Jump to content

Geçmişin Tanrıları


mistik

Önerilen Mesajlar

Her zaman gördüğümüz, duyduğumuz ilginç görünümlü; genelde maskeli ve önemli gelişmeler göstermiş uygarlıkların mitolojilerinde büyük yer tutan tanrı ve tanrıçalar… Kimi bereketi simgeler, kimi doğayı, kimi pratikliği; haklarında bir çok rivayet vardır, duvarlara resimleri, sembolleri kazınmış onlara tapılmıştır.

 

Örneğin Dreste Kodeksindeki ellerini iki yana açmış ve yukardan biryerden gelen emirleri dinlediği anlaşılan tanrıça; ne duyduğu bilinmez, ama ona tapanlara çok faydalı işler yapmayı öğretmiştir.

 

Şimdi uygulamalı olarak, mantıken düşünelim; günümüz insanı yani biz başka bir gezegene, başka bir dünyaya gidiyoruz. Gittiğimiz dünyada bizim gibi düşünebilen, ancak gelişmemiş bir ırka rastlıyoruz ve onları incelemeye başlıyoruz; nitekim bir zaman sonra onlara öğrettiklerimiz bizi onların tanrısı yapıyor. Ben kulağımdaki kulaklıktan merkezden gelen talimatları dinlerken, tanrısallığımı birkez daha kanıtlarcasına kollarımı iki yana açıp etrafımdakilere yoğunlaşıyorum ve bu görüntü mağaraların, tapınakların duvarlarına kazınıyor; tanrı oluyorum…

 

Eski Yunanlılarla Romalılar, gökyüzünde yaşayan fakat insanları önemsemeyen tanrılara inanırlardıç. İnanmakla kalmayıp Tanrılarla ilgili durumları aralarında ve edebi eserlerinde tartışırlardı.( Eflatun, Aristo, Plinius…)

 

Tarih öncesinden kalan mitoslara göre; üstün güzellikte ve bilgelikte olan tanrılar, gökyüzünden inip dağlık ve ıssız yerlere yerleşir,; sonrada insanların arasından seçtikleri reislerle bağlantı kurarlarmış.

 

Eski geleneklere göre, Atlantis’in ilk kralları bilgilerini merkür ve venüsten elde etmişlerdi; Eski Ahit insanların kızlarıyla birleşen tanrının oğullarından ve bunlardan doğan devlerden söz etmektedir. Eflatun adlı eserinde kanatlı bir ırktan yola çıkarak insanlar ve tanrıların birarada yaşadığı dönemleri anlatmaktadır.

 

Yunan mitolojisisindeki Uranüs’ün olayı bu konuda ilginç bir örnek teşkil etmektedir; mitolojiye göre gea(yeryüzü) nın kocası ve kardeşi olan Uranus, çocuklarından nefret ettiği için onlardan kurtulmak ister. Başarılı olamamz ve oğlu Kronos( satürn ) yerine geçer. Kronos kızkardeşi rhea ile evlenir ve yeni doğan çocuklarını çiğ çiğ yer. Rhea oğlu Zeus’u Siklopların bulunduğu Giritte bir mağarada saklar. Yıllar geçer, Zeus büyür ve siklopların yardımıyla Kronos’u yener. Buna karşılık Uranus’un çocukları olan Titanlar Zeus’a boyun eğmezler. Zeus, kardeşi Neptün’ün ve Siklopların hazırladığı silahların yardımıyla Titanlar’ı bozguna uğratır.

 

Hikaye bununla bitmiyor; sonradan zeus titan prometeus ile de savaşıyor. ( prometeus; gökyüzü ateşini çalan ve onu içbükey bir tüpte saklayan ilginç biridir) ve onu cezalandırıyor.

 

Bu eski mitosu bu gün bir çok şekilde yorumlayabiliyoruz, örneğin W.Raymond Drake’a göre, yorumu şöyle; yüzbinlerce yıl önce, üstün bir uygarlığın temsilcileri olan uranoslar ( yunancada uranos gökyüzü anlamına gelir ) uzaydan geliyorlar. Yeryüzünde yaşayan devler bunlara karşı gelir, kendi aralarında sorunları olur yani çatışmalar tanrısal değildir…

 

1863′te Paris’te Kraliyet ( şimdi ulusal ) Kitaplığında bulunan Parez elyazmasını açıklamaya çalışan Robert Charroux bazı şekilleri aşağıdaki gibi yorumlamıştır;

 

1- Gökyüzü.

2- Uçan makine.

3- Havalanmak üzere olan nesne.

4- Venüs gezegeni.

5- Buharın çok güçlü efendisi.

6- Buhar gücünü kullanan efendi.

7- Güneşe doğru uçuş.

8- Işığı kullanan bir güç.

9- Yeryüzünün üzerinde uçuş.

 

Charroux’nun yorumu, çeşitli Maya el yazmalarının çeşitli resimleri üzerine. Ben çok kısa bir örnek vermekle yetindim ve bu kısa örnek daha önce üzerinde durulan bir sorununu destekler niteliktedir: Mayalarla İnkalar - ve genel olarak bütün eski uygarlıklar- dünya dışı yaratıklarla ilgili genel bir bilgiye sahiptiler.

 

1838 yılında Avustralya’daki kimberley bölgesinde araştırmalar yapan George Grey, Glenelg nehrinin yakınlarındaki bir mağarada bir uzay adamını andıran bir kaya resmi buldu.

 

Yaratığın başı etrafında parlak kırmızı daireler görülüyordu ve aynı kırmızı renk vücut ve eller içinde kullanılmıştı. Mağaranın öbür duvarlarında ayrıca insanı düşündüren benzer resimler, şekiller, yaratıklar vardı. Kimi, üç metre boyunda olup uzay adamlarının giysilerine benzer bir “kombinezon” giymekte, kimi yuvarlak miğferler taşımaktaydı. Uzmanlara göre bu resimler yerliler tarafından yapılıp yağmur tanrısı Wandjina’yı çağrıştırıyordu, bir kısım uzmansa; bunların bizzat uzaylı olduğudur; ben diyorum ki; ” neden ikiside olmasın?”…

 

Aslında yazacak bir çok örnek, anlatacak birçok olay var ama okurken sıkılmanızı değil, heyecanlanıp araştırmanızı istediğim için çok uzatmak istemiyorum.

 

Şimdi soruyorum; Mağara insanlkarı kalp ameliyatları yapıyor, 500.000 yıllık -bir zamanlar kullanıldığı anlaşılan- buji türü nesneler bulunuyor; Amerika kolomptan önce keşfediliyor, her yüzyılda çağını aşmış gizemli insanlar ortaya çıkıyor ve geriye sadece isimleri kalıyor; bizde okuduğumuz mitolojileri, destanları ve ya tarihte gördüğümüz “GİZEMLİ” olayları okuyup geçiyoruz, basit düşünüyoruz. Bir oğuz kağan destanında bile aslında varoluşun ve bilinmeyenin açıkça anlatıldığını farklı baktığınızda göreceksiniz.

 

Alıntı (yazan: Ceyhun Bıdıl)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...