Jump to content

Enerji Algılayan Kız


suwerty

Önerilen Mesajlar

Beyninde ekran açıyor... Elleriyle okuyor... Kapalı gözle renkleri görüyor

 

 

Ben “Olmaz, olmaz!” dedim ama gerçekten oldu. Gördüm, gözümün önünde yaptı. Olayın gerçekleştiği yer Cities’in en altındaki kafe.

 

Aylin, 12 yaşında, tatlı, kendi halinde bir kız. Holografik beyin teknikleriyle bir sürü bize çok acayip gelen şey yapabiliyor. Annesi bunun Aylin’e özel olmadığını, herkesin yapabileceğini söylüyor. Neler mi yapıyor? Gözlerine bant takıyor, eline verdiğin her şeyin rengini söylüyor. Görmeden... Sadece dokunarak... Enerjisini hissederek... Fotoğraflara bakıp kişilerin yaşayıp yaşamadığını söyleyebiliyor... Yine gözleri kapalı, dergilerin üzerinde yazan şeyleri okuyabiliyor. Bunlar benim tanık olduklarım. O gün kafede, Sevda Bakankuş, Arıtan Yayınları’nın sahibi Aydın Arıtan, Aylin, fotoğraflarımızı çeken Senih ve Sertab Erener’dik. Sertab da tanık oldu bir sürü şeye. Bu röportaj yarın da devam edecek. Aylin başka şeyler de yapabiliyormuş. Neler olduğunu öğrenebilmeniz için bu röportajı okumanız gerekiyor...

 

Hikayanin en başından başlayalım...

- Adım Sevda Bakankuş. Ben bir iş kadınıydım. Tekstil mümessilliği yaptım, iki sene önce önüme bu proje geldi.

 

Neydi bu proje?

- “Holografik beyin teknikleri.” Rusya’da bir sürü merkezde uygulanıyor. O merkezlere de “İnsan Gelişim Akademileri” deniyor. Kapalı gözlerle renkleri görebiliyorsunuz, ellerinizle okuyabiliyorsunuz. Amaç, çok azını kullandığımız beynimizin kapasitesini yüzde 80’e kadar çıkarmak...

 

Kim getirdi bunu?

- Yabancı bir hanım.

 

Ne dedi?

- “Türkiye’de bunu açalım” dedi. Ben tabii heyecanlandım, çünkü önce tamamen yatırım olarak baktım, tutar diye düşündüm. İçeriğiyle ilgili değildim.

 

Sonra?

- Rusya’dan hocalar geldi. İlk önce yakın çevremize eğitim vermeye başladık. Ben yavaş yavaş işin içine girdim. Ve öyle bir nokta geldi ki, teknikleri öğrendim. Eğitimleri kendim verecek düzeye geldim. Daha doğrusu bu teknikleri Türkiye’ye daha uygun bir program haline getirdim. Artık yoluma yalnız devam ediyorum...

(Röportajın bu noktasında ne yalan söyleyeyim, karşımdakinin bir “şarlatan” olduğundan neredeyse emindim. Hiç ama hiç inandırıcı gelmedi söyledikleri...)

 

İnsan, bu teknik sayesinde ne öğreniyor?

- Kendisinin farkına varıyor. Ne kadar güçlü olduğunu kavrıyor. Ama ben bu bilgileri karşımdakine öğretirken ona bir lütufta bulunmuyorum, sadece beyinde kullanmadığı alanları nasıl kullanabileceğini öğretiyorum. İnanın, bu da çok olağanüstü bir şey değil, herkes yapabilir. Önce tabii her insanın beyninde bir bilgisayar bulunduğunu ve onu nasıl açacağını öğretiyoruz...

 

Pardon? Ne bilgisayarı? Nasıl yani?

- Beynimizde bir biyoekran var. O açılıyor, her şeyi görüyoruz ve orada her şeyi yapabiliyoruz.

 

Siz de benim buna inanmamı mı bekliyorsunuz!

(Arıtan Yayınları’nın sahibi Aydın Arıtan söze giriyor...)

- Ben de Sevda Hanım’ın seminerlerine katıldım. O Rus hocalardan teknikleri öğrendim. Hatta çocuklarım ve hanım da katıldı. Bu arada, ben bu konuda pek çok kitap yazdım, hatta diyebilirim ki “hologram” ve “holistik” konusunda Türkiye’de en çok yazan insan benim. Sevda Hanım “Böyle böyle bir eğitime başlıyoruz” deyince, dahil olduk. Birkaç aşamalı bir eğitim. Önce bir biyoenerji çalışması yapıldı. Bu çalışma, zihinle beden arasındaki ilişkiyi gevşetmek ve beyne daha geniş kullanım imkânları tanımak için yapılıyor. Bu 10 ders devam etti.

 

Peki siz beyninizin atıl bölümlerini kullanabiliyor musunuz?

- Maalesef. Hayata analitik baktığım için o süreçler bende iyi işlemedi. Ama eşimde ve çocuklarımda işledi. Çocuklarım, kapalı gözlerle renkleri görüyorlar. Birazdan Sevda Hanım’ın kızı Aylin size birtakım örnekler gösterecek. Benim size anlatmak istediğim şu: Birazdan göreceğiniz şeyler Aylin’e özel değil, bunu kavramanız çok önemli, sadece Aylin yapabiliyor değil, bir sürü çocuk yapabiliyor. Biz bu teknikleri okullarda uygulamak üzere bir program yaptık, çünkü çocuklar çok hızlı öğreniyor. Biz burada bir çağ dönüşümünden söz ediyoruz. Yeni bir çağ başlıyor. Ve bunlar birtakım evrensel bilgiler. Bugüne kadar beynin daha geniş alanlarını kullanma imkânları tapınaklarda ve tarikatlarda sır olarak saklandı ve sembollerle anlatıldı. Çünkü insanlar bunu anlayabilecek düzeyde değillerdi. Şimdi hazırız.

 

Öyle bir söylediniz ki, kendimi Dan Brown’ın kitaplarının içinde hissettim...

- Eskiden bu tür bilgilere ulaşmak için çok uğraş vermek gerekirdi. Yunus mesela, 40 sene eğri olmayan odun taşıdı dergahına. Bir şeye odaklanarak egolarını indirmeye çalışmışlar. Ama şimdi öyle teknikler söz konusu ki, 6-7 yaşındaki çocuklar bile bunu kolayca öğrenebiliyorlar.

(Adam ciddi, kendinden emin, önünde bugüne kadar yazdığı bir sürü kitap duruyor, söylediklerine yüzde 100 inanıyor. Sözü, tekrar Sevda Hanım alıyor...)

- 50 yıl içinde inanılmaz şeyler olacak. İnsanlar birbirlerini çok daha iyi anlayacaklar. Çünkü gizli olan hiçbir şey kalmayacak. Evrende her şeyi birbirine bağlayan iki güç var, sevgi ve enerji. Sevginizi ve enerjinizi verdiğiniz her şeyle bağlantı kurabilir, ona her istediğinizi yaptırabilirsiniz.

 

Benim anlayabileceğim gibi anlatır mısınız?

- Hepimiz bir bütünün parçalarıyız. Sizde de, bende de, çiçekte de, taşta da, suda da, yaprakta da evrenin bütün bilgisi var. Yani aslında sen benim, ben sensin. Ama içinde bulunduğumuz görev alanları itibarıyla bazı kodlarımız açık, bazı kodlarımız kapalı. Mesele sahip olduğumuz güçlerin farkına varabilmemiz, kendimize dönerek, enerjimizi belli bir norma getirerek, bu bilgileri bir CD okur gibi okuyabilmemiz...

 

Hadi beyefendinin bir sürü kitabı var, ama sizin iki sene öncesine kadar bu konuda bilginiz yok, nasıl oluyor da şimdi uzman gibi konuşuyorsunuz...

- Ben de bilmiyorum bu sorunun cevabını...

(Aydın Bey atlıyor...)

- Ben size Sevda Hanım’la ilgili gözlemimi söyleyeyim, ilk tanıştığımızda bu işlerden gerçekten anlamıyordu. Arkasından da söylüyorum, yüzüne de, resmen zihninde bir açılma oldu. Şimdi bu konuda yıllarca kafa patlatmış, bir sürü kitap okumuş biri gibi konuşuyor, beni de şaşırtıyor, pek çok şey öğreniyorum kendisinden, üst düzey bir bilgiye sahip.

(Sevda Hanım hafif utanıyor...)

- Bunlar bana bir şekilde geliyor. Bakın, öğrendiklerimi önce kendi yakınlarım üzerinde uygulamaya başladım. Kim mi onlar? Kızlarım. Gece saat 12’de onları arabaya alıyordum ve diyordum ki, “Evet kızlar, biriniz sağa oturun, biriniz sola. Şu andan itibaren gözleriniz kızıl ötesi dürbün, hadi bakalım yol boyu yere bakın, yerin altında ne görüyorsanız bana söyleyin...” Size neler gördüklerini söylesem küçük dilinizi yutarsınız...

 

Bir dakika! Ne gördüklerini bir kenara bırakalım da, gözlerini nasıl kızıl ötesi dürbün yaptılar onu anlatabilir misiniz?

- İnternetten kızıl ötesi dürbün resmi indirdik, beyinlerine yükledik, sistemi çalıştırdık.

 

Öyle oluyor mu? Ben de Angelina Jolie’nin resmini indireyim o zaman...

- O başka bir şey. Ama mesela saati de beyninize kurabiliyorsunuz...

 

Nasıl yani?

(Aydın Bey cevaplıyor...)

- Bakın, insana tuhaf geliyor ama benim çocuklarım da saat yüklediler beyinlerine. “Şu anda saat kaç?” diyorsun, “18.15 baba” diyor. “Nereden biliyorsun evladım?” diyorum, “Beynimdeki ekranda yazıyor” diyor. Dijital olarak görüyormuş. Çocuklarımın yalan söyleyecek hali yok. Oluyor bunlar. Pek çok insan istediği saatte uyanabilir mesela, o da bir tür beynin programlanması...

(Sevda Hanım topa giriyor...)

- Zihninizdeki ekranda dijital bir saat kuruyorsunuz ve diyorsunuz ki, “Beni şu saatte uyandır ve Vivaldi çalsın...”

 

Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?

- Hayır Ayşe Hanım, bizim beynimiz tüm bunları yapabiliyor. Beyninize bir video kamera kuruyorsunuz ve diyorsunuz ki “Şu anda bir doğum günü partisi yapılıyor, hediyeler veriliyor bunu kaydet, yarım saat sonra tekrar bakacağım.” O arada başka işler yapıyorsunuz, yarım saat sonra beyninizdeki o kasedi tekrar seyrediyorsunuz. Biz tüm bunları yapabilecek kadar mükemmel yaratılmışız. Daha bir sürü şey yapabiliyoruz, suyu da ekran gibi kullanabiliyoruz. Çünkü su da bilgi taşıyor. Bir gün bunu fark edince, ateşe dayanıklı cam kaba su koydum, Aylin’i çağırdım, dedim ki, “Tek bir noktaya odaklanıyorsun...” Gerisini Aylin anlatsın...

(Masada bu ana kadar suskun duran 12 yaşındaki tatlı kız çocuğu konuşmaya başlıyor...)- Önce küçük bir nokta görüyorum, sonra o yavaş yavaş çizgi haline geliyor ve bir anda genişliyor, ekrana dönüşüyor. Normalde o ekranı kendi zihnimde görüyorum. Ama suda da görebiliyorum. Normal bir bilgisayar ekranı gibi, çok farkı yok, sadece daha hızlı açılıyor. Ve orada istediğim her şeyi görüyorum, istersem film izliyorum, istersem müzik dinliyorum. MP3 gibi de çalışıyor, istediğim şarkıyı kaydediyorum, çalıyorum, beğenmezsem bir ötekine geçiyorum.

 

Aylincim, bütün bunlar sana tuhaf gelmiyor mu?

- Yok hayır. Ablam da beyninde ekran açabiliyor.

 

Sizi dinliyorum.... Ama bütün bu konuştuklarımızı normal karşılamamı beklemeyin benden...

(Sevda Hanım anlayışlı davranıyor... Anlayayım diye tane tane konuşuyor....)

- Evrendeki her şey kayıt altında. Konuştuklarımız, gördüklerimiz, yaşadıklarımız, düşüncelerimiz, her şey. Bunları nasıl okuyabiliriz, nasıl öğrenebiliriz? Belli enerji normlarına gelerek. Ama okumak istediğimiz şeyi, açık ve net belirtmeliyiz ki, o bilgileri istediğimiz kaynak önümüze doğru olarak getirsin. Bu çalışmalar devam ederken, birden- bire depremlerde göçük altında kaybettiğimiz insanlar geldi aklıma. “Nasıl yapabiliriz?” derken, bir deprem programı hazırladım. Aylin gibi biyoekranlarını kullanabilenler, o binaları şeffaflaştırabilirler ve enkaz altında yaşamayı sürdüren insanların nerede olduklarını görebilirler. Kurtarma ekipleri de, vakit kaybetmeden o insanları kurtarabilirler. Bu projeyle AKUT’u (Arama Kurtarma Derneği) aradım. Nasuh Bey (Mahruki), “Buyrun gelin” dedi. Yine aynı ekip gittik, Aydın Bey, Aylin ve ben. Nasuh Bey, Aylin’in yaptıklarını gördü. Ve onlara bir eğitim verdik.

 

Ne kadar sürdü?

- 15 gün. Ama her akşam. İki, üç gruba ayrıldık. AKUT’un Iğdır sorumlusuna suyun altında görmeyi öğrettim.

 

Öğrendi demeyeceksiniz inşallah!

- Öğrendi, zaten hazırdı. Toprakla ilgili de ufak bir çalışma yaptım. Onlara esas olarak şunu anlatmaya çalıştım: “Siz isterseniz bütün vücudunuzu ve ellerinizi bir ekran gibi kullanabilirsiniz. Enerjinizle bir başkası üzerindeki her şeyi hissedebilirsiniz. Ellerimiz sadece el değil Ayşe Hanım, bunlar aynı zamanda ekran. Bununla okuyabilir, her şeyi hissedebiliriz. Beynimizi da radar gibi kullanabiliriz. Yalova Üniversitesi’nde bir kızımız var, onun da barometresi mükemmel çalışıyor. Biz hepimiz kendimizle yeniden tanıştık. Kaybolan bir insanı bulmamız bile mümkün. Beynimize navigasyon sistemi kuruyoruz. Sonra bir otomotiv şirketine program hazırladım, şöyle düşündüm, yine Aylin’le yaptığımız bir egzersizde, binmediğimiz bir arabanın sadece resminden kilometresini okudu. Üstelik aynı arabanın fren balatalarının bittiğini de gördü. O zaman dedim ki, “Biz pekala bundan bir aerodinamik program yapabiliriz...” Oturdum o programı hazırladım. Önce o şirketin oralı olmayan çalışanları, sonra biyoekranları açılınca pek bir memnun oldular. Onlar da bir resme bakıp fren balatalarının bitip bitmediğini anlayabilir hale geldiler.

 

Nasıl olabiliyor bu?

- Bütün otomobil parçalarını tek tek elleriyle beyinlerine kaydettirdim. Beyin, eşleştirme yöntemiyle çalışıyor. Siz, beyne bir şey tanıtıyorsunuz, o, onu önceki kayıtla karşılaştırıyor. Gerçek otomobilin resmini ve içini alıyor, diğeriyle eşleştiriyor. Arada oluşan fark, hatayı gösteriyor. Bakın, size anlatamadığım daha bir sürü şey var, yarın bir gün bunlardan dolayı başıma iş gelsin istemiyorum. Mesela Uludağ’da bir helikopter düşüyor, biz evde kendimizi parçalıyoruz. Çünkü Aylin ekranını açıp orada kişinin nerede ve ne halde olduğunu görebiliyor.

(Aydın Bey lafa girmek için derin bir nefes alıyor...)

- Bu işin, şahsi bir beceri olmaktan çıkıp, bir teknoloji haline gelmesi lazım. Biz bu aşamadayız. Bir sürü insana deli saçması gibi gelebilir ama görecekler, yaşam böyle bir düzene doğru gidiyor.

(Birden Aylin’e dönüyorum ve şöyle diyorum...)

 

Aylincim, annenin zoruyla mı bu işlere girdin, nedir?

- Yok hayır, zorla yapılacak bir şey değil ki. Annem bu işe girdiğinde çok meraklandım. Bana da öğretmeye başladı, gittikçe daha çok ilgimi çekti. Sonra annem ortağından ayrıldı, aklına sürekli yeni şeyler geliyordu, onları benim üzerimde uyguluyordu. Daha doğrusu fikirlerini bizimle paylaşıyordu. Onun sayesinde kapalı gözlerle renkleri tanıyorum. Kağıtlara isim yazıyoruz, kapatıyoruz; yine gözlerim kapalı o isimleri okuyabiliyorum. Diyelim ki ablam mutfağa gidiyor, artık görüş alanımda değil, gözlerimi kapatıyorum, onun mutfakta ne yaptığını görebiliyorum. Elini kaldırıyor mesela, dili çıkarıyor, el sallıyor, hepsi benim ekranımda beliriyor...

 

Kızma ama ben inanmıyorum!

- Yapalım isterseniz. Mesela renkleri kapalı gözlerle göreyim.

 

Tamam.

 

En sıcak renk sarı, sonra kırmızı geliyor

 

(Aylin gözlerini kalın, siyah bir bantla kapatıyor. Ve önüne koyduğumuz her şeye bir dokunup rengini söyleyiveriyor. Kırmızı ajanda, mavi kitap, turuncu anahtarlık, bordo cüzdan, pembe çakmak, bir dergi kapağındaki bütün renkler... Acayip şaşırıyorum. Çünkü beklemediğim bir hamleydi. Nasıl oluyor! Bu kızın gözleri kapalı... Resmen elleriyle görüyor...)

 

Nasıl yapabiliyorsun? Renklerin enerjisini biliyorsun da o yüzden mi?

- Evet. Eğitimin ilk başında renkleri öğrendik. En sıcağı sarı, sonra kırmızı geliyor, öyle gidiyor. Onların enerjisini bilince görmeye gerek kalmıyor, dokununca anlıyorsun. Ve ekranımda o renk beliriyor. Bunu çok kolay yapabiliyorum. Daha zorunu deneyelim. Masaya renkli bir sürü şey koyun, bir iki tanesini çıkarın ben size hangi renkleri çıkardığınızı söyleyeyim...

 

Yapabilir misin gerçekten?

- Evet.

(Yapıyor. Resmen yapıyor. “Turuncu ve kahve gitti” diyor. Ben dumur oluyorum!)

 

Bu nasıl oluyor?

- Oluyor işte. Annem öğretti.

 

Peki o yapabiliyor mu?

Yok hayır, o öğretebiliyor.

 

Sen bize şu beynindeki ekranı bir anlatsana...- Plazma televizyon gibi. Önceleri yavaş açılıyordu şimdi pıt diye açılıyor.

 

Ekran beyaz mı?

- İstediğim renk yapabiliyorum. Her şeyi o ekrana kaydediyorum, bazen de tekrar geri alıp izliyorum. Fotografik hafızam da var. Bir şeyi bir saniye görmem yetiyor. Ekranımda beliriyor, ona bakıp uzun uzun anlatabiliyorum. İsterseniz bir kağıda isimler yazın, ben onların enerjilerini bir hissedeyim, sonra onları karıştırın kapalı olarak önüme koyun, ben size o isimleri söyleyeyim.

(Minik kağıtlara, Suna (ablam), Ömer (sevgilim), Veronika (annem), Ayşe (ben), Alya (kızım), Mehmet (rahmetli babam) yazıyorum, dokunuyor, karıştırıyorum, ters çevirip önüne koyuyorum, gözleri kapalı elleriyle okuyor, herkesin ismini doğru biliyor. Ama aralarından Mehmet’in soğuk olduğunu söylüyor. Yani kalbinin durmuş olduğunu, yani öldüğünü...)

Bu özelliğini okulda kullanmıyor musun? İmtihana girmeden önce filan...

- Yok hayır istesem yaparım ama yapmıyorum. Annemle, İstanbul Milli Eğitim Müdür Yardımcısı’nın yanına gittik, o zaman bir iki şey yaptım, çok şaşırdı. Ama ben arkadaşlarıma yapmıyorum, söylemiyorum da. Çünkü yanlış anlamalar oluyor.

 

Kendini bir tür falcı ya da geleceği gören biri olarak hissediyor musun?

- Hayır, hiç.

 

Sen nasıl tanımlıyorsun bu durumu?

- Ben sadece annemin bana öğrettiklerini uygulayabiliyorum. Benim bir ekranım var, oradaki bilgileri okuyabiliyorum. Ama annemin öğrettiği başka çocuklar da bunu yapabiliyor, bir tanesi daha 6 yaşında.

 

Bu egzersizlere ne kadar zaman ayırıyorsun?

- İki günde bir çalışıyoruz.

 

Peki hiç küçük intikamlar için kullanmak istemedin mi?

- Ben yapmadım ama ablam yapmış. Beden eğitimi öğretmeni takla attırıyormuş, ablam atmak istememiş, “Senin ne ayrıcalığın var, atacaksın” demiş, bizimki de ekranını açmış, “Bacağına ağrı girsin” demiş, birazdan öğretmen “Bacağım ağrıyor kızlar, siz devam edin” demiş, geçip oturmuş. Benim bazen canım sıkılıyor binaları şeffaflaştırıyorum, su boruları, elektrik hatları nereden geçiyor ona bakıyorum...

 

Bunlar yormuyor mu seni?

- Çok uzun süre yaparsam evet ama sonra tekrar bio enerji egzersizleri yapıyorum ve geçiyor.

 

Ona öğrettiklerim evrenin anahtarı

 

Tüm bunları yapabilmenin sırrı ne?

İnsanlığın artık bu teknolojiye hazır hale gelmiş olması... Sır bu. Bunlar artık beynin imkânları dahilinde. Bir süre sonra da ışınlanabileceğiz ve aynı anda iki yerde birden olabileceğiz...

 

Sizin amacınız nedir?

- Artık bu holografik beyin teknikleri benim hayatım oldu. Yavaş yavaş herkese yaymak istiyorum, öğretmek istiyorum. Bir tek kural var, bilginin ve olgunun karşısında küçük bir çocuk gibi oturacaksın, seni götüreceği kıyılara soru sormadan gideceksin.

 

Peki bir soru daha sorayım: Ergenlik yaşında bir kızınız var, “Arkadaşlarıyla oyun oynayacağı, çocukluğunu yaşayacağı yerde, ona zarar veriyorum” diye düşündüğüz olmuyor mu?

- Yok hayır. Ben kızımı bir şeye zorlamıyorum ki. Tam tersine hayatı boyunca kullanabileceği şeyler öğretiyorum. Üstelik ona öğrettiklerim bir anahtar, evrenin anahtarı...

 

Benim kızım da elleriyle okuyor

Huriye Yurt 35 yaşında. 7 yaşında bir kızı var. 14 sene önce İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü bitirdi ve psikolog olarak çalışmaya başladı. Parapsikoloji ve metafizik merakı onu bu alanda çalışmalara yönlendirdi. Son 10 yıldır da İstanbul’da özel bir okulun rehberlik servisi koordinatörlüğünü yapıyor. Bir öğretmen arkadaşı vasıtasıyla 2 yıl önce Sevda Bakankuş ve “Holografik Beyin Teknikleri”yle tanışıyor. O günden sonra hayatında karşılaştığı bazı değişiklikleri bakın nasıl anlatıyor:

İlk karşılaştığımızda Sevda Akankuş bana “Sizinle bugün tanıştık ama bir gün mutlaka yeniden bir araya geleceğiz ve siz bu projenin tanıtımında bana yardımcı olacaksınız” dedi. Ben öyle bir şey düşünmediğim için kibarca gülümsemekle yetindim.

Aradan bir yıl falan geçtikten sonra böbreğimde büyük bir problem çıktı. Doktor alınması gerektiğini söylüyordu. Ortak öğretmen dostumuzdan hastalığımı öğrenen Sevda Bakankuş aradı ve “Bir resminizi gönderin de kızım Aylin’le birlikte size yardımcı olmaya çalışalım” dedi. İçimden “Haydi canım sen de...” dedim ama benimle ilgilenmeleri de hoşuma gitmedi değil.

İki gün sonra tekrar arayıp “Sakın böbreğinizi aldırmaya kalkmayın çünkü taşlardan birini kırdık” dedi. Sadece teşekkür ederim diyebildim. Ama sintigrafi, röntgen ve ultrason sonuçları aynı sonucu verdi, sol böbreğimde artık kocaman üç taş yerine yalnızca iki taş görünüyordu. Sevgili doktorum olmaz öyle şey dedi ama ameliyatla iki taş alındı. Ben rahatladım. Ve Sevda Bakankuş’a bu işi öğrenmek istediğimi söyledim.

Zihnimde ekran açma çalışmalarına başladık ama ben hâlâ başaramadım. Ama kızım kimse bir şey öğretmeden kapalı gözlerle görmeyi becerdi. Sonra birlikte çalıştılar ve kızım artık eliyle görebiliyor.

Hayalim, bu tekniğin okullarda öğretilmesi. Çocuklar saniyelik bakışlarla bilgileri zihinlerine kaydedebilecek, arta kalan zamanlarını sosyalleşmeye ayırabilecekler. Zihinlerindeki klasörlerde depoladıkları bilgileri istedikleri zaman geri çağırabilecekler. İşlemlerini zihinlerindeki hesap makinelerinde yapabilecekler. Ezberci ve sığ değil, yaratıcı öğrenciler olabilecekler. Ülkemizin böyle bir yeni nesle ihtiyacı var. İnşallah bir gün olacak...

 

Nasuh Mahruki:

Kızcağız gözü kapalı renkleri görüyor, ben ona kefilim

 

Sevda Bakankuş’tan eğitim aldınız mı?

- Tabii. Beni aradı, “Böyle böyle bir teknik var, sizin işinize yarayacağını düşünüyoruz” dedi. Ben üniversitede çok yoğun felsefeyle uğraştım. Doğu kültürleri, Asya kültürleri... Himalayalar’a çok seyahat ettiğim için, işin metafizik tarafına da kaydım. İlgim vardır yani. “Neden olmasın? Deneyelim. Ben de öğrenmek isterim” dedim. Sevda Hanım çok tatlı bir hanımefendi, kızı Aylin de acayip sempatik biri. Aylin’de bir yetenek olduğu kesin, ben de kendi gözlerimle gördüm. Ama o yeteneğe ulaşabilmek ne kadar herkesin harcıdır onu bilemem...

 

Renkleri kapalı gözle görmesinde, birtakım şeyleri elle okuyabilmesinde bir numara, bir hile olabilir mi?

- Yok hayır. Kızcağız gözü kapalı renkleri görüyor. Bu kesin. Ona ben de kefilim. Bizim arkadaşlarımızdan bazıları renklerin enerjisini elleriyle hissetme konusunda aşama kaydettiler. Başka birtakım şeyler de oldu. Bu metodun adı Bronnikov Metodu. Zaten “The Bronnikov Method” diye adamın kendi web sayfası var. Bu konuda dünyada kendini çok geliştirmiş insanlar var. Palavra filan değil...

 

 

Alıntıdır..

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

2. kısmı da varmış kusura bakmayın

 

İtiraf ediyorum. Hayatım biraz kaydı.

 

 

 

Biraz değil çok. Beni gören, arayan, mail atan, “N’aber nasılsın?” diye herkes, Sevda Barankuş’a ulaşmak istiyor, benden onun telefon numarası rica ediyor. Ama arkadaşlar! Ondan izin almadan, “Al numarası bu!” diyemem ki. Kadın da haklı olarak istemiyor. Bir iki gün içinde bana bir internet adresi verecek, ben o adresi yayınlayıp aradan çekileceğim, siz eğitim mi alırsınız, onunla tanışır mısınız, artık n’aparsanız yaparsınız, sizin bileceğiniz iş...

 

Benim bu konudaki hissiyatıma gelince, hem deli saçması diyorum hem de bazı şeyleri gözlerimle gördüğüm için (Aylin’in kapalı gözlerle renkleri ayırt edebildiği ve okuyabildiği kesin) gelecekte bu tür şeyler olabilecekmiş gibi geliyor. Benim de kafam karıştı. Ama tanık olduğum şeylerde yamuk yoktu. Sanırım ben şuna inanıyorum: Evet, beynimizin çok az bir yüzdesini kullanıyoruz, konsantrasyonla, çalışmayla, belli tekniklerle bu oranı yükseltmek mümkün. Aşağıda, Sevda Barankuş’tan eğitim alan insanların görüşleri yer alıyor. Ben elçiyim, elçiye zeval olmaz, size iletiyorum. Sertap da o kafedeydi onun görüşlerini de aldım, Nasuh Mahruki’ye de arayıp bu konudaki fikirlerini

sordum...

Füsun Başak/Muşavir

İlk şaşkınlığım avucumdaki enerjiyi hissetmemdi

 

Sevda Bakankuş ile hangi vesileyle tanıştınız?

Eğitimle ilgili tanıtıma geldiğinde tanıştık.

Size birileri kapalı gözlerle renkleri söylemenin mümkün olduğunu söylese ne derdiniz?

Delisiniz derdim! Kesinlikle inanmazdım. Zaten tanıtım seanslarında, bu konuda eğitimli kişilerin, renkleri kapalı gözlerle bildiği görünce inanmadım. Bir bit yeniği aradım.

Sonra?

Sonra... Ben de bu eğitimi aldım. Ve doğru olduğunu bizzat kendim gözlemledim.

Sizin ekranınız açıldı mı?

Öyle olduğunu söylüyorlar.

Nasıl yani? Ya açılmıştır ya açılmamıştır...

Açıldı. Her şey, avuçlarımdaki enerji yoğunluğunu hissetmemle başladı. Ellerimiz de ekran gibi. Yeryüzünde her eşyanın ve herkesin farklı bir enerjisi var, biz bunu bilmeden yaşıyoruz. Daha bir sürü şeyi bilmiyoruz. Egzersizleri sık sık yaparsanız, bu enerji yoğunluğunu, ellerinizle hissediyorsunuz ve gözünüz kapalı bir sürü şeyi zihninizdeki ekranda görebiliyorsunuz.

Sevda Bakankuş’tan öğrendiklerinizi kendi işinizde nasıl kullanıyorsunuz?

Sağlıkla ilgili sıkıntılarım olduğunda kullanıyorum. Rahatsız bölgemdeki enerji farkını hemen hissediyorum. İşte de kullanıyorum.

Nasıl?

Bu eğitimi aldığımdan beri, gözlem yeteneğim gelişti. Artık baktığım herhangi bir karedeki bütün ayrıntıları, farkında olmadan kayda alıyorum. Eğitimlerde bu tür şeyler öğretiliyor. Eğer o kareyle ilgili yeni bir bilgi gerekiyorsa, bize öğretilen teknikle, o kareye yoğunlaşıyorum, tekrar görüntü olarak gözümün önüne getiriyor ve neye ihtiyacım varsa, okumaya ya da izlemeye başlıyorum. Bunu başarmak müthiş bir şey...

Ezber mi bu yaptığınız?

Hayır. Beyninizle fotoğraf çekmek gibi bir şey. Ekranla kastedilen o...

Bütün bu olan biteni nasıl açıklıyorsunuz?

Enerjinizi ve düşüncelerinizi bir noktaya yoğunlaştırdığınızda, yeryüzündeki her dataya ve görüntüye ulaşabiliyorsunuz. Biliyorum, mantıkla düşününce bu söylediklerim bilim kurgu filmi ya da bir hayal gibi geliyor ama teknikleri çalıştığınızda, gerçekten ufak tefek sonuçlarını hemen görüyorsunuz. Ama pratik yapmak gerekiyor. Ekranınız açıldıktan sonra ezgersizlerle bir sürü şey yapabilmeniz mümkün. Bazen şok edici sonuçlara da tanık oluyorsunuz...

 

Yusuf Gökmen / Honda Çifkurtlar Genel Müdürü

Zihindeki ekranla otomobillerdeki arızaları teşhis edebiliyoruz

Siz nasıl tanıştınız Sevda Bakankuş’la?

Kendisi servis müşterimiz.

Verdiği eğitimi duyunca ne yaptınız?

Güldüm. “Olur mu efendim öyle şey!” dedim, kesinlikle inanmadım. Ama serviste çalışan arkadaşlarımın kendisinden eğitim almasını sağladım.

Neden?

E çünkü Sevda Hanım eğitim vermeye çok istekliydi. Arkadaşlarım da itiraz etmedi. Eğitim esnasında arkadaşlarımın yaşadıklarını duyunca, fikrim yüzde 100 değişti. Artık şuna inanıyorum: Her şey imkan dahilinde yeter ki kendi enerjimizin farkına varalım.

Arkadaşlarınız size ne anlattılar?

Zihinlerinde ekran açmayı öğrendiklerini. Şimdi daha uzun soluklu bir eğitim almak istediklerini söylüyorlar.

Ne faydasını görmüşler?

Otomobillerdeki arızaları teşhis edebildiklerini belirtiyorlar.

Siz bütün bu olan biteni nasıl açıklıyorsunuz?

Hepimizin bir enerjisi var. Ama bu enerjiyi adamakıllı kullanmayı bildiğimizi sanmıyorum. Konsantrasyon önemli. Zihnimizin gelişime açık olması gerekiyor. “Olmaz böyle şey!” diye kestirip atmamamız gerekiyor. Çocukken bize cep telefonları da hayal gibi geliyordu. Gerekli eğitimler verildiğinde, beynimizin farklı kısımlarını kullanabileceğimize inanıyorum.

Nilgün Erışık/Ev kadını

Kadınlara bakıp hamile mi, değil mi anlıyorum

SEVDA Bakankuş’un verdiği eğitimi duyunca, çok da şaşırmadım aslında. Nedense, böyle şeylerin olabileceğine dair hep inancım vardı. Mesela görme özürlü insanların bir kısmının renkleri ayırabildiğini biliyordum. Hatta çamaşır yıkarken renklilerle beyazları karıştırmadıklarını... Ondan eğitim aldım ve bir sürü şey öğrendim, eğlendim de öğrenirken. Ekranımın açılıp açılmadığını bilmiyorum. Ama kadınlara bakıp, hamile olup olmadıklarını artık anlayabiliyorum. Olumlu düşünceyle, kötülüklerin engellenebileceğini de biliyorum. Enerji diye bir şey var, orası kesin, onu iyiye ya da kötüye çevirmek bizim elimizde.

Gülgönül Bozoğlu Üniversitede Eğitmen

Saat, barometre, pusula gibi cihazları beynimde kurduk

 

ESKİDEN olsa, bunun bir düzmece olduğunu düşünürdüm. Ama artık renklerin enerjisine inanıyorum. Çünkü ben de gözlerim kapalı renkleri söyleyebiliyorum. Sevda Bakankuş ile hafıza kullanma ve fotografik hafıza çalıştık. Saat, barometre, pusula gibi cihazları beynimde kurduk. Yapabildiklerimi görünce hayır şaşırmadım, üzüldüm! Meğer neler yapabiliyormuşuz. Bunca yıl kendimizin farkına varmamış olmamız ne acı. Ben öğrendiklerimi işimde kullanmıyorum. Ama günlük hayatta kullanıyorum. Ailemdeki kişilere, yakın arkadaşlarıma check up yapıyorum. Rahatsızlıkları varsa onlarla ilgili çalışıyorum. Aylin kadar gelişmiş durumda değilim, daha sınırlı benim yapabildiklerim. Bu, evren-yaratan ve yeteneklerimiz ile ilgili. Naçizane, kendimce bazı saptamalarım oldu tabii: Kullanım kılavuzu olmayan bir enerjimiz var. Sevda Bakankuş’ta da bunu kullanmak ile ilgili bazı ipuçları var. Yalnız bu eğitimde “alabilmek” de önemli. Hevesli ama başaramayan arkadaşlarımız da oldu.

 

Sertab Erener

Varoluş bütün bu dinamikleriyle var

 

Sen ne diyorsun Sertab? Bak sen de tanık oldun her şeye...

Valla ne denir ki? Şu yaşadığımız hayatı bir gerçeklik olarak kabul ettiğimiz zaman, bu gördüklerimiz mucize gibi oluyor. Ama varoluş aslında bütün bu dinamikleriyle var. Biz çok sınırlı bir şey algılayıp onu da “realite” olarak kabul ediyoruz. Oysa bu algıyı kırdığın zaman her şey mümkün. Aylin’in yaptıkları gibi...

 

Nasuh Mahruki

Uydurmasyon değil, bu kızda bir yetenek olduğu kesin

 

Sevda Bakankuş size eğitim vermek istediğini söyleyince ne dediniz?

“Neden olmasın? Buyurun gelin” dedim. Birkaç çalışma yaptık onunla.Ama bende ekran filan açılmadı.

Ya Akut’taki diğer arkadaşlar...

Onların da ilgisini çekti. Bir kısmı birtakım şeyler yapabildi.

Uydurmasyon değil yani... Aylin gerçekten kapalı gözlerle okuyor ve renkleri ayırt edebiliyor...

Yok, uydurmasyon değil, kızda bir yetenek olduğu kesin. Bronnikov yöntemi diye internete girerseniz bu konuda yazılmış pek çok makale bulursunuz. Zaten eller, enerji alıyor biliyorsunuz, Doğu mistisizminde de var bu. Ama tabii uzun çalışmalar ve meditasyon gerekiyor.

Hadi, gözleri kapalı sadece enerjiler-den renkleri bilmek bir derece, ama gözleri kapalı okumak... O nasıl oluyor?

Fotografik hafıza olabilir. Bir an görüyor, onu bir şekilde beynine alıyor ve sonra ekran gibi izliyor. O da bir eğitim meselesi. Her şeyi açıklayamıyoruz, mesela görme özürlü insanların önüne çeşitli engeller koyuyorlar ve onları teste tabi tutuyorlar. Onlar engellere yaklaşıyor ve duruyorlar. Görmedikleri halde önlerinde bir çukur olduğunu nereden biliyorlar? Bir şekilde biliyorlar. Alexandra David Neel diye çok meşhur bir İngiliz kadın vardır, Tibet’e erkek kılığında kaçak girer ve yıllarca Budist tapınaklarında yaşar, o teknikleri çok ileri seviyede öğrenir. Sonunda öyle bir seviyeye ulaşır ki, üzerine giydiği ıslak kıyafetleri çok kısa sürede iç ısısıyla kurutur. Doğu bilgeliğinde daha bir sürü böyle şey var. Bronikkov, bu teknikleri alıyor, 20. yüzyıl insanın kullanacağı bir formata getiriyor. Ve bunun kursunu veriyor. Sevda Bakankuş’ın öğrencilerine öğrettiği de bu...

Çocuklara daha kolay öğretilebileceği doğru mu?

Neden olmasın? 2012’yle ilgili teoriler var biliyorsunuz, bir dönüşüm olacak, yeni bir çağ başlayacak deniyor. Bu konudaki bir başka yaklaşım da şöyle: Bizler 5 duyumuzu kullanabiliyoruz ama 6. his dediğimiz şey, yani üçüncü gözümüzün açılması ve daha farklı bir algı kapasitesine geçmemiz, bu yeni çağla birlikte mümkün olacak. Hatta, İndigo çocuklardan söz ediliyor. Onların çok yüksek bir algıyla dünyaya geldikleri, bu tür teknikleri bizden daha kolay hayata geçirecekleri söyleniyor.

 

işte bu ! , çok çok önemli bir paylaşımda bulundunuz sayın suwerty çok teşekkürler... bütün araştırmalarımı bırakıp bu önemli konuya yönelmemi sağladınız merci :)

 

ben teşekkür ederim evet çok güzel bi konu bende bu konuya yönelmeyi istiyorum Sevda Bakankuş' u takip etmeye çalışıyorum ve benim gibi takip etmeye çalışan bir çok kişiler var nitekim kadının elinde sihirli bi değnek var sonuçta. Seminerleri olduğu taktir katılıp bunu sitemizde de paylaşmayı ve bikaç gün içinde kendisiyle konuşmayı istiyorum eğer kabul ederse..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bronnikov denen kişi hilekar olabilir sevda bakankuş da yalancı olabilir fakat yukarıdaki linkteki gibi de bunların yapılamayacağına inanmıyorum,bence yapılabilir.bir begesel izlemiştim yabancı yapımıydı,türkiyeden kör bi adamı konu alıyordu ve bu adam doğuştan kör olmasına rağmen resim yapıyordu herşeyi tasvir ediyor renkleri doğru kullanıyordu,dokunduğu şeyleri parmak uçlarıyla gördüğünü söylüyordu öyle ki bir tablo üzerine cam koymuşlardı dokusundan anlaşılmasın diye ve dokunmasını istemişlerdi,adam hem renkleri hem resimdekileri tarif etmişti.yani ben şahsen inanıyorum bu çeşit şeylerin ve daha nicelerinin yapılabileceğine.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bronnikov denen kişi hilekar olabilir sevda bakankuş da yalancı olabilir fakat yukarıdaki linkteki gibi de bunların yapılamayacağına inanmıyorum,bence yapılabilir.bir begesel izlemiştim yabancı yapımıydı,türkiyeden kör bi adamı konu alıyordu ve bu adam doğuştan kör olmasına rağmen resim yapıyordu herşeyi tasvir ediyor renkleri doğru kullanıyordu,dokunduğu şeyleri parmak uçlarıyla gördüğünü söylüyordu öyle ki bir tablo üzerine cam koymuşlardı dokusundan anlaşılmasın diye ve dokunmasını istemişlerdi,adam hem renkleri hem resimdekileri tarif etmişti.yani ben şahsen inanıyorum bu çeşit şeylerin ve daha nicelerinin yapılabileceğine.

 

sadece bahsedilen kişilere yönelik koydum linki. neden olmasın , olabilir tabi, sınırlama getiren bizsek, sınırları kaldıran da biz oluruz sonunda.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bence de yapılabilir ancak bu kız ve o adam çok göze batıyor. Heryerde reklamlarını yapmışlar siteler açıp para kazanmaya çalışmışlar. Zaten çok sırıtıyorlardı. Bu kızı da belli ki annesi reklam amacıyla kullanıyor. Gördüğünü söyleyenler de çok fazla ballandırmış.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

hmmm. paylaşım için teşekürler.

birde sevgili hush'ın verdigi siteyide ziyaret ettim.

Bunlar dolandırıcımı degilmi bilemiyorum.

Ama şu Rus adam banada dolandırıcı gibi geldi.

fakat, bu kişi ve kurumlar hilekar,düzenbaz bile olsalar,ben boyle şeyleri gerçekten yapan insanlar olduğuna inanıyorum ve böyle şeylerin igerçek dışı olmadıgını belirtmek istiyorum.

Yani bu tür şeylerden rant saglama amacı güden hilekar insanlar olabileceği gibi, gerçekten bunu yapmakta bir hayal değildir; aksine insanoğlunun henuz kendi gücünün farkında olmadığı şu zamanda beynin mutlak zaferi kendisini gösterecektir.

teşekürler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İki gün sonra tekrar arayıp “Sakın böbreğinizi aldırmaya kalkmayın çünkü taşlardan birini kırdık” dedi.

 

bu cümleden sonra artık bana tamamen saçma gelmeye başladı... Başta tamam dedim olabilir haklıdır , normaldir ama o cümleden sonra artık cıvıttılar gibime geldi...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...