Jump to content

Şuur, Şuurluluk ve Ölüme Yakın Deneyimler


bedel

Önerilen Mesajlar

Hepimizin bildiği gibi insanın bulunduğu fizik ortamı algılaması bulunduğu yerin; yeryüzü ile olan yükseltisine, eğimine, açısına, enlem ve boylamına göre değişir. Örneğin, bir sokağın hele de iki tarafı irili ufaklı binalarla çevrelenmişse yüzlerce farklı görüntüsü vardır. Sokak aynı sokak olduğu halde, bakan kişinin bulunduğu yere göre bir anlam kazanır. Aynı şekilde bir insanın yeryüzünü ve evreni gerek fizik, gerekse metapsişik olarak algılaması şuurunun gelişmişlik; yani tekamül derecesine bağlıdır

 

Şuur, ruhun kozmik bilgiyi yerleştirdiği bir kozmik alandır. Şuurun ilgilendiği varlık ve eşya ile kendi sahası arasında kalan kozmik ve yarı maddesel mevcudiyete ise şuur alanı denir. Ruh, şuur alanı vasıtasıyla madde ile ilişki kurar. Şuur alanının genişliği ve titreşimsel kudreti, ruhun tekamül kudretiyle aynı yönde, paralel olarak gelişir. Hepimizin yaşam amacı şuurunu geliştirmektir. Şuur, öz varlığımız olan ruhun madde kainatındaki yansımasıdır. Ruh varlığı bir bedene enkarne olurken şuurunu daraltarak o bedeni etkisi altına alır. Şuurunun daralması, dünya maddesinin sınırlayıcı etkisinden kaynaklanır. İnsan bu daralmışlık nedeniyle de ruhsal yanının, ruh varlığı olduğunun farkında olamaz; şuurlu yanının bedenden kaynaklandığını zanneder. Ancak bazı insanlar şuurunu istemli olarak, bazı insanlar ise istemsiz bir şekilde beden dışına yönlendirebilir ve şuurunu yoğunlaştırdığı aleme ve boyuta göre algılamaları, bedenli haldeki algılamalarından çok farklı olur.

Beden dışına taşan şuurun evreni, evrensel yasaları algılaması da şuurunun konsantre olduğu ruhsal alemin özelliklerine ve şuurun kendi imajinasyon yeteneğine göre değişir. Gerçekte şuur için bir mekansızlık söz konusudur. Bütün evren farklı yoğunluk ve titreşim skalalarından meydana gelen şuur kuşakları ile doludur. Şuurluluk, ruh varlığının en temel yeteneklerinden biridir. Varlık şuurun yoğunlaştığı ortamın maddesini kullanarak maddeye şekil verir ve böylece kendi özünde saklı bulunan melekelerini pratikteki uygulamalarla geliştirirken sonsuz ortamların da yaratılmasına katkıda bulunur.

Özde bir ve tek şey olan şuuru algılamak öncelikle çokluğun nedenlerini algılamaktan geçer. Görecelilik, varlıkların farklı tekamül düzeylerinden yani şuursal kudretlerinin farklılığından başka bir şey değildir.

 

Ruhsal olarak şuur alanlarının daha üst merhalelerinden bakınca bir bütünsellik söz konusudur. Şuur, yukarıdan aşağıya doğru saçaklanır ve bizler alt şuur kuşaklarında enkarne olmuş ruh varlıkları olarak özde bir ve tek olan şeye, şuura, ruhsal enerjiye ait olduğumuzu unutur, birliği göremez; her objeyi, nesneyi, insanı, hayvanı, bitkiyi, taşı, toprağı, madeni vs. çokluk ve ayrı ayrı varlıklar veya canlı-cansız varlıklar diye algılarız. Tüm evrenin farklı yoğunluk ve titreşim skalalarından oluşmuş şuursal bir bütünlükten meydana geldiğini göremeyiz. Bu nedenle ruhsal varlıklar olduğumuzu ve şuurumuzun bu bedene enkarnasyonu ile bizlerin maddi ortamlarda şuurunu geliştirmek için bulunduğumuzu kavrayamayız. Ruhun özünde saklı en önemli bilgi tüm ayrılıkların bir yanılsama olduğu ve her şeyin birbiriyle ve bütünle eninde sonunda bağlantı içinde bulunduğudur.

Ünlü mistik Sri Aurobindo'ya göre; bizler alçak bir şuur ve gerçeklik titreşimi içinde bulunduğumuz için nesneleri parçalara bölüyoruz. Bizi, bu daha yüksek ve daha süptil alemlerde geçerli ölçü olan şuur, neşe, sevgi ve varlıktan haz duyma yoğunluğunu deneyimlemekten alıkoyan şey, her şeyi parçalara ayırma eğilimimizdir.

Aşkın bir ruhsal deneyim yaşamadığımız sürece veya bu aşkın deneyimleri metapsişik bir ciddiyet ve bilimsellikle inceleyen bilim adamlarının sentezlerini incelemeden, araştırmadan beden dışına kayabilen şuurun gerçekliğini kavrayamayız. Ve salt akılla, şuurlu benliğimizin farkında olamayız. Bunun için sağduyu, önsezi, cesaret ve basiretin pekiştirdiği bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Şuurlu varlıklar olduğumuzu idrak etmek ya deneyimleyerek ya da tam bir sezgi ile olmaktadır. Aksi takdirde kendimizi beden zannetmekte ve bedenin ölümüyle birlikte her şeyin hiçliğe dönüşeceğine inanmaktayız. Sonsuza kadar tekamül edecek varlıklar olduğumuzu unutmakta ve ölüm ile birlikte her şeyin sona ereceği kanaatini taşımaktayız.

 

Ölümün bize son olmadığını, bizim düşünen ve algılayan yanımızın beyin veya beden olmadığını ispatlayan değişik şuur halleri vardır. Beden dışına kayan şuurun algılamaları devam eder. Uygun koşullar altında şuurumuz -bizim düşünen, algılayan parçamız- fiziksel bedenden ayrılabilir ve dilediği herhangi bir yerde bulunabilir. Elimizde bu gerçeği ispatlayan birçok bilgi vardır. Bu bilgilerden biri bedensiz varlıklardan alınan ruhsal tebliğler, diğeri ünlü metapsişikçilerin ortaya koyduğu deneyim ve gözlemler, bir diğeri de çeşitli insanlar tarafından belli şartlarda yaşanan beden dışı deneyimlerdir. Değiştirilmiş şuur halleri de denilen BDDlerden bir çeşiti ise kısaca ÖYD denilen ölüme yakın deneyimlerdir. ÖYDler; trafik kazası geçirenlerde, kalbi duran ve tıbbi müdahale ile tekrar canlandırılan insanların klinik olarak ölü sayıldıkları ama biyolojik olarak ölmedikleri durumlarda yaşanan beden dışına kayıştır. Yani şuurun bedenden ayrılması ve etrafında olup bitenleri, kendi bedenine yapılan müdahaleleri, doktor ve hemşirelerin hareketlerini, hastahane koridorlarındaki yakınlarını, bitişik odada neler olup bittiğini görmeyi ve konuşulanları işitmeyi sürdürmesidir.

 

 

ÖYDler; Mısırın Ölüler Kitabında, Tibetin Ölüler Kitabında, Eflatunun Devlet adlı kitabının onuncu bölümünde, orta çağ yazar ve ressamlarının eserlerinde, sufilerin öğretilerinde de anlatılmakta ve insanlığın en başından beri bu fenomeni bildiğini göstermektedir. Yeryüzü, çeşitli eprövlerle karşılaşmak ve kendi varlıksal gelişimini adeta ruhsal yanını unutarak sürdürmek isteyen nice ruh varlıklarının enkarnasyonuna kucak açmıştır. Bu insanların dünya cazibesine kapılmaları ve dejenere olmaları sonucu bu bilgilerin yaygınlaşmasından ziyade gizli öğreticilik sınırlarında kalmasını sağlamıştır. Ancak son yüzyılda cesur bilim adamlarının bu fenomenleri ele alıp incelemeleri ve dünyanın yeni bir çağın eşiğine gelmesi , ÖYD denilen şuurun genişlemiş hali ve bu şuur uzanımının spatyom dediğimiz ötealemden bilgiler aktarması, olayı yeniden güncelleştirmiştir.

ÖYDler ilk kez 1970in birinci yarısında Dr. Raymond Moody ve Dr. Michael Sabom tarafından yüzlerce hasta ile görüşmeler, titiz sorgulamalar, istatistikler sonucu Amerikan kamuoyunun ve insanlığın dikkatine sunulmuştur.

ÖYD sırasında bedeninden uzaklaşan ruh varlığı için bedensel acılar sona erer. Birey, doktoruna veya yakınlarına kendisini duyurmak isteyip de duyuramadığını anladığı zaman ölmüş olduğunu idrak etmeye başlar. Yakınlarına, ölmediğini söylemek ister ama bir türlü irtibat kuramaz. Daha sonra, uzak, ucunda parlak ışık bulunan bir tünelden geçerek, aşkın bir aleme (şuur durumuna) varabilir. Tümüyle farklı bir gerçeklik düzeyine gerçek bir yolculuk yapar. Burada, daha önce ölmüş akrabaları, dostları ve kişilerin algılamalarına göre değişen ışıklı ruhsal varlıklarla karşılaşabilir. Araştırmalar, yaşanan her ÖYDnin birbirine benzer noktaları olabildiği gibi, birbirinden farklı deneyimleri de kapsayabildiğini ortaya koymuştur.

Birey, içinde bulunduğu ortamda öylesine rahat ve sükûnet halindedir ki bedenine geri dönmek istemez. Ancak, kimi zaman henüz zamanı gelmediğine ikna edilerek, kimi zaman en sevdiği çocuğunu veya eşini bir daha göremeyeceği hatırlatılarak bedenine dönmesi sağlanır. Çünkü bu varlıkların doğmadan önce yaptıkları hayat planına göre henüz yapmayı planladıkları işleri bitirmemiştir. Bir başka ifade ile dünyadan ayrılma zamanı gelmemiştir. ÖYD yaşayan birey kendi derin şuurunun farkına varır ve gerek kendi derin şuurundan gerekse rehber varlıklardan bilgi alarak gerçekte kim olduğunun ve niçin yeryüzünde bulunduğunun ayrımına varır. ÖYD, gel geç dünya değerlerine gömülmüş bir varlığın uyanması için meydana gelmiş bir yardımdır adeta.

 

ÖYD yaşayan kişilerin hayata karşı olan tutumlarının derinliği ve yönü değişir. Ölüm endişesi tamamen yok olmasa da azalır. Ölüm dediğimiz geçişin ne olduğunu önceden görmek ayrıcalığına ulaştıkları için anlayış ve kişiliklerinde tamamen pozitif yönde bir değişim olur. Tüm varlıkların sevilmeye layık olduğunu kavrarlar. Sevgi ve evrensel bilginin, ruhsal bilginin, hayattaki tek önemli şey olduğunu anlarlar. Önemli olanla önemsiz olanı ayırt etmeyi öğrenirler.

Dinsel inançlarında dinlerin şekilselliğinden uzaklaşma ve ruhsal bilgiler ışığında yaşama eğilimi başlar. Aşkın bir pozitifliğin her şeyi kapladığına inanırlar. Hayata bireysel bir pencereden değil daha küresel bir pencereden bakarak anlayışlarında derinleşirler ve yüzeysellikten uzaklaşırlar. Hepimizin kozmik şuurla bağlantılı varlıklar olduğumuzu ve bu nedenle öz itibarıyla farklı olmadığımızı anlayıp hoşgörülü ve toleraslı olurlar. Varlıkların bu dünyaya niçin doğduklarını idrak ederler. Yardımlaşma ve dayanışma yasasının en önemli yasalardan biri olduğunu kavrayıp geri kalan ömürlerinde hizmet etmeyi, bilgilenmeyi ve sevginin uygulanmasını ön planda tutarlar.

 

 

Sadıklar Planı Ruhsal Tebliğlerinde ölüm şöyle tanımlanmaktadır. Beden yaşlandıkça ya da çeşitli nedenlerle ruh varlığının tesirlerine itaat edemez duruma geldiğinde, yani daha ince tertipteki tesirlere cevap verebilecek terkibi, bütünlüğü kaybettiğinde, ruh varlığı ile beden arasındaki etkileşim yavaş yavaş gevşer. Organizatör varlık olan ruhun, beden üzerindeki kontrolünü tamamen kesmesi ile ölüm yani dezenkarnasyon gerçekleşir. Ruh varlığı beden üzerindeki şuur konsantrasyonunu çekerek spatyoma (öte aleme) yoğunlaşır.

ÖYDde ise ruh varlığının bedene olan konsantrasyonu tamamen kesilmez. Ruh varlığının beden ile olan bağlantısının gevşemesiyle genişleyen şuuru, spatyom ile fizik dünyanın sınırlarında dolaşmaktadır. Bağlantının gevşemesiyle birlikte ruh varlığı, kendi bedenini ve etrafında olup bitenleri gözlemeye başlamaktadır.

Ölüm, dünya mekan ve zaman şartlarından ayrılıp, çok daha ince ve başka bir mekan-zaman boyutuna girmektir. Varlıklar doğmak ve ölmek suretiyle tekamül edip, geliştirici uygulamalar yapar. Bizim için daima varoluşlar söz konusudur. Biz sadece hal değiştiririz, belli bir şuur halinden başka bir şuur haline geçeriz.

O halde ÖYDler, ölümün son olmadığını, ruhsal varlıklar olduğumuzu ve tekamül etmek için bu dünyada bulunduğumuzu kanıtlayan ruhsal ataklardır. ÖYDler, şuurlu varlıklar olduğumuzu ve bu şuurluluğun bedenden değil evrensel şuurluluğun bizdeki uzantısından kaynaklandığını gösterir. Kozmik şuur, tüm kainatları ve o kainatlardaki varlıkları, maddeyi şekillendiren yaratıcı güçtür. Şuurun aktifleşmesi; ruh varlığının tahayyül ve imajinasyon yeteneğini kullanarak, yaratılış sürecindeki hiyerarşik tabakalarda yer alarak, evrensel görevler üstlenmektir. Parça değil bütüne ait olduğunu kavramak, bireyselliğe değil, bütüne hizmet etmektir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...