Jump to content

Cemal Süreya Şiirleri


MALCOLMX

Önerilen Mesajlar

İNSAN GİBİ

 

Yaşadım, Tanrım,

Yarım ve uluorta,

Bir dahaki hayatta,

Varsa öyle bir hayat,

Şiir yazar mıydım,

Bilmiyorum.

 

Ama kadınlar, Tanrım,

Öyle sevdim ki onları,

Gelecek sefer

Dünyaya

Kadın olarak gelirsem,

Eşcinsel olurum

 

ADAM

Adam şapkasına rastladı sokakta

Kimbilir kimin şapkası

Adam ne yapıp yapıp hatırladı

Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz

Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar

Bir kadın kimbilir kimin karısı

Adam ne yapıp yapıp hatırladı.

 

Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda

Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı

Adam bulut gibiydi, hatırladı

Adamın ayaklarının altında

Yıldızların yıldız olduğu vardı

Adam yıldızlara basa basa yürüdü

Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı.

 

--------------------------------------------------------------------------------

AŞK

 

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git

Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.

Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin

Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık

Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı

Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü

Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti

Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz

Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu

Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı

İstanbullar

Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların

dünyaların

Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek

Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken

Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti

Çünkü iki kişiydik

 

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya

Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız

Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu

İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük

Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde

Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra

Sonrası iyilik güzellik.

--------------------------------------------------------------------------------

BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ

 

Şimdi

utançtır tanelenen

sarışın çocukların başaklarında.

 

Ovadan

gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan

çeviriyor o küçücük güneşimizi.

 

Taşarak evlerden taraçalardan

gelip sesime yerleşiyor.

 

Sesimin esnek baldıranı

sesimin alaca baldıranı.

 

Ve kuşlara doğru

fildişi: rüzgarın tavrı.

Dağ: güneş iskeleti.

 

Tahta heykeller arasında

denizin yavrusu kocaman.

 

Kan görüyorum taş görüyorum

bütün heykeller arasında

karabasan ılık acemi

- uykusuzluğun sütlü inciri -

kovanlara sızmıyor.

 

Annem çok küçükken öldü

beni öp, sonra doğur beni.

--------------------------------------------------------------------------------

BU BİZİMKİ

 

Yıkıcı bir aşk bu,

Yıkıyor milletin ortasına

Tutku yükünü. Bölücü bir aşk,

Ekmeği suyu bölüyor

Günde üç öğün. Hain bir aşk bu,

Sizin eve hırsız girer

size=4>Onunkine polis. Yasadışı bir aşk ,

Evlenmeyi

Hiç mi hiç düşünmüyor. Soyguncu bir aşk bu,

En sıradan ezgilerden

Sevinçler devşiriyor. Kökü dışarda bir aşk,

Dante ile Beatrice'inkine

Fena öykünüyor İşgalci bir aşk bu,

Samanlık sevişenin diyor

Başka şey demiyor.

 

--------------------------------------------------------------------------------

CİGARAYI ATTIM DENİZE

 

Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüyoruz

Gökyüzünün o meşhur maviliğinde

Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla

Bir akdeniz şehri çıkabilir içinde

Alıp yaracak olsa yüreğini

Şimdi bir güvercinin

 

Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak

Önünde durulacak tam elinden tutulacak

Hangi bir elinden güzelim hangi bir

Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz

Öbür elinde yetişkin bir günışığı

Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük

Çalışan insanlar için akşamlara kadar

Toz duman içinde

Bir elinde de boyuna ekmek kesiyorsun

 

Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen

Bir bulut geçiyorsa onu görürdük

Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu

Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu

Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına

Bir cıgara atmışsak denize

Sabaha kadar yandı durdu

--------------------------------------------------------------------------------

FOTOĞRAF

 

Durakta üç kişi

Adam kadın ve çocuk

 

Adamın elleri ceplerinde

Kadın çocuğun elini tutmuş

 

Adam hüzünlü

Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

 

Kadın güzel

Güzel anılar gibi güzel

 

Çocuk

Güzel anılar gibi hüzünlü

Hüzünlü şarkılar gibi güzel

 

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

GÖÇEBE

 

Sen sık sık gülen gülerken de

Sevecen bir Akdeniz çizgisini

Sol yanına ağzının

İliştiren çocuk özenle

Yabana mı atıyorum yani seni

Yabana mı atıyorum saat altı buçukları

Çocuk ve Allah'ın en eski baskısını

Değil, değil bunların biri

Gözlerimin gemileri kuş istiyor

Açılıp kapandıkça sevdam

Kapanıp açılıyor bir mavi

Şahmaran süt istiyor kefeninden

Üç aylık ölmüş çocukların

Kerem ile Arzu geliyor Aslı ile Kanber

Ay kana kana batıyor

 

Ay kana kana batıyor

Eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta

Kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir

otobüsteyim

Jandarma daima nesirde kalacaktır

Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine

Ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça

Patronun karısını zimmetine geçirip

Amasya'dan Kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla

Alevilikten konuşuyoruz uzun süre

Yanımdaki hep bir gazetede Marilym Monroe'nun

resimlerine bakıyor

Marilyn Monroe öldü diyorum ona

Ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi

Şimdiyse Cennette Nietzsche'nin metresi olması gerekir

Bunları diyorum daha ne varsa diyorum

İşte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye

İşte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu

Bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu

Belki de bir günler bunun için

Aydın'da

bulunduğumu

Zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu

olduğumu

İşte eflatun kakalı çocuklar olduğunu Kütahya'da

Ankara'da dokunak Yozgat'ta becerik olduğunu

Van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları

İstanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse

dialektik

Acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı

gibi

Bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma

Sinirli bir elin uysal bir bardağa

Çok yukardan döktüğü bir içki gelir

Sonsuz ve olağanüstü bir bira

Köpüklene köpüklene biçimlendirir

Soyunarak ağlayan bir kadını

Acı bilincinde sonrasızlığın

Ama bırakalım bırakalım bunları

Yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve

büyük yakalarıyla

Ve faytoncular görüyorum

Yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için

Tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren

 

Kars'tayım bu ne biçim Kars bir kenarda

Pekala yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin

üstünde

Kars kalesi yükseliyor

Gökyüzünü Ankara kalesine göre daha soyut ve daha

elverişli bir şekilde

Hırpalayan bu kale de olmasa

N'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa

Kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk

 

Biliyorsun ben hangi şehirdeysem

Yalnızlığın başkenti orası

 

Bir de yine sevgili çocuk

Biliyorsun kişi tutkularıyla

Yalnızlığını adlandırıyor o kadar

 

Arkada bir su devrile devrile akıyor

Rastgele bir ağaca soruyorum

Bir şey var sanki onu soruyorum

Değil orda diyor belki biraz daha ilerde

Tanrı meleğini ağırlamaya çalışan

Ataerkil bir aile gözümü alıyor

 

Dedelerin yüzlerinde erozyon

Silip götürmüş bütün evetleri

 

Annelerinse ağızlarında hiyeroglif

Babalarınsa ağustoslar atasözleri

 

Amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri

Teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini

 

Ablalarınsa boyunları soru işareti

Ağabeylerse utançlarından emrah

 

Sıralanmışlar su boylarına

Bıçakla soyuyorlar kelimeleri

 

Ya suya giden küçük kızlar

Onlar

Tıpkı o kuşlar gibi

Uçan daha bir süre

Sonra da vurulduktan

 

Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri

 

Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi

Şu son dönemecini de aşınca gecenin

Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil

Bu ağartı ancak yürekle karşılabilir

Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil

Tutsaksan ellerini sıvışır gibi zincirlerinden

Ve balyozla vursalar mısralarına

Soylu bir demir sesi yükselir

Soylu büyük ve mavi bir demir sesi

 

Ellerim egece yatısına çağrılmış

Ve

Teleşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi

 

Yüzüm giyotine abone

--------------------------------------------------------------------------------

GÜL

 

Gülün tam ortasında ağlıyorum

Her akşam sokak ortasında öldükçe

Önümü arkamı bilmiyorum

Azaldığını duyup duyup karanlıkta

Beni ayakta tutan gözlerinin

 

Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum

Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz

Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum

İstasyonda tiren oluyor biraz

Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım

 

Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum

Her nasılsa sokağa düşmüş

Kolumu kanadımı kırıyorum

Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı

Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

HÜKÜMET

 

Bu hükümet

Pir Sultan'a pasaport vermiyor,

Onu anladık.

Yunus Emre'ye de

Bası kartı vermiyor,

Onu da anladık.

Ama bu hükümet

Ferman çıkarmış

Karacaoğlan'ı

Otobüse bindirtmiyor.

--------------------------------------------------------------------------------

NEHİRLER BOYUNCA KADINLAR GÖRDÜM

 

Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar

Hepsine yüzer kere rastladım en azdan

Umustsuz sevdalara tutulmak onlarda

Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda

Verdi mi adama her şeylerini verirler

Ben gördüm ne gördümse kadınlarda

Porsuk nehrinin geçtiği

 

Kızılırmak parça parça olasın

Bir parça ekmek siyah, on kuruşluk kına kırmızı

Taş toprak arasında türküler arasında

Karanlıkta bir yanları örtük bir yanları üryan

Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar dokunaklı

Kimler ürkütmüş acaba bu kadar kadını

Dicle kıyılarına tiren varınca

Büyük bir gökyüzü git allahım gitGenel olarak önce kaşları görünür

Sonra bütünsüz uykuları kaşla göz arasında

Yanaklarında çıban izi taşıyan kadınlar

Gül kurusu

 

Bir gün sizin de yolunuz düşer memlekete

Siz de görürsünüz bunları kadınlarda

Ödevleri yenilmek olan hep

Bıçakla kemik arasında

Susmakla ağlamak arasında

Yenilmek

Kadınlar

 

--------------------------------------------------------------------------------

ÖNCELEYİN

 

Önce bir ellerin vardı yaşnızlığımla benim aramda

Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar

Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların

Sonra her şey çıkıp geldi

Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde

Sen çıkardın utancını duvara astın

Ben masanın üstüne kodum kuralları

Her şey işte böyle oldu önce

 

--------------------------------------------------------------------------------

SAN

 

Kırmızı bir kuştur soluğum

Kumral göklerinde saçlarının

Seni kucağıma alıyorum

Tarifsiz uzuyor bacakların

Kırmızı bir at oluyor soluğum

Yüzümün yanmasından anlıyorum

Yoksuluz gecelerimiz çok kısa

Dörtnala sevişmek lazım.

 

--------------------------------------------------------------------------------

SAYIM

 

Ayışığında oturduk

Bileğinden öptüm seni

 

Sonra ayakta öptüm

Dudağından öptüm seni

 

Kapı aralığında öptüm

Soluğundan öptüm seni

 

Bahçede çocuklar vardı

Çocuğundan öptüm seni

 

Evime götürdüm yatağımda

Kasığından öptüm seni

 

Başka evlerde karşılaştık

İliğinden öptüm seni

 

En sonunda caddelere çıkardım

Kaynağından öptüm seni

 

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

ŞİİR

 

İstanbullar geminin altında

Kadınları sorarsan onlar da öyle

Şişeler de geminin altında, Güzin de

Allahtan beni kimsecikler görmüyor

Canımın istediğini yapıyorum

Çırılçıplak sularda yıkanıyorum, utanıyorum

Güzin utanmak istiyor ama nerde

Nasıl utanacak bu boş şehirde

 

Güzin utanmak gerektiğini ileri sürüyor

Boyuna ileri sürüyor, gözleri mavi

Güzinciğim ufak bir kadın bir öpüşlük canı var

Hakkın var diyorum utanıyorum

Ama İstanbullular kadınlar deniz yıldızları

Hepsi hepsi geminin altında

Şişeler de orda çuvalın üstünde

Elimle koymuş gibi biliyorum

 

--------------------------------------------------------------------------------

TABANCA

 

Sigara içenlere ateş etmeyiniz

Evli bir kadınla rakı içerken

Rozet gibi göğsüne takmış cesaretini

Ben Mitridat'tan sözettim siz etmeyiniz

 

Eski bir Osmanlı paşası gibi

Feodaliteyi süpüren bıyıklarıyla

İstanbul, İstanbul uzakta

İstanbul'a ateş etmeyiniz

 

Tutalım yanılıp ateş ettiniz

Şeker Ahmet Paşa'nın resimlerini

Eski hececilerin şiirlerini bir de

Ben çok seviyorum siz de seviniz

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

ÜSTÜ KALSIN

 

Ölüyorum tanrım

Bu da oldu işte.

 

Her ölüm erken ölümdür

Biliyorum tanrım.

 

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat

Fena değildir...

 

Üstü kalsın.

-alıntı-

cemal süreyya gerçekten Türkiye nin en yetenekli ve kalemi çok sağlam olan yazarlarından.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

HÜKÜMET

 

Bu hükümet

Pir Sultan'a pasaport vermiyor,

Onu anladık.

Yunus Emre'ye de

Bası kartı vermiyor,

Onu da anladık.

Ama bu hükümet

Ferman çıkarmış

Karacaoğlan'ı

Otobüse bindirtmiyor.

 

hepsi bir birinden güzel malcom ama benim en cok beyendiğimdi bu saol paylaşım için..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Mahşerin üç atlısından biri Cemal süreya, Cansever ve Uyarla birlikte.

bir şair en iyi sözlerinden yakalanır herhalde.Evet Cemal usta senin bir havan var ve bizi asıl saran o

 

 

 

 

Yarımada

 

Zaman mı? Değil zaman

Akan zaman değil mesafelerdir

Güneşin çekici yukarda

Suyun bıçağı aşağıda

Krom alçakgönüllü, bakır utangaç

Ağaç: bir damla iki kıvılcım arasında

Rüzgâr bilmiyor nerden eseceğini

Sınırlar kesik,

Yerleşme yerlerinde balkıma

 

 

Biz kırıldık daha da kırılırız

Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü

Hırsız da bilmiyor çaldığını

Biz yeni bir hayatın acemileriyiz

Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor

Şiirimiz, aşkımız yeniden,

Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında

 

 

Biz kırıldık daha da kırılırız

Doğudan batıya bütün dünyada

Ama kardeşin kardeşe vurduğu hançer

İki ciğer arasında bağlantı kurar

Büyür, bir gün, zenginleşir orada

Çünkü Ali’yi dirilten iksir de saklı

Hasan’a sunulmuş ağuda,

Granitin de olur bir okyanus diriliği,

Nehirler daha uysal akar,

Bir çiçek nasıl açıyorsa kendiliğinden

Bir kuş nasıl uçuyorsa

Öyle sever, çalışır insan,

Kıraçlar çarptıkça dağlara

Gül göçürür şafağından

Doğanın altın şafağından

İnsanın altın şafağından

Tarihin altın şafağından

Biz kırıldık daha da kırılırız

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.

 

Cemal SÜREYA

 

 

 

AŞK

 

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git

Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.

Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin

Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık

Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı

Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü

Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti

Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz

Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu

Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı

İstanbullar

Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların

dünyaların

Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek

Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken

Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti

Çünkü iki kişiydik

 

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya

Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız

Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu

İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük

Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde

Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra

Sonrası iyilik güzellik.

 

 

 

 

BU BİZİMKİ

 

Yıkıcı bir aşk bu,

Yıkıyor milletin ortasına

Tutku yükünü. Bölücü bir aşk,

Ekmeği suyu bölüyor

Günde üç öğün. Hain bir aşk bu,

Sizin eve hırsız girer

size=4>Onunkine polis. Yasadışı bir aşk ,

Evlenmeyi

Hiç mi hiç düşünmüyor. Soyguncu bir aşk bu,

En sıradan ezgilerden

Sevinçler devşiriyor. Kökü dışarda bir aşk,

Dante ile Beatrice'inkine

Fena öykünüyor İşgalci bir aşk bu,

Samanlık sevişenin diyor

Başka şey demiyor.

 

 

 

 

FOTOĞRAF

 

Durakta üç kişi

Adam kadın ve çocuk

 

Adamın elleri ceplerinde

Kadın çocuğun elini tutmuş

 

Adam hüzünlü

Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

 

Kadın güzel

Güzel anılar gibi güzel

 

Çocuk

Güzel anılar gibi hüzünlü

Hüzünlü şarkılar gibi güzel

 

 

 

 

ÖNCELEYİN

 

Önce bir ellerin vardı yaşnızlığımla benim aramda

Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar

Sonra yüzün onun ardından gözlerin dudakların

Sonra her şey çıkıp geldi

Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde

Sen çıkardın utancını duvara astın

Ben masanın üstüne kodum kuralları

Her şey işte böyle oldu önce

 

 

 

ÜSTÜ KALSIN

 

Ölüyorum tanrım

Bu da oldu işte.

 

Her ölüm erken ölümdür

Biliyorum tanrım.

 

Ama, ayrıca, aldığın şu hayat

Fena değildir...

 

Üstü kalsın...

 

 

--------------------------------------------------------------------------------

ÜVERCİNKA

 

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden

En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu

kesmemeye

Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız

Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun

Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez

Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil

 

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma

Yatakta yatmayı bildiğin kadar

Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler

Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının

Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde

Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor

Bütün kara parçaları için

Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o

Onunla daha bir değere biniyor soluk almak

Sabahları acıktığı için haklı

Gününü kazanıp kurtardı diye güzel

Birçok çiçek adları gibi güzel

En tanınmış kırmızılarla açan

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil

 

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü

Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse

değerlendiremez

Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek

İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar

Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar

Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna

diziyorlar

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil

 

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası

Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki

Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok

Aklıma kadeh tutuşların geliyor

Çiçek Pasajında akşamüstleri

Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor

Bütün kara parçalarında

Afrika hariç değil

 

--------------------------------------------------------------------------------

YAZMAM DAHA AŞK ŞİİRİ

 

Oydu bir bakışta tanıdım onu

Kuşlar bakımından uçarı

Çocuk tutumuyla beklenmedik

Uzatmış ay aydınlık karanlığıma

Nerden uzatmışsa tenha boynunu

 

Dünyanın en güzel kadını oydu

Saçlarını tarasa baştan başa rumeli

Otursa ama hiç oturmaz ki

Kan kadını rüzgardı atların

Hep andım ne yaşanır olduğunu

 

En çok neresi mi ağzıydı elbet

Bütün duyarlıklara ayarlı

Öpüşlerin türlüsünden elhamra

Sınırsız denizinde çarşafların

Bir gider bir gelirdi işlek ağzı

 

Ah şimdi benim gözlerim

Bir ağlamaktı tutturmuş gidiyor

Bir kadın gömleği üstümde

Günün maviliği ondan

Gecenin horozu ondan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

TEK YASAK

 

Özgürlüğün geldiği gün

O gün ölmek yasak!

 

 

 

Cemal SÜREYA

 

NEHIRLER BOYUNCA KADINLAR GÖRDÜM

 

Porsuk nehrinin geçtigi kadinlar

Hepsine yüzer kere rastladim en azdan

Umustsuz sevdalara tutulmak onlarda

Bozkira dogru seyrele seyrele yasamak onlarda

Verdi mi adama her seylerini verirler

Ben gördüm ne gördümse kadinlarda

Porsuk nehrinin geçtigi

 

Kizilirmak parça parça olasin

Bir parça ekmek siyah, on kurusluk kina kirmizi

Tas toprak arasinda türküler arasinda

Karanlikta bir yanlari örtük bir yanlari üryan

Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar dokunakli

Kimler ürkütmüs acaba bu kadar kadini

Dicle kiyilarina tiren varinca

Büyük bir gökyüzü git allahim git

Genel olarak önce kaslari görünür

Sonra bütünsüz uykulari kasla göz arasinda

Yanaklarinda çiban izi tasiyan kadinlar

Gül kurusu

 

Bir gün sizin de yolunuz düser memlekete

Siz de görürsünüz bunlari kadinlarda

Ödevleri yenilmek olan hep

Biçakla kemik arasinda

Susmakla aglamak arasinda

Yenilmek

Kadinlar

 

 

(1955)

(Üvercinka)

Cemal Süreya

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bu da Turgut Uyar için yazdığı şiir ;

 

TURGUT UYAR

Ak odada oturur

Kapısı penceresinden çok

Gözlerinde yıldızlar

Serin yerde durur

Bir elinde kadeh

Öbürünü yarasına bastırır

İnşaattan ses gelir

Bir şeyi okşar gibidir

Uzanıp durmuş mahçup

Işığagöçerin şarkısı

Dönülmez dizeler içinde

Onunkiler gül açılır

Öldüğü günHepimizi işten attılar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

teşekkürler Lady:)

--------------------

Gül

 

Gülün tam ortasında ağlıyorum

Her akşam sokak ortasında öldükçe

Önümü arkamı bilmiyorum

Azaldığını duyup duyup karanlıkta

Beni ayakta tutan gözlerinin

 

Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum

Ellerini beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz

Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum

İstasyonda tiren oluyor biraz

Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım

 

Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum

Her nasılsa sokağa düşmüş

Kolumu kanadımı kırıyorum

 

Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı

 

Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene

 

 

 

(Üvercinka’dan)

 

 

 

 

 

 

 

Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?

 

Sizin hiç babanız öldü mü?

Benim bir kere öldü kör oldum

Yıkadılar aldılar götürdüler

Babamdan ummazdım bunu kör oldum

Siz hiç hamama gittiniz mi?

Ben gittim lambanın biri söndü

Gözümün biri söndü kör oldum

Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak

Söylemesine maviydi kör oldum

Taşlara gelince hamam taşlarına

Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi

Taşlarda yüzümün yarısını gördüm

Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü

Yüzümden ummazdım bunu kör oldum

Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

 

 

 

(Üvercinka’dan)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Göçebe

 

Sen sık sık gülen gülerken de

Sevecen bir Akdeniz çizgisini

Sol yanına ağzının

İliştiren çocuk özenle

Yabana mı atıyorum yani seni

Yabana mı atıyorum saat altı buçukları

Çocuk ve Allah'ın en eski baskısını

Değil, değil bunların biri

Gözlerimin gemileri kuş istiyor

Açılıp kapandıkça sevdam

Kapanıp açılıyor bir mavi

Şahmaran süt istiyor kefeninden

Üç aylık ölmüş çocukların

Kerem ile Arzu geliyor Aslı ile Kanber

Ay kana kana batıyor

 

 

Ay kana kana batıyor

Eşkiyalar gecenin yangınını izliyor uzakta

Kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir otobüsteyim

Jandarma daima nesirde kalacaktır

Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine

Ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliğini taşıdıkça

Patronunnun karısını zimmetine geçirip

Amasya'dan Kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla

Alevilikten konuşuyoruz uzun süre

Yanımdaki hep bir gazetede Marilym Monroe'nun resimlerine bakıyor

Marilyn Monroe öldü diyorum ona

Ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi

Şimdiyse Cennette Nietzsche'nin metresi olması gerekir

Bunları diyorum daha ne varsa diyorum

İşte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye

İşte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu

Bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu

Belki de bir günler bunun için Aydın'da bulunduğumu

Zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu olduğumu

İşte eflatun kakalı çocuklar olduğunu Kütahya'da

Ankara'da dokunak Yozgat'ta becerik olduğunu

Van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları

İstanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse dialektik

Acemi bir bulut bozuyor bütün görüntüyü eski bir şarkı gibi

Bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma

Sinirli bir elin uysal bir bardağa

Çok yukardan döktüğü bir içki gelir

Sonsuz ve olağanüstü bir bira

Köpüklene köpüklene biçimlendirir

Soyunarak ağlayan bir kadını

Acı bilincinde sonrasızlığın

Ama bırakalım bırakalım bunları

Yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve büyük yakalarıyla

Ve faytoncular görüyorum

Yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için

Tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren

 

Kars'tayım bu ne biçim Kars bir kenarda

Pekâla yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin üstünde

Kars kalesi yükseliyor

Gökyüzünü Ankara kalesine göre daha soyut ve daha elverişli bir şekilde

Hırpalayan bu kale de olmasa

N'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa

Kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk

 

Biliyorsun ben hangi şehirdeysem

Yalnızlığın başkenti orası

 

Bir de yine sevgili çocuk

Biliyorsun kişi tutkularıyla

Yalnızlığını adlandırıyor o kadar

 

Arkada bir su devrile devrile akıyor

Rastgele bir ağaca soruyorum

Bir şey var sanki onu soruyorum

Değil orda diyor belki biraz daha ilerde

Tanrı meleğini ağırlamaya çalışan

Ataerkil bir aile gözümü alıyor

 

Dedelerin yüzlerinde erozyon

Silip götürmüş bütün evetleri

 

Annelerinse ağızlarında hiyeroglif

Babalarınsa ağustoslar atasözleri

 

Amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri

Teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini

 

Ablalarınsa boyunları soru işareti

Ağabeylerse utançlarından emrah

 

Sıralanmışlar su boylarına

Bıçakla soyuyorlar kelimeleri

 

Ya suya giden küçük kızlar

Onlar

Tıpkı o kuşlar gibi

Uçan daha bir süre

Sonra da vurulduktan

 

Bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur Anadolu şiiri

 

Ey şiir arayıcısı ey esrik kişi

Şu son dönemecini de aşınca gecenin

Doğacak gün artık gündüze ilişkin değil

Bu ağartı ancak yürekle karşılanabilir

Bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil

Tutsaksan ellerin sıvışır gider zincirlerinden

Ve balyozla vursalar mısralarına

Soylu bir demir sesi yükselir

Soylu büyük ve mavi bir demir sesi

 

Ellerim gece yatısına çağrılmış

Ve

Telaşsız görünmeye çalışan bir Kafka gibi

 

Yüzüm giyotine abone

 

 

 

(Göçebe’den)

--------------------

Güzelleme

 

Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların

Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur

Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü

Bak bu sensin çocuğum enine boyuna

Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki

Sabahlara kadar koynumda yatmışsın

Bak bende yalan yok vallahi billahi

Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur

 

İşe bak sen gözlerin de burda

Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık

İyi ki burda yoksa ben ne yapardım

Bak çocuğum kolların işte çıplak işte

Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün

Gözlerin sabahın sekizinde bana açık

Ne günah işlediysek yarı yarıya

 

Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların

Bunların konuşması olur öpülmesi olur

Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde

Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu

Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu

Uzanmış seni usulca öpmüştüm

Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu.

 

(Üvercinka’dan)

 

 

 

Şiir

 

İstanbullar geminin altında

Kadınları sorarsan onlar da öyle

Şişeler de geminin altında, Güzin de

Allahtan beni kimsecikler görmüyor

Canımın istediğini yapıyorum

Çırılçıplak sularda yıkanıyorum, utanıyorum

Güzin utanmak istiyor ama nerde

Nasıl utanacak bu boş şehirde

 

Güzin utanmak gerektiğini ileri sürüyor

Boyuna ileri sürüyor, gözleri mavi

Güzinciğim ufak bir kadın bir öpüşlük canı var

Hakkın var diyorum utanıyorum

Ama İstanbullular kadınlar deniz yıldızları

Hepsi hepsi geminin altında

Şişeler de orda çuvalın üstünde

Elimle koymuş gibi biliyorum

 

(Üvercinka’dan)

--------------------

Yazmam Daha Aşk Şiiri

 

 

Oydu bir bakışta tanıdım onu

Kuşlar bakımından uçarı

Çocuk tutumuyla beklenmedik

Uzatmış ay aydınlık karanlığıma

Nerden uzatmışsa tenha boynunu

 

Dünyanın en güzel kadını oydu

Saçlarını tarasa baştan başa rumeli

Otursa ama hiç oturmaz ki

Kan kadını rüzgardı atların

Hep andım ne yaşanır olduğunu

 

En çok neresi mi ağzıydı elbet

Bütün duyarlıklara ayarlı

Öpüşlerin türlüsünden elhamra

Sınırsız denizinde çarşafların

Bir gider bir gelirdi işlek ağzı

 

Ah şimdi benim gözlerim

Bir ağlamaktır tutturmuş gidiyor

Bir kadın gömleği üstümde

Günün maviliği ondan

Gecenin horozu ondan

 

(Üvercinka’dan)

 

 

 

 

 

 

 

Ülke

 

 

Saat Çini vurdu birden: pirinççç

Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan

Kasketimi eğip üstüne acılarımın

Sen yüzüne sürgün olduğum kadın

Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin

Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi.

Bir takım genç anneleri uzatırdı bir keman

Sen tutar kendini incecik sevdirirdin

Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa

 

 

 

Yalnız aşkı vardır aşkı olanın

Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan

Sen yüzüne sürgün olduğum kadın

Kardeşim olan gözlerini unutamadım

Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını

Dostum olan ellerini unutamadım

Karım olan karnını ve önlerini

******m olan yanlarını ve arkalarını

İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını

Nasıl unuturum hiç unutamadım

Kibrit çak masmavi yanardı sesin

Ormanlara ormanlara yüzünün sesi

En gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma

Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın

Soluğu kesen ağulayan ormanlarında

Yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı

Ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında

Karadeniz'e karışırdı ordan Akdeniz'e

Ordan da daha büyük sulara

 

 

 

Geceyse ay hemen tazeler minareleri

Kur'an sayfaları satılan sokaklardan

Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar

Ölüm uçar çocuk yüzlere

Ben o sokaklardan ne kadar geçtim

Damağımda dilinin yosunlu tadı

Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine

Bir takım tavşanları andıran bir takım su hayvanlarını

Pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini

Yani salı çarşamba perşembe cuma cumartesi

 

 

 

Bir başak ufak ufak bildirir Konya'yı

O başakta o Konya'da seni ararım

Ben şimdilerde her şeyi sana bağlıyorum iyi mi

Altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız

Para basma yetkisini Fırat'ın suyunu Palandöken'i

Erzincan'ın düzünü asma bahçelerin dibini

Antalya'nın denizini o denizin dibini

Beş türlü yengeç yaşıyan sularında

Çağanoz adi pavorya çingene pavoryası ayı pavoryası bir de çalpara

Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında

Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını

Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya

Yokluğun gayri şurdan şuraya geldi

Bir günler şölenlerle egemen ülkende

Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor

N'olur ağzından başlıyarak soyunmaya

Bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme

Çık gel bir kez daha çıkıntılardan

Çık gel bir kez daha bozguna uğrat

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

SEVGİLİM BİR GÜNÜN ORTASI ŞİMDİ....

 

Sevgilim, bir günün ortası şimdi

Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,

Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde

Uzat bana uzat ellerini

İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar

İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,

Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor

 

Ben seni düşünüyorum seni

Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi

Kalbim diyorum kalbim

Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi

Aşkı anılar besliyor düşler kadar

Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır

Sevgi eskidikçe sevgi.

 

Günümüz ekmeğimiz, türkümüz

Çoluğumuz çocuğumuz

Binalar yan yana yükselip gidiyor

Vapurların ağzı köpük içinde

Uzaklarda ne kapılar açılıyor

Tirenin biri bir istasyona varıyor

Ordan çıkıyor biri.

 

Her şey biliyor her şey

Sen biliyor musun bakalım

Seni nice sevdiğimi?

Üstüne titrrediğimi?

 

Geldiğimi?

Gittiğimi

 

Hadi!

--------------------

BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ

 

 

Şimdi

utançtır tanelenen

sarışın çocukların başaklarında.

 

Ovadan

gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan

çeviriyor o küçücük güneşimizi.

 

Taşarak evlerden taraçalardan

gelip sesime yerleşiyor.

 

Sesimin esnek baldıranı

sesimin alaca baldıranı.

 

Ve kuşlara doğru

fildişi: rüzgarın tavrı.

Dağ: güneş iskeleti.

 

Tahta heykeller arasında

denizin yavrusu kocaman.

 

Kan görüyorum taş görüyorum

bütün heykeller arasında

karabasan ılık acemi

- uykusuzluğun sütlü inciri -

kovanlara sızmıyor.

 

Annem çok küçükken öldü

beni öp, sonra doğur beni.

--------------------

SİZ SAATLERİ

 

Siz, saatleri yaşadınız. Zamantaşlarını. Niceldir saatler. Adsızsırlar. Renklerini, kokularını kişiselliklerden alırlar.

Aylar birbirinin içinden yürüyebilir. Ağustosta bile Marta gönderme vardır. Yine de gönderme mevsim mantığıyla sınırlıdır.

Günlerse bambaşka. Bir günün öbürünün önüne geçmesine izin yok. Günün gizi hem kişiselliğimizde, hem de onun kendi kişiselliğinde.

Siz, saatleri yaşadınız. Henüz sözcük haline dönüşmemiş, ya da bir sözcük karşılığı oluşmamış durumlar yarattınız. Tanığınızım.

Aylar ayları açıklıyor.

Saatler saatleri kum saatiyle açıklayabiliyor.

Açıklanmayan tek şey aşk: En büyük sayrılık ve en büyük sağlık.

Günü tam gelmemiş olarak bir yanını gizleyen duygu.

Denetçi anlamaz, tarihçi atlar, terzi bir araya getiremez, sanatçı elden kaçırır.

Kent yıkılıyor. Sokaklar uçtan uca kazılmış. Sesimiz radyasyon içinde. Mühendisler geldiler; kedi resmini bile cetvelle çizerler. Gözlem evinde art arda mevsimler sökülür.

Mahşerin ortalık yerinde size rastladık. Elinizi şuramıza koydunuz.

Sürgündük. Göçebeliğin elverişli yanlarını da yitirmiş gibiydik. Yanınızda göçmen olduk. Bir yerleşmişlik duygusu ki, hırkamız yazlık sinemada iliklenir.

Güneş her sabah verilmiş bir söz gibi doğuyordu.

Gerçek neydi biliyor musunuz: Her şey.

Yüz yıl sonra bu gün yaşayan hiçbir anne, hiçbir sevgili, hiçbir bebek, hiçbir bıldırcın, hiçbir balina, hiçbir örümcek, hiçbir aslan, hiçbir ceylan, hiçbir yılan var olmayacak. Ayrı bir kardeşlik kanıtı değil mi bu? Hayat kanıtı. Birbirimizin her yönden çağdaşıyız.

Siz tebeşirle kara tahtaya ne güzel yazan.

Kuzular için özel bir bölüm açmayı da hiç unutmayan.

Saatlerle yaşadınız. Düşlerinizde doğulu bir ressamın elinden çıkmış ağırlıksız yapraklar.

Kızböceği de göründü. Gece de uçmaya başlamış.

Bakır kaptan günlük kokusu yayılır.

Geceyle birlikte.

Gece de.

Sen Serpin, sen Nuri, orda burda nasıl dolaştırdınız. Benziyordunuz. Aynı kişi miydiniz?

İki din var: siyah ve beyaz. Gerisi? ..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kan Var Bütün Kelimelerin Altında

 

Posta arabalarından söz et bana

Kan var bütün kelimelerin altında

Ezop'un şu lanetli dilinden söz et

Kan var bütün kelimelerin altında

Umulmadık birgün olabilir bugün

Aslan kardeşçe uzanabilir kayalıklara

Bir çay şöyle yağmurların kokusunda

Kan var bütün kelimelerin altında

İşte durup dururken surda

Bir yelpaze gibi açıldı sesin

Güzün en gürültülü kanadında

Göğün en ince dalında

Kan var bütün kelimelerin altında

Umulmadık bir gün olabilir bugün

Bir çeşme gibi akabilir cumartesi

Çığlığındaki sessiz harfler

Dün gecenin ağırlığıdır damarlarında

Ne güzel konuşur sokak satıcıları

Fötr şapkalarıyla ne kalabalıktırlar

Ve çiçekçi kızların göğüsleri

Daha suçsuzdur kırlangıç yumurtasından

Kan var bütün kelimelerin altında

Yaprağını dökecek ağaç yok burda

Ama ışık sökebilir olanca renklerini

Sürekli işbaşındadır belleğin

Tanık şairler arasında

Oyuncu arkadaşlar arasında

 

Yolculuk bir kafiye arayabilir

Atının kuyruğundaki düğümde

 

Ölüm bir kafiye arayabilir

Ak gömleğinde

 

Yol bir kafiye arar ve bulur

Dönemeçlerin benzerliğinde

 

Kan var bütün kelimelerin altında

Bir gül al eline sözgelimi

Kan var bütün kelimelerin altında

Beş dakka tut bir aynanın önünde

Kan var bütün kelimelerin altında

Sonra kes o aynadan bir tutam

Beyaz bir tülbent içinde

Koy iç cebine

Bütün bir ömür kokar o ayna

Kan var bütün kelimelerin altında

İşte o kandır senin gülüşün

Sızmıştır hayatın derinlerine

Siyahtır orda kırmızıdır

Daldan dala atlar

Sever çocuklara anlatılan masalları

Ama iş savunmaya gelince

Yalnız alevi savurur

Ve güneşin solmaz çekirdeğini

Yalnız doruklarda

 

Umulmadık bir gün olabilir bugün

Kan var bütün kelimelerin altında

 

cemal süreyya

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Var

 

Şu senin bulutsu sesin var ya

Uçtan uca tersyüz ediyor geceyi

 

Yataklar var konuşmak için

Öpüşmek için telefon kulübeleri

 

Güneşler var, yıldızlar, samanyolları,

Karpuzlar gümbür gümbür kapılarda.

 

Tanrılar sofrası amma karanlık

Yiyemem tek lokma yiyemem orda.

 

Şu senin tutkulu sesin var ya:

Ortak güzellik artı yara izi.

 

Tutar ellerinden kaldırırsın

Adı kötüye çıkmış tüm sözcükleri.

 

Yeni törenler gerek bize

Yeni törenler -kimi zaman en eski.

 

Dert etme, bütün dilleri içerir

Bitki konumu, küçükbaş hayvan sesi.

 

Şu senin dolayık sesin var ya

Dondurma yiyen gürbüz bir kız gibi müstehcen,

 

Balkon demirine dayalı bir arka kadar şakacı,

İlk doyumdaki gibi yeşil elma tadında.

 

Kimlik denetimi yaptıktan sonra

Resimli roman okuyan bir er gibi giderici.

 

Şu senin alçaktan sesin var ya

Pencereler var burnumun kemiğinde sızı,

 

Aşklar var unutulmamak için,

Boğulmak için ilk sevgili.

 

 

Sulunun Yüzü

 

Sulunun yüzü bir atmosfer olayıdır.

Rasgele yazarı avcıdan öğrendim:

Yabanördekleri donmasın diye,

Suya nöbetleşe kanat vururlar.

 

Ve işte samandırasıyla Beşiktaş'ınız,

Çapraşık bir yüzyılı geriye atar;

Tanrım siz şu uzun Anadolu'yu

Çocukluk günlerinizde mi yarattınız?

 

Senaryocu bayanla bir bankta oturuyoruz

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

Şuda Var

 

Bir de var sen koynumda yatıyorsun

Güzelsin güzelliğin mutlak amenna

Kızlığın masanın üstünde

Kocana saklıyorsun

 

Oysa koca da ne benim kollarım var

Soy bir portakal yedir bana dilim dilim

Ben Uzunminareliyimdir doğma büyüme

Ne yapıp yapıp denizi görmek isterim

 

 

18 Aralık

 

18 Aralık 1985'te o salonda

Kişi nasıl kestirebilirdi ileriyi?

Siz, kazıbilimler, alınyazısıbilimler,

Geçsin yıllar geçsin, seneler gibi.

 

 

Mutsuzluk Gülümseyerek

 

Mutsuzluk gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir;

Banliyo treninde rastladığımız

Sınav saatini kaçırmış liseli kız,

Hep kazanırsın ey çözümsüzlük!

 

Ey otobüssever ey Troya yolcusu!

Anımsarsın günlerce konuşup durmuştuk

O İB(ipekböceği) sesli kadını;

Birinin Grönland'ı olmaya hazırlanıyordu.

 

İki çay söylemiştik orda, biri açık,

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

Metinlerde Buluştuk

 

Metinlerde buluştuk kopkoyu deyimlerde,

Koşut ve eş zamanlı okuduk kimi kitapları;

O arada iki de defterimiz oldu,

Biri babasına daha çok benziyor.

 

Bir türlü kotarılamayan uğraş,

C_ harfini daha yeni dönmüşüz;

Gözlerimizde İbni Sina bozukluğu,

Dostumuzsa, Bodrum'da, dönmez geri.

 

Uzaklardaydın, oracıkta, öbür kitada,

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

Küçük Anne

 

Küçük anne, kelepir kız,

Bir şey söyle bana,

Bana bir laf et ki binlerce,

Onbinlerce görüntü anlatamasın.

 

Genceli Nizami'nin dediği gibi

Taşı onunla yıkasalar

Üzerinde akik biter,

Bakışların ki..

 

İkinci bir parıltı var senin bakışlarında

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

Olur mu anımsamamak Onaltıncı Louis'yi

14 Temmuz 1789 akşamı, Louis,

Şöyle yazmamış mıydı defterine:

"Bugün kayda değer bir şey yok.."

 

"Kehanet" adlı kısacık bir şiir buldum

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

Onların Yanı Sizin

 

Onların, yani sizin hayatınıza

Şarkılar girmiş, şarkısız edemiyorsunuz

Şarkılar, yani barış, yani gökyüzü

Yani bazan burun buruna geldiğiniz köşebaşlarında

Sonra usul usul, yavaş yavaş kaybettiğimiz

Yani dost geldi gelecek, sevgili sevdi sevecek

Yani yaşamak adına güzel düştüğü olan

Şarkılar, yani yanıldığımız...

 

Sizin, yani onların hayatlarına

Allahlar girmiş, Allahlardan kurtulamıyorlar

Allahlar, yani çarşıda, pazarda, yani evde

Yani arabalarına taş koydukları caddelerde

Bir dilim jandarma ekmeği kürekte, kürek denizde

Yani sızlayageldiği şey öbür taraflarının

Yani gölgesinden ölümü görmüş gibi korkulan

Allahlar, yani yine yanıldıkları...

--------------------

İki Kalp

 

 

İki kalp arasında en kısa yol:

Birbirine uzanmış ve zaman zaman

Ancak parmak uçlarıyla değebilen

İki kol.

 

Merdivenlerin oraya koşuyorum,

Beklemek gövde gösterisi zamanın;

Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,

Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

 

Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

İçtim O

 

İçtim o bin yıllanmış testiden, içtim, içtim,

Örtüler arasında yeryüzü beğenisiyle

Ayışığını paylaşırdı bacakları,

Öptüm ayak parmaklarını, öptüm, öptüm.

 

Put'unu cezalandırıyor kır delisi;

Oğlan iki ev ötede, Londra'dan gelmiş;

Yazsınlar felaketlerin hep çift geldiğini,

Garson acıması tutmuş içkievini.

 

Ortaoyunumuzun dekoru bir kağıt mendil

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni

 

 

Hiçbir Semtte

 

Hiçbir semtte berberin olmadı,

1954-1980 yılları arasında,

26 yılda 28 ev değiştirdin;

Leke kuşağı nasıl bilmez seni!

 

Arabesk nedir diye düşünmüştünüz:

Şebboy sesli bir cümbüş, eza içinde;

Eşitlik midir komedya, içtenlik mi,

Erdem diye benimsenmesi mi fırsatsızlığın?

 

Yürütüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

Gece Bitkilerinden

 

Gece bitkilerinden korkuyorum,

Hayır, geceleri bitkilerden!

Gizlenirken vurulmuş ulaklara ağıttır

Bana açtığın her telefon.

 

İki kalp arasında en kısa yol:

Birbirine uzanmış ve zaman zaman

Ancak parmak uçlarıyla değebilen

İki kol.

 

An ki fıskiyesi sonsuzluğun

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

 

 

Cigarayı Attım Denize

 

Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşüyoruz

Gökyüzünün o meşhur maviliğinde

Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla

Bir Akdeniz şehri çıkabilir içinden

Alıp yaracak olsak yüreğini

Şimdi bir güvercinin

 

Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak

Önünde durulacak tam elinden tutulacak

Hangi bir elinden güzelim hangi bir

Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz

Öbür elinde yetişkin bir günışığı

Daha öbür elinde kilometrelerce hürlük

Çalışan insanlar için akşamlara kadar

Toz duman içinde

Bir elinle de boyuna ekmek kesiyordun

 

Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen

Bir bulut geçiyorsa onu görürdük

Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu

Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu

Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına

Bir cigara atmışsak denize

Sabaha kadar yandı durdu

--------------------

Çekirge Bulutu

 

Çekirge bulutu içinde

Koynuma soktuğun ekin;

Çalgılar ikidurur sürgün ilinde,

Bir gözü mavidir bir gözü bleu.

 

Gölgede boy atmış top fesleğen,

Bir ilkokul bahçesinde görmüştüm seni,

Marienbad ilkokulu, Nişantaş'ta;

Bir çocuk yeşil örtüyü çekiverdi.

 

Hızla geçen otobüslerin ardında benzeşmek..

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

 

Bir Mineli

 

 

Bir mineli altın saat,

Bir altın köstek ve madalyon

Bir roza maşallah,

On iki miskal inci.

 

Madalyonunu ve boncuğunu

İttim içeri,

Gözlerimizin dibi karıştı

Dağyollarının uzak dumanı gibi.

 

Ve konsolün üstünde noksan bir gümüş kutu

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni

 

 

Bir Kış

 

 

Bir kış göğü gibi o saat alçalır ölüm,

Yalnız işitme duyusu kalır ortada.

Asya kentleri yürür dururlar,

Höyükler burnumda hızma.

 

Uzakta dev bir damla:Pırıl pırıl Pencap!

Tabanlarından kayıp duran sütunlar

Yitmiş bir geleceğin işaret parmakları:

Horasan uykusuna havlayan köpekler, Buhara.

 

Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni

 

 

 

Bir Çiçek

 

 

Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,

Bir yalnışı düzeltircesine açmış;

Gelmiş ta ağzımın kenarında

Konuşur durur.

 

Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,

Güverteleri uçtan uca orman;

Aldım çiçeğimi şurama bastım,

Bastım ki yalnızlığımmış.

 

Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni

--------------------

Balzamin

 

 

Sen el kadar bir kadınsındır

Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli

Bazı ağaçlara kapı komşu

Bazı çiçeklerin andırdığı

İş bu kadarla bitse iyi

Bir insan edinmişsindir kendine

Bir şarkı edinmişsindir,bir umut

Güzelsindir de oldukça,çocuksundur da

Saçlarınla beraber penceredeyken

Besbelli arandığından haberli

Gemiler eskirken,deniz eskirken limanda

Sevgili

 

 

Afyon Garındaki

 

Afyon garındaki küçük kızı anımsa, hani,

Trene binerken pabuçlarını çıkarmıştı;

Varto depremini düşün, yardım olarak Batı'dan

Gönderilmiş bir kutu süttozunu ve sütyeni.

 

Adam süttozuyla evinin duvarlarını badana etmişti,

Karısıysa saklamıştı ne olduğunu bilmediği sütyeni,

Kulaklık olarak kullanmayı düşünüyordu onu kışın;

Tanrım gerçekten çocukluk günlerinizde mi?..

 

Eşiklere oturmuş bir dolu insan

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

 

Piri Reis

 

Piri Reis geri çekmiştir haritasını

Azmayı çoktan unutmuştur hayvanlar;

Başlamıştır Sultanahmet sürüncemesi,

Kızlar yatakta yan yatmaya başlar.

 

Ben atımı böyle dört sürüyorum ya,

Yetişmek için mi, bilmem, kaçmak için mi?

Ya sen? Neden sende tehlike anlarına

Bunca hazırlıksız olma özeni?

 

Bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim,

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

 

8.10 Vapuru

 

Sesinde ne var biliyor musun

Bir bahçenin ortası var

Mavi ipek kış çiçeği

Sigara içmek için

Üst kata çıkıyorsun

 

Sesinde ne var biliyor musun

Uykusuz Türkçe var

İşinden memnun değilsin

Bu kenti sevmiyorsun

Bir adam gazetesini katlar

 

Sesinde ne var biliyor musun

Eski öpüşler var

Banyonun buzlu camı

Birkaç gün görünmedin

Okul şarkıları var

 

Sesinde ne var biliyor musun

Ev dağınıklığı var

İki de bir elini başına götürüp

Rüzgarda dağılan yalnızlığını

Düzeltiyorsun

 

Sesinde ne var biliyor musun

Söylemediğin sözcükler var

Küçücük şeyler belki

Ama günün bu saatinde

Anıt gibi dururlar

 

Sesinde ne var biliyor musun

Söyleyemediğin sözcükler var

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İki çay söylemiştik orda, biri açık,

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

Uzaklara bir bakışın vardı kafeteryada

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

Baktım yeri toparlıyor ayak izleri

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

Eşiklere oturmuş bir dolu insan

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

İkinci bir pırıltı var senin bakışlarında

Keşke yalnız bunu için sevseydim seni.

 

s

Seni o kadar yakından görünce,

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

Yürüyoruz bütünlemeye kalmış bir sessizlikte

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

Bir şey var, ancak makilerin orda söyleyebilirim

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni

 

Kuşlar toplanmışlar göçüyorlar

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni

 

Herbir mısrası öldüren şiirlerin sahibinden

Öldüren ikilikler serpiştirildi gönüllere

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni

 

Cemal Süreya

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gazel

 

Ben nice gözle nice denizle nice gazelle

Rimle gördüm rimle bildim rimle yaşadım seni

 

Sen ne iydin güzeldiysen de çirkindiysen de

Kocan ne iydi sonra Niyde ilinde gökyüzleri

 

Sonra ilk çağlar savaşlarında para ve Babil

Dilber derebeyleri haraca bağlayan aşkımızı ekmeğimizi

 

Sonra bulunmaz hint kumaşı lafbilirliğindi

Beni yüzyıllık kümesine dadandıran tilki

 

Tüy aldım ki evrende kalkıp gitmeleri özetliyorsun

Seni bilmek ne uzun kelime ne acaip ilgi

 

Ama ben nice gözle nice denizle nice gazel

Lerimle gördüm lerimle bildim lerimle becerdim o işi

 

 

 

Atılar Deltalara

 

 

 

Atı'lar deltalara gömülen atı'lar,

Saçı'lar fiyortları öpen saçı'lar,

Kutu'lar, Haliçlerden susmuş kutu'lar,

Takı'lar eski aşkları imler takı'lar.

 

Bol dökümlü gömleğinin içinde

Sırtını ve karnını dolanan

Ve sonunda sincap olan

O kuş.

 

Seni o kadar yakından görünce,

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

Eşdeğeriyle Yan

 

Eşdeğeriyle yan yana yürürken

Cehennem sokağında birey olmak,

Ve en inceldikten sonra

İlkel sözcüklerle konuşmak seninle.

 

Saat beş nalburları pencerelerden

Madeni paralar gösteriyorlar,

Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,

Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.

 

Hiç bir şeyim yok akıp giden sokaktan başka

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

 

Daha Ben

 

 

Daha ben ilk kazmayı vurmadan

Elime gelen Karabitki'li testi,

Nefertiti'nin mutfağı sayılan yerde

Koyu sır yeni hicret yollarını kesti.

 

Terimler eşekarıları sözcüklerin,

Acımasızdırlar, adsız ve sueldirler?,

Önlerine katarak insan ve hayvan listelerini

Sabah akşam kapınızın önünden geçirirler.

 

Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü?..

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

Bilgisayar Olarak

 

 

Bilgisayar olarak kullanmış bir gölü

Selçukluya pragmalar taşıyan Gazali

Bir ilk aptallığı düğüm sayarak

Yadsımış dört yanı hep yukarı bakmış.

 

Bu yüzden önündeki ayna kırılır kırılmaz

İntihar etti sayılmış tasavvuf ehli,

Yine bu yüzden doğduğu an

Kaymaya başlamış Osmanlı yıldızı,

 

Baktım yeri toparlıyor ayak izleri

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

 

 

Dikkat, Okul Var

 

 

Şanssız mıydık? haksızlık olur şimdi

Düşünsene nasıl geçmiştik hızla

Birleşen iki güvercinin arasından

Hiç dokunmaksızın onlara

 

Bende tarçın sende ıhlamur kokusu

Az mı dolandık Başkentin sokaklarında

Ama işte şölenin kaçınılmaz acısı

Bizim payımıza düştü sonunda

 

Aşkımız şimdi görklü bir hayatın

Yabancaya berbat bir çevirisi

Sen metinde üç beş satır atladın

Ben geçmiş zamanda dondurdum fiilleri

 

Sen ki özenle katlanmış bir mendil gibiydin

Düşünür müsün zaman zaman acaba

Nelerle ödedik şu mevsimi

Ve gün nasıl vuruyor topuklarımıza

 

Şanssızım diyemem ben kendi payıma

Oluyor böyle şeyler ara sıra

Sözgelimi okul kitaplarına girmez şiirim

Bütün çocuklar anlar da

 

 

 

EDİP

CANSEVER

 

 

Yeşil ipek gömleğinin yakası

Büyük zamana düşer.

 

Her şeyin fazlası zararlıdır ya,

Fazla şiirden öldü Edip Cansever.

 

 

 

İşte Tam Bu Saatlerde

İşte tam bu saatlerde bir yara gibidir su

Yeni deşilmiş uçlarına sokakların, küçük uçlarında.

Senin o güneş sarnıcı gözlerin

Ölüm yası içindeki bir evde

Olmaması gereken birşey gibi,kırılan bir ayna gibi.

Bu saatlerde.

Çarmıhını yanından eksik etmeyen bir İsa gibi

Merdiven taşıyan bir adam görüyoruz

Bu adamı ne kadar çok seviyorum, bu kuşu ne kadar

Sen ne seviyorsun sen zaten sevince

Alnınla ayıklarsın yeryüzünü,

Çardaklar binaların ağızlarında

Aşar gider kendi sınırlarını

Köpekler gizli bir dağı havlar.

 

Bunlar iyidir diyorum bunlar senden haberli,

Yoksa nerden bilecekler

Karbon sınırlarında yaşayan balıklar

Kovadan sızan hicret gününü,

Peygamberin parmaklarına asıp paltolarını

Nasıl girecekler tanrıevine

Mucizesever müslümanlar,

Ve On Binlerin Dönüşü sırasında

Grek keçilerinin çiftleştiği

Dağ yolları neyle donacak?

 

Yine de sevişirken

Kullandığımız her kelime

Hırsızın devirdiği eşya.

 

Minibüsleri morarmış sokaklar

Buğdayın parayla değişildiği

Paranın ekmekle değişildiği

Ekmeğin tütünle değişildiği

Tütünün acıyla değişildiği

Ve artık hiçbirşeyle değişilmediği acının.

O sokaklarda.

Saatler yağmuru gösteriyor,

Bugün bu küçük salı günü

Herşeyi eksik İstanbul'un, tepedekilerden başka

Yalnız Galata

Galata

Gecenin bodrumlarında beslediği

O tükenmez paslanmaz tutkusu

Bir ağız mızıkası halinde

Denize yediriyor yavaş yavaş

 

 

Karşılıksız Aşk Üzerine

 

 

Biliyorum sana giden yollar kapalı

üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

 

Ne kadar yakından ve arada uçurum;

insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

 

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm

yanlız seni, yanlız senin gözlerini

 

Sen bayan nihayet, sen ölümüm kalımım

ben artık adam olmam bu derde düşeli

 

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya

yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

 

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi

ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

 

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;

hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş sanki

 

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor

nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

 

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;

bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

 

Raslaşmamak için elimden geleni yaparım

bu böyle pek de kolay değil gerçi...

 

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;

bunun verdiği mutluluk da az değil ki

 

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,

sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

 

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,

son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

 

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu

yalvarırım onu okuma carşamba günleri

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Park

 

Öyle sevdim ki seni

Öylesine sensin ki!

Kuşlar gibi cıvıldar

Tattırdığın acılar

 

AFRİKA

 

 

Afrika dediğin bir garip kıta

El bilir âlem bilir

Ki şekli bozulmasın diye Akdeniz'in

Hâlâ eskisi gibi çizilir

Haritalarda

 

 

KANTO

 

Ben nerde bir çift göz gördümse

Tuttum onu güzelce sana tamamladım

Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu

Bir bunun için yaptım

 

- Garson bira getir

Garsonun adı Barba

 

 

Ben nereye gittimse bütün zulumlardı

Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm

Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu

Namussuz bir çağ bu biliyorsun

 

- Garson rakı getir

Garsonun adı Hakkı

 

 

 

Sen belki de bir resimsin ne haber

Kırmızı bir Beykoz'un yanında duruyorsun

Yapan bir de ağaç yapmış yanına

Dallarına konsun diye kelimelerin

 

- Garson şarap getir

Garsonun hali harap

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,

Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

 

Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle,

Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

 

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,

Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar

 

Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,

Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

 

Hadi git, benden sana dilediğince izin,

Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

 

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;

Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

 

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;

Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

 

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,

Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

 

Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez,

Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez.

 

Her darbene tehammül edecektir bedenim,

Gururum mani olur perişanıma benim.

 

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?

Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

 

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,

Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

 

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,

Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

 

Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin,

Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

 

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,

Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

 

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!

Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

 

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm,

Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

 

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum;

Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum.

 

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,

Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

icon12.gificon12.gificon12.gificon12.gif:clapping:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

Türkü

Bir kitap düştü yanan bankadan

Kaptım hemen eve koştum

Sayrılıklar yaptı ki baştan sona

Bağ bahçe tutkusuyla okudum

Masalın sonunu bekliyorum şimdi

Herkes toplanacak bir odada.

Şimdi sen varsın gidiyoruz

Şu genç kız dizini dayamış

Şoförün ensesine

Aslında o götürüyor bizi

Dolmuşta sekiz kişi

Oyuncaklar gibiyiz

Sanmasınlar inanmıyorum

Elbet inanıyorum tanrıya

Herkesin kendi tanrısı var

Sen ölünce ölüyor o da.

Cemal Süreya

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yakın bir arkadaşımın sesiyle, sizinle bu şiiri paylaşmak istedim arkadaşlar. Umarım beğenirsiniz.

 

http://www.youtube.com/watch?v=yvGOduR4Erk

 

Ülke

 

 

Saat Çini vurdu birden: pirinççç

Ben gittim bembeyaz uykusuzluktan

Kasketimi eğip üstüne acılarımın

Sen yüzüne sürgün olduğum kadın

Karanlık her sokaktaydın gizli her köşedeydin

Bir çocuk boyuna bir suyu söylerdi. Mavi.

Bir takım genç anneleri uzatırdı bir keman

Sen tutar kendini incecik sevdirirdin

Bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa

 

Yalnız aşkı vardır aşkı olanın

Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan

Sen yüzüne sürgün olduğum kadın

Kardeşim olan gözlerini unutamadım

Çocuğum olan alnını sevgilim olan ağzını

Dostum olan ellerini unutamadım

Karım olan karnını ve önlerini

******m olan yanlarını ve arkalarını

İşte bütün bunlarını bunlarını bunlarını

Nasıl unuturum hiç unutamadım

Kibrit çak masmavi yanardı sesin

Ormanlara ormanlara yüzünün sesi

En gizli kelimeleri akıtırdı ağzıma

Şu karangu şu acayip şu asyalı aşkın

Soluğu kesen ağulayan ormanlarında

Yaşadım o kısa ve korkunç hükümdarlığı

Ve çarpıntılı yüreğim saçlarının akıntısında

Karadeniz'e karışırdı ordan Akdeniz'e

Ordan da daha büyük sulara

 

Geceyse ay hemen tazeler minareleri

Kur'an sayfaları satılan sokaklardan

Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar

Ölüm uçar çocuk yüzlere

Ben o sokaklardan ne kadar geçtim

Damağımda dilinin yosunlu tadı

Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine

Bir takım tavşanları andıran bir takım su hayvanlarını

Pazartesi günlerini ve haftanın öbür günlerini

Yani salı çarşamba perşembe cuma cumartesi

 

Bir başak ufak ufak bildirir Konya'yı

O başakta o Konya'da seni ararım

Ben şimdilerde herşeyi sana bağlıyorum iyi mi

Altın ölçü çift ölçü ve altın karşılıksız

Para basma yetkisini Fırat'ın suyunu Palandöken'i

Erzincan'ın düzünü asma bahçelerin dibini

Antalya'nın denizini o denizin dibini

Beş türlü yengeç yaşıyan sularında

Çağanoz adi pavurya çingene pavuryası ayı pavuryası bir de çalpara

Bilinir ne usta olduğum içlenmek zanaatında

Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını

Sen kalabalıkta bulup bulup kaybettiğim kimya

Yokluğun gayri şurdan şuraya geldi

Bir günler şölenlerle egemen ülkende

Şimdi iri gagalı yalnızlıklar dönüyor

N'olur ağzından başlıyarak soyunmaya

Bir kez daha sür hayvanlarını üstüme üstüme

Çık gel bir kez daha yıkıntılardan

Çık gel bir kez daha bozguna uğrat.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

10888747_837417086315703_721746329790956301_n.jpg?oh=a7da0055d2b3650717ca18e47360baae&oe=55349456&__gda__=1428384619_d57d3b6ea5c9ae78a378be796256303a

 

[h=3]Üvercinka[/h]

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden

En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye

Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız

Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun

Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez

Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil

 

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma

Yatakta yatmayı bildiğin kadar

Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler

Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının

Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde

Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor

Bütün kara parçaları için

Afrika dahil

 

Senin bir havan var beni asıl saran o

Onunla daha bir değere biniyor soluk almak

Sabahları acıktığı için haklı

Gününü kazanıp kurtardı diye güzel

Bir çok çiçek adları gibi güzel

En tanınmış kırmızılarla açan

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil

 

Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü

Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez

Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek

İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar

Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar

Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar

Bütün kara parçalarında

Afrika dahil

 

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası

Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki

Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok

Aklıma kadeh tutuşların geliyor

Çiçek Pasajı'nda akşam üstleri

Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor

Bütün kara parçalarında

Afrika hariç değil

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

''Uzaktan seviyorum seni!

Kokunu alamadan,

Boynuna sarılamadan.

Yüzüne dokunamadan.

Sadece seviyorum!

 

Öyle uzaktan seviyorum seni!

Elini tutmadan.

Yüreğine dokunmadan.

Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden.

Şu üç günlük sevdalara inat,

Serserice değil adam gibi seviyorum.

 

Öyle uzaktan seviyorum seni,

Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden.

En çılgın kahkahalarına ortak olmadan.

En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan.

 

Öyle uzaktan seviyorum seni!

Kırmadan,

Dökmeden,

Parçalamadan,

Üzmeden,

Ağlatmadan uzaktan seviyorum.

 

Öyle uzaktan seviyorum seni;

Sana söylemek istediğim her kelimeyi,

Dilimde parçalayarak seviyorum.

Damla damla dökülürken kelimelerim,

Masum beyaz bir kağıtta seviyorum.''

 

[ Cemal SÜREYA ]

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...