Jump to content

Osmanlı Hareminde Cinsellik


nevermore

Önerilen Mesajlar

Üç kıtaya yayılarak evrensel bir imparatorluk kurmuş olan Osmanlı Devletinin Türk ve dünya tarihinde çok önemli bir yeri vardır şüphesiz. Ancak bizlerin şansızlığı tarih derslerinde okuduğumuz kitapların tek yanlı ve tutucu görüşlerce kaleme alınmış olmasıydı. Geçmişe dair eksik kalan bilgilerimizi sonraları daha eleştirel görüşlerle yaklaşmasını bilen yazarların yazdığı eserler sayesinde kapatma şansımız olmuştur. Bildiğimiz tek şey, haremin sarayın içinde cariyeleri barındırdığı ve bu cariyelerin dışa kapalı yaşadıklarıydı. Orada olup bitenler gizli tutulduğu için haliyle daha da ilginç bir şekil alıp, belki de, herkesin erotik hayallerini bile süslemiştir. Orada olanlar o kadar da erotizm kokuyor muydu acaba?

Harem demek yasak demek

Harem arapçada yasak ve gizli anlamına geliyor. İnsan hayatının gizli ve kapalı bölümünü, evinin en dokunulmaz bölümünü ifade ediyor. Lügattaysa korunan, mukaddes ve muhterem yer anlamına geliyor. Bu kelimenin Osmanlı saraylarında kulanımı herhalde bu iki anlamı da temsil ediyordu. Çünkü genellikle iç avluya bakacak bir şekilde planlanan haremde, kadınların yabancı erkeklerle karşılaşmadan her türlü eğitimlerini alıp, günlük yaşamlarını sürdürmeleri muhteremliği, belirli bir kan bağı dışında kalan erkeklerin buraya girişinin yasaklanması da gizi temsil ediyor olmalıydı. Büyük bir sırdır, Osmanlıların Harem-i Hümayunu. Herkesin girip çıkması mümkün olmayan haremde yaşananları belgelemek de zordur. Sarayın ilk resmi tarihçisi Naimanın 4. Murat dönemi olaylarını yazarken bazı konulardan zikri müstecendir diyerek bahsetmekten kaçınması yoruma son derece açıktır. Tabii bu giz, haremle ilgili daha çok fantezinin üretilmesine sebep olmuştur. Padişahın özel zevklerini sonuna kadar yaşadığı özel genelevi tarzında düşünenler bile olmuştur. Ancak tarih yazarı Murat Belgenin şu yaklaşımı da değerlendirmeye alınmalıdır; " Haremi batıda epey yaygın olan, padişahın sınırsız cinsel özgürlüğe sahip olduğu bir cümbüş mekânı gibi düşünmekten kaçınmalıyız. Padişahın cinselliği, çoğu yazısız birçok kuralla sınırlıydı. Haremdeki herkes, haseki sultanlar, valide sultanlar, önde gelen hizmetkarlar vb. oldukça katı bir kurallılık içinde toplam iktidarı paylaşıyordu. Onun için burayı ve buradaki hayatı bir aygırın hüküm sürdüğü bir hara gibi tasavvur etmek yanlış olur."

Cariyelerin kalitesi

http://www.derki.com/images/ucuncu/harem2.jpgHaremdeki kızlar musiki, raks, ince sanatlar ve Türkçeyi ustalarından öğrenirdi. Mutlaka saray protokolü, etiketi ve adabı öğrenirlerdi. Usûl ve adap içeren dini bilgiler konusuda da ders alırlardı. Onlara tam bir saraylı hanım kıvamı verilene kadar uğraşılırdı. Böylece olur da, aralarından biri padişahın ilgisi çekip hanımı olursa, görgü ve davranışlarıyla etrafta saygı görmesi sağlanırdı. Müslüman olanların sayısı istisnai ölçüdeydi. Hareme daha çok Hırvat, Yunanlı, Rus, Ukraynalı, Gürcü kızlar alınırdı. Esir olarak İstanbula satılıp köle konumundayken haremde cariye oluverirdi bu kızlar. Kimi araştırmacılar ve yazarlar bu tabloya bakarak Osmanlı padişahlarının, Türk kanı taşımadıklarını, yabancılaşmış kimlikler olarak Anadolu halkını kötü yönettiklerini ileri sürmektedir.

"Bize hayırlı bir kapı aç"

Padişaha sunulacak cariyeyi çoğunlukla padişahın annesi seçermiş. Haremdeki her kadının illâ ki padişah eşi olma gibi bir durumu yokmuş aslında. Tabii kızlar için asıl hedef, padişah. Ancak "Bize hayırlı bir kapı aç" duası, harem kapılarının birisi üzerinde yer aldığına göre, buraya alınıp yetiştirilen kızların uygun insanlara gelin gideceğinin düşünüldüğünü gösteriyor. Padişaha da öyle her kız sunulmazmış zaten. En seçkinleri seçilip, sunulurmuş. Haremde yetişmiş, sarayın Enderun kısmında yetişen genç devlet adamlarıyla evlendirilen kızlar da çoktur. Bu durumda haremde Enderunda yetişen zümrenin eş olarak seçeceği kızların da yetiştirildiği kabul edilmelidir. Ancak kısmeti çıkmayan, ömrünün sonuna kadar orada kalan talihsiz kızlar da olmuş. Bunlar bazen yüksek rütbeye ulaşır bazısı ise basit işlerde, hatta temizlik işlerinde çalıştırılmış. O kadar yetiş, eğitim al, sonunda temizlikçi ol. Gerçekten büyük bir talihsizlik...

Haremin hakimi Valide Sultan

Padişahın nikâh kıydığı eşine "Haseki" deniyor. İstisnai olarak Hürreme valide sultan olmadığı, yani hayatta iken oğulları tahta geçmediği halde, Hürrem Sultan denir. Hürrem, haremde kalan temizlikçi kızların aksine bir o kadar şanslı çıkmış. Tabii bunda dönemin padişahı Kanuni Sultan Süleymanla olan derin ve ulaşılmaz aşkının etkisi vardır. Ulaşılmaz, çünkü Hürremin Muhteşem Süleymanda bıraktığı etkiye haremdeki başka hiçbir kadın erişememiş. Bunun gayretiyle olsa gerek, Hürremin kendine güveni her zaman sonsuz olmuş. Osmanlı Sarayında padişahı avucunun içine alarak sarayı yöneten, bununla yetinmeyip siyasete de karışan, entrikalara, cinayetlere neden olan padişah eşlerinin ilki ve kadınlar saltanatının kurucususudur Hürrem Sultan. Gerçek adının Roxelana olduğu iddia edilen Hürrem, güzel, akıllı, kurnaz, fettan, okur yazar ve oldukça becerikliymiş. Tarihe bakıldığında bu becerisi net bir şekilde görülür zaten. Cariye konumundayken dört şehzade ve bir sultan doğurmuş, nikâh kıyması için de Kanuniye dayatmış, 1530da bu istekleri yerine getirilip resmen sultan şanını kazanınca son çocuğu Cihangiri doğurmuştur. Hürrem Sultan cazibesi ve tavırlarıyla Sultan Süleymanın gönlüne sonsuza kadar hâkim olabilmeyi başarmıştır.

Zenci hadımağalar daha güçlü

http://www.derki.com/images/ucuncu/harem3.jpgOsmanlı aleminin en ilginç karakteri hadımağalar. Hareme alınan hadım erkek hizmetçiler, ak hadımlar ve kara hadımlar olmak üzere iki gruba ayrılmış. İslâma göre erkeklerin hadım edilmesi yasak olduğundan, müslüman hadım görevli yokmuş. Bu yüzden Osmanlı Devletinin genişleme yıllarında, İstanbul a getirilen Macar, Alman ve Slav esirler, ilk ak hadımlar arasında yer alır. Sonraları bunların teminindeki güçlük, hadım edilmelerinin zorluğu ve dayanıksız olmaları, özellikle III. Murad zamanında Osmanlı Hareminde ak hadımların yerini zenci olan siyah hadımların almasına sebep olmuş. Beyaz hadımağaları hiç dayanıklı olmamakla birlikte ölüm oranları da çok yüksekmiş. Buna karşılık zenci hadımlar daha güçlü ve dayanıklıymış. Bu da o dönemde Mısır, Sudan ve Habeşistandan çok sayıda zenci hadım getirilmesine sebep olmuş.

Bazı genç köleler yolculuk sırasında durdukları sıcak limanlarda hristiyan Mısırlılar ya da Yahudiler tarafından hadımlaştırılıyor. Çünkü sıcak ve kurak yaranın daha çabuk iyileşmesini sağlıyor. Hatta bazıları yaraları kapanana kadar boğazlarına kadar kuma gömülüyor. Hadım etme işlemi, ezme, vurma, kesme ve içe itme gibi yöntemleri içeriyor. Hadım olmuş kişinin vücudunda kıllanma duruyor. Yüksek perdeden ama ince bir sese sahip oluyor. Eğer cinsel organını ergenlik çağında yitirmiş bir hadımsa, bir daha cinsel istek duyması imkânsız hale geliyor. Sadece testisleri alınan bir hadımsa, erkeklik organı sertleşebiliyor. Hatta bunlar cinsel haz da duyabiliyor.

Harem kadınlarıyla hadımağalarının ilişkisi

Harem kadınları, cinsel organlarını korumuş hadımağalarını el üstünde tutarmış, çünkü bunlar sevişme sonrasında zevklerini uzatmayı bilirmiş. 16ıncı yüzyıl aydınlarından Gelibolulu Alinin anlattığı olaylardan biri, saraydaki kadınlar ve hadımların ilişkisidir. Hadımın ilişkiye girecek durumu yoktur. Ancak bazılarının penis dibinde oluşan sertlikten yararlanarak kadınların klitorisine sürtünerek birtakım deneyimler yaşadıklarını ve kadınların bunlardan çok hoşlandıklarını yazar. Erdoğan Tokmakçıoğlu, Osmanlıda Kadın Alemleri adlı yazı dizisinde, bazı hadımların odalıkları olduğundan bahseder. Sarayda bütün haremin yönetimini elinde tutan hadımağa, istediği odalığı padişaha sunmaya çalışırmış. Yine aynı yazıda şöyle yazar; Hadımağaları şehveti tahrik için ilaçları da dener, erotik kadın giysilerine düşkün olurlardı. Dışarıyla temasları olduğu için, yapay erkeklik organı ve diğer erotik seks oyuncakları sağlayabilirlerdi. Ayrıca oral seks konusunda da çok deneyimleri vardı ve pek ustaydılar. Bir hadımla seviştikten sonra evlenen kadınlar, çok kez kocalarının marifetlerinden pek hoşnut kalmıyorlardı. Şu kadar ki bir saray görevlisi kızlarağasına yazdığı şikayetnamesinde şunları anlatır: Hadımlarla içli dışlı olan odalıkların doymak bilmeyen bir cinsel iştahları olduğu doğru mu? Böyle olduğu bütün İstanbulca bilinen bir şey. İki odalık azat edilmiş ve haremden ayrılıp evlenmişlerdi. Ama evlenmelerinden bir hafta sonra kocaları, karılarını boşadılar. Sebep de karılarının kendilerine hadımağaları kadar başarılı olamadıklarını söylemeleriydi. Bazı hadımağaları da delikanlıları kızlara tercih edermiş. Bugünkü deyimiyle gay hadımağarı da varmış. Zaten Osmanlının eşcinselliğe bakışı da oldukça esnekmiş.

Eşcinselliğe bakış

http://www.derki.com/images/ucuncu/harem4.jpgOsmanlının homoseksüelliğe hoşgörüyle yaklaştığı kanunlarından da belli oluyor. Şöyle ki, homoseksüelliğin Batıdaki cezası yakarak öldürmeyken, Osmanlıda ilk defa eşcinsel ilişkide bulunan, değnek ve para cezasına, alışkanlık haline getirenler de sürgün ve kürek cezasına çarptırılıyor. Küçük yaşlarda yaşanan homoseksüel ilişkilere kanunnamelerde bile rastlamak mümkün. Söz konusu kanunnamedeki ifade; Küçük oğlancıklar değişik oynasalar da onlardan ceza alınmaya, azarlansınlar şeklinde geçer. Burada küçüklerin homoseksüel ilişkilerinin cezanlandırılmaması gerektiği, sadece azarlamanın yeterli olduğu belirtiliyor. Erkeklerin sürekli birlikte yaşadığı ortamlardan olan Yeniçeri kışlasında da eşcinsel ilişkiler varmış. Yanlarında peçeyle gezdirdikleri ve civelek adı verilen yeniyetme oğlanlar olur, bunlar için büyük kavgalar ederlermiş. Osmanlı şeyhülislamlarının (Kabinede sadrazamdan sonra yer alan ve din işlerine bakmakla birlikte dünya işlerine de din bakımından karışan üye.) fetva dergilerinde de eşcinselliğe ilişkin fetvalara rastlanır. Çatalcalı Ali Efendinin fetva dergisinde yazılmış bir fetva; Bir erkek başka bir erkekle eşcinsel ilişkiye girer ve sonra da ilişkiye girdiği adamın kızıyla evlenmek ister. Şeyhülislama sorarlar: Bu durumda adamın kızını vermesi doğru mudur? Şeyhülislamın yanıtı gayet açıktır: Caizdir, verin! Homoseksüelliğin en yoğun yaşandığı yerleden biri de hamamlarmış. Burada ergenlik çağındaki oğlanlar, sabahlara kadar eğlenip, saz çalarmış.

Osmanlının bilinmeyen cinsel ayrıntıları

* Saray kütüphanelerinde cinsel hayatlarını yansıtan minyatürler ve bahnameler (seks kitabı) vardı. Bahnamelerde seks pozisyonlarını çizerlerdi. Tarihçi Dr. Fikret Yılmaz bir yayındaki yazısında 4. Murat döneminde yaşamış olan Atayi, minyatürlerden birinde İstanbulda bir gösteride ergenlik çağındaki bir çocuğa sarkıntılık yapan bir sapığı çizmiştir diyor. Yine aynı yazıda başka ilginç bir minyatürden daha bahsediyor: Duvardaki kovuğa penisini sokmuş birisini ve duvarın diğer tarafında penisin başına ip bağlamış çeken kadınların görüldüğü bir minyatür.

* Boynuz meselesi: Kadın kocasını aldatıyor. Halk bu olayı öğrendiğinde aldatan kadının kapısına boynuz asıyor. Boynuzlu deyiminin geldiği yerde burasıdır. Bu olayda olduğu gibi Osmanlıda ceza sistemi daha çok teşhircilik ve aşağılama yolunda gitmiş.

* Cinselliği önemseyen Osmanlılar, nasıl ve ne zaman sevişilmesi gerektiğine dair tıp kitapları bile yazmış. Ancak o dönemlerde yazdıkları tıp kitaplarından yanlış bildikleri cinsel mevzular olduğu anlaşılıyor. Bunlar aynen şöyle; Kadının spermleri olduğu, erkeklerin boşalma sırasında gelen sıvısının aslında kan olduğu ve testislerde renginin değiştiği.

Batılıların harem yorumları;

 

"Biz batılılar islam toplumunda cinselliği saplantı haline getirmek gibi eski ama güçlü bir geleneğin mirasçılarıyız. Harem, müslüman cinsel duyarlılığı üzerine kurulu Batı efsanelerinin kuşkusuz en yaygın simgesidir" (Harem-i Hümayun hakkında on yıllık çalışma sonucunda bir doktora tezi hazırlayan Amerikalı uzman, Leslie Peirce)

"Sarayın, ikinci avluya girmelerine izin verilen yabancıların gidebildiği kadarını gördüm. İçeriyi görmedim. Ama hükümdarlarına karşı huşu duyduklarını gösteren şahane bir sessizlik ve saygı içindeki sonsuz bir görevliler ve hizmetkârlar kalabalığı ile karşılaştım." (Henry Blunt, A Voyage into the Levant, 1638).

Kadınlar dairesine ilişkin bir bölümü buraya, okuyucuya bu daireyi iyi bilmenin imkânsızlığını anlatabilmek için dahil ediyorum. Buraya erkeklerin girmesi yasaktır ve bu yasak Hristiyan manastırındakinden çok daha büyük bir dikkatle uygulanır. Sultanın aşk hayatının niteliği gizli tutulur. Bunun üzerine konuşmayacağım ve bu konu hakkında hiç bir bilgi edinemedim. Bu konuda fantezi kurmak kolay ama doğru bir şeyler söylemek alabildiğine güçtür." (Jean-Baptiste Tavernier Nottvelle Relation de l'interieur du serrail de Grand Seigneur, 1675).

 

" Harem'in Avrupalıların yüzyıllarca yazıp çizdiği ile hiç bir alakası olmadığını farkettim. Harem padişahın dilediği kadınla yatması için düzenlenmiş bir kurum değil. Mimarisi bile buna uygun değil. Padişahın cariyeleri görebilmesi ve aralarından birini seçebilmesi mümkün değil. Kapılar, daireler, geçişler buna göre planlanmamış. Cariyeler 25 kişilik koğuşlarda kalıyor, üst katta yatan kalfaların sıkı denetimi söz konusu. Padişahın annesi kendi bölümünde, padişahın kadınları ayrı bölümde, padişah ise kendi dairesinde. Padişahın kadınını annesi seçip oğluna sunuyor. Padişahın kalkıp cariyeler bölümüne geçebilmesi için kuş olup uçması lazım. Harem bir üniversite gibi düşünülmüş. Cariyeler ise öğrenci. Burada yaşayanların bir dakikası bile boş geçirilmiyor sürekli bir eğitim biçki, nakış,müzik, vs... Cariyeler köle değil, hele cinsel köle hiç değil, bence doğru deyim cariyenin padişahın evlatlığı olduğudur." (1960'lı yıllarda Harem'in restorasyonunda görevli bir Fransız tarihçisi olan Robert Anhegger)

 

 

Esra COŞKUN

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

pardonda bahsettiğimiz osmanlı, hun zamanında fitursuzca sırf çinli bayanlara düşkünlüğünden dolayı onları eşleri olarak prenses ilan etmiş ve devletin yıkılmasına sebep olmuşların neslidir.o yüzden yadırgamamak lazım ki türklerinde tarihten beri cinselliğe düşkün olduğu bilinir.. yinede unutmamak lazımki hurilerin her birine dillere destan bakılırdı, yani kadınlarınada değer verirlerdi.geyşanın türk modelleri diyebiliriz aslında. bence bu ayrı bir olaydır, cinselliğin sanata dönüşmesi gibi birşey..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şu bölüm gözden kaçmış sanırım :)

Ancak tarih yazarı Murat Belgenin şu yaklaşımı da değerlendirmeye alınmalıdır; " Haremi batıda epey yaygın olan, padişahın sınırsız cinsel özgürlüğe sahip olduğu bir cümbüş mekânı gibi düşünmekten kaçınmalıyız. Padişahın cinselliği, çoğu yazısız birçok kuralla sınırlıydı. Haremdeki herkes, haseki sultanlar, valide sultanlar, önde gelen hizmetkarlar vb. oldukça katı bir kurallılık içinde toplam iktidarı paylaşıyordu. Onun için burayı ve buradaki hayatı bir aygırın hüküm sürdüğü bir hara gibi tasavvur etmek yanlış olur."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

murat belge'ye katılmamak mümkün değil, osmanlı haremini günümüzdeki mantıkla anlamak ve görmek oldukça zor, zaten orda bir iktidar ve trajedi yanyana yatıyor. heremi sadece cinsellik üzerine kurulu bir mekan gibi düşünmek hata olur.

ör, haremdeki bir sultanının oğlu iktidara geçtiğinde, önceki padişahın tüm eşleri haremden farklı bir osmanlı bölgesine himaye altında sürgüne gönderiliyordu, ki taht kavgasına ve iç hesaplaşma durumlarına bir engel teşkil etsin diye.

 

gerçi batılı ressamlar hep osmanlı hareminin cinsellik kısmı ile ilgilenmiş ve hiç görmedikleri haremi, "nasıl olabilir" düşüncesi ile resmetmişler, tabi bu da hayli komik sahneler çıkarmış.

thalese tarafından düzenlendi
Ardarda Atılan Mesajlar Birleştirildi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...