nevermore Oluşturma zamanı: Mart 10, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Mart 10, 2009 Mevlana Celalettin Rumi, ruhun uykuda bedenden ayrıldığını söyler ve Mesnevi'sinde bu düşüncesini şöyle belirtir: "Can; atlarınızı eğersiz koyar, bu sır ölümün kardeşidir, sırrıdır. Ama gündüzün geri gelmesi için ayaklarını uzun bir bağla bağlar. Can; boşlukta astar gibi gizlidir, bedense yorgan altında döner durur. Sen bedensiz bir bedene sahipsin." ibni Sina, insanın ruhla bedenden oluştuğunu belirtir. Ve şöyle der: "Beden nefsin çalışmasına uygun bir hale gelince, ruh bedene gönderilir, istenirse bedenden ayrılır. Tamamen ayrılınca bir daha yok olmaz." Tasavvufi çalışmalarda ruh ve beden ilişkisinin üzerinde özellikle durulur. Mesnevi'nin birçok yerinde, Ahmed Efla-ki'nin "Ariflerin Menkıbeleri" adlı eserinde ve sayısız evliya, ermiş ve veli öykülerinde; ruhun gerek istenildiği zaman, gerekse istemeden bedenden ayrılabildiği anlatılmıştır. Genellikle bu olay keramet ve mucize olarak nitelendirilir. Şeyh Bedrettin, "Varidat" adlı eserinde bunu açıkça anlatır: "Bazen kendimi latifleşmiş hissederim, fizik bedenim o varlığın bir kopyasıdır. Bu latif varlık, beden şeklinde görülür. Tıpkı buharın yoğunlaşmadan evvel görülememesi gibi, buhar yosunlanınca bulut olur, görülür." örnekleri çoğaltmak mümkün... Ancak konuyu çok uzatmamak için birkaç örnekle yetiniyoruz... Diğer Dinlerin Astral çıkış Hakkındaki Görüşleri Hint öğretileri'nde insanın üç bedenden oluştuğundan sözedilir. Bunlar fiziki, esiri ve ruhsal bedenlerdir. Taoist düşüncede insan vücudunda, evrenin mutlak enerjisinin bir zerresinin depolandığı ve bu enerjinin ruhsal bir varlık olduğu ifade edilir. Bu ruhsal enerji, eğitim ve öğrenim sonucu fizik beden dışına çıkarılabilir. Doğu inançlarının ve öğretilerinin dışında, batıda da aynı yaklaşımlar görülür. Hz. isa'nın havarisi St. Paul, insanda ruhsal ve doğasal iki beden olduğunu söylemiştir. isa Peygamber, incil'de şöyle demektedir: "öyle bir adam bilirim ki, bedenin dışında mı? Bilinmez..." (incil, 2/12:3) 1195'te italya'da yaşayan ünlü Aziz St.Antuan'ın mucizeleri arasında, bedenini bir kilisede bırakıp, başka bir kiliseye gittiği ve orada göründüğü olayı yer almaktadır. alıntı 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
tataryoldas Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2009 bu kadar adamın yanılcağını sanmıyorum ayrıca halk arasında da söylentiler oluyo evinde olduğu halde tanıdıkları tarafından hac vazifesini yaparken görülebiliyormuş bazı insanlar ateş olmayan yerden duman tütmezmiş. güzel paylaşım eline sağlık. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
chesterfield Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2009 bu kadar adamın yanılcağını sanmıyorum ayrıca halk arasında da söylentiler oluyo evinde olduğu halde tanıdıkları tarafından hac vazifesini yaparken görülebiliyormuş bazı insanlar ateş olmayan yerden duman tütmezmiş. güzel paylaşım eline sağlık. Dediğin doğru ama islamiyet bedenden zorla çıkarılan ruhun astralini doğru bulmuyor Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
tataryoldas Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 10, 2009 Dediğin doğru ama islamiyet bedenden zorla çıkarılan ruhun astralini doğru bulmuyor doğru bulmuyor derken öyle şey olmaz mı diyor yoksa yapılmasını mı yasaklıyor anlayamadım:) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
chesterfield Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mart 13, 2009 zorlamayla çıkarılmasını istemiyor. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Resul Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Hatta yakın bi arkadaşıma astral seyahatten bahsettigimde babası da duyup bana çok ilginç bir hikaye anlatmıştı bana pek mantıklı gelmemişti.Tam olarak hatırlayamıyorum ama hatırladıgım kadarıyla anlatim Çok uzun yıllar önce binlerce yıl önce cinlerin gökyüzünde kurulu bir tahtları varmış Allah yeryüzündeki meleklerle konuştugunda veya bilgi verdiginde cinler de bu bilgiye aynı anda sahip olurlarmış ve günümüzdede bildigimiz medyum vs. gibi insanlara bildirirlermiş.Daha sonra Allah cinlerin gökyüzündeki tahtını yıkı vermiş ve bir daha öyle bir olay yaşanmamış.Astral seyahat e çıkmada cinlerin bi oyunuymuş seni alırlar istedigin yere götürürler zamanla deneyiminin artması degil onlara baglanman onlarıda sana musallat etmene neden oluyormuş. Açıkçası benim hiç inanasım gelmedi bunun üzerine büyüklerimize sorarak bilgi edinmek istedim ama aynı şeyleri bilen yada düşünen biriyle karşılaşmadım.hakan51 arkadaşımda bahsettigi gibi bende bu şekilde bir yasaklama ile karşılaştım sizlerin bu konularda yorumlarınız nelerdir. Hatta sopa bile yiycektim nerdeyse Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Astral projeksiyonun ne olduğunu ne amaçla yapıldığını vs vs anlatmaya sanırım gerek yok , yeterince bilgi var zaten ... Ancak bazı saptamaların kaynağı 'mış' 'muş' lara dayanıyorsa burada bir sakatlık vardır.. YAzmış olduğunuz hikayenin bir dayanağı olmadığı gibi son derece çelişkili noktalarda mevcut. Ayrıca Yeryüzündeki bütün inanç sistemleri ruh ve beden ilişkisi içinde devinimini sağlar, Astral projeksiyonda varlıklar ile iletişime geçmeniz mümkündür , ilahi kuralları , kozmosun işleyişini , paralel evrenleri hatta akaşa , spatyom hakkında bilgi edinebilmeniz mümkündür.Ancak İslam inancına göre Herşeyin sahibi olan Allah buna izin verdiği müddetçe mümkündür değilmi ? Yasaklamalardan bahsetmissiniz , islamın kaynağı Mevcut olan Kitabı olması gerek. Ve Diğer kitaplar gibi Kuranı'da defalarca okumama rağmen astral projeksiyonun yasak olması ile ilgili bir anlatımla karşılaşmadım Kaldı ki , Mesnevi ve tasavvuf çalışmalarında mevcut olan bu deneyim , Günahtan bukadar korkan kişiler tarafından uygulanıyor ise Biz ' Mış' 'muş' lar yerine somut gerçekler ile yönümüzü tayin etmeliyiz 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
cuRsed Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Güzel paylaşım. Bir ara astral seyahat yapmayı kafama takmıştım ama bu konuyu ''islam'' nasıl karışılıyor diye merak etmiştim bu bilgi iyi oldu sağol. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Resul Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 nevermore katılıyorum sana bende hiç karşılaşmadım kutsal kitabımızda. hiç bir dayanagı olmadıgı için farkettiysen hikaye olarak sözettim büyüklerimiz tarafından bu tip asılsız yasaklanmalarla karşılaşıyoruz çogumuz Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hevvez Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Günah diyen arkadaşların delil getirmesi gerek.Şirk ve küfür yoksa birde harama sebebiyet vermiyorsa nâdini dini olmayan bir uygulamaysa mübah denilir. Mesela bir bilim alanıyla uğraşmak. Haram Helal ilmi yani fıkıh konusunda çok okumuştum. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
aksak lisan Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Astral seyahat yapmak aynı zamanda zor oluyor biraz çok denedim ama hiç birinde başarılı olamadım Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 9, 2010 Astral seyahat yapmak aynı zamanda zor oluyor biraz çok denedim ama hiç birinde başarılı olamadım Sitedeki konuları iyi incelemeniz faydalı olacaktır, zor olması ayrı bir zevk her psişik çalışma gibi Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
BlackHan Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 bulunduğumuz dünya hayal ve matrix..rüyalarımızda gördüğümüz dünya asıl gerçek olan ve bu yüzden akıl almaz derecede karışık.. ..ölümün sırrı..(sağlam sözmüş gerçekten:D) şamanların yaptığı astral seyahatlerde gariptir..onlar tanrılarla konuştuklarını idda ederler..insanlarda birşey yapmadan önce şamanlara danışırlardı..şimdi öylemi herkes astral seyahat yapıyor.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Adramelech Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 İslamda basit astral seyahatin şeytani varlıklar aracalığı ile olduğunu biliyordum ve bu yasak sanırım. Tabi bu sadece okuduğum bir bilgi. İslami astral seyahat tayy-ı mekandır 3 çeşidi vardır ruh, fizik, nefs. Bunu başarabilmek için yüksek ledün ilmine ulaşmak gerekir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Hevvez Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 Konu daha uzarsa din tartışmasına dönücek gibi burada keselim bence. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
aksak lisan Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 Astral seyahat yapmak aynı zamanda zor oluyor biraz çok denedim ama hiç birinde başarılı olamadım yaaaaaa bu yazıyı ben yazmadım ki gereksiz bir kardeşim var üff ya offfff Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 Nickine sahip çık öyleyse Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
blackdeath Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 10, 2010 güzel paylaşım teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Mevlana, “Mesnevi” isimli eserinde, astral seyahati şöyle ifade etmiştir: ‘Her gece ten tuzağından ruhları kurtarmakta, tahtaları sökmektesin. Ruhlar her gece bu kafesten kurtulurlar, ne kimsenin hakimi, ne de mahkumu olmayarak feragate ulaşırlar.” (1 cilt, say. 3l ) “Rüyada el, ayak görür, bir şey alır bir yere gider, birisiyle görüşür, konuşursun ya, onu hakikat bil, saçma zannetme. Sen bedensiz bir bedene sahipsin, gayrı canının cisminden çıkacağından korkma.” ( 3. ct, sah. 131 ) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Streetpati Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Sitedeki konuları iyi incelemeniz faydalı olacaktır, zor olması ayrı bir zevk her psişik çalışma gibi ki Gerçekten harika bir duygu ben fazla çıkamıyorum ama çıkıp geri geldiğimdeki o hafifliğe bayılıyorum ancak uzun süre çalışmak lazım ciddi düzeyde zor bir çalışma Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Adramelech Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Tayyi mekân; mekân degistirmek anlamına gelmektedir. Üç sekli vardır: Nefs Tayyi Mekânı · Ruh Tayyi Mekânı · Fizik Vücut Tayyi Mekânı Nefsimizin elektron devir sayısı, fizik vücudumuzun elektron devir sayısının yarısı kadardır. Ayrılabilmesi için bu devir sayılarının esitlenmesi lâzımdır. Iste gerçek uykuya ulastıgımız zaman parçasının belki tek bir saniyelik bir bölümünde, nefsin elektron devir sayısı artar; fizik vücudun devir sayısı azalır ve ikisinin dengeye geldigi anda, nefs vücuttan tereyagından kıl çeker gibi ayrılır. Bu neye benzer? Bir kamyon düsünün, bir de özel araba düsünün. Özel arabanın sürati iki yüz kilometre olsun, kamyonun yüz kilometre. Eger kamyonun hızını yüz elli kilometreye çıkartırsanız, öteki arabanın hızını yüz elli kilometreye indirirseniz, ikisi yan yana giderken; herhangi bir insanın, birinden ötekine geçmesi, sokakta yürüyormus gibi bir kolaylık arz eder; çünkü iki araba aynı hızla ve yan yana gidiyordur. Birinden ötekine geçmek hiçbir problem göstermez. Yani; Kim nefs tayyi mekânı yaparsa, kim uykuya dalarsa; uykuya daldıgı anda, onun nefsi vücudundan derhâl ayrılır. Tayyi mekânın yasanması ise, bu ayrılıgın uyanık olarak gerçeklestirilmesidir; yani kisinin aklı nefsini kumanda etmeye baslar ve nefs, fizik vücuttan ayrıldıgı zaman, akıl tamamen nefsi kontrol altında bulundurur. Artık akıl, fizik vücudu kumanda etmemektedir. Fizik vücudun elektron devir sayısı, nefs kendisinden ayrıldıgı an, tekrar eski haline döner. Nefsin elektron devir sayısı da fizik vücuttan ayrıldıgı an, derhâl kendi elektron sayısına döner ve böylece nefs, baska bir âlem olan zahirî âlemde, yani kendisine ait olmayan bir âlemde, sonsuz hızla hareket etmek imkânının sahibi olur. Insan her gece rüya görür. Bazı insanlar da rüyalarında uçarlar. Uçanlar, aslında uykularında tayyi mekânı yasayanlardır; ama onlar hiçbir zaman tayyi mekân yaptıklarının farkına varamazlar. Sadece rüyalarında, bir hayal âleminde uçtuklarını düsünürler. Oysa ki rüyamızın çok az bir bölümü hariç asagı yukarı bütünü gerçektir. Bu âlemde cereyan etmeyen, baska âlemlerde cereyan eden bir güzel yolculugu, her seferinde yasarız. Iste söz konusu olan sey, bunun bilincinde olmaktır. Ne zaman bilincinde olursak, o zaman yasadıgımız sey artık rüya degildir; tayyi mekândır. Nefs, vücuttan ayrıldıgı an fizik vücut derhâl uykuya dalar. Akıl artık fizik vücudu kumanda etmemektedir. Nefsi kumanda etmektedir. Fizik vücudu idare eden nedir? Otomatik kontrol sistemleridir. Midemizi, bagırsaklarımızı, kalbimizi, akcigerlerimizi bütün organlarımızı çalıstıran otomatik kontrol müesseseleri, artık onları kontrol altına almıslardır. Bu sistemlerin her biri sünnetullahın bir baglantısını ifade eder. Sünnetullah, bütün sistemleri kontrol altında tutan, Allah’ın sonsuz bilgisayar sistemidir. Allah’ın sonsuzlugu, bütün âlemleri kapsamıstır. Kur’ân-ı Kerim diyor ki: "Allah’ım, Senin Rahmetin ve ilmin her seyi kusatmıstır" . Iste sonsuz ilim sahibi olan Allah, bu ilminden bir parçayı insanlara da vermistir. Insanlar nefs, ruh ve fizik vücut tayyi mekânı yapacak seviyeye ulasabilirler. Nefs tayyi mekânında, vücuttan ayrılan nefs baska bir âleme gider. Fizik vücutla nefsin arasında, baslarını birbirine baglayan bir kordon vardır. Allah’ın yarattıgı bu kordon, nereye kadar giderse gitsin, ne kadar sonsuz uzaklara giderse gitsin hiç kopmaz. Allah herseye kaadirdir. Eger baska insanların kordonları birbirleriyle karsılassa biri ötekine hiç dokunmadan birbirinin içinden geçerler. Bir gün basınızın üzerindeki kordondan nefsinize baglandıgınızı göreceksiniz. Iste nefs tayyi mekânı yaptıklarını iddia eden budistler diyorlar ki: “Bu kordonlar göbekten birbirine baglıdır”. Bunun külliyen yalan oldugunu kesinlikle söyleyebiliriz. Baska bir sey yasıyorlarsa, biz onları bilemeyiz. Ama bildigimiz, yasadıgımız nefs tayyi mekânı, basımızdan, fizik vücudumuzun basından nefsimizin basına bir kordonun uzatıldıgını göstermektedir. Bu kordon, sonsuza kadar uzayabilen bir nesnedir ki; hiç bir nefsi baska bir vücuda ulastırmaz. Baska bir vücudun bir nefsi kendisine mâl etmesi veya buna benzer bir olay, hiçbir sekilde mümkün degildir. Iste böyle bir dizaynda, nefsimizin diledigimiz yere, düsündügümüz yere birkaç saniyede ulastıgını görüyoruz. Ve gittiginiz yerlerde, eger insanlar sizi görmüyorlarsa bilin ki nefs halindesiniz. O yasadıgınız da zahirî âlemdir. Zahirî âlemde hiç kimse normal standartlarda, nefsi görmez. Insanların arasında gezersiniz; ama sizi kimse görmez. Dünyadasınız; ama siz uyudugunuz esnada gündüzü yasıyorsunuz. O zaman dünyanın öbür tarafındasınız, diger yarım küresindesiniz ve günesin oldugu taraf gecenin oldugu taraftan daima farklı ve dünya döndügü için devamlı sekil degistiriyor. Öyleyse nerede sartlar fizik degilse orada bilin ki; nefsiniz bu âlemdedir. Ama bir de sartların fizik oldugu bir âleme gideceksiniz. Sizden evvel olanların yasadıgı berzah âlemi. O zaman bardagı tutabiliyorsanız, içindekini içebiliyorsanız oradasınız, berzah âlemindesiniz. Sizden evvel ölmüs olan kisilerin nefslerinin kıyâmete kadar yasayacagı yerdesiniz. Berzah âlemi, nefslerimize göre fizik olarak yaratılmıstır. Bütün insanların nefsleri öldükten sonra mutlaka oraya gider, orada yasantılarını devam ettirirler. Kıyâmet gününe kadar orada yasamakta devam ederler. Iste nefslerinizin o gittikleri yerde, sonsuz hızını devam ettirebilmek için Allah, nefslere küçücük bir degisiklik yaptırır. Nefslerin yapılarında yaptıgı degisiklikle nefsimizin karsıt elektronlarının devir sayısını, elektron devir sayısının ötesine geçirir. O zaman berzah âleminde de sonsuz hızla hareket söz konusudur. Nefsler bu âleme ulastıkları zaman tekrar yapı degisikligine ugrarlar. Isık duvarı üzerinden geçerken, iki âlem arasındaki ve bizim âlemimizde normal bir nefsin standartlarında gelirler. Bir gün insaallah hepinize TAYYI MEKÂN nasip olacak. TAYYI MEKÂN‘ı yaptıgınız zaman sunu unutmayın; sakın su vücudunuzu düsünmeyin. Neden düsünmeyin? Çünkü düsünürseniz solugu vücudunuzda alırsınız. Tekrar dönmeniz de o gece hayli güç bir sey. Insaallah yasarsınız. Yasadıgınız zaman göreceksiniz ki; aslında uçaklara falan fazla para vermenize gerek yok Allah’ın yardımıyla, her sey çok güzel gerçeklesebilir. Iste nefs tayyi mekânı, bu standartlar altında gerçeklesebilen bir olgudur. Söyledigim gibi hepiniz tayyi mekânı kim bilir kaç defa yasamıssınızdır. Ama rüyada yasadıgınız için bunun bilincinde degilsiniz. Sadece bir hayal yasadıgınızı zannetmektesiniz. Oysa ki kisi rüyasında mutlaka bir gezegene gitmistir.Eger nefs tayyi mekânının ötesine geçmek söz konusu ise, bunun adı ruh tayyi mekânıdır. Ruhumuz kendisine ait olan elektron devir sayısını diledigi an, diledigi standartlarda degistirmek imkânının sahibidir. Ruhumuz 6 grup enerji küresinden olusur ve emr âleminin de, zahirî âlemin de, berzah âleminin de bütün özelliklerini bir ruh, diledigi an kazanabilir veya yok edebilir. Zahirî âlemde bir ruh, dilerse zahirî âlemin bir parçası olur. Dilerse zahirî âlemin bir parçası olmanın hemen dısına çıkar. Berzah âleminde bir ruh, berzah âleminin varlıgı olur. Herkes onu nefs zanneder veya dilerse bir anda bu standardın dısına çıkabilir. Aynı ruh, gayb âleminde, gayb âleminin standartlarına girer veya dısına çıkabilir. Allahû Tealâ ruha farklı bir özellik vermistir. O diledigini, diledigi standartlarda yapmak imkânının sahibidir. Kim ruh tayyi mekânını yapabilir? Salâha ulasan kisinin basının üzerine, Allahû Tealâ bir hediye olarak kendi ruhunu gönderir. Bu ruh tayyi mekânı yapması için Allahû Tealâ’nın o kisiye bir hediyesidir. Onun basının üzerinde tasıdıgı bu ruh, aklının her zaman kumanda edebilecegi, bir nevi uçak gibidir ve o ruha kumanda eden akıl, o ruhu diledigi yere bir anda ulastırabilir. Ruh tayyi mekânının nefs tayyi mekânından farkı, ruhun gittigi yerde fizik hüviyete derhâl bürünebilme imkânıdır. Ama orada o bunu yaparken, eger fizik vücut uykuda degilse, o kisinin fizik vücuduna, akıl kumanda etmektedir. O zaman ruha Allah kumanda eder. Öyleyse, farklı bir tayyi mekân boyutuna girdik: Ruh tayyi mekânı. Sadece salâha ulasıp da basının üzerine Allah’ın ruh tayyi mekânını yapmak üzere böyle bir ruhu hediye ettigi insanlar, bunu gerçeklestirebilir. Bu konuda çok seyler okumussunuzdur. Bir çok hikâyeler anlatılır. Ama aslında hangi evliya bunu gerçeklestirmisse biliniz ki bu hakikattir. Allah’ın kanunları, fizik kanunlardır. Fizigin ötesi ise, o ait oldugu âlemin fizigidir; gene aynı seydir. Her âlemde geçerlidir, âlem farklılıkları sonsuz hızın varlıgına sebeptir.Bir kisi fizik vücuduyla herhangi bir sehirde görünürken, onun ruhu baska bir yerde, meselâ hacda aynı anda, aynı gün görülebilir. O kisinin fizik vücudu uykudaysa, o sırada akıl, ruha kumanda eder. Kisi uyanıksa, fizik vücudunun içindeyse, aklı fizik vücuduna kumanda ediyorsa; o zaman ruha kumanda eden Allah’ın sünnetullahıdır. Ve bu tayyi mekânın sahibi olan kisi, aslında bu tayyi mekânı yasayan degildir. Öyleyse, bir çok evliya için anlatılan çok seyler duymussunuzdur. Mevlâna Celâlettin Rumî aynı günde hem Konya’da görülmüstür, hem Hac’da görülmüstür ve normal standartlarda fizik olarak görülmüstür. Bu da esyanın tabiatına son derece uygundur. Çünkü söyledigimiz gibi ruh, diledigi âlemde fizik olabilir, diledigi âlemde fizigin de ötesine geçebilir. Bu ikinci tayyi mekân çesidinde de ruhun hareket halinde olması, söyledigimiz gibi fizik vücudun uyku haline girmesiyle gerçeklesirse eger; kisinin aklı, ruhu kontrolü altında tuttugu için, bütün olanlardan Allahû Tealâ’nın bu evliyası her zaman haberdardır. Ama Allahû Tealâ bunu dilerse ruhu bir baska varlıga, bir baska seyi ispat etmek için o kisinin ruhunu, Allah’ın sünnetullahıyla kumanda ederek baska bir yere her zaman gönderebilir ve dünya üzerinde bunun da neticeleri çok görülmüstür. Bir baska tayyi mekân çesidi var mı? Evet var, fizik vücut tayyi mekânı. Zannetmeyin ki, fizik vücut kendi kendine fizik vücut tayyi mekânı yapabilir. Hayır fizik vücut, daima bir vasıtadır. Öyleyse sonuca bakarsak ne görüyoruz? Fizik vücut tayyi mekânını yerli yerine oturtabilmek için, fizik vücutla nefs arasındaki iliskinin çok iyi bilinmesi lâzımdır. Fizik vücudumuzun içindeki nefs, fizik vücudumuzun elektron devir sayısının yarısı kadar elektron devir sayısına sahiptir. Bu sebeple fizik vücudumuzun içinde esirdir. Fizik vücut bayılmadıkça, fizik vücut ölmedikçe, fizik vücut uykuya dalmadıkça nefs, fizik vücudumuzdan ayrılamaz.Belki bir insanın nefs tayyi mekânını yasayabilmesi, 3 standartta gerçeklesir: Fizik vücudun uyku haline girmesi birinci standart; bayılması, ikinci standart; ölmesi, üçüncü standart. Ölürse, artık o kisinin nefs tayyi mekânı, zaten 40 günlük bir mezarda geçen, geri kalanı da berzah âleminde geçen, kıyâmete kadar devam edecek olan bir tayyi mekân olayıdır. Fizik vücut tayyi mekânına gelince, bu söyledigimiz kanunla çok yakından alâkalıdır. Hangi kanunla? Nefsimiz fizik vücudumuz içinde esirdir. Neden esirdir? Çünkü nefsimizin elektron devir sayısı, fizik vücudumuzunkinin yarısı kadardır. Iste öyle bir an düsünün ki; ruh, fizik vücudumuzun üzerine geliyor, yerine yerlesiyor; ama ruhun elektron devir sayısı fizik vücudumuzun iki katı kadar. Ne demek bu? Su demek: Ruh, fizik vücudumuzu esir alır ve fizik vücudumuz, ruhumuzun her zerresine kumanda etmesi sebebiyle görünmez olur. Hiç kimse fizik vücudu göremez. Neden göremez? Çünkü ruhu göremezler. Ruh da fizik vücudumuzun her zerresine sahip oldugu, her zerresini kapladıgı için, hiç kimse fizik vücudumuzu göremez. Iste böylece fizik vücudumuzun, ruhumuzla birlikte sonsuz hızla hareket edebildigini görüyoruz. Bir kisi ruh tayyi mekânı yaptıgı zaman, ruhu oraya yalnız gider, sonsuz hızla gider, orada sekil degistirir, normal bir insan hüviyetine girer. Kimse onun ruh mu, gerçek bir fizik beden mi oldugunu anlayamaz. Sonra da tekrar sonsuz hızla ait oldugu yere geri dönecektir. Fizik vücudun üzerindeki yerini tekrar alacaktır; ama fizik vücut tayyi mekânında gidilecek yere ulasıldıgı zaman, ruh kontrol müessesini bıraktıgı anda fizik vücut orada serbesttir. arada diledigi gibi hareket edebilir; ama kendi âlemine, bulundugu yere geri dönerken, o zaman tekrar fizik vücudu, ruhun kontrolü altına alması gerekir ve tekrar ruh, iki kat devir sayısıyla fizik vücudun üzerine gelip onu tamamen kaplar. Bu, geri dönüs için mutlaka gereklidir. Geriye ulasıldıgında, ait oldugu yere geri dönüldügünde, ruh tekrar fizik vücudu terk eder ve basın üzerindeki yerini alır. Fizik vücutta, orada sanki bir uykudan uyanmıs gibi normal standartlarına ulasır. Fzik vücut standartları, ruh standartları, nefs standartları, 3 ayrı tip tayyi mekânı sergiler. Iste Hazreti Süleyman’ın Belkıs’ın tahtını getirmeden evvel, "Bana hanginiz onun tahtını getirebileceksiniz?" dedigi zaman, ifrid adlı cin diyor ki: "Siz daha yerinizden kalkana kadar, ben onu size getirebilirim." Kitap’tan bir ilme sahip olan adamsa dedi ki: "Siz gözünüzü açıp kapatıncaya kadar, ben onu size getiririm." Allahû Tealâ:"Ve Hazreti Süleyman, o kisiden yüzünü dösemeye çevirdigi zaman, dösemenin üzerinde tahtı gördü." diyor. Öyle ise, olay gerçeklesmis. Allahû Tealâ, Hazreti Süleyman’a verdigi hızları, üç ayrı bölümde dizayn etmistir. Ve Hazreti Süleyman devamlı olarak tayyi mekânı yasamıstır. O, sonsuz hızın sahibiydi. Bu statüde, Allahû Tealâ’nın zamanı geriye çalıstırması veya sonsuz hızı tarif eden bir çok âyet-i kerimesinin varoldugunu görüyoruz. Meselâ; yedi uyuyanlar için Allahû Tealâ zamanı durdurmustur. Zaman, diger insanlar için devam ediyor; ama onlar için gitmiyor. Onlar magaraya alındıklarında Allahû Tealâ’ya diyorlar ki: "Yarabbi, bize katından bir mürsid gönder, bizi mutluluguna ulastır." Allahû Tealâ diyor ki: "Onları sagdan sola, soldan saga hep döndürdük, aya çıktıkları zaman uyandırdık onları. Ne kadar diye sordular birbirlerine, ‘bir kaç saat dediler’ diyor.” Ama fırına ekmek almaya gittiklerinde ellerindeki paraların iki yüz, üç yüz yıl evveline ait oldugu anlasıldı ve böylece yedi uyuyanlar o dizayn içersinde, zamanın kendilerine çalısmadıgı bir ortamın sergilendigini anladılar. Allahû Tealâ’nın ihsan ettigi hız müesseseleri, bütün sistemlerde Allah’ın emrettigi biçim ve boyutta geçerlidir. Meselâ Allahû Tealâ dünya ile kendi arasındaki mesafeye “elli bin yıllık yol” diyor ve meleklerin oraya bir günde çıktıgını söylüyor. Ama Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in BIR KAÇ DAKIKADA ÇIKTIGINI GÖRÜYORUZ. Öyle ise farklı sistemler söz konusudur. Bugüne kadar dünyadan Allah’ın katına kadar fizik vücuduyla gidip oradan dönebilen, sadece Peygamber Efendimiz (S.A.V)’dir Hazreti Idris’in de, Hazreti Isa’nın da Allah’ın katında oldugu söyleniyor. Fizik vücut olarak oradalar ve r Hazreti Isa’nın tekrar dönecegi konusunda Allahû Tealâ’nın kesin bir teminatı var. Ama Hazreti Idris’in ne olacagı hakkında bir isaret, Kur’ân-ı Kerim’de yoktur. Bu da bir tayyi mekândır. Hazreti Idris’in cennete alınması olayı, bir tayyi mekân olayıdır. Hazreti Idris, Allahû Tealâ’ya diyor ki: "Mutlaka cennetini görmek istiyorum." Allahû Tealâ sonunda dayanamıyor, onu cennetine götürüyor. Iyice dua ettikten sonra: "Çık, tekrar seni dünyaya gönderecegim." diyor. Hazreti Idris diyor ki: "Çıkmam." Allahû Tealâ: "Ama bana çıkacagım diye söz verdin." diyor, Hazreti Idris diyor ki: "Tamam, verdim; ama simdi çıkmak istemiyorum. Sen, benim Rabbimsin, beni affedersin". Allahû Tealâ diyor ki: "Kabul ettim. Hadi kal burada!" Yani naz makamı da Allahû Tealâ’ya bazen böyle, onun önceden bildigi; ama bilmez göründügü seyleri yaptırır. Allahû Tealâ muhakkak herseye kadirdir. Hazreti Isa’nın göge alınısına beraberce bakalım. On ikinci havari Romalılara haber verir ve salona gelir. Allahû Tealâ diyor ki: "O geldigi zaman, Biz onun yüzüyle Hazreti Isa’nın yüzünü degistirdik. Onu Isa’ya götürdüler. Çarmıga gerdiler. Biz de Hazreti Isa’yı katımıza kaldırdık" . Nasıl kaldırmıs? Gene tayyi mekân olayı. Hem Hazreti Idris’in, hem de Hazreti Isa’nın olayı, tayyi mekân olayıdır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in Allah’ın katına çıkması, mirac olayı, gene tayyi mekândır. Üçü de fizik vücud tayyi mekânını yasamıstır. Unutmayın, hepsinin fizik vücutlarının üzerine, ruhları örtü olmustur. O standartlar içinde, Allah’ın göklerine yükselmislerdir. Allah’ın katına kadar yükselmisler ve iki tanesi orada kalmıstır. Sadece Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e has bir olay yasanmıstır. O, tekrar geri dönmüstür.Allahû Tealâ’ya ne kadar hamd etsek sükretsek azdır ki; O bizim Peygamberimiz. Allahû Tealâ Kur’ân’ı ona indirmis ve bütün âlemlerde mutlaka tanınan bir peygamber. Allahû Tealâ onun için diyor ki: "Seni âlemlere rahmet olarak yarattım." Kur’ân-ı Kerim için de gene Allahû Tealâ öyle söylüyor: "Âlemlere rahmet olarak yarattım." diyor. Kur’ân-ı Kerim sadece su bizim dünyamızda Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e indirilen, sadece bu dünyada tanınan bir dîn kitabı degildir. Allah’ın bütün âlemlere indirdigi bir kitaptır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) de o kitap kendisine inen kisi olarak, bütün âlemlerde tanınmaktadır. Iste Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in miracına dikkatle baktıgımız zaman, onun da bir fizik vücut tayyi mekânı oldugunu görüyoruz. Ne yapmıs Allahû Tealâ? Gelecek nesillere ve Mekkeli’lere ibret olsun diye Peygamber Efendimiz (S.A.V)’ i dogrudan dogruya katına almamıs. Evvelâ radan bilmem kaç hafta mesafede olan bir kervana, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i ulastırmıs. Orada durmus. Peygamber Efendimiz (S.A.V), o kervan sahipleriyle konusmus. 1-2 dakika konusmadan sonra oradan ayrılan Peygamber Efendimiz (S.A.V), bir kaç dakika sonra, ikinci kervana ulasmıs. (2.kervan, 1.kervandan 1 hafta sonra gelecek Mekkeye) ve onlarla da konusmus. Özellikle zaman ölçüsünü onlara tayin ettirmis ve ondan sonra da Allahû Tealâ onu Mescid-i Aksa’ya ulastırmıs. Mescid-i Aksa’yı da tavaf ettikten sonra, oradan Allahû Tealâ’nın katına yükselmis. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de buyuruyor ki: "Kalbi gördüklerini tekzib etmedi." Peygamber Efendimiz (S.A.V), Allahû Tealâ’nın katına ulastıgı zaman gördügü seyi, ruhunun bas gözleri ile görüyor; ama ondan evvel gördüklerini -Allahû Tealâ bize de, bütün kalp gözü açık olanlara gösterdigi gibi-, kalp gözüyle göstermis ve Allahû Tealâ bu sebebe dayalı olarak: “Kalbi gördüklerini tekzip etmedi.” diyor. Biliyorsunuz ki; Hazreti Musa da Allahû Tealâ’yı bas gözleriyle görmek istedi, görmekte ısrar etti. Allahû Tealâ da buyurdu ki: "Sen buna dayanamazsın. Biz bas gözlerini bizi görecek olan vasıfta yaratmadık. Onun için sen peygamber de olsan buna dayanamazsın, bundan vazgeç." dedi. O da: "Vazgeçmem." dedi. Allahû Tealâ: "Öyleyse, simdi bu karsıdaki daga tecelli edecegim. O, beni kendi gözleriyle görecek. (Dagın kendisine has olan görme özelligiyle görecek.) Sonucun ne olduguna bak. Ondan sonra ısrar ediyorsan, o zaman düsünelim." Ve Allahû Tealâ daga tecelli etti. Dagın kendisine ait olan görme hassasıyla, Allahû Tealâ’yı görmesini sagladı; ama dag bile dayanamadı ve berhava oldu ve Hazreti Musa da o anda dagın görme hassasını yakaladı ve bayıldı. Bu görüsten sonra Hazreti Musa’nın artık Allahû Tealâ’yı bas gözüyle görme talebinden vazgeçtigini görüyoruz. Iste Peygamber Efendimiz (S.A.V), Allahû Tealâ’nın huzuruna vardıgı zaman, bas gözleriyle Allahû Tealâ’yı görmedi. (Fizik vücudunun) Ruhunun bas gözüyle gördü ki; ruhu zaten emr âleminin varlıgıdır. Allah’ın katındaki varlıkların gözleriyle gördü. Unutmayın, huzur namazının imamının fizik vücudu orada degildir, ruhu oradadır. Bütün o namaz kılanların fizik vücutları degil, ruhları namazları kılmaktadır. Öyleyse hepsi, her an Allahû Tealâ’yı görebilmektedirler ve sadece fizik vücudumuzun gözleri Allahû Tealâyı görmeye tahammül edemez. Nefsimizin gözleri Allahû Tealâ’yı görmeye tahammül edemez; ama ruhumuzun gözleri Allahû Tealâ’yı görmenin yeterli vasıflarına sahiptir. Bir de nefsimizin kalbindeki kalp gözü, Allah’ı görmenin standartlarına sahiptir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), giderken Cebrail (A.S)’ı gördü. Onunla karsılastılar, konustular. Oradan Allahû Tealâ’nın katına ulastı, geriye döndügünde, ispat vasıtaları birer birer geliyordu. Peygamber Efendimiz ( S.A.V) demisti ki: “Falanca yerde kervanla karsılastım”. Tabiî hiç kimse inanmamıstı; ama kervan denildigi zaman, Peygamber Efendimiz (S.A.V) ile karsılastıklarını, konustuklarını anlattılar. Onlardan bir hafta sonra gelen ikinci kervan da aynı seyleri söyledi ve peygamber Efendimiz (S.A.V)’ e Mescid-i Aksa hakkında sual sordukları zaman; derhal gözünün önüne Mescid-i Aksa’nın bütün camları, pencereleri, herseyi geldi ve bütün cevapları bir defa daha görerek, net olarak verdi. Öyleyse miraç olayı da tam bir tayyi mekân olayıdır. Fizik vücut tayyi mekân olayıdır ve Kur’ân-ı Kerim’de birçok fizik vücut tayyi mekânından bahsedildigini görüyoruz. Tayyi mekân dedigimiz zaman, fevkalade güzel bir olayın yasanması söz konusudur. Bilet parası falan ödemeden bir yerden bir yere her zaman gitmek mümkündür. Allahû Tealâ, O’nun yoldaki bütün dileyen insanlara lâyık oldukları gün mutlaka bu ihsanda bulunacaktır. Tayy-ı Mekan da ruh beden ve nefs alın kısmından bağlıdır. Kordon o bölgede simgelenmiştir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Gümüş kordon zaten alın kısmından bağlıdır astral bedene Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Adramelech Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Genel ve yanlış kanı göbek kordonunun varlığı olduğu için söyledim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Aslında bu düşüncenin kaynağı da belli değil ama kadim mısır doğu ezoterizmi ve hatta golden dawn öğretilerinde imajine edilen kısım alın bölgesi . Paylaşım için ayrıca teşekkürler Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Adramelech Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Paylaş Yanıtlama zamanı: Nisan 15, 2010 Ben de teşekkür ederim. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.