Jump to content

Değişimin 'ben' aşaması ve SOĞAN OYUNU Meditasyonu


nevermore

Önerilen Mesajlar

NLP veya Kişisel gelişim ile ilgilenenlerin duymuş olabileceği bir davranış tarzıdır ben’in işaret edilmesi. Ben dediğinizde nereyi gösteriyorsunuz diye sorarlar, genellikle yaşadığı toplumun değer yargılarına göre farklı işaretler çıkar ortaya; kimi toplumlar bedeninin merkezi olan karnını gösterir, kimileri başını işaret eder, kimi ise kalbini gösterir. Yaradılış açısından toplumsal açıdan genetik bazı ufak tefek farklılıklarımız olsa da fiziksel bedenimizde yer tutan her bir organımız aşağı yukarı aynı yerlerdedir. Fakat benliklerimizin işaretleri neden farklıdır ve bu benlik nasıl bir şeydir ki sürekli yer değiştirir(?).

 

Bedeninin merkezini yani karnını işaret eden bir uzak doğulu veya kafasını işaret eden bir Avrupalı arasında bir benlik farkı mı vardır? Elbette ki hayır! Nasıl bizim toplumumuzda yüksek duygularımız, inancımız, aşkımız, cesaretimiz kalp bölgemiz ile ilintili ise ve ben dediğimizde bu bölge işaret ediliyorsa bu da o toplumların ve kişilerin neyi önemli gördüklerini ve yaşam tarzı olarak benliklerini ne ile ilintili kıldıklarını gösterir.

 

İşin garip kısmı nedir biliyor musunuz? İşaret etmekten öte pek çok kimse ‘ben nedir?’ diye sorulduğunda tıkanıp kalmaktadır. Kimi buna ruh der, kimi düşünce, kimi akıl, kimi duygular, fakat ortak bir sonuca ulaşmak hemen, hemen imkansızdır. Çünkü ben’in işaret edilişi gibi algısı ve anlatımı da farklı, farklı yönlere kayabilmektedir.

Hakkında bu kadar çeşitli rivayetler ve yer işaretlemeleri bulunan bu gizemli sözcük gerçekte ne anlama gelmektedir peki?

 

Kişiler arası diyalog araştırmalı yapan bir firmanın yaptığı araştırmada insanların en çok kullandığı kelimlerin başında hangi kelime geliyor dersiniz? Elbette ki ‘BEN’ Fakat anlamını bile tam olarak açıklayamadığımız salt kendimizi kastetmek için kullandığımız bu sözcük sipiritüel açıdan büyük önem taşımaktadır.

 

Değişim aşamalarının ilk ayağı olan bu ‘BEN’ karmaşasının çözümlenmesi bizim temelimiz olacaktır. Çünkü kişi kendini bilmeden, ne olduğunu ve hangi amaca yürüdüğünü net olarak algılayamadan, nelerin bu ben denilen özümüze nasıl etkiler yaptığını açıklayamadan, kısacası kendini tanımadan diğer hiçbir şeyi tanımasının yaşamında bir hükmü olmayacaktır. Diğer tüm şeyler kişinin kendi üzerinde yaşadığı bu bilinçsizliğin karanlığında boğulup gidecektir.

 

Bazı sistemler benliği parçalardan oluşmuş bir bütün olarak sunarlar; Fiziksel beden, zihinsel faaliyetler, akıl(zihin), duygular gibi çok çeşitli parçaların bütünleşmesinden oluşan formüller üretirler. Bunlardan biri olan Gurijeff sistemine göre bir benliği bir atlı arabaya benzetebiliriz; Bu sistemde At sezgileri, bağlı oldukları araba beden i, sürücü ise aklı simgelemektedir. Bu görev dağılımda kişinin özellikleri hangi doğrultuda daha gelişmiş ise o baskın yön benliğin ana teması olarak görülmektedir. Diyelim ki akıl yönünden olaylara yaklaşmayan bir yapımız var bu durumda sezgileri ifade eden atlar bedenimizi yani arabayı istedikleri yere götürecektir. Fakat durum şu ki o arabanın içinde bir yolcu olması gerekir işte asıl benlik budur. Bu sistem üzerine daha fazla bu bölümde yorum yapmayacağım fakat sistemi iyice düşünürseniz; yolcunun gitmek istediği yeri sürücüye belirttiğini, sürücünün bu doğrultuda gitmek için yetenekli olması gerektiğini, amaca ulaşmak için arabanın dayanıklı olmasını, atların güçlü fakat kontrol edilebilir olması gerektiği çıkarımını zaten yapacaksınız. Bizim ana temamız ve bu sisteme göre her şeyin başlangıç emrini veren yani gitmek istediği yönü bilip bu doğrultuda diğer özelliklerini doğru ve kontrol edilebilir olarak kullanma yetisine sahip olan benliğin sesini duymak ve kontrolü diğer etkenlerden ona yöneltmek.

 

Mistisizmin genellikle kabul gören tamamen benliğe yönelip derin bir meditasyon ve süper bilinçlilik durumunda kalıp bu fiziksel dünyayı ve etkilerini tamamen yok saymak ve ruhani bir yaşam kendi adıma söyleyecek olursam yaradılışa ve üzerinde yaşadığımız bu dünyanın gerçekliğine terstir. Bu demin örneğini verdiğimiz sistemde Abranın içindeki yolcunun arabayı, arabacıyı ve atları yakıp yola yürüyerek devam etmesini istemek gibi bir şey olur. Bize verilen her şeyin deneyim kazanmamız için yürüdüğümüz yolda kullanılması gereken ve belki de salt bu amaçla bize verilen hediyeler olarak görüp hepsini nasıl daha iyi kullanırız düşüncesiyle hareket etmek en doğru yol olacaktır.

 

İşte Öz benliğin keşfinin ve onun nereye doğru ilerlemenin bizi amaca ulaştıracağını ve kendi kendimize ihanet etmemizi önleyeceğimizi söyleyen sesini duymaya çalışmak bence en önce yapmamız gereken şeydir.

 

Öz benliğimize ulaşmak için de kullanacağımız çok çeşitli yollar mevcuttur. Biz dağınık düşünceler saplanıp gerçeğe giden yolu uzatmamak için tek bir yolun anlatımını yapacağız ve bunun üzerine çalışacağız. Bu ciddi ve derin konunun aslında çok eğlenceli olabilecek bir yöntemini sizlere anlatmak istiyorum. Buna Soğan Oyunu diyorlar. Benliğin keşfedilmesi için yüzyıllardır kullanılan bir yöntem.

 

Sistem gayet basit, fakat sonuca ulaşana kadar alışkanlık edinilmesi gereken, süreklilik isteyen bir çalışma. Yapmamız gereken ilk şey o başımıza bunca şeyi aşan soruyu sormak yani BEN NEDİR? Veya BEN NEYİM? Ardından bu soruyu temel alarak bir soğanın tüm katmanlarını bir, bir çıkarıp atmak gibi soruları çeşitlendirip benliği oluşturduğu düşünülebilecek her şeyi ortadan kaldırarak soğanın merkezine yani benliğe ulaşmak.

 

Şimdi sizi bu kadar zahmete sokmayıp öz benlik şudur, şöyle bir şeydir deyip bu süreci hızlandırmam ne güzel olurdu değil mi? Fakat bunu soğanın kabuklarını ve katmanlarını atmaya başladığınızda hissedeceksiniz ve anlayacaksınız ki öz benliğin tanımı hepimiz için farklı olacaktır. Biliyorsunuz ki bazı şeyleri kelimelere dökemezsiniz, onlar sadece hissedilir ve inanılır. Hissettikleriniz mükemmel bir şekilde betimleseniz bile asla anlatmak istediğinizi tam olarak yansıtamazsınız çünkü yine biliyorsunuz ki önemli olan benim ne anlattığım değil sizlerin bilinciniz çerçevesinde anlattığımı ne kadar algıladığınız. Hani derler ya ne kadar göz varsa o kadar gerçek vardır, işte anlatmaya çalıştığım bu. Kimse gerçeği sizin gözünüzle görüp sizin gibi değerlendirmeyecektir, çünkü kimse sizin gözlerinizle görüp aklınızla değerlendiremez bunu yapacak ve gerçeğinizi oluşturacak olan sadece sizsiniz. Öz benliğin keşfi biraz da bu yüzden elzemdir, başkalarının gerçeklerini hayatının temel taşı yapmak istemeyenler için kendini keşfedip yoluna devam etmek belki de yaşamında yapacağı en önemli iştir.

 

Soğan oyununda size saçmada gelse de tüm aklınıza gelen veya sezinlediğiniz soruları sorun, soru sormak sizi her adımda gerçeğe daha çok yakınlaştıracaktır.

Duygularınızı sorun, ben duygularım mıyım? Onlar olmadan ben yine ben olur muydum? Ben düşüncelerim miyim? Düşüncelerim olmadan ben neyim? Ben sadece fiziksel bedenim miyim? Fiziksel bedenim zarar görse ne olur? Hiçbir yerini kullanamayan insanlar var bu onları benliksiz mi yapar?Ben beni çağırdıkları isim miyim? vs.vs....

 

Sorular böyle uzayıp gider. Ne kadar çok soru ve seçenek yaratabiliriz farkındasınız değil mi? Benliğe, özümüzde olan o saf ve kirlenmemmiş olana ulaşmak ve harekete geçirmek için tüm soruları irdeleyin. Karşılaştırdığınız olayları bu sorular neşterine teslim edip bunun sizi siz yapan şeyler mi olduğunu düşünün. Her sorunun cevabında bir katman kaybolacak ve özünüze deha çok yaklaşacaksınız ve siz özünüze yaklaştıkça değiştiğinizi kendiniz deneyimleyeceksiniz. Özünüze yaklaştıkça olaylara verdiğiniz tepkiler, değer yargılarınız, gereksiz ego sıçramalarınız, yersiz üzüntüleriniz her bir adımda daha çok azalacak. Öz benliğinize yaklaştığınız her n hayatın içindeki rutinin kırıldığını, yemek, içmek, uyumak, tv seyretmek, işe gitmek gibi şeyler dışında bir hayat gayeniz olduğunu hissedecek ve ona göre yaşamaya çalıştığınızı fark edeceksiniz. Diğer tüm özellikleriniz ve yetileriniz yönetiminde olan biri olmaktan çıkıp yöneten olmanın keyfini yaşayacaksınız.

 

Bu sistemin tam olarak sonucunu hiçbir kelimenin net bir şekilde anlatamayacağını bir bilinçlilik hali olarak algılayacaksınız. Sistemin sonunda öz benliğinize ulaşıp kendi yaşamınızın idaresini elinize aldığınızda ileriye doğru atılması gereken bir sonraki adıma geçeceğiz; bu da öz benliğinizin şaşmaz bilinci ışığında Yüksek benliğinize yani Evrensel bilince ve iletişime geçme aşaması olacak. Evrensel bilinciniz sizi tüm yaradılış ve boyutlarla buluşturacak, kocaman bir bütünün küçük ama işlevsel bir parçası olduğunu hissettirecek ve düşüncelerinizde bu doğrultuda bir devrim yaşayacaksınız.

alınıtıdır

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...