Jump to content

İsis’in Bembine Tableti


nevermore

Önerilen Mesajlar

http://batiniler.com/wp-content/uploads/bembineisis.jpgMısırlı rahiplerin İsis’in Bembine Tableti’nde sergiledikleri, okült sembollerden oluşan kurban, ritüel ve seremoni felsefi sisteminin theurjik veya majikal anlamıyla ilgili olarak Athanasius Kircher şunları yazar: “Kadim rahipler doğru ve eksiksiz kurban seremonileriyle büyük bir gücün uyandığına inanıyordu. Tek bir şey eksikse seremoninin tümü bozulur, der İamblichus. Bu yüzden ayrıntılar konusunda çok özenliydiler. Çünkü mantıksal bağlantı zincirinin tümünün ritüele tam anlamıyla uygun olmasının, kesin bir şart olduğuna inanıyorlardı. Yapmakta oldukları ritüellerin gelecekte kullanımıyla ilgili rehberler hazırlamalarının sebebi budur. Ayrıca kendilerinden önceki kâhinlerin de sırlarını göstermek için oluşturdukları bir sembolizm sistemini de öğrenmişlerdi. Bunu İsis Tableti’ne yazdılar ve tableti, Kutsalların Kutsalı odasına, buraya girmeye hak edenlere tanrıların doğasını ve önceden belirlenmiş kurban şekillerini öğretmek için yerleştirdiler. Her Tanrı düzeninin kendine has sembolleri, işaretleri, kostümleri, süsleri olduğu için, tapınma sırasında bunların hepsine birden dikkat edilmesi gerektiğini öğrettiler. Çünkü tanrıların ve kutsal varlıkların lütuflarını kazanmak için daha etkili başka bir şey yoktu… Bu yüzden insanların pek gitmediği tenha yerlerdeki tapınaklarına doğadaki hemen her suretin temsillerini koydular. İlk önce zemin taşlarında, mineraller, taşlar, süs için uygun diğer şeyler ve küçük su kanalları kullanarak dünyanın fiziksel ekonomisini sembolize ettiler. Duvarlar yıldızlar dünyasını, varlıklara ait âlemleri gösteriyordu. Merkezde ise Yüce Akıl’ın tecellilerini akla getirecek şekilde sunak bulunuyordu. Böylece tapınağın iç kısmı Evrensel Âlemlerin resmini oluşturuyordu. Kurban törenini gerçekleştiren rahiplerin elbiselerinde tanrılara atfedilenlere benzer süsler vardı. Rahiplerin vücudu tıpkı tanrılarınki gibi yarı çıplaktı ve bütün dünyevi tasalardan uzakta yaşıyorlardı ve en katı çileci pratikleri uyguluyorlardı… Başları dünyevi şeylere aldırmazlıklarını göstermek için örtülüydü. Başları ve vücutları tıraş edilmişti; çünkü saçı gereksiz bir uzantı olarak görüyorlardı. Başlarının üstünde tanrılara atfetmiş oldukları işaretlerin aynılarını taşıyorlardı. Bu şekilde sürekli olarak özdeşleşmeye çalıştıkları akla dönüştüklerine inanıyorlardı. Örneğin dünyaya Evren’in canını ve ruhunu çağırmak için, tabletimizin ortasında gösterilen imgenin önünde duruyor, bu figürle aynı sembolleri takıyor, aynı maiyeti kullanıyor ve kurbanlar sunuyorlardı. Bunlar ve bunlara eşlik eden ilahilerle tanrıların dikkatini mutlaka duaya çektiklerine inanıyorlardı. Tabletin diğer kısımlarında gösterilen ritüeller sayesinde de istedikler ilahı çağırabileceklerini düşünüyorlardı. Kehanet sanatlarının kökeni, açık bir biçimde bu ritüellerde yatmaktadır. Vurulan bir akort nasıl vurulmayan bileşik akortların tepki vermesine neden oluyorsa, benzer bir biçimde, ayrıntıları uyumlu eylemleriyle Tanrı’ya taparken temel Fikir ile uyum içine giriyor, akli birlik sayesinde, Fikirlerin Fikrine ulaşıyorlardı. Böylece Fikrin, kehanet hediyesinin ruhlarında yükseldiğine, böylelikle gelecek olayları, yaklaşan kötülükleri vs. bilebileceklerine inanıyorlardı. Çünkü Mutlak Akıl’da her şey eşzamanlı ve mekânsız olarak var olduğu için, gelecek o Akıl’da hazır halde mevcuttur. Beşeri Akıl tefekkür yoluyla Mutlak Akıl’a bağlandığı için, bu birleşme yoluyla geleceği bilebildiklerine inanıyorlardı. Tabletimizde sergilenen her şey, belli koşullar altında, onlara Yüce Erk’in erdemlerini ilham edecek ve onları iyiye yaklaştırıp kötüden uzaklaştıracak tılsımlardan ibarettir. Bu büyülü süreçte, hastalıkları da iyileştirebileceklerine inanıyorlardı. Söz konusu hastalık üzerinde gücü olan varlık veya tanrının, uykularında onlara görünmesini ve hastalığın çaresini öğretmesini sağlayabilirlerdi. Bu inanışta hemen her kuşku ve zorluk karşısında tanrılara danışılabilirdi. Mistik ritüellerin sunduğu tanrılara benzeme imkânını kullanıp, bilinçli bir şekilde Tanrısal Fikirler’i temaşa ederek, vecit halinde, uykuda veya uyanık oldukları bir zamanda, söz konusu meselenin doğruluğu veya yanlışlığı konusunda Tanrı’nın onlara bir işaret vereceğine inanıyorlardı. Bkz. OEdipus Ægyptiacus)

 

Thomas Taylor’un bir metninde şu dikkat çekici paragrafı okuruz: “Platon ‘Büyük Gizemler’e 49 yaşında inisiye edildi. İnisiyasyon Mısır’daki Büyük Piramit’in yeraltındaki odalarından birinde gerçekleşti. İSİS TABLETİ, Platon’un önünde durduğu ve kendisinde zaten var olan, Gizemler’in seremonisiyle tekrar alevlenerek uyku halinden çıkan bilgeliği aldığı sunak taşıydı. Büyük Salon’da geçirdiği üç günün sonunda piramidin Hiyerofantı ona, her biri kendine uygun bir Sembol’e sahip En Yüce Ezoterik Öğretileri sözlü olarak verdi (Hiyerofantı ancak üç mertebeyi, üç boyutu geçenler görebilirdi). Piramidin salonlarında üç ay daha misafir kaldıktan sonra, İnisiye Platon, tıpkı kendisinden önceki Pisagor ve Orfeus gibi, Büyük Tarikat’ın verdiği vazifeyi yerine getirmek üzere dünyaya gönderildi.”

Roma’nın 1527’de yağmalanmasından önce Mensa Isiaca’nın (İsis Tableti) hiçbir yerde bahsi geçmez. Tam bu vakitte tablet bir çilingir veya demircinin eline geçmiş, o da tableti Venedik Cumhuriyeti tarihçisi, meşhur bir antikçi olan Kardinal Bembo’ya fahiş bir fiyata satmış, ardından tablet Aziz Markus’un kütüphanecisinin eline geçmiştir. Kütüphanecinin 1547’de ölümünün ardından İsis Tabletine Montua Sarayı sahip olmuş ve II. Ferdinand’ın askerlerinin Mantua şehrini işgal ettiği 1630 yılına kadar buranın müzesinde kalmıştır. Birçok yazar tabletin, içindeki gümüş dolayısıyla cahil askerler tarafından yok edildiğini düşünmektedir. Bununla birlikte bu kanı yanlıştır. Tablet Kardinal Pava’nın eline geçmiş, o da Tableti Savoy Dükü’ne, o da Sardunya Kralına hediye etmiştir. Fransızlar 1797 yılında İtalya’yı işgal ettiklerinde Tablet Paris’e getirilmiştir. Alexandre Lenoir, 1809 yılında Mensa İsiaca hakkında yazarken, onun Bibliothèque Nationale’de sergilendiğini söyler. İki ülke arasında barışın tesisinden sonra Tablet İtalya’ya geri verilmiştir. Kuzey İtalya Rehberi adlı eserinde Karl Baedeker, Mensa İsiaca’nın Turin’deki Antik Eserler Müzesi’nin 2. galerisinin ortasında durduğunu söyler.

Parmalı Meşhur Aeneas Vicus, 1559 yılında orijinal tabletin kopyasını çıkarmış, gravürün bir kopyası Bavyera Dükü Şansölyesi tarafından Hiyeroglif Müzesi’ne verilmiştir. Athanasius Kircher, tabletin “beş el uzunluğunda ve dört el genişliğinde” olduğunu söyler. W. Wynn Westcott’a göre o 50 inçe 30 inçtir. Bronzdan yapılmış ve yakılmış emay ve gümüşle süslenmiştir. Fosbroke şunları ekler: “Figürler fazla derine kazılmamıştır, çoğunun dış çizgileri gümüş çizgiyle çevrelenmiştir. Figürlerin üzerine yerleşmiş olduğu ve baskılarda boş görünen zemin, gümüşle kaplanmış ancak bu gümüş sökülmüştür.” (Bkz. Encyclopædia of Antiquities).

Hermetik felsefenin temel ilkelerini bilenler Mensa İsiaca’da Khalde, Mısır ve Yunan teolojisini göreceklerdir. Antiquities adlı eserinde Benediktin Peder Montfaucon, bilgisinin tabletin karmaşık sembolizmini çözmeye yetmediğini itiraf eder. Daha sonra da tabletin üzerindeki simgelerin dikkate değer bir öneme sahip olduğundan kuşkulanarak Kircher’in açıklamalarının tabletin kendisinden daha karmaşık olduğunu söyleyerek onunla alay eder. Laurentius Pignorius, onu anlattığı 1605 tarihli bir makaleye tabletin kopyasını koyar, ancak açıklamaları figürler hakkında pek bilgisi olmadığını gösterir.

Kircher, 1654 yılında yayınladığı OEdipus Ægyptiacus adlı eserinde sorunun üzerine kendine özgü bir azimle atılır. Kadim dönemlerin gizli öğretileriyle ilgili meselelerde yıllara dayanan araştırmalarının sonucu olarak bu iş için doğru kişi olan Kircher, bir grup ünlü uzmanın yardımıyla tabletin gizemlerinin büyük bir kısmını açıklamayı başarır. Fakat esas sır, Eliphas Levi’nin History of Magic adlı eserinde dile getirdiği üzere, dikkatinden kaçmıştır.

“Bilgili Cizvit,” diye yazar Levi, “tabletin kutsal alfabeyle ilgili bir hiyeroglif anahtarı içerdiği kehanetinde bulunmuş, ancak bir açıklama geliştirememiştir. Tablet üç eşit kısma ayrılır. Yukarıda göklerin on iki evi, aşağıda yıl içinde bunlara karşılık gelen işleri [iş dönemleri], ortada ise alfabenin harflerine karşılık gelen yirmi bir kutsal işaret bulunur. Bütün bunları ortasında evrensel varlığın sembolü olan pantomorfik IYNX, oturmuş bir figür halindedir. Bu sembol İbranice Yod’a, daha doğrusu bütün diğer harflerin kendinden çıktığı ilk harfe karşılık gelir. IYNX’in çevresi Mısır ve İbrani alfabelerinin üç ana harfinde karşılık gelen bir triyad (üçlü) tarafından çevrilmiştir. Sağ tarafta Ibimorfik ve Serapian triyadlar, solda ise Nepthys ile Hecate triyadları bulunur. Bunlar aktif ve pasifi, sabit ve hareketliyi, dölleyen ateş ile doğuran suyu gösterirler. Bu üçlüler merkezdeki figürle birleştiğinde bir septenary (yedili) oluştururlar ve merkezde bir septenary vardır. Üç yedili, üç âlemin mutlak sayısını, aynı zamanda ilksel harflerin toplam sayısını gösterir; buna tıpkı dokuza eklenen sıfır gibi tamamlayıcı bir işaret eklenir.”

http://batiniler.com/wp-content/uploads/leviisismembine.jpg---------LEVİ’NİN İSİS TABLETİ ANAHTARI-------- Asırları fazla bir hasar almadan atlatan Kadim Tot Kitabı, kıyasen daha eski olan Taroççi (Tarocchi, Tarot) Kartları şeklinde resmedilmiştir. Tot Kitabı’nı Mısırlıların ezoterik bilgilerinin, medeniyetlerinin çöküşünün ardından yapılan bir özeti olarak görenler için, bu irfan, tarot gibi bir resimsel biçime kristalize olmuştur. Bu tarot kısmen veya tümüyle unutulmuş veya yanlış anlaşılmış, resimsel sembolleri sahte kâhinlerin veya kart oyunlarıyla halkı eğlendiren kişilerin eline düşmüştür. Modern tarot, veya Tarocchi tarot destesi, 78 karttan oluşur, bunlardan 22’si özel bir koz grubunu oluşturur ve resimsel bir tasarıma sahiptir. Geri kalan 56 kart dört seri halindedir ve her seride on sayı kartı, dört tane de saray kartı vardır (Kral, Kraliçe, Şövalye ve Oğlan veya Uşak). Dört seri şunlardan oluşur: Kılıçlar (Askeriye), Kupalar (Ruhbanlık), Sopalar veya Asalar (Tarım), Paralar veya Tılsımlar (Ticaret). Bunlar sırasıyla bizim Maça, Kupa, Sinek ve Karo serilerimize karşılık gelirler. Biz 22 ana koz kartıyla ilgileniyoruz, çünkü bunlar tarot hiyerogliflerinin en doğrudan uzantılarıdırlar. 22 sayısı İbranice ve diğer kutsal dillerin harflerine karşılık gelir ve doğal olarak İbrani alfabenin aç ana harfine, yedi çift harfine, on iki basit harfine tekabül ederler. Bunlar ayrıca biri dışarıda kalan üç yedili grup olarak bir İnisiyasyon sistemi ile inisiye olmayanı gösterirler.” (Bkz. Westcott, The Isiac Tablet.)

 

Levi’nin sunduğu ipucu, tabletin orta kısmındaki yirmi bir figürün 21 majör tarot kartını gösterdiği anlamında yorumlanabilir. Eğer durum buysa, yorumlarda çatışmalara neden olan, tabletin ortasındaki tahtın üst kısmındaki gizli triyad tarafından sembolize edilen taç, Mutlak Aklın isimsiz tacı, sıfır numaralı kart değil midir? Bu Mutlak Akıl’ın ilk tecellisi olarak, dört aşağı dünyanın önündeki masada uzanan asa, kılıç, kupa ve para sembolleriyle Hokkabaz, Majisyen en uygun kart değil midir? Bu şekilde düşünürsek sıfır kartı hiçbir yere ait değildir, bütün diğer 21 kart (harf) ondan tecelli eder ve bu 21 kartın toplamı yine sıfırdır. Bu kart üzerindeki şifre, yani daire, aşağı âlemlerin, güçlerin ve harflerin çıktığı üst kürenin sembolüdür.

Westcott çeşitli otoriteler tarafından ileri sürülen bütün zayıf teorileri bir araya getirmiştir ve Humphreys’in Montfaucon’un 1721’deki hiçbir değeri olmayan açıklamalarının çevirisini saymazsak, İngilizcedeki İsis Tableti’inin tek ayrıntılı açıklaması olan kitabı yayınlamıştır. 1887 yılında yayınlanan bu kitabın günümüzde kopyasını bulmak neredeyse imkânsızdır. Westcott, Levi’nin gizli bırakmanın daha iyi olacağını hissettiği bir sırrı açıklama konusunda çekincelerini dile getirdikten sonra tablete dair yorumunu şu şekilde özetler: “Levi, gizemli tableti açıkladığı tablosunun üst bölümünü yılın dört mevsimine ayırır, her mevsimde Zodyak’ın üç burcu vardır. Dört harfli kutsal ismin, Tetragrammaton’un Yod’unu Kova’ya, yani Canopus; He’sini Boğa’ya, yani Apis’e; Vav’ını Aslan’a, yani Momphta’ya ve nihayet son He’yi Typhon’a tayin eder. Kerublarla –İnsan, Boğa, Aslan ve Kartal– yakınlığa dikkat edin. Dördüncü form okült iyi veya kötü niyete bağlı olarak Akrep veya Kartal’a tekabül eder: Bildiğimiz Zodyak’ta Yılan yerini Akrep’e bırakır. “Aşağı bölmeyi 20 İbrani basit harfe tayin eder ve bunları ufkun dört yönüyle ilişkilendirir. Bunu Sefer Yezirah V. Bölüm, 1. kısım ile karşılaştırınız.

“Orta kısmı Güneşsel ve gezegensel güçlere tayin eder. Ortada üstte Güneş’i, onun altında, haçın üstünde duran, iç içe geçmiş biri beyaz biri siyah iki üçgenden oluşan Süleyman’ın mührünü görürüz. Hepsi bir arada bir tür karmaşık Venüs sembolü oluştururlar. İbimorphos’a üç karanlık gezegeni verir. Venüs, Merkür ve Mars Ateş elementini gösteren dikey bir koyu üçgenin köşelerine yerleştirilmiştir. Nephtis triyadına üç aydınlık gezegeni Satürn, Luna ve Jüpiter’i verir, bunlar su elementini gösteren açık renkli bir üçgenin etrafındadırlar. Burada su, dişil kuvvet, pasif ilke, Sefirotsal Ana, Binah ve Gelin arasında kaçınılmaz bir bağlantı vardır (Bkz. Mathers, Kabbalah) Dikkat edin, gezegenlerin kadim işaretlerinin hepsi de bir haç, Güneş Diski ve hilalden oluşmuştur: Venüs Güneş diskinin altında bir haç, Merkür üstünde hilal, altında haç bulunan Güneş diski, Satürn, en alt noktası hilalin tepe noktasına değen bir haç, Jüpiter en alt noktası haçın sol kolunun ucuna değen bir hilaldir ve bütün bunlar derin sırları oluşturur. Levi’nin Serapis ile Hecate’nin yerini değiştirdiğine dikkat edin, fakat beyaz Apis ile siyah Apis’in yerini değiştirmez, belki de ona göre Arı başı Hecate’yle ilişkilidir. On iki basit harfi alt kısımla ilişkilendirince, 7 çift harf gezegenlerin olduğu orta kısımla ilişkili, Hava, Su ve Ateş’e karşılık gelen ana harflerin büyük üçlüsü (A.M.S) resmedilmeden kalmıştır. S’nin etrafında merkezi Iynx veya yod, Ophionian Üçlüsü’ ve Leonin Sfenks. Levi’nin ortadaki OPS kelimesi Latince Ops, Terra, yeryüzü zekâsıdır; Yunan Ops, Rhea, veya Kibele, genellikle aslanlar tarafından çekilen bir savaş arabasında otururken resmedilir; başında kat kat yükselen bir taç vardır ve elinde bir anahtar tutar.” (Bkz. İsis Tableti)

Fransızcada 1809 yılında Alexandre Lenoir tarafından yayınlanmış olan makale ilginç ve orijinal olmasına rağmen tabletle ilgili çok az gerçek bilgi içerir. Üstelik bu makalede yazar tabletin bir Mısır takvimi veya astroloji haritası olduğunu kanıtlamaya çalışır. Hem Mantfaucon hem de Lenoir –aslına bakarsanız 1651 tarihinden itibaren bütün yazarlar– çalışmalarını ya Kircher’e dayandırmışlar ya da ondan ciddi bir biçimde etkilenmişlerdir. Kircher’in seksen sayfalık on yedinci asır Latincesinde yazılmış yorumlarının titiz çevirileri mevcuttur. Kitabın ortasındaki iki sayfalık tablet resmi Kircher’in Hiyeroglif Müzesi’nden yapmış olduğu kopyanın aynısıdır. Küçük harfler ve rakamlar onun tarafından açıklamaları net olsun diye eklenmiştir, burada da aynı amaçla kullanılacaklardır.

Neredeyse bütün dini ve felsefi eski eserler gibi İsis’in Bembine Tableti de birçok fikir ayrılığına neden olmuştur. A. E. Waite, tabletin gerçek doğası ile iddiaları birbirinden ayıramayıp başka bir ünlü ekzoterik yazar olan J.G. Wilkinson’dan alıntı yapar: “Orijinal tablet son derece eskidir ve onun sahte olduğu söylenmiştir.” Oysa hayli bilgili bir insan olan Eduar Winkelmann tabletin eski ve orijinal olduğunu savunmaktadır. Mensa İsiaca’yı dikkatle incelediğimiz zaman çok derin bir gerçek açığa çıkar. Tableti yapan kişi illa da Mısırlı olmasa da, en yüksek dereceden bir inisiyedir ve Hermetik ezoterizmin en önemli sırlarını çok iyi bilmektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BEMBİNE TABLETİ’NİN SEMBOLİZMİ

 

İsis Tableti’nin kaçınılmaz olarak kısa tutulan aşağıdaki değerlendirmesi Kircher’in yazılarına ve yazarın Khalde, İbrani, Mısır ve Yunan mistik yazılarından elde ettiği bilgilere dayanmaktadır. Mısırlıların tapınakları öyle bir şekilde tasarlanmıştı ki onları kaplayan hiyerogliflerin gösterdiği üzere, odaların düzenlenmesi, dekorasyonlar ve araçların hepsi sembolik bir öneme sahipti. Genellikle her odanın ortasında bulunan sunağın yanında görünmez borularla odanın içine akıp dışarı çıkan Nil sularından bir havuz bulunurdu. Burada ayrıca tanrıların resimleri ve yanlarında da majikal yazılar bulunurdu. Bu tapınaklarda semboller ve hiyeroglifler kullanılarak neofitlere rahipler kastının sırları öğretilirdi.

İsis Tableti esasta bir masa veya sunaktı ve onun üzerindeki semboller rahipler tarafından açıklanan sırların bir parçasıydı. Tabletler çeşitli tanrılara adanırdı, tablette İsis onurlandırılmıştır. Tabletlerin yapıldığı madde, tanrı veya tanrıçaların mertebelerine göre değişiklik gösterirdi. Jüpiter ile Apollon için yapılmış tabletler altından, Diana, Venüs ve Juna’nınkiler gümüşten, diğer tanrılarınki mermerden ve en alt tanrılarınki ise ağaçtan yapılırdı. Bu kutsal sunaklarda, anlaşıldığı zaman insanın görünmez doğasının besini olacak semboller, tıpkı bir ziyafet masasındaki bedeni besleyen yiyecekler gibi sıra sıra dizilirdi.

Kircher tabletle ilgili giriş yazısında onun sembolizmini şu şekilde özetler: “Bütün olarak bakıldığında üç katlı dünyanın –arketipsel, entelektüel ve duyusal– bütünsel yapısını öğretmektedir. En Büyük Tanrı, hem canlı hem cansız şeylerden oluşan bir evrenin merkezinden çevresine doğru hareket halinde gösterilmiştir. Bu canlı cansız her şey Baba Akıl dedikleri mutlak kudret tarafından harekete geçirilip canlandırılır ve üçlü bir sembolizmle temsil edilir. Burada ayrıca Mutlak Olan’dan çıkan üç üçlü gösterilmiştir. Her biri ilk teslisin bir özelliğini tezahür ettirir. Bu üçlülere Temel veya her şeyin zemini denir. Bu tablette de Baba Akıl’a evrene hâkim olmada yardım eden bu ilahi varlıkların düzenlenmesi ve dağılımı gösterilmiştir. Üst şeritte âlemlerin yöneticilerinin her biri kendi ateşsel, esîrî ve maddi işaretleriyle gösterilir. Alt şeritte ise görevleri her şeyin ilkelerini korumak ve doğanın ihlal edilemez yasalarını muhafaza etmekle görevli Fathers of Fountains [Pınarların Babaları] gösterilmektedir. Bunlar kürelerin ve bir yerden ötekine hareket edenlerin tanrıları vardır; çeşitli madde ve formlar (Zonia ve Azonia) üzerinde çalışan bu ilahi varlıklar, yüzleri onlardan üstün olan tanrıya dönmüş bir şekilde her iki cinsiyetten figürler olarak gösterilmişlerdir.”

Yatay olarak üç şeride veya üç odalar serisine bölünen Mensa İsiaca, İsis Gizemleri’nin aktarıldığı odaların temel planını veriyor olabilir. Orta şerit, yedi kısma veya küçük odalara ayrılır ve aşağı şeridin iki taraftan birer kapısı vardır. Bütün tablette birinci dereceden önemli 45 figür ve diğer küçük semboller vardır. Kırk beş ana figür on beş üçlü halinde gruplandırılmıştır. Bunlardan dördü üst şeritte, üçü ortada ve dördü de aşağı şerittedir.

Hem Kircher’e hem Levi’ye göre bu üçlüler aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır:

Üst Bölümde,

1. P, S, V—Mendes Üçlüsü.

2. X, Z, A—Ammonius Üçlüsü.

3. B, C, D—Momphtæan Üçlüsü.

4. F, G, H-Omphtæan Üçlüsü.

Orta Bölümde,

1. G, I, K—Isis Üçlüsü.

2. L, M, N—Hecate Üçlüsü.

3. O, Q, R—Ibimorphous Üçlüsü.

4. V, S, W—Ophioneus Üçlüsü.

5. X, Y, Z—Nephtæan Üçlü.

6. Z, N, G—Serapis Üçlüsü.

7. G, D, E—Osiris Üçlüsü.

Alt Bölümde,

1. L, M, N—Horæan Üçlü.

2. X, O, S—Pandochæan Üçlü.

3. T, F, C—Thaustic Üçlü.

4. Y, F, H—Æluristic Üçlü.

)”]http://batiniler.com/wp-content/uploads/westcottisisbembine.jpg----------WESTCOTT’UN İSİS TABLETİ ANAHTARI------------ Zerdüşt 3 sayısının dünyanın her yerinde ışıldadığını söyler. Bu durum, İsis Tableti’nde yaratıcı etkileri temsil eden üçlüler serisi halinde gösterilmiştir. Alexander Lenoir, İsis Tableti’yle ilgili olarak şöyle der: “Bir sanat eseri olarak pek ilgi çekici değildir. Soğuk ve önemsiz bir kompozisyondan ibarettir, kaba hatlarıyla çizilmiş olan figürlerde çok az hayat belirtisi vardır. Fakat başka bir bakışla incelersek, tabletin yaratıcısının niyetini anlar ve çok geçmeden İsis Tableti’nin genel öğrenim için kullanılan, semavi kürelerin küçük kısımlara ayrılmış bir imgesi olduğunu görürüz. Bu fikre göre, İsis Tableti’nin, esasen, İsis Gizemleri’nde mevcut olan bir koleksiyona giriş olduğu sonucuna varabiliriz. Tablet, inisiyasyon seremonilerinde kullanılması için bakır üzerine işlenmiştir.” (Bkz. New Essay on the Isiac Table [İsis Tableti’ne Dair Yeni Makaleler

 

Bu on beş üçlü için Kircher şunları yazar: “Figürler birbirinden sekiz önemli açıdan ayrılır, örneğin biçim, duruş, ifade, hareket, kıyafet, başlık, asa ve nihayet etraflarına yerleştirilmiş hiyerogliflerle. Figürlerin gizli güçlerini göstermenin bu sekiz sembolik yolu Gerçek Benlik’in anlaşılmasına vasıta olan sekiz ruhani duyuyu anıştırır. Bu ruhani hakikati göstermek için Budistler sekiz oklu çark kullanırlar ve bilinçlerini soylu sekiz yolla yükseltirler. Tabletin üç ana panelini çevreleyen süslü çerçeve kuşlar, hayvanlar, sürüngenler, insanlar ve bileşik formlardan oluşan birçok sembol içerir.

Tabletin yorumlarından birine göre bu çerçeve dört elementi simgeler ve bu yaratıklar elementsel varlıklardır. Başka bir yoruma göreyse sınır arketipik küreleri temsil eder, frizdeki bileşik figürler ise maddi dünyada kendilerini çeşitli kombinasyonlarla tezahür ettiren formların kalıplarıdırlar. Tabletin köşelerindeki dört çiçek, yüzlerini daima güneşe dönen ve onu gökyüzünde takip eden çiçekler olarak insanın Yaratıcı’yı görmekten sevinç duyan daha latif doğasını temsil etmektedir.

Khalde gizli öğretisine göre evren dört varlık haline (kürelere veya planlara) ayrılır: arketipsel, entelektüel, semavi ve elementsel. Arketipsel plan Üçlü Ulûhiyet’in aklıyla eşanlamlı görülür. Bu cisimsiz, ebedi ve ilahi planda, hayatın bütün aşağı tezahürleri, var olan, var olmuş ve var olacak her şey mevcut bulunmaktadır. Kozmik Akıl’da, ister ruhani ister maddi olsun, her şey arketipler veya ilahi düşünce formları olarak bulunurlar ki bu, tablette bir gizli mecazlar zinciri halinde gösterilmiştir.

Tabletin ortasında kişileşmiş Ruhani Öz’ü içeren bütün formlar, her şeyin kaynağı ve maddesi görülür. Bundan, üçlü gruplar halinde (Ophionik, Ibimorphous ve Nephtaean Üçlüleri) dokuz tecelli olarak aşağı âlemler çıkar. Bunları Taç, Keter küresinden tecelli eden dokuz kabalacı küreyle karşılaştırın. Evrenin on iki Yöneticisi (Mendesian, Ammonian, Momphtæan, and Omphtæan Üçlüleri) yaratıcı etkileri paylaştıran araçlardır ve tabletin üst kısmında gösterilmişledir. Bunların faaliyetleri arketipsel kürede mevcut olan kapılara göre İlahi Akıl tarafından yönlendirilir. Arketipler İlahi Akıl’da formüle edilmiş soyut kalıplardır ve daha aşağı faaliyetler bunlarca kontrol edilirler.

Tabletin alt bölümünde evrenin büyük kapılarının bekçisi Esas Pınarlar (Horæan, Pandochæan, Thaustic ve Æluristic üçlüleri) görülür. Bunlar yukarıda gösterilen Yöneticilerden gelen etkileri aşağı âlemlere dağıtırlar.

Mısır teolojisinde iyilik hükümrandır ve bütün her şey az ya da çok ondan pay alır. Her şey onu arar. O sebeplerin İlk Sebebi’dir. İyilik kendi kendine yayılır, dolayısıyla her şeyde mevcuttur; çünkü hiçbir şey kendinde olmayan bir şeyi üretemez. Tablet gösteriyor ki her şey Tanrı’da ve Tanrı her şeydedir, yani her şey her şeyde, her tekil her tekildedir. Entelektüel âlemde, elementsel âlemde yaşayan yaratıkların görünmez ruhani eşleri bulunur. Dolayısıyla en aşağı en üstü yansıtır, bedensel akılsalı gösterir, gayp olan eserleriyle tezahür eder. Bu nedenle Mısırlılar daha üstün ve görünmez güçlerin görünür örnekleri olsunlar diye, aşağı, duyusal dünyada mevcut olan maddelerin suretlerini yapmışlardır. Bu bozulmaya ve yıpranmaya açık suretlere bozulmaz tanrısal özelliklerin erdemlerini tayin etmişlerdir. Böylece bu dünyanın Tanrı’nın bir gölgesi, içteki cennetin dışsal resmi olduğunu göstermişlerdir. Görünmez arketipsel planda var olan her şey, duyusal cisimsel dünyada doğanın ışığıyla açığa çıkmaktadır.

Arketipsel ve Yaratıcı Akıl –evvela Ebeveynsel Temel ve sonra Zekâlar denilen ikincil Tanrılar aracılığıyla– yukarı ile aşağı arasında sürekli etkileşim yoluyla bütün güçlerini dünyamıza akıtır. Mısırlılar fallus sembolizminde ruhani planları temsil etmek için spermi kullanmışlardır. Çünkü her şey, ondan çıkan her şeyi içinde barındırır. Ayrıca Khaldeliler ve Mısırlılar bir sonuç olan her şeyin sebepte ikamet ettiğine ve tıpkı lotus çiçeğinin güneşi takip etmesi gibi bu sebebi takip ettiğine inanırdı. Aynı şekilde Mutlak Akıl, Ebeveynsel Temel aracılığıyla ilk olarak ışığı, melekler âlemini yaratmıştır. Bu ışıktan bazılarının yıldızlar dedikleri gayp varlıklar hiyerarşisi, bu yıldızlardan da dört element ve duyusal dünya çıkmıştır. Böylece her şey her şeyin içindedir. Bütün görünür bedenler ve elementler görünmez yıldızlarda ve ruhani elementlerde, yıldızlar da aynı şekilde bu cisimlerdedir. Yıldızlar meleklerde, melekler de yıldızlardadır; melekler Tanrı’da, Tanrı da her şeydedir. Dolayısıyla her şey ilahi olarak Ulûhiyette, meleksel olarak meleklerde, cisimsel olarak cisimsel dünyadadır ve tersidir. Tohumun içinde ağacın olması gibi, dünyanın içinde de Tanrı vardır.

Proclus, “Ulûhiyet’in bütün nitelikleri, yaratımın her yerine nüfuz eder ve kendini bütün aşağı varlıklara verir,” demektedir. Mutlak Akıl’ın tezahürlerinden biri, onun her yaratığa verdiği kendi türüne göre üreme gücüdür. Bu güç yaratıkların yaşayan, ilahi yanını gösterir. Demek ki ruhlar, semalar, elementler, hayvanlar, bitkiler ve taşlar kendilerini kendilerine uygun bir biçimde üretirler, fakat hepsi Mutlak Akıl’da mevcut olan bir dölleyici ilkeye bağımlıdır. Dölleyici güç, kendisi tek olsa da, farklı töz ve maddelerde farklı şekilde tezahür eder. Böylece mineral dünyada maddi varoluşa katkıda bulunur, bitkilerde canlılık, hayvanlarda duyarlılık olarak görülür. Semavi cisimlere hareketini, insan ruhuna düşünceyi, meleklere zekâyı ve Tanrı’ya her şeyin özü olmayı verir. Burada bütün suretlerin tek bir tözden, bütün hayatın tek bir kuvvetten geldiğini ve bunların hepsinin Mutlak Olan’ın doğasında birlikte mevcut olduğunu görebiliriz.

İlk defa Platon tarafından açıklanan bu öğreti, öğrencisi Aristoteles tarafından şu kelimelerle dile getirilir: “Bu Duyusal Dünya’nın başka bir âlemin sureti olduğunu söylüyoruz; bu dünya hareketli ve canlı ise diğer dünyanın ne kadar hareketli ve canlı olduğunu düşünün… O halde, ötede, yıldızlara ait erdemlerin ötesinde, tıpkı bu dünyanın semaları gibi, ulaşılabilecek başka semalar durmaktadır; bunlar daha yüksek bir kademeden oldukları için daha parlak ve daha büyüktür; ayrıca cisimsel olmadıkları için bu dünya gibi birbirlerinden uzak da değillerdir. Öte âlemde bir dünya da vardır, bu dünya cansız maddeden değildir, hayvansal hayatla doludur ve bu dünyanınki gibi ama farklı türden ve kusursuzlukta doğal dünyasal fenomenler mevcuttur. Burada bitkiler, bahçeler, akarsular vardır. Suda, buradakinden daha soylu hayvanlar yaşar. Öte âlemdeki hava ve hayat buna uygundur ve her şey ölümsüzdür. Oradaki hayat bizimkine benzese de daha soyludur ve dolayısıyla akılsal, kalıcı ve değişmezdir. Eğer biri olur da karşı çıkıp bu yukarı âlemdeki bitkilerin nasıl kök saldığını sorarsa, onların nesnel varoluşa sahip olmadıklarını ve onların ilk El tarafından mutlak şartla ve cisimleşme olmadan yaratıldıklarını söyleyerek cevap veririz. Dolayısıyla bunlar ruh ve akılla aynıdırlar, ne bozulur ne yok olurlar. Çünkü öte varlıklar yüce bir hayat yaşadıkları, bir pınardan ve bir nitelikten fışkırdıkları, tatlı şaraplar, güzel kokular, uyumlu renkler ve sesler gibi kusursuzca bir araya geldikleri için enerji, kuvvet ve sevinç doludur. Bunlar şiddetle hareket etmez, birbirleriyle karışmaz, birbirlerini bozmazlar; her biri kendi özsel karakterini kusursuz olarak muhafaza eder, basittirler ve cisimsel varlıklar gibi çoğalmazlar.”

Tabletin ortasında İsis’i temsil eden –ancak burada Pantomorfik IXNX olarak adlandırılmış– bir kadın figürünün oturduğu büyük bir taht bulunur. G.R.S. Mead, IXNX’i “naklî akıl” diye tanımlamaktadır. Başkalarıysa onun Evrensel Varlık’ın sembolü olduğunu ileri sürmüştür. Tanrıçanın tahtının üstünde üç katlı bir taç vardır, ayaklarının altında ise maddi tözün evi bulunur. Buradaki üç katlı taç, Mısırlıların Mutlak Akıl dediği, Sefer ha Zohar’da “gizli ve açılmamış” diye tarif edilen İlahi Üçleme’nin sembolüdür. İbrani Kabalacı sisteme göre Hayat Ağacı ikiye ayrılır: yukarı görünmez kısım, aşağı görünür kısım. Yukarı kısım üç bölümden, aşağı kısım ise yedi bölümden oluşur. Yukarıdaki bölünmez Sefirot’un adları Keter, Taç; Hokmah, Hikmet ve Binah, İdrak’tır. Bu Sefirot kavranamayacak kadar soyuttur, oysa onlardan çıkan aşağıdaki yedi küre insan aklının kavrayabileceği menzildedirler. Orta panel triyad oluşturan figürlerle kaplanmıştır. Bunlar tahtın üstündeki gizlenmiş üçlü taçtan tecelli eden aşağı Sefirot’u gösterir.

Kircher’e göre Taht, üçlü Mutlak Akıl’ın üç âlemin yolları boyunca paylaşılmasına işaret eder. “Bu üç latif âlemden, Plutarch’ın ‘Boynuzların Evi’ ve Mısırlıların ‘Tanrıların Büyük Kapısı’ dedikleri duyumsal evren çıkar. Tahtın yılan biçimli alevlerle süslü üst kısmı, Mutlak Akıl’ın her türlü maddi temastan uzak oluşunu, ebedi ve bozulmaz oluşunu sembolize eder. Mutlak Akıl’ın ateşini bütün yaratıklara nasıl verdiği ise tabletin sembolizminde açıkça gösterilmektedir. İlahi Ateş, Dünya Bakiresi İsis’te kişileşmiş olarak, doğanın evrensel gücü aracılığıyla aşağı planlara akar. İsis burada IYNX adıyla ve Evrensel İdea’yı içeren polymorphous [çok-biçimli] olarak gösterilmiştir.” Buradaki Idea kelimesi Platoncu anlamdadır. “Platon bütün olası şeylerin madde dışı ezeli formları olduğuna inanıyordu; bu ezeli ve madde dışı formlara idealar dedi. Platoncu anlamda idelar Tanrı’nın fenomen dünyasını yarattığı kalıplardır.” (Sir. W. Hamilton.)

Kircher orta paneldeki 21 figürü şu şekilde tanımlamaktadır: “Yedi ana üçlü yedi üst âleme tekabül eder ve tabletin orta kısmında tasvir edilmiştir. Hepsi görünmez, ateşsi arketipten [tahtın üçlü tacından] türemiştir. V S W harfleriyle gösterilen ilk Ophionic, yani IYNX üçlüsü canlı ve ateşsi âleme karşılık gelir. Bu âlem kadimlerin Aetherium dedikleri entelektüel dünyadır.

Zerdüşt bu âlem için, “Ah ne şiddetlidir yöneticileri dünyanın!” demektedir. O Q R harfleriyle gösterilen ikinci İbimorphous Üçlüsü ikinci entelektüel, yani esîrî âleme karşılık gelir ve nemlilik ilkesiyle ilişkilidir. X Y Z harfleriyle gösterilen üçüncü Nephtaean Üçlü, üçüncü entelektüel, esîrî dünyaya karşılık gelir ve doğurganlıkla ilişkilidir. Bunlar esîrî âlemlerin üç üçlüsüdür ve Ebeveyn Temel’e tekabül eder. Bundan sonra duyusal, maddi âlemlerin dört üçlüsü gelir. Bu üçlülerden ilk ikisi, G I K ve g d e sidereal dünyaya, iki boğa tarafından gösterilen Osiris ve İsis’e, Güneş ve Ay’a tekabül eder. Bunların ardından, L M N, Hecatine ve z h g Serapaean üçlüler gelir ki bunlar ayaltı ve yeraltı âlemlere denk gelirler. Böylece doğal evreni yöneten ilksel Zekâ olan yedi âlem tamamlanmış olur. Psellus, Zerdüşt’ten şu alıntıyı yapmaktadır: ‘Mısırlılar ve Khaldeliler yedi cisimsel âlem (entelektüel güçlerle yönetilen âlemler) olduğunu öğretmişlerdir. Birincisi saf ateştendir, ikinci, üçüncü ve dördüncüsü esîr, beşincisi, altıncısı ve yedincisi maddidir. Yedincisi yersel denilen âlemdir ve ışığı sevmez, Ay altında yerleştirilmiştir ve içinde fundus, yani temel denilen madde vardır.” Bu yedi âleme görünmez tacı eklersek sekiz âlemi elde ederiz… “Platon, bir filozofun birincisinin altındaki yedi çemberin Mısırlılara göre nasıl düzenlendiğini bilmesi gerektiğini yazar. İlk üçlü ateşi gösterir; ikicisi suyu, bu çember İbimorphous ilahlar tarafından yönlendirilir, üçüncüsü hava, Nephta tarafından yönetilir. Ateşten gökyüzü, sudan yer yaratılmıştır. Hava bu ikisinin ortasındaki arabulucudur. Sefer Yezirah’ta üçten yedinin çıktığı söylenir: Yükseklik, Derinlik, Doğu, Batı, Kuzey, Güney ve hepsini bir arada tutan ortadaki Kutsal Tapınak. Tabletin ortasında gösterilen doğanın birçok surete sahip yüce tahtı Kutsal Tapınak değil midir? Dünyayı yöneten yedi üçlü, yedi Erk nelerdir? Psellus şöyle yazar: “Mısırlılar inanç, hakikat, sevgi üçlüsüne ve yedi pınara tapmışlardır: Güneş yönetici olarak maddenin pınarıdır; sonra başmeleklerin pınarları, ardından duyuların pınarları, yargının, şimşeğin, yansımaların ve bilinmeyen yapıdaki karakterlerin pınarları gelir. Onlar en yüksek maddi pınarın Apollon, Osiris ve Merkür’ün, elementlerin merkezindeki pınarları olduğunu söylerler. ‘Dolayısıyla Güneş ile Güneşsel dünyanın yöneticisini, Başmeleklerle aysal dünyayı, duyular pınarıyla Satürn dünyasını, yargı ile Jüpiter’i, şimşekler ile Mars’ı, yansımalar ve aynalar pınarı ile Venüs’ün dünyasını, karakterler pınarı ile de Merkür’ün dünyasını anlarlar. Bütün bunlar tabletin ortasındaki figürlerle gösterilir.”

Tabletin üst paneli Zodyak kuşağının on iki figürünü dört üçlü şeklinde gösterir. Her grubun ortasındaki figür Zodyak’ın sabit burçlarından birini gösterir. S Kova burcu, Z Boğa burcu, C Aslan burcu ve G Akrep burcudur. Bunlara Babalar denir. Uzakdoğunun gizli öğretilerinde bu dört figüre –insan, boğa, aslan ve kartal– yaratımın dört köşesinde oturan dört Maharaja’nın kanatlı küreleri denir. Dört öncü burç P Oğlak, X Koç; B Yengeç, F Terazi’ye Erkler denir. Dört değişken burç olan V Balık, A İkizler, E Başak, H Yay’a Dört Efendi’nin Akılları denir. Bunlar Mısır’ın kanatlı kürelerini açıklarlar. Çünkü dört merkezi figür –Hezekiel’in Kerublar dediği– Kova, Boğa, Aslan ve Akrep kürelerdir. Önce ve değişken burçlar, bunların iki tarafındaki kanatları oluşturur. Böylece on iki burç her birinin iki kanadı olan dört küreyle gösterilebilir.

Semavi üçlüler de Mısırlılar tarafından bir küre (Baba), onan çıkan bir yılan (zihin) ve kanatlar (Erk) şeklinde gösterilir. Bu on iki kuvvet dünyayı üretirler, mikrokozmos,–yani dünyanın on iki kısmını ve insan bedeninin on iki organını temsil eden– on iki kutsal hayvanın gizemi buradan çıkar. Anatomik olarak üst paneldeki on iki figür beynin on iki kıvrımını, alt paneldeki on iki figür Zodyak’ın on iki üyesini ve insan bedeninin organlarını gösteriyor da olabilir. Çünkü insan, azaları ve organları on iki kutsal hayvandan oluşmuş bir yaratıktır. Bu organlar beyinde ikamet eden on iki yönetici veya erkin doğrudan kontrolü altındadır.

Üst panelin on iki figürü ile alt panelin on iki figürü arasındaki ilişkiye dair daha derin bir yorum mümkündür. Bu yorum kadim gizemlerin en büyük sırlarından birine –hareketli ve sabit Zodyakların birbiriyle ilişkisine– bir anahtar sunar. Sabit Zodyak devasa bir dodekahedron [on iki yüzeyli katı] olarak resmedilir, dodekahedronun on iki yüzeyi, soyut uzamın en dış duvarlarını gösterir. Bu dodekahedronun her bir yüzeyinden büyük bir ruhani güç, içe doğru ışıyarak sabit yıldızlar denilen kuşağı çevreleyen hareketli Zodyak’ın hiyerarşik erklerinden biri olur. Bu hareketli Zodyak’ın içinde çeşitli gezegensel ve elementsel cisimler vardır. Bu iki Zodyak’ın, Zodyak altı âlemlerle ilişkisinin insan bedeninin solunum sisteminde bir karşılığı vardır. Büyük sabit Zodyak’ın atmosfer, hareketli Zodyak’ın akciğerler ve Zodyak altı âlemlerin bedeni temsil ettiği söylenebilir. Yüce sabit Zodyak’ın on iki ilahi erkinin canlandırıcı enerjilerini içeren spiritüel atmosfer, kozmik ciğerlerle –hareketli Zodyak– solunur ve onlar aracılığıyla maddi evrenin parçaları ve azaları olan on iki kutsal hayvan üzerinden dağıtılır. Aşağı âlemlerin zehirli buharı hareketli Zodyak tarafından toplanıp büyük sabit Zodyak’a üflendiği zaman işlevsel döngü tamamlanmış olur. Çünkü burada bu kirli nefes on iki ebedi erkin ilahi doğalarından geçerek arındırılacaklardır.

Tablet bir bütün olarak birçok yoruma açıktır. Eğer tabletin çerçevesindeki hiyeroglif şekiller ruhani güç olarak kabul edilecekse, o zaman merkezdeki taht, insan doğasının oturduğu insan bedenini temsil eder. Bu bakış açısından bütün tablet insanın aurik bedenlerinin sembolü haline gelir, bu durumda dış çerçeve aurik yumurtanın dış kabuğu veya kenarı olur. Eğer taht spritüel âlemin merkezi olarak kabul edilirse, çerçeve elementleri gösterir ve merkezin etrafındaki çeşitli paneller ise bir ilahi kaynaktan fışkıran âlemleri veya planların sembolü olur. Yok eğer tablet tümüyle fiziksel temellerde ele alınacaksa, taht üreme sisteminin sembolü haline gelir ve tablet de maddi âlemlerin oluşumunda uygulanan embriyolojinin gizli süreçlerini gösterir. Eğer tümüyle fiziksel ve anatomik bir yorum istenirse, ortadaki taht kalp, İbimorphous Üçlü zihin, Nephtaean Üçlü üreme sistemi ve bunları çevreleyen hiyeroglifler de insan bedeninin çeşitli aza ve organları olur. Tekâmülcü bakış açısından ortadaki kapı hem giriş hem çıkış kapısı olur. Ayrıca burada inisiyasyon süreci anlatılmıştır. Taht bu durumda bir adayın çeşitli sınavlardan geçtikten sonra getirildiği ve ancak kendisinin açabileceği kendi ruhunu gösterir.

Eğer konu kozmogoni ise orta şerit spritüel âlemleri, üst şerit entelektüel âlemleri ve alt şerit maddi âlemleri gösterir. Orta şerit ayrıca dokuz görünmez dünyayı ve T ile gösterilen yaratık da İsis’in ayağını bastığı fiziksel doğayı ve Evrensel Hayat Ruhu’nu sembolize edebilir. Simya açısından bakıldığında orta şerit simya süreçlerinin metallerini ve sınırlarını gösterir. Tahtta oturan figür Evrensel Merkür’dür (bilgelerin taşı); tahtın alevler içindeki üst kısmı İlahi Sülfür ve alttaki topraktan küp ise elementsel tuzdur.

Orta şeritteki üç üçlü –yani Ebeveynsel Temel– insan doğasının görünmez kısımları olan Sessiz Gözcüleri; iki taraftaki iki şerit de insanın dörtlü aşağı doğasını temsil eder. Orta şeritte 21 figür bulunmaktadır. Bu rakam Güneş’in kutsal rakamıdır, içinde her birinin yedi niteliği olan üç büyük erki taşır ve Kabalaca indirgemeyle 21 sayısı 3, yani Yüce Üçlü olur.

Ne var ki İsis Tableti’nin Mısır Gnostizmiyle doğrudan bağlantılı olması durumu henüz kanıtlanmamıştır. Bodleian Kütüphanesinde korunan bir Gnostik papirüste altında on iki pınar olan on iki Baba veya Ebeveyn’den bahsedilir. (Bkz. Egyptian Magic [Mısır Majisi], S.S.D.D.) Alt şeritteki iki kapı –Doğu’nun büyük kapısı ile Batı’nın büyük kapısı– onun yeraltı âlemini temsil ettiğini vurgulamaktadır, çünkü Khalde teolojisinde güneş yeraltının kapılarından yükselir ve batar. Karanlık saatlerde burada dolaşır. Platon on üç yıl boyunca Magi Patheneith, Ochoans, Sechtnouphis ve Sebbennithis’li Etymon’un öğrenciliğini yaptığı için, felsefesi de sonuç olarak Khalde ve Mısır Triyatlar sistemiyle doludur. İsis tableti, Platoncu denilen felsefenin şekilsel bir açıklamasıdır. Çünkü tabletin tasarımı bütün mistik kozmogoni ve doğum teorisini özetlemektedir. Bu tabletin yorumlanmasında çok faydalı olan bir eser Commentaries of Proclus on the Theology of Plato [Platon’un Tanrıbilimi Üzerine Proclus’un Yorumları] adlı eserdir. Ayrıca The Chaldean Oracles of Zoroaster Khaldeli Zerdüşt Kâhinler] adlı eser de bu tabletin gösterdiği birçok teogonik ilkeye dair bahislerle doludur.

Hesiodos’un Theogoni’si Yunan kozmogoni mitinin en eksiksiz açıklamasını içerir. Orfeusçu kozmogoni, çeşitli felsefe formları ve temasa geçmiş olduğu – Yunan, Mısır ve Suriye– dinleri üzerinde izler bırakmıştır. Orfeusçu semboller arasında en önemlisi Phanes’in ışığa çıktığı dünyevi yumurta’dır. Thomas Taylor Orfik yumurtanın, Platon tarafından Philebus diyalogunda bahsedilen sınır ve sonsuzluk’tan oluşan karışımla eşanlamlı olduğuna inanmaktadır. Dahası yumurta, üçüncü Aklî Üçlü, aurik bedeni aşağı evrenin yumurtası olan Demiurgus’un sembolüdür.

Eusebius, Porphyry’nin otoritesine dayanarak Mısırlıların Cneph ismi altında akıl sahibi bir Yaratıcı’nın varlığına inandıklarını ve ona koyu mavi yapıda, elinde bir kuşak ve bir asa tutan, başının üstünde soylulara özgü bir sorguç taşıyan ve ağzından bir yumurta çıkmakta olan insan biçiminde bir heykel olarak taptıklarını ileri sürmektedir (Bkz. An Analysis of the Egyptian Mythology [Mısır Mitolojisinin Bir Analizi]). İsis tableti, dört köşeli olsa da, felsefi olarak Orfeusçu yumurtayı ve içeriğini göstermektedir. Ezoterik öğretilerde en yüce bireysel başarı Orfik yumurtanın kırılmasıdır ki, bu, ruhun Doğu mistiklerinin Nirvana’sına –mutlak koşula– geri dönüşüyle aynı şeydir.

Samuel Boyse’nin The New Pantheon [Yeni Tanrılar Meclisi] adlı eseri Bembine Tableti’nin çeşitli kısımlarını gösteren üç resim içerir. Bununla birlikte yazar konu hakkındaki bilgilere önemli bir katkıda bulunmaz. Rahip Banier, The Mythology and Fables of the Ancients Explained from History [Kadimlerin Mitoloji ve Fabıllarının Tarihle Açıklaması] adlı eserinde, bir bölümü tamamen Mensa İsiaca’nın değerlendirilmesine ayırır. Montfaucon, Kircher ile Pignorius’un sonuçlarını gözden geçirdikten sonra şunları ekler: “Benim kanaatim şudur: Bu tablet bir prens veya önemli bir kişinin İsis’in ona sunduğuna inandığı şeylere karşılık yaptırılan bir adaktır.”

 

 

KAYNAK

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...