Jump to content

Hathor Bilgileri


nevermore

Önerilen Mesajlar

http://www.evreninsirlari.com/sayilar/s57/s4_files/image003.jpg

 

Bu kitapta okuyacağınız bilgiler, Hathorlar olarak bilinen ve şu anda bizim Evrenimizin dördüncü boyutunda bulunan bir grup yükselmiş varlıktan gelmektedir. Binlerce yıldır insanoğlu ile ilgilenen ve kadim Mısır'da ve Tibet'te iniyseler yetiştiren bu varlıklar sevgi, ses ve enerji üstatları olarak bilinmektedirler. Hathorlar, bu kitapta, Biz Kimiz ve Buraya Neden Geldik, Bir Enerji Sistemi Olarak İnsan, Hisler ve İnsanın Tekamülü, Açılma Korkusu, Denge Piramidi, Yükselen Sarmal, Kaosta Dengeyi Koruma, Kutsal Ana-Unsurlar, Dayanak Noktası, Ses Bir Anahtardır, Kaderi Değiştirme, Güç Çubukları ve Sorulmayan Soru başlıkları altında çok değerli ve yararlı bilgiler sunmaktalar. Bu bilgileri okuyarak, güçlü bir yükseliş bedeni inşa etmek için gerekli kendine-hakimiyet yöntemlerini, dört temel yükseliş alanında mevcut durumunuzu değerlendirmeyi, kendi dayanak noktanızı belirlemeyi, bilincinizi yükseltmek ve şifa bulmak için kutsal ana unsurlarla nasıl ilişki kuracağınızı ve ses titreşimlerini nasıl kullanacağınızı, dünyanın bu kaoslu döneminde dengenizi nasıl koruyacağınızı, DNA'nızın değişiminin gerçek anlamını, şifa enerjinizin ne zaman uyum içinde olduğunu, kaderinizi nasıl değiştirebileceğiniz, foton kuşağı fenomeninin gerçek önemini ve gizli Dünya tarihini öğrenebilirsiniz. "Eğer yeni bir dünya kurmaya hazırsanız, sizi bizimle birlikte bu zihin ve kalp yolculuğuna çıkmaya davet ediyoruz."

 

BİZ KİMİZ, BURAYA NEDEN GELDİK ?

Biz Hathorlarız. Buraya sevgiyle, dünyanız için yeni bir rüya realitesini seslendirmek için geldik. Eğer yeni dünyayı kurmaya hazırsanız bizimle bir kalp yolculuğuna çıkmaya davet ediyoruz sizi. Biz ağabey ve ablalarınızız! Dünyadaki evriminize çok uzun bir süre boyunca eşlik ettik. Yazılı tarihinizin kaydedemediği dönemlerde bile buradaydık. Boyutlar arası bir varlık grubuyuz, buraya başka bir evrenden geldik. Evreninize bir tür giriş kapısı olan Sirius yoluyla girdik, şimdi Venüs’ün eterik alemlerindeyiz. Geçmişte dünyanızda Mısır’ın bereket tanrıçası “Hator” olarak biliniyorduk. Ayrıca Tibet Budizminin gelişim döneminde Tibetli lamalarla temas kurduk. Lamaların sesi kullanmayı içeren bazı özgün uygulamaları bizim öğretilerimize dayanır. Biz galaksiler arası bir uygarlığız.

Yorumlarımıza enerji konusuyla başlayacağız, dünyanızdaki bilinç ne yazık ki üç boyutlu bir düzeyde kilitlenip kalmıştır. Fizikçilerinizin de farkında olduğu gibi elektromanyetik tayfın ancak % 1’inden azını görebiliyorsunuz. Biz ve diğer birçok alem algılayamadığınız

% 99 enerji tayfı içinde yer almaktadır. Diğer alemlerde ne kadar aziz tutulduğunuzu bir bilseniz şaşardınız, yüzyıllardır insan türünü tutsak etmiş prangaları kırıyorsunuz! Evet şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.

 

Soru- Hathorları okurlarımıza tanıtmak istiyoruz. Bu bilgileri sunan grup kaç kişiden oluşuyor? Lütfen ilgi alanlarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?

Cevap- Biz 10 kişilik bir grubuz, aslında 13 kişiyiz, ama diğerleri bilgi aktarımına katılmıyorlar. Birkaç milyon varlıktan oluşan bir uygarlığı temsil ediyoruz. İçimizde bir fizikçi, bir bilim adamı ve birkaç öğretmenle tarihçi var, bir diğeri de sizin deyiminizle bir mistik ya da filozof, aslında hepimiz nitelik olarak bu son kategoriye giriyoruz. Anlayacağınız farklı perspektiflere sahip bir grubuz.

 

Soru- Hathor isminin ima ettiği dişi prensibi, yani yaratıcı ve doğurgan niteliği açıklayabilir misiniz?

Cevap- Tüm ikiliği bütünleyen asli oktava ulaşana dek evrendeki her şey devresel ve ikili bir yapıya sahiptir. İnsani bir deyişle bu ikilik dişi ve erkek ya da negatif ve pozitif elektrik yükleridir. Mısır kozmolojisinin gelişme döneminde tanrıça Hator gökyüzüyle ilişkiliydi, daha sonra doğurganlık ve bereket tanrıçası olarak tanımlandı. Onun adının bizimle aynı olması bir rastlantı değil, bu ilk dişi gizem sembolünü Mısır uygarlığına biz sunduk ve gelişimine yardımcı olduk.

İnsan bilinci iki kutuptan geçmiştir. Dünya ana bilinci ve erkek baba bilinci, ama bunlar bir türlü bir araya gelememiştir. Oysa erkek ve dişinin dengede olabilmesi için her insanın bu iki kutupla uzlaşması gerekmektedir. Farkındalığa sahip varlıklar bu kutupların dengelenmesi gerektiğini bilirler. Dişi tekrar küllerinden doğup yükselirken Mısır’ın kadim gizemleri de geri dönmektedir. Bu bilgilerin geri dönüşü sadece bir yardımdır, insanların bu bilgiyle ne yapacakları özgür iradelerine kalmıştır. Artık dişi prensibin uyanma zamanıdır, ama bu sefer dişi prensibin öncekinden farklı biçimde döndüğünü söylemeliyiz.Tümüyle dişi olarak değil, her iki kutbu da içeren (androjen) dengeli bir prensip olarak geri dönmektedir.

 

Soru- Venüs gezegeni hakkındaki metafizik öğretilerde Sanat Kumara adından çok söz ediliyor, onun hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

Cevap- Kardeşimiz Sanat Kumara hakkında konuşmayı düşünmüyorduk, ama onu çok iyi tanırız, çünkü bizi bu evrene çağıran odur. Sanat Kumara Büyük Beyaz Kardeşlik olarak bilinen galaksiler arası konseyin üyesi kadim bir ruhtur. Beyaz sözcüğü bu varlıkların derilerinin rengini değil, ulaştıkları saflık düzeyini ifade etmektedir. Yükselmiş bir üstat olarak Sanat Kumara güneş sisteminin yükselişiyle ilgili sayısız sorumluluk üstlenmiştir ve bin yıldır bu görevi sürdürmektedir. Olağanüstü mizah duygusu yüzünden ondan çok hoşlanırız. Eğer fiziksel bir yer zikretmek gerekiyorsa onun yuvası Venüs’tür, ama varlığı birçok boyuta uzanır.

 

Soru- Venüs deneyiminizin Sirius B gezegeniyle ve diğer galaktik bölgelerle bir ilişkisi var mı? İsis ve Osiris gibi kavramlarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Cevap- Venüs ve Sirius arasında bir bağlantı var, çünkü biz bu evrene Sirius yoluyla girdik ve Venüs’e geldik. İsis ve Osiris gibi Mısır tanrıları en doğru şekilde güç alanları olarak tarif edilebilir. Bu enerjiler kadim Mısırlılar tarafından insan şeklinde ifade edilmiştir. Denebilir ki Mısır panteonu evrende devinim halindeki güç alanlarının bir tablosu gibidir. Bu yüzden Mısır panteonunu eskiden olduğu gibi değerlendirmemenizi, onun o devirdeki düşük bilinçli insanlara sunulmuş bir öğreti olduğunu bilmenizi isteriz. O devirde bu öğretiler düşük bilinçli varlıklar tarafından tanrılar olarak bilinirken yüksek rahipler tarafından devinim halindeki enerjilerin güç alanlarının sembolleri olarak algılanıyordu. İsis ve Osiris enerjisi hala aktiftir ve herkese açıktır. Bu tüm panteon için geçerlidir, tanrılar tek Kaynaktan çıkan bilinç veçheleri ya da akımlardır. Bu yüzden, panteon tanrılarının uyumlanılabilecek yararlı güçler olduklarını, ama Allah olmadıklarını bilmek önemlidir. Onlar tümüyle ikilikten arınmış ya da kutupsuz en yüce Kaynak değildir.

 

Soru- Kadim Mısırdaki Hator öğretisiyle ilgili bir tarih verebilir misiniz? Yirmi bin, elli bin ya da yüz bin yıl önceye mi dayanıyor?

Cevap- Daha da eskiye dayanır, ama Mısır tarihinde kalan izler açısından bakıldığında firavunlar öncesi döneme kadar gitmeniz gerekir. Heliopolis öncesine, Hator’un gökyüzü tanrıçası, Horus’un da gökyüzü tanrısı olduğu zamana gitmelisiniz. Bu da yaklaşık olarak 12 bin yıl önceye dayanır.

 

Soru- Mısırdaki Büyük Piramidi yapanlarla ilginiz var mı?

Cevap- Hayır yok. Piramitler bazı tarihçi ve arkeologlarınızın sandığı gibi sadece firavun mezarı değildi, aslında enerji osilatörü (salıngaç) olarak işlev görüyorlardı. Piramitlerin yüzeyleri ta başta cilalı parlak granitten yapılmıştı, bu onların enerji titreşimlerini yaymasını ya da emmesini sağlıyordu. İnisiyeler piramitlerin belli matematiksel oranlara göre oluşturulmuş kısımlarında belli bir süre geçiriyor, burada büyük gizemle ilgili bilgilere vakıf oluyorlardı. Piramidin işlevlerinden biri buydu.

Piramitlerin enerji düzeyinde de işlevleri vardı. Yerkürenin ızgara biçimindeki enerji ağını oluşturacak ve bu enerji çalışmasını mümkün kılacak biçimde belli matematiksel oranlara göre konumlandırılmışlardı. Nasıralı İsa adlı öğretmen işe başladığında, piramitler tarafından oluşturulan enerji ağı yeni titreşimi destekledi ve bugüne kadar desteklemeyi sürdürdü. Gördüğünüz gibi piramitler çok yönlü ve çok amaçlı yapılardır.

 

Soru- Piramitlerin yapımında uzaylılardan da yardım aldık mı? Onlar buraya ne zaman geldiler?

Cevap- Evet, Pleiadeslilerden ve Siriuslulardan yardım aldınız. Onlar farklı zamanlarda geldiler, bazen de arka arkaya sökün ettiler. Tarihinizde Siriusla ilgili ilginç bir gariplik var. Afrika’daki Dogon adlı kabile Sirius ve onun küçük “kızkardeşi” hakkında ayrıntılı bilgiye sahiptir. Garip olan şu ki bu küçük yıldız 1960’lara kadar astronomlarınız tarafından keşfedilmemişti, ama Dogonlar onu binlerce yıldan beri biliyorlardı. Siriuslular gezegeninizde yaptıkları bir araştırma gezisinde Dogonlarla ilişki kurmuşlardı. Siriuslular o zamanlar son derece ileri bir uygarlığa sahiptiler.

 

Soru- 12 bin yıl önce buraya geldiğinizi söylediniz, bu tarih Atlantis’in çöküşünün sonrasına mı rastlıyor?

Cevap- Evet, Atlantis’in çöküşünden sonra Mısır’da Hator arşetipik imgesini kullanarak aktif biçimde çalışıyorduk. Ayrıca hem Atlantis hem de Lemurya’da son derece yetenekli kahinlerle çalıştık. Atlantis ve Lemurya’nın batacağını anladığımızda bu varlıklardan bazılarının Mısır’a gitmesini sağladık. Bu operasyon büyük simya çalışmasını korumak, hem inisiyelerin hem de bilgilerinin yok olmasını önlemek için yapılmıştı. Mısır uygarlığının tohumlarını eken tek galaksiler arası uygarlık biz değiliz. Arkturuslular ve Pleiadesliler de o sıralarda bazı inisiyelerini kuzey Afrika’ya yönlendirdiler.

 

Soru- Merkür, Venüs ve Mars’taki yerleşimlerin geçmişi hakkında bilgi verebilir misiniz?

Cevap- Mars’ta inşa edilmiş yapıların kalıntılarını görebilirsiniz. Uzay araçlarınız tarafından fotoğrafı çekilen “Mars’taki yüz” dediğiniz şey geçmişte var olmuş bir yapıdır. Venüs’te de yapılar vardı, hatta Marstakinden daha eskiydiler. Eğer Venüs’e bir üçüncü boyut yolculuğu yaparsanız gaz ve kumdan başka bir şey göremezsiniz. Mars aslında farklı toplumların ileri bir karakoluydu. Dünyadaki yaşamı incelemek için birçok uygarlık özellikle Mars ve Venüs’te karakollar kurmuştu. Ayrıca saf enerjiden oluşan ve hiçbir forma sahip olmayan varlıkların da Jüpiter ve Satürn gibi gezegenlerde karakolları vardı. Onlar yeni oluşan yıldızlara çekilen, oralarda gaz ve ışıkla beslenen varlıklardı. Nerede yeni bir yıldız doğsa ışığa koşan pervaneler gibi oraya koşarlardı. Uydunuz Ay’ın üzerinde de bazı yapılar vardır.

 

Soru- Mısır tapınaklarındaki yapıtlarda kulaklarınızın büyük ve sese çok duyarlı olduğu açıkça görülüyor, ses nasıl oldu da sizin için bu kadar önemli hale geldi?

Cevap- Ses dediğiniz şey alemdeki ana titreşimdir, sadece işittiklerinizle sınırlı olmayan bir şeydir, biz ses derken boşlukta meydana gelen titreşimi kastederiz. Fizik biliminizin tanımladığı ses, ancak titreşimi taşıyan bir vasıta varsa meydana gelebilir, oysa bize göre titreşimden oluşan tüm realitenin esas doğası ve temelidir. Başka bir deyişle madde belli bir armonikteki titreşimdir, insanoğlu armonikleri değiştirdiğinde maddelikten çıkıp enerji haline geçebilir. İnsan bunun mekanizmasını anladığında iki boyut arasında özgürce gidip gelebilir. Uzayı keşfetmek ve güneş sisteminize girmek için başlangıçta kullandığımız gemiler sese ya da titreşime dayalıydılar. (Sayfa: 15-34)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BİR ENERJİ SİSTEMİ OLARAK İNSAN

Bizler dördüncü boyut dediğiniz bir başka frekans alanında yaşıyoruz. Sizi birbirinin içine nüfuz etmiş enerji alanları olarak algılarız. Bu alanların ilki, trilyonlarca hücreye sahip çeşitli kimyasal, biyokimyasal ve elektriksel işlemiyle bilinen fiziksel bedendir. Fizik bedeninizi genelde bir uzay gibi, yıldızlardan oluşan bir galaksi gibi görürüz, çünkü her bir atomun çekirdeği bir merkezi güneş, elektronlar da onun çevresinde dönen gezegenler gibidir. Kısaca, her bir atomunuz bir güneş sistemine benzer. Mısır geleneğinden gelen Hermetik simyacıların savunduğu evrensel bir yasa vardır. Bu yasaya göre “yukarda nasılsa, aşağıda da öyledir.” Bu, yaratılışın her bir düzeyinin, altındaki ve üstündeki düzeyin bir kopyası olduğu anlamına gelir. Bu yüzden güneş sistemindeki gezegenler merkezi güneşin etrafında dönerken, atomda da elektronlar merkezi çekirdek etrafında dönerler. Güneş sisteminizin büyük kısmı uzaydan (boşluktan) oluşmaktadır, bedeninizin (atomların) büyük kısmı da boşluktan oluşmaktadır. Biz bedenlerinizi katı bir madde olarak değil, uzay (boşluk) olarak görürüz. Sizi yürüyen, hareket eden bir yıldızlar galaksisi olarak görürüz.

Fizik bedene nüfuz eden ikinci enerji alanına biz “Ka” deriz. Siz bunu pranik beden olarak adlandırabilirsiniz. Prana, kadim yogilerin dediği gibi oksijendeki yaşam gücüdür, hem fizik bedene hem de bizim Ka dediğimiz pranik bedene nüfuz eder. Ka aslında fizik bedenden geçen yaşam gücünün kaynağıdır. Fizik bedenin ve onun enerji alanlarının bir kopyası olduğu için Ka’ya bazen spiritüel beden ya da eterik ikiz de denir. Ka ölümsüz ruh olmamakla birlikte, fizik bedenin ölümünden sonra bir süre daha varlığını sürdürebilen enerji ikizidir. Bedeninizden geçen ve Ka’yı çoğaltan prana olmasaydı yaşayamazdınız, o yaşam gücünün ta kendisidir.

Siz duygusal, kozal ve astral bedenlere de sahipsiniz, ama biz öncelikle Ka üzerinde odaklanacağız, çünkü beden yüksek bilince geçerken Ka size muazzam bir ivme kazandıracaktır. Bedeniniz iki kutuplu bir mıknatıstır, bu mıknatısın merkezi sütununa çeşitli kadim ezoterik gelenekler tarafından bazen merkezi kanal, orta sütun, pranik tüp ya da antakarana denmiştir. Biliminizin de onayladığı gibi tüm iki kutuplu mıknatıslar üç boyutlu, “tüp kavala” benzeyen bir enerji alanı yayarlar. Bu alan bedenin çevresinde üç boyutlu olarak hareket eder.

Bir enerji sistemi olarak dikkat etmeniz gereken en önemli alan Ka’dır, yani pranik bedendir. Yaşam gücünü (pranayı) nasıl içinize çektiğiniz ya da çekemediğiniz, organlarınızın ve beden sisteminizin ne kadar enerjiye sahip olacağını belirler. Ka düşüncenizin berraklığını, gücünü ve etkisini belirler, ayrıca duygunuzun niteliğini de belirler. Eğer Ka’nın düzeni bozulursa diğer alanların da düzeni bozulur ve fizik beden daha düşük bir enerji düzeyinde çalışır, düşünce gücü zayıflar ve duygular altüst olur. Peki, Ka’ya nasıl daha fazla prana sevk edebilirsiniz ki fizik bedeninize ve diğer süptil bedenlere daha fazla ışık yayabilsin. Yanıtlamak istediğimiz asıl soru budur.

Burada anahtar, bedeninizin ortasında boylu boyunca uzanan pranik tüpte yatmaktadır. Bu pranik tüp aşağı yukarı yogilerin “sushumna” dedikleri yola tekabül eder. Sushumna, kundalini enerjisinin ya da yaşam gücünün omurganın tabanından yükselip bedenin enerji merkezlerinden (çakralardan) geçerek en üst merkeze ulaştığı yoldur. Burada tepe çakrasıyla buluşur ve insan bilincini kozmik bilince ya da Tek’e bağlar. Bu gerçekleştiğinde son derece yüksek bir bilince ulaşırsınız. Yaşam gücü enerjisi sushumna denen yol boyunca yukarı çıkar, ama beden üzerinde fiziksel bir inceleme yaptığınızda bu yolu göremezsiniz. O süptil bir enerjidir ama vardır, dünyanızdaki herhangi bir şey kadar gerçektir, duyularınızla algıladığınız realitenin dışındaki bir frekans alanındadır. Ancak pranik tüp sushumnadan farklı olarak omurga yolunu izlemez, başın tepesinden girip perineden (üreme organlarıyla makat arasındaki orta noktadan) çıkan düz bir çizgi oluşturur.

Pranik tüp aslında yerküreye uzanır. Bilinç gelişiminize göre ya yerkürenin yüzeyine hafifçe bağlantılı olacak ya da yüzeyin beş-on santim altına inecektir, bazı insanlarda ise yerkürenin ta çekirdeğine kadar uzanabilir! Pranik tüp, yine varlığın bilinç haline bağlı olarak başın üzerinde göğe doğru birkaç kadem boyunca ya da birkaç mil boyunca uzanabilir. Pranik tüpün genişliği genellikle baş ve işaret parmaklarınızın uçlarını birleştirdiğinizde ortaya çıkan halka kadardır. Tüp omurgayla birlikte eğilmez, başın tepesinden direkt olarak perineye kadar uzanır. Pranik tüpe odaklanmak için Ka’yı aktive ederek fizik bedendeki prana akışını artırmanız gerekir. Şimdi size Ka’yı geliştirmek için üç özel yöntem sunacağız ve hayatınızdaki bazı şeyleri artırmanızı, bazı şeyleri de azaltmanızı tavsiye edeceğiz.

 

KENDİNE HAKİMİYET ALIŞTIRMASI (1) Yerküreye bağlı pranik tüpten yukarı doğru nefes alın. Topraktan yukarı doğru soluk alıp rahatlayın ve soluğunuzu bırakın. Sonra başınızın üzerinden tüpe doğru soluk alın, semavi enerjiyi aşağıya, bedenin pranik tüpüne indirin ve soluğunuzu bırakın. Tüpe bir enerjinin açıkça aktığını hissedene dek birkaç kez bunu tekrarlayın. İlk adımda yaptığınız şey yerküreden yukarı pranik tüpe, sonra semavi alemden aşağı pranik tüpe akan süptil enerji akışını (pranayı) hissetmeye başlamaktır. Bu alıştırma özellikle dışarda, doğanın saflığı içinde yapıldığı zaman daha etkili sonuçlar verir. Ka, yükselen bilinç sarmalı içindeki titreşiminizi yükseltme süreci için çok önemlidir, yaşam gücü Ka yoluyla üretilir. Hayatınızda yaşam gücünüzün düşük olduğunu hissettiğiniz zamanlar olmuştur, fizik bedeniniz çok iyi işlev yapamaz. Böyle durumlarda olan şudur.

Ka öylesine tükenmiştir ki fizik, duygusal ve zihinsel bedenlere ışık yayamaz, onları besleyemez. Bu yüzden Ka ile, yani pranik bedenle yaşam gücünüzü artıracak şekilde ilişki kurmanızı tavsiye ederiz.

 

KENDİNE HAKİMİYET ALIŞTIRMASI (2) Alıştırmanın ikinci bölümünde yapmanız gereken şey pranayı tüpe çekmek ve onu fiziksel beden içinde deveran ettirmektir. Daha önce yaptığınız gibi soluk alırken pranayı yerküreden yukarı pranik tüpe çekin. Soluğunuzu bir an içinizde tutun, sonra bırakın. Dikkatiniz pranik tüpün üzerinde olsun. Daha sonra soluk alırken pranayı başınızın üzerinden, yukardan pranik tüpün içine çekin. Dikkatinizi pranik tüpten ayırmadan bir an soluğunuzu tutun, sonra soluğunuzu verirken dikkatinizi fizik beden üzerine kaydırın. Dikkat yasası gereği enerji farkındalığı izleyecek ve prana pranik tüpten çıkıp bedeninize akacaktır. Pranik tüpten fizik bedeninize bir enerji akışı olduğunu hissedene dek bu alıştırmayı yapın. Alıştırmaya ilk başladığınızda bedeninizin bazı bölgeleri prana akışına diğer bölgelerden daha duyarlı olabilir, ama sonunda prananın bedene akışının verdiği farklı fiziksel duyumu hissedeceksiniz. Bırakın prana bedeninize ve oradan da dışarı yayılsın. Bu Ka’yı artırmanızı ve pranik bedeni yoğunlaştırmanızı sağlayacaktır. Bir kez prananın devinimini hissettikten sonra yapılacak iş farkındalığınızı göğsün ortasında ve pranik tüpün hemen önünde bulunan kalp merkezine yöneltmektir. Farkındalığınızı bu merkezde tutarak koşulsuz kabul ve koşulsuz sevgi duygusunu hatırlayın. Kalp merkezi ya da kalp çakrası fiziksel kalple aynı şey değildir. Kalp çakrası göğsün ortasında bulunan ve son zamanlarda bilimsel olarak da ölçülen bir enerji vorteksidir (girdap). Gerçekten de bilimsel incelemeler çakraların hem ses hem de renk yaydıklarını kanıtlamıştır.

 

KENDİNE HAKİMİYET ALIŞTIRMASI (3) Şimdi farkındalığınızı kalp merkezine yöneltin, koşulsuz sevgi ve kabul duygusunu hatırlayın. Bu duyguyu hissettiğinizden emin olun, onu sadece düşünmek işe yaramaz. Farkındalığınızı kalp merkezinde tutup koşulsuz sevgi ve kabulü hissetmeyi sürdürürken soluk alın ve solukla birlikte pranayı yerküreden yukarı doğru pranik tüpe çekin. Pranik tüp üzerinde odaklanırken soluğunuzu bir an tutun, bu arada sevgi ve kabulü hissetme halini sürdürün. Soluğunuzu verirken farkındalığınızı fizik bedene kaydırın ve “nitelik kazandırılmış prananın” tüpten çıkıp tüm bedene akmasına izin verin. Sonra farkındalığınızı tekrar kalp merkezine çevirin ve bir kez daha koşulsuz sevgi ve kabulü hissederken soluk alın, solukla birlikte pranayı başınızın üzerindeki boşluktan aşağı pranik tüpe çekin. Bir an soluğunuzu tutun, bir yandan sevgi ve kabulü hissederken bir yandan da pranik tüp üzerinde odaklanın. Soluğunuzu verirken farkındalığınızı fizik bedene kaydırın ve “nitelik kazandırılmış prananın” pranik tüpten çıkıp tüm bedene akmasına izin verin. Böylece semavi ve dünyevi enerjiler önce pranik tüpe sonra kalp merkezine akacaktır. “Nitelik kazandırılmış enerjiler” daha sonra beden içinde deveran ederler. Bazı okurlar şimdiye kadar koşulsuz sevgi ve kabulü deneyimlememiş olabilirler, onlar şimdilik alıştırmanın üçüncü bölümünü bir kenara bırakıp ilk iki bölüm üzerinde çalışmalarını sürdürsünler. Enerjiye nitelik kazandırma konusunda şimdilik endişelenmesinler, zaman içinde koşulsuz sevgi ve kabulü hissetmeyi çok daha kolay başaracaklar.

Size Ka’yı güçlendiren ve azaltan şeylerden söz edeceğimizi söylemiştik. Söyleyeceğimiz ilk şey cinsellik olarak ifade ettiğiniz yaşam gücüyle ilgilidir. Cinsel enerji aslında Ka’nın alt merkezler yoluyla tezahür etmesidir, yani üreme organları yoluyla döllenme ve cinsel zevk olarak ifade edilir. Ancak Ka’yı güçlendirirken yaşam gücünüzü tüketmeden cinsel esrime ve vecit halini deneyimlemenizi sağlayacak yöntemlerle bu enerjiyi yükseltmeniz gerekir. Bununla ilgili yöntemler Taocu Yoga, Tantrik Yoga ve Kundalini Yoga üzerine yazılmış kitaplarda vardır. Eğer pranik yaşam gücünü sadece cinsel sıvıların ve enerjinin bir boşalımı olarak algılarsanız prana alt merkezlerden dışarı boşalıp yukarı yükselemez ve Ka üzerinde uzun süreli ve olumlu bir etkiye sahip olamaz. Eğer cinsel enerjinizi alıkoymaz ve onun yukarı tırmanmasına izin vermezseniz, cinselliğinizi sık sık cinsel boşalım yoluyla ifade edip Ka’yı tüketirsiniz. Bu da fizik organlarınızı, bağışıklık sisteminizi tüketecek ve enerji azalmalarına yol açacaktır. Size cinsel hazzı yasaklamıyoruz, yogiler tarafından geliştirilen yöntemleri kullanmanızı öneriyoruz. Bu yöntemlerle derin cinsel esrime ve vecit halleri yaşanabilir.

Ka’yı etkileyen bir başka şey de yediğiniz yemek ve içtiğiniz sıvı türüdür, çünkü yaşam gücü birçok alandan gelir. Genelde “canlı” yiyeceklerle beslenmek Ka’yı artırır, ama bunu dengeli olarak yapmanız gerekir. Eğer canlı yiyecekler, yani pişmemiş sebze, meyve ve filiz vermiş tahıllar yemeye alışık değilseniz buna yavaş yavaş alışmaya çalışın. Uygun biçimde hazırlanmadan beslenme programınıza çok fazla canlı yiyecek katmak toksinden arınma krizine yol açabilir. Her şeyde olduğu gibi ılımlı olmak en iyisidir. Bu paradoks gibi görünebilir, ama belirli bir bilinç aşamasına eriştiğinizde olumsuz etkilerine maruz kalmadan her şeyi yiyebilirsiniz. Son tahlilde yiyeceğin ruhsal evrimle pek ilgisi yoktur, ancak biz burada Ka’yı güçlendirmek için tavsiyede bulunuyoruz. Fast food’larınız ölüdür, kolay yemek dedikleriniz genelde Ka’yı tüketir, bu ölü yiyecekleri sindirmek için çok fazla sindirim enzimi gerekir. Pranik bedenin büyük tüketicilerinden biri de sindirim işlemidir, özellikle eti sindirmek için çok fazla prana gerekir. Bu durumda prana Ka alanından çekilerek bedenin salgıbezleri sistemine ve birçok enzimi gerektiren sindirim işlemine iner. Bu durum enerjinizi zorlar ve gerilime sokar. Saf su içmek ve egzersiz yapmak da çok önemlidir. Ayrıca her fırsatta doğaya çıkmak, kirli havadan uzaklaşıp temiz hava solumak ve kendinizi güvenli biçimde güneş ışınlarına vermek de çok yararlıdır.

Ka’yı, yani pranik gücü artırdıkça, bilincinizi yükseltme gücüne sahip oldukça çok değerli şeyler hakkında sezgiler ve iç görüler edinmeye başladığınızı göreceksiniz. Buna gnosis denir, gnosis bilgi demektir, bir his ve ani bir biliş olarak gelir. Öyleyse gnosis, Ka güçlendikçe hisseden yanınızın da arınıp gelişmesi anlamına gelir ve bu size daha derin bir ruhsal bağlantı sağlar. Şimdi sorularınız varsa sorabilirsiniz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Soru- Ka’nın artışına başka nelerin yardımcı olacağını anlatabilir misiniz? Bu konuda muazzam bir bilgi hazinesine sahip olduğunuzu hissediyorum.

Cevap- Birçok insanda kendini fiziksel sınırlarının ötesinde zorlama eğilimi var.Yorgunken kahve, sigara, içki, ilaç gibi yapay uyarıcılar kullanarak kendinizi çalışmaya zorladığınızda Ka’nız tükenebilir. Fizik bedenin yedek kuvveti tükendiğinde, bu fiziksel hastalıklara götüren çok olumsuz koşullara yol açar. Ka tükenirse yükseliş sarmalı boyunca yukarı tırmanamazsınız. Öyleyse dinlenme, egzersiz ve hareket arasında bir denge kurulmalı, yeme içme konusunda akıllıca seçimlerde bulunulmalı, bilinçli olarak olumlu düşünceler ve eylemler sürdürülmelidir. İlişki kurduğunuz insanlar da Ka’nız üzerinde bir etkiye sahiptir. Olumlu, canlı ve ruhen yükseltici insanlar Ka’nızı güçlendirir. Olumsuz, kötümser ve enerjileri tükenmiş insanlar sizi tüketebilir.

 

Soru- Şifa enerjilerini başkalarıyla paylaşan insanlar hakkında konuşabilir misiniz?

Cevap- Burada en yetkin şifacılara bile küçük bir uyarıda bulunmak istiyoruz. Çok saf olmadıkça başka insanların enerjileriyle çalışmanın açık bir tehlikesi vardır. Örneğin, yeterince arınmamış bir şifacı hastayla çalıştıktan sonra kendini tükenmiş hissedebilir ya da kendisi için şifa gerektiren bir rahatsızlıkla karşı karşıya kalabilir. Eğer bir insanın enerjiye ihtiyacı varsa bunu bilinçli ya da bilinçsiz olarak birinden çekecektir. İki insanın enerji alanları birbirine bağlandığında enerjiye ihtiyaç duyan kişi enerjiye sahip kişiye enerji halatları atar. İhtiyacı olan kişi enerjiyi bir kuyudan su çeker gibi kendine çeker. Bu genelde bilinç dışı bir şeydir, çünkü benliğin bir başka düzeyinde kendiliğinden vuku bulur.Vampir sözcüğünün sembolik anlamı budur, böylece yaşam enerjiniz emilir gider. Bazı doktor ve hemşirelerin kendilerini sıkça tükenmiş hissetmelerinin nedenlerinden biri de budur, çünkü onlar genellikle şifa bulmak için Ka’larını emen hastalarla çevrilidirler.

Eğer prana enerjisi için kanal olduğunuzun, şifa enerjisinin sizden değil sizin kanalınızla Kaynaktan geldiğinin bilincindeyseniz kendi enerjinizi vermez, daha yüksek bir kaynaktan gelen enerjiye kanallık edersiniz. Eğer enerji içinizden sınırlayıcı güdülerin engelleriyle karşılaşmadan akarsa, bu bazı şifacıların deneyimlediği yorgunluk ve tükenmenin çoğunu ortadan kaldırır. İnsan bir başkasına vermek için kendi enerjisini kullanmak zorunda değildir, her zaman daha büyük bir kaynaktan enerji çektiğinizin bilincinde olun. Diğer bir nokta da Ka’nızın ve yaşam gücünüzün farkında olmaktır, böylece enerjiniz çekildiğinde bunu hissedebilirsiniz. Ne yazık ki çoğu insan tükenene kadar enerjisinin emildiğinin farkında olmaz.

Bir başka insana şifa verirken kendinizi korumanız için basit bir yöntem önerebiliriz. Şifa sırasında dikkatinizin bir kısmını bedeninizin ortasından geçen pranik tüpe yöneltin. Bu tüp sizi hem semavi aleme hem de dünyaya bağlar. Her iki alemi bedeninizde birbirine bağladığınızda, her yerde her zaman mevcut olan şifa enerjisi içinizden akacak, daha çok köklenmiş, daha çok dengelenmiş ve daha çok farkında olacaksınız. Prana fizik maddeden daha süptil olsa da en süptil enerji değildir. Titreşim olarak Kaynağa daha yakın enerjiler vardır, bu enerjiler daha güçlü şifa özelliklerine sahiptir. Bu yüzden bir insan titreşim olarak ne kadar yükselirse bu süptil enerjileri çekebileceği Kaynağa o kadar yaklaşmış olur. Ne kadar saf hale gelirseniz şifalarınızdan o kadar güçlü sonuçlar elde edersiniz. Son olarak şunu söyleyeceğim. Şifacı, hastanın ıstırap çekme hakkı olduğunu da bilmelidir. Kendi isteklerinizi başkalarına kabul ettirmeye çalışmayın, onlara kendi süreçlerinde daha büyük farkındalığa geçme fırsatı verin.

 

Soru- Eşcinsel denen ve sayıları giderek artan insanlar cinsel ilişkiyi bilinç gelişiminde nasıl kullanabilirler? Bir erkek bir erkekle nasıl uygun biçimde cinsel ilişki kurabilir. İki kadın ersuyunu paylaşmadan cinsel ilişkiyi bilinçlerini geliştirmek için nasıl kullanabilir?

Cevap- Eğer cinsel enerji yükseltilmişse, Ka açısından eşcinsel ya da sevici yaşam tarzı sınırlayıcı değildir. Eğer iki erkek kurdukları cinsel ilişkide kadim Taocu ve Tantrik yöntemleri uygulayarak ersularını dışarı boşaltmadan cinsel haz duymayı başarabiliyorlarsa Ka’yı güçlendirip cinsel enerjiyi üst çakralara yükseltebilir, daha yoğun haz düzeylerini deneyimleyebilirler. Genelde bir kadının Ka’sı erkekten daha güçlüdür. Kadınlar hamileyken Ka’larını bebeklerine ödünç vermek zorunda oldukları için genetik açıdan bunun böyle olması gayet doğaldır, cenin gelişebilmek için annenin Ka’sından beslenir. Anneyle çocuğun birbirine güçlü bağlarla bağlanmasının nedenlerinden biri de budur. Birbirleriyle ilişki kuran kadınlar, orgazm sırasında orgazm enerjisini pranik tüpe çekip orada yükselterek tüm bedene aktarabilirler. Bedende deveran eden enerji de bilinci genişletmekte kullanılabilir. Enerji açısından tüm insanlar hem erkek hem de dişidir, yani süptil enerji ve bilinç düzeyinde sizler potansiyel olarak hem erkek hem de dişisiniz, varlığınızın cinsel kutupları arasında dengedesiniz. Kısaca, simyasal bakımdan cinsel enerjinizi yükseltmek için ille de bir eşe ihtiyacınız yoktur.

 

Soru- Dini ya da başka nedenlerle cinsel ilişkiden uzak duran okurlarımız için bekarlığın yükselişle ilişkisi hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Cevap- Cinsellik bir eş olmadan da içsel olarak deveran ettirilebileceğinden, yüksek bilinç hallerine erişmek için ille de cinsel ilişki kurmanız gerekmez. Eğer kişi bekarlığı uygularken yaşam gücünü cinsel merkezlerden yukarı doğru harekete geçirebilirse esrime ve vecit halini deneyimleyecektir. Alt çakralardan salınan enerji omurga boyunca yukarıdaki yüksek merkezlere çıkarken bir yandan da insanı yüksek farkındalık ve bilinç hallerine açar. Gerçek bekarlık cinselliği bastırmak değil, yaşam gücünü yükseltmektir. (Sayfa: 35-59)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Soru- Genelde hayatımızı iki şeyin yönettiği söylenir, korku ve sevgi. Bu sizin tarif ettiğiniz şeye benziyor mu?

Cevap- Evet, bize göre de duygu olarak ya sevgi vardır ya da korku. İnsan bir duruma sevgiyle de karşılık verebilir korkuyla da, yani bu karşılık bir seçimdir. Zor bir anda sevgiyi, olumlu yolu seçmek olanaksız görünebilir, çünkü duygusal bedenin enerji kalıbı eğer çok güçlüyse zihinsel bedeni ezip geçecektir

Katılmıyorum Buna insan Gibi Karmaşik Yapılı Bir Canlıyı İki Gruba Ayıramazsınız

Soru- Ben daima yılanlardan korkmuşumdur, bir yılan gördüğümde ilk tepkim korku oluyor. Ama bu hayatımda hiçbir yılanın saldırısına uğramadım, demek ki düşünce sürecim olumsuz biçimde etkileniyor.

Cevap- Burada önemli olan duygusal bedenle Ka’nın birbirine çok yakın olduğunu idrak etmektir. Korku ortaya çıktığında duygusal beden çok hızlı titreşmeye başlar ve korku duygusuyla özdeşleşirsiniz, böylece korku daha da büyür. Korku kalıbının ne kadar güçlü olduğuna bağlı olarak telkinde bulunup kendinizi korku duygusundan kurtarmanız mümkündür. Ama duygusal beden tam bir korku saldırısı halinde titreştiği zaman zihinsel bedeni ezip geçecektir. Bu durumdan düşünerek kurtulamazsınız, korkudan felç olmuş halde kalakalırsınız, ama Ka’ya başvurursanız korkuyu hızla dönüşüme uğratabilirsiniz. Burada çözüm yine merkezi sütuna (pranik tüpe) yönelmekte yatar. Şiddetli bir duygu hissettiğinizde önce onun bedenin neresinde yer aldığını saptayın, çünkü bu referans noktasına ihtiyacınız olacak. Sonra Ka’ya, pranik tüpe yönelin ve farkındalığınızı bedenin ortasından geçen tüpün merkezinde tutun. Başka bir deyişle farkındalığınızı Ka’ya kaydırın, o zaman duygusal beden değişmeye başlar. Pranik tüpün kararlılığıyla salınıp titreşmeye başladığınızda korku giderek daha süptilleşecek, başa çıkılabilir hale gelecektir.

Soru- Ka enerjisini güçlü tutmanın mutlak bir öneme sahip olduğunu mu söylüyorsunuz?

Cevap- Evet, Ka’nın esas beden olduğunu anlamalısınız. Ka, fizik beden öldükten sonra bile varlığını sürdürebilir, bu süre birkaç bin yıl kadar uzun olabilir. Ka’yı geliştirdiğiniz zaman çok yüksek bir potansiyele sahip olursunuz, çünkü Ka eterik ve kozal bedenler hariç diğer bedenlerden çok daha hızlı titreşir ve hücrelerin yapı taşlarını sağlar. O, zihinsel ve duygusal bedenler için gerekli enerjileri sağlamakla kalmaz, aynı zamanda astral bedene de destek ve güç verir. Eğer Ka’yı ortadan kaldırırsanız sözünü ettiğimiz bedenler de eriyip yok olurlar. Eğer fiziksel, zihinsel ve astral bedenleri ortadan kaldıracak olsaydınız Ka yine de varlığını sürdürürdü. Bu yüzden Ka daha düşük titreşimli bedenlerin efendisidir.

Soru- Bizi bir enerji sistemi olarak gördüğünüze göre, enerji sistemimizin ve DNA sarmallarımızın nasıl çalıştığını açıklayabilir misiniz?

Cevap- Halihazırda insanların kullanabilecekleri genetik bilginin üçte birinden de azını kullandıklarını söyleyebiliriz. Çoğu insan kullanılabilecek kodon’ların (genetik düzeydeki belleğin gerçek birimleri ya da moleküler kapıları) üçte birinden de azını kullanmaktadır. Böylece, diğer DNA sarmallarını eklemeden mevcut genetik potansiyelin bile üçte ikisi kullanılmamaktadır. Bir başka deyişle, insanların halen sahip oldukları çift sarmalın sadece üçte biri aktive edilmiş haldedir. Yükseliş sarmalına tırmanırken daha büyük yeteneklere ve daha büyük bir duyarlılığa ihtiyaç duyacaksınız. Bu ihtiyaç ortaya çıktığında DNA bu ihtiyaca karşılık olarak kodon’ları kendiliğinden açacaktır. O zaman genetik potansiyelinizin giderek daha çoğunu aktive ettiğinizi göreceksiniz. Bu yüzden diğer DNA sarmallarına sahip olmadan önce atılacak ilk adım, sahip olduğunuz iki sarmalı tamamen aktive etmektir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kitaptan özellikle dikkat çekmek istediğim bi kaç yeri aynen geçirmeye çalışacağım buraya.

______

 

Virginia: Benim ilk sorum genel bir soru olacak. "Psikoloji" denen şeyi bugün şifa amacıyla ne kadar etkili bir biçimde kullandığımız konusunda bir yorumda bulunabilir misiniz? Ayrıca psikologların, enerjiyi kişisel ve mesleki süreçlerinin bir parçası olarak anlayıp uygulayabilmeleri için ne yapmalarını tavsiye edersiniz?

 

Hathorlar: Psikoloji, halen Dünya'da uygulandığı şekliyle son derece sınırlıdır. Bizce, onun sonuçları çok sınırlıdır ve bir çok psikoloğun anlayışı da çok dardır. Psikoloji çoğunlukla, insanların kendilerine mümkün oldukça az zorluk yaratacak biçimde toplumlarına uyum sağlamalarını amaçlar. Böylece, buada temel hedef, sadece, uyum sağlamaktır. Ve burada uyum sağlanması gereken şey, temelde, insan potansiyelini ezip baskı altında tutan bir toplumdur. İnsan varlığı, ifade etme ve duygusa ve zihinsel deneyim konusunda psikolojinin kavradığından çok daha büyük bir potansiyele sahiptir. Psikoloji, genelde, dile dayalı ve çok konuşma gerektiren bilinç bölgeleriyle uğraşır ve temel enerji sorunlarını çözmeye çok az zaman ayırır.

 

Bedende ve süptil alanlarda rahatsızlık, acı ya da sarsıntı gibi duygusal olarak tutulan her şey enerjisel bir unsura sahiptir. Bir insan konuşabilir, konuşabilir ama temelde hiç bir şey değişmez çünkü burada enerjilere hitap edilmemiştir. Bu yüzden bu alanda çalışan bireyler, eğer kendilerini ve birikimlerini şifa işinde daha etkili olacak biçimde geliştirmek istiyorlarsa, yöntembilimlerine duygusal ve zihinsel hallerin enerjilerini de dahil etmelidirler ki böylece hastalarının duygularına ve bu duyguların enerjilerine direkt olarak hitap edebilsinler.

 

Bu durumun enerjilerine hitap edildiğinde , sarsıntı(travma), rahatsızlık çözülür ve sinir sistemi ve davranış bir denge haline geri döner. Bu bireyin iyiliğini arttırır. Ve bu dengeli düzlemden, insan yüksek mistik, spiritüel bilinç hallerine erişebilir. Duygusal hale ve onun enerjisel unsurlarına hitap etmezseniz, sadece o sorundan kaçmış olursunuz.

 

Bundan daha da kötüsü, enerjileri bastırmak için uyuşturucu madde kullanmaktır. Beyni duygusal sorunları gerçekten bastıracak şekilde kimyasal olarak degiştirmek mümkün olduğundan, bir insan, bu kimyasal-yolla sağlanmış dengeyi tekrar tekrar kazanabilmek için uyuşturucu bağımlısı haline gelir. Ancak uyuşturucunun etkisi geçtiğinde, kişi yeniden kaosa girer, çünkü sorunu oluşturan enerjiler ısrarla varlıklarını sürdürmektedir; bu yüzden bu bir çözüm değildir. Bu , durumu daha da kötü hale getirir. Beyin kimyası ile duygu ve düşünce formlarının ve inançların enerjileri arasında bir ilişki vardır, ama bununla ile ilgili biliminiz henüz çocukluk çağındadır. Beyin kimyasını uyuşturucularla kontrol etme yönteminiz, bir sivrisineği vurmak için bir sopa kullanmaya benzer. Oysa bu konuda daha süptil, daha nazik ve daha basiretli davranılması gerekir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...