Jump to content

Uzay-Zaman ve Zihin Bilmecesi


nevermore

Önerilen Mesajlar

Einstein’ın uzay-zaman hakkında bilinenlerde köklü bir değişiklik yapışına kadar bilim insanları Newton’dan aldıkları mirasla zamanı uzaydan ve gözlemciden bağımsız ve değişmeyen mutlak bir süreç olarak düşünmüşlerdir. Einstein devrimi ile birlikte ise uzay ve zamanın gerçekte birbirine bağlı olup uzay-zaman bütünlüğünü oluşturduğunu ve sağduyumuza ters gelse de algılayıcının durumuna göre değişken bir yapı kazandığını öğrenmiş olduk.

Görelilik teoremleri olarak adlandırılan bu yeni bakış açısı, ışık hızını sabit kabul edip gözlemcinin sahip olduğu hıza veya maruz kaldığı çekim alanına göre uzay ve zaman algısının da değiştiğini söylemektedir. Her birim, uzay (3 somut boyut) ve (1 soyut boyut) zaman bütünlüğünde sabit olarak ışık hızı ile yol almaktadır. Işık hızı uzay&zamanın akma hızıdır.

Uzayda şu an (pratik olarak) sâbit (yâni sıfır hızda) olduğumuzdan zaman boyutunda da ışık hızı ile yol almaktayız. Uzaydaki hızımızı ışık hızına doğru yaklaştırdıkça bilimkurgu filmlerindeki sahneler ortaya çıkmaya başlar. Zamandaki hızımız yavaşlar, genleşir. Örneğin, ışık hızının % 99′u bir hızla uzayda yol alan bizlere dışarıdan bakan hareketsiz bir gözlemci

Peki, uzayda ışık hızına çok yakın hızda giden bize göre durum nasıldır? Varlığımızı oluşturan tüm atomlar, protein ve DNA&RNA molekülleri, sinir hücrelerinin işleyişi vs. de ışık hızında hareket ediyor olacağından rölativite yasaları onlar için de geçerli olacak, hepsi de aynı zaman genleşmesine maruz kalacak ve dolayısıyla zihnimizde, kendi bedenimiz ve içerisinde yolculuk ettiğimiz uzay gemimizde bize göre hiçbir değişiklik olmayacaktır. Ama uzay gemimizin penceresinden dışarı baktığımızda ise çıldırdığımızı zannedebiliriz. Her şey zamanını çabukça tüketmekte, saatler fıldır fıldır dönmekte (on kat daha hızlı), saçlar hızlıca ağarmakta, geride bıraktığımız anne-babamız sadece 7 yıllık bir ömre sahip olabilmektedir. O süreçte gök bir başka renge bürünür! Öyle ki yolculuğumuzu bitirip dünyaya döndüğümüzde evladımızı kendimizden daha yaşlı bulmuş olacağız!

Işık hızına en yakın noktada uzay gemisindeki biz için tüm evrenin ömrü tükenir. Uzayda tam tamına ışık hızında yol aldığımızda ise artık zamandaki hızımız sıfırlanır. Zaman sonsuz genleşeceği, biz de evrenin sonuna ulaşacağımız (evren ortadan kalkacağı) için algımız da ortadan kalkacaktır. Uzay gemimizi dünyadan izlemiş olan sabit gözlemciye göre ise bizim saatimiz durmuş, Kehf ehli gibi capcanlı bir heykel olmuşuzdur.

*/ Ashab-ı Kehf bulundukları uzay (!) gemisinde kendilerine göre bir uyku (!) saati (≈ sekiz saat) geçirirler iken dünyada (!) 300 + 9 yıl geçmiştir. Şehre (!) indiklerinde yanlarında kalan paraları (!) hazine olarak nitelendirilmiştir. /*

Işık hızına ulaşan bir varlık 4 boyutlu evrendeki hacimsel/maddesel yapısından kurtularak evrenle tümleşik hâle gelir, boyutsuz bir kuant noktacığına dönüşür. Bu hızda geçmiş-şimdi-gelecek kavramları ortadan kalkar. Zerrecik zamandan münezzeh olur!..

Zaman olmadan algılama olmaz. En küçük zaman aralığı (bilimdeki “an” kavramı) 10 üzeri -43 saniye’lik bir dilimdir. Bu en küçük, artık ikiye bölünemeyen zaman aralığı ışığın en küçük uzay aralığını (10 üzeri -36 metre) kat ettiği süredir. Bu “an” 3 boyutlu bir Hologramdır.

Zaman, en-boy-yükseklikten oluşan 3 boyutlu mekânsal dilimlerin (kolaylık açısından 3 boyutlu küp şeklinde düşünelim) bir üst -soyut- boyutta; en, boy ve yükseklikten bağımsız bir doğrultuda (4 boyutlu bir küpte) dizilmesi ile oluşur. Zaman algısının oluşabilmesi için de bu dizilimin bir üst boyut ile (5 ≥ boyut = Zihin katmanları) etkileşimi gerekmektedir. Cansız maddeler 4 boyutludur ve dalga yönleri uyumsuz olduğundan iç dünyaları ve dolayısıyla zaman algıları da yoktur. 4 boyutlu madde belirli bir karmaşıklığa ve düzene ulaştığında (sinir sistemlerimiz veya gelecekteki yapay zekâ) maddenin dalga fonksiyonu uyumlu hâle gelerek iç dünya ve ilerisinde zamanın farkındalığı oluşur.

Bir üst boyutun anlaşılabilmesi için bir alt boyuttan örneklendirme yaparak devam edelim ve zamanın ne olduğunu anlamaya çalışalım:

Bir düzlem 2 boyutludur. Bu düzlemlerin yan yana dizilmesi ile bir küp/prizma elde edilir, yani 2 boyutlu düzlemlerin yan yana dizilmesi yeni, bağımsız bir doğrultuyu, 3. bir boyutu ortaya çıkartır.

http://www.students.itu.edu.tr/%7Ekilicabd/resim/uzayzamanbilmece/1.JPG

Eğer 2 (mekân) + 1 (zaman) boyutlu bir dünyada yaşıyor olsa idik, algıladığımız evrenimiz bir gazete sayfası gibi ve kendimiz de bu sayfadaki resim insanlar gibi olacaktık. Zaman ise 3. boyut, yani bir küp/prizma olacaktı.

Şimdi bu örneği bir üst boyuta taşıyarak gerçek dünyamızı anlamaya zorlayalım. Bu küplerin de yeni, bağımsız bir doğrultuda (dikkat 3. boyutta değil, 4. boyutta) dizilmelerinin sonucu nedir? Bu 3 boyutlu küplerin üst boyutta dizilimlerini, 3 boyuta hapsolmuş ve uyum sağlamış beyinler olarak 3 boyutlu mekânsal koordinatlarımızın dışına çıkarak canlandıramayız; ama bir alt boyuttan vermiş olduğumuz örnekle sezebiliriz.

Şimdi içinden geçmekte olduğumuz “an” 4 boyutlu küpün 3 boyutlu kenarıdır!

3 boyutlu mekânların 4 boyutlu bir küpte dizilimi yukarıdaki temsili resimdeki gibi gösterilebilir. Temsilidir çünkü çizim 2 boyutlu bir yüzeyde yapılıyor. Bizlerin yaşayıp geçtiğimiz, algı alanımızdan çıkan “an”lar artık oluşmakta olan o 4 boyutlu küpün bir dizisi; ama bizlerin mazisi olarak yer almaktadır.

 

http://www.students.itu.edu.tr/%7Ekilicabd/resim/uzayzamanbilmece/2.JPG

RUH denilen okyanustaki dalgalanmalar belirli bir eşik değerinde her an kendiliğinden çökerek, ışık hızı altı bölgede uzay&zaman bütünlüğünü ve çökmenin gerçekleştiği yerdeki zihinde geçmiş-şimdi-gelecek algısını

ortaya çıkarmaktadır. RUH farkındalıksız, “ben”siz ve zamansızdır. Her “

Her an kendiliğinden ışık hızı altı bölgeye çöken ve bizim geçmişimiz olmuş veya geleceğimiz olarak addettiğimiz uzay&zaman dilimleri ışık hızında veya derinliğine/boyutlarına göre ışık hızı ötesi takyonik hızlarla titreşen çok boyutlu RUH uzayında ses-görüntü, yaptıklarımız/ettiklerimiz olarak değil suretsiz-şekilsiz olasılık dalgaları olarak kayıtlıdır. Hiçbir uzay katında (örn. Levh-i Mahfuz’da)“Ahmet şu işi, Mehmet bu yapacak”diye bir kayıt yoktur. Kayıtlı olan kuantların titreşim şekli, yönü veya şiddetidir (Ve hatta kuantlar dâhi olmayıp bu enerji taneciklerinin de daha derinliklerindeki melekî güçlerdir). Bizlerin amelleri bu kuantların hareketlerinin çok sonraki ürünleridir.

http://www.students.itu.edu.tr/%7Ekilicabd/resim/uzayzamanbilmece/3.JPG

Varlığımızı RUH’tan aldığımız için RUH’un geçici olmayan, saf özelliklerine yaklaştıkça, yâni “ben”i saflaştırdıkça, olasılık dalgalarını da DUA dediğimiz yaratışımızla yönlendirebilir, kaderimizi etkileyebiliriz.

Saflaşmak, zihni ışık hızı altı madde&zaman hissinden arındırıp ışık hızına ve ötesine çıkartmak ve egosuz farkındalığa ulaştırmaktır. Zihin burada ne doğmuş olur ne de ölecek olur. Çünkü zaman yoktur, AN vardır. saatimizin 10 kat daha yavaş ilerlediğini, kalbimizin on kat daha yavaş çarptığını, 700 yıla kadar yaşadığımızı görecektir.

 

Konuya öyle güzel yaklaşmışlar ki , islam dininden verilen örnekler inancın ve duanın evrenselliğini öyle kanıtlar nitelikteki hayran kaldım :)

 

alıntı

nevermore tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...