Jump to content

Resim


pithc

Önerilen Mesajlar

İnsanların en eski çağlardan beri kullandıkları bu anlatım aracı Türkler tarafından da kullanılmıştır.Orta Asya'nın bozkırlarında yaşayan Türk boylarının, ele aldığı konulardan dolayı "hayvan üslubu" olarak adlandırılan resimler yaptığı bilinmektedir.İslamlık benimsendikten sonra dinsel yasaklar nedeniyle betimleyici resim daha az kullanılmış, onun yerine süsleyici resim sanatları gelişmiştir.Bu nedenle Türk resim sanatı denence daha çok batı etkisi altında gelişen ve betimleyici yanı da olan çağdaş resim sanatı anlaşılır.

 

Gene de daha önceki dönemlerden kalan bazı yapıtların resim sanatı içinde sayılabileceği unutulmamalıdır.Az sayıda da olsa Anadolu Selçukluları'ndan bazı yapıtlar kalmıştır.Bunlar kabartmalar, çini üstüne yapılan çizimler biçimindedir.Osmanlı döneminde de yoğun bir minyatür çalışması gözlenir.Fatih Sultan Mehmed döneminde batıdan ressamların getirtilerek padişahın ve ailesinden kişilerin resimlerinin yaptırıldığı bilinmektedir.

 

Osmanlı sanatçılar da İtalya'ya gönderilmiştir.Bu tür girişimler daha sonraki dönemlerde yinelenmemiş, kendine özgü kuralları olan minyatür sanatı sürdürülmüştür.Elyazması kitapların resimlendirilmesinde kullanılan minyatürlerin betimlemeci yanı da vardır.Bu sanatta gerçekçi olmaktan çok simgesel anlatımlar önemlidir.

 

Türkiye'de batılı anlamdaki ilk resim denemeleri yeni kurulan Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Kara Mühendishanesi) ile Mekteb-i Harbiye (bugünkü Kara Harp Okulu) gibi mühendislik ve askeri okullarında gerçekleştirildi.Önce haritacılık, teknik resim gibi konularda başlayan eğitim kısa süre içinde serbest resmi de kapsadı, bu amaçla batıdan öğretmenler geldi.Türk öğrenciler de yetiştirilmek üzere batı ülkelerine, özellikle Fransa'ya gönderildi.

 

Yenilikçi padişahlar 19.yüzyılda da batılılaşma çalışmalarını destekliyordu.II. Mahmud kendi resmini yaptırarak devlet dairelerine astırmış, Abdülaziz de resimle uğraşmıştır. Genellikle asker kökenli olan ilk Türk ressamların yapıtları da bu yüzyıldan kalmadır.Resimlerindeki donuk, acemice hava nedeniyle "19. yüzyıl Türk primitifleri" diye de adlandırılan bu ressamlar bazen fotoğraftan yararlanarak saray ve köşk bahçelerinden ya da İstanbul'dan görünümler yapmışlardır.Bunlar arasında Hüseyin Giritli, Hilmi Kasımpaşalı, Süleyman Sami, Ahmed Bedri, Salih Molla Aşki, Osman Nuri Paşa, Ahmed Şekür, Selahattin Bey, Şefik Bey, Necip Bey, Münip Bey, Ahmed Ziya Şam, İbrahim Bey, Mustafa Bey, Şevki Bey gibi adlar vardır.

 

Bu yüzyılın sonlarına doğru resim sanatı açısından en önemli gelişme bir devlet sanat okulunun kurulmasıdır.1874'te ressam Guillemet tarafından İstanbul'da Resim Akademisi adlı bir özel okulun açılmış olduğu bilinmektedir.Bu okulun öğrencileri çalışmalarını 1876'da düzenledikleri bir sergiyle tanıtmışlardır. Ama Türkiye'de çağdaş resim dalında eğitim veren ilk kuruluş 1 Mart 1883'te açılan Sanayi-i Nefise Mektebi (daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi, bugün Mimar Sinan Üniversitesi) oldu.

 

Ressam ve müzeci Osman Hamdi Bey'in 1882'de müdürlüğüne getirildiği bu kuruluşun ilk yönetmeliğinde okulun "resim, oymacılık, mimarlık (fenn-i mimari) ve hakkâklık ile ilgili bilgi ve hünerlerin sanata tatbiki usulü"nün okutulup öğretileceği yazılıdır.Resim eğitiminin ağırlığı bundan sonra askeri okullardan bu okula kaymıştır.

 

Türk ressamlar 20. yüzyılda ilk kez bir örgüt çevresinde birleşmişlerdir. İlk Türk ressamlar derneği 1908'de kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'dir.Derneğin adı 1921'de Türk Ressamlar Birliği'ne, 1926'da da Türk Sanayi-i Nefise Birliği'ne, 1929'da da Güzel Sanatlar Birliği'ne dönüştürülmüştür.Sanatçılar arasında belli bir dayanışma sağlayan, düşünce alışverişine olanak veren bu tür örgütler daha ileride belli akımların savunucusu olarak da ortaya çıkmıştır.

 

Cumhuriyetin kurulmasından sonra da resim alanındaki çalışmalar desteklendi.Sanayi-i Nefise Mektebi 1928'de Güzel Sanatlar Akademisi'ne dönüştürüldü. Batı ülkelerinden öğretmenlerin getirtilmesi, Türk öğrencilerinin Avrupa'ya gönderilmeleri bu dönemde de sürdü.Cumhuriyetin ilk yıllarında Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitiren ressamlar arasında da Şeref Akdik, Refik Epikman, Mahmut Fehmi Cûda, Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi, Turgut Zaim gibi sanatçılar bulunmaktadır.Öğretmen açığını gidermek için kurulan Gazi Eğitim Enstitüsü'nün (bugün Ankara'daki Gazi Üniversitesi) Resim-İş Bölümü yetiştirdiği çok sayıdaki sanatçıyla ikinci bir resim eğitimi kuruluşu görevi görmüştür.Günümüzde bazı üniversitelerin güzel sanatlar fakültelerinde resim eğitimi verilmektedir.

 

Resim sanatında 1950'den sonra çok çeşitli eğilimlerin, akımların, düşüncelerin yan yana yer aldığı gözlenmektedir.Farklı yaklaşımları benimseyen sanatçılar birbirlerine üstünlük sağlamadan yapıt vermişlerdir. Malik Aksel halkbilim alanındaki araştırmalarıyla tanınmıştır.Turgut Zaim kırsal kesim izlenimlerini kendine özgü bir üslupla anlatmıştır.Bedri Rahmi Eyüboğlu Anadolu el sanatlarından esinlenen yapıtlar vermiştir.Sabri Berkel soyut çalışmalarıyla öne çıkar.İbrahim Balaban şair Nâzım Hikmet'in özendirmesi üzerine kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçıdır.

 

Çalışmalarını Paris'te sürdüren Fikret Muallâ kendini yurtdışında da kanıtlayan bir sanatçı olmuştur.Neşet Günal kırsal kesim insanlarını anlatan gerçekçi resimleriyle tanınır.Mimar olan Cihat Burak kendine özgü bir duyarlığa ulaşmıştır.Adnan Çoker soyut düzenlemelere yönelmiş, Salih Acar doğal yaşamdan esinlenen çalışmalar yapmıştır.

 

Son dönemde Mehmet Pesen, Kayıhan Keskinok, Nedim Günsür, Fahir Aksoy, Şadan Bezeyiş, Nuri Abaç, Mustafa Aslıer, Turan Erol, Orhan Peker, Ruzin Gerçin, Ömer Uluç, Özdemir Altan, Dinçer Erimez, Mehmet Güleryüz, Devrim Erbil, Altan Gürman gibi ustaların yanı sıra, Neşe Erdok, Oya Katoğlu, Mustafa Pilevneli, Süleyman Saim Tekcan, Burhan Uygur, Ergin İnan, takma adı "Komet" olan Gürkan Coşkun, Gülsüm Karamustafa, Balkan Naci İslimyeli, Metin Güçlü gibi genç kuşak sanatçıları da adlarını duyurmuşlardır. Öncü nitelikteki çalışmalarıyla yurtdışında da tanınmış bir başka sanatçı olan Bedri Baykam ise bir sonraki kuşaktandır..

 

Alıntıdır...:D:D

--------------------

Resim Nedir? Resim Sanatı

 

Resim sanatı, özlem, duygu ve düşüncelerin belli estetik kurallar çerçevesinde iki boyutlu bir düzlem üzerine yansıtılmasına dayanan sanat dalı. Resimde hacim, mekân, hareket ve ışık etkileri, resimsel öğeler aracılığıyla elde edilir; bunlar biçim,

çizim, Drawing, design, graphy renk, ton farklılıkları, doku özellikleri vb'dir. Öğelerin çeşitli biçimlerde bir araya getirilmesi resmin kompozisyonunu oluşturur. Renk, ışığın değişik dalgaboylarının gözün retinasına ulaşması ile ortaya çıkan bir algılamadır. Bu algılama, ışığın maddeler üzerine çarpması ve kısmen soğurulup kısmen yansıması nedeniyle çeşitlilik gösterir ki bunlar renk tonu veya renk olarak adlandırılır.

Kompozisyon gerçek ya da gerçekdışı olay ve olguları anlatmaya, bir öyküyü betimlemeye ya da yalnızca soyut görsel imgeler yaratmaya olanak verir.

 

Eski kültürlerde toplum üretilecek resimlerin konusunu, tekniğini, biçimini, malzemelerini denetim altında tutar, yapıtların s niteliğini (örn. dinsel, bezemeci, eğitsel, eğlendirici vb) belirlerdi. Ressamlar yaratıcı bir sanatçıdan çok becerikli bir zanaatçı gibi görülürdü. Daha sonraları Uzakdoğu'da ve Rönesans Avrupası'nda bağımsız sanatçılar çıkmaya başladı. Bunlar yapıtlarının altına adlarını yazıyor, taşanında ve bazen de konu seçiminde söz sahibi oluyor, işverenleriyle (koruması altında çalıştıkları kişiler) kişisel ilişki kuruyor, toplumda saygı görüyorlardı.

 

19. yüzyılda sanatçıya sürekli bir çalışma ortamı sağlayan işverenler giderek yok olmaya başladı. Sanatçılar topluma yalnızca galeriler ve müzeler aracılığıyla ulaşabilir duruma geldiler. Artık yaşamlarını ödüllerle ya da devletten ve sanayi kesiminden aldıkları siparişlerle sürdürüyorlardı. Değişen bu ortam içinde sanatçılar kendi anlatım dillerini geliştirme, yeni ve alışılmadık biçim, malzeme ve teknikleri deneme özgürlüğüne kavuştular. Özellikle Batı sanatında egemen olan, geleneksel sınırları sürekli zorlama eğilimi, art arda yeni üslupların ortaya çıkmasına yol açtı. Sanatla ilgili yayınların artması, gezici sergilerin düzenlenmesi, sanat merkezlerinin kurulması da bu olguyu destekleyen başka etkenler oldu.

 

 

 

Resmin öğeleri

 

 

Resmin biçimsel tasarımı çizgilerin, biçimlerin, renklerin, tonların, doku özelliklerinin anlatımcı bir düzen içinde bir araya getirilmesiyle oluşur. Renklerin ve imgelerin bir araya getirilmesi içerik açısından betimsel ya da simgesel anlamlar taşıyabilir. Ama bir duyguyu, uyumu, gerilimi ya da mekân, hacim, hareket, ışık gibi görsel kavramlan yansıtmada, içerikten çok renk ve biçimin ilişkisi önem kazanır.

 

Çizgi, içerdiği anlatım gücüyle resmin önemli öğelerinden biridir, ince, kalın, düz, kesik, doğru, eğri, dalgalı, kırık çizgiler yineleme ya da karşıtlık duygusu uyandırmak amacıyla kullanılır. Çizgilerin arasındaki alanların değişik renk ve tonlarla boyanması ise hacim, ağırlık, mekân içindeki konum, doku gibi nitelikleri belirler.

 

Biçim ve kütle de kompozisyonun oluşmasında önemli bir öğedir. Çocukların, içgüdüsel olarak gördüklerini geometrik biçimlerle ifade etme yöntemini

Paul Klee ya da Jean Dubuffet gibi bazı çağdaş sanatçılar da benimsemiştir. Bir kare ya da daire, bakışı kendi merkezine doğru çeker. Bir ikizkenar üçgen sağlamlık duygusu uyandırır, buna karşılık tepesi üstünde duran bir üçgen dengesiz bir durumu belirtir. Elipsler, paralelkenarlar, dikdörtgenler süreklilik, durağanlık duyguları verir. Biçim ve kütleler arasında kalan boşluklar da kompozisyona katkıda bulunacak biçimde değerlendirilir.

 

Bir başka resim öğesi olan renk bir çok üslupta bezeme ve betimleme amacıyla kullanılmıştır. Üç temel renk kırmızı, mavi ve sarıdır; bütün öteki renkler bunların karışımlarından türer. İkincil renkler mor, turuncu ve yeşildir; bunların temel renklerle ve birbirleriyle karıştırılması çeşitli ara renklerin ortaya çıkmasına yol açar. Ton bir rengin görece koyuluk ya da açıklık derecesi ya da değeridir. Örneğin Rembrandt koyu, Claude Monet ise açık tonlar kullanmışlardır.

 

 

 

Her rengin bir de karşıtı vardır.

 

 

Temel renklerin karşıtı, öbür. iki temel rengin karışımından elde edilen ikincil renktir. Buna göre kırmızının karşıtı yeşildir. Renkler tek başlarına ya da ikili üçlü kümeler halinde kullanıldığı zaman farklı etkiler yapar, olduklarından daha açık ya da daha koyu, daha sıcak ya da daha soğuk görünürler. Rengin karmaşık dinsel ya da simgesel anlamları herkesçe kolayca anlaşılmazsa da, bazı renklerin bileşimlerinin yarattığı uyum ve uyumsuzluklar herkes tarafından, farklı derecelerde de olsa algılanır. Ressamlar rengin bu ve benzeri özelliklerini bilinçli ya da içlerinden geldiğince kullanarak farklı görsel algılamalar, hatta yanılsamalar yaratır ve bunları bir anlatım aracı s olarak kullanırlar.

 

Nesnelerin yüzleri pütürlü ya da parlak, girintili çıkıntılı ya da düz olabilir. Bu özellik resmin dokusal niteliklerini belirler. Alm. Ellipse (f). Fr. Ellipse (m), İng. Ellipse. Verilen iki noktaya uzaklıkları toplamı sâbit olan noktaların geometrik yeri. Verilen bu iki noktaya “elipsin odakları” denir. Elips, aynı zamanda bir koni ile bir düzlemin ara kesitinden ibâret olan kapalı ikinci dereceden bir eğridir.

 

Hint ya da sezindirme, ima; belirti, isaret; yararli ögüt,ima etmek, dokundurmak, sezindirmek, çitlatmak

 

İslam sanatı gibi bazı bezemeci sanat türlerinde doku, geometrik örgelerin yinelenmesiyle elde edilir. Batı sanatında ise, özellikle İslam, Allah'ın insanlara Hz. Muhammed (sav) aracılığı ile gönderdiği son ilahi dindir.

 

Arapçada seleme (Allah'a tamamen bağlanmak) kökünden gelen İslam sözcüğünün Türkçe anlamı "Allah'a ve onun buyruklarına kayıtsız şartsız inanan" demektir. Bu kelime aynı zamanda, Hz. Muhammed aracılığıyla ilkeleri bildirilen ve Müslüman adı verilen (Arapça İslamlığı kabul eden anlamına, müslim'den) 600 milyon insanı bünyesinde toplamış büyük bir dinin de adıdır.

 

ortaçağda doku, dökülmüş yapraklar, yağan kar ve kuşların uçuşu; gibi doğadan alınan örgelerin yinelenmesiyle verilir. Ortaçağ (Middleage)

 

Milattan Sonra 5. yüzyıl ve 13. yüzyıllar arasını kapsayan dilimin adı. Bu kelime 17. yüzyıldan beri Avrupa tarihi sözkonusu olduğunda, kullanılmaya başlanmıştır. Bu kavram, genellikle insanların öznel bilincinde biçimlendiği için kesin başlangıç ve bitiş noktalarından söz edilemez. Ancak, bütün bu nedenlere rağmen, tarih kitaplarında Roma imparatorluğunun bölünme tarihi (M.S. 395) yada son Batı Roma İmparatorluğunun düşüş tarihi (476) gibi

 

Noktacılık tekniğinde kullanılan küçük fırça vuruşlarıyla elde edilen yüzeylerde de ışıltılı bir doku görülür.

 

İki boyutlu bir yüzey üstünde hacim ve mekân duygusu uyandırabilmek için perspektif kurallarını uygulamak gerekir. İnsanlar nesnelerin kendilerinden uzaklaştıkça küçüldüğünü, paralel çizgilerin bir noktada kesişir gibi göründüğünü, düzlemlerin birbirine yaklaşır gibi olduğunu gözlemişler, bunu da kâğıt ya da tuvale aktarmaya çalışmışlardır. Buna karşılık çocuklar ve "ilkel" insanların mekân algılayışı bütünüyle farklıdır (bak. ilkel sanat). Onların resimlerinde nesneler birbirinden bağımsız birimler olarak ele alınır; her biri, onu en iyi anlatacak bakış açısıyla verilir; hatta görece önem taşıyan nesne ya da figürler ötekilerden daha büyük gösterilir. Aynı uygulama Rönesans öncesi Batı sanatında da bazı dinsel konulu resimlerde görülür.

 

Çok bakış açılı mekân anlayışı birçok resim üslubunda kullanılmıştır. Örrneğin

 

Eski Mısırlılar figürün baş ve ayaklarını yandan, gözlerini ve gövdesini ise önden göründüğü gibi çizmişlerdir. Rönesans öncesi Avrupa resmi ile İslam minyatürlerinde de benzer bir derinlik uygulaması kullanılmıştır. Minyatürlerde dikey yüzeyler karşıdan göründüğü gibi, yatay yüzeyler ise plan biçiminde, sanki tepeden görünüyormuş gibi çizilir. Bu da minyatüre alışılmadık bir üst üste binmişlik duygusu verir.

 

19. yüzyılın sonlarına doğru Cezanne, Rönesans'tan beri kullanılan resim mekânını değiştirmiş, yatay düzlemleri eğik bir eksende vererek, dikey yüzeylerin resim yüzeyinde öne doğru çıkmasını sağlamış ve derinlik etkisini yüzeyler aracılığıyla yaratmıştır. Cezanne'ın bu uygulaması daha sonra kübist ressamlarca daha da ileriye götürülmüş, nesnelerin bütün yüzeylerinin görüntüleri birbirini izler biçimde verilmiştir. Günümüzde mekân yaratmada kullanılan bu algısal ve kavramsal yaklaşımlar bazen aynı kompozisyonda birlikte de yer alır.

 

Ressamlar çok eski zamanlardan beri iki boyutlu bir düzlem üstünde zaman ve hareket duygusu uyandırmaya çalışmışlardır. Bunların en bilinen örneklerinden biri dizi resimler, bir başkası ise, bir defterin yapraklarının çevrilmesinde olduğu gibi, birbirini izleyen görüntülerdir. Hem Doğu' da, hem de Batı'da sanatçıların bir öykünün çeşitli aşamalarını aynı resmin içine yerleştirdikleri görülür. Kübist ressamlar zaman duygusunu, ele aldıkları nesnenin içinde bulunduğu mekânla ilişkili olarak işlemişler, gelecekçiler de bu noktadan yola çıkarak ağır çekim filmlere ya da hareket halindeki bir nesnenin arkasında bıraktığı izleri de gösteren fotoğraflara benzer resimler üretmişlerdir.

 

Bir resmin tasarlanmasında çeşitli ilkeler uygulanabilir. Anlatılmak istenene göre simetrik olan ya da olmayan, derinlik duygusu güçlü ya da güçsüz olan, geometrik ya da doğal biçimlere ağırlık veren, ele aldığı nesneler arasında altın oran gibi ilişkiler kuran ya da kurmayan, gerilim yaratan ya da yaratmayan düzenlemeler yapılabilir.

 

 

 

 

Resmin malzemesi

 

 

Resimde çok çeşitli malzemeler kullanılabilir. Önce üstüne resim yapılacak yüzey belirlenir. Bu, kâğıt, karton, mukavva, kontrplak, ahşap gibi görece katı bir yüzey olabilir. Dokunmuş bir kumaş ya da muşamba gibi daha yumuşak bir yüzey de seçilebilir. Duvarlar, cam yüzeyler (vitray) ya da seramik (vazolar) üstüne de resim yapılabilir. Bir yüzeye, üstünde görünebilecek biçimde boya uygulanır. Boyalar bitkilerden, metal ve minerallerden, bazen de hayvanlardan elde edilebildiği gibi, yapay olarak da üretilebilir. İlk boyalar yanmış dal ya da kemik artıklarından yapılmıştır. Çini mürekkebi de isten elde edilir. Boyalar katı olarak da, su ya da başka bir sıvı içinde eritilerek de kullanılır. Uzun süre yumurta akı ya da şansı (bak. tempera) katılarak üretilmiş suluboyalar kullanılmıştır. Yağlıboya, ince öğütülmüş toprak boyalarla ketentohumu yağının (beziryağı) kolay sürülebilen bir macun kıvamına gelinceye kadar yoğrulmasıyla yapılan bir boya türüdür. Çeşitli suluboyalar da boyarmaddenin arapzamkı ve öd ile karıştırılmasıyla yapılır ve kullanılırken suyla yumuşatılır. Suluboya, uygulandığı yüzeyi tümüyle örten yağlıboyaya karşılık altındaki yüzeyin dokusunu ya da daha önce sürülmüş boyayı gösteren bir boya türüdür, fırça izi bırakır. Guvaş ise suda eriyen, çabuk kuruyan ve sürüldüğü yeri fırça izi bırakmadan örten bir boyadır.

 

Günümüzde yapay malzemelerden üretilmiş boyalar da kullanılır. Bunların en önemlileri boya tozlarının akrilik reçinelerle kanştırılmasıyla yapılanlardır. Yağlıboyanın bazı özelliklerini taşıyan bu boyalar çabuk kurudukları, fırça izi bırakmadıktan, mat ve sudan etkilenmeyen bir yüzey oluşturduktan, esnek, dayanıklı ve kolay temizlenebilir olduklan için seçilir. Kuruduktan sonra ve zaman içinde renkleri koyulaşmaz. Bu boyaların yanı sıra, görece katı çubuklar biçiminde üretilmiş çeşitli mumboya, pastel, renkli tebeşir türleri vardır. Alkolde ya da suda eriyen boyaların kullanıldığı keçe uçlu kalemler de bunlara eklenebilir.

 

Boyaların resim yapılacak yüzeye uygulanma biçimleri de çeşitlidir. Hem yağlı, hem de sulu boyada kullanılan en yaygın yöntem boyanın fırçayla sürülmesidir. Bundan başka mala, ıspatula, sünger, merdane gibi araçlar kullanılır. Çeşitli püskürtme, akıtma, damlatma, fışkırtma, fırlatma yöntemleri de vardır. Kuru boyalar ise resim yüzeyinde iz bırakacak biçimde kâğıda sürtülür. Tüy, kamış, çelik uç gibi sert bir araç, sulu bir boyaya batınlır, sonra bir yüzey üstünde dolaştınlırsa, boya görece ince bir çizgi biçiminde yüzeye aktanlmış olur. Boyaların yüzeye uygulanması sırasında cetvel, gönye gibi yardımcı araçlar da kullanılabilir. Bir kompresör aracılığıyla boya püskürtmeye yarayan pistoleler günümüzde iyice küçülerek kalem gibi kullanılır duruma gelmiştir.

 

 

 

Tarihsel gelişme

 

 

Resim sanatının, etkileyici bir anlatım aracı olmasının yanı sıra bezemeci yönünün de bulunması, tarihin en eski zamanlarında bile en yaygın sanat dallarından biri olmasına yol açmıştı. Hem Doğu'da, hem de Batı'da çok eski çağlardan beri resim yapılageldi. Sanat tarihçileri de resmin zaman içindeki gelişmesini ülkelere, dönemlere ve akımlara göre ayırarak incelediler, tekniklerine ve sanatçılarına ilişkin bilgiler verdiler. Sanat tarihinde rastlanan ilk resim örnekleri duvar resimleridir (bak. duvar resmi). Üst Paleolitik Çağdan (y. 4010 bin yıl önce) kalma mağara resimlerinden başlayarak bu gelenek Eski Mısır'da ve Ege uygarlıklarında da kesintisiz sürmüştü; daha sonra Rönesans'ta Mısırın ilk devirleri(4 binyıl-M.Ö.16. yy)

 

Geç Minos ve Girit Kralı. Klasik mitolojide sertliği ve adalete saygısıyla ünlü Girit monarşisinin efsane kralı. Adından ötürü bu monarşiye Minoyen denmiştir. Mutluluk demek olan Minos adı, Firavun yada Ceasar gibi, belki de sadece hanedan ünvanıdır. Dante Alighieri'nin İlahi Komedya ( Divina Commedia )'sında cehennemde yargıçlık yapan şeytana verdiği ad. Dante Minos'a bu görevi veriyor.

 

Miken uygarlıklarında vazo resmi ortaya çıktı. Bu dönemde çoğunda denizle ilişkili örgelerin işlendiği vazo resimleri en yetkin düzeye Yunan uygarlığının kırmızı ve siyah figürlü vazolarında ulaştı (bak. kırmızı figür tekniği; siyah figür tekniği).

 

İÖ 500 dolaylarında vazo resminde Eksekias ve Amasis Ressamı gibi ustalar ortaya çıktı. Klasik dönemin sonlarına doğru İÖ y. 400'lerde vazo resminde bir gerileme başladı. Duvar resmi ise sürekli yeni tekniklerin denendiği yeni bir evreye girdi. Bu dönemde Apollodoros, Zeuxis, Apelles ve Parasios gibi ressamlar Yunan yapılarını bezeyen anıtsal duvar resimleri yaptılar.

 

Roma döneminde de Etrüsk geleneğinin bir devamı olarak özellikle mezarların resimlerle bezenmesi yaygındı. Sonraları Pompei'de olduğu gibi evlerin duvarları da boydan boya öyküsel sahnelerin ele alındığı duvar resimleriyle bezendi. Roma'da portre geleneği her ne kadar heykel sanatındaki ileri düzeye erişemediyse de, dönemin ünlü kişilerini betimleyen tek ya da grup portre resimleri yapıldı.

 

Erken Hıristiyanlık döneminde resim sanatı ancak 2. yüzyılın sonlarına doğru gelişmeye başladı Bu döneme ait örneklerin çoğu gene duvar resmi türündeydi. Genellikle dinsel konuların işlendiği bu resimlerle katakomplardan kiliselere kadar birçok yapı bezendi. Duvar resminin yanı sıra ilk örneklerine Roma döneminde rastlanan kitap resmi de özellikle dinsel metinleri bezeme amacıyla kullanıldı ve sürekliliğini Rönesans'a değin sürdürdü. Bizans sanatında ortaya çıkan ikonlar Doğu Hıristiyan sanatında kitap ve duvar resimleriyle birlikte bütün ortaçağ boyunca varlığını korudu; özellikle Rusya'da 15-17. yüzyıllar arasında Novgorod, Moskova ve Stroganov okulları Moskova okulu; Novgorod okulu; Stroganov okulu) çevresinde gelişimini sürdürdü.

 

Avrupa'da Karanlık Çağlar sırasında sanatta genel bir gerileme izlendiyse de duvar resmi geleneği bütünüyle yok olmadı; ama ağırlık kitap resmine kaydı ve çok sayıda resimli İncil yapıldı. Karolenj sanatı da kitap resimleri açısından önemli bir dönemdi. Charlemagne'ın kurduğu saray okulunda çok sayıda yazma üretildi.

 

11. yüzyılın ikinci yansında romanesk dönemle birlikte sanatta da yeni bir atılım görüldü (bak. romanesk sanat). Romanesk yapıların duvarına resimler yapılıyor, birçok ülkede de dinsel konulu yazmalar resimlerle bezeniyordu. 12. yüzyılda Konstantinopolis'ten ( İstanbul) birçok yazma, ikon ve pano resmi Avrupa'ya taşındı; bu da süregelen Bizans sanatı etkisinin artmasına yol açtı. Gotik dönemde Bizans etkileri sürerken, 13. yüzyılın ortalarında kitap bezeme, vitray, pano resmi ve freskte yeni bir anlayış kendini göstermeye başladı. Giotto gibi İtalyan, Hubert ve Jan van Eyck, Hugo van der Goes ve Rogier van der Weyden gibi Flaman ressamlar anıtsal yapıtlanyla geç gotik dönemin temsilcileri oldular. Bu ressamların yapıtlarında henüz klasik öğeler yoksa da, Bizans geleneğine göre daha yumuşak ve gerçekçi bir üslup geliştirdikleri ve böylelikle Rönesans sanatına bir temel hazırladıkları görülür.

 

Rönesans resmi insanı merkez noktasına alıp onu hem gerçekçi, hem de ideal güzelliği içinde göstermeye çalıştı. Ama Rönesansı izleyen maniyerizm, klasik güzellik ideallerini bozdu, resimlere öznel bir gerilim, bir huzursuzluk duygusu katmaya yöneldi. Rosso Fiorentino, Jacopo da Pontormo gibi Floransalı sanatçılar bilinçli olarak Leonardo, Michelangelp ve Raffaello'nun uyumlu ve doğalcı tavırlarından uzaklaştılar. Bu dönemde Kuzey ülkelerinde henüz Rönesans geleneği sürmekteydi. Almanya'da Rönesans ilkelerini ilk uygulayan sanatçılardan biri Albrecht Dürer'di. Flandre'da bu üslubun en önemli temsilcisi Pieter Bruegel (Yaşlı) oldu. Gerek Flandre, gerekse Felemenk'te maniyerizm, İtalyan sanatının özelliklerini yansıttı. 17. yüzyılda gelişen barok sanat, maniyerizmin aşırılığına bir tepki olarak yüksek Rönesans ilkelerine geri dönüştü. Bu dönemde Carracci doğalcı üslubuyla, Caravaggio ise özellikle ton geçişlerinde uyguladığı yeniliklerle (bak. Çaravaggioculuk sanatçıları ile Camille Corot'nun yapıtlarında buldu. Manzara resmi de bu dönemde yetkin bir düzeye ulaştı.Batı'da modern sanat birçok uzman tarafından ) öne çıktılar. Barok sanat İspanya ve Portekiz'de de El Greco ve Francisco Pacheco'nun sanatında ifadesini buldu. Ribera, Caravaggioculuğu İspanya'da uygulayan ilk ressamdı. Flandre'da ise Rubens, İtalyan etkisinde bir barok sanatın temsilcisi oldu. 18. yüzyılın sonlarına doğru beliren yeniklasik üslup ise barok sonrası rokokonun aşın bezemeci yaklaşımına bir tepki olarak Klasik sanatın yalınlığını yeğledi (bak. klasikçilik), klasik temaları çizgisel bir yaklaşımla ele aldı. Yeniklasik akım yetkin düzeye Fransa'da çıktı; bu üsluba damgasını vuran sanatçı JacquesLouis David'di. 19. yüzyılda romantizm 18. yüzyılın materyalizmine karşı çıkarak duygusal bir bakış açısına yöneldi. Bu dönemde edebiyat yapıtlarından kaynaklanan resimler yapıldı; İngiltere'de William Blake ve OnRaffaellocular Fransa'da Eugene Delacroix bu akımın önde gelen temsilcileriydi. Gene aynı sıralarda gelişen gerçekçilik, nesne ya da olguları gerçek yaşamda olduğu gibi anlatmayı amaçlamıştı; akımın en önemli temsilcisi Fransız Gustave Courbet'ydi. Doğalcılık doğayı olduğu gibi betimleme eğilimiyle bir anlamda gerçekçiliğin uzantısı gibiydi. En güzel ifadesini Fransa'da Barbizon okuluizlenimcilikle başlatılır. 1870'lerin ortalarında Claude Monet ve arkadaşlarının geliştirdiği izlenimcilik, yüzyıllardır süregelen akademik tavra bir karşı çıkıştı. Anlık izlenimleri ışıltılı renklerle yansıtan bu akım 1880'lerde yeniizlenimciliğin divizyonizm tekniği ile yeni bir anlatım biçimine ulaştı. Paul Signac ve Georges Seurat'nın geliştirdiği bu akımda renkler, bilimsel özellikleri çerçevesinde kullanıldı. 20. yüzyılın başlarında Fransa'da foyistler , Almanya'da da Die Brücke ve Der .Blaue Reiter sanatçıları 4ışayurumculuk( Jf akımının en = önemli temsilcileri oldu. Dışavurumcu resimlerde görece kaba fırça vuruşlan, sanatçıların duygularını dile getirme aracı olarak kullanıldı. Kalın dış çizgiler, parlak renkler ve biçim bozmalar da bu akımın temel özellikleriydi. 20. yüzyıl akımlarının bir özelliği, ilkelerin genellikle tek tek sanatçıların atılımıyla belirlenmesi VJ; ardından, bir grubu sürüklemesiycli. Örneğin kübizm Picasso ve Braque'ın nesneleri parçalayıp sonradan bir araya getirme denemelerinin bir sonucuydu. Pürizm mimar Le Corbusier ve Amedeo Ozenfant'm, gelecekçilik Marinetti'nin, dadacılık Marcel Duchamp' in, gerçeküstücülük de yazar Andre Breton'un çevresinde toplanan sanatçılar tarafından geliştirilmişti. 1910'ların ortalarında Rusya'da ortaya çıkan ışıncılık, yapımcılık ve süprematizm akımlarıyla, aynı yıllarda Mondrian'm geliştirdiği öğecilik 20. yüzyılın ilk salt soyut akımları oldu.

 

II. Dünya Savaşı yıllarında Fransa'nın işgali, resim merkezinin Paris'ten New York'a kaymasına yol açtı. Savaş dolayısıyla Avrupa'yı terk eden birçok öncü sanatçı ABD'ye yerleşti ve 1940'ların ortalarında New York'ta soyut Dışavurumculuk|dışavurumculuğun oluşmasına katkıda bulundu. 1960'larda ve 1970'lerde ABD'de gelişen renk alanı resmi, hareketli soyut, pop sanat, foto gerçekçilik pop sanat ve minimal sanat gibi akımlar, temelde soyut dışavurumculuktan etkilenmiş, onun ilke ve tekniklerinden yararlanarak kendi özgün anlatımlarını geliştirmişlerdi. 1970'lerde kavramsal sanat ortaya çıktı. 'Sanat yapıtının somut bir ürün olmadığını, "kavramlar"dan kaynaklandığını savunan bu akım, gerek ABD'de, gerekse Avrupa'da birçok yandaş buldu ve farklı anlatım biçimleriyle etkisini 1980'ler boyunca sürdürdü. İlk belirtileri 1970'lerde görülen "yeni figürasyon" ise kavramsal ya da soyut yerine dışavurumcu öğelerin ağır bastığı figüratif bir eğilimdi. Eğilimlerin çok çeşitlendiği 1970'lerin ve 1980'lerin en göze çarpan niteliği, neredeyse her ressamın kendi başına bir akımın temsilcisi haline gelmesi oldu.

 

Alıntıdır...:D:D

__________________

pithc tarafından düzenlendi
Ardarda Atılan Mesajlar Birleştirildi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bugüne kadar bulunmuş ilk resimler, mağara duvarlarına çizilmiş hayvan resimleri, av sahneleri ve gene mağara duvarlarına basılmış el izleridir. Bunlar, insanoğlunun soyut düşünme yeteneğini bu dönemlerde bile geliştirmiş olduğunu ispatladıkları için ayrıca değer taşırlar.Teknoloji geliştikçe resim yapmakta kullanılan malzemeler de gelişmiş, bitki yağlarıyla elde edilen ve öylece kullanılan pigmentlerin yerini sentetik pigmentlerle yapılmış, sağlığa daha az zararlı, daha kalıcı, kullanımı daha kolay boyalar almıştır. Tarih boyunca duvarlara, taşa, tahtaya, deriye, metallere, kumaşlara, kanvasa, kağıda (ve çeşitlerine), cama, sentetik malzemelere resim yapılmıştır.

 

İçerik açısından bilinen ilk resim örneklerinin kötü ruhları uzak tutmak, bereket getirmek gibi dini inançlarla yapılmış oldukları tahmin edilir. Mısır, Çin ve Hindistan'da M.Ö. yapılmış resimler, gündelik hayatı betimlerler, hikayeler anlatırlar ve kılavuz nitelikleri taşırlar.

Batı resmi, milattan sonra dini konuları sembolik bir şekilde resmetmeye odaklanmıştır ancak figürler hareketsiz, kompozisyonlar ise kuralcıdır. Rönesanstan sonra dini konuların dışına çıkılmaya başlanmış, ressamlar eserlerine vermek istedikleri anlamlara göre nüanslar katmaya başlamışlardır. Rönesans ile canlanan ve doğayı inceleyerek, detaylı şekilde, olduğu gibi resmetme arzusu perspektif tekniğinin geliştirilmesine yol açmıştır. Leonardo da Vinci'nin anatomi analizleri eşsizdir.

 

İslam dini, Allah yaratılarını taklit etmeyi insanoğluna yasakladığı için İslami resimler 18. Yüzyılın ortalarına kadar, daha çok soyut desenler ve yazının şekillendirilmesi Hat sanatı, Ebru ve minyatür ile sınırlı kalmıştır.

 

1860-1869 döneminde, Paris’te Gerome’un öğrencisi olan Osman Hamdi Bey, ülkesine döndükten sonra gerçekleştirdiği yapıtlar ve Sanayii Nefise Mektebi'ni kurmasıyla birlikte, resim sanatı Doğu toplumlarında yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde, dünya resim tarihinin önemli bir parçası olarak kabul edilen pek çok Türk ressam bulunmaktadır.

1880'lerde, kimine göre Tonalizm, kimine göre Sembolizm akımlarıyla başlayan modern resim, konusunu avam insanda, onun gündelik yaşamında, psikolojisinde bulur. Kompozisyon, ışık, renk, çizgi, perspektif konularında konmus kurallari yıkma, özgürleşme arzusu öne çıkar.

1945'lerde ortaya çıkan Soyut Ekspresyonizm akımı ile resim sanatı, tamamen insanın iç dünyasına inerek somut dünyadan, kurallardan ve kalıplardan uzaklaşır; mutlak gerçeği arar, böyle bir şey olmadığına karar verir ve Fluxus akımından sonra kendini kavramsal sanata bırakır. Artık resim, sadece bir soru haline gelmiştir ve hemen hemen daima daha büyük bir bütünün ufak bir parçasını oluşturmaktadır (bkz. Enstalasyon).

 

Bugün, resmin (ve sanatın) öldüğü iddialarına rağmen günümüz yaşam şekline uygun bir "çok kültürlülük" egemenlik sürmektedir.

 

Resim oluşturmakta kullanılan araçlar

* Biçimsel öğeler

o Kompozisyon

o Doluluk-Boşluk oranı

o Renk

 

* Plastik öğeler

o Leke

o Çizgi

o Şekil

o Renk

o Değer (Renk değeri/Ton)

o Doku

o Doluluk-Boşluk oranı

o RİTİM

o DENGE

* Grafik yöntemler

o İzleyicinin gözünü resim yüzeyinde dolaştırmak

o Kompozisyon ve elemanlarda denge sağlamak

o Pozitif-Negatif; tüm boşluğu gözönünde bulundurma

 

* Grafik araçlar

o Formların Geometrisi(küp-üçgen-kare-dikey çigi-yatay çizgi vb.)

o Bakış açısı (Lineer Perspektif, Espas, iki boyutluluk)

o Düz çizgiler/Eğriler

o proporsiyon/diziliş ve plan

 

Resim teknikleri

Bu teknikler akrilik, guaj, yağlıboya, suluboya, pastel boya için uygundur;

teknikler farklı malzemelerle veya karışık teknik olarak kullanılabilir.

 

* Islak boya üstüne ıslak boya kullanma

* Kurumuş boya üstüne ıslak boya kullanma

* Alla Prima

* Bölüm bölüm çalışma

* Katmanlı çalışma

 

Alıntıdır...:D:D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...