalmışlardı.

Mart ayının gene güneşten kavrulan bir sabahı carlos beş yaşındaki kızı Rita’nın ortalıkta olmadığını fark etti. Çalılık araziye girerek kaybolmasından korkulduğundan Ritayı aramak için bütün bir kabile toplanmıştı. Arama grupları tam yola koyuluyorlardı ki Ritanın köye girdiği görüldü. Elindeki bir tahta çanaktan bir şeyler yiyordu. Yediğinin ne olduğu sorulduğunda bunun “Hz. Musa’nın yediği türden bir Manna” olduğunu söyledi akabinde açlıktan kırılan yerlileri arkasına katan Rita kendilerini birkaç yüz metre ötedeki çalılıklarla kaplı bir alana götürdü. Yerliler bu alandaki her açlığın hatta toprağın bile balı andıran yenilebilir bir madde ile kaplı olduğunu gördüler. Dahası oldukça geniş bir arazi parçası üzerinde yayılmış olan bu madde gene aynı yerde yeniden ortaya çıkıyordu.

Ritanın söylediğine göre acıkmış ve Hz. Musa gibi yiyecek bir şeyler bulabilmek için dua etmişti. Bala benzeyen bu maddeyi köyün uzağındaki bir çalılık alanda nasıl bulabildiğini hiçbir zaman yanıtlayamadı. Ancak bu madde herkesin gözü önünde her gün yenilenmeye devam etti ve yerlilerin hepsi de yağmurlar gelene kadar onunla beslendiler.

Olaydan haberdar olan Capetown’lu din adamı E.L. Cardy, söz konusu madden bir kavanoz dolusu numune alarak incelenmesi için Capetown’a getirmişti. Kendisine bunun bu tür bal olduğu söylendi ancak bu balın nereden ve nasıl geldiği de bir muamma olarak kaldı.

 

 

 

h - Apor İle Beş Yıldır Bitmeyen Kişniş

 

Hunton Bridge, Kings Langley, Herts’den Bn. J. Tidmars şöyle yazıyor:

“siz ya da okuyucularınız şu tuhaf sorunu çözebilir misiniz? Kocam baharatlı yemekleri çok sever ve bu yemekleri sık sık yapar.

“Yaklaşık beş yıl önce bir kutu öğütülmüş kişniş almıştı ve her baharatlı yemek yapışında içine dolu dolu bir çay kaşığı kişniş koyar.

“yine de kutuyu tekrar ortaya çıkardığında ağzına kadar dolu bir halde duruyor.

“diğer bir deyişle kişnişi beş yıldır kullanmasına rağmen kutu hala daha dopdolu

“bunu anlayamıyoruz”

 

 

 

i - Geçici Zamanla Apor Olan Bıçak

 

Harolt T. Wilkins, “zaman ve mekâna ait tuhaf gizemler” adlı kitabında tarihi olayların yanı sıra yakı zamanlarda meydana gelmiş olan bazı apor vakalarına da yer vermektedir. Bunlardan en ilginci Gloucestershire Brockwort’taki bir tarlada elektrik telleri üzerinde çalışırken acıkan bir şahsın tanık olduğu bir apordur. Yemek molası verdiğinde yanında bıçak getirmeyi unuttuğunu fark etmiş ve kendi kendine sinirlenirken birden ayaklarının dibinde bir bıçağın durduğu görmüştü. Kendisinin daha önce hiç görmediği birkaç saniye önce hiçbir şeyin bulunmadığı bir yerde beliren yepyeni bir sofra bıçağıydı bu. Bu şahsın daha sonradan sakladığı söz konusu bıçak Wilkins’in belirttiğine göre kendisinin ölümüyle birlikte ortadan kaybolmuştu.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Konuyla ilgili olarak Aporlar Ruhsal Işınlama Olayları isimli kitabı okumanızı öneririrm.

 

 

 

apor.jpg

 

 

1. Bölüm

Apor ve Tekinsiz Ev Deneyimleri

a - Johann Zoellner ve Apor Deneyimi

b - Tekinsiz evdeki Apor Olayları

c - Apor Olayları Yüzünden Oturulmayan Ev

d - Medyum kız kardeşlerin Neden Oldukları Aporlar

e - Ruhsal Varlıkların Apor Faaliyetleri

f - Prof. H. Bender’in İncelediği Aporlar

g - Apor İle Bitmeyen Yiyecek Manna

h - Apor İle Beş Yıldır Bitmeyen Kişniş

ı - Geçici Zamanlarda Apor olan Bıçak

 

2.Bölüm

Hindistanda'ki Ünlü Apor Olayları

a - Medyum Dr. Vinod ve Dokuzların Apor Gücü

b - Ünlü Hint Ermişi Sai Baba ve Aporları

c - Guru Lahiri Mahasaya ve Görkemli aporlar

d - Guru Sri Yuteswar ve Apor Astral planı

e - Guru Pramahansa Yogananda ve Apor Tılsım Objesi

 

3.Bölüm

Ünlü Medyomlar ve Apor Olayları

a - Medyum E. Roberts ve Apor Deneyimleri

b - Medyum C.Mirabelli Ve apor Deneyimleri

c - Medyum K. Barkel ve Apor Deneyimleri

d - Medyum Bn. Guppy ve Apor Celseleri

e - Medyum K.M. Rhinehart ve Apor Deneyimleri

 

4.Bölüm

İslam ve Hristiyan Ermişlerinde

Apor Olayları

a - Hıristiyan Ermişleri ve Bolluk Mucizesi aporları

b - Yunus Emre ve Üç Bilgenin Aporları

c - Hz. Mevlana ve Apor Olayları

d - Hacı Bektaş Veli ve Apor Deneyimler

 

5.Bölüm

Peygamberler ve Apor Mucizeleri

a - Hz. İlya ve Apor Mucizesi

b - Hz. Elişa ve apor Mucizesi

c - Hz. Musa ve Apor Mucizesi

d - Hz. İsa ve Apor Mucizesi

e - Hz. Muhammed ve Apor Mucizeleri

 

( Kaynak ;Aporlar , Bilim Araştırma Merkezi)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Apor deneyimi yaşamadım hiç ama gerek dini kaynaklarda gerek başka kaynaklarda hep çıkıyor karşımıza. Teleportasyon da keza öyle.

Diğer paranormal olaylar dışında kanıtlanması ve deneyimlenmesi en az olan olaylardan biri. Teleportasyon yapabilen,teleportasyon kanıtlandı işte o adam falan gibi bir şeye rastlamadım. Sahte de olsa levitasyon bile var,ama bu yok. Yoksa ben mi bilmiyorum? Apor olayı da gerçekten mükemmel bir olay.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...