Jump to content

Kundalini Okült bir deneyim 2


ArchangeL

Önerilen Mesajlar

Bölüm 6

GÜNEŞ-KUNDALİNİ VE DÜNYA-KUNDALİNİ

Örneğin dini bir ayindeki gibi, belirli bir yerden veya hareketten kaynaklanan etkilere karşı duyarlılıkta Kundalini'nin açığa çıkması ne denli harika fark yaratır! Bir şehre girince, susuz kalmış çiçekler gibi, sanki bütün hayati uzuvlarımız çöker. Ruhsal dirilik taşıyan bir merkeze, bazı kilise ve mabetlere yakınlık, veya da bir ritüele veya yüceltici etkilerle dolu bir toplantıya katılmak gibi uyarıcı bir etkiye maruz kalınınca merkezler sanki güneşe açılan çiçekler gibi açılırlar ve Kundalini bedenin her tarafında parlar. Bu açılma alt ve üst bedenler arasında irtibat sağlar ve alt etkileri üste getirir. Kundalini gelişimin başlarında böyle ruhsal etkilerle irtibat kurmak hem çile, hem azamettir — bir çile çünkü Kundalini henüz açılışının engellerini aşmamıştır; bir azamet çünkü Sonsuz Hayat Ateşi bütün bedenlerden akmaktadır ve o an için daha yüksek bir şuur halini yaşamaktadır. Zaman zaman, Kundalini'nin omuriliğin dibinden başlayan ani bir yoğunluğu onu tetikleyen ilham veya amaçla, ayrıca ilham veya amacın kanal oluşturduğu inen rahmetle özdeşleşir ve hoş ve güzel bir içsel parlamaya dönüşür.

Görünüşte, Kundalini'nin iki kaynağı vardır, veya belki de daha doğrusunu şöyle söylemek gerekir, Kundalini biri pozitif — güneş, diğeri negatif — dünya, iki kutup arasında oynar, en azından bizim mevcut tekamülümüz açısından bu böyledir. Okültizmin ileri seviye öğrencilerinin aşina oldukları Güç Çubuğu sanki bu olguyu hem simgelemekte, hem de ifade etmektedir. Negatif dünya kutbu bir uçta ve pozitif güneş kutbu diğer yanda ve her ikisinin Ateşi aradadır. Güç Çubuğu elinde tutmak Tanrının gücünü tutmaktır. Ona dokunabilenler çok azdır. Zaman zaman muazzam güçlerin odaklama yeridir.

Kundalini'nin bir kutbu dünyanın kalbi veya merkezidir, diğer kutbu ise güneştir. Kundalini'nin açığa çıkarılması kişinin her ikisinin arasında manyetik bir Çubuğa dönüştürülmesi anlamına gelir. Bir bakımı kişi zaten baştan o Çubuktur, ancak Çubuk henüz canlı veya uyanık değildir. O uykuda veya rüya alemindedir ve Ateşin kendisi de uyur. Kundalini'yi uyarmak Ateşi körükleyip yakıp tüketen bir Aleve dönüştürmektir, o arındırır, enerjilendirir ve Evrensel Ateş ile şuurlu irtibat kurar.

Kundalini'yi uyarmak Ateşi "toprağın altından" ve "yukarıdaki semadan" çekmektir, böylece fiziksel beden dahil bedenler iki büyük merkez arasında bir Çubuk oluyor. Birey adeta bilinçli olarak iki merkezin arasına girer ve karşılıklı güç iletişimle, Kundalini ile şarj olur.

Bu süreci imgelemeye çalışalım. Yukarıda omuriliğin dibinde yoğunlaşmadan söz etmiştim. Ancak omuriliğin tabanı aslında bir alıcı istasyonu ve dağıtım merkezidir. Kundalini gücünü dünya merkezinden ve güneşten çekeriz. Onu omuriliğin tabanındaki merkezde yoğunlaştırıp merkezlerimizin içinden dirileştirme yolunda gönderiyoruz. Dünyadan gelen Kundalini ayak ve uzuvlardan geçerek yukarıya akar, negatif yaratıcı güçten, fiziksel yaratılış merkezinden geçer ve güneş ve dünyayı birleştiren omuriliğin dibindeki küreye girer. Güneşten Kundalini aşağı akar, olağanüstü yoğunluğu gelişmemiş insanoğluna uyum sağlamak için yumuşar. Bir Ateş akışı yukarıya tırmanır. Bir Ateş akışı aşağı yağar. İki akıntı omuriliği tabanında karşılaşıp omuriliğinden yukarıya çıkacak iri mızrak gibi yoğunlaşmış Güç yaratırlar. Aklıma Allahabad şehrinde büyük Jumna ve Ganga nehirlerinin birleşip asıl kaynakları olan denize akmaları geliyor. Aynı şekilde Dünya-Kundalini ve Güneş-Kundalini omuriliğin dibindeki kürede buluşurlar ve tek bir yüce Güç olarak Gerçeğe doğru akarlar, yüzeyinde kişi de birlikte Işığa doğru yüzer. Negatif dünya ve pozitif güneş birleşirler ve her ikisinin birleşimi ruhsal Güç ortaya çıkarır.

Bazı açılardan bu açıklama son derece yetersizdir. Belki de gerçek, uyarılıp diriltilinceye dek hem negatifin, hem de pozitifin uykuda olduğu imasında yatmaktadır. Negatif en az pozitif kadar değerlidir. her birinin yapması gereken rolü ve işi vardır.

Böylece, sadece fiziksel bedeni değil bütün bedenleri — fizik ötesi bedenleri fizik bedenden fazla — küreler arasında, dünya ve güneş arasında bir Çubuk olmakta.

Bu noktada vizyonuna Kadüs ile simgelenen büyük Ateş üçlemi girer. Kadüs Ateşi ve Kundalini Ateşi birbirine yakın olup harika bir renk tayfı oluştururlar. Aynı amaca hizmet ederler — ama farklı şekilde.

Ortada güç çizgisi ve her bir yanında eril ve dişil dolanan yönleri ile Kundalini Ateşi arasında yakın bir bağı vardır. Bir açıdan bakıldığında her ne kadar iki güç ayrıysa da, başka açıdan bakıldığında ikisi birbirini tamamlar, hatta neredeyse denilebilir ki, Ateş Elmasının Aktif yönünün yansımaları olarak her ikisi aynıdır.

Görünüşe göre Kadüs bağımsız olarak uyarılabilir, diğer bir deyişle, birey tarafından bilinçli kullanıma getirebilir. Ama yine de Kundalini ile yakın ilişkidedir.

Burada gözlemleri aktarılan öğrenci Kadüs Ateşi ve Kundalini Ateşi arasındaki ilişkinin inceliklerine ve Kadüs Ateş ve Kundalini Ateşinin belirleyici işlevlerine pek inemedi. Ama bunlar Teosofik edebiyatında incelenir. Görebildiği tek şey omuriliğin kökünden başın tepesine çıkan yansıması olduğu makrokozmik güçlere ince bağlantılarla açılan farklı renkte bir Ateş akışıydı. Kadüs Gücünü Kundalini Gücüyle karıştırmak çok kolaydı, çünkü aralarında sürekli bir bağı vardır ve yine başlayan kişi farklılıkları fark etmeden hep aynılık görür. Söz konusu öğrenci, belirgin bir şekilde Kadüs Ateşi Kurtuluş Yolunu sunarken, Kundalini Ateşi Doyum Yolunu sunduğu izlenimi aldı. Bu konuda söylenen sözler hiç bir zaman harfi harfine alınmamalı, birbirinden tamamen izole olgular yoktur. Ancak öyle geldi ki Kadüs, veya diğer bir deyişle İda ve Pingala yönleriyle Sushumna insanı altı bedenlerden özgürleştirmek için yol takip ederken, Kundalini Ateşi kişiliğin küçük şuuru ve büyük şuur arasında bir nevi şahit-rehberidir. Fark ince olabilirken işlevsel açıdan biraz gerçek dışıdır. Ama kesin gözükmekte ve olası olarak henüz tam algılanamayan gerçek bir temeli vardır. Ama her iki Ateş arasındaki bazı çok yakın bağlantılar konusunda şüphe yoktur.

Bu iki Ateş üzerinde meditasyon kontrolden çıkma meyillinde hayaller ve spekülasyonlar çağrıştırıyordu — doğal olarak, çünkü Kozmik Güçle irtibat kurulmuştu ve birey geçici bir süre Kozmik Işık ile aydınlanmıştı. hemen Ateş/Işık/Hayat — Dünya ve Güneş arasındaki pozitif ve negatif güçler arasında gidip gelme söz konusuydu. İnsanlar, beşeri olmayan varlıklar, süper-insan, alt-insan bütün bireyler içinde negatif ve pozitif merkezler var mı? bildiğimiz merkezleri Dünya özellikleri ve Güneş özellikleri olarak ayırabilir meyiz? Gırtlak bir Dünya merkezi ve Kalp bir Güneş merkezi mi? Ama bu tür spekülasyonlar öğrenciyi şimdilik verimsiz olan alanlara sürüklüyor.

 

Bölüm 7

KUNDALİNİ'NİN YÜKSEK AMACI

Omuriliğinde yukarıya ve aşağı hareketler süreci başladıktan sonra, bundan sonraki iş çeşitli merkezler arasında hareket sağlamaktır. İlk geçerli merkez güneş sinirağı merkezidir (solar pleksüs) ve omuriliğin dibi ve yaklaşık olarak göbekte olan güneş sinirağı arasında iletişim sağlanmalıdır. Güneş sinirağına deyinmek aynı omuriliği hareketi gibi şuur genişliği hissi verir. Olası olarak mide, bulantı şeklinde biraz rahatsızlık duyabilir. öğrenci gücün güneş sinirağına nasıl ulaştığını tespit edemedi, ama sanki dolambaçlı bir yoldan gelmişti.

Ne zaman bir merkez Ateşle diriltilirse, şuur genişliği ve bir meleke veya yetinin son derece uyarılmış olması yaşanır. Üst ve alt bedenler arasında irtibatın artmasından dolayı özellikle sezgi artar. Bu durumda ne iyi ki, üst alta hükmeder, yoksa Kundalini uyarımı işine izin verilmezdi.

Bu merhalede cinsel dürtünün uyarılarından hiç iz yoktur, kalanları da sanki gerçek amaçlarına — zindelik ve yaratıcılığa, dolayısıyla Tanrısallığa dönüşmüştür. Kısmen cinsel dürtü olarak ortaya çıkan lokal yaratıcı güçlerle sınırlı olmak yerine, yaşam, evrensel yaratıcı ilke Yaratılış Ateşinde varlığını sürdürmeye başlar: altta olan üste, cüz evrensele yükselir. Cüz evrenselde kaybolup, gerçek Sonsuzluğunu keşfeder, evrensel bireyde yerine alır. Bu da Kundalini'nin amacının bir parçasıdır.

Bazen düşünülür ki, Kundalini'nin gelişimi kişiyi durugörüne ve sürekli planlar arası şuura veya çeşitli şuur seviyelerine ilintiye yöneltir, böylece farklı şuur halleri bilinçle bağlantılı olur. Bu zamanı gelince olur, ama daha önemli olan gerçek bir dönüşümdür, daha yüksek şuur halleri alt şuurun yapısında birer pırlanta olmakta, yüksek alttakinde, yani bilinçte mekan edinir. Alttaki kendisini bir yapı olarak tanır ve özünü yükseğin pırlantalarına teslim eder. Bu aslında sürekli şuurun bir yapısıdır. Durugörü ortaya çıksa da çıkmazsa da yüksek şuurun — Budik ve sonra Nirvanik — bilinçte tesisinden daha az önemlidir, zira bu Kundalini uyarımın yüksek amacıdır. Bu daha önce belirtildiği gibi sezginin — kişisel elekten bozulmamış saf bilginin - olağanüstü canlandırılması anlamına gelir. Zira uyanmış Budik ve Nirvanik şuuruna hiç bir kişisel denklem giremez. Kişisel denklem aşınmıştır, alt benliğin arzuları Büyük Yüce Benliğin İradesine dönüşmektedir. Kundalini tarafından dirileşmiş ve arınmış bir sezgiye güvenebiliriz, ama hiçbir dış etkenin çarpıtmasına izin vermemeliyiz. Eğer saf sezgiler aleminde mekan edersek, çözümlerimiz büyük olası olarak doğru olacaktır. Yeter ki, varlığımızın yüzeyinden değil, derinliklerinden gelen ilk izlenimlere güvenebiliriz. Kundalini'nin açığa çıkması bizi sonsuza dek Gerçekte tesis etmeli — bu mutlak amaç olmalıdır, bütün diğer sonuçlar bu büyük amaç yanında ikincil olmalıdır.

Kundalini gelişimi konusunda iki genel sistem gözükmektedir: biri çok yavaş ve dikkatli adımlarla ilerler. Bu belki de birkaç yaşamda uzar. Çeşitli yetiler ve melekeler genel gelişimle birlikte gelişir. Diğerinde ise, Kundalini'nin pozitif gelişimi son ana dek bırakılır ve her şey güvenilir olduğunda Üstadın sözü gelir ve Kundalini ani bir uyarımla açığa çıkar. Bu metodun bir bakıma bir riski vardır. Ama kişi uyanıksa olmaması gerekir. Bir geminin kızaktan denize indirilmesi aklıma geliyor. Yavaş, yavaş hız kazanarak iner, ama sadece bütün ayrıntılar dikkatle kontrolden geçtikten sonra. Ama hızını aldıktan sonra hemen suya dalar. Bazı durumlarda ilk metot uygulanır, diğerlerinde ise ikincisi.

Kundalini'nin gelişiminde, artan gücü başkalarına yardım etmenin olağanüstü arzusu belirlenir. Bazen insan kendisini film negatifinin hassas plakasına dönüştürüp yanındakilerin ihtiyaçlarını algılayabilir. Başkalarına faydalı olma arzusu büyük çapta uyarılmıştır ve gerçekten gelişen sezgiden dolayı çok yardım sunulabilir. Eğer sorarlarsa insan arkadaşlarına gereklerinin açıkça ne olduğunu söyleme eğilimi belirlenebilir ve öneriler ihtiyaçlarını Kundalini sayesinde çok iyi algılayabildiği için rahatlıkla sunulabilir. Başkalarına yardım edebilir çünkü kendisine yardım edebilmenin yolunu keşfetmiştir. Ama temkin ve ihtimam sağduyunun temelidir ve yardım edeyim derken başkasını engellememelidir.

 

Bölüm 8

MERKEZLER VE KUNDALİNİ'NİN İŞLEVLERİ

Öğrencilere bazen daha ileri seviyede diğer öğrenciler tarafından Kundalini'nin birkaç kullanma şekli gösterilir. Burada Kundalini'nin renginin kızıl olduğunu belirtelim. Yöntemlerden biri de öğrenciyi öğretmenin Kundalini içerikli aurasına alması ve öğrencinin Kundalini'nin içinde adeta banyosunu yapmasıdır. Bu güçlü bir enerjilenmedir ve hiç bir zararı yoktur, yeter ki öğretmen öğrencide Kundalini uyarımı ile istenilmeyecek şekilde yoğunlaşacak herhangi bir belirgin özellik bulunmadığına dikkat etsin. Unutulmamalıdır ki, Kundalini banyosunu Kundalini uyarımı içermemektedir, zira hepimiz bir şekilde Kundalini içinde, Bergson'un dirilik prensibi, elan vital içinde yüzüyoruz. Ama birisini yoğun Kundalini denilen şeyde yüzmeye davet etmek dikkat ister. Gelişmemiş ama zararsız biri veya nefsine hakim gelişmiş biri için uygun olabilir.

Büyük Kardeşlerin dış dünyada yaşayamamalarının sebeplerinden biri de, son derece dinamik Kundalinilerinin normal insanlara etkisidir. Bir telsiz istasyonun nasıl elektrikle şarjlı olduğunu biliriz — etrafındaki hava bile elektrikli. Bazı insanlar elektrikli atmosferden olumsuz etkilenirler. Aynı şekilde, ama çok daha yoğun olarak, birçok kişi Kundalini Ateşiyle dinamik bir Büyük Kardeşin yakınlarında olmalarından tehlikeli bir şekilde etkilenirler. Dünya böyle bir uyarım için hazır değildir. Kristos, her ne kadar sadece bir müridinin [Not: İsa, K.M.] bedenini kullandıysa da [Not: bu ilginç, hatta tuhaf görüş bir Teosofik doktrindir, K.M.], 2000 yıl önce insanlar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu bir düşününüz. Müridinin bedenindeki Kundalini Ateşi Kristos'un yakınlığından dolayı yoğunluk kazanmıştı ve yakınındaki insanlar bir şekilde alevlendi. Sonunda bu alevlenme malum şeklini aldı. Kundalini'nin tarayıcı ve nüfuz edici etkisinin gerilimine dayanacak yeterli oto-kontrol insanlarda yoktu. Bize söylendiğine göre sonuç zaten önceden bekleniyordu ve bir avuç havarinin Kristos'un mesajını gelecek nesillere taşımaya hazırlanmasıyla misyon tamamlanmıştı. O zamanki insanlardan daha fazlası beklenmiyordu, çünkü aralarına konulan gücün kaldırabileceklerinden fazla olduğu bilinmekteydi. Ama mesajı doğmamış nesillere aktarabilecek bir kaç kişi uğruna, reddedilme ve Efendinin bedensel katli riskinin görülmesi gerekiyordu. Bundan dolayı, Yahudilerin karmik bedelleri sanıldığı kadar ağır olmayabilir mi? Çünkü ne de olsa Kristos'un Aşkı dahi dindiremeyeceği ve hatta başka yana çeviremeyeceği, dönüştüremeyeceği veya örtemeyeceği bir Gücün etkileriyle yüze yüze gelmişlerdi.

Kundalini Ateşi Tanrı Aşkının özüdür, o yüzden dindirip nötr bir hale getirmek söz konusu olamaz, sadece gözleri onu körletici parlak Işığından korumak olasıdır. Bu 2000 yıl önce tam olarak yapılamazdı.

Bu bağlamda burada girmem gereksiz olan birkaç karmaşık husus vardır. Örneğin, kalabalık topluluklara sürekli ve yakın temastan sakınma gereği vardır, çünkü işin büyük kısmı insanların arasında değil belirli merkezlerde yapılır.

Böylece bir Kurtarıcının Kelamı geleceğe kısmen müritlerinin içindeki yaşamı, kısmen müritlerinin aktarımı ve kitaplar, ama çoğunlukla ve esas olarak yüksek şarjlı Kundalini merkezlerle aktarılır. Böylece dünyanın belirli yerlerinde yoğunlaşmış Kundalini: bunlar Ateş gölcükleri, ruhsal yüzme havuzları ve aynı zamanda bütün dünyaya Ateş yayını yapan merkezlerdir.

Kundalini kullanma metotlarına dönersek, diğer bir yöntem de birinin başı içinden süptil bir huniyi andıran bir girişten içeriye yönlendirmektir, böylece Kundalini bütün bedene veya daha doğrusu bedenlere nüfuz eder. Bu Gücü kullanmak emniyetli bir yöntemdir çünkü meyve verme prensibini yansıtıp hep tepeden aşağı işler — güneş ışını, yağmur vs.. Bu durumunda bireyin alıcılığına uyumlu yoğunlukta Güç verilmesine dikkat edilmelidir. Bazı insanlar belki de bir fırtınaya dayanır, ama çoğu insanın seyrek yağmura ihtiyacı vardır.

Ateşi kullanmanın üçüncü bir yöntemi Kara Kardeşlerin şerliklerine karşı korunmada kullanılır. Bir öğrenci insanları intihara telkin eden nahoş bir kişiye rastladı. Bu kişi insanların boynu etrafında psişik bir halka bile örüyordu. Bu durumda yasalar öğrencinin bu dehşetengiz kişiye veya belki de ondan kaynaklanan "düşünce forma" nüfuz edici bir kızıl Ateş akımını püskürtme izni verdi. Düşünce formu hemen dağılıp yok oldu ve kurbanlar obsesyonlarından kurtuldular. Bunun nahoş kişiye nasıl bir etkisi vardı? Olasılıkla rahatsızlandı, belki de dağıldı. Bu olayın ilginç yönü de sanki Ateş bir merkezden kaynaklanmıştı. Görünüşe göre, özellikle güneş sinirağı (solar pleksüs) veya alın merkezi olmak üzere Kundalini herhangi bir merkezden gönderilebilir. Böylece anlamaya başlıyoruz ki güç esas dağıtıcıları bedenin önemli merkezleridir. Esas olay el, ayak veya göz değil, merkezlerde dönüyor.

 

Bölüm 9

KUNDALİNİ'NİN BİREYSELLİĞİ

Kundalini'nin yukarıya doğru akışında tuhaf olarak başın ortasında değil, tepesinde bir engelleme gözükmektedir. Yine de Kundalini başın tepesini delip geçerek, fizik bedenin ötesine renkli sudan oluşmuş bir fıskiye gibi fışkırır. Sonuçta bir tüneli andıracak şekilde ortası boş bir akıntı vardır. Kundalini huni şeklinin ötesine yana doğru yayılıp düşer. İlk başta bu huni şekli az yükselir, ama akış hızı ilerledikçe şiddeti de artar ve Kundalini büyük yüksekliklere tırmanır. Baştaki engeller tamamen kalkar, sonuçta şuur sürekliliğine yol açan çeşitli planlar ve fiziksel beyin bilinci arasında kanal açılmış ver irtibat kurulmuş olur.

Başın tepesindeki engelin özellikleri nedir? Görüntü olarak içinden Kundalini'nin sürekli bir geçiş sağlamaya çalıştığı sarımtırak bir yığın "kum" taneciklerine benzer. Kundalini bunu yırtıp delik açar, buda oldukça zor olmakla birlikte biraz ağrı ve tehlike de içerir. İlk başta Kundalini sadece kor gibi parlar, zamanla bu yanan bir çekirdek ve sonra tüketen, arındıran ve azat eden bir aleve dönüşür. Bu tanecikler muhtemelen hücrelerdir ama birbirine yakınlıkları aynı suyun elekten geçebileceği gibi, Kundalini bir şekilde geçemeyeceği kadar fazla değildir.

Fiziksel bedenin uykusu sırasında uyarılmış Kundalini'nin faaliyetlerini incelemek ilginçtir. En ilginç gözlem yoğunluğu ve katılığı üzerindedir. Bir bakıma Kundalini Ateştir, aynı zamanda sıvı özellikleri taşıyan bir Ateş, ama aynı zamanda toprağa uzun bir direk dikmeği andıran bir yönü de vardır. Önce toprakta derin bir delik açılmalı ve sonra içine direk konulmalıdır.

Aynı şekilde alt beden engelleri Kundalini'nin geçeceği yolun önünden kaldırılmalıdır — bu engeller fiziksel, eterik (eseri) ve muhtemelen daha yüksek olabilir. Uyandığında deneyimleri geçiren öğrencinin ansımadığı izlenimler bir maddenin geçebileceği bir güzergah açmak üzere çeşitli yoğunlukta başka maddeleri kazmaktı. Rahatlıkla sondaja benzetilebilir. İşlem sürecinde toprak ve suyla karşılaşılır, sonra belki de sadece su, ama daha ileri gidildiğinde çeşitli eriyik, lav, magma ve gazlarla karşılaşılır. Şimdi Kundalini için yukarıya doğru delme işlemi başlaması gerekir ve aynı engellerle, katı maddeler, sıvı ve gazlarla karşılaşılır. Hepsi katı maddedir, Kundalini de katı bir maddedir ve işini yapabilmesi için önünde duran başka katı maddelerin kaldırılması gerekiyor. Bu onları nüfuz edemeyeceği anlamına gelmez, bunu yapabilir ve bir nebze yapmaktadır, ama önünde açık bir yol bulunmadan asli amacını gerçekleştiremez. Bu da belki de çok az oranda fiziksel engellerin kaldırılması, belki de bir kalabalığın bir alaya yol vermesi gibi bir yana itmek demektir. Muhtemelen bu işlem kısmen engelleri yakıp kaldırmak, kısmen yana itmek şeklinde gerçekleşir.

Kanal oluştukça Kundalini direği yukarıya çekilir — bu da bir zaman meselesidir. Kundalini'yi bir delikten geçirilen bir direk gibi düşünmek ilk bakışta görüldüğünden daha yerindedir. Katı, sıvı, gaz vs. olarak yaptığımız ayrımlar izafidir. Öyle katı şeyler vardır ki, bildiğimiz en katı şeyler yanında tüy gibi hafif kalır. Bunların bazıları dünyanın derinliklerinde görülür. Bu da katı veya somut maddeleri değerlendirmenin bir şeklidir. Diğer bir açıdan bakıldığında, giderek Gerçeğe doğru çıkan merhaleleri giderek daha katıya, somuta, elle tutulara (substantial) çıkan merhaleler olarak görmektir. Bu açıdan Kundalini bildiğimiz en katı maddelerden daha katıdır, burada tabii "katı" veya "somut" kelimeleri "gerçek" ile eş anlamlı kullanıyoruz.

Bu bağlamda Kundalini'nin katılığını, fiziksel madde veya da katılık derecesi açısından fiziksel maddenin bir üst seviyesindeki maddeyle kıyaslanmasının bilincine varıyoruz. Kundalini bunlardan çok daha katı gibi gözükmektedir ve Kundalini'nin açığa çıkması, sert ahşap bir direğin saplanması için toprağın veya suyla karışık toprağın kazılıp çıkarılmasından pek farklı gözükmeyebilir. Sert ahşap, toprak veya sudan nispeten daha katıdır. Belirli bir açıdan bakıldığında aynı şekilde Kundalini de çıkarılması gereken engellerden daha katıdır. Bundan dolayı, uykuda geçen Kundalini'nin yol açma süreci, toprak ve suyun çıkarılıp sert bir objenin girişi için bir delik açılması düşlerine çevrilmesi beni hiç şaşırtmıyor. Belirli bir açıdan bakıldığında mental/zihinsel madde astral/duygusal maddeden daha katıdır; Budik mental'den, Nirvanik Budik'ten daha katıdır. Aynı şekilde mekan veya uzay boşluğu onu dolduran cisimlerden daha katıdır. Madde dediğimiz şey ancak daha katı olan boşluğun var olmayıp onun varlığına izin verdiği yerde varolabilir. Maddeye yer açmak için boşluğu bir kenara itmemiz gerekir. Ama bazen boşluğa yer vermek için maddeyi itmek gerekir, ve Kundalini'yi açığa çıkardığımızda yaptığımız şey budur. Çünkü izafi olarak Kundalini madde yerine boşluğa daha yakındır.

Kundalini konusunda insanın neredeyse girmeye korktuğu spekülasyonlar vardır. Yine de Evrensel Kozmik Ateşin birçok sayısız farklı unsurları içerdiği gözükmektedir ve bir kişilik grubunun tabi olduğu büyük evrimsel akımlarının Ateş ayarına uygun şekilde bu unsurlardan biri veya diğeri kişide hakim konumda olacaktır. Her merkez bir enerji hattını temsil etmektedir ve her kişilik grubunda bir merkez hakimdir ve diğer bir merkez önemde ikinci sırayı alır. Kundalini de bu ince ayara uyum sağlar ve belirli merkezleri kişinin bedenine özgün bir şekilde önem sıralarına göre enerjilendirir. Pasif merkezlere hafifçe dokunur ve hakim konumdaki merkezlere ışık verir. Bu prensip evrimsel sürecinin her yerinde, azametli makrokozmostan en küçük mikrokozmosa dek geçerlidir.

Ama Kundalini kesin olarak her bir merkezi uyarmaktadır, ve zaten dönen çarklarını daha da döndürerek, kafadaki büyük yol ayrımına doğru delip geçer. Tırmanışında Kundalini'nin spiral bir şekilde dönerek ilerlediği konusunda pek şüphe yoktur ve kişinin Işınından(1) ve mizacından dolayı hakim durumunda olan ve bazen de kişinin yapması gerektiği özel işlere göre belirli merkezlerde odaklanır. Burada bir merkez diğerinden daha fazla uyarılır. Diğer tarafta diğer bir merkez farklı uygulamaya konulur. Bütün bunları görürken, insan acaba ülke, ırk, din ve mezheplerin hakim merkezleri ve tali merkezleri var mı diye merak eder. Böylece Kundalini Ateşi bütün merkezlere karşı bütün şeyler olması gerekir.

Toprak, deniz, vadi, dağ, orman, ova vs. için aynı şey geçerli mi diye insan merak eder? Sonradan dünyanın ulu Merkezi akla gelir. Bize söylendiğini göre dünyanın özgün rengi ve notası vardır. Bu kuşkusuz gözükmektedir, aynı şey güneş ve güneş sistemi, hatta her organizma için de geçerli olmalıdır. Konuyu daha çok açmak için spekülasyon ve tefekkürlü içsel vizyonla takip edildiğinde, insan keşfinin yasaklandığı bölgelere girildiğinde insan kendini kaybeder, biraz da yerinerek olsa da, akıllıca geri adım alınır ve henüz bilmediğimiz alanların geleceğe ait olduğu kabullenilir.

Kundalini ile o denli fazla anılan yanma hissi sadece bedende geçtiği kanallara sınırlı olmadığı gibi, yaşanması da şart değildir. Onun yerine soğukluk, basınç ve özellikle başta patlama hisleri olabilir. Bazı öğrenciler bedenin tüm gövde kısmını saran ve başa uzanan rahatsız edici bir ısı hissetmişlerdir. Böylece bedenin üst kısmı aşırı derecede sıcak olup sanki etrafa ısı yaymaktadır.

Ama, deneyimin bir doğruluk testinden geçmesin de tüm bedenin duyarlılığı evrenselleşir. Bütün beden adeta Gerçeğin bir ölçeğine dönüşmektedir, böylece daha önce söylendiği gibi, ayrım yapma ayaktan başın tepesine kadar diridir. Bu fizik beden üzerinde fizik bedene üst bedenlerin yansımasıdır, zira üst bedenlerde fizik bedene özgün işlevlerin bölgeselliği yoktur. Kundalini'nin yükselişi ile alt ve üst bedenlerin kaynaşması gerçekleşmektedir, böylece her tarafı alıcı ve aktif olan tek bir beden oluşmaktadır.

Şuurun daha yüksek seviyelerinde bedenlerden, araçlardan artık söz etmiyoruz, çünkü bunların yerine nur geçmektedir ve Kundalini daha da gelişince, fiziksel bedende bölgesel ve üst bedenlerde evrensel olan şuur yüksek seviyelerde her tarafa ışın dağıtacak bir merkezde yoğunlaşır.

Tekamül tezahür olan bütün yaşama girmek, en uç çevreye temas kurmak demektir, ama dönüş yolu adım adım bu girişin meyvelerini, deneyimlerin toplamını tekrar Merkeze getirmek demektir. Böylece, esrarengiz bir şekilde Kundalini her ne kadar geldiği Evrensel Ateşten bir ve ayrılmazsa da, mekan ettiği kişiye özgün davranmaktadır. Bilinmeyen bir şekilde Daimi Atomun(2) doğasına iştirak eder, dağılıp yok olmaz ve gelişen kişiliğin ebedi ateşini oluşturmaktadır.

Onun dağılıp yok olmayacağını söylemiştim, belirli bir açıdan bakıldığında hiç bir şey parçalanıp yok olmaz. Şeylerin tek yapacağı bir süre esas yerlerine geri dönmektir ve Kundalini'nin yaptığı şey de belki budur. Kundalini'nin bedenin merkezlerinden geçmesi, uyarım için özel bir merkez veya merkezleri seçmesi, baştan yukarıya fışkırması, birleştirici gücü — hepsi bireyin kendisi olan Ateşe deneyim toplama işleridir.

Bedenimizi sadece et ve kan, günümüzün dar anlayışıyla sadece madde olarak görme alışkanlığından kurtulmamız gerektiği açıktır. Bütün şeyler birbirlerinin tezahür tarzlarıdır. Hepsi Ateşin veya idrak edemeyeceğimiz Yaratıcı Ruhun mutlak ifadelerinin tezahür tarzlarıdır. Hıristiyan yazıtlarında Ateşi Kutsal Üçlemin üçüncüsü Kutsal Ruh olarak görüyoruz. Ama bütün ayrımların arkasında ikincili olmayan Tek vardır ve Tekin değişik ifadeleri üzerine ne denli fazla nitelik yükleyebilirsek de, bizzat Tek üzerinde daha fazlasını yükleyebiliriz. Dolayısıyla bir açıdan bakıldığında, Yaratıcı Ruhu Ateş olarak ifade edebiliriz ve ondan gelen her şeyi de yine Ateş olarak idrak edebiliriz. Böylece Kundalini'yi bedenlerin kalbi, sürekli Ateşi olarak görürüz ve Daimi Atom'da bir sonraki açılışını bekleyen Kundalini Ateşini görüyoruz.

Kundalini'nin nefes verişi ve alışı, nabız atışları gözükmektedir. Gözlemlere göre her şey nefes alır ve bu soluklar konusunda harika yorumlar vardır. Kundalini'nin yoğunluğu aynı ayın evreleri gibi küçülür ve büyür. Gözlemi yapan öğrenci açısından bütün bunları takip etmek oldukça zordur, çünkü deneyimsizdir ve bunun dışında bizzat yaptığı gözlemler de Kundalini'yi yoğunlaştırır. İlgisizlik acıktırdığı gibi dikkat besler ve sürekli deney ve deneyimler kendi Kundalini faaliyetini pekiştirir. Bu yükseliş ve düşüşlerde Kundalini bulunduğu bedenin etrafındaki olaylardan önemli bir şekilde etkilenmektedir. Büyük açıklarda, ahenkli, ritmik ve düzenli bir evde, denizde, dağlara tepelere yakın yerlerde, ruhu yücelten özel toplantılarda, iyi düzenlenmiş seremonilerde, içten gelen ibadetle yüceltilen kilise, mabet ve camilerde, korkuyu barındırmayan ve öğretmen ve öğrenci arasında güzel bir ilişki bulunan okul ve üniversitelerde: bütün bu çevrelerde ve benzerlerinde Kundalini körüklenip yoğunlaşır. Ama kasaba ve şehirlerde, kalabalık yerlerde, tiyatro, sinema ve lokantalarda, yüceltici unsur olmayan bütün umumi toplantılarda Kundalini zayıflar, çünkü uyarım almaz. Ama Kundalini işlerinde her zaman ne kadar algılanamazsa da bir gelgit, yükseliş ve düşüş olayı vardır. her ne kadar faaliyetsiz gözükse de, Kundalini herhangi bir zaman uyuması şüphelidir, çünkü her yerdeki Kundalini'nin işlevini paylaşmalıdır ve genel olarak Kundalini boşluklarda canlıdır. Yine de biz Kundalini'yi yaşamımızın fiziksel, duygusal, zihinsel ve ötesi faaliyetleri ile besleriz ve aç bırakırız.

Deneyimleri geçiren öğrenci açısından son derece ilginç gelen bir gözlemde zaman zaman Kundalini uyarımında kullanılan Thyrsus(3) asasının işleviydi. Thyrsus, Kundalini ile özel bir bağı kurabilmekte ve aynı demirin manyetik bir çubuğu takip ettiği gibi Kundalini'yi yönlendirebilme özelliğine sahiptir. Kadim çağlarda Thyrsus çok iyi bilinmekteydi ve Kundalini'nin yapay uyarımı gerektiği vakalarda kullanılmaktaydı. Kadim Hindistan'daki Yogilerin ve Kadim Mısırlıların ve Greklerin onu bildikleri kesindir. Gözlenen Thyrsus parlak beyaz bir metalden imal edilmişti, silindir şeklinde yaklaşık olarak 65 cm. uzunlukta 2-3 cm. çaplı bir çubuktu, görüntü olarak basit bir cetvelden farksızdı. Omuriliğin tabanını deyecek şekilde tutulmuştu ve sonra yukarıya çekilmişti. Kundalini onu takip etti. Tabii ki, Thyrsus sadece Kundalini'nin işlevleri konusunda derin bilgi ve deneyim sahibi olanlar tarafından kullanılabilir.

1) Teosofik öğretilerine göre ister madden, bitki, hayvan veya insan olsun bütün yaşam Tek yaşamdır. Madden yaşantısına girmeden çok önce Tek Yaşam her birinin özgün değişmez özellikleri olan yedi büyük akıma ayrıştırılır. Bu temel tipler Işınlar olarak bilinir. Bu yedi tip insanlar arasında bulunur ve hepimiz onlardan birine mensubuz. İnsan ırkında bu tür temel farklar olduğu her zaman bilinmekteydi. Yüzyıl önce insanlar lenfatik, neşeli/kanlı, enerjik veya soğukkanlı olarak ayrıştırılıyordu ve astrologlar insanları Jüpiter insanı, Mars insanı, Venüs insanı, Satürn insanı vs. diye gezegenlerle sınıflandırırlar.

2) Teosofik öğretilerine göre her insan bedeninin çekirdeğinde bir Daimi Atom vardır. Böyle denilmesinin sebebi sürekli olarak, hatta insan ölümü ve bedenin yok olmasından sonra da yüksek auranın içinde bulunmasından kaynaklanıyor. Yeniden doğuşta bu atomdan ağı gibi bir madde yayılır ve inşa edilen yeni bedenin atom zerreleri onun içinde tesis eder. Daimi Atomların görevleri yaşamlar boyunca edinen deneyimleri titreşimsel güçler şeklinde saklamaktır. Bir atomun zerrecik kadar ufak mekanını sayısız titreşimsel parçacıklarla dolu olarak değil, ama her biri sayısız titreşimler kurabilen sınırlı sayıda parçacıklar olarak düşünmemiz gerekir.

3) Bu not da site yönetiminden "Thyrsus - Dionysus ve takipçileri tarafından kullanılan tepesinde çam kozalığı bulunan sarmaşık ve asma yapraklarıyla sarılı bir asa." A Dictionary of Classical Antiquities by Oskar Seyffert, The Meridian Library, 1956 (original German 1882). Bu yazıda sadece belirli bir psişik işlevi olan bir değnek veya çubuktur ve esas Thyrsus'taki kozalak ve yapraklar yoktur K.M.

 

Bölüm 10

KUNDALİNİ'NİN MÜZİĞİ

 

İnsan yüce Ateş-Yılanı Kundalini'yi asıl ihtişamı, renkleri, şekilleri, müzik notaları ile anlatabilir mi? Onun şarksını tarif edebilir mıyız? Ya onun gökkuşağını?

Kundalini hem müzik, hem de renktir. Bir gökkuşağı olduğu gibi aynı zamanda kusursuz bir şarkıdır. Öğrenci onun dünyasına girerken aynen bunu hisseder. Kundalini uzaktan gelir ve yolunda bir renk dumanı ve ses izi bırakır. Kundalini yaşamın mükemmel bir sonucu ve meyvesidir. Yaşam deneyimlerinin bütünselleşmesiyle titreşir. Kimin deneyimleri mi? Bir olmuş o birinin deneyimleri, evriminin yolundaki merhaleleri — karanlığı ve ışığı, huzur ve şiddetli fırtınayı, mutluluk sevinci ve hüznü içeren o merhaleleri — çözmüş ve ihtişama adım atmış olanın deneyimleri. O deneyim ekmiştir ve çiçekler biçmiştir, çiçekli bahçeler, şarkı söyleyen çiçekler, renk yayan çiçekler.

Öğrenci Kundalini'nin Şarkısını bir duyabilse, Ateş'in renklerini bir görebilse, Hayatın ne olduğunu bilir, zira Varlığın bizzat kalbine inmiş olur. Ama duyuları körleşmiştir, hatta deneyimleri için kullandığı duyular bile öyledir. O ancak kendisine malum olanı bilebilir ve sanki sisin içinden bakarmışçasına henüz bilinemeyeni görebilmekte ve sisin içinden nabız atan dünyayı çevreleyen ve her yere nüfuz eden, ama içinde de bir müzik dünyası içeren bir ses harikası gelir. Sisin içinde ayrıca aynı şekilde dünyayı dolduran ve çevreleyen yüce bir gökkuşağı renk tayfının ihtişamı gelir. Her yer renk-ses, şarkı söyleyen renkler ve renkli seslerle canlıdır.

Öğrenci Kundalini'yi ifade edecek ne bir renk, ne de bir nota seçebilmekte, zira her birimiz kendimizi bu renk ve ses şenliği içeren sihirli kristal kürede farklı duyarız, farklı görürüz. Her birimiz dinlesin. Kristali her şeyi kucaklayan saflığından, berraklığından kısmak neredeyse günahtır.

Ama Kundalinimiz hakkında ne demeli? Efendimiz Güneşten gelen Kozmik Kundalini ve Toprak Anamız Dünyadan gelen bireysel Kundalinimizin hakim notası vardır. Bu nota da farklı evrim tarzlarında hakim olan notadan değişiktir ve Güneşin Şarkısı ve Dünyanın Şarkısının karışımıdır. Efendimiz Güneş Şarkısını bütün evreni için söyler. Anamız Dünya yanıtsal notası söyler, bu kucağında gelişen yaşamın notasıdır. Böylece Efendimiz Güneş rengini gönderir ve Anamız Dünya bütün renkleriyle yanıt vererek parlar.

Bazen öğrenci Güneşten gelen Kundalini'nin şarkısına, rengine sanki ne denli yaklaşır ve aynı şekilde Dünyadan gelen Kundalini'nin şarkısına, rengine sanki ne denli yaklaşır. Anında dünyanın babası olan güneşin bir yansıması olduğunu görür. Dünyanın şarkısı, dünyanın rengi Güneşte mükemmel bir şekilde parlayanın sadece gölgesidir. Öğrenci, Dünyanın şarkısı ve renk yayımların sadece her şeyin Efendisine övgüyle dolu şükürler olduğunu, bütün bedenleriyle insan seviyesinden doğa alemlerinin en küçük atomuna dek bu şarkının yükseldiğini görür. Efendimiz Güneş bütün bunları alevlendirir. Hepsine şarkı söylettirir. Hepsinin sayısız renklerde parlamasını sağlamıştır. O neyse kendilerinin de o olacağını bilmenin sevinci, derin şuurlarıyla ondan aldıklarını ona tekrar veriyorlar. Şarkılarımız, Renklerimiz, Hayatımız, Işığımız, İhtişamımız hepsi ondandır ve onları taktir ettiğimizi görsün diye armağanlarımızı kaldırıyoruz.

Kundalini öğrenciye bütün yaşayanların sesiyle şarkı söyler. Öğrenci böylece yaşamı öğrenmeye başlar, bunu soluk verir gibi dışa yayılmakla değil, ama soluk alır gibi içe çekmekle yapar. Kendi Kundalinisinin derinliklerinde Yaşam Birliğinin sırrını bulur.

Bir Birlik vardır ve her ne kadar sonsuz sayıda nota içerirse de tek bir şarkı söyler. Bir Birlik vardır ve her ne kadar sonsuz sayıda renk içerirse de tek bir renk yayımlar. Dünya dediğimiz bu Kundalini-Kürede, bir şarkı, bir renk vardır. Kundalini'de şarkıyı duyuyoruz, rengi görüyoruz. O denli uzun süre sadece arada bir kendini ortaya koyan içsel, uzak ve erişilmez kalması gerekeni sonunda dışsal yaptığımız zaman, o zaman en nihayet biz Birliğiz, aynı alttaki alemleri aştığımız gibi insan aleminin ötesine de geçeriz ve Madde-Dünyasının krallığı bizim olur.

Kundalini gerçekten vokaldir. Duyacak kulakları olan tarafından işitilir. O daha çok uz boşluğuna ait olmasına rağmen cismidir ve görecek gözleri olanlar tarafından görülebilir. Kundalini soyutlanmış bir kavram, uydurulmuş bir hayal ürünü veya dışa vurulmuş bir fantezi değildir. O yaşıyor, şarkı söylüyor ve göz alıcı renklerle süsleniyor.

Onu içimizde aradığımız ve belki de ister uyku halinde veya şefkatli gizeminin şahlanmasında anlık bir görüntüsünü yakalamak istediğimiz zaman, göz ve kulaklarımız az açık olsa da, muhteşem giysilerini görür, sesini duyarız ve bunları bugün olduğu gibi değil, bir gün olacağı gibi bizim giysilerimiz ve sesimiz olur. Uyku süresi daha dolmamışken uyandırmadan, arada bir kendine ait olan mekanı aydınlatmak için ininden çıktığında onu rahatsız etmeden, ama sadece hiç bir arzu veya yanıt belirtmeden saygıyla bakmak kayda değer değil mi?

Onu aramanın yolu sabit taraflarınızı geride bırakmakla, beden, duygu ve zihnin mahpus zincirlerini kırmakla ve kendinizi Hayatın sonsuzlukları içinde kaybetmekle olur. Sonsuzlukları sadece mesafe olarak değil fakat sonsuz dinginlik olarak "hissetmek" gerekir. Mükemmel dinginlik başarıldığında ne uzak, ne de yakın vardır. Ama yine de dinginlik vokaldir. Mutlak bir şekilde dingindir çünkü Dinginliğin Şarkısı ve Sesi ile nabız atar — keşke bu nabzı ifade edecek kelime bulabilsem. Bu ses haliyle uzaktan gelir, ama gelecekte bu bizim Sesimiz olacaktır, mutlulukla şarkı söyleyen bizzat benliğimiz.

Aynı şekilde, sessizliğin mükemmel berraklığında, renginden dolayı sıcak olan bir sıcaklık fark ederiz. O zaman Kundalini'yi görürüz — belki çok uzaktan ama kesin. Ama ileri gelecekte o bizim Rengimiz, mutlulukla parlayan benliğimiz olacaktır.

 

Bölüm 11

BİR DENEYİMİN ÖYKÜSÜ

 

Bu küçük kitabı bir bakıma Kundalini'den uzak gibi gözüken bir deneyimin anısıyla bitiriyoruz, oysa aslında bu azametli Ateşin uyarımının direkt sonucudur ve yüzeyindeki akışla "geri" gidilerek geçmişin örtülü gizemine yolculuk edilmiştir. Zira Kundalini gerçekten sadece şuurun madde ve mekanla ilgili olan değil, zamanla ilgili sınır ve kısıtlamaları da yıkar, örtüleri kaldırır. Bütün olaylarda geçmiş ve şimdiki zaman, gelecek ve şu an arasındaki duvarlar aşılır ve Sonsuzluk bir kavram ötesinde Gerçek olur. Bu bağlamda deneyimleri geçiren öğrenci günümüz veya gelecek zamana kıyasla geçmişe karşı daha da ilgiliydi. Dolayısıyla zamanda seyahat olasılığını değerlendirirken, öne doğru değil, geçmişe yönelmek tercihiydi ve aşağıda aktarılan deneyim buna dayanıyordu.

Öğrenci kendisini Kundalini'nin akışında bulur ve akışla birlikte hareket ederek kendi evrimi açısından zamanın başına hareket eder.

Geriye, geriye ve daha da geriye gider, ta ki kendisini yeni bir yaşamın açılışının ihtişamında garip bir şekilde kaybolmuş buluncaya dek.

Etrafına bakar, ancak kendisinin tam olarak kim veya ne olduğunu idrak edemez. Bunun sebebi daha çok umursamadığı için — zira bütün ilgisi gördüğü şey üzerine odaklanmıştı.

Önünde gördüğü şey — ki burada küçük dünyevi terimlerle ifade etmek zorunda kaldığı şeyleri anlatmak ne denli yetersiz — muazzam bir özdek enginliği. Madde hiç de doğru tabir değildir, hatta özdek bile değildir. Deniz eğer sıvıyla ilintili olmasa daha doğru bir terim olurdu. Cümleyi "bir Ateş enginliği" olarak ifade edilirdi, ama burada da yetersizlik vardır.

Yine de muazzam bir enginlik vardır, bilinme özelliği vardır, dolayısıyla bilinme potansiyelini taşır. Bu cümle anlaşılır olup olmadığı belki de şüphelidir. Ama enginliğin hakim özelliği sürekli bilinebilmesindedir ve bu bilgi de onun bilinme gücünde yatar.

Bilinme bileni içerir ve öğrenci hemen kavrar ki evrimsel tezahüratın başında iki element vardır — Bilinen ve Bilen. Bilinenin sonsuzluğu vardır ve parçası olduğu evrim sürecinin ilahlaşma sürecinin sentezini kuran bir Bilen vardır. O bir ilahtır ve ötesi, o bir Güneştir.

Öğrenci idrak eder ki Bilinen varlığı gereği oluşmakta olan sonsuz Bilenleri içerir.

Dolayısıyla Bilinen sonsuz sayıda bilmeyen Bilenleri içerir.

Veya şöyle desek parlamayan sayısız Ateş vardır. Bu muazzam alanın üzerine Bilen bilgisinin Ateşini üfler ve evrim başlar.

Sayısız Ateş özlerindeki ateşle parlamaya başlar, zira bilinçdışı bilinçli de eşini bulmuştur. Bilinen Bilende eşini bulmuştur.

Kıvılcımlar yayılır.

Kıvılcımlar zerrecik kadar alevlere dönüşür.

Alemlerin bilgisine varmış ve onları Kundalini Ateşinden geçirmiş Bilen, yakıt olarak doğa alemlerine bir bir alevlere ilave eder.

Alevler büyür. Daha çok yakıt daha çok deneyim.

Alevler patlar ve zerrecik kadar ateşler yayar.

Ateşler genişler — devasal boyutlara tırmanır.

Doğa alemi peşine doğa alemi alev, kıvılcım ve ateşleri besler, sonunda aynen önceden madden, bitki ve hayvan alemlerinde olduğu gibi bütün beşeri yakıt Ateşe dönüşür.

Ateşler Şahlanarak muzaffer edayla Ateşin Özüne girerler. Ateşin şekli bile yanıp tükenir ve Ateşin Hayatı mükemmel saflık içinde parlar.

Ateş Şeklinden Ateş Hayatına dönüşüm olur.

Böylece tarif edilmez ulu seviyelere tırmanarak ötenin ötesinde Ateşin Özünün bile eriyip mest olduğu diyarlara çıkılır.

Böylece Bilinenden başlayarak Bilinen Bilen olur.

Bilen Varoluşun yüceliğine sığınır. Varlığın bağrında Yaratılışın tekrarlanmasını bekler.

BİR SÜRE SONSUZLUĞUN SESSİZLİĞİ HÜKMEDER.

Sonra Sessizlik içinde saf bir nota dalgalanır ve Sessizlik kendi Mükemmelliğinin ritmini titreştirmeye çağrıştırır.

Bilen öne çıkar.

Bilinenin muazzam alanı üzerine tekrar bilgisinin Ateşini üfler.

Bir evrim tekrar başlar.

Ve başlangıçta hep Bilenler vardır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...