Jump to content

Tanrı 7. Günü Neden Kutsadı?


nevermore

Önerilen Mesajlar

“Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta

olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi.

Yedinci günü kutsadı.

Onu kutsal bir gün olarak belirledi.

Çünkü Tanrı o gün yaptığı,

Yarattığı bütün işi bitirip dinlendi.”

(Yaratılış)

Eski topluma ait her kurum, kendisini ortaya çıkaran koşullar içinde anlamını bulur. Eski toplumun kullandığı kavramların anlamı; kurumların çağrıştırdığı içerik, bu kavram veya kurumlar, günümüz toplumlarına bir şekilde ulaşmış olsalar bile, her durumda başlangıçtaki aynı içeriği ifade etmediklerini görüyoruz.

Erken dönem anlatımlarında yer alan “7. gün”ün tatil olması konusu da, sadece o toplumların ilişki düzeni tanınarak anlaşılabilir. “7. gün tatili”, şimdi “Cuma, Cumartesi ve Pazar” tatilleri, içerik ve gerekçelendirme bakımından, şimdi anlaşılan anlamda “dinlenme” özelliğinde değildir.

Bütün Eski ve Yeni Ahit’te açık olarak, İslam’da gizli olarak, “7. gün tatili”nin, şimdi anlaşılan anlamda bir “dinlenme günü” olarak formüle edilmediğini gösteriyor.

Bu ‘tatil’ günü, bir tatil günü değil, dinsel bakımdan yeme içme yasaklarının uygulandığı dini bir gündü.

Bu günde ‘ateş yakmamak’ kuralı, ateşle ilgili olan yiyeceklerin pişirilmesini engellemeye yönelikti.

Musa’nın döneminde ‘çalışmayacaksınız’, ‘dinleneceksiniz’ halinde yansıtılmış ve belki Musa tarafından da öyle kavranılmış bile olsa, erken dönemin kan ve et yeme yasağı ile ilgili olmalıydı. “Çalışmamak”, avcılık yapmamak, öldürmemek gibi noktalarda anlam bulmaktadır.

Bütün topluluklarda ‘oruç’, bir yanıyla, kendi iç yamyamlığını önlemeye yöneliktir; öteki yanıyla da, ittifak kurduğu karşı toplum birimle anlaşma yani ‘bayram’ süresince ‘öldürmeme-yememe’, ilişki kurmama anlamındadır. Bu yüzden oruç, İslam öncesi Araplarda ve Muhammed’in peygamberlik ilan ettiği ilk yıllarda, kadınlarla gece ve gündüz, cinsel ilişki yasağını da içerecek şekilde ele alınıyordu.

Karşılıklı evlilik kuralının uygulandığı topluluklarda, karşı toplulukla ilişkinin kesilmesi, uzak durulması, aynı zamanda karşı toplum birimden olan kadınla cinsel ilişkinin yasaklanması anlamına da gelir.

Oruç döneminin ‘gece’, ‘gündüz’, hatta tüm gün (gece-gündüz) uygulandığını, yas-cenaze törenlerinde de görüyoruz. Bu, ilgili şahsi ölü bedenden uzak tutmanın; yabancıları da ölü bedene yaklaştırmama çabasının ifadeleridir. Zamanla birbirine karışmış, başlangıçtaki sadeliği bozulmuş olsa da, analitik tarzda ele alındıklarında, bu uygulamaların içeriği ortaya çıkarılabilir ve anlamı çözümlenebilir.

Erken döneme ait ‘yaratılış’ anlatımlarında, bu ‘yaratılış’ toplantısına farklı dönemlerde, farklı toplumbilimlerin katılmış olduğunu saptamaya çalışmıştık. İnanna ile Enki arasındaki yönetim devir töreni sırasında, tarafların 14 kez kadeh kaldırmalarının, öncesinde 7 farklı toplum birim arasında bir ittifak geleneğine dayanıldığını gösteriyor. Daha önce tanrılar 5 Kutsal şehir kurmuşlardı ama bize gelen yaratılış anlatımının, ille de bu 5 kutsal şehri kuranlar yoluyla olması şart değil... Bu 5 kutsal şehri kuranlar asıl olarak ateş-güneş kült toplulukları gibi görünüyor zaten.

7. gün tatiline ilişkin 7.ay ve 7.yıl (başka yerlerde 77 yıl da var) biçimli kullanımlar, devridaim yönetiminde kullanılan kavramlar olmalı. Eski toplumda, en azından Kudüs tapınağı için biliyoruz ki, her ay, tapınağın ihtiyaçlarını, bu arada kurbanlarını sağlamakla yükümlüydü. Israel topluluğu 12 oğul biçimli düzenlendiğinden, her ay bir topluluk, tapınağın ‘ihtiyaçlarını’ karşılıyordu. Bu ihtiyaçlar terimi giderek farklılaşmıştır ama bunun başlangıçtaki halinin, ilgili toplum birimin insan ve çocuk kurbanlarının oluşturduğu açıktır. Belki ilerde yayınlayacağım Bay Hrozny’nin Rodos çözümlemelerinde verilen sunular arsında koyun olduğu gibi, kadın, erkek ve çocuklar da var.

İlgili toplum birim, bu ayda, kendi getirdiği, kendine ait sunulardan yememe yolunu tercih etmişse ki, şimdi bile, Kürtler (“Kürt getirdiğini yemez” biçiminde bir sözün varlığını biliyorum) getirdiği ‘hediye’den yememe yolunu seçiyorlardı. Bu bir seçim değil, aslında iç yamyamlık yasağı idi ve buna biz çeşitli biçimleriyle ‘oruç’ diyoruz. Nefes terbiyesi falan uydurma elbette. Oruçtan sonra tıka-basa yemenin “nefs terbiyesi” bakımından pek fazla yararı olmasa gerek. Sadece, dıştan yönlendirilmiş bir karara uyma zorunluğu anlamında belki ‘terbiye’den bahsedilebilir.

Eski toplumda ‘yaratılış’ ve-ya ‘var ediliş’, ilgili topluluğun "yoktan var edilmesi" anlamında değil, o toplum birime ‘ad verilmesi’, ‘sınıflanması’ anlamındadır ve bu noktanın daha sonraki nesiller bakımından ‘yoktan var ediliş’ halinde yorumlandığını görmüştük.

Eski ilahiler "yoktu" demek yerine, ‘...ona ad verilmemişti...’ derler ki, bunun kalıntısını, Tanrının Âdem’e yönelik olarak , ‘...isimleriyle söyle!’ emrinde de görürüz. Oysa ifadelere bağlı kalırsak her şey saçma: Tanrı kendisi "ad verme" yerine, neden Âdem’e başvursun ki.!

Ya da Âdem’in kulağına fısıldayıp Âdem’e yüksek sesle söyletmiş olsun ki!

Konu böyle değil elbette... "Var edilen" toplum birim, o sırada, ötekilere göre hak ve yükümlülüklerini belirleyen bir konumla, bir totemle, bir sunum tarzıyla “var ediliyordu”.

Bu var ediliş sırasında daima ziyafet şölenlerinin, insan kurbanlarının gerçekleşmiş olduğunu biliyoruz artık. Eski toplum bunsuz "var etmediği" için, o derin ve etkili geleneğin bir sonucu olarak şimdi ki İsa’ya bile kendi namlarına kurban edildi diye tapıyor ve saygı gösteriyorlar. Murat Belge'ler, ailecek Altanlar, ‘kötü’ Doğu toplumlarının, eğer onlar Müslüman ise ‘kişiye tapma kültü’ üzerine cahilce veryansın ederler ama, bizzat İsa kültünün kendisinin de "kişiye tapma kültü"nün ve ‘doğu’ kaynaklı bir kültün yansıması olduğunu fark edemezler bile...

Böylece, yaratılış süresi boyunca, sıra kendisine gelen topluluk, o gün kurban sunan topluluk, tıpkı yas töreninde kendine ait ölünün merasim yemeğinden yemeyen şimdiki şahıs ve topluluklar gibi, yeme işlemini kendi bireylerine yasaklar. Bu, o dönem bakımından iç yamyamlık yasağına denk düşer. "Tükürme"nin (tu tu etmek!) yasak veya mutlaka gerekli olması ve bunun dinler bakımından çok önemli bir edim olması bu nedenledir. Yezidilerde yasak olan "tükürme" (kendi bireyinin etinden yemeyi reddetmiyor olmaya denk düşer ) ; İslam'da "tövbe" veya "istiğfar" olarak yansır.

Eski toplumda "ölü yamyamlığı"nın ne kadar önemli bir sosyal konu olduğunu Avesta'dan Urukagina yasalarına kadar incelemeye çalışarak ortaya koymuştuk. Ölülere ilişkin "iç yamyamlığın" yasaklanmaya çalışılmasının izlerini, Şebat günü, "ateş yakmama" yanısıra, ölüsünün kaldırılmasını bile yasaklayan Musa’nın Levililerinin tavrından anlıyoruz.

Eski toplumda 7. gün yasağı, bir ‘tatil’ değil, kendi ölülerine ağladığı bir “ayin günü” ; bir “yas günü” ve bir “yiyecek yasağı” günüydü... Ve o eski toplumun o ‘yaratılış’ eylemine katılmış toplulukların hepsi, sırasıyla bu nedenle, bizim bildiğimiz

Ermeni Ortodoksları Perşembe,

Muhammed Müslümanları Cuma,

Musa Yahudileri Cumartesi ve

İsa havarileri de Pazar’ı,

kendilerinin erken ön kaynaklardaki atalarının “Yaratılma” sırasına bağlı olarak, seçmişlerdir.

toplum ve tarih.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Açılan konunun içeriğine ve Gnoxis kurallarına bağlı kalarak yorumlarınızı yapın.. Hiçbir konuda kendi görüşlerinizi direten ve konuyu saptırıp bambaşka noktalara götüren mesajlar yazamazsınız. Dinler ve İnanışlar bölümü kendi doğrularınızı savunmanız için açılmış bir bölüm değildir..

Konuya gerektiği gibi devam edilmesini tavsiye ediyorum..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...