Jump to content

Astrolojide 2012


fotonkedi

Önerilen Mesajlar

2012 Maya Kehanetleri ve Güneş Aktiviteleri

 

öner döşer

 

Mayaların 2012 kehaneti "Güneş Lekeleri Döngüsü" ve "Venüs Döngüsü" ile bağlantılı gözüküyor. Bundan "Dönüşüm Zamanı, 2012 Öncesi ve Sonrası" kitabımda genişçe bahsetmiştim. 6 Haziran 2012’de Venüs’ün bu yüzyıldaki ikinci geçişini yaşayacağız. Bu döngüleri, daha önceki döngülerden ayıran en önemli özellik, 26.000 yıllık Presesyon döngüsünün de sonuna gelmiş olduğumuz ve 21 Aralık 2012’de gerçekleşecek Galaktik Hizalanma. Bu aynı zamanda Mayaların 5125 yıllık 5. döngüsünün de tamamlandığı tarihe denk geliyor. Araştırmacı yazar Murice Cotterel’e göre Mayalar Güneş Lekelerinde yaşanan değişimlerin farkındaydılar ve bizi uyarmaya çalışıyorlardı. Venüs döngülerini bile, Güneş aktivitelerini takip etmek için gözlemliyorlardı. 20 döngüde bir tersinirlik bekliyorlardı. Bu tersinirlik, manyetik kutupların yer değiştirmesini gösteriyor olabilir.

Astrofizikçi Percy Seymour’a göre, belli periyotlarda Güneş döngüsüne bazı gezegen dizilimi çiftleri hakim olmaktadır. Bu, bazı kavuşum, kare ya da karşıtlıkların diğerlerinden daha fazla yoğunluğa sahip oldukları anlamına gelebilir. Merkür ve Venüs Güneş’teki yüksek aktiviteleri başlatmakta başrole sahip olan gezegenlerdir. Bu şartlarda, 2012 yılında Venüs'ün Güneş diskinin önünden geçişi çok daha önem kazanıyor. Tarihte Venüs geçişleri esnasında meydana gelen önemli olayları "Dönüşüm Zamanı, 2012 Öncesi ve Sonrası" kitabımda "Ekler" bölümünde detaylı bir biçimde inceledim. Burada sadece başlıklar halinde sıralayacağım:

  • Bilimsel gelişmeler, yayıncılıkta, iletişimde ve bilgi alışverişlerinde ilerlemeler
  • Paranormal olaylar, UFO-USO’larla bağlantılı olaylar
  • Doğal felaketler, hava koşullarında, ısıda değişimler
  • Huzursuzluklar, ayaklanmalar, savaşlar
  • İnançlarda reform, yeni düşüncelerin ortaya çıkması
  • Ekonomik çalkantılar

Bu yüzyılda Venüs'ün bir önceki geçişi 2004 yılı Haziran ayında olmuştu ve takip eden aylarda doğal felaketler artmıştı. Bilimsel verilere göre, aslında 2004 ve 2005 yıllarında çok az güneş lekesi görülmesi bekleniyordu. 20 Ocak 2005 fırtınası, bir güneş maksimum yılı olan 1989 Ekim ayından beri görülmüş en büyük radyasyon fırtınasıydı. 2005 yılında fırtınalar devam etti. Eylül ayı içinde bire haftada güneş tarihinde kaydedilmiş en büyük fırtınalar görülmüştür. Eylül 2005 kasırgaları gibi korkunç fırtınalar güneş minimumuna yakın bir dönemde meydana geldiyse, 2012’de zirve yapacak güneş maksimumunda, güneşte ve dünyada olacaklar düşündürücüdür.

Güneş lekeleri, güneşin yüzeyini bozan, dünyadan büyük manyetik fırtınalardır. Bu nokta ya da benekler, nispeten daha serin alanlardır ve bu yüzden daha koyu renkli görünürler. Güneş lekelerinin sayısı arttıkça, güneşten yayılan gezegenler arası manyetik alan da o kadar yoğun olur. Güneş Lekelerinin maksimum yaptığı yıllarda doğal felaketlerde artış, savaşlar, ekonomik istikrarsızlıklar görülmüş. Şu bir gerçek ki doğal felaketler ve insan hareketleri (savaşlar, ekonomi, göçler, uygarlıkları doğuşu, yıkılışı) Güneş Lekelerinin yükseliş ve düşüşleriyle ilişkilidir. 1990-91 yılları ve 2000-02 yılları arasında bu aktivitelerin artışının depremleri, volkanları, savaşları tetiklediğini gözlemledik. 2 Ağustos 1990’da Irak Kuveyt’i işgal etti. Ardından 17 Ocak 1991’da çok uluslu hava güçlerinin taarruzu ile Körfez Savaşı başlamış oldu. George Herbert Walker Bush başkandı. 26 Şubat 1993’de Dünya Ticaret Merkezi bombalandı. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne saldırı düzenlendi. Bu dönemde de George W. Bush başkandı. 1990 yılı Sovyet sisteminin çöküntüye uğramasına sahne olmuştu. 1990’larda Francis Fukuyama teziyle “ideolojilerin sonunun geldiği” ilan edildi. Samuel Huntington da bu teze küresel bir boyut getirdi. Ona göre bundan sonra ideolojiler değil, medeniyetler çatışacaktı. 2001 yılında İkiz Kuleler’in bombalanması ABD sisteminin çöküntüye uğraması olarak algılandı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Güneş lekeleri, 9 ile 13 yıl arasında değişen dönemlerde, çoğu zaman 11 yılda meydana gelirler. Bu, bir güneş maksimumundan, diğerine kadar geçen normal süredir. Güneş maksimumundan, minimumuna kadar geçen süre 5-6 yıl arasındadır. Biz 2007 yılından beri Güneş Lekesi döngüsünün minimum fazındayız. En yakın Güneş Lekesi maksimumu 2012 yılı için öngörülüyor. Bu Güneş’in, Galaktik Merkez’le çakışmasının da olacağı yıl ve aynı zamanda Venüs’ün ikinci geçişinin yaşanacağı yıl. Görülüyor ki Mayalar bu zamansal çakışmaların farkındaydılar. Bu kez 1990 ve 2001 yıllarında yaşananlara nazaran çok daha etkin, dönüştürücü ve dramatik etkilere açık bir süreçte olduğumuz aşikar. Zira Dünya'mızın manyetik alanı iyice zayıflamış durumda. Manyetik alan zayıflaması bizi, uzaydan gelen radyasyon bombardımanına karşı daha savunmasız bırakabilir. Zararlı güneş ışınlarına karşı temel savunmamız olan dünya manyetik alanı, Kalifornia büyüklüğünde çatlaklar açılması sonucunda zayıflamaya başladı. Bu savunmanın sıfıra yakın bir düzeye inebileceği bir kutup değişimi, yani kuzey ve güney kutuplarının yer değiştirmesi yaklaşıyor olabilir. Manyetik kutupların yer değiştirmesinde ilk aşama tüm manyetik alanda zayıflama olması olarak görülüyor. Bilim adamlarına göre aslında bunu yaşamaya başladık. New Mexico Üniv. Prof. Bannerjee'ye göre, manyetik alan son 4000 yıldaki yoğunluğunun yarısını kaybetti ve manyetik kutup tersliğinin bir delili bu alan güçlülüğü olduğu için, Prof. Bannerjee bir manyetik kutup değişiminin gelmek üzere olduğuna inanıyor. Bannerjee Dünya’nın "kalp atış" hızı artarken, manyetik alanındaki güç zayıflıyor.

Manyetik kutupların yer değiştirmesine neyin neden olduğu konusunda çeşitli spekülasyonlar var. Bunlardan bir tanesi gezegenler arası manyetik alanlardaki değişimler. Rus bilim adamlarının sözcüsü Dr. Dmitriev bu durumu şöyle açıklıyor: Güneş'in kendisi de bir manyetik alana sahiptir ve Güneş'teki değişimler gezegenlerin işleyiş biçimini ve destekleyebilecekleri yaşamın türünü de değiştiriyor. Hatta DNA sarmalının da değişim geçirmekte olduğunu söylüyor. Rus bilim adamlarına göre Venüs, Mars, Jüpiter, Uranüs, Neptün ve Ay'ın atmosferi değişim geçiriyor. Venüs'ün genel parlaklığında belirgin bir artış gözlemleniyor. Manyetik kutupların değişiminin dünyada birçok manyetik kutup meydana gelmesine neden olacağı, pusulaların çok çeşitli yönleri göstereceğine, kuşların ve balıkların yönlerini şaşırmasına neden olacağına, hava koşullarının garipleşeceğine, fırtınaların, kasırgaların ve diğer elektriksel olayların yönlerinin ve şiddetlerinin değişeceğine yönelik teoriler ortaya konulmakta.

 

Güneş'teki aktivitelerle ilgili gelişmeleri bir süredir basından ve dergilerden takip ediyorum. NASA tarafından hazırlanan raporda, Güneş'te meydana gelmesi beklenen büyük bir fırtınadan söz ediliyor. Raporda, Güneş yüzeyinde meydana gelen büyük fırtınalarla ortaya çıkan plazma toplarının Dünya'daki enerji şebekelerini çökerteceği uyarısı yapılıyor. Güneş'te meydana gelen enerji patlamalarının bugüne kadar Dünya'daki enerji ve iletişim hatlarında görece kısa süreli ve küçük çaplı hasarlara yolaçtığı, ancak büyük çaplı bir patlamanın Dünya'nın manyetik alanına muazzam bir hasar verebileceği kaydedidildi. En büyük hasarın Kuzey Amerika, İskandinavya, Avrupa ve Çin üzerinde oluşacağı tahmin ediliyor. Güneş yüzeyindeki olası bir büyük patlamanın, Dünya'da saatler içerisinde tüm enerji hatlarını eriterek kullanılamaz hale getirebileceği, bunun sonucunda da altyapının çökeceği öngörülüyor. NASA'nın raporunda böyle bir felaket için olası bir tarih de veriliyor: 12 Eylül 2012...

 

Aşağıda benzer nitelikteki haberlerden bazılarının linklerini veriyorum...

http://www.newscientist.com/article/mg20127001.300-space-storm-alert-90-seconds-from-catastrophe.html

http://news.nationalgeographic.com/news/2008/12/081217-solar-breaches.html

http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&KategoriID=17&ArticleID=1085403&Date=21.04.2009&b=Iste yeni kabus&ver=17

*astrolojigazetesi

 

--------------------

Kritik Zamanlara Doğru

 

öner döşer/haziran09

 

Astrolojide, tutulmaların gerçekleşeceği tarihleri izlemek önemlidir. Çünkü yılın en önemli ve dramatik olaylarını ortaya çıkartırlar. Büyük ve önemli yaşamsal olayların haberlerini getirirler. Üç tutulmanın ardı ardına gelecek olması Temmuz ve Ağustos aylarından itibaren kritik, hızlı ve olaylı bir sürece giriş yapmakta olduğumuzu gösteriyor. 2009 yılının yaz aylarından itibaren başlayarak sayarsak, 21 Aralık 2012 olarak verilen ve “Zamanın Sonu” olarak adlandırılan tarihe yaklaşık 3,5 yıl kalmış olacağını görürüz. 2009-2012 arasındaki bu üç buçuk yıllık dönemi bazı kehanet araştırmacıları ve yorumcuları kıyamete, yani uyanışa giden yolun son ve en sert virajı olarak adlandırıyorlar.

Bir Ay Arayla İki Ay Tutulması

7 Temmuz 2009’da 15 derece 24 Dakika Oğlak burcunda gerçekleşecek Ay tutulması Vega, Sirius ve Canopus yıldızlarıyla irtibat kuruyor. Aslında önemli ölçüde tanınma, şans ve fırsat barındıran bir tutulma bu. Türkiye açısından da önem taşıyor, çünkü Ankara’ya göre çıkartılmış astroloji haritasının 4/10 eksenine düşüyor. Güneş’in 10. eve düşüyor olması ve Sirius, Canopus ile birleşiyor olması, hükümetin veya yöneticilerin başarılı bir profil çizeceğini gösteriyor. Ama Ay-Güneş karşıtlığı gereği, muhalefet de yoğun bir şekilde hissedileceği ve hükümetle muhalefetin karşılıklı atışmalarının yoğunlaşacağı bir süreçte olacağız demektir. Hükümet birtakım yeni projeler açıklayabilir, girişimlerde bulunabilir.

...

...

...

...

Ani Reform ve Değişiklikler

Her tutulma farklı zamanlarda başlar ve kendi periyotları vardır. Her tutulmanın getirdiği etkiler farklıdır. 22 Temmuz’da gerçekleşecek Güneş tutulması 11 Güney serisine ait. Avustralya’lı astrolog Bernadette Brady’e göre 11 Güney tutulması, ani reform ve değişiklik yapma ihtiyacının ortaya çıkacağını, eski düşüncelerin yetersiz kalacağını, engelleri aşmak için yeni yollar denemek gerekeceğini, bunun için de şiddete veya büyük güce başvurulacağını gösterir.

Tutulma derecesinin Uranüs ile üçgen açı yapıyor olması da bunu destekler cinsten doğrusu. İçinde bulunduğumuz ve 2011 yılına kadar etkin olacak Satürn-Uranüs döngüsü süresinde de mevcut düzene karşı çıkma ve reform ihtiyacının artacağını gözlemleyeceğiz. Satürn yavaş, tedbirli ve değişime karşı dirençlidir. Uranüs hızlı, spontane ve değişimcidir. Satürn beklenen, ne olup bittiğini anlayabileceğimiz, alışkın olduğumuz ortamları ve olayları sembolize eder. Uranüs ise beklenmedik, ne olduğunu anlayamadığımız, sarsıcı durumlarla ilişkilidir. Satürn katı ve somutçudur. Uranüs esnek ve değişken, soyuttur. Satürn kuralları koyar, sınırları belirler, yapıyı oluşturur. Uranüs kuralları çiğner, limitleri aşar, yapıyı bozar. Satürn düzen ve otorite, Uranüs ise karşı çıkış ve düzenin değiştirilmesiyle ilişkilidir. Dolayısı ile Satürn-Uranüs döngüsünde çatışmalar ve şiddet, otoriteye karşı ayaklanmalar, radikal kitlesel hareketler dikkat çeker. Düzeni koruma ve özgürlük kazanma gayretleri arasında, yapıları koruma ve değişim yaratma, gelenekçilik ile yenilikçilik arasındaki gerilimin tırmanması söz konusudur. Siyasi, ekonomik ve psikolojik seviyede krizler, kurulu düzenlerin beklenmedik çöküşü gibi durumlar görülür. Fiziksel anlamda travma yaratacak olaylar, kazalar dikkat çekici derecede artar. Ani değişimler ve uyandırıcı etkiler ön plandadır. Ama olaylara müdahaleler veya değiştirici girişimler sert bir şekilde ifade edilir. Fransız devrimindeki terör ve komünist Çin’deki kültürel devrimde olduğu gibi başarısız yönetim dönemlerinin ardından gelen baskıcı bir devrim niteliğinde karşımıza çıkar. Otoritenin sorgulanması, devrimsel nitelik taşıyan darbeler ile birçok seviyede ve birçok şekilde bozuk giden düzeni değiştirilmeye çalışıldığı dönemlerdir.

Otorite Figürleri İçin Zor Zamanlar

Astrolojik olarak Güneş tutulmaları güçlü otorite figürlerinin zorlanacaklarını, güçten düşme riski ile karşı karşıya geleceklerini işaret eder. Tutulmanın düştüğü Zodyak burcunun ana temalarında stres yaşanacağı düşünülür. Yengeç burcu eve ve aileye ait şeyleri gösterdiği gibi, ulusal konuları ve halkla ilgili durumları da temsil eder. Ayrıca Yengeç burcu sıvılar, sular, nehirler, göller, okyanuslar, denizler ve deniz mahsülleriyle, yiyecekler ve besleyici şeylerle ilgilidir. Bu şartlarda akla öncelikle sularla, denizlerle ilgili sorunlar geliyor. Tutulma Procyon, Pollux ile ve 0 derece Aslan’daki Güney Ay Düğümü de Aselli yıldızına yakın bir derecede gerçekleşiyor. Aselli ateş, asılma, kafa kesilmesi gibi şeyler veya şiddetli doğal felaketler yüzünden ölümle, gözden düşmeyle, hapsedilmekle ve büyük toplumsal değişimlerle bağdaştırılır. Bu toplumsal değişimler ordu veya kahramansı bir liderin ortaya çıkması ile gerçekleştirilir.

Eski astrologlar, tutulma derecesinin düştüğü burcun hangi dekanatında bulunduğunun önemli olduğu konusunda hemfikirdiler. Tutulma 29 derece 27 dakika Yengeç burcunda gerçekleşecek. Bu derece Yengeç burcunun 3. dekanına denk geliyor. Sepherial ve Raphael’e göre Yengeç burcunun 3. dekanında oluşacak Güneş tutulması insanlar arasında isyanların, provokasyonların ve bulaşıcı hastalıkların işaretçisidir.

Yengeç öncü burçlardan biridir ve Raphael’e göre öncü burçlarda gerçekleşen tutulmalar politik konularda önemli değişikliklere, hükümet veya yönetim değişikliklerine, devlet işlerindeki değişikliklere, insanlar arasındaki devrimlere ve uluslar arası ticaretin etkileneceğine işaret ederler. Öncü burçlarda gerçekleşen tutulmaların etkileri çok kısa süreden itibaren kendini göstermeye başlayacaktır.

Yengeç su elementi burçlardan biridir ve yine Raphael’e göre su elementi bir burçta gerçekleşen tutulmalar aşırı yağışlar, nehir veya suların taşması, deniz kazaları, boğulma olaylarının artması, sular veya likit şeylerden gelen sorunlar, hastalıklar, salgınlar, tanınmış kişilerin ölümü gibi durumlara işaret ederler.

Yengeç burcunun son derecesinde gerçekleşecek bu önemli tutulma, inanç sistemlerinde veya eski geleneksel kalıplarda ortaya çıkabilecek önemli değişiklikler ve karmaşa ile ilgili olabilir. Tutulma sonrasında hava koşulları da önemli ölçüde etkilenebilir ve beklenenin dışında hava koşulları yaşayabiliriz. Tutulma 29 derece gibi kritik bir derecede ve yine kritik bir derece olan 0 derecede bulunan Güney Ay Düğümü ile çok yakın derecede kavuşum yapıyor. Klasik Astroloji’de burçların son dereceleri kötücül olarak değerlendirilir ve olumsuz koşullara işaret eder. Güney Ay Düğümü ile kavuşum, önemli otorite figürlerinin spekülatif durumlarla karşılaşması, gözden düşmesi, yönetim değişiklikleri gibi durumlara işaret ediyor. Aslan burcunun 0 derecesindeki Güney Ay Düğümü’nün tutulma derecesiyle bu kadar yakın olması, spekülasyonlara ve skandallara neden olacak, güçlü politikacıları alaşağı edecek cinsten. Astrolojide, burçların son derecesi kötücüller olarak nitelendirilen Mars ve Satürn gezegenlerinin terim yöneticiliklerine düştüğü için, bu son dereceler tehlikeli görülürler. Özellikle de öncü burçların son derecesi, bir nevi kriz derecesi olarak görülür.

Klasik Astroloji’de, diğer gezegensel etkilerle birleşen güçlü bir Güneş tutulmasının, kitlesel yıkımları işaret edebileceği düşünülür. Tutulma esnasında uzak toleransla Satürn-Uranüs karşıtlığı var. Fakat bu karşıtlığın toleransı giderek daralacak ve Eylül ayında bu iki gezegen tam karşıt konuma gelecekler. Satürn-Uranüs karşıtlığının yakınlaşmasıyla paralel olarak 2008 sonbaharında, dünya büyük bir ekonomik krize girmişti. Jüpiter’in geri hareketli olması, Ekim ortalarına kadar finans sektöründe önemli gerileme ve problemlere işaret ediyor. Yengeç burcunun son derecesindeki bu uzun tutulma, dünya ekonomisi ve özellikle de borsa için kritik bir süreçte olunacağını göstermekte. Bu bağlamda Ağustos ve Eylül aylarının gergin geçeceği görülüyor. Ekim ayında bu gergin etkiler maksimum seviyesine varacak gibi gözüküyor. En dikkat çeken tarihler 12-22 Ekim aralığında.

Kritik Zamanlar

Önemli tutulmaların gökyüzünde bir çentik bıraktıkları söylenir. Sonraki dönemlerde bu hassas noktaya gelen transit ve ilerletmeler tetikleyici etki yaratabilirler. Her gezegen bu süreci kendi doğasının özelliklerine yönelik olarak etkiler.

Güneş: liderlik, otorite ve güç çekişmesi

Merkür: İletişimsel konular, haberleşme, önemli konuşmalar, eğitim, kısa yolculuklar

Venüs: Uzlaşma, diplomasi, insanlar arasındaki sevgi ve barışa yönelik konular

Mars: Mücadele, rekabet, çatışmalar, büyük gerginlikler, savaşlar

Jüpiter: İnançlar, ahlaki ve etik değerler, hukuksal konular, uzun yolculuklar

Satürn: Engeller, eleştiriler, sorumluluklar, gecikmeler

Önümüzdeki yaklaşık 19 aylık süreç içerisinde tutulmanın transit gezegenler tarafından tetikleneceği tarihleri aşağıya sıralıyorum.

  • 26 Ağustos 2009 Venüs
  • 15 Ekim 2009 Mars
  • 22 Ekim 2009 Güneş
  • 28 Ekim 2009 Merkür
  • 18 Ocak 2010 Venüs
  • 19 Ocak 2010 Güneş
  • 10 Şubat 2010 Merkür
  • 31 Mart 2010 Venüs
  • 2 Nisan 2010 Merkür
  • 19 Nisan 2010 Güneş
  • 14 Haziran 2010 Venüs
  • 9 Temmuz 2010 Merkür
  • 22 Temmuz 2010 Güneş
  • 8 Eylül 2010 Venüs
  • 14 Eylül 2010 Mars
  • 20 Ekim 2010 Merkür
  • 23 Ekim 2010 Güneş
  • 8 Kasım 2010 Venüs (Retro)
  • 27 Kasım 2010 Venüs (Direkt)
  • 15 Ocak 2011 Mars
  • 20 Ocak 2011 Güneş
  • 3 Şubat 2011 Merkür

Her gezegenin tetiklemesi önem taşımakla birlikte, Mars’ın tetiklemeleri en önemlisi olarak kabul edilir. Bu yüzden Mars’ın tutulma derecesini tetikleyeceği tarihleri kırmızı ile taradım. Gezegenlerin yörüngelerinin değişkenliği yüzünden hızlı ve yavaş hareket etmeleri dolayısıyla transit toleransları değişmekle birlikte, Jüpiter ve Satürn için 1 derece, diğerleri için 3 derece tolerans alabiliriz. Bu şartlarda yukarıda yazılan tarihlerde Merkür, Güneş ve Venüs için (+-) 3 gün, Mars için (+-) 6 gün tolerans almalıyız.

Bu arada Mars’ın Aslan burcunda geri hareketi dolayısıyla Güney Ay Düğümü çevresinde uzun süre kalacağını da hesaba katmalıyız. Bu bağlamda özellikle 2010 yılı Mart ayı dikkat çekmekte. Diğer bir dikkat çekici dönem de 28-29 derece Balık burcunda kavuşum yapacak Jüpiter-Uranüs kavuşumunun tutulma derecesine tam üçgen yapacak olduğu Mayıs ve Eylül 2010 tarihleri de dikkat çekiyor. Bu aylarda tüm ülkelerde ve topluluklarda bağımsızlaşma, özgürleşme arzusunun had safhaya varacağını, reformist ve devrimci girişimlerin artacağını ve teknolojik alanda gelişmelerin şaşırtıcı bir biçimde hızlanmaya başlayacağını söyleyebiliriz. Yengeç burcunun son derecesi Sabian sembolü “A doughter of the American Revolution” olarak verilmiş. Bu şartlarda tutulmanın devrimsel etkiler ortaya çıkartan yönünü vurgulayan Uranüs üçgenini de dikkate almamızda fayda var...

...

...

...

*astrolojigazetesi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kronos Uranos'a Karşı

 

15 Eylül 2009’da Satürn ve Uranüs bir kez daha karşı karşıya geliyorlar. 2008 yılı başlarından itibaren etkili olmaya başlayan bu ikili döngü, Satürn’ün, Uranüs’ün bulunduğu derecenin tam karşısına gelmesiyle 4 Kasım 2008’de ilk kez kesinleşmişti. Bu tarih tam da Amerikan Başkanlık Seçimleri’ne denk geldi ve önemli değişimlerin başladığının bir işaretçisi oldu. Amerikan tarihinde ilk kez bir siyahi ABD Başkanı seçmişti!

 

Bu iki gezegenin karşıtlığı 2011 yılı sonlarına kadar etkili olacak. Bu iki gezegenin tam karşıt duruma geldiği ve geleceği keskin tarihler de şunlar olacak:

 

4 Kasım 2008

5 Şubat 2009

15 Eylül 2009

27 Nisan 2010

26 Temmuz 2010

 

Mitolojiden Gelen Düşmanlık

 

Eski Yunanlılar Dünya’nın yaradılışı meselesine bir hayli kafa yormuşlardı. Etraflarında gördükleri her şeyi ve tabiat hadiselerini birer canlı varlık gibi hayal ederek, bunları birer tanrı saydılar. Dikkat edildiğinde, bu tanrıların başlarından geçen olayların aslında birer tabiat hadisesinin sembolü olduğu anlaşılmıştır. Mitolojik kaynaklara göre Khaos, karışık ve hiç şekil almamış olan uçsuz bucaksız boşluğu ve karanlığı ihtiva ediyordu. Khaos’dan geniş göğüslü her şeyin dayanağı olan Gaia (Yer) çıktı. İşte bizim Uranos ve Kronos’un hikayesi de buradan sonra başlıyor. Gaia, ölmezlerin yeri olan ve yıldızlarla bezeli bulunan göğü, Uranos’u doğurdu. Ondan sonra Gia yüksek dağları, ahenkli dalgaları bulunan Pontos’u (Deniz) meydana getirdi. Böylece evren varlık alanında göründükten sonra, onun üstünde yaşayacak ve ömür sürecekleri meydana getirmek için kendi öz oğlu Uranos ile birleşti. Onların ilk birleşmelerinden doğan Titanlar’dan biri de Kronos’du. Uranos tuhaf bir biçimde çocuklarından korkuyor, doğdukça onları yerin derinliklerine atıyor, oraya hapsediyordu. Bu harekete Gaia çok kızdı ve ondan yaptıklarının öcünü almaya karar verdi. Göğsünden parlak çeliği çıkararak onunla keskin bir tırpan yaptı, sonra çocuklarına planlarını anlattı. Ama çocukları bu plandan korktular, yalnız en son doğan oğlu Kronos annesine yardım edeceğini söyledi. Akşam olunca Uranos, Gaia'yı görmeye geldi. Konuştular biraz vakit geçirdiler; sonra yattılar. Hiç bir şeyden şüphelenmeyen Uranos, derin bir uykuya dalınca, Kronos geldi ve tırpanla babasını hiç acımadan biçip, vücudunun kanlı parçalarını denize attı. Uranos öldükten sonra Kronos kainatın tek hakimi oldu. İlk iş olarak kardeşleri Titanları yer altındaki zindanlarından çıkardı. Onun hükümdarlığı zamanında yaratılış devam etti.

Kaynak: Şefik Can, Klasik Yunan Mitolojisi, İnkılap Yayınları.

 

Mitolojide bu olayın yorumu şöyle yapılır: Kişinin annesi ile evlenmesi sonucu canavar çocuklar doğar. Bu öykü, böyle bir evliliğin günümüz toplumlarında da bir yasak olmasıyla paraleldir. Bu yüzden Uranüs, toplumun normal görmediği durumlarla ilişkilendirilir. Satürn’ün Uranüs ile düşmanlığı da bu hikayenin temelinde yer alan önemli unsurlardandır. Bu iki ezeli düşmanın gökyüzünde bir kez daha karşılaşacağı tarihe çok yakınlaşmış bulunuyoruz ve onların karşıt açısını, Ay’ın fazlarından biri, hatta belki de en önemlisi olan dolunay fazıyla benzetebiliriz. Malum, dolunay fazı karşıtlıkların ve zıtlıkların yanı sıra, farkındalığın da ortaya çıktığı bir fazdır. Dolayısı ile Satürn ve Uranüs’ün sembolik özelliklerini ayan beyan fark edeceğimiz bir süreçten geçmekteyiz. Bu şartlarda Satürn ve Uranüs’ün sembolik anlamlarını incelememiz gerekiyor.

 

Arketipler Olarak Satürn ve Uranüs

Satürn engeller, limitler, sınırlar ile alakalıdır. Sorumluluk, disiplin ve kontrol mekanizmalarını temsil eder. Hayatın gerçeklerini, bize şartlar içerisindeki limitlerimizi gösterir. Zamanla ve mekanla sınırlı olduğumuzu hatırlatır. İnandığımız realiteleri, kabullendiğimiz kalıpları ve gelenekleri anladığımız şeklinde koruyan Satürn enerjisidir. Kuralları koyar, sınırları belirler, yapıyı oluşturur. Gelenekten gelen şeylerin, kuralların, hesaplanabilir olan şeylerin ve devamlılığı sağlanabilecek şeylerin de genel göstergesidir. Metotlu ve planlıdır. Rasgele ve beklenmeyen şeyleri göstermez. Sıra dışı olanla değil, sıradan ve alışılmış olanla ilişkilidir. Etrafımızda tanımlamakta zorlanmadığımız, elle tutabildiğimiz ve gözle görebildiğimiz şeyler de Satürn’le ilgilidir. Korkularımız ve endişelerimizle alakalıdır. Konsantre olabilme ve eski kuralları uygulayabilme yeteneği vardır. Kontrolü elinde bulunduran otorite figürleriyle, devleti ve düzeni temsil eden kişilerle de bağdaştırılır. Satürn transitleri mantıklı ve gerçekçi olmak zorunluluğunu, yalnızlık hissini, büyük sorumluluk almak ve görevin bilincinde olma gerekliliğini, başarının ancak çok dikkatli adımlar atarak ve ağır hareket ederek kazanılabileceğini, toplumsal konularda gözden düşme veya önemli eleştirilere maruz kalma riskini, özgürce bildiğini yapmakta zorlanılan bir dönemde olunduğunu gösterir.

Astrolojide Uranüs reformları, aydınlanmayı, gelişimciliği temsil eder. Zamanın ötesinde olmak, ileri görüşlülük, yenilikçilik, mucitlik, orijinallik ve yaratıcılık gibi nitelikler gibi kavramlar Uranüs doğasındadır. Farklı ve sıra dışı olan her şeye karşı eğilimlidir. Özgürlükçü, devrimci, erk tanımayan özellikleriyle, Zodyak’ın isyankar çocuğudur Uranüs. Çarpıcı, garip ve aykırı tavırlar sergiler. Şartların ani ve çarpıcı biçimde değişeceğine işaret eder. Yaşamını boğucu bir hakimiyet altına almış etkilerinden, kişisel veya toplumsal esaretten kurtulma, bağımsızlığını ilan etme arzusunu taşır. Uranüsyen isyanlar, nesillerin bir sonraki aşamaya geçmesini sağlayan doğal krizleridir. Uranüs güçlü bir şekilde etkin olduğunda, toplumun eskiyen yapılarının değişme zamanı gelmiş demektir. Bu değiştirmek üzere yola çıkan kişiler ve gruplar bazen tehlikeli görülen devrimciler olarak, bazense takdir gören reformcular olarak karşımıza çıkar. Kötücül yönleriyle Uranüs haşin, kaba, düzensiz ve düşüncesizce girişimleri temsil eder. Birlikte hareket etmek, işbirliği gibi kavramlar Uranüs’le bağdaşmaz. Ayrıksı durmayı temsil eder.

 

Uranüs ve Satürn adeta zıt kardeşler gibidirler. Birbirlerinden farkları çok belirgindir. Satürn yerleşim düzeni temsil eder. Yerleşik ve kurulu düzen Uranüs’e göre değildir.

Satürn realite sistemlerimizle ilgilidir. Uranüs realite sistemlerimizin rahatsız eder, travma yaratır. Satürn kronik bir şekilde düzen sergiler. Uranüs son derece düzensiz özellikler sergiler. Satürn yavaş, tedbirli ve değişime karşı dirençlidir. Uranüs hızlı, spontane ve değişimcidir. Satürn beklenen, ne olup bittiğini anlayabileceğimiz, alışkın olduğumuz ortamları ve olayları sembolize eder. Uranüs ise beklenmedik, ne olduğunu anlayamadığımız, sarsıcı durumlarla ilişkilidir. Satürn katı ve somutçudur. Uranüs esnek ve değişken, soyuttur. Satürn kuralları koyar, sınırları belirler, yapıyı oluşturur. Uranüs kuralları çiğner, limitleri aşar, yapıyı bozar. Satürn gelenekçi, hiyerarşik ve despottur.

Uranüs gelenekçiliğe ve hiyerarşiye karşı, anarşisttir. Satürn kaosa düzen getirir. Uranüs düzeni bozar, kaos ortamı yaratır. Satürn limitçidir; bir noktada durmaya sebep olur. Uranüs yaşam boyu gelişmeye devam etme eğilimindedir.

 

Satürn düzen ve otorite, Uranüs ise karşı çıkış ve düzenin değiştirilmesiyle ilişkilidir. Dolayısı ile Satürn-Uranüs döngüsünde çatışmalar ve şiddet, otoriteye karşı ayaklanmalar, radikal kitlesel hareketler dikkat çeker. Düzeni koruma ve özgürlük kazanma gayretleri arasında, yapıları koruma ve değişim yaratma, gelenekçilik ile yenilikçilik arasındaki gerilimin tırmanması söz konusudur. Siyasi, ekonomik ve psikolojik seviyede krizler, kurulu düzenlerin beklenmedik çöküşü gibi durumlar görülür. Fiziksel anlamda travma yaratacak olaylar, kazalar dikkat çekici derecede artar. Ani değişimler ve uyandırıcı etkiler ön plandadır. Ama olaylara müdahaleler veya değiştirici girişimler sert bir şekilde ifade edilir. Fransız devrimindeki terör ve komünist Çin’deki kültürel devrimde olduğu gibi başarısız yönetim dönemlerinin ardından gelen baskıcı bir devrim niteliğinde karşımıza çıkar.Otoritenin sorgulanması, devrimsel nitelik taşıyan darbeler ile birçok seviyede ve birçok şekilde bozuk giden düzeni değiştirilmeye çalışıldığı dönemlerdir.

 

Yeniay Karşıtlığı Tetikliyor

 

18 Eylül 2009 tarihinde, 25 derece 59 dakika Balık burcunda gerçekleşecek yeniay, Satürn ile aynı derecede (Partil) birleşmekte ve Uranüs ile çok yakın dereceden karşıtlık yapmakta. Bu şartlarda, Satürn-Uranüs karşıtlığının etkilerinin belirgin ve çarpıcı bir şekilde yaşanacağı önemli bir sürece girmekte olduğumuz aşikar!

 

Tarihte bu iki gezegenin karşıtlıklarında savaşların, devrimlerin, grevlerin, protestoların, silahlı ayaklanmaların yaşandığı, köklü imparatorlukların çöktüğü, bağımsızlık ilanlarının arttığını biliyoruz. Bunun yanı sıra bilim ve teknoloji alanlarında dev adımlar atılmış, her alanda değişim yaşanmıştır.

 

Satürn-Uranüs açıları muhafazakarlığa karşı çıkışla ilgilidir. Satürn-Uranüs karşıtlıklarında geçmişi muhafaza etmek (Satürn) ile geleceğe yönelmek (Uranüs) arasında çelişki yaşanır. Satürn ve Uranüs kutupsaldır. Satürn otoriteyi ve geleneği, yaşlı ve kurulu düzeni, statükoyu, hiyerarşiyi ifade eder.Uranüs ise geleneklere karşı çıkan, kurulu düzeni hatalı ve gerici gören, büyük değişimler vaat eden, isyankar, statükoya ve hiyerarşiye karşı çıkan bir enerjiyi ifade eder.

 

Bu ikilinin karşı karşıya geldiği dönemlerde kadın hakları konusunda da önemli sıçramalar gerçekleşmiştir. “Asrın Salgını” olarak bilinen İspanyol Gribi de 1917-1919 yılları arasında yaşanan aynı faza denk gelmiştir. Doğal felaketlerin artması da, yine bu ikilinin fazında görülen unsurlardır.

 

Plüton Koç Noktası’nı tetikliyor

 

İçinde bulunduğumuz dönemde, Plüton’un “ Cross of Matter” olarak adlandırılan ve “Dünyanın Ana Eksenleri” olarak tercüme edebileceğimiz öncü burçların 0 derecelerini tetiklemesinin de doğal felaketleri arttırdığını gözden kaçırmamak gerekir. Plüton’un bu derecelerden en bilineni olan Koç Noktası’nı (0 derece Koç) aynı dereceden tetiklemesi 17 Ekim 2009’a kadar sürüyor olacak. Bu şartlarda doğa olaylarının sıklaşacağı bir süreçteyiz demektir. 29 Ekim’den sonra Satürn de bu noktayı tetikleyecek, ama Nokta üzerinde Plüton kadar uzun süre kalmayacak. İlkbaharda Uranüs ve daha sonra da Jüpiter Koç Noktası’nı tetikleyecekler.

 

Plüton’un Koç Noktası’nı tetiklediği tarihlerde önemli doğa olayları ve siyasi olayların gerçekleştiğini izledik. Bunlara başka bir yazımda daha genişçe değineceğim. Ama şimdilik sadece doğal felaketler cephesinden bakarsak, 2007 sonlarından itibaren başlayan süreçte, 2008 yılı sonlarında Plüton’un tamamen Oğlak burcuna giriş yapmasıyla birlikte, doğa olaylarının da artış gösterdiğini gözlemleriz. Bunlardan birkaç tanesini aşağıya sıralıyorum:

 

12 Mayıs 2008 tarihinde Çin’in Sichuan Eyaletinin doğusunda yerin yaklaşık 10 km altında, 7,8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremde yirmi binden fazla insanın öldüğü, binlerce kişinin yaralandığı bildirildi.

 

7 Temmuz günü Çin’in güneyinde meydana gelen yağışların ardından 10’dan fazla eyalette meydana gelen, yüze yakın insanın yaşamını yitirdiği ve bu yılın en şiddetli sel felaketi olduğu bildirildi.

 

9 Temmuz 2009’da Çin'in güney batısındaki Yunnan eyaletinde meydana gelen 6.0 şiddetindeki depremde ilk belirlemelere göre 1 kişinin öldüğü, 300'den fazla kişinin de yaralandığı bildirildi. Çin devlet medyası depremde 18 bin evin yıkıldığını açıkladı.

 

15 Temmuz 2009 tarihinde Yeni Zelanda açıklarında 7,8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Küçük çaplı bir tsunami meydana gelmiş olsa da, büyük bir hasara yol açmadı. Depremden bir hafta sonra, 22 Temmuz’da yapılan açıklamada, depremin bölge haritasını değiştirdiği ve Yeni Zelanda'yı komşusu Avustralya'ya yakınlaştırdığı tespit edildiği söylendi.

 

23 Temmuz 2009’da Çin'in kuzeybatısındaki Qinghai eyaletinin kırsal kesiminde Richter ölçeğinde göre 6,4 büyüklüğünde çok şiddetli bir deprem meydana geldiği bildirildi.

 

2 Eylül 2009 tarihinde, Endonezya'da merkez üssü Batı Cava olan 7,0 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremin ardından can kaybı sayısı yükselirken, yetkililer yaklaşık 40 kişinin kayıp, 300 kişinin yaralı ve binlerce evin de hasarlı olduğu belirtildi.

 

Orta Doğu’da Hareketlenme

 

Daha önceki yazılarımda ve Dönüşüm Zamanı kitabımda sıkça değindiğim gibi, önümüzdeki çok yakın süreçte Orta Doğu menşeli sorunların baş göstereceğini ve belki de bölgede savaş ortamına sürükleyen gelişmeler yaşanacağına işaret eden göstergelere ulaştığımı belirtmiştim. Nostradamus ve Baba Vanga’da da buna benzer kehanetlere rastlamış ve böylelikle konunun üzerine daha fazla eğilmeye başlamıştım. Bölgede ortaya çıkacak karmaşanın merkezinde, kişisel kanaatime göre İran yatıyor. Bunu İran’ın astrolojik haritasında belirgin bir şekilde gözlemliyorum. Haritanın 8. evinde yerleşimde olan Güney Ay Düğümü, Mars, Merkür kavuşumu, halihazırda etkin olan Satürn-Uranüs karşıtlığından etkileniyor ve 18 Eylül 2009’da bu alanda gerçekleşecek yeniay tarafından da tetikleniyor. Bu tetikleme 2/8 ekseni üzerine düşüyor. Dünya Astrolojisi’nde 8. ev tehlike ve risk işaretçisidir. Toplu ölümleri de temsil eder. İran, Orta Doğu'yu kaosa sürükleyecek bazı riskli girişimlerde bulunabilir.

 

Dönüşüm Zamanı kitabımın 180. sayfasında, bu konuyu ele alırken şu ifadeleri

kullanmıştım: “Ekonomik krizlerin ardından Düzeltici Savaş olarak adlandırılan bir faza girildiği herkesçe malum. Bu yüzden, 2009 sonbaharından itibaren savaş rüzgarları hızlı esmeye başlayacak. Bu bağlamda, Orta Doğu ve Asya’nın dikkat çektiğinden bahsetmiştik. Ama 2011 yılında, Avrupa’da da ülkeler arası ilişkilerde gerginlikler ortaya çıkabilir. Satürn-Plüton döngülerinin, Jüpiter tarafından tetiklendiği dönemlerin ortak özelliklerinden birisi de “Din Savaşları”dır. 2010 ve 2011 yıllarında, dinsel kökenli sorunlar yüzünden anlaşmazlıklar ortaya çıkması büyük olasılıktır. Bu anlaşmazlıklar kutsal sayılan yerler, kişiler yüzünden körüklenebilir.”

 

Sözün tam burasında Kısa bir süre önce medyaya yansıyan bir gelişmeyi hatırlatarak, kitabımda vurgu yapmak istediğim bu önemli konuya daha sonra değinmek üzere yazıma son veriyorum: “Yakında ‘Mehdi’nin geleceğini iddia eden İran’ın ruhani lideri Ayetullah Hamaney, ‘Türkiye de dahil tüm İslam ülkelerinin silahlı güçlerini birleştirerek hazırlanması’ çağrısında bulundu.”

 

Gelişmeleri hep birlikte göreceğiz. Önemli zamanlarda yaşadığımız bir gerçek!

 

Öner döşer

3 Eylül 2009

*astrolojiokulu

--------------------

Sonun Başlangıcı/2012 Maya Kehanetlerinin Sırrı

 

Tüm büyük dinler, sistemlerin ve uygarlıkların çöküşleri ile ilgili mit ve efsanelere sahiptir. Bunlardan en önemlileri, Kur’an ve İncil’de yazdığı gibi, çeşitli şekillerde sapkınlığa düşen uygarlıkların Tanrı tarafından yok ediliş hikayeleridir.

 

 

 

Tüm büyük dinler, sistemlerin ve uygarlıkların çöküşleri ile ilgili büyük mitlere ve önemli efsanelere sahiptir. Bunlardan en önemlileri İslamiyet’in Kutsal Kitabında ve Hıristiyanlığın İncilinde yazan bazı uygarlıkların Tanrı tarafından azdıkları ve çeşitli şekillerde sapkınlıklara daldıkları için, yok ediliş hikayeleridir. Bu hikayenin benzerlerini Brahmanizm’in Upanişad destanlarında görürüz. Eski çağlarda, bildiğimiz tarihin dışında da bir şeyler olduğu, yapılan arkeolojik çalışmalarda da görülmektedir. Dev Mısır piramitleri İngiltere’deki Stonehenge, Kamboçyadaki Angkor ve daha niceleri zamanın başlangıcının ve devamının bildiğimiz tarihten çok daha eskilere dayandığını bizlere gösteriyor. Bazı araştırmacılara göre, Mısır piramitlerinin yapım yılı M.Ö 10,500 olabilir. Biz yazıyı, M.Ö 4000’ler civarı bulurken, bir başka uygarlık 10,500’lerde dev mimari yapılar yapıyor ise, o zaman bizim yazıyı bulduğumuz tarihin gerçekliği ile ilgili modern arkeolojik gözlemlerde anlaşılamadık ve alışılmadık şeyler var demektir. Mısır ile ilgili göksel tarihlemenin 10,500 ile olan bağını incelemek için Robert Bauval ve Adrian Gilbert’ın 1994 yılında hazırladıkları “Orion Mystery” isimli kitap ile Graham Hancock ‘un araştırmalarına bakabilirler.

Yazımın ismi “Sonun başlangıcı”. Biraz can sıkıcı biliyorum. Fakat, tüm umutlu bekleyişlere rağmen çabaların azlığı nedeni ile insanlık, herkesi hırpalayacak bir sona doğru gitmekte. Dünyanın manyetosferi gittikçe zayıflamakta. İnsanoğlu önümüzdeki yüzyıldan itibaren, aciz olduğu doğa karşısında, doğa güçlerini ne kadar anlamaya çalışsa da yetersizliğini fazlası ile görecek. Kapitalist sistemin veya hangi “İzm” olursa olsun, ille de bir İzm’in peşinde koşan insanlık, hala futbol maçlarının , iç çamaşırlarının veya borsa kazançlarının peşinde ilkel bir şekilde düşüne dursun, yaşadığımız dünya çok ama çok ciddi büyük bir değişim geçiriyor.

Ortalama 5 milyar yaşında olan dünyamız, kim bilir bu değişimi kaç kere yaşadı. Bilmediğimiz tarih, dinler ve efsaneler ile gelen anlatılar bu değişim ve tarih ile ilgili de pek çok bilgiyi içeriyor. Biz görmek, duymak istemiyoruz. Geçmişin bilgilerine direniyoruz. Araştırmayan ve düşünmeyen bir 19 yüzyıl geçirdik. Araştıranlar, üretenler ve yaratanlar çeşitli dogmatik düşüncelerin baskısı ile yok edilmeye çalışıldı. Siyasi güç, her zaman toprak sahibinin veya parası olanının elinde olan bir dönem yaşadı. Kısacası ruhumuzu kaybettik. 19 yüzyıl boyunca birbirimizi yedik. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı -ki bu bence tek bir savaşın iki ayrı yönüdür- kaybedilen insan sayısı 20. Yüzyıl haricinde 19 yüzyıl boyunca doğan insan sayısından fazla. 150 milyona yakın insan ya öldü, ya sakat kaldı ya da çalışma kamplarında insan değillermiş gibi yakıldı,yok edildi,imha edildi. Medeni değiliz. Olduğumuzu iddia ediyoruz. Zannediyoruz. Nasıl olduğu şaibeli olarak son yüzyıl içinde inanılmaz teknolojik keşifler yaptık. 2. Dünya savaşından sonra, o kadar hızlandık ki, dedelerimizin gaz yağı ile ilkokulu okuduğu dönemlerden sonra şimdi çocuklarımız internet kullanıyor, büyüklerimiz kara trenleri hatırlarken, bizler çok gelişmiş, konuşarak yolu tarif eden otomobiller ile seyahat ediyoruz. 1900’lerin başında uçak seyahati bir hayal iken, şu anda hava yolu şirketlerinin çığırtkanlıkları ile, yapmış oldukları indirimler sayesinde komik ücretlere uzun mesafelere seyahatler yapabiliyoruz. Gökyüzünde demir kuşlar uçuyor. Her gün evimizdeki iletişim cihazı televizyonumuz yüzlerce kanal ile bize bilgi aktarıyor. İnternet 6 yaşındaki çocuğun rahatlıkla kullanabileceği bir hale geldi. Teknolojik olarak ilerideyiz. Ama uygarlaşmıyoruz.

 

 

Uzun zamandan beri 21 Aralık 2012 ile ilgili araştırmalar yapmaktayım. Beni yakından takip edenler bunu çok iyi bilir. Hiçbir zaman bir kehanetin altında astrolojik ve sosyal gerçeklikler yok ise, bunu çok fazla önemsemedim. Galaksi dizilimi, dünyanın yok foton kuşağına yaklaşımı, pleides takım yıldızına doğru yaptığımız yolculuk, inanın bunlar bana deli saçması geliyor. Çağımızın bilim ile bilimdışı arasında belli noktalarda kalmış filozoflarının yapmış olduğu felaket çılgınlıkları.

Ancaaaak, bir gerçek var ki, şu mayaların 21 Aralık 2012’ de olacak kehaneti ve Nostradamus’un söylenceleri. Çoğunluğunuz bilir mi bilmiyorum; Nostradamus’un dörtlükleri hiçbir bilim insanın reddedemeyeceği kadar açıklıkla gerçekleşmektedir. İstatistiki ve matematiksel tüm çürütme çalışmaları , Nostradamus’un kehanetleri üzerinde işlememekte ve bu kehanetlerin nasıl yapıldığına dair bilimsel çalışmalar bile yapılmaktadır. Michel de Nostredame, çağını aşmış ünlü bir hekim, filozof ve benim gibi klasik tekniklerle uğraşan Astrologlar için ise, büyük bir Astrolog’tur. Michel de Nostredame; büyücü veya bir kısım insanların söylediği gibi görünmez varlıklardan haber alan, bedensiz varlıklar ile görüşen biri değil, büyükbabasından öğrenmiş olduğu kabalistik Astrolojik teknikleri çok doğru kullanabilen , artık biz batı Astrologlarının erişmesinin neredeyse imkansız olduğu sabit yıldız ve gökyüzü derece tablolarının ana dili gibi bilen, ve astrolojinin varoluş sebebinin,Tanrısal ilhamı yeryüzüne yaymak olduğuna inanan inançlı ve çağımızın en büyük Astrologu idi.

O, 3000’li yıllara kadar devam edecek olan dünya uygarlığının 2000’li yılların başlarından itibaren çok büyük bir buhran geçireceğini de öngörmüştür. 21 Aralık 2012 hakkında ve Maya kehanetleri zamanın sonu veya yaradılış ile ilgili çalışmalar yaparken, yıllar önce İngiltere’de birlikte çalıştığım ve bugünlere gelmeme sebebiyet veren , hocam Nicholas’ın birkaç sözünü hatırlatmak isterim. “Büyük felaketler veya büyük değişimlerden önce önemli bir Ay ve Güneş tutulması olur. Ay ve Güneş tutulmaları sosyal toplum içinde çok büyük değişimlerin olacağı dönemleri gösterir Sevgili Oğuzhan” demişti. 90’lı yılların başı idi. 19 yaşın vermiş olduğu gençlik ve delilik ile Güneş ve Ay tutulmalarının önümüzdeki dönemlerdeki etkilerini hesaplamaya çalışmıştım. 1999 yılında oluşacak olan Güneş tutulmasının çok ciddi felaketlere sebebiyet vereceğini ise 4 yıl önceden söylemiştim. Bunlar o zamanlar yazıldı,duyuruldu. Her neyse, 21 Aralık 2012’ye gelirsek, öncesinde ve sonrasında çok önemli bir tutulma döngüsü görünmemekte.

21 Aralık 2012’nin hemen öncesinde Haziran ayında oluşacak olan Venüs tutulumu 2012 ve sonrasında oluşacak olan olayları da tam anlamı ile ifade etmiyor. O zaman Maya takvimi ile Miladi takvim arasında bir farkın olabileceğini düşündüm kendimce. Ve gerçekten beni haklı çıkaracak şeylerde buldum. 21 Aralık 2010’da Mayaların yaşadığı Guatemala ve Meksika’nın güneyi civarında çok net görünecek bir Ay tutulmasının olacaktı. Sonrasında bu anlamda internette yaptığım araştırmalarda Cotterell gibi ciddi astrofizikçilerin aslında Maya ve Miladi takvim arasında iki yıllık fark olabileceğini yazdıklarını hayretle gördüm. Tabii ki bir ben düşünecek değildim bu mantığı. Ve o sırada hocam Nicholas’ın büyük felaketlerden önce önemli Ay ve Güneş tutulmaları olur” sözü yeniden aklıma geldi.

Evet sevgili okuyucular hepimizin 21 Aralık 2012’de beklediği Maya kehanetlerindeki asıl tarih bence 21 Aralık 2010’dur.

Mayalar, tüm bu çalışmalarını Güneş ve Ay’ın gökyüzündeki konumlarına göre yapmışlardır. Kehanetlerini kullanırken, Güneş’in manyetik fırtınalarının yoğun olduğu dönemleri hesapladıkları da bilinmektedir. Tabii ki Maya’lar, bizim şu anki uygarlığa ve teknolojiye bakış açımıza göre çok daha farklı, daha özel bir takvim, farklı bir hayat görüşü, teknoloji ve uygarlık biçimine sahiptiler. Şimdi gökyüzünden tam anlamı ile uzaklaşan biz insanoğlu, bu bilgileri yalnızca belli dönemlerde ve basite indirgenmiş bir şekilde kullanmaya çalışıyoruz. Onlar, hatta bizim ilkel diye nitelendirdiğimiz uygar toplumlar, evrendeki her parçanın bir bütünü temsil ettiğini ve evrendeki materyaller arasındaki ilişkilerin olaylara sebebiyet verdiğini açıkça bilmekteydiler. Sümer’de de bu böyledir, eski Arap toplumlarında da, Türk toplumlarında da. Gökyüzü ile uğraşmayan tek bir toplum yoktur eski çağlarda.

Eski uygarlıklar gökyüzünde nadir görünen, tekrarlayan bazı görünümlerin dünya ve doğa üzerindeki etkilerini ve değişimlerini de fark etmiştir. Ayın 28 günlük döngülerinin tüm canlılarda üreme ile ilgili bir zamanlamaya sebebiyet verdiğini, Venüs’ün gökyüzündeki pozisyonunun insanın dişi cinsi dahil tüm dişilerde hamileliğin başlangıcı ve sonlanması ile ilgisi olduğunu ifade eden yüzlerce eski parşömen vardır. Biz profesyoneller biliriz ki çoğunlukla da bu eski kadim zamanlardan kalan parşömenlerden kalan yazılar şaşırtıcı bir derecede işe yaramaktadır.

Meteorolojik çalışmalar ve gözlemler gibi, ciddi Astrolojik gözlemler ve Güneş sistemimizdeki hareketler ile, sosyal bağıntılar arasındaki hareketliliği de çözebiliriz. Dolunay dönemlerinde kalp krizi , kriminal davranışlar ve intiharların , diğer günlere göre çok daha fazla olduğu bilinmektedir. Hatta gelişmiş batı ülkeleri İngiltere, İsveç, Finlandiya gibi ülkelerde Acil servisler ve Polis, dolunay günleri çoğunlukla izinleri kaldırır veya güvenliği daha da fazlası ile ön plana çıkartır. Nedeni bilimsel istatistikler ile çözülememiştir. Ama sonuçlar bellidir. Biz Astrologlar için ise, hangi dolunayların daha tehlikeli olduğunu görmek son derece basittir.

Sonun başlangıcı demiştim. 21 Aralık 2010’da Guatemala üzerinde oluşacak olan Ay tutulması , Astroloji’de, insanlığın çok önemli ağır bir sınav ve değişim dönemine girmesini göstermesi açısından önemlidir. İkizler burcunun son derecesinde oluşacak olan tutulma, astrolojik anlamda anaretik yani ölümcül derecededir. Bu derece daha ziyade yıkım, şiddetli değişim ve büyük dönüşüm dönemlerini gösterir.

Tutulma esnasında Ay’ın İkizler burcunda, Güneş’in Yay burcunda, Mars ile Plüton’un neredeyse Oğlak burcunda kavuşum halinde görünmesi, Mayalar için felaketleri ve büyük yıkımları gösteren Venüs gezegeninin, ölüm, yer altı kaynakları, depremler ve yıkım ile ilgili Akrep burcundaki hareketi, Uranüs’ün Jüpiter’in Balık burcundaki kavuşumu ve bu tutulmanın büyük koruyucu diye nitelendirilen Jüpiter’e, insansal egoları temsil eden Güneş ile kare yapması, dünya üzerinde doğal felaketlerin gittikçe artacağını temsil etmektedir. Uranüs’ün Balık burcunda, dünya üzerinde suları temsil eden Neptün ile karşılıklı ağırlama pozisyonunda olmasının ve Uranüs’ün bu ağırlama esnasında Ay ve Güneş’e yıkıcı bir açıda bulunmasının ana etkisi global tayfun anlamına gelir. Deniz yüzeyinde kabarmalar, global fırtınalarda artış, tufana varacak yağmurların hızla artması, tabi bunun sonucunda büyük deniz ve hatta uçak kazaları.

Dünya üzerinde manyetik alanda gittikçe artan zayıflamalar ve düzensizlikler, Güneşin manyetik alanında dengesizlikler ve büyük Güneş fırtınalarının başlangıcı ile birlikte, Merkür ve Uranüs arasındaki gökyüzündeki ayrı kare pozisyon, teknolojik cihazlarda olabilecek arızalar, Mars-Plüton kavuşumu ise buna rağmen insanların kaşınması, savaş, ve çatışmalardır. Bu arada Uranüs’ün ciddi depremlere sebebiyet verdiğini, Plüton’un ve Mars’ın volkan ve yanardağ faaliyetleri ile ilgili olduğunu bildirmekte fayda var. Saygı duydum. Binlerce yıl önceki Mayalı meslektaşlarımın bizler gibi teknolojiyi kullanmadan, bu kadar karışık görünümlü hesaplamaları yapmaları, sahip oldukları matematiksel bilgiye ve onu kullanma şekillerine, bu bilgiyi sosyal anlamda yorumlamalarına saygı duydum.

Anaretik derecelerde olan tutulmalar bir dönemin bitişini, bir yüzyılı, bir miladı, yeni bir milad ile, yüzyılın başlamasını da temsil ederler. Bu gökyüzü görünümü dünya ananın bu değişim süreci içinde biz çocuklarını büyütürken, geçirmiş olduğu süreçlerden çok daha farklı bir sürece girdiğini gösteriyor. 21 Aralık 2010’dan itibaren buzulların erimesi veya şehirlerde tayfun sel ve deprem gibi, kavramlar ile birlikte grip enfeksiyonlarına ve ölümcül salgınlara sebebiyet vermesi, inanın ki çok bilindik şeyler olacak. Eee hadi hala borsa ile uğraşalım, hisse senetlerinden paralar kazanmaya çalışalım. Beyaz gömlekli arkadaşları zengin edelim. İş toplantılarında önemli kararlar alalım. Rating kaygılı diziler yayınlayalım. İnsanları çeşitli kandırmacalar ile uyutmaya devam edelim. Gazetelerin arkasına çıplak kadın resimleri koyalım. Kedi nankördür diyelim sonra da birbirimize olan sevgisizliğimizi ve nankörlüğümüzü hayvanlara yansıtalım. Fakirlerin haklarını yiyelim, siyah filmli jiplerimizle patronculuk taslayalım.

Mahatma Gandi ne güzel söylemiş. “Basit yaşa ki başkaları da var olabilsin”

İnsanın uygarlaştığı ama ahlaksızlaştığı bir dönem içindeyiz. Sevgilisini kıskançlık uğruna kesenler, 18 yıl boyunca bir çocuğa sapıkça tecavüz edenler, bebeklerini genel evlere satanlar, cahillik , bilgisizlik ve erdemsizlik . Eskiler ne demiş; bazılarımız para ve güç peşinde koşar, bazılarımız şöhret şan, bazılarımız iktidar ve güç. Bazılarımız ise bunları sadece seyreder ve eğlenir. Dünya insanı ne kadar inançlı gibi görünse de ben diyim Tanrısal, siz diyin doğa olaylarından kaynaklanan ciddi ve büyük olmak üzere bir sınav yaşayacak. Belki bir gün yeni mitolojik hikayelerde uygarlığımızın sapkınlığı ve yok oluşu insanlara ibret için anlatılacak. Tıpkı eskiden olduğu gibi… Anlamak isteyene tarihte,mitolojide ve din kitaplarında büyük dersler var. Ama sadece anlamak isteyene…

Saygılarımla,

Astroloji Uzmanı Oğuzhan Ceyhan

*astrologyanalyst

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ben de astrologlara teşekkür ederim...oğuzhan ceyhanın da dediği gibi astroloji ne sadece bilim ne de ruhani bir çalışmadır...astrolojinin kapsama alanı çok daha geniştir... bilgilere rastladıkça paylaşmaya devam edeceğim . malum, zaman da gitgide yaklaşıyor... ;)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

kritik zamanlar düzgün çıkmamış düzeltemiyorum mesaj üstünden :

26 Ağustos 2009 Venüs

•15 Ekim 2009 Mars

•22 Ekim 2009 Güneş

•28 Ekim 2009 Merkür

•18 Ocak 2010 Venüs

•19 Ocak 2010 Güneş

•10 Şubat 2010 Merkür

•31 Mart 2010 Venüs

•2 Nisan 2010 Merkür

•19 Nisan 2010 Güneş

•14 Haziran 2010 Venüs

•9 Temmuz 2010 Merkür

•22 Temmuz 2010 Güneş

•8 Eylül 2010 Venüs

•14 Eylül 2010 Mars

•20 Ekim 2010 Merkür

•23 Ekim 2010 Güneş

•8 Kasım 2010 Venüs (Retro)

•27 Kasım 2010 Venüs (Direkt)

•15 Ocak 2011 Mars

•20 Ocak 2011 Güneş

•3 Şubat 2011 Merkür

 

*astrolojigazetesi

--------------------

Ekim Ayı Dünya ve Türkiye Yorumları

 

Ağır gezegen döngüleri Ekim ayında, Eylül ayındaki etkilerin biraz olsun yansıması olarak kendisini gösterirken, Satürn’ün 29 Ekim’den itibaren Terazi burcuna geçmesi ve hala beklemekte olan sinsi bir düşman gibi her an aktif olmaya hazır savaş döngülerini tetikleyen Plüton’a ciddi bir kare açı yapması, tüm Orta Doğu ve Latin Amerika’da işleri çok ciddi bir şekilde kızıştıracak.

 

 

http://www.astrologyanalyst.com

Güncelleme: 12:19 TSİ 01 Ekim. 2009 Perşembe

 

Merhaba Sevgili Okuyucular,

Eylül ayının yorucu döngülerinin etkisi altında zor bir ay geçirdik. 3 Ekimde oluşacak olan dolunay ile beraber, bireysel horoskoplarımızda yeni, keyif verici bir döneme giriyoruz. En azından girebileceğimizi gösteren gökyüzü işaretleri var. 17 Eylül günü, Satürn Uranüs karşıtlığı ve 19 Eylül günü bu karşıtlığa retro Merkür’ün de etkisi ile beraber gerçekten zor bir dönem geçirdik. Ay başındaki yağmurların ve fırtınaların geleceğini geçtiğimiz ay köşemizde size duyurmuştuk. Ekim ayı büyük Uranüs döngüsünün devam ettiği deprem fırtınalarının tüm dünyada olmak üzere– ki daha ziyade pasifik ve Atlantik levhalarında ağırlıklıdır – volkan aktivitelerinin de Hint Okyanusu ve Avustralya’nın güneyi ile birlikte arttıracağı bir ay olarak görünmekte.

Doğa olaylarının fazlası ile kendini göstereceği Ekim ayı, Ay başından itibaren hava sıcaklıklarındaki geçici artış ile birlikte 12 Ekim’den itibaren yine çeşitli bölgelerimizde yağışlı ve fırtınalı bir gökyüzü döngüsü yaşayacağımızı gösteriyor.

 

Astroloji, gezegen döngülerinin eş zamanlı olarak dünya üzerindeki sonuçlarını inceler. Dünya üzerinde çeşitli liberal sistemlerin ve kapitalist sistemin daha önce aynı eş zamanlılıklarda (1929) ciddi darbe aldığını bilmekteyiz. Şu anki gökyüzü, eşzamanlılıkları ekonominin tüm dünyada kendisini ne kadar toparlamaya çalışsa ve rahatlamaya başlasa da her an büyük bir problemin ve ciddi bir sıkıntının yeniden karşımıza çıkacağını da göstermekte.

Ekim ayı, doğal felaketler ile, büyük kıta plakası depremleri ile, Filipinler civarındaki yanardağ aktiviteleri ile ve tüm dünyada domuz gribinin veya çeşitli influenza virüslerinin mutasyonlar geçirerek daha da tehlikeli bir konuma gelmesi ile hareketli bir ay olarak görünüyor. Bu etkiler -salgın hastalıklar hariç- ülkemizin çok yakınlarından geçecek gibi görünse de, global felaketlerin artçıları dediğimiz fırtınalar, yağmur, ihmalden kaynaklanan ölümler, elektrik ve telekomünikasyon sistemlerindeki problemlerden, bizim ülkemizde de az da olsa o büyük etkilerin yanında zarar görebileceğimizi göstermektedir. Zor bir dönemden geçiyoruz.

Ağır gezegen döngüleri Ekim ayında, Eylül ayındaki etkilerin biraz olsun yansıması olarak kendisini gösterirken, Satürn’ün 29 Ekim’den itibaren Terazi burcuna geçmesi ve hala beklemekte olan sinsi bir düşman gibi her an aktif olmaya hazır savaş döngülerini tetikleyen Plüton’a ciddi bir kare açı yapması, tüm Orta Doğu ve Latin Amerika’da işleri çok ciddi bir şekilde kızıştıracak.

15 Kasım günü gerçekleşecek olan bu tetik mekanizmasının daha önceki yıllarda büyük çatışmalara, Orta Doğu’da gerginliklere Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerde çok ciddi terör hareketlerine sebebiyet verdiğini bilmekteyiz. Plüton Astroloji’de Atom enerjisinin nükleer enerjiyi, toprak altı kaynakların paylaşımı için karanlık güçlerin çekişmesini ve bundan kaynaklanan kitle ölümlerini temsil eder. A.B.D ‘nin kuruluş horoskopunda da, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş horoskopunda da, Plüton çok hayırlı bir yere gelmemektedir. Basitçe anlamı şu; Türkiye ekonomisini sarsacak olaylar yaşayacağız. Türkiye’nin yükselen burcunun Yengeç olduğunu, 29 Ekim 1923 Saat 20:27’ ye göre bilmekteyiz. Yükselen burcumuz, bizimle ortak çalışan dostumuz gibi görünen ülkeler, astrolojik 7. evimiz, toprak altı zenginliklerimiz, yer kabuğumuz ve tarımsal üretimlerimizi temsil eden bölgeler ile aile ve ananevi değerlerimizi temsil eden astrolojik bölgeler arasında baskın ve zorlayıcı bir tetik mekanizması görünmektedir. Bu, batı ülkeleri ile veya herhangi bir şekilde dost gibi görünen ülkeler ile kurulacak bağlantıların, yapılan sosyal ve fikirsel değişikliklerin ve yapılan entelektüel çalışmaların aslında bizim adımıza ileride çok da olumlu sonuçlar vermeyeceğini, Kıbrıs sorunu, Ermeni sorunu veya toplumsal uyum gibi düşüncelerin ileride dostumuz gibi olan ülkelerin ve kültürlerin bizden ciddi toprak taleplerini de gösterebilir.

Tabii Astrolojik döngüler uzun vadelidir. Bu başlangıç aşamasındaki döngüler, Satürn’ün tam 7 yıl sonra Oğlak burcuna gelmesi ile birlikte kendisini daha zor ve yıkıcı bir şekilde gösterecek. Şu an için çevremizdeki sınır komşularımızın bize isteyerek veya diretme ile, göndermiş olduğu öpücüklerin veya toplumumuz içindeki demokratik uzlaşma çabalarının ne kadar daha iyi olmasını temenni etsem de olumlu olmayacağını, söyleyebilirim. Şu an için var olan problemler ne kadar barışçı bir hale dönüşüyor gibi görünse de bazı düşmanlıkların tarihsel geçmişten gelen problemler sebebi ile çözüm döneminde sorun yaratacağı kanısındayım.

Biliyor musunuz, aynı şey Amerika için de geçerlidir. Şu an için, Türkiye Cumhuriyeti’nin haritası 14 Ekim ile 20 Mayıs 2010 arası zamlar, vergi artışları, vergi kontrolörleri ile birlikte dış borçlanma ile beraber ekonomik dengelerin görünüşte ne kadar iyi gibi görünse de, altında çok ciddi bir sorun olduğunu da göstermektedir. Neyse ki Ordu’yu gösteren 6. evdeki Uranüs’ün desteği, milletin birliğinin güvencesi olan Ordumuzun teknolojik yatırımlar, yeni uçak, gemi ihaleleri ile beraber profesyonel askerliğinde ön plana çıkması ile beraber gittikçe güçleneceği ve daha da uzmanlaşacağı da görünmektedir.

Dünyada ise, İran ve onun gibi olan ülkeler ile batılı ülkeler arasındaki devam eden gerginliklerin Ekim ortalarında İran tarafından geri çekilmeler olsa da, bu çekilmelerin aslında Satürn transitlerinin yaratmış olduğu oyalama taktikleri olduğu da görünmektedir. Astrolojik döngüler İran ve Kuzey Kore gibi ülkelerin batılı silah teknolojilerine ulaşabilmek için büyük yatırımlar yaptıklarını, önümüzdeki yıllarda ise, bu tip ülkelerin silahlı güçlerinin pek çok batı ülkesinden daha da fazla olacağını göstermektedir. Bu tip ülkelerin Plüton’un da etkisi ile, yakın zaman içinde ulaşacakları veya ulaşmış oldukları nükleer enerjiyi barışçıl amaçlar için kullanmaları en büyük temennimdir.

Dünyada bilhassa A.B.D’ de Kepler Astroloji Akademisi, İngiltere’de pek çok Astroloji okulu Mundalin (Mundane) Astroloji alanında ; ülke ve ülkelerin birbirinden gizledikleri kavram ve olguları görebilecek nitelikte profesyonel Astrologlar yetiştirmektedir. Askeri Astrolojinin de, 2. Dünya savaşından beri batılı büyük orduların bilhassa Almanya’nın 1943 yılına kadar olan yükseliş döneminde, ondan sonra da Anglosakson kökenli ordularda kullanıldığı bilinmektedir. Dünyada Astroloji ile ilgili ciddi eğitim veren okulların bazılarının ihtisaslaştığı konular, insanların sosyal hareketliliği, kuşak-fikir çatışmaları ve uygarlık savaşları üzerinedir. Bu konuda batı ülkelerinin yapmış olduğu tespitler gerçekten doğru ve dikkate değerdir.

Orta Doğu bölgesinde nükleer enerjiye hızla ulaşmaya çalışan Akrep etkisi altındaki bir ülkenin derin ve pek çok uygarlığın tarihinden eski de bir kültürü bulunmaktadır. İskender Darius savaşlarından bugüne çok fazla şey değişmemiş, büyük Pers krallığının Orta Doğu’daki güçlenme arzusu hala devam etmektedir. Orta Doğu önümüzdeki yıllarda, İran ve Pakistan’daki belli gruplar ile birlikte batılı ülkeler arasında büyük gerginlikler doğururken, Plüton’un etkisi altındaki Kuzey Kore’nin, Güney Kore’yi ve Japonya’yı baskı altına alabileceği görünmektedir. Latin Amerika’daki sosyalist kökenli demokrasilerin de gittikçe güçleneceği de böyle bir karmaşanın içinde iyice gerginlikleri artırabilir.

Yıllar önce okuduğum bir Nostradamus kehaneti vardı. 16 yaşındaki genç beynim bu kehaneti anlarken zorlanmıştı. 3. Dünya savaşının doğudaki ordular ile batılı ülkeler arasında çıkacağını, Rusya’nın bu ordulara destek vereceğini, İstanbul şehrimizin ise, latinler tarafından ve batılılar tarafından korunmak amaçlı, Portekiz, İtalyan, İspanyol askerleri gibi askerlerin geleceği ile ilgili bir kehanetti. 1985 yılıydı. O zaman doğu ve batı bloğu ülkeleri vardı.

Nostradamus’un yıllar içinde bu kehanetinin çıkacağını ve batı ile oryantal kültürler arasında büyük bir çatışmanın olacağını düşünüyorum. Bir kısım Nostradamus yorumcuları, Doğu kumandanının Saddam Hüseyin olduğunu ve aslında bu savaşın gerçekleştiğini, birinci ve ikinci körfez savaşının global bir dünya ordusuna karşı bir İslam ülkesi ordusunun çoğunlukla Rus silahları kullanarak savaşmasından dolayı böyle bir yorum yapmaktadırlar. Nostradamus, başka bir kehanetinde – ki Nostradamus Saddam Hüseyin ismini vermese bile dörtlüklerinde “Dam” isimli Orta Doğudan çıkacak rezil bir adamdan bahseder – bunun adalet ve Tanrı’nın koruyan gözü tarafından yok edileceğini dörtlüklerinde söyler.

Tanrının koruyan gözü, Mısırdaki Osiris Ra sembolüdür. Ve Amerikan Dolarının üstünde bulunan bir “İllüminati” sembolüdür. Bu dörtlüğün ilginç yanı, açıkça bu rezil adamın –ki bakınız “dam” ismini kullanmış ve Saddam dememiştir ama çok yaklaşmıştır, Nostradamus Hitler’e de dörtlüklerinde “Hisler” demiştir- Amerika ve Irak arasındaki savaşı ifade ederken, farklı dörtlüklerde de daha büyük savaşın gelmediğini ve bunun da Satürn’ün uyum ve kardeşliği gösteren önemli bir burçtan geçtikten 7 ile 11 yıl sonra geleceğini söylemesidir.

Satürn’ün Terazi burcuna girmesi, şu anki Astrolojik döngüler içinde uyum ve başarı burcunu gösterirken, tam 7 yıl sonra Oğlak burcuna girip Plüton ile kavuşacak olması, Nostradamus’un söylediği büyük Orta Doğu çatışmalarının bu yıllar ve günlerden itibaren başlayarak önümüzdeki 7 ile 11 yıl içinde gerçekleşmesi pek muhtemeldir.

Büyük üstadın bu çatışmaların sonrasında dünya üzerinde sarı ırkın daha da güçleneceğini, ve ekmeğin sarı ırk tarafından yönetileceğini çeşitli söz şaşırtmacaları ile söylemesi, önümüzdeki 10 yıllık dönemde de, Çin ve Doğu Asya Ekonomisinin Amerikan ekonomisinden bile çok daha fazla büyüyeceğini, 2000’ li yılların ortalarından itibaren teknoloji, gelişme ve ilerlemenin göstergesi olan Avrupa kıta bölgesinin de, Doğu Asya’ya, Japonya’ya, Kore’ye ve iyice Çin’e kayacağını göstermesi açısından önemlidir.

Önümüzdeki günlerde – ki Kasım ortalarından itibaren –açıklanacak bazı muhtemel raporların Çin ekonomisinin neredeyse Amerikan Ekonomisine gittikçe yakınlaştığını temsil eden, Astrolojik semboller mevcuttur. Satürn Plüton kareleri, 15 Kasım 2009’da başlayıp, 31 Ocak 2010 ‘ da bir daha tekrarlayacak ve 21 Ağustos 2010’ da ise etkisini tüm gücü ile gösterecektir.

Bu kısacası, önemli bir savaş döngüsünün ve kutuplaşmanın içine tüm dünyanın gireceğini, benim ve benim statümdeki batılı astrologların yapmış olduğu analizlerde görüldüğü gibi, tüm dünyanın soğuk savaş döneminde olmasa bile -başta Kuzey Kore ve İran olmak üzere, buna Venezüella ve bazı Latin Amerika ülkelerini de katabiliriz – gittikçe kutuplaşmaya başlayacağını ve şu an ekonomik çatışmalar ve zorluklar içinde görünse bile, Rusya’nın bu ortamda yeniden süper güç olma arzusu ile birlikte büyük bir fayda sağlayacağını, Avrupa birliğinin en azından iç dengelerinin ve Avrupa’daki milliyetçilik rüzgarları sebebi ile ekonomik birliktelikler ne kadar devam etse de ülkeler arasında çekişmelerin artacağını göstermesi açısından önemlidir.

Bir ay önceki yorumumda, büyük gezegen açılarının Endonezya depremi, Air France kazası gibi önemli etkilere sebebiyet verdiğini, yalnızca elimizde tüm dünyayı tarayacak hiçbir Astrologun imkanı olmadığı için, muhtemel büyük sıkıntıların ortalama yerlerini söylemiştik.

Ekim başı Endonezya, Peru ve önümüzdeki günlerde de Alaska, Japonya’nın bir kısmı, Meksiko City, yine aynı şekilde Endonezya çevresinin çok şiddetli sallanacağını depremselliğin sık sık tekrarlandığı bölgelerde gene problemlerin olacağını Ekim ayı içinde söyleyebiliriz.

Her ne kadar Ekim ayı olumlu gibi görünse de, 28 Ekimden itibaren dünyada ciddi gerginlikler, uygarlıklar arasında savaş rüzgarları esmeye başlarken, Satürn Plüton açı değerlerinin tüm dünya üzerinde de bu kavram ve olguları daha da yoğun olarak ortaya çıkartması, rahatlıkla öngörülebilir.

Sevgili arkadaşlar Ekim ayı küçük de olsa bazı ekonomik düzenlemelerin olacağı, piyasadaki para hareketlerinin biraz artacağı, fakat yine de önlemlerimizi ileriye dönük almamızı gerektiren bir ay olarak görünüyor. Bu ayki yorumlarımda büyük üstat Nostradamus’un bazı öngörülerinden size bahsettim. İlginizi çekiyorsa çeşitli kitaplardan bu dörtlüklere ulaşabilirsiniz. Önemli olan ciddi bir fırtınaya ve doluya şemsiyesiz ve yağmurluksuz yakalanmamaktır. Dünya üzerinde bazı halkların hala yeterince uygarlaşmadığını görerek, daha önce de uygarlaşmamanın sonuçlarını milyonlarca insanın ölümü ile beraber yaşadığımızı yeniden hatırlıyorum. Bu sefer ileri dönük olarak umuyorum ki yanılırım. Ne günahsız insanlar ölsün, ne inançları uğruna yuvalar yıkılsın, ne de büyük ekonomik krizlerden sonra gördüğümüz savaş döngüleri ile bazı silah tüccarları zengin olsun.

Sevgiler ile kalmanız dileği ile….

Saygılarımla,

Astroloji Uzmanı Oğuzhan Ceyhan

*astrologyanalyst

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

8 Haziran hazırlık için dönüm noktası

#gsol div.hbr { background: url(http://91.93.103.35/gazete.png) no-repeat 407px 35px; } #gsol div.hbr div.vny { position: absolute; left: 0px; top: 0px; } #gsol div.hbr div.ktg { position: absolute; left: 0px; top: 0px; } 10 Ocak 2010 Pazar

http://91.93.103.35/haber/100109-075415-237196-C.jpg

Astrolog Öner Döşer, 2012’nin Maya Takvimi’nde dünyanın sonuna değil yeni bir çağın başlangıcına işaret ettiğini söylüyor. Bu süreçte yaşanacak galaktik dizilim, kutup kayması gibi olayların insanların bilinç düzeyinin açılmasını sağlayacağını belirten Döşer “8 Haziran 2010, yeni çağ için iyi bir başlangıç olacak. Bu tarihi fırsat bilip maneviyatınızı yükseltin” diyor

Maya takvimine göre dünyanın sonunun geleceği iddia edilen 2012 yılı yaklaştıkça felaket senaryoları da artıyor. Özellikle içinde bulunduğumuz 2010 bu sürece doğru ilerlerken büyük önem taşıyor. Bazı Nostradamus araştırmacılarına göre, 2010-2012 yılları arasında insanlığı dünya savaşı kadar büyük bir olay, iklim değişiklikleri, büyük kuraklıklar, seller, dinlerin ve ülkelerin büyük değişimleri bekliyor. Psişik kahin Baba Vanga’ya göre Kasım 2010’da başlayacak Dünya Savaşı 2014’e kadar sürecek. Tevrat’ın Şifresi ve Gizli Kehanetleri kitabının yazarı Joseph Noah ise 2010-2012 yılları arasında çıkacak dünya savaşında biyolojik silahlar kullanılacağını iddia ediyor. Aynı yıllar arasında dünyaya yedi astroidin çarpması bekleniyor. Bu da dünyanın manyetik kutuplarının tersine çevrilmesine neden olacak. 2012’ye kadar dünyada 25 derecelik kutup kayması bekleniyor. Foton Kuşağı teorisyenleri ise foton adı verilen enerji bandı dünya ile çarpışınca beş günlük karanlık, elektriksizlik, UFO inişleri, psişik yeteneklerin ortaya çıkması ve insan bedeninde dönüşümler yaşanacağı iddiasında.

DÜNYANIN SONU DEĞİL

Kısacası Maya takviminde işaret edilen 21 Aralık 2012 tarihinde önemli olaylar yaşanacağına dair pek çok kişi hemfikir. Ancak astrolog Öner Döşer’e göre bu yaşanacaklar iddia edildiği gibi dünyanın sonu anlamına gelmiyor. Döşer bu tarihin önemini şöyle anlatıyor: “Aslında Mayalar, zamanların sonu derken dünyanın sonunu değil bir çağın sonunu kastediyorlar. Mayalara göre beş dünya çağı vardır. Bu çağlardan dördü tufanlar ve depremlerle sona ermiştir. Şimdi beşinci çağdayız. Bazılarına göre Mayalar bize 2012 yılının insanlığın yükselişinin başlangıcı olacağının, yaşadığımız çağın sona ererek yeni bir çağın başlayacağının mesajını vermişlerdi.”

İNSANLIK KEŞFEDİLECEK

2012 sürecinde aslında bizi bekleyen bir dizi önemli olay var: Galaktik dizilim, venüsün güneş diskinin önünden geçmesi (tutulma), kutup kayması... Öner Döşer galaktik dizilimin sanıldığının aksine tüm gezegenlerin bir hizaya gelmesi olmadığını söylüyor ve devam ediyor: “Yaşanacak olan samanyolunun ortasında bulunan galaktik merkezle güneşin aynı hizaya gelmesi... Yani dünya, güneş ve galaktik merkez bir hizada olacak. Bu, bir takım doğa olaylarını da beraberinde getirebilir. Gezegenlerin birbirine göre hareketleri de etkilenecek. Böyle periyotlarda merkür ve venüs güneşin bazı aktivitelerini başlatmıştır. Daha önce yaşanan venüs geçişlerinde doğal felaketler, inançlarda reform, ekonomik çalkantılar, önemli bilimsel gelişmeler, paranormal olaylar, UFO inişleri gibi ortak noktalar var. Kısacası insanoğlunun önemli potansiyellerini keşfedeceği bir döneme doğru gidiyoruz.”

Manyetik değişim doğa olaylarını da tetikleyebilir

Kutup kayması da dikkat çeken konulardan biri... Yaşanacak galaktik diziliş sırasında dünyanın elektro manyetik kutuplarının da yer değiştireceği iddia ediliyor. Bu da dünyanın manyetik alanının değişimi anlamına geliyor. Öner Döşer şunları söylüyor:

“Bir teoriye göre manyetik alan tamamen kalkacak. Bu olduğunda kutup değişimi gerçekleşebilir. Güneşte manyetik değişimin 2012’ye girmeden daha bu yaz aylarından itibaren dünya üzerinde bazı etkileri ortaya çıkabilir ve bu doğa olaylarını beraberinde getirebilir. Bu durumun asıl etkisi insanlar üzerinde olacak. Karanlıktan aydınlığa, cehaletten bilinçliliğe dönüşüm gerçekleşecek. Yapılan araştırmalara göre manyetik alanın zayıf olduğu yerlerde insanların değişime ve yeniliğe açık olduğu görülmüş. Güçlü olduğu yerlerde muhafazar, kendi değerlerine fazla yapışan bir toplum profili izlenmiş. Manyetik alanın zayıflaması insanın zihinsel önyargılardan, bağlarından kurtulmasına yol açacak. İnsanlar psişik yeteneklerinin farkına varıp bunları kullanacak”

Bu yaz fevkalade bir sürece giriyoruz

Astrolog Öner Döşer 2012’yi psikolojik bir sınır noktası olarak gördüğünü belirtiyor: “İsteyen dünyanın sonu gelecek desin isteyen hiçbir şey olmayacak, bu tarih artık önemli bir odak noktası... Bunu nasıl etkileyeceğimiz ise bize bağlı. Kuantum ne diyor: Gözlemleyen gözlemleneni etkiler. Yani eğer biz 2012’yi felaket diye görürsek bunu buluruz. Ama bu tarihe kendimizi yeniden yapılandırma fırsatı, bir bilinç değişimi olarak bakarsak o zaman bulacağımız şey kendimizi çok üst seviyeye yükseltme şansı...”

2010’un yaz aylarında korkularımız, endişelerimizden kurtulmak için fevkalade bir sürece gireceğimizi düşündüğünü söyleyen Döşer “Savaşıyoruz, dünyaya adaletsizlik hakim. İnsanlar birbirinin üzerine basıp tepeye çıkmaya çalışıyor. Küresel ısınma, ozonun delinmesi derken dünyamızı bozuyoruz. İster 2012 olsun ister 2022 ya da 2032 insan yaptıklarının bedelini mutlaka ödemeye başlayacak. 8 Haziran’da iyi karmalar ekebileceğimiz bir döneme giriyoruz. Bu tarihten itibaren birbirimize ve yaşadığımız dünyaya karşı çok daha duyarlı olmalıyız. Sevgi ve saygı içerisinde olmayı, hoşgörülü davranmayı, merhamet göstermeyi, paylaşmayı ve en çok da şükretmeyi öğrenmeliyiz. Ne kadar maneviyatını geliştirip iyi, yardımsever olursak 2012 sürecini de o kadar olumlu etkileriz” diye konuşuyor

*star

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...