Jump to content

Rotschild ailesi dünyanin kaderi mi?


fizikotesi

Önerilen Mesajlar

 

Ülkemizin neden bölünmesi isteniyor? Gazi Mustafa Kemal'in bildiği ve bizi uyardığı hitabenin ne anlama geldiği... Sağ-sol ayrımı, gerçekte de var mıdır? İşte bu soruların bir kısmının yanıtı;

Bilinen Tarihin Bilinmeyen Yanları

 

Hitler, dünya tarihindeki gelmiş geçmiş en faşist ve psikopat lider olarak bilinir. Çoğu kişi, Hitler'i şizofrenin eşiğinde olan, fanatik Alman milliyetçisi psikopat bir lider olarak tanır. Ancak gerçekte hiç kimse, Hitler hakkında bildiklerinin kendilerine anlatılan resmi tarih senaryosundan başka bir şey olmadığını bilmez. Hitler, hakkında en çok komplo teorisi uydurulan tarihi liderlerden birisidir. ABD'de sivri çıkışları ve dürüst kişiliği ile tanınan Texas Üniversitesi tarih profesörlerinden Texe Marrs'ın 2007 Mayıs'ında çıkan kitabının adı; "Bilinen Tarihin Bilinmeyen Yanları". Kitapta;

 

- Dünyayı yöneten Yahudi ailesi: Rotschild

- Osmanlı devletinin planlı olarak nasıl dağıtıldığı

- Arap birliğinin nasıl parçalara ayrıldığı

- 1. Dünya Savaşı

- Kukla Diktatör Hitler

- 2. Dünya Savaşı

- İsrail devletinin kuruluşu

- Kennedy Suikasti

- MOSSAD suikastleri

- 11 Eylül saldırıları

 

olmak üzere 10 bölüm yer alıyor. Bu bölümlerde yazarın savunduğu iddialar, kanıtlarla net bir bicimde ortaya koyuluyor. Öncelikle son yıllarda Türkiye'de ortaya çıkan Hitler hayranlığına ve "Türk Nasyonal Sosyalizmi" gibi kavramlara bir cevap olarak Hitler'in tarihi kimliğinin ardında yatan karanlık bağlantıları ana hatlarıyla sizlere aktarmaya çalışacağım.

 

DÜNYAYI YÖNETEN AİLE: ROTSCHILD AİLESİ

 

Çoğu kişi, Rotschild ailesinin adını bile bilmez. Bu ailenin adı, ne Forbes dergisinin düzenlediği "Yılın Zenginleri" bölümünde yer alır, ne de dünya jet-sosyetesinin partilerinde geçer. Ancak birçok ülkenin diplomatı, bu ailenin adını duydukları zaman beş dakika durmak zorundadır. Çünkü bu aile, dünya tarihi sahnesinde 1590 yılından beri vardır ve dünya, bu Yahudi ailesinin çok gizli faaliyetleri neticesinde bugünkü seklini almıştır. Çoğu kişi, dünyada hiçbir ailenin böylesine bir gücü elinde tutabileceğine inanamaz. Çünkü bir ailenin böylesine siyasi ve ekonomik bir gücü nasıl elde ettiğini bilmiyordur. Öncelikle sunu belirtmeliyim ki aile derken üç-beş kişilik çekirdek bir aileden bahsetmiyorum. Rotschild ailesinin bugün 1000-1500 civarında ferdi olduğu bilinmektedir. Bu aile fertlerinin her biri, dünyanın gelişmiş, ya da gelişecek olan ülkelerinde, çok derin faaliyetler sürdürmek üzere dağılmışlardır. Dünyada olan her siyasi ve ekonomik gelişmeyi, İsrail devletinin çıkarlarına uygun düşecek şekilde düzenlemek en kutsal görevleridir.

 

Ailenin geçmişi, 16.yüzyıla dayanıyor. Aile, İngiliz Kraliyet Saraylarında kralın yaverliğini yapan bir aile olarak ortaya çıkıyor önceleri. Kralın izlemesi gereken siyaseti ve dış politika stratejilerini bu aile belirliyor. Sadece bununla da yetinmeyip kraliyet saraylarındaki tüm ihaleleri kazanarak bu ihaleleri başarıyla sonuçlandırıp, hatırı sayılır bir servetin de sahibi oluyorlar.

 

İngiliz saraylarındaki kariyerleri sayesinde kolayca kazandıkları astronomik paralarla tarihin ilk bankacılık faaliyetini gerçekleştirip, İngiliz çiftçilerine de astronomik faizlerle tarım kredisi vermeye başlıyorlar ve 50 sene geçmeden neredeyse İngiltere devletinden daha zengin bir hale geliyorlar. Faaliyet alanını iyice geliştirip derinleştiren Rotschild ailesi, Avrupa'daki tüm imparatorlukların saraylarında söz sahibi oldu. Sadece İngiltere'de değil, Avrupa'nın dört bir yanında tarımla uğraşan insanlara yüksek faizle kredi vererek, altın ve gümüş komisyonculuğu yaparak servetlerini iyice büyütüyorlar.

Ekonomik gücü, aklın ve mantığın sınırlarını zorlamaya başlayan Rotschild ailesi, daha da karanlık ve karlı bir ise girişiyor. İşin adı; "Savaşa giren devletlere faizle borç vermek". Bunun ilk icraatını İngiltere-Fransa savaşında gerçekleştiriyorlar. İngiltere'ye savaşa girmesi için faizli borç olarak 35 ton altın veriyorlar. İngiltere, Fransa karşısında yeniliyor ve Rotschild ailesine olan borcunu ödeyemiyor. Borcun oluşturduğu mükellefiyetten dolayı, İngiliz Merkez Bankası; yani Bank of England, Rotschild ailesine devrediliyor.

 

Rotschild ailesi, İngiliz devletinin bu devretme işlemini bir şartla kabul ediyor: İngiliz sterlinini kendilerinin basması şartı. İngiliz hükümeti, bu şartı o dönemde kabul etmek zorunda kalıyor ve İngiliz sterlinini basma yetkisi, bu Yahudi ailesine veriliyor. Görünüşte ekonomi hakkında pek bilgisi olmayan arkadaşlar için bu durum pek bir şey ifade etmeyebilir. Para basma yetkisini başka bir kuruluşa ya da şirkete vermek demek, aynı zamanda ülkenin bağımsızlığını da bu kuruluşa satmak demektir. Çünkü bir ülkenin bankası, o ülkenin parasını basarken bastığı para karşılığında o ülkenin hazinesine değerli maden koymak zorundadır. Örneğin Türkiye Merkez Bankası, devlet matbaasında 20 YTL basıyorsa eğer, devlet hazinesine de 20 YTL değerindeki altını, elması ya da petrolü koymak zorundadır. Aksi halde basılan para, kağıt parçasından başka bir şey olmaz. İşte Rotschild ailesinin de yaptığı şey budur.

İngiliz sterlinini basarak İngiliz hükümetine faizle borç olarak vermiş ve karşılığında altın ve elmas almıştır. Bu şekilde bir yılda 12 ton altın kar ettiği ekonomi tarihçileri tarafından söylenir. Rotschild ailesinin en büyük girişimi, ise İngiltere ile Amerika'daki kolonilerin savaşı olmuştur. Savaş sırasında Rotschild ailesi, çok gizli bir biçimde Amerikan kolonilerini desteklemiştir. Amerika'nın İngiltere'ye karşı direnişini yöneten kişilere yüklü miktarda silah yardımı yapılmış, İngiltere'nin bu savaşta yenilmesinin sağlanacağı garanti edilmiş ve karşılığında, kurulacak olan Amerika devletinin resmi para birimini basma yetkisi istenmiştir. İngiltere ile savaş konusunda çok umutsuz olan başkan Washington ve ekibi, bu teklifi hiç düşünmeden kabul etmiştir. Aile, böylece günümüzde tüm dünyada çok popüler olan Amerikan dolarını basma yetkisini elde etmiştir.

 

Savaşı Amerikan kolonileri kazanmış ve İngiltere, Amerika'dan elini ayağını çekmek zorunda kalmıştır. Savaştan yenik çıkan İngiltere, bu sefer Amerika'ya yardim ettiği için Fransa'ya saldırmıştır. İngiltere, Rotschild ailesinin kendilerine finansal destekte bulunacağına güvenerek bu savaşa girdiyse de Rotschild ailesinden umdukları desteği bulamamışlardır. Rotschild ailesi, el altından Fransa'yı destekleyerek Amerikan kolonilerinin bağımsızlığını garantilemek istemiştir. Bir taraftan da İngiliz borsası üzerinde spekülasyona girişmiştir. İngiltere-Fransa savaşı sırasında borsada müthiş bir hareketlenme olmuş ve borsada oynayan halk, savaşı kazanacaklarını düşünerek girişimlerini arttırmışlardır. Bunu fırsat bilen Rotschild ailesi, "İngilizlerin savaşı kazandığı" iddiasını ortaya atarak İngiliz halkının her şeyini borsaya koymasını sağlamıştır. Ancak, generaller ve ordudan geriye kalanlar yurda döndüğünde, İngiltere'nin savaşta kaybettiği ortaya çıkmıştır. Borsa, anormal derecede yükselmiş ve böylece kağıtları elinde tutan Rotschild ailesi, bu ticaretten en karlı çıkan isim olmuştur. İngiliz tarihçilerin "Kara eylül" diye nitelendirdiği bu olay ile Rotschild ailesi, adeta İngiltere devletinin mülkiyetini ele geçirmiştir. İyice gelişen Rotschild ailesi, Kenan diyarında Tanrı'nın kendilerine vaat ettiği kutsal İsrail devletini kurmak için hazırlığa başlamıştır. Osmanlı Devleti'nin parçalanması için gerekli olan her şeyi yapmışlardır.

Osmanlı devletine komşu olan ülkeleri finanse ederek Osmanlı'ya karşı savaşmaları için kışkırtmışlardır. Böylelikle sudan bahanelerle Osmanlıya saldıran Rusya, Avusturya ve diğer komşu devletler, Osmanlıyı askeri ve ekonomik güç olarak iyice yıpratarak azınlık unsurların ayaklanmasını sağlamışlardır. Osmanlı devleti, nereye koşacağını şaşırmış ve neticede isyan eden azınlıkların ayrı devletler kurmasına engel olamamıştır.

 

Osmanlının en çok dış borcu, Rotschild ailesinin sahibi olduğu "Bank of England" bankasınadır. Osmanlı Devleti, Rotschild ailesine olan borcunu ödeyecek durumda olmadığından Rotschild ailesi bunu fırsat bilmiş, Osmanlıya iğrenç bir teklifte bulunmuştur. Sultan 2. Abdülhamid ile görüşen Lord Baron Rotschild, "Kudüs şehrinin, Filistin'in, Suriye'nin ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin, yeni kurulacak olan Yahudi devletine verilmesi karşılığında, Osmanlı devletinin tüm dış borcunu silme ve Balkanlar'da, Afrika'da kaybettikleri toprakları geri verme" teklifinde bulunmuş, ancak Abdülhamid, teklifi şiddetle reddetmiştir. Abdülhamid, dînen böyle bir tutum sergileyerek büyük bir sevaba girmişse de Osmanlı devletinin yıkılma sürecini hızlandırmıştır. Daha sonraları Enver Paşa, Abdülhamid'in bu tutumunu tarihi bir hata olarak değerlendirmiştir. Enver Paşa'ya göre Kudüs şehri ve Kenan diyarı, Yahudilere geçici olarak verilmeli ve Osmanlı, tekrar eski gücüne kavuştuktan sonra bu topraklar geri alınmalıydı. Atatürk'e göre ise Osmanlı devleti, böyle bir şey yapsaydı bile yıkılmaktan kurtulamazdı; çünkü Osmanlı üzerine korkunç oyunlar oynanıyordu. Özetleyerek anlattığım bu süreçten sonra Rotschild ailesi bütün gücüyle 1. Dünya savaşının çıkmasını tezgahlamıştır.

 

Rotschild ailesinin hesaplarına göre 1. Dünya savaşı ve Arabistanlı Lawrence'nin faaliyetleri, Arapların birçok parçaya bölünmesi ve İsrail devletinin kurulması için yeterliydi.

 

Savaş gerçekleşmiş, Almanların önderliğindeki İttifak devletleri grubu savaşı kaybetmişlerdi. Rotschild ailesinin hesapları tutmuş ve İsrail devletinin resmi kurulusunun ilan edilmesine ramak kalmıştı. Ancak tarihi rüyaya çeyrek kala Rotschild ailesi, ayrıntılarda küçük bir hata yaptığını fark etti. İsrail devleti kurulmaya hazırdı; ama, dağ ve ovalardan ibaret olan İsrail topraklarında kim yaşayacaktı? Avrupa'nın gelişmiş kentlerindeki rahatlığa alışmış olan Yahudiler, İsrail'de yasamaya nasıl ikna edilecekti ? Esas sorun buydu. Bu sorunun giderilmesi için Rotschild ailesi radikal kararlar aldı ve yeni bir savaş için gerekli olan ortam hazırlanmaya başlandı.

 

KUKLA DİKTATÖR HİTLER'İN ORTAYA ÇIKIŞI ve 2. DÜNYA SAVAŞI

 

Almanya, Birinci Dünya savaşından adeta bir enkaz halinde ve oldukça demoralize bir biçimde çıkmıştı. Devlet, tüm ekonomik ve askeri gücünü kaybetmişti ve çok ağır yaptırımlar içeren savaş tazminatı anlaşmalarına imza atmışlardı. Ancak Almanya'nın borçlu olduğu ülkelerin merkez bankalarının %85'i Rotschild ailesine ait olduğundan Almanya, nerdeyse sadece Yahudi Rotschild ailesine borçluydu. Rotschild ailesi, Almanya'nın, bu yüklü borcun onda birini dahi ödeyemeyeceğini biliyordu. Rotschild ailesi, Alman Merkez Bankasının kendilerine devredilmesi karşılığında dış borçlarının silinmesini teklif etti ve Almanlar, teklifi kabul etmek zorunda kaldı. Aslında bu durum, sonun başlangıcıydı. Bırakın savaşacak parayı ve silahı, savaşta askere alacak erkek vatandaşı bile kalmayan Almanya, tekrar tüm dünyaya kafa tutacak gücü nereden ve nasıl bulabilirdi? Bunun için ancak Tanrının yardımı gerekirdi. Ancak daha onlar intikam planını yapmadan önce, Rotschild ailesi, onlar için çok gizli bir plan yapmıştı bile. Bu plana göre sahte; ama çok inandırıcı bir faşizm rüzgarı, Avrupa'da esecek ve Yahudilere en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir şekilde şiddet ve baskı uygulanarak İsrail'e göç etmeye mecbur bırakılacaklardı.

Bu planın ilk bölümü, Almanya'nın ekonomisinin ayağa kaldırılması ve hızla silahlanmasının sağlanmasıydı. Muazzam bir ekonomik ve askeri güce kavuşan Almanya'nın başına 1. Dünya savaşında er olarak savaşan fanatik milliyetçi Hitler getirildi. İtalya ise Alman Faşizmi'nin etkisi altında kalmış ve iktidara Mussolini gelmiştir. Mussolini'nin iktidara gelmesi, Rotschild ailesinin bir planı değil; kendiliğinden gelişmiş bir olaydı; ama bu durum, Rotschild ailesinin ekmeğine yağ sürmüştü.

 

Hitler, hitabet yeteneği ve ürkütücü karizması ile Alman halkını yediden yetmişe peşinden koşturmuştur. Hitler'in konuşmalarında ve toplantılarında ise şaşırtıcı bir bicimde ana hedef, Yahudilerdir. Hitler'in iktidara gelmesinden önce kardeş gibi bir arada yaşayan Alman ve Yahudi halkları, birbirlerine hiçbir zararlarının dokunmamasına rağmen oluşturulan yapay kaos ortamı yüzünden birbirleri ile kanlı bıçaklı hale gelmişlerdir.

 

Savaştan önce Yahudi işadamlarına Nazi gençlerinin düzenlediği saldırılar, ev kundaklamalar ve cinayetler ortamı iyice germiştir. Zengin olan Yahudiler, bir yolunu bulup Almanya'yı terk etseler de, fakir olan zararsız Yahudiler, bir yere gidecek paraları olmadığından oldukları yerde kala kalmışlardı . O dönemler savaş dönemleri olduğundan Almanya'nın dışına çıkmak için büyük paralar ve bazı önemli bağlantılar şarttı.

 

Hitler, savaşı başlatmış ve Almanya'nın sahte intikam harekatı başlamıştı. Almanya, savaşın ilk yıllarında başarı göstermiş ve Fransa, Yugoslavya, Çekoslovakya, Avusturya ve Belçika gibi ülkelerin tamamını çok kısa sürede ele geçirmişti. Özellikle Paris'e 2 saatte giren Nazi orduları İngiltere ve İspanya'nın iyice ürkmesine neden olmuştur.

 

İngiltere'yi hava saldırıları ile darmadağın eden Nazi orduları bir taraftan da sözde Yahudi soykırımı yapmaya başlamıştır. Yahudiler, bir bir katledilmiş ve imha fırınlarında yakılmıştır. Ortada öyle korkunç bir ortam vardır ki, savaştan sonra bölgeyi teftişe gelen Amerikalı generaller bile uçaklarından iner inmez havadaki pis kokudan dolayı hava alanında kusmuşlardır. Havadaki pis kokunun nedeni ise sürekli olarak yakılan insan cesetleri ve çürümüş cesetlerdir. Savaştan sonra tam bir korku ülkesine dönen Almanya'da ortaya atılan iddialara göre neredeyse hiç Yahudi bırakılmamıştır. Ancak Sovyet araştırmacılar, durumun hiç de öyle olmadığını, savaşta katledilenlerin sadece %15'inin Yahudi olduğunu net ve çarpıcı belgelerle kanıtlamışlardır. Bu belgelere göre savaşta öldürülenlerin çoğu, Ermeni, Çingene ve Polonyalılardı . Geriye kalan zengin Yahudiler, Rotschild ailesinin kurduğu paravan şirketler aracılığı ile ve Amerikan askerlerinin denetiminde, gizlice (Amerika'ya değil) İsrail'e kaçırılmışlardır.

 

İsrail'e getirildikleri dönemden İsrail devleti kuruluncaya kadar olan süreçte tabiri caizse Allah'ın dağında prefabrik usulü yapılmış evlerde kalmışlar ve büyük zorluk çekmişlerdi. Kaçmak için girişimlerde bulunanlar ise Tevrat'ın emrettiği bir biçimde idam edilmişlerdir. Neticede yaratılan sahte milliyetçi bir hava ile sözde Yahudi soykırımı yapılmış, tüm dünyada Yahudilere yönelik şiddet eylemlerine girişilmiş ve Yahudiler, İsrail'e göç etmek zorunda bırakılmışlardır. Yani Rotschild ailesi, 1. Dünya savaşında yarim bıraktığı işi 2. Dünya savaşında tamamlayabilmiştir. Aşırı dindar bir aile olan Rotschild ailesi, kendilerine göre, Tanrı'ya olan sözü yerine getirmiştir.

 

BAŞKAN KENNEDY'NİN ORTADAN KALDIRILMASI

 

2. Dünya savaşından sonra kurulan İsrail devletinde her şey, 1960 yılında John Fitzgerald Kennedy'nin Amerikan başkanı olmasından sonra değişmiştir. Kennedy, Amerikan tarihinin en genç Başkan'ıdır ve aynı zamanda ilk Katolik Başkandır. Kennedy'den önce Amerika'da Katolik bir başkan hiçbir zaman olmamıştır. John F Kennedy'nin babası olan Joseph Kennedy de politikacı olup aynı zamanda İngiltere büyükelçiliği yapmıştı. Ne babası, ne de başkan Kennedy ,Yahudilerle iyi geçinemiyorlardı.

 

Babası büyükelçilik yaptığı dönemde Londra'da Yahudilerin boy hedefi haline gelmiş ve çeşitli saldırılara maruz kalmıştı. Sigmund Rotschild, Kennedy'ye "başkan seçildiğinde Ortadoğu'da İsrail tarafını tutan bir politika izlemesi karşılığında, milyonlarca doları bulan secim kampanyası masraflarını karşılamayı" teklif etmiştir. Ancak Kennedy, böyle bir teklifin bir daha yapılmamasını rica etmiş ve kendisini hakarete uğramış hissettiğini belirttirmiştir.

Kennedy, İsrail lobisinin Amerikan devleti üzerindeki faaliyetlerinden son derece rahatsızdı. Kennedy'ye göre lobilerin faaliyetleri, Amerikan bağımsızlığına vurulmuş bir darbeydi.

 

KENNEDY İLE İSRAİL BAŞKANI BEN GURION'UN NÜKLEER KAVGASI

 

İsrail, kurulduğu günden beri Ortadoğu'da süper güç olma hayali ile hareket etmiştir. Bu yüzden İsrail Devleti, hızlı bir "nükleer silahlanma programı" izlemeye başlamıştır. İsrail'in Dimona çölü'nde kurduğu nükleer santralinde peynir-ekmek gibi atom bombası ve nükleer başlıklı füzeler üretmesi başkan Kennedy'yi çok rahatsız etmiştir. İsrail'in nükleer füzelerinin Ankara, İstanbul, sam, Tahran, Bağdat ve Riyad gibi şehirleri vuracak kapasitede ve menzilde olması, Kennedy yönetimini önlem almaya mecbur bırakmıştır. Kennedy, Ben Gurion'a yazdığı sert bir uyarı mektubunda "İsrail'in nükleer programını durdurmaması durumunda Amerikan yönetiminin yaptırım uygulamaktan kaçınmayacağını" belirtmiştir.

 

Ben Gurion da cevap olarak gönderdiği mektupta Kennedy'ye "genç Adam" diye hitap etmiş ve bazı ağır ithamlarda bulunmuştur. Bu mektuplaşmalar, iyice çığırından cıkmış ve hakaretleşmeye dönüşmüştür. Bu durum üzerine tepki olarak Ben Gurion, istifa etmiştir. Ünlü Yahudi politikacı Henry Kissinger, "İsrail'in nükleer programına son vermesi, İsrail'e büyük zarar verir." diyerek Kennedy'yi ikna etmeye çalışmış; ancak başarılı olamamıştır.

 

Kennedy, bununla da yetinmemiş ve 4 Haziran 1963'te Amerikan Temsilciler Meclisi'ne danışarak çıkarttığı 11110 sayılı kanunla Amerikan Dolar'ını basma yetkisini Rotschild ailesine ait olan Federal Rezerve Bank'ın elinden alarak Amerikan Merkez Bankası'na vermiş ve "bir ülkenin parasının denetimin şahısların elinde olmasının büyük bir sorun olduğunu" belirterek kendi sonunu hazırlamıştır. Federal Rezerve Bank, İsrail'in en büyük gelir kaynağıdır, tabiri caizse şahdamarıdır. Kennedy, dolar basma yetkisini Federal Rezerve Bank'ın elinden alarak adeta İsrail'in şahdamarını kesmiştir.

 

Neticede İsrail için Kennedy'nin etkisiz hale getirilmesi, farz olmuştur. Kennedy'nin seçimleri kaybetmesini beklemek bos bir umuttu; çünkü Kennedy, halktan büyük destek görüyordu. Kennedy'ye seçimler kaybettirilse bile sonradan kazanması yüksek ihtimaldi. Üstelik Kennedy'nin kardeşi de gelecek vaat eden bir politikacıydı. Tek bir çare gözüküyordu. O da suikastti. Kennedy, bir şekilde öldürülürse Amerikan yasaları gereği yerine yardımcısı getirilecekti. Kennedy'nin yardımcısı, Lyndon Johnson'du. Johnson, tam bir İsrail taraftarıydı. Üstelik Kennedy ile hiç iyi geçinemiyordu. Söylentilere göre Kennedy, kendisini kovmaya çalışıyordu. İsrail, suikast kararı alır ve bunu, Amerikan derin devleti içindeki bağlantılarını kullanarak gizlice uygulamaya koyar. Kennedy'yi öldürmek için en uygun ortam, seçim kampanyaları için geleceği Dallas'tır.

 

Dallas'ta her zamanki gibi üstü açık araba ile halkı selamlayacak olan Kennedy'yi korumakla görevli CIA ajanları, özel olarak ayarlanacak ve başkanın güvenliği sabote edilecekti. Böylece suikast çetesi, Kennedy'yi rahatlıkla öldürebilecekti.

Suikast çetesi için değişik rivayetler vardır. Kimileri, Kennedy'yi Fransız suikast çetesinin öldürdüğünü, kimileri ise Kübalı sürgünlerin öldürdüğünü iddia eder; ancak kesin olan bir şey var ki, Kennedy'yi öldürenler, çok profesyonel ve acımasız keskin nişancılardan (sniper) oluşan bir suikast timidir.

 

Kennedy'nin ziyaretinden önce, yani 21 Kasım 1963 akşamı Dallas'ta bardaktan boşalırcasına yağmur yağmıştır. Ancak şehir halkı, buna rağmen başkanı en iyi şekilde karşılamak için elinden geleni yapmıştır. 22 Kasım 1963 sabahı Washington D.C.'den Air Force One uçağı ile gelen başkan Kennedy ve eşi, sabah 09'da şehir merkezinde Dallas valisi Connaly ile birlikte kahvaltı ettikten sonra üstü acık bir limuzine binerek halkı selamlamaya başlamışlardır. Tam 6 aracın olduğu kortejde en son arabada başkan Kennedy ve Vali Connaly vardır. Önde motosikletli SS korumalar ve yanda CIA ajanlarının bulunduğu arabalarla Kennedy'nin arabası Kortejle birlikte Elm caddesinden Houston'a doğru beklenmedik bir dönüş yapar. O sırada silah sesleri yükselmeye başlar. Polisler, telsizle anons etmeye baslar: "Korteje ateş ediyorlar yere yatın" diye.

 

Tam 6 el silah sesi duyulur. Birinci mermi arabayı ıskalar ve alt geçitte bekleyen Edmund Harris adındaki taksi şoförünün kulağını parçalar. İkinci mermi Kennedy'yi tam omzundan vurur. Üçüncü mermi Kennedy'yi ıskalayıp ön koltuktaki vali Connaly'i omzundan vurur. Dördüncü mermi Kennedy'yi boynundan vurur, ayni mermi başkanın vücudundan çıkıp Vali Connaly'i sırtından vurur. Besinci mermi arabayı ıskalayıp dikiz aynasını kırıp dışarı çıkar. Ve Altıncı mermi... Altıncı mermi başkan Kennedy'yi tam kafasından vurur. başkanın kafasını parçalayan mermi bulunamaz.

 

Suikasttan sonra yapılan araştırmalarda Kennedy'yi sözde komünistlerden vatan haini Lee Harvey Oswald'in vurduğu iddia edilir. Ortada altı mermi olmasına rağmen Oswald'in tek katil olduğu görüşüne varılır. İddialara göre Oswald, Texas Okul kitapları bürosunun altıncı katındaki pencere dibinden İtalyan yapımı "Mannlicher Caracano" marka sniper tüfeği ile altı kez ateş ederek başkanı öldürmeyi başarmıştır. Lee Harvey Oswald, apar topar hapsi boylamıştır. Deliller, birden çok sayıda keskin nişancının olduğunu göstermesine rağmen, İsrail denetimindeki Amerikan derin devleti, suçu Lee Harvey Oswald'in üzerine atarak diğer delilleri bir bir yok etmiştir. Suikasti gören 57 kişi ölü bulunmuş, ölümler kaza veya intihar ile açıklanmıştır. Lee Harvey Oswald ise suikasttan iki gün sonra, mahkeme çıkışında yüzlerce FBI ajanı ve polisin arasında Yahudi bir bar isletmecisi olan Jack Ruby tarafından öldürülmüştür. Bu Amerikan milliyetçisi Yahudi, Lee Harvey Oswald'i öldürmesinin nedenini ise "komünistlerden Amerika'nın aldığı intikam" olarak yorumlamıştır.

 

Birden çok sayıda keskin nişancı tarafından vurulan Kennedy'nin otopsisini Amerikan ordusundaki üst düzey amiral ve generaller yürütmüş ve otopsideki suikast delillerini bir bir sabote etmişlerdi. Ailesi, Kennedy'nin kafasının kesilerek incelenmesini ve böylelikle gerçek suikastçilerin bulunmasını istediğinde ise, Amerikan birimleri konuyu şiddetle reddetmişlerdir. Kennedy apar topar gömülerek konu örtbas edilmiştir. başkan Kennedy'nin suikast sonucu öldürülmesinden sonra başkan adayı olan kardeşi senatör Robert Kennedy de bir basın toplantısı sırasında İsrail işbirlikçisi Filistinli bir genç tarafından kurşunlanarak öldürülmüştür.

 

KENNEDY SUİKASTİNİN SONUÇLARI

 

İsrail, Kennedy'nin kapattığı Dimona çölündeki nükleer santralini tekrar açmış ve nükleer silah üretimine eskisi gibi devam etmiştir. Başkan Kennedy'nin çıkarttığı, Federal Rezerve Bank'ın elinden Amerikan dolarını basma yetkisini alan 11110 sayılı kanun iptal edilmiş ve Amerikan dolarını basma yetkisi, tekrar Rotschild ailesine ait olan Federal Rezerve Bank'a verilmiştir.

 

II. Dünya savaşından sonra ılımlı ve sakin bir politika izleyen Amerika devleti, özellikle Kennedy suikastinden sonra soğuk savaş sürecini de başlatmıştır. Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki soğuk savaştan tüm dünya devletleri çok olumsuz yönde etkilenmiştir. Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki silahlanma rekabeti, adeta bir sidik yarısına dönmüştür.

 

Amerika, tüm dünya genelinde emperyalist faaliyetlerine hız vermiş ve Vietnam'a saldırmıştır. Vietnam'da binlerce kişinin ölmesine ve birçok ülkenin bu savaştan dolaylı olarak zarar görmesine neden olmuştur.

 

Amerika'da İsrail lobisi ise iyice pervasızlaşmış ve yönetimde söz sahibi olmuştur. Amerika, İsrail Devletinin yaptığı katliamlara sesini çıkaramaz hale gelmiş ve İsrail ile suç ortaklığı yapmaya başlamıştır. En basitinden örnek vermek gerekirse İsrail devletinin çok gizlice yürüttüğü "Samuel Vanunu'yu kaçırma operasyonu"na istemeden şahit olan bir Amerikan Firkateynindeki 23 deniz piyadesi, İsrail hücum botları tarafından açılan ateşle öldürülmüştür. Denize düşüp kaçmaya çalışan askerler bile İsrailliler tarafından öldürülmüştür. Olayın başına sızmasına izin verilmemiş ve Yahudilerin kontrolündeki Amerikan basını, konuyu haber bile yapmamıştır.

 

CIA, tüm dünyada "komünizmle mücadele" doğrultusunda adına GLADIO denilen ve Beyrut'taki gerilla kamplarında eğitilen katillerden ve paralı askerlerden oluşan gizli bir ordu hazırlamış ve bu paralı katilleri maaşa bağlayarak dünyanın her yerinde komünistleri ve sol düşüncelileri öldürmekle görevlendirmiştir. Bu bağlamda Türkiye'deki sağ-sol çatışmaları, siyasi amaçlar için işlenen cinayetler, katliamlar, terörist eylemler, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesi ve 12 Eylül darbesi, hep Gladio'nun eserleridir. Gladio ordularının kurulması, ne tesadüfse Kennedy suikastinden hemen sonraya denk gelir. Amerika'nın "Büyük Ortadoğu Projesi" başlamıştır.

 

"Büyük Ortadoğu Projesi"nin diğer adı ise "Büyük İsrail Devleti Projesi"dir.

Kennedy suikastinden sonra Büyük İsrail Devleti Projesine hız verilmiştir. Büyük İsrail Devleti, Tevrat'ta Tanrı Yehova'nın Yahudilere vaat ettiği topraklardan oluşmaktadır. 11 Eylül saldırıları, Münih'teki eylemler ve daha birçok terörist eylem aslında Büyük İsrail Devleti projesinin bir parçasından başka bir şey değildir. Bazı arkadaşlar, Büyük Ortadoğu Projesini sanki yeni bir şeymiş gibi algılıyorlar. Bu arkadaşlar, kitap falan pek okumadıkları için ne duysalar ona inanıyorlar. Büyük Ortadoğu projesi, yeni bir şey değil ki. Yüzyıllardır var olan bir proje... Osmanlıların yıkılması, Arapların parçalanarak bir sürü ülkeye bölünmesi, Türkiye'deki terör eylemleri ve istikrarsızlık ve Irak, Iran gibi ülkelerin periyodik olarak neredeyse her on yılda bir sorun çıkarması rastlantı olmasa gerek!

serpentine tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

tarih tarafsız değildir yenen tarihi yazar bu bir gerçektir o yüzden düşmüş bir akımın lideri ,hele ki Hitler gibi müttefiklerin ödünü koparmış bir yöneticiye deli şizofren kukla psikopat vb. denmeside çok enteresan değil bence aynısı Lenin e de yapıldı sovyetler düştükten sonra Karl Marx ın da "Din en büyük afyondur" tarzı sözlerine farklı bir anlam yükleyerek onada yapıldı yapılcaktırda adamlar yok ettiği bir fikrin yeniden canlanmaması için fikrin öncülerinin görünüşlerine çamur atıyor sanki George W. Bush melekmiş gibi yada Churchil veya Lloyd George ama onlar bugun kahraman diğerleriyse deli birer katil ...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

okuyana kadar gözüm çıktı ya. ne kadar doğru bilemeyiz.ama dediğin xero.hitlere karşı böyle şeylerin söylenmesi enteresan değil.şu varki tarih tarafsız değil.bunlar gerçek olacağını gibi yalan da olabilir.herkes kendine göre yazar kimin tarafında olduğuna bağlı.gerçek bir tarihci gibi tarafsız yazmışta olabilir herşeyi kendine çekip yorumlamışta..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

"Zeitgeist" adlı bir belgesel var. Bunu okuyunca hemen o geldi aklıma. Aralarında bazı farklılıklar olsada hemen hemen aynı şeyi anlatmış ikiside. Konu ilginizi çekti ise izlemenizi tavsiye ederim.

 

 

İzlemiştim ben onu gerçekten iyi bir belgeseldir. Din konuları üzerine olan bölümleri hoşuma gitmemişti ya neyse...

 

Gene Arkadaş çok haklı izleyin derim..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

gerçek olma ihtimali çok yüksek bir fikrin komplo teorisi olarak adlandırılması da ilginç-sitedeki adlandırmayı kastetmiyorum..normalde de bu fikirler komplo teorisi denip itiliyor- ama çok iyi bir strateji bence..etrafta asılsız onlarca teori üret bunu insanların zihnine pompala ve bir gün insanlar gözlerinin önündeki gerçeğe bile komplo diyecek kadar ambale olsunlar..iyi bir kamuflaj. yazı da güzeldi tşkr.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Fizikotesi ilk olarak bu paylaşım için sana teşekkür ederim.

Eğer III.Dünya savaşı çıkar ise israilin II.Dünya savaşında izlemiş olduğu strateji israil tarafından izlenecek büyük ihtimal ile.

Adamlar II.Dünya savaşında izledikleri strateji ile kutsal olarak gördükleri,kendilerine tanrı tarafından verilmiş olduğunu iddia ettikleri topraklara yaklaştılar.

Şimdi III.Dünya savaşı ile o topraklara tamamen sahip olacaklardır israilliler.

II.Dünya savaşında izledimiş oldukları stratejinin benzerini izleyeceklerdir.

Bu gayet açık dünyaya bir bakarsak düşman toplamaktalar.

II.Dünya savaşında kendilerine bir düşman buldular.

Ve o düşman sayesinde günümüzde,bugün sahip oldukları topraklara geçtiler.

Şimdi de iran ı büyütmekte,yükseltmekteler orta doğu da bir savaş başlatabilmek için.Kendilerine yine bir kukla düşman yarattılar.

Kendilerine seçmiş oldukları düşman sadece iran değil ise,düşman değil düşmalar seçmişler ise bu düşmanların arasında türkiye de büyük olasılık ile vardır.

Türkiyenin israil için düşman konumuna düşmesi an meselesi R.Tayyip Erdoğan'ın ve hükümetin,devletin izlemiş,izliyor olduğu politikalara bakınız.

Basına savaş karşıtıyız demektedir.Ama aslında durum basında göründüğünden daha farklıdır.

Kendisini başbakan olarak görmediğim ama üzülerek T.C Başbakanı olarak kabul ettiğim R.Tayyip Erdoğan'ın izlemiş olduğu uluslararası politikalardan biri;

Filistin e yardım gemileri göndermek.

Bu yardım gemileri israilin istememesine rağmen oraya,filistine gitti.

Bayrağımızın üzerine basmışlar idi orada,gemide.

Ayrıca bu olayın ardından ve bu olayın hemen öncelerinde R.Tayyip Erdoğan'ın izlediği politikalara,adımlara bakınız.

Kendisi israilden büyük bir şiddet ile tazminat ve özür dileği istedi.R Tayyip Erdoğan'ın yanında üst düzey devlet yöneticileri de bunu,buna benzer şeyleri büyük bir şiddet ile istediler.

Gelelim bir diğer R.T.E,Üst düzey devlet yöneticileriMİZ'in izlemiş,izliyor olduğu diğer bir uluslar arası politikaya;

Filistin - İsrail savaşı başladığından beri hep israil e karşı çıkan,çıkışan bir üslup ta idi R.Tayyip Erdoğan ve üst düzey devlet yöneticileri.Hala daha böyle bu.Sizce R.T.E ve ekibinin tüm bu davranışları dine olan bağlılığından dolayı mı ? kendileri tarafından gerçekleştirilmektedir.?

Tüm bunlar II.Dünya savaşında israil tarafından izlenmiş olan adımların,stratejinin benzeridir.

Ve tüm bunlar bize göstermektedir ki III.Dünya savaşı yakındadır,kapıdadır,ortadadır.

Ve eğer israil o topraklara sahip olur ise olacak olanları aklıma bile getirmeyi istemiyorum.

İsrail in istemekte olduğu topraklar Doğu anadolu,mezapotamya ve karadenizin bir bölümünü kapsamaktadır.

Kendileri için kutsal olarak gördükleri topraklar ise mezapotamyadadır.

Ayrıca arkadaşlarım ülkemizin doğusunda kurulmak istenen devlet kürdistan felan değildir.

Yeni israil devletidir.

Ayrıca eğer israil o topraklara sahip olur ise mezapotamyada olduğu iddia edilen reptilianlar,griler ile tam bir temas sağlayacaklardır.

Ve eğer bu tam temas sağlanır ise ki reptilianlar,griler bence büyük ihtimalle şamballanın kral ı olduğu iddia edilen KRAL RUDRA ÇAKRİ'nin zamanında yenmiş olduğu barbarlar(dünya dışı varlıklar)dır.Bu İç dünyadaki kadim,yüce varlıkların,ırkın,süper insanların da savaşa katılması demektir ki.

Ayrıca tarihte yaşanmış olduğu iddia edilen büyük savaş yaşanmış ise ki büyük savaş büyük ihtimal ile yaşanmış.

Eğer iç dünyada yaşamakta olduğuna inandığım kadim,yüce ırk bu savaşa katılır ise olacak olanları şu an hayal bile edemem,hayal etmeyi istemem.

 

Tüm bunlar ile birileri bizi kandırmayı planlıyor olabilir.

Tüm bunlar birilerinin inanmamızı istediği doğru olmayan,yanlış olan sözde doğrular olabilir.

Çünkü ihtimaller üzerinden hareket ettim.Bunları bildirmek zorundayım.

 

Sizce R.T.E ve ekibinin tüm bu davranışları kendileri tarafından dine olan bağlılığından dolayı mı,insanlığından dolayımı,dürüstlüğünden dolayımı gerçekleştirilmektedir ?

Yoksa ülkemizin çıkarları için mi koşturmaktadır bu adamlar? Ne diyorsunuz beyler,bayanlar ?

Sizce bunlardan yada bunların birinden dolayımıdır ki R.T.E ve ekibi tüm bu uluslararası politikaları gerçekleştirmektedir.

Hayır hiçbiri bir sebep değil.

R.T.E ve ekibinin bu politikalarının ortada olma,böyle şeylerin var olmasının sebebi çok açıktır ki

Birilerinin kul'u olması,kölesi olması dolayısı iledir.

Basının adımlarını da takip etmenizi öneririm.

Birşeyler gerçekten de olucak gibi.

Jethro tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...