Jump to content

Septisizm (Şüphecilik)


mistik

Önerilen Mesajlar

M.Ö. 300-200 yılları arasındaki dönem, Stoacılar ile septikler (şüpheciler) arasında geçen felsefî tartışmalarla doludur. Septikler Stoa okulunu dogmatiklik ile suçlamışlardı. Onlara göre Stoa okulunun temellerinin tümü dogmatiktir. Septikler bu suçlamalarında haklıdırlar, çünkü bir çeşit dogmatizm, Stoa felsefesi için gerçekten karakteristiktir. Söz gelişi Stoa okulu, savunduğu panteizm'in (Tanrı ile evreni özdeşleşti-ren felsefe) tek doğru dünya görüşü olduğunda direnirler.

 

Septikler öncelikle bu dogmatik görüşe savaş açmıştır. Sonra da, Stoacıların bir kavramın tüm toplumlarda bulunmasının, bu kavramın gerçekliği konusunda bir kanıt olduğu yargısını eleştirirler. Onlara göre çok yaygın gerçekler olduğu gibi, çok yaygın "hata"lar da vardır.

 

Septik felsefe denince, bilginin imkânından "ilke olarak şüphelenen" bir felsefe anlaşılır. Septik eğilime Yunan felsefe tarihinin ilk dönemlerinde rastlanır. Söz gelişi Sofistler, açık açık, septiktirler. Protagoras'ın "insan her şeyin ölçüsüdür" varsayımını, "genel bir gerçek yoktur" anlamında anlamak pekâlâ mümkündür.

 

Gorgias ise düşünmeyi, hoş zaman geçirten eğlenceli bir çaba olarak düşünmüştür. Septisizmin bir "sistem" olarak ortaya çıktığı M.Ö. III. yüzyılda, yaygın olarak ahlâk sorunlarıyla uğraşıldığını, evren karşısında insanın nasıl bir tutum alması gerektiğinin ana konu yapıldığını görüyoruz. Septikler ile birlikte ahlâkın temeline "şüphe"yi yerleştiren bir felsefe oluşmuştur.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bana göre şüphe etmeninde bir sınırı olmalı.MistikRuh kardeşime katılıyorum.yere atılan çikolata, cips gibi yiyecek paketlerini gördüğünde acaba reklam amacıyla şirket sahipleri mi atıyor diye düşünen, renkleri acaba herkes benim gördüğüm şekilde mi görüyor sorusunu aklına getirebilen, kırtasiyeden cetvel alırken hakikatten aralıkları birer santim mi sorusunu sorabilen kişilere sesleniyorum biraz mantık çercevesinde şüphe edin....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

insan olanın hicbir zaman dogruyu soyleyemeyecegi, soylediklerinde dogruluk aranamayacagı... cunku duyularımız bizi yanıltabilir ve hayatı bir ilizyon gibi yaşayabiliriz. hayatta hersey aslında yerinde durur ve degismez. zaman aslında yoktur bunu insanlar yaratır, biz zamanın akıp gittigini dusunuruz ama aslında ne giden vardır ne akan, hersey yerli yerindedir. duygularımız bizi yanıltır.

bu akıma bir karsıt gorus olarak aynı donemde yasayan filozoflar tarafından dogmatizm gelistirilmiştir ki bu görüşe göre de insan aklı dogruyu söyleyebilir..

 

Eee ne oldu şimdi :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Süpheciliğe göre sen yoksun hissettiklerin yok . Dünyada süphecilikte yoktur belki dünyada yoktur ne dersin nevermore.

Aziz augustinus'un efsanevi bir dialogla binlerce yıllık öğretiye verdiği kapağın yankıları yıllar sonra descartes'ın cogito ergo sum'unda hafif de şark kurnazlığı ile yerini alacak, yeni çağın kapılarını aralayacaktır.

 

şöyledir o dialog;

 

aziz augustinus, "ben varım" der. Septik şüphecidir, "ya yanılıyorsan?" diye sorar. aziz augustinus gülümser,

 

"yanılıyorsam, ben varım."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

var olduğundan ve yanıldığından şüphe duymuyor ama . Yani dogmatizmi de kendi yaratmış oluyor bir nevi . Yarattığı düşünce akımının üzerine karşı tezi bilmeden tekrar yaratmak da büyük ustalık . Ben yinede septist bakarım bu duruma , ve derim ki aziz ağustos herşeye rağmen önce kendinden şüphe duymuş , ancak kendinden şüphe duyarken kendini net bir şekilde varım olarak nitelendirmesi de dogmaların en azizi değil mi ?

Eee :D yine başa döndük

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şunu iyice anladım; hayat boyu stratejist olmalı insan... Kendisine karşı, çevresine karşı, öz güvenine karşı, korkaklığına karşı, duygularına karşı... Asla kötü bir çıkar için değil, yapabileceği doğru, sağlam bir plan için düşünerek hareket etmeli... Kurduğu cümleleri beş, on, on beş... sene ilerisini düşünerek kurmalı. Sağlığına, sevgisine, ailesine, çevresine, etrafına, bahçesindeki kedisine kadar öleceği son yeri başlangıç noktası alarak yaşamalı, yaşamaya çalışmalı... ["Bahçesindeki kedisine kadar..." cümlesini örnek olsun diye verdim, bu cümle bile yanlış hisler barındırıyor. Kedinin 'kadar'lık' bir canlı olmadığını hissedinceye kadar stratejist olmalı...]

 

Öngörüsünü eğiterek nice seçeneği eşleştirmesini, bu eşleştirmelerin olası sonuçlarını gözünün önüne getirmesini bilmeli... Saplandığı bataklıkta dahi; o bataklıkta ölecek olsa bile oraya katiyen teslim olmamasını unutmamalı... Olur da bir gün kurtulursa o bataklıktan, kurtardığı yalnızca onu uçuracak kanatları olmamalı... Bataklıkta bile kazanmasını öğrenmeli...

 

Böylece kavrayamayacağımız büyük planda tatlı bir farkındalık içinde gülümseyeceğiz...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...