Jump to content

Kitabım Çıkıyor Ey Dostlar!


nevermore

Önerilen Mesajlar

yazılarınızı kitlelerle paylaşmanın onurlu yolculuğu makale şeklinde Esquire dergisinde yazılmış...

Merak edenler nasıl yapıcam diyenler için oldukça zevkli ve kaynak arz eden bir yazı.....

İşte o gün geldi çattı. Yazıcıdan son çıktınızı aldınız ve kitabınız bütünüyle elinizde. Kendinizle gurur duyuyorsunuz. Aileniz, arkadaşlarınızın size takılmalarını şimdiden duymaya başladınız: “Vay, artık senin adını da listelerde göreceğiz ha. Eh bizi tanımamazlıktan gelmezsin artık, hehehe. Bak ilk baskıdan bir tane isteriz ha, yoksa korsanını alırız...” Yayımlanacak bir kitabının olması, insana çok değişik duygular verir. Bir nevi çocuk sahibi olmak gibidir. Aslında bayağı bayağı çocuk sahibi olmak gibidir de. Çünkü doğumhanenin kapısında çocuğunuzu kucağınıza aldığınızda, bir sürecin sonuna geldiğinizi hissedersiniz,dokuz ay geçmiştir ve eşinizin karnında tekmelerini saydığınız varlık kucağınızdadır. Kitap yazma süreci de böyledir ve zihninizden taşan satırlar artık elinizdeki kağıtlardadır. Fakat gerçek şudur ki daha her şey yeni başlıyordur.

Yayımlanmak üzere bir kitabınız varsa ve bu satırları okuyorsanız ve az önce bahsettiğimiz takılmaları yaşıyorsanız bilin ki eğer bu kitap listelere girerse ve hatta korsanı basılırsa, yayın piyasasında az miktardaki mutlu yazarlardan birisiniz. Çünkü kitabınıza yatırım yapmış bir yayıneviniz vardır ve kitabınız çok da satıyordur; bunun sonucu olarak da korsan yayımcılar da kitabınızı gözüne kestirmiş ve basmışlardır. Kitap, DVD veya CD gibi kolayca ve nerdeyse minimum masrafla çoğaltılan bir yayın değildir. Bu nedenle sadece yayınevi değil, korsanları bile basacakları kitabı özenle seçerler, çünkü masraflı bir süreçtir. Ayrıca şunu da belirteyim ki bu satırları okuyan yazarların çoğunun, kitapları konusunda hayalkırıklığına uğramaları muhtemeldir. Bunun nedenlerini açıklamadan önce isterseniz filmi en başına alalım.

Kitabınız bitti ve artık bir yayınevi aramaya başlayacaksınız. Bu noktada aklınıza hemen şu soru gelir: Ya bu kitabı gönderdiğim yayınevi, bana red cevabı verip, sonra da başkasının kitabıymış gibi yayımlarsa? Bu noktada yapabileceğiniz üç şey var; ilki bir noterle anlaşıp, kitabınızı tescil ettirmek. Noterle anlaşıp diyoruz çünkü noterler sayfa başına ücret isterler ve belli standartları vardır. Siz kitabınızı 6 punto, önlü arkalı bastırıp sonra da notere götürdüğünüzde reddedilebilirsiniz. Bu yüzden noterle önceden sayfa sayısı, punto büyüklüğü, satır sıklığı ve sayfa başı ücret konusunda anlaşmalısınız. Bu kitabınızın telif hakkını korumada en etkili yoldur, ama masraflıdır. İkinci bir yöntem kitabınızı kapalı bir zarfa koyup, kendi adresinize iadeli tahahütlü postalamaktır. Gelen paketi açmazsınız, üzerindeki posta tarihi kaşesi ve içindeki metin sizin için mahkeme sürecinde delil teşkil eder. Üçüncü yöntemse hiç korumamaktır. Yayınevlerine olduğu gibi yollarsınız metni. Riskini soracak olursanız, prezervatifsiz seks yapmakla hemen hemen aynıdır.

Kitabın haklarının nasıl korunacağı hakkında kararı verdikten sonra bir yayınevi bulmaya gelir sıra ki yazarların en zorlandığı noktaların başında bu gelir. Büyük yayınevlerini arzular gönül, ama onlara nasıl ulaşacaktır, ulaşsa bile kabul edilecek midir? Kabul edilmezse arkadaşın Hakan’ın tanıdığı küçük bir yayınevi vardır, acep oraya mı bir gidilsedir? Ne yaparsanız yapın, araştırmadan soruşturmadan kesinlikle adım atmayın. Mümkünse bir bilen bulup, yayınevleri hakkında bilgi toplayın. Nasıl kitaplar yayımlarlar, dağıtımları nasıldır, teliflerini zamanında öderler mi veya öderler mi, yazarlarıyla iletişimleri iyi midir? Bunları iyice öğrenin ve sonrasında yayıneviyle iletişime geçme yolu arayın. Burada elbette ki büyük ve tanınmış yayınevlerinin büyük avantajları vardır. Kitabınızı kabul ederlerse, baskısına kadar ona iyi davranırlar, dağıtım ağları oturmuştur, tanıtımını yaparlar, telifinizi öderler... Bir yazar için daha ne isteyebilirim ki noktasıdır böyle bir yayınevi. Ama bunlar ülkemizde az bulunurlar. Yaşanan ekonomik krizler ve kitap satışlarının aslında çok da fazla olmaması nedeniyle, tanınmış yayınevleri bile bu süreçleri aksatabilmektedir ve zaten çoğu da küçülme yolunu seçmiş, az kitap basmaktadır. Bunların arasında yer alabilirseniz ne ala, ama alamazsanız daha küçük yayınevlerini denemek durumundasınız. Bu da kitabınızın seyir sürecindeki risklerin artması anlamına gelir, ama bu riskleri anlatmadan önce, bir yayınevine nasıl başvurulur onu anlatalım.

Burada karşınızda üç seçenek vardır: İlki bir tanıdığın referansıdır. Yani yayınevinin sahibini veya editörünü tanıyan bir yakınınız vardır ve bu yakınınız, tanıdığını arayıp “Yahu Ayhan bizim genç ve delifişek bir gencimiz var, zıpkın gibi bir kitap yazmış, hele bir bakıver” der. Ayhan da “Vay abicim, yollasın hemen, zaten biz de deliler gibi yeni yazarlar arıyoruz, hele ki Mehmet abimiz istemiş başım üstüne!” demeyecektir asla. “Yollasın bir bakalım,” yanıtını alacaktır. Ayhan Bey’e ayda kaç tane böyle kitap teklifi gelmektedir kimbilir ve bir süre sonra yayın yönetmenlerinde oluşan “Yollayın bir bakalım” ses tonlamasına sahip olmuştur. Zaten kimse bir kitabı bakmadan, incelemeden basım kararı vermez de, bu bahsettiğim ses tonunu tecrübeli yazarlar ve yayın yönetmenleri anlar. Peki eğer tanıdık bir Mehmet Abiniz yoksa ne yapacaksınız? Burada yallah tazyik denen metodu uygulayıp, gireceksiniz Google’a, yayınevinin telefonunu arayacaksınız. Ben buyum, böyle böyle bir kitap yazdım, emin olun uçacak, baskı üstüne baskı yapacak, sokaktan korsanlarını toplamaktan zabıtalar helak olacaklar vs. vs. Bilumum sunumu yapacaksınız ve karşınızdaki kişinin yanıtını bekleyeceksiniz. Tabii telefon yerine, doğrudan yayınevi ofislerine de gidebilirsiniz, yüzyüze görüşmek daha etkili olabilir, ama yayınevi yöneticileri yoğun oldukları için çat kapı görüşmeyi reddedebilirler de, randevu almak önerilir. Üçüncü yöntem ise size yayınevi arayacak birilerini bulmaktır. Yurtdışında bu işi sizin adına yürüten ajanslar vardır ama ülkemizde böyle bir yapılanma –bildiğimiz kadarıyla- henüz yok, ama bu işi yapan şahıslar mevcut. Araştırıp bulmak gerekiyor, bulduğunuzda da belli bir ücret karşılığı (kitabın telifinin üzerinden yüzde gibi mesela) bu kişiler sizin adınıza yayınevleriyle görüşüp ayarlıyorlar.

Diyelim ki bu aşamayı da geçtiniz ve yayınevinden kitabınızın basılacağına dair bir yanıt aldınız. Öncelikle ciddi bir sevinin. Kutlayın bunu, çünkü kutlanacak bir haberdir. Çok zor bir süreci aştınız. Bir yayınevinin, kitabınızı basmaya kararı, sizde yatırım yapılacak potansiyeli görmüşlerdir anlamına gelir. Sonuçta yayınevleri hayır kurumları değildir, kâr amaçlı kurulmuş işletmelerdir ve kâr edemeyeceklerini düşündükleri bir ürüne yatırım yapmazlar. Burada kimseler çıkıp da, “Ama bu kültür ürünüdür, insanlığa faydalıdır, nasıl basmazlar?” diye düşünmesin; bir kitabın basım maliyeti birkaç milyardan başlar ve kitabına göre yukarılara doğru çıkar. Kitabınız yatırım yapılacak bir üründür. Adam cebinden birkaç milyarı koyacak ve sonra o kitabın önce maliyetini kurtarmasını bekleyip, daha sonra da kar etmeye çalışacaktır ki yayınevlerinin kitaplar üzerinden kazandıkları karlar, tahmin ettiğinizden de aşağıdadır. Zaten büyük bir yayınevi sahibi, çok zengin veya işi çok iyi bilen biri değilseniz, yayınevi kurmak ve yürütmek idealist bir iştir ve çoğunlukla da topu dikmekle sonuçlanan bir süreçtir. Bu süreci yaşayan bilir. Bu yüzden, siz benim kıymetimi bilmediniz gibi ukalalıklar yapmayın reddedilirseniz; başka yayınevleri arayın, bulun; oradan kitabınız çıkar da cidden dünyayı sarsarsa zaten kitabınızı reddedenler, “Tüh be!” derler. Ayrıca bugün klasikler arasına girmiş kitapların bazılarının, defalarca farklı yayınevlerince reddedildiğini de unutmayın. Kitabınız kabul edildikten sonra önce yayıneviyle kontrat imzalarsınız. Kontratı bir avukata veya konuya hakim birisine okutmanız menfaatinizedir. Kontratlarda dikkat edilmesi gereken iki nokta, kitap için telif hakkı sahipliği süresinin ne kadar süre yayınevine ait olduğu ve sizin alacağınız telif ücretinin oranıdır. Telif oranları kitabın satış fiyatı üzerinden %8 ile 15 arasında değişir. Büyük yayınevlerinin bazıları bir kitabı mesela 2000 adet basıp, doğrudan telifi hesabınıza yatırırlar. Böyle yayınevleri candır, uludur, yücedir. Ülkemiz yazarlarının en büyük derdi telif ücretlerini alamamalarıdır. Maalesef yazarların büyük bir çoğunluğu yayınevlerinden kitabın satışı hakkında net bilgi alamaz, alabilse bile teliflerini anında almaları mümkün olmaz veya taksit taksit ödenir. (Çünkü yayınevi de, dağıtımcılardan ödemeyi taksit taksit veya aylar sonrası tahsil edilecek çekler şeklinde almaktadırlar.) Bir kısım yazar ise yayınevine hiç ulaşamaz, adamlar arazi olmuşlardır. Büyük bir yayıneviyle çalışıyorsanız bunları yaşama riskiniz azdır (ama hiç yok değildir), ama küçük yayınevlerinde risk artar.

Kitabın telif hakkı sahipliği süresi de çok önemlidir. Mesela bir yayınevi sizinle bir ya da birkaç baskı üzerinden kontrat yaparken, diğeri 5 sene gibi bir süre belirleyebilir. Burada bir yazar ağabeyimizin yaşadığı üzere, sizinle anlaşma süresini sonsuza kadar şeklinde belirlemeye çalışan akıllı yayınevleri de karşınıza çıkabilir. Ağabeyimizin yaptığı gibi mahkemeyle çözülebilir böylesi durumlar ama başınızı çok ağrıtabilir. Bu nedenle süreye mutlaka dikkat edin. Ayrıca kontratta yazara kaç kitap verileceği de yazar. Bu sayı 20 ile 100 arasında değişebilir. Bu kitaplar baskıdan sonra size gönderilir, bunları ister dağıtırsınız, ister satarsınız; artık keyfiniz bilir. (Maalesef birçok yazarın, kitap baskılarından eline geçen sadece bu kitaplar olmuştur.)

Kontrat sonrasında ise yayınevinin kitabı yayına hazır etme aşaması gelir. Bu aşamada, kitabınız, yayınevinin editörüne göre bambaşka hallere girebilir. Mesela siz kitabınızın okur kitlesinin erkekler olacağını düşünürken, bir anda editörlerin dokunuşlarıyla ve kapak tasarımıyla, kitabınızın kadın okuyucuya yöneldiğini hayretle izleyebilirsiniz. (Bu yazının sahibi bunu aynen deneyimlemiştir.) Burada editörlerle kapışır mısınız, yoksa siz nasıl istiyorsanız öyle yapın mı dersiniz, artık orası size kalır. Nacizana tavsiyemiz editörleri dinlemeniz yönündedir, çünkü yazarlar kitaplarıyla fazla haşır neşir olmaktan, eserlerindeki bazı sorunları göremeyebilirler. Dışardan bakan bir profesyonel göz, kitabınızı olduğundan daha da parlak hale getirebilir. Bu nedenle, adamlar bir ne diyor, önce bunu dinleyip, sonra itirazınızı yapmanızı öneririz.

Tüm bu süreçler aşıldıktan sonra, işin en heyecanlı kısmı gelir. Kitabınız matbaadan çıkar ve elinize gelir. O, tarif edilemeyecek kadar güzel bir andır. Yeni doğmuş çocuğunuzu elinize almak gibidir. Gözlenir dolar, ananızı babanızı sevgilinizi ararsınız, dans etmek istersiniz... Bu büyülü anın tadını çıkartın bol bol. Çünkü sonrasında daha da zorlu bir süreç sizleri bekliyor. Bu sürecin adı, dağıtım ve kitabevi sürecidir.

Kitap dağıtım süreci her ne kadar sizin değil yayınevinin derdi olsa da, düzenli bir dağıtım sistemi olmayan bir yayınevi, sizin sık sık “Yahu Ahmet’cim senin kitabı arıyoruz ama bulamıyoruz, söylesene nerden alabiliriz?” telefonları almanıza ve moralinizin bozulmasına neden olacaktır. Yayınevi işine bulaşmış kişiler bilirler ki kitapların dağıtılması, adamın iflahını kesen bir süreçtir. Yayınevinin dağıtım kanallarının düzenli olması da yeterli değildir. Kitabevinin sizin kitabınızı dağıtımcıdan istemesi de şarttır. Türkiye’de yayınevi ve yayın sayısı çoktur, ama okuyucunun kitaplara olan talebi, arz kadar çok değildir. Satılmayan her kitap, kitabevinde birikecektir ve bir süre sonra mağaza fiziksel mekan olarak yetersiz kalacaktır. Bu nedenle kitabevleri her yeni çıkan kitabın üstüne atlamazlar. İşte bu noktada tanıtım devreye girer. Eğer yayınevi, kitabınızı iyi tanıtabilmişse, siz medyada çıkıp kitabınızı anlatabilmişseniz, okurlar birbirlerine kitabınızı önermişlerse, kitabınızın kitabevlerinde bulunma şansı artar. Kitabevleri, mağazalarına alacakları kitabı belirlerken genelde şöyle bir süreç işler: Satın alma sorumlusu veya mağaza sahibinin önüne yüzlerce ismin olduğu bir kitap listesi gelir. Bu kişiler, kitapların adlarına veya konularına bakarak, hangilerini alacaklarına karar verirler. İki gün önce iki kişinin gelip, sizin kitabınızın olup olmadığını sormuş olmaları bu kararı kesinlikle etkiler. “Yahu geçenlerde de birileri bu kitabı sorduydu, alalım bakalım” kararını verdirir. Hatta eşinizi dostunuzu örgütleyip, düzenli aralıklarla kitabevlerine, kitabınızı sordurmanız menfaatinizedir. Tabii medyada yer alırsanız, hele TV’ye çıkarsanız, tadından yenmez bir durumdur. TV ve gazete tanıtımları, çok etkili mecralardır. Tüm hedef, kitabevinde gezen okurun kitap kapağınızı görünce, “Ben geçen bu kitabı gördüydüm bir yerde, öneriyorlardı” demesini veya daha da güzeli, müşterinin kitabevinden içeri girip doğrudan kitabınızı istemesidir. Tabii bir de artık kitaplar kitabevleriyle birlikte büyük marketlerde de satılmaktadır. O market raflarında yer alabilmek, yayınevinizin ve dağıtımcının pazarlamasına bağlıdır.

Kitabınızın yayınlandıktan sonraki zamanlarda, en sık bakacağınız yer en çok satanlar listeleridir. Her hafta “Bir umuttur yaşatan insanı” şeklinde kontrolünüzü yaparsınız, ama listelerde genellikle aynı isimlerin kitaplarını görür, üzülürsünüz. O listelerde girebilmek hiç de kolay değildir. Oralarda yer almak için, özellikle de tanıtım açısından, size sağlam yatırım yapılmalıdır veya siz kendinizi medyada iyi pazarlamalısınızdır. Yine birçok yazarın karşılaştığı durum, yayınevlerinin tanıtımınlarını yazara bırakması durumudur. Yayınevi kitabı basar, dağıtır, az biraz tanıtım yapar, sonra da arazi olur. Tanıtım, başlıbaşına bir iş ve yatırımdır. Zaten yayınevlerinin batma nedenlerinin biri de kitapların tanıtımlarını iyi yapamamalarıdır. Bazı kitaplar vardır ki fısıltı gazetesi denen yöntemle satışları olur, yani bir arkadaş diğerine önerir ve o da diğerine. Ama böyle kitapların sayısı çok azdır. Kısacası kitabın basılmasında da öte, tanıtımı esas sorunu teşkil eder.

İçimizi kararttın be adam, bu kadar zorlu ve sinir bozucu mu bu süreç? Peki nasıl oluyor da yakışıklı adamların, afilli adlı kitapları oluyor ve önlerinde imzalarını almak için yüzlerce kişi kuyruğa giriyor? O adamın arkasında kim olduğunu ve nasıl bir süreçten geçtiğini araştırın derim ben. Araştırınca göreceksiniz ki o kişi üzerine yayınevi büyük yatırım yapmıştır veya yazar zaten iyi bilinen birisidir. Üniversiteden yeni mezun olmuş, yetenekli, hevesli bir yazar adayının, hele ki küçük bir yayıneviyle çalışarak elde edeceği tatmin, daha çok manevi düzeydedir. Bir kitabınızın olmasının iyi bir prestiji vardır. O kitabı beğenen hayranlarınız, yüzlerce olmasa da, olacaktır ve sizi mutlu edecektir. Başlangıçta çok fazla beklentiler içinde olmamanızı, ama hayallerinizden de vazgeçmeminizi öneririz. Dünyaca tanınmış birçok yazar bu anlattığımız sürecin misli mislini yaşamıştır. Kitap okuma oranının yüksek olmadığı ülkemizde ise yazarların işi daha da zordur, fakat imkansız diye bir şey de olmadığını bilin. İkinci kitabınızda daha da tecrübeli ve sürece daha da hakim olacaksınız.

Umarız bir gün sizi de, yeni kitabınız hakkında bilgi almak için dergimizin sayfalarında konuk edebiliriz. Yeni çıkacak kitabınız şimdiden hayırlı olsun. Allah size bol sabır verip, yolunuzu açık etsin. Buna cidden ihtiyacınız olacak.

 

Esquire

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...