Jump to content

Zincir Sembolü


nevermore

Önerilen Mesajlar

Pek çok halkanın oluşturduğu bir bütünün ifadesi olan zincir; Şamanizmde, Mısır Ezoterizmi’nde, Dogon Gelenekleri’nde, tasavvufta ve diğer pek çok gelenekte yeri olan bir semboldür.

Çoğunlukla yer ile göğün irtibatı, ruhsal tesirin kademe kademe yeryüzüne inişi, yedi kat gök, gezegensel zincir, ip sembolü, ezoterik geleneğin devamlılığı, körlük ve maddi tutkulara bağımlılık gibi kavramlarla özdeşleştirildiği görülür.

Kozmik düzlemde zincir, gökyüzünün ve yeryüzünün evliliğinin sembolü olup. dünyasal varoluş düzleminde ise evliliğin sembolüdür; her bir halka gerçekten veya potansiyel olarak bir kan bağını ifade eder: anne-baba, erkek-kız çocuklar gibi.

 

 

Zincir sembolü bir yandan evrenin gelişme-gerileme şeklindeki ikili akışlarını simgeleyen Merkür’ün Kadüse’sine ve diğer yandan da zincirin genel sembolizmine işaret etmekte, birbirine bağlama ve iletişim anlamlarını ifade etmektedir. Kadüse ise Merkür’ün, kendilerini onun asasına dolamış iki yılanın savaşına müdahalesini sembolize eder. Kozmostaki bazı güçlerin kutupsallığını ve dengesini, *düaliteyi (*ikilik) ve Sirius yıldızlarının karşılıklı çizdikleri yörüngeleri simgeler. Mısır hiyeroglifine ait olan ve iki çizginin oluşturduğu içiçe geçmiş üç halkanın meydana getirdiği düşey bir zincir işareti de benzer şekilde ikili bir sembolizme sahiptir. Burada da karşımıza çıkan iki sayısı ve düalite sembollerini incelediğimizde ışık ve karanlık, iyi ve kötü, eril ve dişil gibi birbirine karşıt olan unsurları, kainatın bu tür düalitelerinin bulunduğu ortamlarını, yaradılışla birlikte ortaya çıkan kutupsallığı ve maddi yaşamı sembolize ettiklerini görürüz.

Zincir sembolünün ilişkili olduğu bir diğer sembol de ip sembolüdür. İp sembolünün geleneklerdeki anlamları incelendiğinde yer ile gök arasında irtibat, sebep-sonuç yasası, ruh ile fiziksel beden arasındaki bağ, ruhsal gelişim, insanlar arasındaki psişik irtibat anlamlarına geldiği de görülür.

Tunguz Şamanizmi’nde ipe “yol” denirdi ve bu yeri göğe bağlayan yol anlamını ifade ederdi. Tibet’in Budizm öncesi Bon Dini Geleneği’nde Tibetliler ilk krallarının gökten yere iple indiğine inanırlardı. Yine Bon Dini İnanışları’na göre; iyi insanların ruhları bir merdivene veya ipe tırmanarak Gök’te oturan ilahların yanına giderlerdi. Zincir sembolü, Asya Şaman Geleneğinde ve diğer bazı geleneklerde “yedi kat gök” olarak ifade edilen esiri derecelenme anlamını da kapsar. Sözkonusu “göklerin” bu şekilde kademeli olarak sıralanışına teozofik terminolojide “gezegensel zincir” adı verilir. Gezegensel zincir planlarında ya da kademelerinde yoğun maddeden en süptil (ince, akışkan, yüksek seviyeli) plana doğru yükselme hareketine “yükseliş yayı” denir. Gezegensel zincir sıralamasının inisiyasyonlardaki yedi aşamayı, yedi gerçekliği ve yedi şuur halini temsil ettiğine dair görüşler de vardır.

Dogon Geleneğinde Sirius Yıldız Sistemi’nden gelen “Nommo’nun Gemisi’nin” asılı olduğu bir zincir vardır. Bu zincir, Sirius kaynaklı tesir bağlantısını temsil etmektedir.

Zincir sembolünün Mevlevilikte de yansımaları görülür; Mevleviler “sema” ayini sırasında bir ellerini yukarı açarlar, bir ellerini de aşağıda tutarlar. Ruhsal tesirin bir yerden alınıp bir yere nakledilmesi ilkesini gerçekleştirmek de evrenin evrimleşmesindeki hiyerarşik zincirin bir halkası görevini yerine getirmek anlamına gelir. Bu ise bilginin kuşaktan kuşağa geçmesinde görev yapmak demektir ve gerçekte “gelenek” kelimesiyle kastedilen de budur. Ezoterik gelenekte buna “spiritüel tesir zinciri” adı verilir ve yüksek planlardan kademeli bir şekilde inen tesirin inisiyatöre ve ondan da öğrencilerine aktarılmasını ifade eder. Öğrenci inisiye olduğunda yani bu tesiri kendisi indirip aktarabilir düzeye geldiğinde aldığını vermek zorunda olduğundan tesiri başkalarına aktarmaya başlar ve böylece kendisi de ruhsal tesir zincirinin bir halkası haline gelir ve buna “İnisiyatik Zincir” adının da verildiği görülür. Bu şekilde tarihler boyunca ezoterik geleneğin devamlılığı sağlanır.

Zincir sembolü olumsuz anlamıyla ele alındığında ise inisiyatik bakımdan aydınlanmamış ve uyanmamış oluşu temsil eder. Bu durumdaki kişi maddi tutkulara bağımlı, nefsaniyete teslim olmuş, dünyaya bu şekilde zincirlenmiş, hareket yeteneği kısıtlı bir kişidir.

Sembol bazı geleneklerde olayların birbirlerine neden-sonuç ilişkisi ile bağlı olmasını, bir başka deyişle “Sebep-Sonuç Yasası’nı” da simgeler. Her yapılan eylemin bir sonucunun, her sonucun bir nedeninin olduğu gerçeği aynı zamanda karma yasası ile de ilişkilidir. Teozofiye göre insan, sahip olduğu ahlaki ve zihinsel yetenekleriyle ve de karşılaştığı her olayla geçmişin kesintisiz, adeta bir zincir gibi devam edişidir.

“İster iyi ister kötü, her ne eylemde bulunursa bulunsun, önceki hayatta yapılan her şey mutlaka ya sevinç ya da acı verecektir” Anugita, III. Bölüm

Neospiritüalist görüşte zincir gelişim halkaları anlamına gelir ve yaşam programlarının uyumlu şekilde tamamlanmasını simgeler. Bu da bireyler tekamül zincirlerine bağlı olarak hem gelişiyor hem de geliştiriyor anlamına gelir.. Zincirin halkalarından birinin gelişimi demek, diğerlerinin gelişimine katkı ve gelişirken geliştirmek demektir. Zincir sembolünde görülemeyen metafizik bağlantılar sanıldığından çok daha mühimdir.

Her bir varlığın, her bir bireyin, diğeri üzerinde bir sorumluluğu vardır ve her biri diğeri üzerinde bir etki yaratır Birey hem düşünsel olarak hem de hareket ve eylemlerle bir etki, bir yayın yapar ve bu etki de dalga dalga görünmeyen zincirlerle tüm evrene yayılır.Varlıkların kendilerini tek başlarına veya tek bir birey olarak algılamaktan çok, diğerleriyle zincir bağlarla bağlı olduklarını fark ederek bunun sorumluluğunu anlamaları önemlidir. Böyle bir eylem, varlığın sorumluluk bilincini alması demektir. Bir kişinin diğer bir kişiye göndermiş olduğu etkinin sorumluluk bilincini taşıması gerekir çünkü o zincirde oluşabilecek herhangi bir zayıf nokta zincirin diğer halkalarına da etki yapacak, onların da güçsüzleşmesine neden olacaktır. Aynı şekilde gerçekleştirilen olumlu bir gelişme ve çalışma da diğer zincirler üzerinde olumlu bir etki yapacaktır.

Sembolün bir diğer açılımı ise aydınlanırken, aydınlatmaktır. Diğerlerinin de aydınlanması gerektiğini görebilmek ve bunun için yapabileceklerini kendinde saklı tutmamaktır. Kendi aydınlanmasının diğerlerinin aydınlaması, diğerlerinin aydınlanmasının kendi aydınlanması demek olduğunu anlamaktır. Geliştirmek, gelişmekle eşit değerdedir ve bunlar birbirine bağlı zincirlerdir. Biri olmadan diğeri bir işe yaramaz. Bireyler kendilerinden başkalarını da görebildiklerinde bu sembolü de daha iyi idrak edeceklerdir. Hiçbirimiz sandığımız kadar tekil ve bireysel varlıklar değiliz.

Ezoterik ve bilimsel olarak da birimizdeki atom altı parçacık düzeyindeki gelişim bile, her an nefes almakta ve canlı olan evrenin bir başka köşesinde tezahür eder ve belki de başka tür bir etki olarak açığa çıkar, bu açığa çıkan etki de başka olaylara sebebiyet verir...Bunlar henüz bizim göremediğiniz ama varolan görünmeyendeki zincirlerdir ve bir sistem dahilinde herşey birbirine bağlıdır.

 

Kaynakça

·SALT, Alparslan; Semboller; RM Yayınları; İstanbul 2006.

·CIRLOT, J. E. ; A Dictionary of Symbols; Dover Publications; New York 2002.

·SCHIMMEL, Ann Marie; Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri; Kabalcı Yayınları; İstanbul 2004.

·Theosophical University Press Online Edition

·ARIKDAL, Ergün; Gizli Öğreticilik; RM Yayınları; İstanbul 1997

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kısa bir ekleme yapmak istedim.

 

Gökbilimde Akyıldız

 

Akyıldız (Sirius, Köpek Yıldızı, Yunanca: Seirios), Büyük Köpek Takımyıldızı'nda yer alan çift yıldız.

 

Büyük Köpek Takımyıldızı ve Sirius

 

Yıldızın adı : Sirius A/B (Bayer: Alpha Canis Majoris, Flamsteed: 9 Canis Majoris)

Takımyıldızı : Büyük Köpek (Latince: Canis Major, İngilizce: Great Dog)

Görünür büyüklüğü : -1,46

Mutlak büyüklüğü : 1,4

Spektrum türü : A1V/DA2

Uzaklığı : 8.6 ışık yılı

 

Akyıldız, -1,46 büyüklüğüyle gökyüzünün en parlak yıldızıdır. Gökyüzündeki herhangi bir yıldızdan yaklaşık iki kat daha parlaktır. Eski Mısırlılar için Nil nehrinin yükselmesinin, dolayısıyla gelecek hasat mevsiminin iyi geçeceğinin bir belirtisi sayıldığı için kutsaldı. Pek çok eski Mısır tapınağı, iç odaları Akyıldız'ın görecek biçimde inşa edilmişti. Örneğin, Keops Piramidi'nin Kraliçe Odası'nın duvarında açılan bir kanal yalnızca Akyıldız'ı görmek üzere yapılmıştı.[1] Helen döneminde Akyıldız'ın şafak vakti yükselişi yaz mevsiminin en sıcak günlerine denk geldiği için, yıldıza Yunanca Seirios (kavurucu) adı verilmişti. İngilizcede yaz mevsiminin en sıcak günlerine verilen dog days (köpek günleri) adı da Köpek Yıldızı'ndan gelmektedir.

 

Güneş ve Ay'ın çekim kuvvetlerinin etkisiyle, Dünya'nın ekvator bölgesindeki şişkinlik, gezegenin eksensel hareketinde bir tereddüte (titreme) yol açmaktadır. Buna bağlı olarak 26.000 yılda bir oluşan yörüngesel salınım, yıldızların gökyüzündeki konumlarını da yavaş yavaş değiştirmektedir. Bu nedenle Akyıldız, geçmişe göre daha geç doğmakta ve artık yıldızın şafak vakti yükselişi, eskiden olduğu gibi yaz mevsiminin en sıcak günlerine denk gelmemektedir.

 

Akyıldız, Dünya'nın her yerinden görülebilir. Kuzey yarımküreden en iyi görüldüğü dönem ise kış aylarıdır. Yıldızı bulmak için Avcı Takımyıldızı yol gösterici olarak alınabilir. Akyıldız, Avcı'nın kuşağında yer alan üç yıldızın yaklaşık 20 derece güneydoğusundaki en parlak yıldızdır. Avcı Takımyıldızı kış aylarında pek çok yıldız ve takımyıldızı bulmakta yol göstericidir. Avcı Takımyıldızı'nda yer alan kırmızı dev Betelgeuse, Küçük Köpek Takımyıldızı'nda yer alan Procyon ve Akyıldız Kış Üçgeni olarak adlandırılır.

 

Akyıldız, Güneş'ten 23 kat daha parlak beyaz bir yıldızdır. Spektrum türü A olan beyaz yıldızlar, evrendeki yıldızların yaklaşık %1'ini oluştururlar. Akyıldız'ın yüzey sıcaklığı 9.900 santigrat derecedir. Çapı, Güneş'in çapının yaklaşık 2 katı, kütlesi ise Güneş'in kütlesinin 2,4 katıdır. Yıldızın Dünya'dan uzaklığı yaklaşık 8,6 ışık yılıdır. Akyıldız, Dünya'ya en yakın yıldızlardan biridir ve yakınlık bakımından 7. sırada yer alır. Kimi kaynaklar Alfa Centauri yıldız sisteminde yer alan üç yıldızı tek bir yıldız saydıklarından, Akyıldız'ın Dünya'ya 5. en yakın yıldız olduğunu yazarlar.

 

1844 yılında, Akyıldız'ın hareketindeki düzensizliği farkeden Alman gökbilimci Friedrich Bessel, buna, o güne dek saptanamamış bir eş yıldızın yol açıyor olabileceğini ileri sürdü. 1862'de Amerikalı gökbilimci Alvan Clark, o dönemin en güçlü teleskoplarından biri olan 47 cm.'lik mercekli teleskobuyla Akyıldız'ın gerçekte çift yıldız olduğunu ortaya çıkardı. Daha sonra ise, Akyıldız'ın eşi olan ve "Akyıldız B" olarak adlandırılan yıldızın bir beyaz cüce olduğu kanıtlandı. Eşinden daha büyük ve parlak olan Akyıldız'a ise "Akyıldız A" adı verildi.

 

Akyıldız A, hidrojen yakıtını tüketerek ömrünü tamamlamış ve bugün artık "sönmüş" bir yıldız olan eşinden 10.000 kez daha parlaktır. Biri sönmüş olan iki yıldız, birbirleri çevresindeki dolanımlarını yaklaşık 50 yılda tamamlarlar. Akyıldız B, son derece yoğun bir yıldızdır. Çapı 12.000 km. kadar, yani hepi topu Dünya'nın boyutlarında olmasına karşın, kütlesi Güneş'in kütlesinin yaklaşık %98'i kadardır. Akyıldız B o kadar yoğundur ki, yıldızdan alınacak 16cm.3'lük maddenin Dünya'daki ağırlığı 2,25 tondur. Yüzey sıcaklığı ise 44.900 santigrat derecedir.

Akyıldız hakkındaki diğer gökbilimsel bilgiler

 

Büyük Köpek Takımyıldızı'nın alfa (A) ve beta (B) yıldızlarının oluşturduğu “çiftyıldız”. A-1 tayf sınıfında yer alan Akyıldız-A, 2.366.400 km.’lik çapıyla Güneş’in 2.3 katı bir kütleye sahiptir, 10 bin Kelvin (yaklaşık 25.000 santigrat) derecesindeki yüzey ısısıyla Güneş’ten 4 bin Kelvin derece daha sıcaktır, Güneş’in 23 katı bir aydınlatma gücüne sahiptir, Güneş’ten 23 kat daha büyük enerji açığa çıkarmaktadır, Güneş’ten 40 kez daha parlaktır ve “görünürdeki parlaklığı” bakımından gökyüzünün en parlak yıldızıdır.

 

Güneş Sistemi’ne en yakın ikinci yıldız sistemi olduğu sanılan Büyükköpek Takımyıldızı’nda bulunan ve Dünya’dan 8,6 ışık yılı uzaklıkta yer alan Akyıldız, astronomlara göre bir çiftyıldızdır. Yani, birbirleri çevresinde dönerek giden iki yıldızdan (Akyıldız–A ve Akyıldız–B) oluşur.

 

Akyıldız–B bir “ak cüce” yıldızdır. İlk keşfedilen ak-cüce’dir. Dünya gezegeninden daha küçüktür. Küçük olmasına karşın çok ağırdır, bir santimetreküp maddesi 33 ton gelir. Yeryüzünde bu kadar ağır bir element yoktur. Akyıldız-B’nin oluştuğu madde ya da elementin ağırlığı, yeryüzündeki en ağır element olan osmiyum’un 1.500.000 katıdır. Kimi astronomlara göre de Akyıldız–B tümüyle, evrim geçirmiş bir elementten veya bir tür “yoğun demir”den oluşmaktadır. (Akyıldız-A da Akyıldız-B’den aldığı ağır elemanlar sayesinde, güneşten 7 kat fazla demir içermektedir.) Akyıldız-B’nin yüzeyi Dünya’daki en sert nesne kabul edilen elmastan 300 kere daha serttir. Kendi etrafındaki inanılmaz dönüş hızı dakikada 23 (22) kezdir. Kadiri 7.1 olan Akyıldız–B, yüzey sıcaklığının 10.000 C° olmasına karşın, diğer yıldızlara oranla son derece küçük olduğundan (çapı 12.000 km. olup Akyıldız–A’dan 160.000 kez küçüktür) ve Akyıldız-A’dan 10.000 kez daha az parlak olduğundan Akyıldız–A’nın aksine, parlak görülmez, Dünya’dan teleskopla bile zor görülür. Fakat çekim alanı Dünya’nınkinden 350.000 kez daha güçlü olan Akyıldız-B çevresindeki nesnelere müthiş bir çekim gücü uyguladığından, kendisinden 160.000 kez büyük olmasına karşın Akyıldız–A’yı çekimiyle etkileyebilmekte ve birbirleri çevresinde dönmektedirler. Akyıldız Sistemi’nde üçüncü bir yıldızın daha var olduğu 1995’te astronomlarca onaylanmıştır.

 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/c9/Sirius_A_and_B_artwork.jpg/800px-Sirius_A_and_B_artwork.jpg

Akyıldız-A (soldaki büyük olanı) ve Akyıldız-B'nin (sağdaki küçük olanı) bir ressam tarafından tasviri (NASA)

 

 

Akyıldız yıldızının farklı dillerdeki adları

 

"Sothis” (eski Mısırlılar’da)

“Sigi” (Dogonlar’da)

“Sigo” (Bambara’larda)

“Şira” (Araplar’da)

“Seirios” (Hellenler'de)

“Sirius” (Romalılar’da)

“Kak-si-sa” veya “Kak-si-di” (Asur-Babil’de)

“Kak-si-si” (Hititler’de)

“Tistirya“, “Tishtrya” veya “Tiştria” (Farsça: Zerdüştçülüğü benimsemiş kavimlerde)

“Sima Kayne” (Bozolar’da)

“Sirona” (Galyalılar’da)

"Hu-Şi" (Çinliler’de)

 

Simgecilikte Akyıldız

 

Geleneklerde Akyıldız Sistemi ile ilişkilendirilen biçimsel semboller üç uçlu yaba, yay ve ok, hayvansal semboller kurt ya da köpek ve yunus, sayısal semboller ise 3, 22, 23, 44, 49 ve 50'dir.

 

Kutsal metinlerde Akyıldız

 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/0/07/Eclipsing_binary_star_animation_2.gifSoldaki hareketli resimde çiftyıldızlarda iki yıldızın birbirleri çevresinde dönüşü gösterilmektedir. Fakat her iki yıldız aynı zamanda belli bir yöne doğru hareket halinde de olduklarından Akyıldız yörüngesi, kağıt üzerinde çizildiğinde, hemen hemen tüm adlarındaki iki ortak harf olan “s” ve “i”yi andırırcasına, bir eksen üzerinde dolanan “S”lere benzer.Akyıldız-A ve B'nin çizdiği yörünge Akyıldız–A ve Akyıldız–B böylece, biri küçük biri büyük basık halkaların sırayla birbirini izlemesinden oluşan bir zinciri andırırcasına çift yaylar çizerler. Dolanma süresi astronomlarca 49,9 yıl olarak hesaplanmıştır. Akyıldız (Arapça adıyla Şi’ra) Kuran’da adı geçen tek yıldız olup, kendisinden Necm (Arapça’daki anlamı yıldızdır) suresinde söz edilir. Bilindiği gibi, Akyıldız-A ve Akyıldız-B yıldızları birbirleri çevresinde her 49,9 yılda bir çift yay çizerek dolanırlar. İlginç rastlantı şu ki, sözkonusu yıldızdan surenin 49’uncu ayetinde söz edilmekte olup, aynı surenin 9’uncu ayetinde iki yıldızın yörüngelerini ima edercesine “iki yay” ifadesi geçmektedir. Her iki ayetin sayıları yani 49 ve 9 yan yana getirildiğinde ise sözkonusu yıldızların son zamanlarda saptanmış dolanım süreleri olan 49,9 (yıl) sayısının oluştuğu görülmektedir. Akyıldız yıldızından Zend Avesta'da da söz edilir. Birçok kutsal metinde sözü edilen tek yıldız olan Akyıldız, yeryüzündeki birçok uygarlık için de en kutsal yıldız olmuştur.

 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/ce/Sirius_mouvement.jpg/372px-Sirius_mouvement.jpg

Akyıldız-A'nın Yörüngesi. Akyıldız-B de Akyıldız-A'nın yaptığı yaylara simetrik olarak (eksene oranla) yaylar çizer.

 

Dogonlar'da Akyıldız

 

Akyıldız yıldızına en fazla önem vermiş topluluklardan biri olan, Afrika'nın Mali Cumhuriyeti'nde yaşayan Dogonlar'ın Akyıldız ile ilgili olarak inanışları şöyledir:

 

Po tohumunun en yüksek gök katındaki ifade edicisi, temsil edicisi ve kopyası Akyıldız-B yıldızıdır (Po-tolo). Po tohumu alemi döndürmeyi bitirmiş olduğundan dış zar Akyıldız-B’ye dönüştü. Akyıldız-B’de Po’nun döndürmüş olduğu alemin kanından arta kalan kısım vardır. Bu, onun yarattığı her şeyin kanından arta kalan kısımdır. Akyıldız-B küçük olmasına karşın en ağır yıldızdır. Tüm yıldızların ilki Akyıldız-B’dir. Alemdeki her şey onda vardır. O âlemin desteği, dayanağı, yıldızların direğidir. Âlem Akyıldız-B yıldızının sayesinde dönmektedir. Akyıldız Sistemi Güneş Sistemi’mizle evlenmiş bulunmaktadır. Dünya’ya Akyıldız-B yıldızından Nommo'nun gemisi ile aktarılan tohumlar yalnızca Dünya üzerinde değil, yaratılan tüm “üst üste konulmuş alemler” de çimlenip çoğaldılar. Dünya’ya kelâmın hepsi açıklanmadı, daha gelecektir. Emirler Akyıldız-B'den Akyıldız-A'ya Akyıldız-C vasıtasıyla aktarılmaktadır.

 

Eski uygarlıklarda Akyıldız

 

Antikçağ ezoterizminde, Çin’de, eski Mısır’da, bazı Afrika kabilelerinde, Mezopotamya’da, Anadolu’da yaşamış Hititler ve Urartular’da, Hopi kızılderililerinde, şamanist Türkler’de ve kimi araştırmacılara göre yitik uygarlıklardan Mu ve Atlantis’te her zaman önemini korumuştur. Kimilerine göre bu yıldıza bu kadar önem verilmesinin nedeni, Dünya’nın görünmez idarecilerinin Dünya üzerindeki sevk ve idarelerini bu yıldız varlıkları aracılığıyla gerçekleştiriyor olmalarıdır. Akyıldız yıldızının bu rolü hakkında bilgi veren kişilerden biri Lori Tostado’dur. Bir iddiaya göre, yitik Mu kıtasına tektanrılı dinin indirilmesinden beri gezegenimizde Akyıldız kültürü hakimdir. Akyıldız konusunda internette çoğu tutarsız görünmekle birlikte sayısız yorum yapılmıştır.

 

Dogon kabilesi

 

Afrika'nın Mali cumhuriyetinde yaşar. Kabilenin nüfusu 250.000 civarındadır. Dogonlar hakkında en fazla araştırma yapmış ve Dogon kültürünü Batı'ya tanıtmış etnolog Marcel Griaule'dür. Totemleri bulunan ve inisiyatik bir örgütlenmesi olan bu kabile, tradisyonlarını sözlü aktarım yoluyla sürdürmüştür. Tradisyonlarındaki astronomi bilgileri, özellikle Sirius sistemi hakkındaki bilgileri tüm astronomları şaşırtmıştır.

 

Nommo'nun gemisi

 

Nommo’nun Gemisi, Mali Cumhuriyeti’nde yaşayan Dogon yerlilerinin mitolojisinde Sirius yıldız sisteminden Dünya gezegenine “gönderilenler”i ifade eden bir terimdir.

 

Nommo’nun gemisi terimi, Dogon inanışında, kimi zaman Sirius sisteminden Dünya’ya gelen maddi bir uzay gemisinden söz ediliyormuş gibi, kimi zaman da manevi anlamlar içeren bir sembol olarak kullanılmaktadır.

 

Kuşaktan kuşağa aktarılagelmiş Dogon tradisyonuna göre, bu gemi, insan soyunun birer imalat olan atalarını içermektedir. Fakat atalar gemiye insan formunda değil tohum halinde koyulmuşlardır; geminin Dünya’ya iniş yolculuğu boyunca, embriyonun, insan cenininin ana rahminde geçirdiği oluşum evrelerini andıran çeşitli dönüşüm evreleri geçirirler ve gemi yeryüzüne konduğunda gemiden insan biçimine gelmiş olarak çıkarlar. Altmış bölmeli bu gemi yalnızca ataları değil, yirmiiki kategoride sınıflanan “yaratılış unsurları”nı ve “kelâm”ı da içerir. Gemideki bölmelerde tüm varlık türleri ve “oluş usulleri” vardır; fakat bunların yalnızca bir kısmı yeryüzüne indirilmiştir, dolayısıyla insanlar yalnızca bir kısmını bilmektedir.

 

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/3/3e/Banani.jpg/300px-Banani.jpg

Tipik bir Dogon köyü

 

Dogon İnanışları

 

Dogon tradisyonunda Nommo’nun gemisiyle ilgili olarak belirtilen inanışlar şöyle özetlenebilir:

 

Tanrı Amma dört erkek insanı dört unsurdan oluşturdu.

 

Amma bu dört erkek insanın dişi ikizlerini de yaptı. En yüksek gök katında imal edilen, yeryüzüne nakledilecek olan atalar dört çift idi. Bu dört çift insanlığın “Oğullar” denilen sekiz atası oldular. Onlar O-nommo’nun oğulları olarak kabul edilirler. O-nommo’nun plasentasının temsilcisi Sirius-A yıldızıdır.

 

Bu “Oğullar” gemiye tohum halinde koyuldular.

 

İniş hareketine geçmeden önce gemiye Sirius-B yıldızından po tohumu yüklendi. Amma’nın po’ya yerleştirdiği ve po’nun gemiye boşalttığı yaratılış unsurlarının oluşturduğu bütün 22 kategoriden oluşur.

 

Amma, zamanı geldiğinde, tüm yaratmış olduklarıyla dolu gemiyi rahminden çıkarttı ve yeryüzüne indirtti.

 

Gemi yeryüzüne sekiz dönemde (aşamada) indi.

 

İniş hareketi sırasında “parlayan Sirius-A yol gösterdi”. Yıldızların ilki, başlangıcı, en yüksek ‘Gök katı’nın merkezini kaplayan, “yıldızların direği” olan Sirius-B yıldızıdır; Amma’nın rahminden çıkan yıldızların sonuncusu ise, “alemin göbeği” ve “O-nommo’nun göbek kordonunu temsil eden” Sirius-A yıldızıdır.

 

Geminin iniş yolculuğu sırasında insanlar Sirius-A’nın parladığına tanık oldular.

 

Gemi, inişi sırasında bir ufuktan ötekine kadar tüm göğü kaplayan bir yay oluşturmuştu.

 

Gemi yere konduğunda ise insanlar ilk kez Güneş’in doğuşuna tanık oldular.

 

“Güneş doğduktan sonra Sirius yol gösterdi.” Güneş sistemimiz Sirius sistemi ile evlendi.

 

Oğullar en yüksek gök katından O-nommo ile çıktılar, iniş yolculuğunda anagonno-bile oldular, yeryüzüne konarken anagonno-sala oldular, yürümek için gemiden ayrıldıklarında ise “kişiler” haline geldiler. Gemi yere konduğunda dünyasal kirli toprak ile Nommo’nun saf toprağı karşılaşmış bulunuyordu.

 

Geminin asılı olduğu zincirin ucu Amma’nın elinde bulunuyordu. Bu zincir, Amma’nın “Oğullar” ve soylarından gelenler arasına yerleştirdiği çözülmez bir bağdır.

 

O-nommo aldığı kelâmı bağırarak bildirmesinden sonra, kelâmı insanlara aktarmakla da görevliydi.

Geminin 60 bölmeli içeriğinden şimdiye dek insanlara ancak 22 kategorisi açıklanmış, verilmiştir. Kelâmın insanlığa gelecekte aktarılacak kısmı Dünya’yı değişikliğe uğratacaktır. Nommo “kelâm” günü yine ortaya çıkacaktır. Bir zaman gelecek, Sirius-B yıldızı vaktiyle po tohumunun parıldamış olduğu gibi parıldayacak ve belirli bir dönem boyunca görünür olacaktır.

 

Kaynakça

 

Semboller Ansiklopedisi,Ruh ve Madde yayınları

Le Renard Pale, Marcel Griaule

Dogonlar'da Sirius Gizemi,Alparslan Salt, Ruh ve Madde Yayınları,1984

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://www.bilinmeyenler.org/images/stories/food/dogon-danc.jpg

Dogonlar üzerinde araştırma yapan Amerikalı bilim adamı Robert Temple, bir Nommo uzay gemisinin gelişini ve dönerek yere inişini simgeleyen resimler bulmuştur. Geminin Dogon ülkesinin güneydoğusuna indiği söyleniyordu. Dogon rahipleri geminin inişini tanımlarken onun kuru toprağa indiğini ve oluşturduğu girdap dolayısıyla bol miktarda toz kaldırdığını anlatmaktadırlar.

ogonlar da Sirius’lu gezginlerin bir gün geri döneceğine inanmaktadırlar: Göklerde bir yıldız belirecek ve bu Nommo’nun yeniden dirilişinin işareti olacak.der bir yazıt.

Dogonlar ve Sirius yıldızıyla aralarında kurdukları bağ, UFO araştırmacılarının olduğu kadar yaratılış teorisyenlerinin, astronomların ve bilim adamlarının da ilgisini çekmiş, bu kabilenin kökenleri ve sahip oldukları derin astronomi bilgisine nasıl ulaştıkları hakkında pek çok araştırma yapılmıştır. Arkeolog-yazar Erich Von Daniken Dogon inançlarını kabullenmiş ve bu bilgileri, geçmişte dünya dışı varlıkların dünyamızı ziyaret ettiğinin kesin bir kanıtı olarak yorumlamıştır. Gerçekten de “ilkel” Dogonlar’ın yüzyıllardır sahip olduğu bilgileri bilim henüz yeni yeni keşfetmektedir. Bunun son örneği Dogonlar’ın Sirius siteminde Emme Ya adını verdikleri ve Nommoların gezegeni olduğunu söyledikleri üçüncü bir yıldızın varlığından bahsetmeleridir. Bunun Popola (Sirius B)’dan dört kez daha hafif olduğunu, yine Sirius B gibi 50 yıllık bir zamanda daha geniş bir yörünge çizdiğini ve her ikisinin çapları arasında bir dik açı oluştuğunu belirtiyorlar ve Emme Ya’nın bir de uydusu olduğunu söylüyorlar. Hakikaten de Dogonlar’ın Emme Ya’sı vardır ve o astronomlar tarafından ancak 1995 yılında keşfedilmiş olan Sirius C yıldızıdır! İşte bu Nommoların yaşadığı yıldızın keşfidir…

 

Robert Temple'nin de sorduğu gibi insan, "Acaba Dogonlar bu yüksek bilgiyi nasıl ve nereden elde etmişlerdir?" diye sormadan edemiyor. Dogonlara bu bilgiyi Temple'nin ileri sürdüğü gibi; Sirius sisteminden gelen ve "Nommolar" olarak adlandırılan "yüzer-gezer varlıklar" bırakmış olabilir mi? (Temple bu ziyareti 5000 ile 3000 yıl önceye koyar.) Ya da dünya dışı varsayıma alternatif olabilecek başka bir varsayım ileri sürülebilir mi?

 

Eski majik dinler üzerinde araştırmalarda bulunan ve Dogonlar’ın Eski Mısır kültüründen etkilenmiş olabileceğini düşünen Murry Hope, olgun bir Mısır kültürünün aniden ortaya çıkışı ve erken dönem Mısırlılar'ın, Sirius'a gösterdiği yoğun ilgi konusunda, aynı ölçüde dikkate değer başka açıklamalar bulmaktadır. Araştırıcıya göre; bu erken dönemden elimize ulaşan bilgiler ışığında, bir Sirius etkisi olduğu tartışılmayacak derecede açıktır. Ancak bu bölgelerdeki yerli halklar "uzaylılarla bizzat temasa mı geçtiler, yoksa bu bilgileri, gene yeryüzündeki teknolojik ve bilimsel açıdan son derece gelişmiş başka uygarlıklardan mı aktardılar " işte bu nokta tartışılabilir."

 

Ne var ki, Hope'nin yeryüzünde teknolojik ve bilimsel açıdan son derece gelişmiş dediği uygarlıktan kastettiği efsanevi "Atlantis uygarlığı"dır. Hope kitabında kişisel görüşünü şu cümlelerle aktarır:

 

Benim görüşüm, gezegenimizin uzak tarihinde bir Sirius bağlantısının gerçekleşmiş olduğu yönünde. Ancak bu bağlantının Atlantis uygarlığının oluşum dönemine rastladığı fikrindeyim. Yani, uzaylılar kozmolojik bilgilerini Atlantisli âlimlere aktarmışlardı. Atlantislilerin Terazi, Başak ya da Aslan astrolojik çağlarında uzak galaksilere yolculuklar yaptıklarını öne süren psişiklere, üzülerek katılamıyorum. Ancak, bazı "uzaylı gezginler" vasıtasıyla bu konularda bilgilendirilmiş olabilirler. Bu gezginler daha sonra Dünya'dan ayrılmış olmalılar. Öğrencilere de bu bilgileri, en iyi bildikleri yollarla diğerlerine aktarmak kalmıştır.

 

Peki, bu astronomik bilgiler Dogonlara Avrupalılar tarafından öğretilmiş olabilir mi? Her ne kadar Temple, 1931 yılına kadar Dogonların Avrupalılar tarafından ziyaret edilmediğini söylüyor olsa da Carl Sagan, çağımızın başlarında bir Fransız'ın Batı Afrika'yı ziyaret ederek, Sirius yıldızı hakkındaki görüşlerini, Dogon halkına anlatmış olabileceğini düşünmektedir. Bu Fransız; bir misyoner, bir maceracı ya da bir antropolog olabilir -bu kişilerin pek çoğu hevesli amatör gökbilimcilerdir. Dogonlar da böylece, ondan bu bilgileri edinmiş olabilirler. Bu bilgileri özümseyen Dogon halkı, ritüel törenlerinde kullanmış olabilirler. Zira yakın geçmişte Arizona'da, Yeni Gine'de bunun örnekleri var olup, taş çağı insanlarının mitolojilerine yeni hikâyeler, şarkılar ve bilgiler girerek, hızla özümsenebilmektedir. Bu tip özümsemeler, eğer konu halkın ilgisini çekebilecek kadar ilginç olursa, çok hızlı gerçekleşebilmektedir. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı'nda (1914-1918) bir çok Dogon'un Fransız ordusuna hizmet ettiği de bilinmektedir. Bunlardan bazıları topraklarına geri döndüklerinde, yerli halk öykülerine renkli motifler katabilirlerdi.

Dogon inanışlarını gözden geçirdiğimizde; Dogonların Jüpiter’in dört tane uydusu olduğuna ve Satürn'ün güneş sisteminin en uzak gezegeni olduğuna inandıklarını görürüz. Halbuki günümüz astronomik gerçeklerine göre; Jüpiter’in 16 uydusu bulunduğu gibi, Satürn de Güneş sistemimiz içersindeki en uzak gezegen değildir. Ayrıca Dogonlar, 1977'de keşfedilen Uranüs ve halkalarına ise hiç değinmezler. Bu durum, Dogonlar'ın elde ettikleri bilgileri dünya dışı bir kökenden değil, Avrupalılardan almış olabilecekleri tezini destekler.

 

Sirius gizemi üzerine birçok eleştirel makaleler yayınlanmıştır. NASA'da görevli James Oberg de Temple'nin kitabını inceleyenlerdendir. Ancak o, Temple'nin bir iddiasını doğru bulmaz. Temple, "...Bu vaha merkezi (Siwa) ve Teb, Behdet'e eşit uzaklıkta yer alırlar. Eski mısırda, yeryüzü, uzayda bir küresel cisim olarak düşünülür ve Sirius bilgisi gelecek kuşaklara aktaracak kuruluşlar dâhilinde yeryüzü üzerine projeksiyonlar yapılır" diye yazmaktadır. Temple'ye göre Mısır'da yapılan bu gibi kesin hesaplamalar, doğrulukla yapılan jeodezik ölçmeler sonucu bulunmuştur. Temple, Behdet'i bir harita üzerinde 31.230 doğu, 31.500 kuzey ve Teb'i 32.630 doğu, 25.700 kuzeye yerleştirir. Küresel trigonometri ile Oberg, Siwa-Behdet bacağını 612.3 km ve Teb-Behdet bacağını 654.8 km hesaplar. NASA uzay fotoğraf laboratuvarındaki hassas haritalar ise Behdet'i 31.030 kuzey, 30.280 doğu olarak gösterir ki, bu da Temple'nin Behdet'i 31.230 doğu, 31.500 kuzey olarak yerleştirmesinden bir 100 km daha uzağa götürür. Behdet, Siwa'dan 521.0 km ve % 20 sapma ile Teb'den 625.9 km uzaktadır.

Son olarak şunu da ilave edelim: 1977'de iki radyo gökbilimci teleskoplarını Sirius yıldız sistemine bir yapay radyo sinyali alabilir miyiz diye doğrulttular. Hiç bir şey algılamadılar. Sirius sistemindeki yıldızların yaşı ve enerjisinden edinilen bilgiler ışığında, bu sonuç sürpriz değildi. Orada yaşamı ortaya çıkarabilecek ve geliştirebilecek hiçbir dünya benzeri gezegen mevcut olamazdı. Çünkü bir çift yıldız olan Sirius sisteminde; Sirius A, A1 sınıfı, Güneş'imizden daha sıcak ve daha genç, Sirius B ise bir beyaz cücedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...