Jump to content

Türk Mitolojisinde Uzaylı Yorumları


mistik

Önerilen Mesajlar

Türk Mitolojisi ve Antik Astronotlar

 

Bugüne kadar sizlere Eski Mısır, Yunan, Aztek, Maya ,İnka, Polinezya ve diğer antik kültürlerin dünyadışı ilişki varsayımlarını öneren görüşleri sunduk. Bunların hemen tamamı, Danikenizm ve benzeri yaklaşımlardan oluşuyordu. Bu kez, dünyada ilk olarak hatta Daniken´ın bile öngörmedeği bir pencereyi açıyor ve Türk Mitolojisi ile dünyadışı zekanın ilişkisini varsayıyoruz. Aynı yaklaşım biçimi, Yaratılış ve benzeri mitleri de içeriyor..

 

Çadıra giren mavi gözlü, parlak giysili, sarışın adam;

 

"Han-name"ye göre Cengiz Han´ın Alanko-a çadırında yatarken, pencereden birden parlak bir ay girmiş ve Alanko-a´yı gebe bırakmıştı. Ay, çadırdan girerken de, kadının gözlerine kurt ve aslan gibi birşeyler görünmüştü. Yine aynı kaynağa göre, pencereden ay ışığına benzer bir ışık girmiş ve yine bu ışık aslan ve kurt şeklinde çıkıp gitmiş. "Han-name"deki bu söylence "Moğolların Gizli Tarihi" ile uyumludur. Bu kaynakta, yine Alanko-a gece çadırında yatarken, çadırın bacasından giren ay ışığı içinden, etrafa ışık saçan parlak, sarışın ve mavi gözlü bir adam girmiş, kadının karnını okşadıktan sonra, bir köpek şekline bürünerek, ay ışığı huzmesine tırmanarak gitmiş. "Han-name" Özbek ve Türkik bir kaynatır, yörede önemsenen hayvanlar olarak aslan ve kurt dikkat çekerler. "Moğolların Gizli Tarihi" ise, proto-moğol kaynaklarından gelen bir mittir, Moğollar´ın köpek yani "Köpek-ata" inancı belirginleşir. Türk mitlerinde Ay erkek, güneş dişidir, buna rağmen Türk mitlerinde Ay´dan gebe kalma söylenceleri azdır. Alanko-a´nın gebe kalması olayını "Moğolların Gizli Tarihi"nin yazarı P. Pelliot şöyle anlatır; "Sızan ışıktan girerek karnını okşuyor ve onun parlak ışığı karnının derinliklerine işliyordu. Çadırdan çıkarken de, güneş veya ayın huzmelerine tıpkı sarı bir köpek gibi tırmanarak çıkıyordu." Kırgızlar´ın Yaradılış Mitleri´nde yay, güneş ışığı ile ilgilidir, yay güneşe doğru atıldığında güneşin ışığı yayları tutar. Altın-Bel Han´ın kız torunu güneşe çıktığında hemen gebe kalır. Meryem Ana´nın gebe kalmasını hatırlatan bu kök-mit gezegenseldir. Her versiyonda, dünya dışından gelen bir varlık vardır, kimi zaman ışık halinde, kimi zaman insan formundadır ama her şekilde de söylencenin kahramanı olan kadını muhakkak döller. Yani dünyalı kadın, dünyadışı bir güç tarafından döllenmektedir.

 

Astroloji ve Türk Mitleri

 

Küçük Ayı Takımyıldızı, bir arabayı çeken iki kısrak olarak, Büyük Ayı Takımyıldızı ise yedi kurt olarak tanımlanıyor ve birer burç olarak yorumlanıyordu. Türk Mitlerine göre, yedi kurt durmaksızın Küçük Ayı´nın iki kısrağını kovalıyorlar ama bir türlü yakalayamıyorlardı. Yakaladıkları anda gök ve yer karışacak, kıyamet kopacaktı. Türk Mitolojisi´nde burçların yer almaması bu nedenledir. Güney Sibirya´daki Minusinsk´de derlenen Türk masallarında şöyle bir anlatım vardır; "Oğlanın bindiği kısrak göğe uçar ve Han yedi kurduna kısrağı kovalamak için emir verir." Bir diğerinde ise, kısrağı yakalamak için 12 kurda emir verilir. Bunları astronomik ve astrolojik simgelerdir. Saratan yani Yengeç Burcu, yaz başı yani Haziran ayına raslar, Türk mitlerine göre, bu dönemde ısınan güneş ısısı ile toprağı ve suyu pişirmiş ve bu şekilde de Türkler´in erkek atası olan Ay Ata türemişti. Klasik Astroloji´de Yengeç Burcu´nun Ay ile yakın ilişkisi vardır. Ağustos ayının ikinci yarısında ise, Sümbüle yani Başak Burcu başlar, güneş yine sıcaktır ama ısısı artık azalmaktadır. Serinlikle beraber, Türkler´in Kadın Atalar´ı türediler. Yani erkek ısınan güneşle, kadında soğuyan güneşle oluştular, erkekle kadının mizaçları, güneş ısısının durumuna göre değişir. Eski Türkler, dünyanın eskiden çok daha hızlı döndüğünü ve bu yüzden de havaların çok daha sıcak olduğuna inanırlardı (Sibirya Vogul Miti). Astroloji´nin dört ama elementi (Ateş-Hava-Toprak-Su), Altay ve Sibirya mitlerinde pek görülmez, ilk kez Uygur döneminde tahminen İran etkisiyle ortaya çıkmıştır. Karahanlılar, dört elementi gökteki burçlar gibi üçerden onikiye ayırmışlardı; "Üçü ateş, üçü su, üçü oldu yel, üçü oldu toprak, dünya oldu il." Türk mitlerinde astroloji birçok kültün aksine, geri plandadır. Bunun nedeni güneşe ve aya öncelik verilmesidir.

 

Uzaysal döllenmeler mi?

 

Proto-Moğol mitlerinde bir kadının, gökten düşen bir dolu tanesini yuttuğu ve gebe kaldığı anlatılır. Bu kadından türeyen kavim, kutsaldır. Aynı efsane, antik Çin kaynaklarında da vardır (W. Eberhard "Çin´in Kuzey Komşuları"). Orta Asya mitolojisinin birçok yerinde gökten inen ışıklarla gebe kalan kadınlar yer alır. Ama dolu tanesinden gebe kalma öyküsü çok azdır. Daha çok Altay kökenli, Tölös, Mundus ve Kaçkar-Mundus boylarında görülür. "Cognat" yani Moğollar´ın aile sistemi olan "Anaerkil" sistemi (Türklerin aile sistemi babaerkildi) ifade eden bir Altay miti şöyledir; "Çok eskiden büyük bir savaş olmuş ve bir kavim yokolmuş. Kurtulan genç bir kız, kaçıp saklanmış. Gide gide kalabalık bir ve büyük bir ülkeye gelmiş, burada karşılaştığı bir adamla evlenmiş ama sonra kızın gebe olduğu anlaşılmış. Kıza, kimden gebe kaldığı sorulmuş ama kız hiç bir zaman bir erkek tanımadığını ve evlenmediğini söylemiş ve anlatmış; ´Savaştan sonra ailemi kaybetmiş ve bozkıra doğru yürümeye başlamıştım, yiyecek arıyordum. O sırada büyük bir yağmur başladı, heryer sular altında kalınca sığınacak bir yer buldum. Sonra yağmur durdu ve yerde bir buz parçası gördüm, yağmurla beraber yere düşmüştü. Buz yuvarlanıp yanıma geldi, aldım ve elimle kırdım ve baktım ki içinde iki buğday tanesi var. Karnım çok açtı, buğday tanelerini ağzıma attım ve o anda karnımda garip şeyler hissettim sanki karnımda iki çocuk vardı.´ Aradan zaman geçmiş ve kız zamanı gelince iki oğlan doğurmuş. Ardından kocasından da bir oğlu olmuş. Kadının kocası malını üç cocuk arasında eşit olarak bölüştürmüş. Bir deve ile bir koç açıkta kalmış. Küçük oğlan, deveye sahip çıkmış ve onun soyuna ´Tölös´ denmiş, ortanca oğlan koçu olmaşı, onun soyuna ´Koçkar´ denmiş ve baba en büyük oğlana da ´Senin baban bir buzdu, sen Buz-Han´ın nesli sayılırsın, senin adın da Mundus olsun´ demiş. Munduslar çok türemiş, Koçkarları bilen olmamış, Tölöslar ise yasalarda örnek olmuşlar." (B. Y. Vladimirtsof)

 

Ergenekon Miti´ne göre kehanet ve Yecüc Seddi

 

Hunlar, Kafkas Dağları´nda bulunan geçit kapının kuzeyinde oturuyorlardı. Büyük İskender, Hunlar güneye inmesinler diye, ordusunu alarak, Doğu Anadolu´ya gelir, Muşaş Dağı´nı aşar (Ağrı ?), Dağın ardında dağlarla çevrili büyük bir ova vardır. İskender hayret eder, oradakiler bu dağlara hiçbir insanoğlunun çıkamadığını söylerler, dağların ardında Nuh Peygamber´in oğlu Yafes´un soyu yaşamaktadır. Bunun üzerine İskender, bu kavimlerin geçememesi için dev bir kapı yapılmasını emreder. Üçbin demirci, üçbin bakır ustası toplanır ve kapıyı yaparlar. Kapı Daryal Geçidi´ne konur. Ama İskender bir gün bu kapının da yetersiz kalacağını bilmektedir ve kapıya bir kitabe koydurur; "Bir gün gelecek ki, Hunlar bu kapıyı aşıp, İran ve Roma ülkelerini ele geçirecekler. 927 yıl sonra oturdukları yerden çıkıp, yeryüzüne yayılacaklar. Dünya daha önce olduğu gibi, onların atlarının ayakları altında titreyecektir. Kapının yapılışından 950 yıl sonra, Hun Kralı buradan geçecek ve Tanrı´nın emri ile bütün dünyayı kontrol altına alacaktır." Bir diğer kaynağa göre ise, kapılar devrilecek ve denizdeki kum taneleri kadar çok, gökteki yıldızlar kadar kalabalık bir ordu gelecek ve yeryüzünün her yanını ele geçirecektir, bunların arasında Hunlar da vardır. Bu örnekte, büyük olasılıkla kasdedilen güç Çin olmalıdır. İlginç olan ise, öngörüdür. İslam kaynaklarında Büyük İskender, İskenderi Zülkarneyn adıyla kişilik değiştirmiş, askeri bir fatih kişiliğinin ötesinde, bilge bir kişilik çizilerek nedense farklılık getirilmiştir.

 

Cüveyni´ye göre Uygurlar´ın Türeyiş Miti

 

Cüveyni, Uygurlar türedikten 500 yıl sonra, başlarına Bögü Han´ın geçtiğini, adının büyük bir kuyuya ve bir de kayaya verildiğini, orada şimdi Mawu-Balıg denen büyük bir şehrin bulunduğunu yazar. Şehrin dışındaki kayaların üzerinde bir saray resmi, altında bir kuyu, kuyunun ağzında da büyük bir taş levha vardır. Cüveyni, bunları bizzat gördüğünü ve Ögedey Kaan zamanında kayaların kazıldığını belirtir. Taş levhanın üzerinde yazılar vardır ama kimse okuyamaz, sonunda yazıların Hıtay´da yaşayan bir kavimden gelen garip adlı kimselere ait olduğu anlaşılır; levhada şunlar yazılıdır; "Karakurum yakınlarında iki nehir vardı (Selenge ve Toğla), aralarında ise bilinmeyen ağaç. Bir gün iki ağacın arasına gökten bir ışık indi ve dağlar büyümeye başladılar. Halk hayretler içinde kaldı ve oraya gittiler. Yaklaştıklarında kulaklarına çok güzel müzik nağmeleri gelmeye başladı. Buraya her gece bir ışık iniyor ve çevresinde otuz defa şimşek çakıyordu. Sonra aynı yerde beş ayrı çadır gördüler, her birisinde bir çocuk vardı, her çocuğun karşısında yetecek kadar süt dolu emzikler asılıydı ve çadırın tabanı tamamen gümüş kaplıydı. Herkes diz çöküp, selam verdi. Sonra çocukları alıp gittiler, çocuklar hemen büyüyüp konuştular ve ağaçların yanına gittiklerinde ağaçlar onlarla konuştu... Çocuklardan birisinin adı Bögü Tigin oldu ve Han seçildi... Bögü Han bir gece uyurken, beyazlar giymiş bir ihtiyar gördü, ihtiyar ona çam kozalağı büyüklüğünde bir yeşim taşı vererek şöyled dedi; ´Eğer bu taşı koruyabilirsen, dünyanın dört köşesi, hep senin emrin altında olacak.´ Aynı rüyayı Han´ın veziri de görmüştü, ertesi gün toplandılar ve göçmeye karar vererek Türkistan sınırına vardılar.... O kadar ileri gittiler ki, insana benzeyen garip yaratıklarla karşılaştılar. Bunların elleri ve ayakları hayvan gibiydi, o zaman bundan sonrasında insanların olmadığına karar vererek geri döndüler." (Cüveyni, Tarihi Cihan Guşa)

 

Oğuz Destanı ve UFO´sal fenomenler

 

"Oğuz Kağan bir yerde Tanrıya yalvarırken, birden karanlık bastı, bir ışık düştü gökten! Öyle bir ışık indi, parlaktı aydan ve güneşten! Oğuz Kağan yürüdü ışığın yakınına, ortasında bir kızın oturduğunu gördü! Bir ben vardı başında, ateş gibi ışığı, çok güzel bir kızdı bu, sanki Kutup Yıldızı!... Oğuz kızı görünce, aklı gitti beyninden, kıza vuruldu birden, sevdi kızı gönlünden, kızla gerdeğe girdi, aldı dilediğinden..." (Oğuz Destanı: 35-41)

 

"Oğuz yolda giderken, ağzında kaldı eli, çok büyük bir ev gördü, gümüşten pencereli, duvarları altından. çatışı demirdendi, anahtarı yoktu, kapalıydı kapısı..." (Oğuz Destanı: 127-128)

 

"Çok karanlık bir geceydi, birden parlak ay çıktı, çok karanlık bir gündü. birden bir güneş çıktı..." (Manas Destanı; Manas´ın ölüp dirilmesi)

 

Gök renkliler, kızıl ağızlılar

 

Oğuz Destanı´nda Oguz Han´a zaman zaman kılavuzluk edip, yol gösteren ve Tanrı tarafından gönderilen kutsal kurttan söz edilirken, "Gök tüylü, gök yeleli" tanımı yapılır. Türk Mitolojisi´nde ve inançlarında gök rengi, örneğin gök renkli sakallı yaşlılar tanımı bilgeliği ve deneyimi simgeler. Yani gök renkliler, kutsal veya ermiş kişilerdir. Kırgızlar´da Hızır, "gök sakallı" olarak tanımlanır. Birdenbire ortaya çıkan ve aniden kaybolan ihtiyar gök sakallılar vardır, bunlara tanrının elçileri veya tanrı denir. Oğuz Destanı´nın Uygur versiyonunda, Oğuz´un ağaçtan çıkan ikinci karısının gözleri gökten daha gök rengidir. Buna karşın, Türkler´de gök rengi sadece mavi anlamına gelmiyordu, Türkler yeşile de gök rengi diyorlardı. Gök yeleli kurt deyimi, göksel kaynağı ve bilgeliği simgeliyordu. Çin kaynaklarında ise, kızıl yüzlü olarak tanımlanan kişiler, büyük mit kahramanlarıdırlar. Yine Uygurca Oğuz Destanı´nda, Oğuz´un gözleri al, ağzı ateş rengidir yani kızıldır. Manas Destanı´nda Manas doğduğunda, kızıl gözlü, gök yüzlü olarak anlatılır. Altay mitlerinin birçok yerinde, gözlerinden ateşler çıkan kutsal çocuklardan söz edilir. Sibirya mitlerinde de, gözleri ateşli, göğüsleri alev alev yanan çocuklar vardır. Bir mitte Ak Han adlı bir Han çıplak bir çocuğa raslar, çocuk Han´a yaklaşır ve Tanrı´nın kendisini ona yolladığını ve evlatlık olarak almasını ister. Sonra çocuğun ağzından alevler çıkmaya başlar ve alevler bulutları yakmaya başlarlar ve Han korkarak kaçar.

 

Köpek insanlar ve devler

 

Oğuz Han, kuzeydeki Karanlıklar Ülkesi´nde yaşayan Kıl-Barak Kavmi´ne karşı savaşmaya karar verir, orada yaşayan erkeklerin yüzleri köpek gibidir ama kadınları çok güzeldir. Oğuz Han Baraklar´la savaşır ve ardarda yenilir. Çare olarak askerlerini gizli bir yoldan Barak ülkesine yollar ve Barak kadınları Oğuz askerlerinin güzelliklerine dayanamayarak birleşirler ve Oğuz Han´da bu yoldan Barak ülkesine sahip olur. Köpek başlı insanlarla ilgili mitler (Kyno-Kephaloi), Eski Mısır´da da önemli bir yer tutar. Mısır´da bunları "Ani" denir ve Ay tanrısına kurban edilirlerdi. Renkleri siyahtı, , başları köpek gibiydi, dişleri köpek dişine, elleri köpek pençesine benziyordu. Dilleri yoktu ama insanların söylediklerini anlıyorlardı. Samanlarda yatıyorlar, 200 seneye kadar yaşıyorlardı. Benzer mitlere Hindistan´da raslanır, Ariler´de köpek kutsaldır ve köpek başlı insanlar Hindistan´ın soyluları olarak kabul edilirler. İbni Battuta´da Çin Hindi´ndeki adalarda yaşayan köpek başlı insanları anlatır, bunların da kadınları çok güzeldir. Burada Battuta´nın da Oğuz Destanı´ndan etkilendiği görülür. Avrupa mitlerinde ise Batı ve Kuzeybatı´da yaşayan köpek başlı Boruslar´dan söz edilir. Uzmanlara göre Borus, Prusya´dır. Oğuz Destanı´nda Han´ın, kuzeye gittiği anlatılır, öyleyse aynı kavimden söz edildiği düşünülebilir. Eski Yunan ve Bizans tarihçileri de köpek başlı kuzey kavimlerinden söz ederler, bunlar insan sesi yerine, köpek gibi havlamaktadırlar. Eski Çağ coğrafyacılarına göre dünyanın bittiği yerde büyük bir okyanus başlar ve bu okyanusun kıyısında da köpek başlı insanlar yaşamaktadırlar. Kurt, Hun Türkler´inin ve devamının herşeyi ve kudret simgesidir. Buna karşın Proto-Moğollar´da özellikle de Wu-huanlar´da köpeğe saygı gösterilirdi. Köpek genel olarak dişidir. Tibetliler soylarının köpekten geldiğine inanırlar, köpeğe saygı gösterilir, el sürülmez. öldürülmez ve tabudur. Çin kaynaklarına göre, Çin´in Kuzeydoğusu´nda köpek-barbarlar yaşarlar ve kendilerinin iki beyaz köpekten geldiğine inanarak, saygı gösterirler.

 

Kafatası kişilikli ve domuzbaşlı dünyadışı yaratıklar

 

Bir Moğol kavmi olan Kitanlar´ın mitlerinde çadırlarda raslanan insan kafataslarından, harpte koruyucu domuzbaşlarından söz edilir, bunlar Kitanlar´ın atalarıdırlar. Kitanlar´ın üç ataları içe ayrılır; Birincisi kafatası şeklindedir, keçe bir çadırda saklanır ve halka hiç görünmez, kimse çadırından içeri giremez. Önemli bir olay olduğunda beyaz bir at ve boz bir öküz kurban edilir. O zaman, çadırdaki ata şekil değiştirip ihsan şeklinde görünür ve sonra yine çadıra dönüp kafatası olur. İkinci ata yaban domuzu başlıdır, o da çadırda yaşar, domuz derileri giyer ve önemli durumlarda ortaya çıkar ve birgün karısı domuz derisi giysisini çaldığı için bir daha görünmez. Üçüncü atanın 20 koyunu vardır ve her gün 19´unu yer ama ertesi gün koyunların sayısı yine yirmidir ve böylece yaşayıp gider.

Koca kulaklılar kimdi?

 

Devler de sık raslanan sıradışı yaratıklardır; Ilaman Boyu´nun atalarını anlatan Er-Töştük masalında devler kulaklarının büyüklüğü ile tanımlanırlar. Han-name´de Karn-ül Bakar Dağı´ndan çıkıp Oğuz Han´a saldıran Yecüc Mecüc halkının kulakları o kadar büyüktür ki, savaşırken kanatlarına sarılırlar ve ok işlemez. Ayrıca, kulaklarından birini altına döşek gibi, diğerini de üzerine yorgan gibi serip yatan kavimlerden söz edilir (İ. H. Danişment; "Türklerle, Hint-Avrupalılar´ın Kök Birliği")

 

Gök katları ve Türkler´de tek tanrı inancı

 

Türkler´e göre en yukarda gök, onun altında Kağan yani Hakan, onun altında insanlar, insanların altında da yer vardı. Bu dört kat birbirlerinin üzerinde değildiler, aralarında mesafe bulunuyordu. Bu inanç, gök dinidir ve MÖ 10, Yüzyıl´dan sonra Çin´deki Chuo Sülalesi´nde de görülür. Aynı gök katları inancına, Göktürkler´de de raslanır. Göktürk yazıtlarına göre, Tanrı Türk milleti varolsun diye İlteriş Kağan´la eşini tepelerinden tutup, "Yukarı"ya götürmüştür. Eski Türkler gökle yer arasında sürekli bir savaşa inanmazlar, ikisini bir bütün olarak görürlerdi. Göğün Tanrısal, yerin Şeytani olduğu inancı Türk inançlarına sonradan Şamanizm dönemlerinde girmiştir. Çok sonralarda yaşayan Cengiz Han bile, Camuka ve Toğrıl Han´a; "Gök ve yerin yardımıyla kuvvetim arttı..." der. Bir Altay masalında, iki silahşörden birisi ötekine; "Ne göğe, ne de yere dua et, yararı yok..." der. Daha birçok örnek verilebilir; özetle Türk Dini´nde gök iyi ruhların, yer de kötü ruhların barındıkları birer yer değildir yani evren bir bütündür.

 

Kozmogenesis yani Yaradılış

 

İran mitlerinde Yaradılış dört çağa ayrılır, aydınlık ve karanlık kuramları başlangıçta vardır. Yaratan ve daha üst bir kudret olan tanrı yoktur. Varoluş 12.000 yıllıktır ve dörde ayrılır, her çağ 3.000´er yıldır. Birinci Çağ, bir ruh alemidir; herşey ruhtur, hareket ve düşünce yoktur (Eflatun´un Idealar´ı gibi...), bu dönemde iyilik tanrısı Hürmüz ile kötülük tanrısı Ehrimen savaşırlar. Türk Mitolojisi´nde karşıt olarak Ülgen ve Erlik vardır ama İran´da olduğu gibi eşit değildirler. Ülgen daha güçlüdür ve Erlik´i cezalandırır. İkinci Çağ Yaradılış Çağı´dır. Hürmüz sırasıyla, melekleri, göğü, suyu, yeryüzünü, bitkileri, hayvanları ve de insanı yaratır. Altay destanlarında insan Erlik´in ta kendisidir. Üçüncü Çağ, İran´da iki büyük gücün savaş dönemidir, Altay Türk mitlerinde ise Adem ve Havva öyküsü buraya girer. Dördüncü Çağ ise bugündür. Belirgin olarak örneklenirse Yakut Türkleri´nin Yaratılış Miti´ndeki tanrısal tanımlama dikkat çekmektedir; Beyaz Yaratıcı, diğer yaratıcı ruhların çok üstündedir, büyük bir varlık ve iyi bir ruhtur, evreni o yaratmıştır, dünyayı o idare eder, insanlara yaratıcı gücü ve çocukları verir, toprağın verimli olmasını sağlar, insanlara can verir. Ama bu büyük Yaratıcı, diğer küçük tanrılar gibi insanların özel işlerine karışmaz, onların zengin olmaları için etkide bulunmaz, şahsi dilekleri dinlemez, ancak bazılarını çaresiz ölümlerden kurtarır ama bu yardımı ancak büyük efsane kahramanlarına yapar. Kısacası Eski Türkler´de Tanrı tekti ve onun altında gücü daha az olan tanrısallar vardı... Yaradılış ile ilgili çeşitli Türk mitlerinin içersinde en ilginç ve belki de çarpıcı olanı Altaylar´daki Kara Orman Tatarları´nın mitidir; "Çok eski zamanlarda Payana insana benzer birşey yapmıştı ama ona can vermek için ruh bulamamıştı. Ruhu gökte arayıp, bulacaktı. Yola çıkmadan önce, köpeğini insan şeklinin yanına koydu ve ona, gelen olursa havlayıp, haber vermesini söyledi. O çağda köpek tüysüzdü. Payana gittikten sonra Şeytan göründü ve köpeğe insan şeklini verirse, ona altın tüyler vereceğini söyledi. Köpek buna kandı ve insanı şeytana verdi. Erlik insanı eline aldı ve her tarafına tükürdü. Bu sırada Tanrı Payana ruh vermek için geri gelince, Şeytan Erlik hemen oradan kaçtı. Payana baktı ki, kendri yaptığı insan tükürük içind ekalmış ve kirlenmişti, ne yaptıysa temizleyemedi, baktı ki olmuyor tersine yüzüne çevirdi ve bu yüzden insanın için şeytanın tükürüğü ile dolu kaldı. Payana köpeğe kızdı ve dövdü ve daima kalmaya mahkum etti."

Alıntı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

yecüc ve mecüc kısmı çok ilginç ben kara davut(kanuni zamanında yaşamış bir alim) isimli kitapta onların türk ırkından olduğunu okumuştum.

Hunlar olabilir mi acaba?.Bu kitapta yecüc ve mecüc "çam ağacı uzunluğunda-koca kulaklı-ve vücudu kare şeklinde diye tabir ediliyor.3gruba ayrılıyorlar.Çam uzunluğunda olanlar Dev olmalı.Koca kulaklılar da dev imiş.Kare şeklinde olanlar var bide -ki bunlar aynı kitapta içlerinde en sert ve şiddetli olanı diye anlatılıyor.Küp şeklinde vücutları varmış. O zaman bunlar kesinlikle insan değil. Vay canına! Atalarımızdan onlarla savaşan bile olmuş. Neler görecez bakalım?..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İki Kartal Başlı İnsan Semrük Bürküt

 

iki-kartal-basli-insan-semruk-burkut.png

 

İki kartal başlı ve insan vücutlu mitolojik kareketlerdir. Türkçede bürküt, büyük kartallar için kullanılan bir kelimedir. Semrük Bürküt; bakır tırnaklı, sağ kanadı ile güneşi, sol kanadı ile ayı kaplayan mitolojik varlıktır. Bu nedenle gök kuşu olarak da isimlendirilir. Yakutlar tarafından çift başlı kartal, öksökö kuşu olarak da tanımlanır. Genellikle gök direklerinin ve kayın ağaçlarının tepesinde tasvir edilir. Ayrıca gökten yıldırım indirdikleri bilinir.

 

İyilik Tanrısı Ülgen

 

iyilik-tanrisi-ulgen.png

 

Türk mitolojisinde yani tengricilik döneminde, iyilik tanrısıdır. Ülken, Ulgan gibi farklı isimlerle de anılır. Göğün 16. katında yaşar ve Kayra Han’ın oğludur. Aynı zamanda Kayra Han’dan sonra ikinci derece öneme sahiptir. Tek tanrı inancına göre;Gök Tanrı’nın oğludur ve gökyüzünün hükümdarıdır. Sibirya kavimlerinde ise yaratıcı tanrı olarak isimlendirilir. Altın Dağ’da, altın bir sarayda yaşar. Ayrıca altın bir tahtta oturur.

 

Gök cisimleri yöneten Ülgen; hava durumu, verimlilik, doğurganlık gibi konularla ilgilidir. Yani göksel ve mitolojik olayların ilk kaynağı olarak bilinir. Aynı zamanda biri beyaz, biri siyah iki taşla gelip, insanlara ateş yapmayı öğrettiği de söylenir. Uzun saçlı ve büyük kalkanlı bir karakterdir. Yunan mitolojisindeki “Tanrıların babası Zeus” gibi yıldırımlar ve şimşeklerle tasvir edilir. Yıldırımla vurduğu yerin ise kutsandığı düşünülür.

Ülgen’in 7’şer oğlu ve kızı vardır. Eşinden ise Taz Hanım (Kel Hanım) olarak, birkaç kaynakta bahsedilir. Kendisi gibi çocuklarının da insan şeklinde göründüğü bilinir. Göğün hakimi olduğu için mavi renk ile simgelenir. Ayrıca dünyayı taşıması için 3 balık yaratır. Göğün 16. katı olarak belirtilen yaşadığı yer ise Ay, Güneş ve yıldızlardan çok uzaktadır. Sağında ve solunda iki ak Güneş bulunur. Bunlar ise kendisine ulaşmak isteyen şamanlar için bir engeldir. Şamanların en güçlüsünün bile Altın kazık yani Kutup Yıldızı’na kadar ulaşabildiği söylenir.

 

Güler Yüzlü Utkuuçi

 

guler-yuzlu-utkuuci.png

 

Gökyüzünde yaşayan ve Ülgen’e en yakın olan ruhtur. İsmi güler yüzle karşılayan anlamına gelmektedir. Kurbanı, Ülgen’e ileten ruh olarak bilinir. Elindeki yayın iki ucunda, kanatlı at bulunur. Kalkanında ise çift başlı kartal simgesi yer alır. Utkucu ismiyle de anılır.

 

Doğum Tanrıçası Kübey Hatun

 

dogum-tanricasi-kubey-hatun.png

 

Türk ve Altay mitolojisinde, Kubay Ana ismiyle de bilinen doğum tanrıçasıdır. Doğum yapan kadınları korur ve dişiliği simgeleştiren tanrıçadır. Süt Gölü’nden tulumlarla süt getirir ve doğacak çocuğun ağzına damlatır. Böylece çocuğun dışarı çıkmak istemesini sağlar. Yaşam ağacının içinde yaşar ve bacakları, ağacın kökünü andırır. Bedeni şişman değildir ve orta yaşlı görünür. Üst kısmı çıplaktır ve göğsünden süt verir. Uzun saçları vardır ve ışık saçar. Hamile bir kadın doğum yaparken, gökten iner ve onun yanında durur; ama kadın onu göremez. Çocuk doğduktan 3 gün sonra gider.

Kübey Hatun, yeryüzündeki saf ve temiz olan her şeyi korur. Bu nedenle de Temizlik Tanrıçası olarak görülür. Altay Türklerinde kayın ağacının kutsal sayılmasının nedenidir. Özellikle beyaz ulu kayın ağaçları, ilahi kabul edilir.

 

Bu yazıyı okumuştum https://paratic.com/turk-mitolojisi/ en çok ilgimi çekenler yukarıda paylaştıklarım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İlk bakacağımız mit oğuz kağan destanıdır, destan bir çok yerde ufo ve uzaylılar ile açıkça bahseder, mitolojiye göre oğuz kağan bir gün çadırından dışarı çıkar ve gökyüzüne bakar. Gökyüzünde parlak ışıklar dikkatini çeker ışıklardan bir tanesi yere iner, ve daha parlak bir ışık çıkartır oğuz kağan ışığın yanına gittiğinde ışığın tam ortasında yüzü parlayan bir kız görür. Kıza aşık olur ve kızla evlenir üç çocuğu olur mitoloji o kadından olan çocukları için göksel evlatlar diye bahseder, bu olayın ardından oğuz kağan ordusu ile sefere çıkar ve yolda bir ev görür ev yuvarlak ve yassıdır. Duvarları gümüşten çatısı ise altındandır, evin giriş kapısı yoktur oğuz kağan dener duvarları açamaz ve bir askeri evin başına diker ve yoluna devam eder.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...