Jump to content

Carpe Diem


Silence

Önerilen Mesajlar

“Carpe diem” Latince bir cümle; kimilerine göre anlamı “Günü yakalamak”,

kimilerine göreyse “Zamanı yakalamak”. Ben onu “Anı yakalamak” olarak

biliyorum; aslında bunun kelime anlamıyla tam olarak neyi açıkladığının da

benim için önemi yok. Ben, “Carpe diem” in anlamını “Anı yakalamak” olarak

algılamak istiyorum. Eğer Latince de bunu anlatan başka bir cümle varsa

onu da kabul edebilirim.

 

Internet üzerinde yaptığım araştırmada “Carpe diem” başlığı altında

binlerce döküman buldum ve bu kısa cümleciğin dünyada ne kadar

yaygın olarak kullanıldığını anladım. İşin ilginç yanı bu cümlecik altında

bulduğum dökümanların da birbiri ile hiç ilgisi yoktu; sanırım herkes

sevdiği için kullanmış. Cümlenin İngilizce karşılığını Internet’de

“Seize the day” yani “Günü yakalamak” olarak geçiyor. Ben konuyu

biraz daha felsefi açıdan ele almak istiyorum. Sizlere vereceğim bilgiler

bu kısa cümleciğin altında yatan bir hayat felsefesidir.

 

Varlığımızın nedenin sorguladığımızda aldığımız yanıtlar bizi yeni

sorulara iter. Niçin ve neden soruları bizi sonunda hayatımızın sonlandığı

ana getirir, ölüm anına. Ölüm ile ilgili yazdığım yazıyı bu köşeyi takip

edenler hatırlayacaklardır. O yazımda ölüm anı geldiğinde kendi varlığımız

ile hesaplaştığımızı anlatmıştım ve şunları söylemiştim:

 

Şimdi,

 

Ölüm anını düşünün, aklınız size hakikati öğretmemişse, inancınız sizi

koruyamaz.

Ölüm anını düşünün, istekleriniz görevlerinizin gereğine uymuyorsa, sizin

için ümit kalmaz.

Ölüm anını düşünün, geride sizi unutturmayacak bir iyilik bırakmadıysanız,

ömrünüz boşa geçmiş demektir.

 

Biz bazı gerçekleri görmek için yaşamın bitmesini mi beklemek zorundayız?

Yaşamın bize verdiği zorluklar bizim yarattığımız hologramik görüntünün

bir parçası. İnsan varlığını bir plana göre yaratır, fakat bir plana göre

yaşamaz. Özellikle yaşamının anlamını ve görevini bilenler için planlar

sürekli değişir. Bizi bekleyen gelecek bir kader değildir ve yazılmamıştır.

Bazı uzay/zaman noktalarındaki özel kesişmeler dışında bizler kendi

yaş*mını yönlendirme yeteneğine sahip varlıklarız. Bu noktalarda

alacağımız kararlar bizi ya yükseltecek ya da yeni dersler almamıza

neden olacaktır. Dikkat edilecek olursa varlığımızın farkına vardığımızda,

ruhumuzu bir yükseliş yoluna soktuğumuzda kendi planımıza hakimiyetimiz

söz konusu olmaktadır. Bu maddi değil, manevi bir yükselişi tanımlar.

İçimizdeki gücün değerini bilerek atacağımız adımlar bizi bu yolda

ilerletecektir.

 

Yaşarken ölümü anlamak, ölümsüzlüğe atılmış bir adımdır. Ölüm bize

yaşamın anlamını anlatmak için var. Yaşam ise güzellikler ve dersler ile

dolu bir süreç. Almamız gereken dersler ise yaşamın her anını

değerlendirmek, aklını kullanarak hareket etmek, arkamızda bizi

unutturmayacak iyilikler ve eserler bırakmak, sevgimizi her an

paylaşabilmek olmalıdır. Bunları yaptığımızda ömrümüzü boşa

geçirmediğimizi söyleyebilirim. Bu felsefe bize yüce bir gücün varlığını

ve yaratılışın yok oluşlar içinde gizlendiğini düşündürüyor. Deneyimlemek

veya öğretmek amacıyla tekrar yaratılışların bir plan dahilinde yapıldığına

inanıyoruz. Ruhun ölümsüzlüğü fiziksel bedenimizin ölümünde mi

gizleniyor? Eğer yaşamımızı bu felsefe üzerine kuruyorsak verilecek

cevap, evet olacaktır.

 

Ölüm aslında bize hayatın bir kum saati gibi akıp gittiğini gösteren

zamanı hatırlatır. Zaman ise üç boyutlu uzayımızda dördüncü boyuttur.

Fiziksel bedenlerimizle hakim olduğumuz üç boyutlu evrenimizde

zaman hakim olamadığımız birşeydir. Zaman bu nedenle üç boyutlu

evrende yaşayan ve sadece bu boyutta algılayan varlıklar için doğrusal

bir süreçtir. Karşı konulamaz, geriye döndürülemez bir süreç.

Şimdi zamana hakim olduğumuzu ve dördüncü veya daha üst bir boyuta

çıktığımızı düşünelim. Geriye veya ileriye gidebiliyorsak fiziksel

bedenimizin tutsaklığını da yaşamak zorunda kalmıyoruz. O zaman işte

yaşam ve ölüm arasında bir fark kalmıyor. Yaşamı sona erdiren ölüm

aslında yeni bir yaşama başlangıç oluyor. Ama halen üçüncü boyutta

yaşadığımızı unutmayalım. Bu boyutta çoğumuza dayanılmaz gelen

yaşamın sona ermesi, dördüncü boyut seviyesinden bakıldığında daha

farklı algılanmaktadır.

 

Varlığımızın yükselmesi ölümün bir korku olmaması gerektiğini hatırlatıyor.

Kendini üç boyutlu evrene mahkum edenler için ölüm acı verir ama

düşünceleri ile bunu aşanlara vermez. İşte bu nedenle hayata bakışımız

bizi ya üç boyutlu evrene mahküm edecek ya da daha üst boyutlardaki

evrenlere taşıyacaktır.

 

Zaman nedir ve onu aşmak bizi ölümsüz yapacak mı? Zaman bakış

açısına göre değişir. Kimine göre doğrusal ve durdurulamaz bir süreç,

kimine göreyse değil. Zamanı aşmak onu yakalamak demektir.

Onu yakaladığımızda tüm yaşamlarımız bir olur. Tüm yaşanmışlıklar

bir olur. Herşeyi bir an kadar kısa ama tüm yaşamlarımızı içine alacak

kadar bir süreye sığdırabiliriz. İşte sonsuzluk o anda gizli.

 

İŞTE ŞİMDİ ANI YAŞAYIN…

MUTLU VE GÜZEL ANI…

SINIRLI AMA, SINIRSIZ;

BİLDİĞİNİZ AMA, CESARET EDEMEDİĞİNİZ;

TEK OLDUĞUNUZ AMA, SÜREKLİ ÇOĞALDIĞINIZ;

SONSUZ VE UÇSUZ BUCAKSIZ ANI DUYUMSAYIN.

İŞTE ŞİMDİ BUNA HEMEN BAŞLAYIN…

YAŞARKEN ÖLENLERDEN OLMAYIN.

 

“Carpe diem” Anı yakalayın. Bazıları için hayat sadece yaşadığı sürece,

bazıları içinse bir anında vardır. Ama bu an aslında tahmin edilenden de

uzundur. “Ben, yaşamın karşısında ölü olmaktansa, ölümün karşısında

yaşamayı tercih ederim” diyor Giordano Bruno. Yani ölümün bir son

olmadığını biliyor ve ondan korkmuyor. Engizisyon mahkemesi tarafından

işkence edilerek ve yakılarak öldürülen büyük filozof bu nedenle yapılan

her türlü haksızlığı ve zülmü büyük bir vakarla karşılamış. Ölüm kararını

okuyan hakimlere “Sizler bu hükmü okurken, beni onu dinlerken

titrediğimden çok daha fazla titriyosunuz” demiş. Evet ölüm kimileri

için korku dolu bir son, hatta kararını vermek bile çok zor. Yaşamı,

yaşadığı hayatın ötesine taşıyanlar içinse o zaten olması gereken.

 

Yaşamın sonsuzluğuna varabilmek işte bunu anlamak ile mümkün.

Evreni yaratan Sevgi Yasası bizim var oluş nedenimiz ise sonsuza

ulaşmak için bu yasayı uygulamak gerekir. Varlıklar arasındaki sevgi,

onların etten yapılmış giysilerinin ve bunların süresinin ötesine geçer.

Sevgi yaratılışın başında vardı ve uzay/zamandan bağımsız hep olacak.

Bazen küçük bir çocuğun gülümsemesinde, bazen yardım isteyen

birisine elinizi uzattığınızda onun gözlerinin derinliklerinde, bazen

sevdiğiniz bir insana dokunduğunuzda içinizde, ama hep olacak…

İşte o anı yakalayanlar için artık zamanın bir önemi yoktur, düşünce

ve sevgisi onu sonsuza taşımaktadır.

 

 

“Carpe diem”

 

O anı yakalayanlar için…

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Son dönemlerde herkesin diline doladığı şu meşhur rönesans deyişi. Kulağa geldiği kadar uygulaması basit olsaydı herşey ne güzel güllük gülistanlık olurdu. Ama maalesef o kadar basit değil. İnsan ya geçmişine takılır kalır, ya da gelecek kaygısıyla ''An''ını yaşanmaz hale getirir. Oysa doğada hayvan dostlarımız ne güzel de başarırıyor sadece ''An''ı yaşamayı. Tabii ki de zaman zaman ''An'' yakalanabilir ama süreklilik sağlanabilinirmi, bundan pek emin değilim. --Anı yakalayabilmemiz dileklerimle... Teşekkürler konu için!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...