Jump to content

Halil Cibran Hayatı ve Şiirleri


sensizim

Önerilen Mesajlar

http://vision1.eee.metu.edu.tr/~metafor/siir/images/gibran/self.jpg

Halil Cibran 1883-1931

Kahlil Gibran

Şair, filozof ve sanatcı Halil Cibran, birçok kâhinin doğum yeri olan Lübnan'da doğmuş ve büyümüştür. Milyonlarca Arapça konuşan insan tarafından tanınmış, ancak şöhreti ve etkisi yakın doğudan çok daha uzaklara kadar yayılmıştır. Şiirleri 20'den fazla dile çevrilmiş, çizimleri ve tabloları dünyanın en büyük kentlerinde sergilenmiştir. Hayatının son 20 yılını geçirdiği Amerika Birleşik Devleti'nde İngilizce yazmaya başlamıştır.

 

ermiş

Kendi gününün şafağında, seçilmiş ve sevilen insan Al Mustafa,

tam oniki yıl boyunca Orphales şehrinde, gemisinin geri dönüp

kendisini doğduğu adaya götürmesini bekledi.

Ve onikinci yılda, hasat ayı olan Ielool'un yedinci gününde,

şehir duvarlarından uzak bir tepeye tırmandı, denize doğru baktı

ve gemisinin sisle beraber gelişini seyretti.

O anda kalbinin kapıları açıldı ve sevinci denize doğru uzandı.

Ve gözlerini kapadı, ruhunun sessizliğinde dua etti.

Tepeden inerken bir hüzün hissetti ve kalbinde şöyle düşündü:

"Nasıl huzur içinde ve üzülmeden gidebilirim?

Hayır, ruhum yara almadan bu şehri terketmeliyim..

Duvarlar arasında acı dolu geçen uzun günler,

yalnızlık içinde uzun geceler; kim acıdan ve

yalnızlıktan pişmanlık duymadan buradan kopabilir?

Bu caddelere ruhumdan o kadar çok parça saçtım ki,

özlemimin o kadar çok çocuğu bu tepelerde çıplak dolaştı ki,

sıkıntı ve ıstırap çekmeden onlardan kendimi ayıramam..

Bugün üstümden çıkardığım bir giysi değil,

kendi ellerimle yırttığım derim, kabuğum..

Geride bıraktığım bir düşünce değil,

açlık ve susuzlukla tatlandırılmış bir gönül...

Yine de daha fazla oyalanamam...

Herşeyi kendine çeken deniz beni de çağırıyor;

yola çıkmalıyım...

Çünkü kalmak, saatler geceyle yanarken,

donmak, kristalleşmek ve bir kalıba dökülmek demek...

Buradaki herşeyi memnuniyetle yanıma alırdım, ama nasıl?

Bir ses, dili ve ona kanat olan dudakları taşıyamaz.

Boşluğu yalnız başına aramalı...

Ve kartal, tek başına,

yuvasını taşımadan Güneş'e uçmalı..."

Tepenin yamacına eriştiğinde tekrar denize döndü

ve baş tarafında kendi yöresinden gemicileri barındıran

gemisinin limana yanaştığını gördü.

Ruhundan kopan sözlerle onlara seslendi:

"Kadim annemin oğulları, med-cezir süvarileri...

Ne kadar sık benim rüyalarıma yelken açtınız.

Şimdi benim uyanışıma geldiniz,

ki bu benim en derin rüyam olmalı...

Gitmeye hazırım ve şevkimin yelkenleri rüzgarı bekliyor.

Bu durgun havadan sadece bir nefes daha alacağım,

sadece bir bakış daha geriye, sevgi dolu...

Ve sonra aranızda yerimi alacağım,

gemiciler arasında bir deniz yolcusu olarak ben...

Ve sen, engin deniz, uyuyan anne,

nehrin, ırmağın özgürlüğü...

Bu nehir sadece bir kıvrım daha yapacak,

bu arazide bir kere daha çağıldayacak...

Ve ben sana geleceğim,

sınırsız okyanusa sınırsız bir damla..."

Yürürken, uzaktaki tarlalardan, bağlardan,

erkeklerin ve kadınların

şehir kapılarına doğru koşuştuklarını gördü.

Birbirlerine geminin gelişinden bahsettiklerini

ve kendi adını çağırdıklarını duydu.

Şöyle düşündü:

"Ayrılık günü, aynı zamanda toplanma günü mü olacak?

Benim akşamımın aslında şafağım olduğu söylenecek mi?

Sabanını tarlanın ortasında bırakana,

üzüm cenderesinin çarkını durdurana

ben ne verebilirim?

Kalbim meyveyle yüklü bir ağaca dönüşse de

derleyip onlara sunabilsem..

İştiyakım bir pınar gibi aksa da kaplarını doldurabilsem...

Bir yücenin elinin dokunmasını bekliyen bir harp mı,

yoksa nefesinin içimden geçeceği bir flüt müyüm?

Sessizliğin arayıcısı olan ben, sessizlik içinde

başkalarına güvenle dağıtabileceğim

nasıl bir hazine buldum?

Eğer bugün hasat günüyse,hangi tarlalara

ve hangi anımsanmayan mevsimlerde

tohumları ekmiş olabilirim?

Ve eğer fenerimi yükselteceğim saat gelmişse,

içinde yanan benim alevim olmayacak...

Kendimi bomboş ve karanlık hissederek

fenerimi kaldıracağım...

Ve gecenin bekçisi fenerimin içine yağı koyacak;

onu yakacak da..."

Bunlar kelimelere dökülenlerdi.

Fakat kalbindeki pek çok şey, söylenmemiş olarak kaldı.

Çünkü en derin gizemini açıklayamazdı...

Ve şehre döndüğünde, herkes onu karşılamaya geldi.

Adeta tek bir ses olarak ağlıyorlardı.

Ve şehrin yaşlıları ileri çıkıp şöyle dediler:

"Henüz gitme; bizi bırakma.

Bizim alacakaranlığımıza öğle ışığı oldun;

ve gençliğin, hayallerimize hayaller getirdi.

Sen aramızda bir yabancı, bir misafir değilsin.

Çok sevdiğimiz oğlumuzsun...

Gözlerimiz, senin yüzününü görememenin açlığını

ve acısını yaşamasın."

Ve rahiplerle rahibeler konuşmaya başladılar:

"Denizin dalgalarının bizi ayırmasına,

aramızda geçirdiğin yılların bir anı olmasına izin verme.

Aramızda bir hayalet gibi yürüdün ve gölgen,

yüzümüze düşen bir ışık oldu.

Seni çok sevdik; ama sevgimiz

sözlere dökülmedi ve örtülü kaldı.

Ama şimdi sana yüksek sesle haykırılıyor;

sevgimiz önüne seriliyor.

Hep yaşandığı gibi, ne yazık ki sevgi kendi derinliğini,

ayrılma anına kadar anlıyamıyor..."

Diğerleri de ona yalvardılar; ama o hiç cevap vermedi.

Sadece başını önüne eğdi ve ona yakın duranlar,

göğsüne düşen göz yaşlarını gördüler.

Sonra, kalabalıkla birlikte

tapınağın önündeki meydana doğru yürüdüler.

Ve mabetten Almitra adında bir kahin kadın çıktı.

Ve o, kadına sonsuz bir şefkatle baktı;

çünkü daha şehirdeki ilk gününde onu bulan

ve inanan bu kadın olmuştu.

Ve kadın onu selamlıyarak konuşmaya başladı:

"Tanrının sevgili kulu,

son noktayı keşfedebilmek için

uzun zamandır uzakları gözlüyor, gemini bekliyorsun.

Ve şimdi gemin burada, sen de gitmelisin.

Anılarındaki ülke ve büyük dileklerinin mekanı için

duyduğun hasret çok derin.

Ve ne sevgimiz seni bağlıyabilir,

ne de sana olan ihtiyacımız seni tutabilir.

Ancak bizden ayrılmadan önce bizimle konuşmanı

ve bize gerçeği anlatmanı istiyoruz.

Ve biz onu çocuklarımıza,

onlar da kendi çocuklarına aktaracaklar

ve o hiç bir zaman yok olmayacak...

Yalnızlığında bizim günlerimizi gözlemledin ve

uyanıklığında, bizim uykumuzun hıçkırıklarını

ve kahkahalarını dinledin.

Şimdi bizi bize aç ve doğumla ölüm arasında

yer alanlardan sana aşikar olanları bize de anlat."

Ve o cevap verdi:

"Orphales halkı,

tam şu anda ruhlarınızda devinmede olandan öte,

size neden bahsedebilirim?"

sevgi

Bunun üzerine Almitra, "Bize sevgiden bahset..." dedi.

Ve o başını kaldırdı, insanlara baktı.

Üzerlerine sinen derin dinginliği duyumsadı.

Ve yüksek bir sesle konuşmaya başladı:

"Sevgi çizi çağırınca, onu takip edin,

Yolları sarp ve dik olsa da...

Ve kanatları açıldığında, bırakın kendinizi,

Telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da...

Ve sizinle konuştuğunda, ona inanın,

Kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi,

Sesi tüm hayallerinizi darmadağın etse de...

Çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer.

Sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de...

En yükseklere uzanıp, Güneş'le

titreşen en hassas dallarınızı okşasa da,

Köklerinize de inecek, ve onları sarsacaktır,

Toprağa tutunmaya çalıştıklarında...

Mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker;

Çıplak bırakana kadar döver, harmanlar;

Kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler...

Bembeyaz olana kadar öğütür sizi;

Esnekleşene kadar yoğurur;

Ve Tanrı'nın İlahi sofrasına ekmek olasınız diye,

Sizi kendi kutsal ateşine savurur...

Sevgi bütün bunları,

Kalbinizin sırlarını bulasınız diye yapar,

Ve bu biliş, Hayat'ın kalbinin bir cüzzünü yaratır...

Ancak korkunun kıskacında,

Salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsanız,

O zaman örtün çıplaklığınızı,

Ve sevginin harman yerine adım atın...

Adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı,

Sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya,

Ve ağlayın, ama tüm gözyaşlarınızla değil...

Sevgi hiçbirşey sunmaz, sadece kendisini,

Hiçbir şey kabul etmez, kendinde olandan gayri...

Sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de;

Çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir, tümüyle...

Sevdiğinizde, "Tanrı benim kalbimde," yerine,

Şöyle deyin, "Ben kalbindeyim Tanrı'nın ..."

Ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına,

Çünkü sevgi, yolunu kendi çizer,

sizi değer bulduğunda...

Sevgi bir şey istemez, tamamlanmaktan başka...

Fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa,

Bırakın bunlar sizin de arzularınız olsun...

Erimek ve akmak,geceye şarkılar sunan bir dere misali,

Şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip,

Kendi sevgi anlayışınla yaralanmak,

Ve kanamak, yine de istekle ve coşkuyla...

Şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,

Ve bir sevgi gününe daha, teşekkürle uzanmak...

Sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak,

Akşamın çöküşüyle de, eve huzurla dönmek...

Ve uyumak, kalbinde sevgiliye bir dua,

Ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla..."

beraberlik

Sonra Almitra tekrar konuştu: "Peki ya beraberlik?"

Ve o cevap verdi:

"Siz beraber doğdunuz ve hep öyle kalacaksınız.

Ölümün beyaz kanatları, sizin günlerinizi

dağıttığında da beraber olacaksınız.

Siz Tanrı'nın sessiz belleğinde bile beraber olacaksınız.

Fakat birlikteliğinizde belli boşluklar bırakın.

Ve izin verin, cennetlerin rüzgarları aranızda dans edebilsin...

Birbirinizi sevin; ama sevgi bir bağ olmasın,

Daha ziyade, ruhlarınızın sahilleri arasında

hareket eden bir deniz gibi olsun.

Birbirlerinizin bardaklarını doldurun;

ancak aynı bardaktan içmeyin...

Ekmeklerinizi paylaşın; ama

birbirinizinkini yemeyin...

Beraberce şarkı söyleyin, dans edin, coşun;

fakat birbirinizin yalnızlığına izin verin;

Tıpkı bir lavtanın tellerinin ayrı ayrı olup,

yine de aynı müzikle titreşmeyi bilmeleri gibi...

Birbirinize kalbinizi verin; ama diğerinin saklaması için değil;

Çünkü yalnızca Hayat'ın eli, sizin kalplerinizi kavrıyabilir...

Ve yanyana ayakta durun; ama çok yakın değil,

Çünkü bir mabedin ayakları arasında mesafe olmalıdır;

Ve meşe ağacıyla, selvi ağacı,

birbirinin gölgesi altında büyüyemez."

arkadaşlık

Ve bir genç, şöyle dedi: "Bize arkadaşlıktan bahset."

Ve o cevap verdi:

"Arkadaşınız, cevap bulan gereksinimlerinizdir.

O, sevgiyle ektiğiniz ve şükranla biçtiğiniz tarlanızdır.

O sizin sofranız ve ocakbaşınızdır.

Çünkü ona açlığınızla gelir ve onda huzuru ararsınız.

Arkadaşınız sizinle içinden geldiği gibi konuştuğunda,

ne 'hayır' demek zor gelir, ne de 'evet' demekten çekinirsiniz.

Ve o sessiz kaldığında, kalbiniz onun kalbini dinlemek için sessizleşir.

Çünkü arkadaşlıkta, kelimeler susunca, tüm düşünceler, tüm arzular

ve beklentiler, gürültüsüz bir sevinç içinde doğar ve paylaşılırlar.

Arkadaşınızdan ayrıldığınızda ise yas tutmazsınız;

Çünkü onun en sevdiğiniz yanı, yokluğunda

daha bir berraklık kazanır, tıpkı bir dağın,

dağcıya, ovadan daha net görünmesi gibi...

Ve arkadaşlığınızda, ruhsal derinlik

kazanmaktan başka bir amaç gütmeyin.

Çünkü, salt kendi gizemini açığa vurmak peşinde

olan sevgi, sevgi değil, savrulmuş bir ağdır

ve sadece yararsız olan yakalanır.

Ve arkadaşınıza, kendinizi olduğunuz gibi sunun.

Eğer dalgalarınızın cezrini bilecekse,

meddini de bilmesine izin verin.

Çünkü salt zaman öldürmek için bir arkadaş

aramanızın anlamı olabilir mi?

Onu, zamanı yaşatmak için arayın.

Çünkü o gereksiniminizi karşılamak içindir,

boşluğunuzu doldurmak için değil.

Ve arkadaşlığın hoşluğunda,

kahkahalar, paylaşılan hazlar olsun.

Çünkü küçük şeylerin şebneminde,

yürek sabahını bulur ve tazelenir."

Bu arada imzamın yazarıda halil cibran dır....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yenilgi

 

 

Yenilgi, yenilgim, yalnızlığım ve kimsesizliğim.

Binlerce yengiden de bana değerli olan sen!

Dünyadaki tüm parlak başarılardan

sensin yüreğime yakın olanı!

 

Yenilgi, yenilgim, baskaldırım

ve de benim kendimle tanışmam.

Sayendedir ki, hala ben ayağı yere basan

ve solmuş defneler peşinde koşmayan

biri olduğumun bilincindeyim;

ve sende, yalnızlığımı buldum

ve de herkesten uzak,

ve de gururlu olmayı.

 

Yenilgi, yenilgim, benim parlak kılıcım

ve de kalkanım.

Gözlerinde okudum tahtı arayanın

kendi kendisinin kuluna dönüştüğünü.

Ve, bir kimsenin derinliklerindeki

esasını anlayabilmemiz için

onun gücünü söndürmemiz gerektiğini.

Ve ancak böylesine olgunlaştıktan sonradır ki,

bir meyvenin tadına varılabildiğini.

 

Yenilgi, yenilgim,

benim sözünü sakınmaz yol arkadaşım

şarkımı, bağrışmalarımı, sessizliklerimi hep duyacaksın.

Ve senden baska hiçkimse bana söz etmeyecek

kanat çırpınmalarından ve deniz kabarmalarından

ve de geceleri yanan dağlardan.

Ve sen, tek başına

ruhumun sarp ve kayalık

yollarından tırmanacaksın.

 

Yenilgi, yenilgim, benim ölmez cesaretim

sen ve ben fırtınada birlikte güleceğiz;

ve biz ikimiz, derin mezarlar kazacağız

içimizde ölmekte olanlara;

ve tutunacağız, tüm gücümüzle,

güneşin karşısında;

ve de tehlikeli olacağız.

 

 

"Deli-" 1918

 

 

Sevgi

 

 

Derler ki, çakal da, köstebek de

aslanın susuzluğunu giderdiği

aynı ırmaktan su içer.

 

Ve kartal ve akbaba gagalarını

aynı lese daldırırlar,

ölünün huzurunda

barış içinde, beraberce.

 

Tanrısal eliyle arzularımı dizginleyen,

ve onura ve gurura olan açlığımı

ve susuzluğumu arttıran sevgi...

 

İçimde güçlü ve değişmez olanın,

zayıf benliğimi baştan çıkaran

ekmeği yemesine,

şarabı içmesine

izin verme

 

Varsın aç kalayım,

ve yüreğim kavrulsun susuzluktan,

ve ölüp yok olayım;

yeter ki senin doldurmadığın bir bardağa

veya senin kutsamadığın bir kaseye uzanmasın elim.

 

"Haberci" 1920

 

 

Kalbimin Derinlerinden

 

 

Kalbimin derinlerinden bir kuş uyandı

ve uçtu gökyüzüne doğru.

Yükseldikçe, daha ve daha,

büyümeye başladı daha da.

 

Önce bir kırlangıç gibiydi,

sonra tarla kuşu ve kartal,

sonra bir bahar bulutu misali genleşti

en sonunda tüm yıldızlı gökleri kapsadı.

 

Kalbimin derinlerinden bir kuş uyandı,

uçtukça büyüdü, çoğaldı,

oysa yüreğimi hiç terketmemişti.

 

HAZ ve IZDIRAP

 

 

Sonra bir kadın konuştu:

"Bize haz ve ıstıraptan bahset."

 

Ve o cevap verdi:

 

"Hazzınız, ıstırabınızın maskesiz halidir.

Ve kahkahanızın yükseldiği aynı kuyu,

sık sık gözyaşlarınızla dolar.

 

Başka türlü olabilmesi mümkün müdür?

 

Istırabın içinize kazıdığı alan ne kadar

derin olursa, o denli çok hazzı içerebilir.

 

Ve şarabınızı taşıyanla, çömlekçinin fırınında

yanan aynı kadeh değil midir?

 

Ve sesi ruhunuzu okşayan lavta, daha önce

bıçaklarla oyulan tahtayla bir değil midir?

 

Kendinizi neşeli hissettiğinizde

kalbinizin derinliklerine inin.

 

Farkedeceksiniz ki, size bu sevinci veren,

daha önce üzülmenize neden olmuştu.

 

Üzgün olduğunuzde, tekrar kalbinize dönün.

Göreceksiniz ki, daha önce sevinciniz olan

bir şey için ağlıyorsunuz.

 

Bazılarınız, "Haz, ıstıraptan daha anlamlıdır" der;

diğerleri ise, "Hayır, ıstırap daha anlamlıdır".

 

Bense, ikisi birbirinden ayrılamaz, diyorum.

 

Onlar beraber gelirler.

Ve siz, bir tanesiyle masanızda otururken,

unutmayın ki, diğeri de yatağınızda uyuyordur.

 

Gerçekte siz, hazzınızla ıstırabınız

arasında bir terazi konumundasınız.

Sadece boş olduğunuzda, hareketsiz

ve dengede kalabilirsiniz.

 

Bir hazine avcısı, altın ve gümüşünü tartmak için

sizi kullandığında, haz ve ıstırap kefeleriniz,

ister istemez, yükselip alçalacaktır."

 

ÖZGÜRLÜK

 

 

Ve bir hatip "Bize özgürlükten bahset." dedi.

 

Ve o cevap verdi:

 

"Şehir kapılarında ve sıcak yuvanızda yere kapanıp,

özgürlüğünüz için dua ettiğinizi gördüm;

 

Tıpkı, kölelerin kendilerini kılıçtan geçiren bir zorbanın

önünde eğilmeleri ve onu övmeleri gibi...

 

Sık sık, tapınağın korusunda ve kalenin gölgesinde,

aranızda en özgür geçinenlerin,

özgürlüklerini bir boyunduruk ve

bir kelepçe gibi taşıdıklarını gördüm.

 

Ve kalbim kanadı;

çünkü ancak özgürlük arayışında hissettiğiniz

derin arzu size gem vurduğunda ve

özgürlükten bir amaç ve bir bütünleniş

olarak bahsetmeyi terkettiğinizde,

gerçekten özgür olabilirsiniz.

 

Siz, günleriniz endişesiz ve geceleriniz bir istek

ve üzüntüden uzak olduğunda özgür olacaksınız.

 

Yazık ki, bu tür duygular yaşantınızı kuşak gibi sarmakta...

Yine de, örtüsüz ve bağsız, bunları aşabilirsiniz.

 

Ve siz, günlerinizin ve gecelerinizin ötesine,

anlayışınızın şafağında öğle aydınlığını çepeçevre

bağladığınız zincirleri kırmadan nasıl yükselebilirsiniz?

 

Gerçekte, özgürlük dediğiniz, halkaları güneşte parlayıp

gözünüzü kamaştırsa da, bu zincirlerin en kuvvetlisidir.

 

Ve özgür olmanız için terketmeniz gereken,

kendi benliğinizin parçalarından başka ne olabilir?

 

Eğer geçersiz kılmak istediğiniz adaletsiz bir kanun varsa,

bunu alnınıza kendi ellerinizle, bizzat siz yazdınız.

 

Bu kanunu, hukuk kitaplarınızı yakarak

veya denizin bütün suyunu bile kullansanız,

yargıçlarınızın alınlarını yıkayarak yok edemezsiniz.

 

Ve devirmek istediğiniz bir despot varsa,

önce onun sizin içinizde kurduğu tahtı devirmeye bakın.

 

Bir zorba, özgür ve gururlu olana, eğer

özgürlüğünde zulüm ve gururunda utanç taşımasaydı,

nasıl hükmedebilirdi?

 

Ve eğer, üzerinizden atmak istediğiniz bir endişeyse,

onu kendinizin seçtiğini,

kimsenin size yüklemediğini unutmayın.

 

Ve kurtulmak istediğiniz bir korkunuz varsa,

o korkunun merkezi sizin kalbinizdir,

yoksa korkulanın avuçları içinde değil.

 

Herşey, varlığınızın içinde yarı kucaklanmış olarak dolaşır durur;

istenen ve korkulan, nefret edilen ve baş tacı olan,

takip ettiğiniz ve kaçmak istediğiniz..

 

Bunlar içinizde, ışıklar ve gölgeler gibi, birbirine yapışmış

çiftler halinde hareket ederler.

 

Ve gölge soluklaşıp kaybolduğunda, can çekişen ışık,

bir başka ışığa gölge olur.

 

Ve sizin özgürlüğünüz, prangasından kurtulduğunda,

daha büyük bir özgürlüğe pranga olur."

 

VERMEK

 

 

Sonra, varlıklı bir adam konuştu:

 

"Bize vermekten bahset."

 

Ve o cevap verdi:

 

"Sahip olduklarınızdan verdiğinizde,

çok az şey vermiş olursunuz;

 

Gerçek veriş, kendinizden vermektir.

 

Çünkü sahip olduklarınız, yarın ihtiyacınız olabilir

diye saklayıp koruduğunuz şeylerden ibaret değil mi?

 

Ve yarın, kutsal şehre giden hacıları takip ederken,

kemiklerini, iz bırakmayan kumlara gömen

fazla uyanık bir köpeğe ne getirebilir?

 

Ve ihtiyaç korkusu da, ihtiyaçtan başka birşey değil midir?

 

Kuyunuz tamamen doluyken susuzluktan korkmak,

tatmin olamayan bir susuzluk göstermez mi?

 

Çok fazla şeye sahip olup, çok az verenler, bunu

gösteriş isteyen gizli arzuları için yaparlar,

ki bu da armağanlarını yararsız kılar.

 

Ve bazıları vardır ki, çok az şeye sahiptirler

ve hepsini verirler.

Bunlar hayata ve hayatın definesine inananlardır,

ve kasaları hiç boş kalmaz.

 

Bazıları sevinçle verirler, bu sevinç onların ödülüdür.

 

Bazıları ise ıstırap içinde verirler

ve bu acı onların vaftizidir.

 

Ve bazıları vardır ki, ne vermenin acısını hissederler,

ne sevinç ararlar, ne de bir erdemlilik düşüncesi taşırlar;

 

Onlar, şu vadideki mersin ağacının

kokusunu salışı gibi verirler.

 

Böyle kişilerin ellerinde Tanrı dile gelir ve

onların gözlerinden Tanrı, dünyaya gülümser.

 

İstendiği zaman vermek güzel bir davranış olabilir; fakat

istenmeden, ihtiyacı hissederek vermek çok daha anlamlıdır.

 

Ve cömert olan için, verecek kimseyi aramak,

veriş olayından daha fazla sevinç getirir.

 

Vermekten alıkoyacağınız herhangi bir şey olabilir mi?

 

Sahip olduğunuz her şey bir gün verilecektir.

 

Öyleyse şimdi verin ve vermenin hazzını

mirasçılarınız değil siz yaşayın..

 

Çoğunlukla şöyle dersiniz:

'Vereceğim, ama hak edeni bulabilirsem.'

 

Ne koruluktaki meyve ağaçları böyle düşünür,

ne de çayırdaki sürüler.

 

Onlar, saklandığında çürüyecek olanı,

yaşayabilsin diye verirler.

 

Herhalde kendisine günler ve geceler

verilmesini hak eden bir kişi,

sizden gelebilecek şeyleri de hak eder.

 

Ve hayat okyanusundan içmeye hak kazanmış bir insan,

sizin küçük ırmağınızdan da bir bardak su alabilir.

 

Faydasından öte, kabul etmenin gerektirdiği cesaretten

ve güvenden daha büyük bir değer var mıdır?

 

Ve siz kim oluyorsunuz da, onların göğüslerini yırtarak

gururlarını korunmasızca ortaya seriyor, sonra da

onların değerlerini örtüsüz ve gururlarını

utanmasız olarak değerlendiriyorsunuz?

 

Önce kendinizi vermeye hak kazanmış ve

verme olayında bir aracı olarak görün.

 

Çünkü gerçekte herşeyi veren hayattır

ve siz kendinizi bir verici olarak belirlediğinizde,

sadece bir tanık olduğunuzu unutuyorsunuz.

 

Ve siz alıcılar, ki hepiniz bu gruba dahilsiniz,ne kendinize

ne de size verene bir boyunduruk yüklememek için,

hiç bir minnet hissi taşımayın.

 

Bunun yerine, armağanları kanat yaparak,

verenle beraber yükselin;

 

Çünkü borcunuzu gereğinden fazla abartmak,

annesi özgür yürekli dünya,

babası evren olan cömertlik olgusundan

şüphe etmek demektir..."

 

İYİLİK ve KÖTÜLÜK

 

 

Ve şehrin yaşlılarından biri,

"Bize iyilik ve kötülükten bahset." dedi.

 

Ve o cevap verdi:

 

"Yalnızca içinizdeki iyilikten bahsedebilirim, kötülükten değil.

Çünkü kötülük, kendi açlık ve susuzluğu içinde

azap çeken iyilikten başka ne olabilir ki?

 

Gerçekten de iyilik, acıktığında en karanlık mağaralarda bile

yiyecek arar ve susadığında kirli, durgun sulardan bile içer.

 

Siz, kendinizle bir olduğunuzda iyisiniz; bununla birlikte,

kendinizle bir olmadığınızda, kötü değilsiniz.

 

Çünkü parçalanmış bir aile eşkiyaların ini değildir;

sadece parçalanmış bir ailedir.

 

Ve dümensiz bir gemi, tehlikeli adalar arasında

amaçsızca dolaşır durur, ama dibe batmaz.

 

Siz, kendinizden bir şeyler vermeye çabaladığınızda iyisiniz;

Kendiniz için bir kazanç sağlamaya çalıştığınızda ise,

kötü değilsiniz.

 

Çünkü, bir şey kazanmak için uğraştığınızda, toprağa tutunan

ve onun göğsünde beslenen bir kök gibisiniz.

 

Doğaldır ki, meyve köke

'Benim gibi, olgun, dolgun ve bol bol veren ol..' demez.

Çünkü, almak nasıl kök için bir ihtiyaçsa,

meyve için de vermek bir gereksinimdir.

 

Konuşurken tamamen uyanıksanız, iyisiniz.

Ama, diliniz anlamsızca kekelerken uyukluyorsanız,

kötü değilsiniz;

Ve sürçen bir konuşma bile, zayıf bir dili güçlendirebilir.

 

Amacınıza doğru sağlam ve cesur adımlarla ilerlediğinizde iyisiniz;

Fakat oraya topallıyarak gittiğinizde de, kötü değilsiniz.

Çünkü topallayanlarınız bile geri gitmez.

 

Fakat güçlü ve hızlı olanlarınız, incelik gösterin

ve topal birinin yanında asla topalllamayın.

 

Siz, sayısız konuda iyisiniz ve

iyi olmadığınızda ise, kötü değilsiniz.

Sadece oyalanıyor ve tembellik ediyorsunuz.

 

Ne yazık ki, geyikler kaplumbağalara çevikliği öğretemiyor.

 

İyiliğinizin, üstün beninize duyduğunuz özlemde saklı

ve bu özlem herbirinizde mevcut.

 

Ancak bazılarınızda bu özlem, yamaçların gizemini

ve ormanın ezgilerini taşıyarak, büyük bir güçle

denize doğru akan bir sel gibidir.

 

Ve diğerlerinde ise, dönemeçlerle ve kavislerle yolunu kaybeden,

kıyıya ulaşmadan önce oyalanıp duran durgun bir ırmağa benzer.

 

Yine de özlemi fazla olanın, az olana 'Neden bu kadar yavaşsın,

neden duraklıyorsun?' demesine izin vermeyin.

 

Çünkü gerçekten iyi olan, ne çıplak birine, `Neden elbisen yok?'

diye sorar, ne de evsiz olana 'Evine ne oldu?' der."

 

ZAMAN

 

 

Ve bir astronomi bilgini, "Bize zamandan bahset" dedi.

 

Ve o cevap verdi:

 

"Ölçüsüz ve ölçülemeyen zamanı ölçebileceksiniz.

Davranışlarınızı ayarlayacak,

ve hatta ruhunuzun rotasını,

saatlere ve mevsimlere göre

yönlendirebileceksiniz.

 

Zamanı, kıyısında oturup, akışını izleyeceğiniz

bir nehir haline döndüreceksiniz.

 

İçinizde zamana bağlı olmadan varolan öz,

yaşamın zamandan bağımsızlığının zaten farkındadır;

 

Ve bilir ki, dün bugünün anısı,

yarın ise bugünün rüyasıdır.

 

Ve yine bilir ki, içinizde şarkı söyleyen

veya düşünen özünüz,

hala yıldızları uzaya dağıtan

o ilk an'ın içinde devinmektedir.

 

Aranızda, özündeki sevme gücünün sınırsızlığını

hissetmeyen var mıdır acaba?

 

Yine de bu hudutsuzluğuyla aynı sevginin,

bir sevgi düşüncesinden diğerine,

bir sevgi davranışından bir başkasına,

kendi varlığının tam orta yerinde sımsıkı

ve hareket etmeden durduğunu kim hissetmez?

 

Ve zaman da, tıpkı sevgi gibi

bölünemez ve ölçülemez değil midir?

 

Yine de eğer düşüncenizde

zamanı mevsimlerle ölçmek isterseniz,

her mevsimin diğerlerini içermesine izin verin.

 

Ve bırakın bugününüz, geçmişi anılarla,

geleceği ise özlemle kucaklasın."

--------------------

KONUŞMA

 

 

Ve bir öğrenci, "Bize konuşmadan bahset" dedi.

 

Ve o cevap verdi:

 

"Siz konuştuğunuzda, düşüncelerinizle

barış içinde olmayı terkedersiniz;

 

Ve kalbinizin ıssızlığında daha fazla kalamadığınızda,

dudaklarınızla yaşamaya başlarsınız.

 

Ses sizin için bir eğlence, bir zaman geçirme aracı olur.

 

Ve konuşmalarınızın çoğunda,

düşünce yarı yarıya katledilir;

Çünkü düşünce, boşlukta uçan bir kuş gibidir;

kelimelerin kafesinde kanatlarını açabilir ama uçamaz.

 

Aranızda bazıları,

yalnızlığın korkusuyla konuşkan birini ararlar;

Çünkü, tek başına olmanın sessizliği, gerçek ve çıplak

kendilerini gözleri önüne serer, ki onlar bundan kaçarlar.

 

Ve konuşmayı seven bazılarınız vardır ki, bilgisizce ve

önceden düşünmeden, kendilerinin bile anlamadığı

bir gerçeği ifşa edebilirler.

 

Ancak bazılarınız ise içlerinde gerçeği taşır,

ama onu kelimelerle dile getirmezler.

 

Böylelerinin sinelerinde ruh,

ritmik bir sessizlik içinde dinlenir.

 

Bir arkadaşınızla karşılaştığınızda, ruhunuzun

dudaklarınıza doğru hareket etmesini

ve dilinizi yönetmesini sağlayın.

 

Sesinizin içindeki sesin, onun kulağının

içindeki kulağa seslenmesine izin verin;

Çünkü onun ruhu, sizin kalbinizin

gerçeğini saklıyacaktır;

 

Tıpkı kadeh boşalıp, rengi unutulsa bile,

şarabın tadının ağızda kalması gibi..."

--------------------

KENDİNİ BİLİŞ

 

 

Ve bir adam şöyle dedi: "Bize kendini bilişden bahset."

 

Ve o cevap verdi:

 

"Kalbiniz gecelerin ve gündüzlerin sırrını sessizce bilir.

Ancak kulaklarınız, kalbinizin bilgisini işitmek için deli olur.

 

Düşüncelerinizde daima bildiğinizi, kelimelerde de bileceksiniz.

Rüyalarınızın çıplak bedenine parmaklarınızla dokunabileceksiniz.

 

Ve böyle de olması gerekir.

 

Ruhunuzun saklı kaynağı yükselmeli

ve çağıldayarak denize doğru koşmalı;

Ve o zaman, sonsuz derinliğinizin hazineleri

gözlerinizin önüne serilecektir.

 

Ancak bilinmeyen hazinenizi tartmak için tartı aramayın;

Ve bilginizin derinliğini değnekle

veya iskandil ipiyle ölçmeye kalkmayın.

 

Çünkü kişi, ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibidir.

'Tek doğruyu buldum' değil, 'Bir doğruyu buldum' deyin.

 

'Ruha giden yolu buldum' değil,

'Kendi yolumda yürürken ruhu buldum' deyin.

 

Çünkü ruh, her yolda yürür.

Ruh ne bir çizgi üzerinde yürür;

ne de bir kamış gibi dümdüz büyür.

Ruh, sayısız taç yaprakları olan

bir lotus çiçeği gibi açılır."

--------------------

ÇOCUKLAR

 

 

 

Ve kucağında bebeğini taşıyan bir kadın konuştu:

"Bize çocuklardan bahset."

 

Ve o şöyle dedi:

 

"Çocuklarınız, sizin çocuklarınız değildir.

Onlar, Hayat'ın kendine olan özleminin oğulları ve kızlarıdır.

 

Onlar sizin aracılığınızla oldular, ama sizden değil;

Ve sizle olsalar da, size ait değiller...

 

Onlara sevginizi verebilirsiniz ancak, düşüncelerinizi değil;

Çünkü onların kendi düşünceleri olacaktır...

 

Onların bedenleri için bir yuva sunabilirsiniz;

ama ruhları için değil;

Çünkü onların ruhları, yarın'ın evini mesken tutmuştur,

sizin rüyalarınızda bile ziyaret edemiyeceğiniz...

 

Onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz;

ama onların sizin gibi olmaları için değil...

Çünkü hayat ne geri sarar, ne de dünde oyalanır...

 

Sizler, yaşayan oklar olarak

çocuklarınızı ileriye fırlatan yaylarsınız...

Yayı kullanan, sonsuzluğun içindeki hedef noktasını görür ve

bütün gücüyle sizi gerer ki, okları hızla uzaklara erişebilsin...

 

Okçunun elleri altında sevinçle eğilin,

Çünkü o, uçan okları olduğu kadar,

sarsılmaz yayları da çok sever..."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

aforizmalarından seçmeler

 

1

yalnızca bir kez naçar kaldım:

'sen kimsin?' diye soranın karşısında.

---

inci

kum tanesinin etrafına

ızdırabın ördüğü mabeddir.

nedir

bedenlerimizi oluşturan özlem

ve nedir

etrafına inşa edilen taneler?

---

bir tür kavuşmadır hatırlayış.

unutuş, bir tür özgürlük.

---

bana

kulak ver

sana ses vereyim.

---

bir çok öğreti pencere camı gibidir.

hakikate oradan bakarız;

ama bizi hakikatten ayırır.

---

kadın

yüzünü tebessümle peçeleyebilir.

---

ağzın yemekle doluyken

nasıl

şarkı söyleyebilirsin?

elin altınla doluyken

nasıl

dua için açabilirsin?

---

bir şeyi elde etmek istiyorsan

onu kendin için isteme!

---

aşk,

aşık ile kadına aşık olur:

biri hayalinin yarattığı,

diğeri henüz doğmamış olan.

---

iki sevgili

birbirlerinden çok, aralarındakini kucaklar.

---

sırtını güneşe çevirirsen

gölgenden gayrı bir şey göremezsin.

---

beni aldattıklarını anlamadığımı

zannedenlerle dalga geçmek için

insanların beni oyuna getirip aldatmalarından

hoşlanmam biraz tuhaf değil mi?

---

kendini tanıdığın ölçüde

başkalarını yargılayabilirsin.

de bana

hangimiz günahkar,

hangimiz masum?

---

beşeri kanunları yalnızca iki kişi çiğner:

deli ve dâhi.

bu ikisidir

allah'ın kalbine en yakın insan.

---

gözlerindeki öfkeli bakışlarını

dudaklarındaki tebessüm yamasıyla

örtmeye çabalayan kimse

ne kadar da budala!

---

başkalarının yanlışının farkına varmaktan

daha büyük bir hata var mı?

---

bin sene önce komşum bana

' elemden gayrı bir şey olmadığı için

hayattan nefret ediyorum'

demişti.

dün mezarına uğradım.

hayat

kabri üzerinde raksediyordu.

---

ölüm

yaşlıya memedeki çocuktan daha yakın değildir.

hayat da öyle!

---

kök,

şöhreti küçümseyen çiçektir.

---

hayatın bütün sırlarını çözdüğün vakit

ölümü arzularsın.

çünkü o da

hayatın sırlarından biridir.

---

sen iki kişisin:

biri karanlıkta uyanık,

diğeri aydınlıkta uyuyan.

---

kalplerimizin sırlarını

ancak

kalpleri sırlarla dolu olanlar

kavrar.

---

bugünün en acı hüznü

dünün sevinçlerinin yadedilmesidir.

---

kaplumbağalar

yollar hakkında

tavşanlardan daha bilgilidirler.

----

hiç kuşkusuz

tuzda garip kutsal bir şey var.

hem gözyaşlarımızda var

hem de denizde.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yenilgi

 

Yenilgi, yenilgim, yalnızlığım ve kimsesizliğim.

Binlerce yengiden de bana değerli olan sen!

Dünyadaki tüm parlak başarılardan

sensin yüreğime yakın olanı!

 

 

Yenilgi, yenilgim, baskaldırım

ve de benim kendimle tanışmam.

Sayendedir ki, hala ben ayağı yere basan

ve solmuş defneler peşinde koşmayan

biri olduğumun bilincindeyim;

ve sende, yalnızlığımı buldum

ve de herkesten uzak,

ve de gururlu olmayı.

 

 

Yenilgi, yenilgim, benim parlak kılıcım

ve de kalkanım.

Gözlerinde okudum tahtı arayanın

kendi kendisinin kuluna dönüştüğünü.

Ve, bir kimsenin derinliklerindeki

esasını anlayabilmemiz için

onun gücünü söndürmemiz gerektiğini.

Ve ancak böylesine olgunlaştıktan sonradır ki,

bir meyvenin tadına varılabildiğini.

 

 

Yenilgi, yenilgim,

benim sözünü sakınmaz yol arkadaşım

şarkımı, bağrışmalarımı, sessizliklerimi hep duyacaksın.

Ve senden baska hiçkimse bana söz etmeyecek

kanat çırpınmalarından ve deniz kabarmalarından

ve de geceleri yanan dağlardan.

Ve sen, tek başına

ruhumun sarp ve kayalık

yollarından tırmanacaksın.

 

 

Yenilgi, yenilgim, benim ölmez cesaretim

sen ve ben fırtınada birlikte güleceğiz;

ve biz ikimiz, derin mezarlar kazacağız

içimizde ölmekte olanlara;

ve tutunacağız, tüm gücümüzle,

güneşin karşısında;

ve de tehlikeli olacağız.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşlık

 

Ve bir genç, şöyle dedi: 'Bize arkadaşlıktan bahset.'

 

 

Ve o cevap verdi:

 

 

'Arkadaşınız, cevap bulan gereksinimlerinizdir.

O, sevgiyle ektiğiniz ve şükranla biçtiğiniz tarlanızdır.

 

 

O sizin sofranız ve ocak başınızdır.

Çünkü ona açlığınızla gelir ve onda huzuru ararsınız.

 

 

Arkadaşınız sizinle içinden geldiği gibi konuştuğunda,

ne 'hayır' demek zor gelir, ne de 'evet' demekten çekinirsiniz.

 

 

Ve o sessiz kaldığında, kalbiniz onun kalbini dinlemek için sessizleşir.

Çünkü arkadaşlıkta, kelimeler susunca, tüm düşünceler, tüm arzular

ve beklentiler, gürültüsüz bir sevinç içinde doğar ve paylaşılırlar.

 

 

Arkadaşınızdan ayrıldığınızda ise yas tutmazsınız;

Çünkü onun en sevdiğiniz yanı, yokluğunda

daha bir berraklık kazanır, tıpkı bir dağın,

dağcıya, ovadan daha net görünmesi gibi...

 

 

Ve arkadaşlığınızda, ruhsal derinlik

kazanmaktan başka bir amaç gütmeyin.

 

 

Çünkü, salt kendi gizemini açığa vurmak peşinde

olan sevgi, sevgi değil, savrulmuş bir ağdır

ve sadece yararsız olan yakalanır.

 

 

Ve arkadaşınıza, kendinizi olduğunuz gibi sunun.

Eğer dalgalarınızın cezrini bilecekse,

meddini de bilmesine izin verin.

 

 

Çünkü salt zaman öldürmek için bir arkadaş

aramanızın anlamı olabilir mı?

Onu, zamanı yaşatmak için arayın.

 

 

Çünkü o gereksiniminizi karşılamak içindir,

boşluğunuzu doldurmak için değil.

 

 

Ve arkadaşlığın hoşluğunda,

kahkahalar, paylaşılan hazlar olsun.

Çünkü küçük şeylerin şebneminde,

yürek sabahını bulur ve tazelenir.'

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,

Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.

Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler

Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.

Onlara sevginizi verebilirsiniz,düşüncelerinizi değil.

Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.

Bedenlerini tutabilirsiniz,ruhlarını değil.

Çünkü ruhları yarındadır,

Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.

Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları

Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.

Çünkü hayat geriye dönmez,dünle de bir alışverişi yoktur.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Evlilik

 

Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız,

Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız,

Tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız,

Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun,

Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda,

Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın,

Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi

Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin,

Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın,

Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalnız olduğunu unutmayın,

Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır,

Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın,

Çünkü ancak Hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan,

Hep yanyana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın,

Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır,

Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...