Jump to content

Fernando Pessoa Şiirleri


ArchangeL

Önerilen Mesajlar

FERAGAT

 

Al beni, ey ezeli gece, kollarının arasına

ve oğul de bana, kralım ben

kendi isteğiyle terk etmiş

düş ve yorgunluk tahtını.

 

kılıcımı, yorgun kollarıma ağır gelen,

yiğit ve serinkanlı ellere teslim ettim;

asam ve tacım, bekleme odasında,

un ufak edip bıraktım.

 

örme zırhım, tamamen yararsız,

tıkırtılı mahmuzlarım öyle işe yaramaz,

cilalı merdivenlerde bıraktım hepsini.

 

çıkarıp attım, bedenimden ve ruhumdan, krallığı,

ve yeniden kavuştum antik ve sakin geceye,

gün batımı manzarasına.

 

En sevdiğim şiiri Feragat olan bu Portekizli şair ve gizemli insanın anısına hala saygı duyuyorum.İncelemek isteyen arkadaşlara önerebileceğim hayatını ve eserlerini anlatan kitap

 

FERNANDO PESSOA

20.YÜZYILIN YALNIZI

Everest yayınları 2000

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

I

Bir kaçağım ben.

Doğduğum günden başlayıp

el etek çektim kendimden,

kıldım beni bana dönek.

 

Gerekliyken yorgun düşmek

aynı yerde olmaktan

neden yorgun düşmemek

kendine eşit olmaktan?

 

Ruhum bende kendini arar

uzaklarda gezerim,

Tanrı yardımcım olsun

ruhum beni asla bulamasın.

 

Kafeste yaşamaktır biricik olmak,

ben olmaksa hiç olmamak.

Kaçarak yaşayacağım hep -

İyi ya da kötü böyleyim çünkü ben.

 

 

II

Sayısız insan yaşar içimizde,

hissetsem de düşünsem de bilemem

kim düşünür içimde kim hisseder.

Düşünceler ya da hisler için

yalnızca sahneyim ben.

 

Ruhsa, birden fazla var bende.

B e n' se benden daha fazlası.

Herkes kayıtsız oysa

yaşadığım hayata:

Susturuyorum onları,

kendim konuşurken.

 

Hislerim, hissetmediklerim -

onlardan doğup da birbiriyle

çelişenler. Farkına varmıyorum

hiçbir şeyin - yalnızca yaşıyorum ben,

olmak istediğime kimsenin bir sözü yok.

 

 

 

Fernando PESSOA

 

 

 

Çeviren : Enis BATUR

 

tsk ler archangel ,hoşuma gitti.......

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir şey kalmaz geride,hiçbir şey,Hiçiz biz.

Biraz güneşte,biraz havada geciktiririz

üzerimize çöken solunamaz karanlığı,

küçük düşürülen,dayatma altındaki yeryüzünü.

Üreyen,ertelenmiş cesetler,

kararlaştırılmış yasalar,görülmüş heykeller,

bitirilmiş methiyeler…

Her bir şeyin kendi mezarı vardır.Bizlerin,

bildik bir güneşin kan bağışladığı etin akşamı

oluyorsa,

onların neden olmasın?

Öyküyüz biz,öyküler anlatan,başka hiç.

 

F.Pessoa

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

harika bir başlık, teşekkürler..

 

Yola çıkmak! Yitirmek ülkeleri!

Bir başkası olmak süresiz,

Yalnız görmek için yaşamaktır

Köksüz bir ruhu olmak!

 

Kimseye ait olmamak, kendime bile!

Durmadan gitmek, sonu olmayan

Bir yokluğun peşinde

Ve ona ulaşma isteği içinde!

 

Böyle yola çıkmaktır yolculuk.

Ama ben açık bir yol düşünden öte,

Bir şeye gerek duymuyorum yolculuğumda.

Gerisi sadece gök ve toprak...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ERTELEME

 

Öbür gün, evet, yalnızca öbür gün...

Yarın öbür günü düşünmeye başlayacağım,

Belki her şey olup bitecek; ama bugün değil...

Hayır, bugün değil; bugün yapamam.

Öznel nesnelliğimin şaşırtıcı inadı,

Gerçek yaşamımın uykusu, araya girmesi,

Sezinlemesi, bitimsiz bezginlik-

Bütün dünyam bir tramvaya yetişme çabası-

Öyle bir ruh o...

Yalnızca öbür gün...

Bugün hazırlanmak istiyorum...

Hazırlanmak istiyorum kendi yarınım için, öbür günü düşünmek için...

Sonucu belirleyecek olan bu.

Halihazırda planlarım var, ama hayır, bugün planlama yok...

Yarın planl yapma günüdür.

Yarın dünyayı fethetmeye masama oturacağım;

Ama ancak öbür gün fethedeceğim dünyayı...

Ağladığımı hissediyorum,

Apansız ağladığımı hissediyorum, derinden içime doğru...

Bugün ne olup bittiğini bilmeyin, bu bir giz, söyleyemem.

Yalnızca öbür gün...

Çocukken her hafta Pazar günü sirki beni eğlendirirdi.

Bugün bütün eğlencem çocukluğumdaki tüm hafta süren Pazar günü sirki...

Öbür gün, bambaşka biri olacağım,

Yaşamım zaferle taçlanacak,

Zekamın bütün gerçek nitelikleri, iyi öğrenimim, uğraşım-

Hepsi toplanacak bir araya herkese duyurmalı ...

Ama herkese sunulan boşa gidecek yarın...

Bugün uyumak istiyorum, gerçek nüshayı yarın yapacağım...

Bugün için, hangi gösteri yineleyecek çocukluğumu bana?

Yarın bir bilet satın alabilirsem,

Gerçek gösteri öbür gün çünkü...

Daha önce değil...

Öbür gün göstereceğim halkın karşısında yarınki kendimi

Öbür gün bugün ben olmadığım görülecek sonunda.

Yalnızca öbür gün...

Sokak köpeği gibi uykuluyum.

Gerçekten uykum var.

Yarın size her şeyi söyleyeceğim, ya da öbür gün...

Evet, belki de yalnızca öbür gün..

 

Adım adım...

Evet, adım adım..

--------------------

DALGIN VE ÖTESİZ

 

Dalgın ve ötesiz berisiz

Ve de tanımaksızın

Yüzüyorum ölü denizinde

Kendi varlığımın.

 

Suyu hissettiğimden

Hissediyorum sıkıntıyı...

Görüyorum seni, ey çalkantı,

Hayat-huzursuzluk...

Bana has yelkenler ki...

Çark etmiş dümeni...

İnsan sureti gibi soğuk

Yıldızlı bir gökyüzü.

 

Gökyüzüyüm ben, rüzgârım...

Gemiyim ve denizim...

Hissediyorum ki ben değilim...

Yadsımak isterim onu

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ACILARIN DANSI

 

Kimsenin masadan kaldırmadığı

Dolu bir kadeh gibi işe yaramaz

Kederden yoksun kalbim

Başkasının acısıyla taşar

 

Yüzü kederli hayaller

Heyecan duymak içindir yalnızca

Korkulan onca acı

Demek ki yok aslında

 

İpek kâğıtlarla kaplı bir sahnede

Oyun değil, bir kurmaca

Bir mim, acının dansında

Görmesin diye, hiç kimse...

 

 

DENİZE ÖVGÜ

Alvaro de Campos

 

rıhtımda kimsesiz, yapayalnız, bu yaz sabahı

bakıyorum kumsalın kıyısından, bakıyorum belirsizliğe,

bakıyorum ve küçük, siyah parlak bir vapurun

yaklaştığını görmekten mutluluk duyuyorum.

uzakta, öyle açık seçik ve bildik ki kendince

ardında kendi dumanından bir bayrak bırakıyor havaya.

limana giriyor ve sabahı da birlikte getiriyor ve nehirde

denizcilere özgü bir canlanma başlıyor,

yelkenler açılıyor, çatanalar yaklaşıyor,

rıhtıma bağlı gemilerin gerisinde motorlar gidip geliyor

hafif bir rüzgar çıkıyor.

ama ruhumun gördüklerimle,

limana giren vapurla ilgisi yok.

çünkü o uzaklıkla, sabahla,

bu an'ın denizle kaynaşan özüyle,

içimde bir bulantı gibi kabaran tatlı hüzünle,

düşsel bir deniz tutmasının başlamasıyla birlikte.

 

ruhumun olanca özgürlüğüyle bakıyorum uzaktaki o vapura

ve yavaşça bir dümen dönmeye başlıyor içimde.

sabahları gözümün önünde kumsala doğru

yaklaşan gemiler varışların ve kalkışların

acı ve tatlı gizini birlikte getiriyor lar.

uzak rıhtımların ve başka zamanların, başka limanlardaki

benzer insanların anılarını getiriyorlar.

gemilerin bu gelişleri, bütün bu demir alışlar

ve bunu kendi kanımın akışında hissediyorum

bilinçdışı simgeler, korkunç doğaötesi imalar

bir zamanlar ben olan o insanı diriltmeye çalışıyorlar bende...

ah, bütün rıhtım taştan bir özlem kesiliyor

ve gemi rıhtımdan ayrılıp

gemiyle rıhtım arasında bir boşluk olduğu

birden ortaya çıkınca,

bilmem neden, yeni bir ürperti beliriyor içimde.

doğan günün çarptığı ilk cam gibi

kaygılarımın güneşinde ışıyan

karanlık duygularla yoğun bir sis,

ve bir başkasının anlaşılmaz bir biçimde

benim olan anıları içinde buluyorum kendimi.

 

ah, kim bilir, kim

bir zamanlar, daha ben ben olmadan önce, benim de

böyle bir limandan yola çıkıp çıkmadığımı, gün doğarken

güneşin eğik ışınları altında bir gemiyle

bir başka limandan ayrılıp ayrılmadığımı?

kim bilebilir, şimdi gördüğüm gibi

benim için vaktinden önce aydınlanmış,

tıpkı böyle, zaman'ın ve uzam'ın ötesinde,

yarı uyuyan koca bir kentin,

mantar gibi büyüyen felçli bir ticaret limanının

üç beş kişi toplanmış rıhtımını geride bırakıp bırakmadığımı?

 

evet, bir rıhtım, somutlaşmış bir rıhtım

gerçek, rıhtım gibi görünen, gerçekten bir rıhtım,

bilmeden örnek aldığımız o saltık rıhtım,

farkında olmadan düşleyip

gerçek bir su kıyısında gerçek taştan yaptığımız

kendi rıhtımlarımız

ve yapıldıktan sonra hemen

gerçek şeyler, ruhtan şeyler, taştan ve ruhtan varlıklar

diye anılırlar kökten duygularımızın belli anılarında,

dış dünyada sanki bir kapı açılır da,

hiç br şey değişmeden

her şeyin bambaşka olduğu zaman.

 

ah, ulusgemilerle ayrıldığımız o büyük rıhtım!

o büyük ilk rıhtım, ölümsüz ve kutsal'

hangi limandan? hangi sularda? ve neden bunları düşünüyorum ben?

öbür rıhtımlar gibi, ama bir ve tek o büyük rıhtım.

onlar gibi şafağın sessizliğinin sabahları,

vinçlerin gıcırtısı, yük trenlernin

fabrika bacalarından tüten

ve karanlık suların üzerinden geçen bir bulut gölgesi gibi

parlayan kömür tozlarının kararttığı tabanı gizleyen

kara bulut altında varışlarıyla patlayan.

ah, sessizlik ve kaygıların renklendirdiği saatlerde

nasıl bir giz ve anlamın özü gerili durur

kutsal açıklanışını bulan esrikliğinde

herhangi bir rıhtımdan o rıhtıma köprü kurmayan!

 

uyuyan sularda kara kara yansıyan rıhtım,

gemilerdeki koşuşma,

ah, gemiye binen yolcuların huzursuz ruhları,

gelip geçen ve onlarla hiçbir şeyin sürmediği simgesel kalabalık,

çünkü gemi limana girdiğinde,

gemide her zaman değişen bir şey vardır.

 

ey sürekli kaçışlar, ayrılışlar ve esriklği değişikliğin!

denizcilerin ve seferlerin ölümsüz ruhu!

sularda yavaşça yansıyan tekneler

gemi limandan ayrılırken!

hayatın ruhu gibi yüzmek, ses gibi ayrılmak,

o anı titreyerek yaşamak üzerinde ölümsüz suların

daha dolaysız günlere uyanmak avrupa'daki günlerden,

gizemli limanlar görmek denizlerin yalnızlığında,

uzak burunları dönüp birden sınırsız manzaralardan

sayısız şaşkın tepelere ulaşmak...

 

ah, o uzak kıyılar, uzaktan görünen rıhtımlar,

sonra yaklaşan kıyılar, yakından görünen rıhtımlar.

her ayrılışın ve her varışın gizi,

denizcinin yaşadığı her saatte biraz daha çok duyduğu

o hüzünlü kararsızlığı ve anlaşılmazlığı

bu olanaksız evrenin!

uzak adaların nice engin denizlerinden geçerken

geride bıraktığımız o uzak adaların kıyılarında,

gemi yaklaştıkça evleri ve insanları büyüyüp

belirginleşen o limanlarda

boğazımıza takılan o saçma hıçkırık.

 

ah, o sabah serinlği limana varıldığında

ve o sabah solgunluğu yola çıkarken

barsaklarımızı buran

ve korkuya benzer belirsiz bir duygu

uzaklaşmanın ve ayrılmanın atadan kalma korkusu,

yeni bir şeylerle karşılaşmanın o atadan kalma anlaşılmaz korkusu

 

hani tüylerimizi ürpertir ve bize acı çektirir

ve bütün tedirgin gövdemiz

ruhumuzmuş gibi,

bütün bunları, başka bir şeymiş gibi, hissetmek için anlaşılmaz bir istek duyar:

herhangi bir şeye bir özlem

şaşkın bir yakınlık, kim bilr hangi belirsiz yurda?

hangi kıyıya? hangi gemiye? hangi rıhtıma?

o kadar ki, bu düşünce midemizi bulandırır

ve yalnız büyük bir boşluk bırakır içimizde,

denizde geçen zamanın boş doygunluğu,

bıkkınlık ya da acı gibi belirsiz bir tedirginlik

insan bir bilebilse bunun ne olduğunu...

 

gene de biraz serin bu yaz sabahı.

gecenin uyuşukluğu hala sürüyor çıkan meltemde.

yavaş yavaş hızlanıyor içimdeki volan.

ve gemi, ben uzaktan yaklaştığını gördüğüm için değil,

girmesi gerektiği içn giriyor limana.

 

imgelemimde şimdiden yakın ve görünebiliyor

boydan boya, lombarlarının bütün çizgileriyle.

ve her yanım titremeye başlıyor, bütün gövdem ve derim,

hiçbir gemiden çıkmayan ve içimdeki bir sesin

bugün rıhtımda kendisini beklememi söylediği o yaratık yüzünden.

kıyıya yaklaşan gemiler,

limandan ayrılan gemiler,

uzaktan geçen gemiler,

(sanki kimsesiz bir kıyıdan seyrediyorum onları)

bütün bu nerdeyse soyut gemiler seyir halindeyken,

gidip gelen gemiler değil de,

başka şeylermiş gibi duygulandırıyor beni.

ve bu gemiler, yakından baktığınızda, o yüksek demir duvarlar,

içerden, kamaralara, salonlara, özel odalara bakarken,

uçları göğe doğru yükselen direkleri seyredip

halatların arasında sıçrarken, daracık merdivenlerden inerken

denizle karışık o yağlı madeni kokuyu solumak

yakından baktığınızda, hem başka, hem de aynıdır gemiler,

aynı özlemi, aynı susuzluğu duyururlar size, ama başka bir biçimde.

 

bütün bu denizcilik hayatı, denizcilikle lgili her şey!

kanıma girer denizin bütün bu ince ayartıcılığı

ve düşünü kurarım o anlatılmaz yolculukların.

ah o uzak kıyılar ufukta alçalan!

ah o burunlar, adalar, o kumsal kıyılar!

denize özgü o yalnızlıklar, hani bazen pasifik'e nasılsa okuldan kalma bir bilgiyle

bunun en büyük okyanus olduğu düşüncesi sinirlerimizi bozar.

 

ve dünya da, her şeyin tadı da kupkuru bir çöle döner içimizde!

atlas okyanusu'nun daha insanca, daha yumuşak uzanışı!

denizlerin en gizemlisi,hind okyanusu`!

ey tatlı akdeniz, kıyı bahçelerindeki beyaz heykellerin

geniş caddelerine vuran dalgaları seyrettiği gizemsiz, bildik deniz!

bütün denizler, boğazlar, koylar, körfezler,

bağrıma basmak isterdim hepinizi, kollarıma almak ve ölmek!

 

ve siz, denizle ilgili her şey, düşlerimin eski oyuncakları!

bir düzen verin iç hayatıma benden habersiz!

omurgalar, serenler ve yelkenler, dümenler ve halatlar,

bacalar, pervaneler, flamalar ve gabya yelkenleri,

dümen yelkesi ipleri, lombar ağızları, supaplar, yağ karterleri,

yığın yığın, dağ gibi dökülüyor içimden, kapağı açılan

bir dolabın içindeki nasıl dağılırsa yere!

azgın arsızlığımın yağması olun siz,

imgelem ağacımın meyveleri olun,

şarkılarımın konusu, aklımın damarlarının kanı.

sizin güzelliğinizin bağlarıyla bağlanayım dışımdaki dünyaya

metforlar, imgeler, edebiyatla donatın beni

çünkü, gerçekte, tam anlamıyla

omurgası rüzgarda bir gemi benim duyarlığım,

imgelemim yarı batık bir demir,

tedirginliğim kırık bir kürek

ve kıyıda kuruyan bir ağ sinirlerimin dokusu!

 

rastgele br siren sesi duyuluyor nehirden, tek bir siren,

birden temelinden sarsılıyor ruhum

ve giderek hızlanıyor içimdeki volan.

 

ah, gemiler, yolculuklar bilinmeyen ülkesine,

falanca gemicinin, o eski dostun!

az şey mi burada bizimle dolaşmış birinin

pasifikte bir adanın açıklarında boğularak öldüğünü bilmek!

onunla dostluk eden bizler, haklı bir gururla

ve belirsiz bir inançla, anlatacağız herkese

daha derin bir anlamı olduğunu bütün bunların

bulunduğu geminin kaybolmasından

ve ciğerleri su aldığı için boğulmasından!

 

ah vapurlar, şilepler ve yelkenli gemiler!

yazık ki sayıları denizlerde giderek azalan yelkenliler!

ben ki, çağdaş uygarlığa tutkunum ve bütün ruhumla bağlıyım makinalara,

ben mühendis, ben uygar ben ki yabancı ülkelerde okudum,

yelkenli ve ahşap gemilerden başka gemi görmek istemiyorum bir daha

ve tanımak istemiyorum eski denzcilerin hayatından başka bir hayat!

çünkü salt uzaklıktır eski denizler

güncelliğin yükünden kurtulmuş salt uzaklık!

ve ah, nasıl o daha güzel hayatı hatırlatıyor bana burada her şey,

daha yavaş yol alındığı için daha engin olan bu denizler.

daha az bilgimiz olduğu için daha da gizemliler.

 

uzaktaki her vapur bir yelkenlidir yakından

şimdi uzakta görünen her gemi, yakından görünen bir gemidir geçmişte.

ufuktaki geminin tüm görünmeyen denizcileri

görünen denizcileridir geçmişteki yelkenlilerin

geçmişte yavaş giden yelkenlilerin tehlikeli yolculuklarının,

yelkenli ve ahşap gemilerin aylarca süren

 

 

çev:Adnan Özer-Rüstem Arslan

--------------------

BÜTÜN AŞK MEKTUPLARI

 

Bütün aşk mektupları

Gülünçtür.

Aşk mektubu olmazdı onlar eğer olmasalardı

Gülünç.

 

Ben de zamanında yazdım aşk mektupları,

Başkaları gibi,

Gülünç.

 

Aşk mektupları, eğer aşk varsa,

İster istemez

Gülünç.

 

Ama, her şey bir yana,

Asla aşk mektubu

Yazmamış olanlardır sadece

Gülünç.

 

Ah, yazdığım zamanlara geri dönsem

Farkında olmadan

Gülünç

Aşk mektupları...

 

Aslında bugün

Benim anılarımdır

Bu aşk mektuplarına dair

Gülünç

Olan.

 

(Vurgulanan bütün kelimeler,

Vurgulanan duygular gibi

Doğal olarak

Gülünç.)

 

 

Alvaro de Campos

 

 

Türkçesi : Işık ERGÜDEN

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ÖZRUHSALÖYKÜ

 

 

Numaracı biridir şair.

Öyle ustaca numara yapar ki,

Gerçekten acı çekerken bile

Rol yapıyormuş gibi görünür.

 

Ve yazdıklarını okuyanların

İyice hissettikleri,

Onun çifte acısı değil,

Sahte acılarıdır kendilerinin.

 

Böylece döner durur raylarda

Eğlendirmek için aklımızı

Kalp adını verdiğimiz

O küçücük oyuncak tren

 

(1931)

 

 

 

Fernando PESSOA

 

 

Türkçesi: Cevat ÇAPAN

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

If, After I Die

 

If, after I die, they should want to write my biography,

There's nothing simpler.

I've just two dates - of my birth, and of my death.

In between the one thing and the other all the days are

mine.

 

I am easy to describe.

I lived like mad.

I loved things without any sentimentality.

I never had a desire I could not fulfil, because

I never went blind.

Even hearing was to me never more than an

accompaniment of seeing.

I understood that things are real and all different from

each other;

I understood it with the eyes, never with thinking.

To understand it with thinking would be to find them

all equal.

 

One day I felt sleepy like a child.

I closed my eyes and slept.

And by the way, I was only Nature poet.

--------------------

i'm nothing.

i'll always be nothing.

i can't want to be something.

but i have in me all the dreams of the world.

 

windows of my room,

the room of one of the world's millions nobody knows

(and if they knew me, what would they know?)

you open onto mystery of a street continually crossed

by people,

a street inaccessible to any and every thought,

real, impossibly real, certain, unknowingly certain,

with the mystery of things beneath the stones and

beings,

with death making the walls damp and the hair of men

white,

with destiny driving the wagon of everything down the

road of nothing.

 

today i'm defeated, as if i'd learned the truth.

today i'm lucid, as if i were about to die

and had no greater kinship with things

than to say farewell, this building and this side of

the street becoming

a row of train cars, with the whistle for departure

blowin in my head

and my nerves jolting and bones creaking as we pull

out.

 

today i'm bewildered, like aman who wondered and

discovered and forgot.

today i'm torn between the loyalty i owe

to the outward reality of the tobacco shop across the

street

and to the inward reality of my feeling that

everythings's a dream.

i failed in everything.

since i had no ambition, perhaps i failed in nothing.

i left the education i was given,

climbing down from the window at the back of the

house.

i went to the country with big plans.

but all i found was grass and trees,

and when there were people they were just like others.

 

i step back from the window and sit in a chair. what

should i think about?

 

how should i know what i'll be, i who don't know what

i am?

be what i think? but i think of being so many things!

and there are so many who think of being the same

thing that we can't all be it!

genius? at this moment

a hundred thousand brains are dreaming they're

geniuses like me,

and it may be that history won't remember even one,

all of their imagined conquests amounting to so much

dung.

no, i don't believe in me.

insane asylums are full of lunatics with certainties!

am i, who have no certainties, more right or less

right?

no, not even in me...

in how many garrets and non-garrets of the world

are self-convinced geniuses at this moment dreaming?

how many lofty and noble and lucid aspirations

-yes, truly lofty and noble and lucid

and perhaps even attainable-

will never see the true light of day or find a

sympathetic ear?

the world is for those born to conquer it,

not for those who dream they can conquer it, even if

they're right.

i've done more in dreams than napoleon.

i've held more humanities against my hypothetical

breast than christ.

i've secretly invented philosophies such as kant never

wrote.

but i am, and perhaps will always be, the man in the

garret,

even thought i don't live in one.

i'll always be "the one who wasn't born for that;"

i'll always be merely "the one who had qualities;"

i'll always be the one who waited for a door to open

in a wall without doors

and sang the song of the infinite in a chicken coop

and heard the voice of god in a covered well.

believe in me? no, not in anything.

let nature pour over my seething head

its sun, its rain, and the wind that findsm my hair,

and let the rest come if it will or must, or let it

not come.

cardiac slaves of the stars,

we conquered the whole world before getting out of

bed,

but we woke up and it's hazy,

we got up and it's alien,

we went outside and it's the entire earth

plus the solar system and the milky way and the

indefinite.

 

(eat your chocolates, little girl,

eat your chocolates!

believe me, there's no metaphysics on earth like

chocolates,

and all religions put together teach no more than dhe

candy shop.

eat, dirty little girl, eat!

if only i could eat chocolates with the same truth as

you!

but i think and, removing the silver paper that's

tinfoil,

i throw it all on the ground, as i've thrown out

life.)

 

but at least, from my bitterness over what i'll never

be,

there remains the hasty writing of these verses,

a broken gateway to the impossible.

but at least i confer on myself a contempt without

tears,

noble at least in the sweeping gesture by which i

fling

the dirty laundry that's me-with no list-into the

stream of things,

and i stay at home, shirtless.

 

(o my sonsoler, who doesn't exist and therefore

consoles,

be you a greek goddess, conceived as a living statue,

or a patrician woman of rome, imbossibly noble and

dire,

ora princess of the troubadours, all charm and grace,

or an eighteenth-century marchioness, decollete and

aloof,

or a famous courtesan from our parents' generation,

or something modern, i can't quite imagine what-

whatever all of this is, whatever you are, if you can

inspire,

then inspire me!

my heart is a poured-out bucket.

in the same way invokers of spirits invoke spirits, i

invoke

my own self and find nothing.

i go to the window and see the street with absolute

clarity.

i see the shops, i see the sidewalks, i see the

passing cars,

i see the clothed living beings who pass each other.

i see the dogs that also exist,

and all of this weighs on me like a sentence of exile,

 

and all of this is foreign, like everything else.)

 

i've lived, studied, loved, and even believed,

and today there's not a beggar i don't envy just

because he isn't me.

i look at the tatters and sores and falsehood of each

one,

and i think: perhaps you never lived or studied or

loved or believed

(for it's possible to do all of this without having

done any of it);

perhaps you've merely existed, as when a lizard has

its tail cut off

and the tail keeps on twitching, without the lizard.

 

i made of myself what i was no good at making,

and what i could have made of myself i didn't.

i put on the wrong costume

and was immediately taken for someone i wasn't, and i

said

nothing and was lost.

when i went to take off the mask,

it was stuck to my face.

when i got it off and saw myself in the mirror,

i had already grown old.

i was drunk and no longer knew how to wear the costume

that i

hadn't taken off.

i threw out the mask and slept in the closet

like a dog tolerated by the management

because it's harmless,

and i'll write down this story to prove i'm sublime.

 

musical essence of my useless verses,

if only i could look at you as something i had made

instead of always looking at the tobacco shop across

the street,

trampning on my consciousness of existing,

like a rug a drunkard stumbles on

or a doormat stolen by gypsies and it's not worth a

thing.

 

but the tobacco shop owner has come to the door and is

standing there.

i look at him with the discomfort of a half-twisted

neck

compounded by the discomfort of a half-grasping soul.

he will die and i will die.

he'll leave his signboard, i'll leave my poems.

his sign will also eventually die, and so will my

poems.

eventually the street where the sign was will die,

and so will the language in which my poems were

written.

then the whirling planet where all of this happened

will die.

on other planets of other solar systems something like

people

will continue to make things like poems and to live

under things like signs,

always one thing facing the other,

always one thing as useless as the other,

always the impossible as stupid as reality,

always the inner mystery as true as the mystery

sleeping on the surface.

always this thing or always that, or neither one thing

nor the other.

 

but a man has entered the tobacco shop (to buy

tobacco?),

and plausible reality suddenly hits me.

i half rise from my chair-energetic, convinced, human-

 

and will ty to write these verses in which i say the

opposite.

 

i light up a cigarette as i think about writing them,

and in that cigarette i savor a freedom from all

thought.

my eyes follow the smoke as if it were my own trail

and i enjoy, far a sensitive and fitting moment,

a liberation fram all speculation

and an awareness that metaphysics is a consequence of

not feeling very well.

then i hean back in the chair

and keep smoking.

as long as destiny permits, i'll keep smoking.

 

(if i married my washwoman's daughter

perhaps i would be happy.)

i get up from the chair. i go to the window.

the man has come oft of the tobacco shop (putting

change into his pocket?).

ah! i know him: it's unmetaphysical esteves.

(the tobacco shop owner has come to the door.)

as if by divine instinct, esteves turns around and

sees me.

he waves hello, i shout back "hello, esteves!" and the

universe

falls back into place withoud ideals or hopes, and the

owner of the

tobacco shop smiles.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

KOYUN BAKICISI XXXIX/ Fernando Pessoa

 

Şeylerin esrarengizliği – o nerededir?

Neden o dışarıya çıkmaz

En azından bize göstermek için esrarengiz olduğunu?

Nehir ve ağaç ne bilir onun hakkında?

Ve ben, onlardan daha fazla olmayan, ne bilirim onun hakkında?

 

Nezaman şeylere baksam ve insanların onların hakkında ne düşündüğünü düşünsem,

Sanki bir kayaya çarpıp temizce su sıçratan bir dere gibi gülerim.

Çünkü tek gizli anlamı şeylerin

Olmayışıdır gizli anlamlarının.

O hepsinden daha tuhaf şeydir,

Bütün şairlerin rüyalarından daha tuhaf

Ve bütün filosofların düşüncelerinden,

Şeylerin gerçekten göründükleri gibi olduğu

Ve olmadığı anlayacak hiçbirşeyin.

 

Evet, budur duygularımın kendi başlarına öğrendiği:

Şeylerin anlamı yok: onlar vardır.

Şeyler tek gizli anlamıdır şeylerin.

 

Çeviren: Vehbi Taşar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

FERNANDO PESSOA

http://www.aylakadamiz.com/wp-content/uploads/2009/10/fernandopessoa-1.jpg

 

TANIMAYA BAŞLIYORUM KENDİMİ. BEN YOKUM..

 

Tanımaya başlıyorum kendimi. Ben yokum.

Olmak istediğimle başkalarının gözündeki ben..

Arasındaki boşluğum ben.

Ya da o boşluğun yarısı , çünkü orada da hayat var..

Sonunda ben oyum işte.

Işığı söndür, kapıyı kapa, son ver koridorda

Terliklerini sürüklemeye.

Rahat bırakın beni odamda tek başıma..

Aşağılık bir yer bu dünya.

 

(1933)

 

http://www.aylakadamiz.com/wp-content/uploads/2009/10/fernandopessoa-2-323x500.jpg

TANRILARDAN TEK DİLEĞİM

 

Tanrılardan tek dileğim

Onlardan bir şey istememeyi bağışlamalarıdır bana.

Mutluluk bir yüktür. Talih bir boyunduruk.

İkisi de fazla rahat bir durumun göstergesi.

Ne telaşlı, ne telaşsız, yaşarım ben

Aldırmadan sevinçlere , acılara.

(1931)

 

BİZ YABANCIYIZ

 

Lidia , hiçbir şey bilmiyoruz biz. Yabancıyız

Nerede yaşarsak yaşayalım. Her şey yabancı,

Ne de konuşan var dilimizi.

Gel biz kendimiz bir sığınak yaratalım,

Ve el çekelim dünyanın incitmesinden, gürültüsünden.

Aşk daha ne isteyebilir başkalarına kapıyı açmamaktan öte?

Bilinmezlikte açıklanan bir giz gibi,

Kutsal bir sığınak olsun bu bize.

(1932)

 

BENİ UNUTMALARI

 

Tek dileğim tanrılardan beni unutmaları.

Ne üzgün ne de hoşnut, özgür olmak,

Bir hiç olan havaya can veren

RÜZGAR GİBİ ÖZGÜR.

Sevgi de , nefret de arar bulur bizi.

İkisi de baskıyla, her biri ayrı ayrı.

Tanrıların hiçbir şey

Bağışlamadıkları kişi özgür olabilir ancak..

(1932)

http://www.aylakadamiz.com/wp-content/uploads/2009/10/fernandopessoa-4.jpg

 

YİTİRMEK ÜLKELERİ

 

Yola çıkmak ! Yitirmek ülkeleri !

Bir başkası olmak süresiz,

Yalnız görmek için yaşamaktır

Köksüz bir ruhu olmak !

 

KİMSEYE AİT OLMAMAK, KENDİME BİLE !

DURMADAN GİTMEK, SONU OLMAYAN

BİR YOKLUĞUN PEŞİNDE

VE ONA ULAŞMA İSTEĞİ İÇİNDE !

BÖYLE YOLA ÇIKMAKTIR YOLCULUK.

AMA BEN AÇIK BİR YOL DÜŞÜNDEN ÖTE,

BİR ŞEYE GEREK DUYMUYORUM YOLCULUĞUMDA.

GERİSİ SADECE GÖK VE TOPRAK.

(1933)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...